16Temmuz 1341 CUMHURİYFT T A H M İ N L E R Hindistam müdafaa Seller? mahsulün mühim bir kısmını harab için Suriyede etti ve üç kişiyi de sürükliyerek götürdü yapılan harb unye harekâtına son vermek için İngihere ile Fransa arasında akdolunan askerî mukavele, nihayet ilân olundu ve Suriye lıarbi nihayetlendi. Bu askerî mukavele ile yalnız Suriye harbi bitmiş olnıadı, bundan başka İngiitere ile Fransa arasında genişlemesi ve büyümesi muhtemel olan bir harbin de önü aluıdı. Askerî mukavele, galib ve mağlub arasında değil, iki dost arasında akdolunan bir mukaveledir ve bu mukavele ile Fransa Suriyeyi İngiltereye teslim etmektedir. Fakat bn teslimiyet de her lıangi tarafın şerefini ihlâl edecek, arada kin hislerinin tenmiyesine sebeb olacnk hiç bir madde bulunmadığı goze ^arpıyor. Çüukü Mister Çörçilin de düıı Avam Kamarasında söylediği gibi maksad Suriyeyi Fransanın elinden almak değildir. Yalnız Alman hululüne karşı gelmektir. Bu yüzden Mister Çörçil Suriye harbini yapan ve neticelendiren hütün unsurlara teşekkür etmiş ve arada General WaveÜ'i de hararetle anınayı unutmamıştır. Filhakika Almanlar Suriyeye hulul imkânmı elde etmiş olsaydılar, bu, İngiitere için biiyük bir tehlike teskil ederdi. Irakta kopan ihtilâl, İngiltereye bu tehlikcnin hüyiiklüğünü anlatmış, bu yüzden İngiitere Irakın müdafaası işini Hindistan başkumandanhğuıa vernıiş, diğer taraftan Suriyeyi de içgal ederek Vişi hiikurnetinin Suriyeyi feda ctmek pahasına Almanya ile Anlaşoıasına imkân vermek istememiştir. Irak müdafaasının Hindistan başku mrndanlığına verilmesinin manası, I'akı, Hindislanın kapısı veya anahtarı ş;ı\mak ve böylece Hindistam, Irakın müdafaasile alâkadar etmektir. Bu te3,'ıkkjyi İngiitere bakunından doğru sayıı:amak için hiç bir sebeb yoktur. Çünl.ü Irak hakikaten Hindistana varmanın en kısa yoludur. Ve Irakın Alman;, aya geçmesi, İngiitere İmparatorhtğu iiıı önüne geçilmez bir felaket teşkil r lerdi. , İngiitere hükumetinin bunu idrak ettiği iıiıı, Almanyanın Iraka tekrar hulul çnıesî bulmamasını temin arzusile Sur yeyi de işgale karar verdi ve bu yiiz«'en Suriye harbi baş gösterdi. Mesele, Icgilterenin İmparatorluğile ve bu İmnaratorluğun hayat ve memaüle alâ I.adar olduğu için İngiitere bu mesele ı.zerinde son derece hassas davranmış, lir taraftan Alman hululüne karşı bu \o\\ı kapamağa uğraşmakla beraber diğer taraftan da Irakı tam emniyet al•ıııa alnıak için onu Hindistan müdafsasına bağlamış ve en çok güvendiği loınıandanlardan biri olan Sir WaveU'i Hindistan başkumandanlığma tayin ederek Hîndistanm nıüdafaasına en büyük ehemmiyeti verdigini anlatmıştır. Yani Suriye de Hindistan ntüdafaitçının bir halkasını teşkil etmekte daha doğnısu, Suriye Hinflistana açılan ilk kapı sayılmaktadır. Bu kapı açıhr arılmaz, derhal Irak görünür ve buTzda Hindistanın asıl miidafaası başlar. Çünkii Hindistanın müdafaası burada ;> »pılmadığı takdirde asıl Hindistanın 1»5ılikeye diişmcsine ramak kalır. Iskilibde feyezan J Has/tstierflrasmtla Yağcılık Çorum 15 (a.a.) Pazar günü öğleden sonra yağan şiddetli yağmurdan husule gelen seller İskilibin kasaba altındaki bağlarını bemen tamamile denilecek derecede harab etmiş ve bu sahadaki buğday, arpa tarlalarmdaki mahsulâü da imha eylemiştir. Bundan başka seller üç de insan götürmüştür. Diğer taraftan birkaç gündenberi vilâyetin her tarafına düşmekte olan yağmurlardan bağ, bahçeler faydalanmakta olmasına mukabil biçümiş mahsulleriıı çürümesinden korkulmaktadır. •••ıııınHmiHlinWIIIİIIUnniiaiNnill»nlI|in)l!!inui»ıı»uı (Sokratın miidafaası) Bir taş yonrucusunun oğlu ve Eüâtttn'un hocası olan Sokrat hayatının ortasına geldiği vakit Avrupa medeniyetinin anası, Atina, manevî bir Fevza içinde idi. Son zamanlara kadar ahlâkuı temeli olan din yıkılmak üzere idi. Din ile alay ediliyordu. Hakikaten de