CUMHURÎYET 13 1941 San'ata dair Ç Şehir ve Memleket Haberleri J Ticaret Vekilinin yaptığı tetkikler Manifaturacılar, yeniden akreditif i«tiyorlar Şehrimizde bulunan Ticaret Vekili Mümtaz Ökmen dün öğleden evvel Ticaret müdürlüğünde ve bilâhare ticaret odasmda meşgul olmuştur. Vekü, manifaturacılar ve ayakkabıcılardan mürekkeb iki heyeti kabul ederek kendilerile görüsmüstür Manifaturacılar heyeti, Ticaret Vekilinden bilhassa manifatura tedariki için akreditif açılman üzerinde temennilerd* bulunmuşlardnr. Bundan maada mevcud manifatura stoklan, bunlann memleket ihtiyaclanna göre tevziatı esası üzerinde görüf ülmü»tur. Ticaret Vekui, Ayakkabıcılar Cemiyeti, Sümer Bank ve bazı firmalar mümeecillerinden mürekkeb olan beyeüe de tek tip halk ayakkabı imalâtı üzerinde görüşmüştür. Bu görüfme e»nasında bu mevzula mefgul olan ticaret odan umumî kâtibi Cevad Düzenü de bulunmuf ve bazı esacUr tespit olunmuştur. Bu hususta tetkiklere devam olunacaktır. Ticaret Vekili bir kaç gün daha ?ehrimizde tetkiklerine devam «»»'•»kür. Çay ktaU içm akreditif Ticaret Vekâleti çay ithalâü için yeniden 60.000 liralık akreditif açmıştır. Maamafih bundan istifade için henüz müracaat eden olmamıştır. Prof. Karl Ebert ile bir mülâkat Profesör Karl Ebert, her manasile artist ve enteresan bir adam. Onunla konuşurken şahıiyetinin sifairM füsununa kapılmamak ve coskun heyecanının tesirinden uzak kalmak imkânsız bir şey. 1936 da bizde bir devlet konservatuarı kurulması hususunda ilk müsbet faaliyeti gÖ6teren o zamanki Maarif Vekili Saffet Ankan, müessesentn esaslarını hsirlatmak maksaıBle 1ro kıymetH sanatkârı Ankaraya davet etmekle memle» ket hesabına çok btiyük bir hayır işlemis bultmuyordtı. Karl Ebert, harb sonrası Almanyasımn en kuvvetli rejisörlerinden biri olarak tasmmıştı. Uztm Beneler, Reinhard'ın yanında sahne tek»iŞi üzerinde çalışmış olmakla beraber o hiç bir raman bir mukallid olmamış, bîr san'atkâr için elzem bildiğîmiz şah«iyetini, erken yaşlardan lübaren da» İma tekâmül yolunda üerletmistir. Fakat Ebert'in «an'at çerçevesini asan •osyal hizmetieri de vardır. Beraberce «nı dinleyelim : « San'atın, bilhassa tiyatrontm kollektif bir is olduğuna ötedenberi Imanım vardı. Bir raillet, san'atta muvaffak olabfimek için kendinde mevcud bütün kabiliyetlerden istifadeye mecburdur, derdim. Halbuki eskiden buna imkân yoktu. Ondokuzuncu asrın başlarına kad«r sahne arustlerini bizzat tiyatrolar yetiştirirdi. Hususî tnıplar hevesli gencleri boğaz tokluğuna angaje ederler, muvaffakiyet gosterenleri derecelerine göre refaha ulaştırır, üsttaraum •okağ* atnkniı. Bu curctla artist mertebesine erişen talihlfler, tamamen hüdayinabit bir fekilde yetişmiş oluyorlar*. Muvaffakiyet gösteremiyenler ise sürünmeğe mahkumdular. Tiyatromjn da ciddl tahsile rauhtac bir san'at şubesi olduğu zihnlyeti ekseriyet tarafından kabul edildiği zaman