insanlara iyilik ve iffet nümunesi olması lâzımgelen esatirin ilâhlanna inanmak imkânı kalmamıştı. Zira bu üahlarm ekserisi bol bol hile yapıyor, zina ediyor ve katil irtikâb ediyordu. Bunlarm emrü nehilerine nasıl inarulabilirdi? Halbuki bunlara inanmamak din ile beraber ayni zamanda ahlâkı da öldürmek demek olurdu. Nitekim, para ile zenginlerin çocuklarını tenvir eden Sophiste'ler, herkesin kafasındaki akide leri şüphenin ateşile küle kalbediyor ve bütün Yunanistana reybî bir hava yayıyorlardı. Binnetice şu telâkki de umumileşiyordu: «Hakikat herkesin inandığıdır. İyilik hoşa gidendir. Insan ekseriyetin hoşuna gideni söylemeli, hoşuna gideni yapmalıdır.» Bu telâkki yayıldıkça ortada ne güzel, ne iyi, ne doğru hiç bir mihek ve prensip kalmıyordu. Her şey aitüsttü. Ayakta duran kutsî hiç bir şey yoktu. Bütün kıymetler silinmiş, yerine yenileri yazılmamıştı. Öyle ki, bir zaman geldi: «Ne vatandaş, ne baba, ne arkadaş kaldı.> Yeni nesil içinde bol bol külhani, yalancı, müzevvir, sefih türüyordu. Vicdanlar çürümüş, hak ve adalete inanmak bir gaflet olmuş, hükumet şarlatanlar eline geçmişti. Gidilen yol ne cemiyet için, ne de ferd için malum değildi. Akropolü yaratan Atina uçurumun kenarında idi. Sokrat, felâketi derin derin anlamıştı. Hemşerilerinin arasında gezmek, onlara, içinde taşıdığı imam, ahlâkı ve ateşi vermek istiyordu. İlk defa çelik gibi mukavim vücudü ve çirkin simasile zarafete meftun Atinalıların arasında faaliyete geçtiği vakit, hiç bir sempati uyandırmamıştı. O devirlerde Sofistler, haklarındaki bütün takibata reğmen Akropolün eteklerine hâkim idiler. Şık geziyorlar, seüs söylüyorlar, e?ki an'anelerden uzaklaşmak istiyen genc Atinahların büyük bir kısmını teshir ediyorlar, ruhları şüphe içinde bırakıp adeta herkesi zevku safaya davet ediyorlardı. Sokrat bunlara benzemiyordu: Fena giyinmişti. Ve ikaz ettiği genclerden para almıyor, yalınayak dolaşarak herkese, içindeki mukaddes ateşten bir parça vermek istiyordu. Çarşıda, pazarda rastgeldiği meşhur gayrımeşhur, general, âlim, filozof herkesle Konuşuyor, münakaşa ediyordu. Onun kabul ettirmek istediği bir fikri yokıu. Maksadı sadece herkesin ruhunu ve biliyorum zannettiğini, bilip bilmediğini kendisine anlatmak ve sorguya çektiği adamı kendi şuuru, itikadları hakkında düşünceye sevketmek ve bu suretle hemşerilerini tarbiye etmekti. Ahlâkın esası Sokrat için şu idi: «Fazilet bir ilimdir.» O, düşünülerek bilineni yapmak taraftarıdır. Hareketlerimizi aklın değişmiyen kanunlarına uydurmak istiyordu. Ve hissediyordu ki insan düşündüğü gibi ya^amaz ise yaşadığı gibi düşünmeğe mecbur olur. Sokrat'a göre bir insanın her şeyden evvel kendisini bilmesi lizımdır. Zira «şerrin bina etmediğini» bilen bir kimsenin bu hakikati idrak ede ede fena olmasına imkân yoktur. Demek ki bütün fenalıklar kendi kendimizi bilmemekten gelmektedir. Bilmek, yapmaktır. Zira bir çoklarımız vazifelerimizl bilmediğimiz için sefih, bedbaht ve fena oluruz. İrşad zamanma kadar, kendisinin ne olduğunu düşünmemiş bir insan için, Sokrat'm teklif ettiği muhasebe zor bir iştir. Bunun için, milâddan önce yılmda, böyle güzel bir mevsimde 501 kişilik bir heyeü hakime Sokrat'ı idama mahkum etü. Fikirleri bir çok sefihlerin, namussuz politikacıların, cahillerin menfaatine uygun gelmediğinden idam edilen, fakat bizbn için aklm ve hür düşüncenin en büyük ve ilk havvarisi olan Sokrat, 2340 sene sonra bile tazeliğini, orijinalitesini, samimiyetini muhafaza eden merd ve asil bir insan edasile kendisini bu mahkemenin huzurunda müdafaa etmiş ve Sokrat'ın hakimlerin önünde irad ettiği hitabe, Apoloji unvanile Eflâtun tarafından kaleme alınmıştır. Rönesanstanberi earb senclieinin ahlâk ve ideal kitabı olan bu küçücük kırk sahifelik müdafaa nın, Türk gencliğinin de en çok sevdiği kitablardan biri olmasını isterdim. Eflâtun'un bu r:salesi son zamanlarda Becid Basımevi tarafından türkçeye tercüme edilm'^tir. Bu eser tdünya klasikleri^ unvanlı bir serinin birincisidir. Kitabda mütercimin ismi yok. Tercüme basit, sade ve güzeldir. Ekseriya karşılaştığımız çetrefil tercüme dilinden uzaklaşmasını bilen mütercim, fazla tevazu göstermiş. Kitabı, tanımıyanlara sevdirebilmek için nakledeceğim bazı pasajlann, oku>T.ıculanma da ayni kanaati vereceğini ümid ediyorum. İngilterede hava Devlet Denizyolfarı akınlarından ölenler memurları Haziran ayında 399 kişi öldü, dört yüz altmış bir kişi yaralandı Londra 15 (a.a.) İngilterede hava ttkınları neticesinde ölen ve yaralananların miktarı hakkındaki son resmi rakamlar Alman tayyareleri akınlannın pek ziyade azaldığını gostermektedir. 1941 haziranmda 399 kişi ölmüştür. Bunların 175 i erkek, 160 ı kadın ve 64 ü çocuktur. Hastanedeki yaralıların sayısı 461 dir. Bunlann da 239 u erkek, 175 i kadın ve 47 si çocuktur. Bundan başka 7 erkek de kayıbdır ki öldükleri zannedilmektedir. Halbuki raayısta 5300 kişi ve nisanda da 605 kişi ölmüştü. Bu senenin ilk altı ayında Abnan hava akınlarında 18.314 kişi ölmüştür. Daha evvelki alü ay içinde ölülerin sayısı 23.060 jdi. Terfi, tecziye, tebdil ve tayin hakkındaki nizamname mer'iyete giriyor Ankara 15 (Telefonla) Devlet Denizyollan İşletme Umum Müdürlüğü memurlannın tayin, tebdil, terfi, tecziye usnllerile bunlara verilecek harcirah, tazminat ve tahsisatlar hakkındaki nizamname yanndan itibaren merîyete girecektir. Devlet Denizyollan fşletme Umum Müdürlüğti memurlannın tayin, tebdil, terfi ve tecziyelerile harcirah, tazla. mesai, ikramiye, vekâlet tahsisatı, hastalık ve kazada ve askerlik hizmeti için ayrı. lışta, mezurüyette ve kadro tensikatında memurlara ve vefat halinde varislerine verilecek ücret ve tazminatla, memur ve amele hizmet evleri, temsil, çamaşır, su tahsisatı ve diğer munzam tahsisat bu nizamname hükümlerine tabi olacalctır. \ »••••• Y a z a n : Bürhan Toprak Sokrat, müdafaasmda, ithamlarm tarihçesini yaptıktan sonra sözüne şöyle devam ediyor: «Birisi kalkıp dese ki «Sokrat1 Bugün seni idam tehlikesi karşısında bulunduran bir yol tutmuş olmaktan utanmıyor musun?> Böyle bir suale ben de şu cevabı veririm: «Efendim, eğer siz kendisinde faziletin ufak bir zerresi buîunan adamın, yaşarken namuslu bir adama yakışır tarzda hareket edip etmediğini düşüneceğine, yaşama carelerini veya ölüm tehlikesini hesablaması îâzımdır. diye düşünüyorsanız bu düşünceniz acı ve korkuncdur. Cünkü sizin görüşünüze nazaran Trovada ölen mabudlann hepsi de kör ve ahmaktır. Thetis'in oğlu da dahil olmak şartile. O Thetis oğlu ki, utanca katlanmaktansa tehljkeyi ve ölümü hakir gördü.» *** Çünkü hakikatte bu böyledir. Atina erleri! Bir insan muayyen bir yerde bulunması lâzımdır diye kendini o yere bağlamağa karar verirse, yahud da âri tarafından o yere gönderilirse, bence o adam her şeyi gözüne alarak orada kalmalı ve utancdan başka hiç bir şeye, ne tehlikeye, ne de ölüme ehemmiyet vermemelidir.> Çünkü şunu bilin ki Atina erleri; eğer ben tasavvur ettiğim gibi bir adam olduğum halde siz beni öldürecek olursanız, kendinizi vurduğunuz kadar beni vurmuş ohnıyacaksınız. Düşmanlarım beni vuramazlar. Buna imkân yok. Çünkü asil ve iyi bir adamm, kötü bir adam tarafından vurulması Allahın iradesi haricindedir. Filhakika o adam beni hayvanî kuvvetile öldürebilir, memleketten sürgün edebilir veya vatandaşlık hakkımdan ıskat edebilir ve belki kendisi de, başkaları da onun bu suretle bana çok zarar verdigini zannederler. Fakat ben buna inanamam. Bence o haksız yere bir hiyanet işlemekle, kendi kendine çok daha büyük bir zarar veriyor. Atina erleri! İşte bu suretle müdafaamı ihtimal verildiği gibi kendi menfaatim için değil, ondan çok daha fazla insaniyet için yapıyorum. Çünkü mahkemede olsun, harbde oLsun gerek ben, gerek başkası, herkes ölümden kaçmak için her çareye başyurmaktan kaçınmahdır. Şu belli bir şey ki harblerde çok kere insan süâhını atıp da düşmanlarmdan merhamet dilenmekle ölümden kaçabilir. Türlü türlü tehlikelerde de eğer insan bir şey söylemek veya bir şey yapmak isterse ölümden kaçmak için çeşid çeşid yollar vardır. Fakat ey erler, ölümden k.<çmak güç bir iş değildir. Sefaletten, hacaletten kaçmak zordnrj» *** tngiltereye saidıran filo Londra 15 (a.a.) Bir Alman hava filosu bu sabah İngiltereye yaklaşmak teşebbüsünde buk'nmuştur: İngiliz avcı tayyareleri düşmanı kaçırmışlardır. Berlin 15 (a.a.) Cevad Âçıkalın dün İki Alman tayyaresi düşürülmüştür. Berlinden Viyanaya hareket etmiş ve garda Türkiye büyük elçisi ve Alman Fransız limanlanna hücum Londra 15 (a.a.) Öğrenildiğine gö Hariciye Nezareti mümessilleri tarafınre İngiliz bombardıman tayyareleri dan selâmlanmıştır. dünkü pazartesi günü Cherbourg ve Akşam San'at mektebleri Havre'da dokları ve vapurları bombartalebelerh djman etmişlerdir. Şerbourg'da 6000 tonluk bir vapura Ankara 15 (Telefonla) Akşam san'at isabet kaydedilmiştir. Keza doklarm mekteblerine devam eden ve yaşlan acenubundaki demiryolu garı ile loko zaml tahsil çağı olan 20 yaşından fazla motif depolarına ve bir fabrikaya da olmayan bekâr ve yardıma muhtac tatam isabetler kaydedilmiştir. lebeden prevantoryom ve sanatoryomda Daha sonra avcılar refakatinde diğer tedavilerine heyeti sıhhiye raporl*rUe bir Blenheim tesekkülü Harzebrouck'ta lüzum görtilenlerin de diğer talebenin demiryolu depolarına hücum etmişler tâbi oldugu şartlar dahilinde bu mtiesdir. Hedefe bir çok bomba salvolan seselerde tedavi edilmelert uygun gödüşmüştür. rülmüştür. Yedi düsman avcısı tahrib edilmiştir. İki İngiliz bombardıman tayyaresile Lise ve ortaokul imtihanları dört İngiliz avcısı kayıbdır. hakkında Cevad Âçıkalın Berlinden ayrıldı İngiitere üzerinde faaliyet az oldn 4 Fakat Suriye yalnız Hindistanın müctafaası için değil, ayni zamanda Ortasarktaki bütiin İngiliz mcnafiinin mü•iafaası için lâzımdır. Cünkü Sııriyenin Alman tebliği «rhlikeye düşmesile Filistin tehlikeye Hüser ve ondan sonra Süvevş kanah ve Berlin 35 (a.a.) Alman başkumanluitün Mısır tehlikededir. Gerçi Siiveyş dsilığının tebliği: kanalı da nihayet ünnihaye Hindistan İngiltereye karsı yapılan mücadele ve İngiltercnin denizaşın dominyonla esnasında Alman hava kuvvetleri dün rmm biiyük bir kısmı dcmektir. Fakat gece kuvvetli tayvare filolarile Hull iajngilterenin Ortp«arkta da bihük men şe limanına yeniden hücum etmiflerdir. f.ıatleri bulunducu ve bun'an koru Büyük yançınlar çıkmıştır. St. George m?k için Suriyede ya dost bir devletin limanında bir ticaret vapuru atılan bir Hılunınası yahud buranın doğnıdan bomba ile batırılmıştıf. e^ğruya İngiliz kontroluna tâbi olması İngiliz savaş ve avcı tayyareleri taraic.^b eder. fından Mans sahillerine karşı yapılan Bütiin bunlar İngilterenin Suriyeye akm t?^ebbüsünde avcı tavyarelerimiz veımiş olduğu ehemmiyetin sebebleri ve dafi bataryalarımız 12, bahriye topni tavzih eder ve onun Suriye işi askerî çumuz da 1 düşman tayyaresi düşür1 it mukavele ile halletnıekten duydu m>"çlerdir. İngiliz tavyareleri dün gece Almanğu sevinrin yersiz olmadığını gösterir. yanın ş)mali garbisine bilhassa Hanovre Fakat Suriyenin İngiltereye geçmeve sahil mmtakları üzerine irfilâk \"* sile Suriye naeselesi halledilmez. Çünkü yansın bombalan atmışlardır. Sivil Suriye bizatihi bir meseledir ve Surihalk arasırda müteaddid ölü ve yaralı ye halkının dileklcri, Suriye halkınca, vardır. Gece avcı tayyarelerimiz ve dafi İııgilterenin menfaatleri fevkindedir. bataryaîarımız 7 ingiliz tayyaresi düOnun için Ingilterenin Suriye halkını şürmüşlerdir. hnşnud etnıesi ve onlann menfaatleriİngilterenin Hindistan ve imparatorni. kendi menfaatlerile nıüşterek sayarak karşıhkh emniyet ve itimada da lıık müdafaasını tcmin için işgaline lüyanan bir hal caresi bulması, Suriyeli zum gördüğü Suriyede, harbin son bulleri tatmine çalışması icab eder. Buhı masile kendiliğinden hasıl olan mesele ııacak olan hal çaresi ise, Stmyenin is budur. Ve İngiMere ancak bn meseleyi tüdâlini tanımak ve SuriyeHlerin kenii hallettiği zaman Snriye davasım taislerini yoluna koymalan için en ge mamlamış olnr. nis imkânı vermektir. Ömer Rıza OOĞRHL Çekmedim, desem, yalan! Çok çektim... Ama... Yumruklarnu iki böğrüne dayamış, sallanıyordu: Ama, dünyayı öğreııdim... K?yıbımla kazancım, denk geldi gibi Kırı=tık, sayılırız. Sol elini pantalonunun cebine koymuştu, sağ eüle masanın kerıarınr tutuyordu: Ben, erkeğim... Çekilen unutuluyor... Gelgelelim, Remziye, çok çekti. Hepimizden fazla çekti... Ama. bunu bolli etmedi. Gene ki2in sükutu, ağır, meyus bir cevabdı. Odanm havası, birden değişırıişti. Fikri, silkinerek doğruldu: Bırakın, bunlan konuşmıj'aiım... Başka şeyler konuçalım... Bahardan, güne^ten, rüzgârdan, kırlardan konuşalım, Leman, kollarmı iki yana açtı, geniş bir soluk aldı: Oh! Sahil Kırlardan, rüzgârlardan konuşalım... Bahardan konuşalım, Flkri ağabey, bahardan konuşalım. Fikri, gülmeğe çabalıyordu: Siz, pijamayı subay ceketi gibi dikin... Ben. süvari subayı imişim gibi dik durup dik yürüyeyim. Siz de des Londra 15 (a.a.) Hava Nezaretinin dün akşam neşredilen tebliği: Bugün İngiliz sahili açıklarmda az miktarda düşman tayyaresi tıçmuş ve bunlardan bir kaçı içeriye nüfuz etmişse de hiçbir bomba atılmamıştır. Öğleden sonra iki düşman bombardıman tayyaresi tabrib edilmiştir. Bun lardan biri İskoçyanın şark sahili üzerindeki hava dafi bataryaları tarafından, diğeri de Galles sahili açıklarmda avcılar t?rafmdan düşürülmüştür. Ankara 15 (Telefonla) Lise ve orta okul son sınıflarında kanaatle bütünlemeğe kaldığı için devlet orta okul ve lise bitirme imtihanlarına eylulde başlayanların veya lise bitirme devlet orta okul imtihanlarına girmiye hak kazanıp da. o yıl giremeyip ertesi yıl girmek isteyenlerin imtihan hakları şöyle hesab edilecektir. Eylulde imtihanlara başlayanlar 4 imtihan hakkından birini, ertesi yü haziran devresinde başlayanlar keza dört imtihan hakkından ikisini kaybetmiş sayılacaklardır. Arpaya ihrac müsaadesi verilmiyor Ankara 15 (a.a.) Ticaret Vekâletinden bildirilmiştir: 1940 senesi mahsulünden olduğu va uzun müddet beklemiye tahammülü olmadığı beyanile ellerinde bulunan arpalarm ihracına müsaade edilmesi için Vekâlete bazı müracaatler vaki olmaktadır. Gecen sene mahsulü dahi olsa, el konma mıntakaları dahil ve haricinde bulunan bu nevi arpaların da ihracı için lisans verilmemesi takarrür etmiştir. Toprak mahsulleri ofisi hükumetçe tespit edilmiş olan fiatlar üzerinden bu arpaları mubayaa edecektir. Binaenaleyh alâkadarların ihrac talebi ile Vekâlete müracaat etmemeleri ve mallannı toprak mahsulleri ofisine arzeylemeleri bildirilir. İspanyanm yeni Berlin sefiri Madrid 15 (a.a.) Ofi: Eski Emniyet Umum Müdürü Comte Jose Furat de Mayalde Ispanyanuı Berlin sefirliğine t?\in edilmiştir. Derhal vazifesi başma hareket edecektir. iki bin küsur sene evvel söylenilen bu sözlerdeki saffete ve bekârete hayran olmamak kabil değildir. İşte <Yunan mucizesU denilen şeyin bir hakikat olduğu suradan belli ki hâlâ devam ediyor. Zira garb dünyası bugün bile;: düşünce sahasmda da, hareket VP bayat tarzlarında da kuvvet ilâcını o beşikte anyor. Yirmi beş asır evvel vatan müdafaası icin Akropolü yaratan Perikles Yunanlılara şöyle hitab ediyordu: «Bizler, sair insanlann mazilerinden kendîl<vine intikal etmemiş bir çok kıymetlere malikiz. Eğer bugün vatanımız için şeref dolu türküler soyliyebiliyorsak, bımu, hayatları pahasına bu şerefleri kazanmış muhariblere ve emsa'.ine Her ne kadar, yüksek bir borcluytrz. rat ile, Buda ile, İsa ile Bugün sizlere onlarm yapmış olduk hammmed arasında ahlâk larile yarış etmek ve saadetin sıırmm çok büyük farklar yoksa hürrivpt. hıirrivpt'i HP nmmn vi&itlk Renclik terbivesi mevzuu erçi yağcılığın bir faydalı iş olduğanu işitir dururduk amma onun btıgünkü kadar kâr gctüdiğiae şahid oknamıştan. Eski devirlerde manevî ihtikârından şikâyet ettiğimiz yağcılığın bugün sahici ihtikârından mustarib bulunuyoruz. Üç gün oluyor; gazetenin kapandığvu öğrennıiş olan dostum Kantoronun bir ziyaretile bahtiyar oldum. Tavırlannda olduğunu bilerek düşman karşısından haşka bir çalâki, sözlerinde başka bir emniyet, hulâsa, şahsıuda halinden miskince çekilmemek kalıyor.» Hürriyet, şahsiyet, şuur ve is'iklâl memnun başka bir eda vardı. Gazetenin açılması hakkındaki iyi temefhumlarına kıymet verenler için daima mukaddes sayılacak olan bu söz mennilerini izhardan sonra: Cenub taraflanna gidiyonun; şöyla ler, 1915 te İngilizleri memleket mrdafaasma çağırmak için afişlere yazılmış, Urfa, Ayıntab falan. Hayrola! Geç kalmıssm! Anadohıİngiltenedeki bütün otobüslere, trama gidenler çoktan gittiler. vaylara ve trenlere asılmıştı. Onun için değil; ticaret için. Sokrat Yunan dehasımn manevî ve Yaaa. Hayırusı olsun! Yeni nri bu ahlâkî sahada en büyük mümessi'idir. Nasıl olmasm ki bahsettiğim Apoloji'nin merak? kâtibliğini Eflâtun gibi dünyanın en Evet! Bir iki ay oluyor. Hamdolsun muhteşem filozofu yapmıştır. Bütün pek memnonum! bunlar küçücük Yunanistanm medeni Ne ticsreti yapıyorsun? yet âleminde ne kadar büyük olduğunu Yağcıhk. göstermeğe kâfidir. (Güldiun) Sen onu yapamazsıa! Aksi takdirde son Gtrçek söyKiyorum. Yağcılık ediasırda felsefenin en •orum. ince san'atkârı Er Ne yağcıhğı? nest Rönan'ın cÇo Sade yafcıhk! cukluk ve Genclik Asmaaltında dükkân mı açtın? Hatıralan» adlı kitabında •»Akropolis'in Hayır! Dükkân falan açmadınu. üzerinde, onun kusursuz güzelliğine er AyoL anlatıver de görelim. diğim zaman ettiğim dua"» unvanlı pa Senin anlayacağın yağ madrabazajmda Yunan medeniyeti ve dehası ığı yapıyorum azizim. Urfa, Ayıntab ve çin yazdığı şu sözleri nasıl izah ede ivaruıdan gelen yağlan kasabalarda bilir dik: opluyorum. «Ey asalet! Ey sade ve hakikî güzel Ve sonra sahyorsun.. ik! İbadeti idrak ve hikmet demek o Hayır! Bilâkis sarmıyomm ve mnan ilâh, senin ki mabedin ebedî bir barek şey satmadıkça kıynıetleniyor. vicdan ve samimiyet dersidir, esrarınm Başkalan satar. eşiğine geç varıyorum, mihrabına hayli Onlar da satmıyorlar. Zaten birnedametler getiriyorum. Seni b'.ılmak aç kişiyiz. Yağlan alıyor ve orada deiçin sonsuz araşturoalar yapmaklıgım O ediyornz. İstediğimis fiatı bulunca âzımgeldi. Atinalıya doğarken bir tetir miktar satıyoruz. Kimya azizim bessümle bahsettiğin, bilmediği şeylerin sırnnı, ben düşüne düşüne, ızun çalış kimya! Altın haltetmiş yanında. Bir tyda yüzde yirmi, yirmi beş kâr verimalar pahasına elde ettim.» jror. Sen böyle şey gördün mii? *** Azizim! Bunun adnıa bizrm köy«Dünya ancak sana dönmekle, vahşi de ihtikâr derler. Sen bu sevdadaa rabıtalaruıı koparıp atmakla kuıtulaaıgcç!. Korkarun son günlerini bu caktır. Hepimiz birden sana koşahm. ajcıhk yttzünden hapisanede jeçirMabedinin döküntülerini çahnış clan ehirlerin; Venediğin, Parisin, Londra miyesin! Ne söyliiyorsun yahu! Orada ihtinm, Kopenhagın; hırsızlıklarım mazur •österecekleri, malik olduklan dökün râr falan diye bir şey yok! Herşey açık! üleri: «Bizi affet ilâh! Bu hareket 3iz ticaretimizi kimseden saklamıyoerimiz onları gecenin kötü cinlerinden ruz. İcakında resmî müteahhidlere bile kurtarmak için idL» diyerek geri getir mal satüğımız oluyor. Piyasa kaça çımek için mukaddes kafileler kuracak karsa o fiatten alıyorlar. Yahu! Sen bir iasafiı adamdın. ları, ve mel'un Ljrsandre'ın cinayetinin kefareti olarak duvarlarını flüt sesleri Böyle nispetsiz kâr etmeyi nasıl viearasında yeniden inşa edecekleri gün lanın kabul ediyor. İhtikâr denilen şey le bu değil mi? ne güzel bir gün olacak!> Naıajrî görüşüyorsun dostum! «Sana güvenerek, uğursuz akıl hocalarıma; beni halktan şüpheye düşü Evvela benim yapbğım kâr yüzde yirmi ren bedbinliğime, hakikat bulunduğu beşten fazla değil. Buna ihtikâr denzaman gene bana onu aratan kafamdaki mez. İnsafa gelince; ticarette böyle bir endişeye; mantık sözünü soyledikten unsur tanıyan yok! sonra da bana kendimi rahat bırakmayı MaşaUah! Geç oldun ama sen ne nıeneden gelip geçici heveslerime mu kıyak madrabaz olmuşsun! kavemet edeceğim.» Ben olmasam başkası olacak değil *** ' mi? Apaçık bir ticaret kapısı. Parasınl «Ey rehber! Ey dahinin şaheserierin işletmek istiyen benim gibi bir kaç göde tecessüm ettirdiği ideal! Başka yerde ü açık oraya toplannus, yağlan toplubirinci olmaktansa senin kapında soi'un yorlar. cu ohnayı tercih ederim. Evet, kendimi Buna amerikanca tröst derler. Bir mabedinin kaidesine bağhyacağım. Se nevi inhisar demektir! İşitmesinler. ninkinden başka her nizamı unutacağım. Murakabe komisyonuna haber verir, Sütunlarınm üzerinde yaşayan bir keşiş haklannızda taldbat yaptınrlar. olacağım. Hücrem sütunlarının başlı Evvelâ sen Murakabe komisyonuğında olacak. Daha zoru! Senin için nun vazife ve salâhiyetini bibniyorsun. elimden gelirse, kendimi müsamahcsız, Hoş bunu anormal bubnam. Çünkü gamutaassıb bir insan haline getireceğim. zeteciler hakikati biraz geç oğrenirler. Yalnız seni seveceğim. Senin dilini öğMurakabe komisyonu İstanbuldaki firenecek, alt tarafını u •Uacağım. Seatlarla uğraşır dostum. Geçenlerde ninle alâkası olmıyan vaziyetlerde merbiriniz galiba sizin gahametsiz olacağım. Kendimi oğullannm gene zete yağ fiatlanndan bahsetti. Sanld sonuncusuna köle yapacağım. Onlann kusurlarıru bile sevmeğe çahşacağım başka mevzu yokmuş gibi! Komisyon Kalbimin hikmet, marifet ve saf san'at faaliyete geçti.. Bizim esnaftan tahkik etti. Şu neticeye vardı: Dikkat et! «Yağ olmıyan her telini kopanp atacağım. fiaüarınm yukselişi istihsal merkezVeHastalıklarımı sevmekten, ateşimden rinde mallann fiatlanmasmdan ileri zevk almaktan vazgeçeceğim. Ey kurtagediği için komisyonca yapılacak bir rıcı, kat'î karanmda durmak için bana yardımcı ol! Sen ki kurtarıcısın, bana şey olmadığı» Yani ne demek? yardım et!> Demesi şu ki: Fiat murakabe ko*** misyonu dışandan ucuz mal alıp da Fransız filozofu Ernest Renan ebedî İstanbulda fiatı artıranlan kovalar. bir varlık karşısında zeki bir fani gib: Fiatlan dışanda artıran sizin gikonuşuyor. Sokrat da ebedî kıymerleri, bileri?. ölümü gözüne alarak müdafaa ettiği i Hayır! Salâhiyet noktasuıdan buna çin ebedidiç. Bu yüzden bütün basitliğine rağmen kırk sahifelik bu kitab kanşmaz!' Onun içindir ki; Urfa yağklasik bir şaheserdir. Bu müdafaa Türk lan yerinde depo olur, yerinde pahagencliğinin eline verilmeli ve lisede o lılanır ve büyük şehirlerde pahah sakutulan bütün edebiyat kitablanna gir tıhr. melidir. Zira bugün garbdaki lâik âle Hbette bunun da bir çaresini bu« min; 33 yaşmda ölen ve 30 sahifelik lurlar! menkul incilden başka eser bırakmı Bulurlar; şüphe yok! Lâkin ben yan, büyük hıristiyan medeniyelin JI ba bu mevsimi geçirir, kârunı ederim. Çanisi İsa'ya karşı, ahlâkî sahada, çıka resini bulduklan zaman da başka bir rabildiği tek rakib odur ve Apoloji de ticaret yolu bulmanin çaresini aranm. Sokrat'm Avrupaya hediye ettiği incilB. FELEK dir. plânda Sok hazreti Mu hususunda da, lâik bir bahsolunca. bu kitaba hususî bir ehemmiyet vermek lâzımdır. Zira ahlâk sahasmda nazariye, ilim, malumat değil,. amel, hareket veiman gerekür. Bunun için gencliğe sosyal sahada olduğu kadar şehsî ahlâk bakımmdan da nümuneler göstermemiz lâzımdır. Sokrat şark ve islâm medeniyeti ile beslenmiş olan bizler için; harikulâde, görülmemiş, işitilmedik şeyler söylemiyor. Baştan başa Apoloji şu tek cümlenin içindedir: «Bütün dünyalara sahib olmuşum neye yarar? Ruhumu kaybedecek olduktan sonra!» Bu düşüncenin islâm tefekküründe bin türlü güzel ve cazib formülünü bul< mak mümkündür. Fakat lâik olmak isteyince başka istikametlere gitmek v« Hellenizma'nın köklerine varmak zaruridir. Dünya klasikleri. Sayı 1. Apoloji. Eflâtun. Becid Basımevi. İstanbul. 42 sahife. Fiatı 15 kuruş. teksiz yürüyünüz. Canlanahm, gülrlim. Hatta şarkı söyliyelim. Leman, şüphe ile baktı: Yoksa, sesinİ2 güzel mi? Fikri, kahkaha ile güldü: Makamı nefretiden... Bucak bucak kaçarsınız. Genc kız, yalvardı: Şaka söylüyorsunuz. Fikri, ayağa kalkar gibi doğrulmuşru: Eğer ısrar ederseniz, odadan değil. evden kaçarım. Leman, donakalmıştı: Aman, ne diyorsumız? Oturun. neşeli bir şarkı sesi vardı. Fikri, omuzları düşük, önüne bakıAcaba, dalgınlıkla komşu eve mi giryordu: mişti? Geriledi, sağına, soluna bektı: Ben, hiç bir şey için bu kadar ıs Bizim ev! rar etmem. Hatta, bu kadar terbiyesizce Dedi. Anahtar da kapıyı açıyordu. kafa tutmam... Gelgelelim, sesimden iğYanılmış değildi. Taşlığa girdı, dinledi. reniyorum. Yukarıdan kırık, fakat pürüzsüz bir Genc kızın buna aklı ermiyoıdu: genc kadın sesi aksediyordu: Konuşurken, çok güzel, tok, erkek «Bir gece, çamlarda kalsak ne olur...» sesiniz var. Remziye, elini göğsüne bastırdı, soiuğu Fikri, elile ağzım kapamıştı: tutulmuştu: Şarkıya gelince, sesim, cırcıvık bir Leman! dedi Leman, şarkı söyşey oluyor. lüyor. Leman, artık ısrar etmedi. İskanpinlerini çıkardı. Ayaklarının ucuna basarak yukan çıktı, sessizce kaRemziye, sokak kapısmı açarken ga pıyı açtı, odaya girdi. Aşağıda, kulakrib bir tereddüd içinde kaldı. E\de îarına inanamadığı gibi bu scT. J j;?; ™ AŞK UCURUMU roman 97[ lerine inanamamıştı. I Leman. masanın başmda, pijamalık kumaşı yavmış, elinde mezura, öJçüyor, geriliyor, hesablıyor, gene ölçüyor ve şarkı söylüyordu. Yavaş yavaş, kardeşinin yanma gıtti. Onu ürkütmemek için, kendi âleminden uyanmasını bekledi. Leman, ikide bir makası eline alıyor, kesecek gibi oluyor, sonra korkarak geıi çekiliyor, makası bırakıyordu: Ablam da pek santimi santimine hesab etmiş... Subay cebleri çıkmıyacak. Subay cebleri çıkarsa, yıkandığı zaman daralacak» Bir ara, yorulmuş gibi durmuştu: Yarım mgtre alsak, olmaz mı sanld? Mahmud Yesari Remziye, kardeşine usulca yaklaştı. Bu, ne hesab kitab, Lemancığım? Leman, açrıyarak döndü: Oh! Korktum! Fakat, hiç de fazla korkmarmştı. Çün kü sinir buhranı geçirmiyordu, çünkü neşeliydi. Hemen gühneğe başladı: Geldiğini duymadım. Remziye, Lemam kucakladı, öptü: Ayaktasın, neşelisin ya, bu kadan yeter... Leman, dimdik Hep ayakta Remziye, onxın gibi baktı: Ve şarkı da duruyordu: duracağım... çeıjesini tuttu, öper söyliyeceksin. Leman, ablasmın elini aldı, uzun uzun öptü: Şarkı da söyliyeceğim... Evin havasındaki bu değîşiklik, Rem ziyeyi sevindirmekle beraber düşündür' müştü de: Peki Leman, bugün, nasjl, ne old' da böyle canlandın, neşelendin, maşal lah? Parmağile masaya vuruyordu. Leman sır dolu bir dudak büküşle ablasıru süz dü: Abla, bahar gelmiş! Remziyenin omuzları çöküvermişti, masanın kenarındaki iskemleye yığıldı kardeşinin gözlerine bakmağa cesaret e demiyordu: 1 Bahar geldi, Leman! Bizim bah çemize vuran soluk güneşle, gelen taze baharı, bir tutma... Bahar, dışanda, a çıklarda, kırlarda... İçinin ve sesinin ateşi birden sönü' verdi: Kırlarda imiş!.. Leman, ablasının birden kırıldığm görünce, ellerinden tuttu: değil, abla! Kırlarda.. Kır larda, burnumuzun dibinde... Çıkacağız, gezeceğiz(Arkası var) f Yarın Dahi himdir? Yazan : Celâleddin Ezine YariKÎ:! nüshamızda