Avrupada konsenratuarlar açılmıştı. Bu suretle hüdayinabit san'atkâr tipi «rtık ortadan kalkmış oluyor, fakat cemiyet, bünyesinde mevcud bütün kabiliyetlerden istifade ederek azamî veritne gene kavusamıyordu. Çünkü konservatuarlarda tahsil bedava değildL Aile vaziyeti müsaid oianlar okuyabiliyor, fakirler tahsil imkânlarmdan mahrura kahyorlardı. Netice itîbarile üyatroda oynamak ve tiyatro seyretmek, sadece mahdud bir zümrenin înhisan albnda bulunuyordu. Ben sahnede çalışmaya başladığım srralarda Avrupada vazivet böyleydi. Bu zihniyete isyan etfinv. Ve onu yıkmak için makaleler yaztnak, broşür çıkarmak suretile seneIfee uğraştım. Hiç bir netice elde edefn«mekle beraber ümidsizliğe düsmüyordum. Bafka çareler araraakla meşguldüm. Nihavet baktım olmıyacak. praHk yoldan yurümeyi denemek istedim. 1930 senesiydi, Frankfurt'ta bulunuyordum. Şehrin zenginlerinden para toplayarak, fakir kabiliyetlerm de oktıyabiiec«ği bedava bir tiyatro mektebi kurmaya karar verdim. Evvelâ bir bina lâztmdı. Meşhur Roçild'e giderek, bütün talâkatimle kendisine bir hitabe irad ettim: < Siz milyonernniz Roçild, dedim, sayıaız irad membalannız, kâşaneleriniz var. Bunlardan bir tanesi içte şuracıkta duruyor. İçi boçtur. Orada oturmuyorsunuz. Hiç bir içinize yaramıyan o taf yığınım bana verirseniz memlekete ve insanhğa büyük bir bizmet yapnuf olacaknnız.» V« düffincelerimi anlattun. Roçild kâs«n«*ini derhal cmrime «made kıldığmı aöyledi Şimdi iş fiç nallm bir aU kaltniftL Ktfanpyi döşetnek lânmdı. Mobilya fabrikalarına müracaat ederek mobilya temin ettim. Çocuklar kendi kendilerine okuyacak değillerdi ya. Hoca da bulmalıydık. Frankfurt'un tanınmış s«n'«<kârİMinı birer birer nyaret ettim T* ber fairine fu mealdc bir konferan* verdim: «Siz fehd kabiliyetiniz sayesinde muvaffak olmuş, san'atın evcibalâsına yükselmiş bir Ostadsınız. Şimdi bir ternril mukabilinde binlerce mark kazanabiliyorsunuz. Hayatımz, istikbaliniı muemmendir. Fakat bir gencliğini•A duçününüz. Aç geçirdiğiniz gunleri, tijratroya gidemediğiniz gunleri hatırlaymız. Sefaletten ölen arkadaşlanmz hayalinizde bir resmi geçid yapsın!ar. Ve şimdi beni dinleyinİ2.» Onlara da bedava tiyatro mektebi hakkındaki düşüncelerimi iyice anlattun. Bir tek Utisnasız hepa fahrî profesörlük payesini kabul ettiler. Fikir, birkaç gün içinde bütüs çehre yayılmış. gmumi alâkayı tahrik etmlfti. Oa bin Btark kadar iane de topladık ve böylece Frankfurt »ehir tiyatro mektebi de kurulmuş oldu. Almanyada talebeden para istemiyen, onda yalmz istidad ve kabiliyet arayan ilk tiyatro mektebi bu fcii. Müessese çok muvaffak olchı ve kısa bir müddet içinde doğrudan doğruya intikal etti. Fikrimi bütün Almanyaya yaymak için Berlinde de faaliyette bulundum. Esasen Frankfurt'taki tiyatro mektebi kendi mevcudiyetile kâfi propaganda yapıyorduu Prusya Maarif Nazın Beker'e vaziyeti anlattım. çok akıllı bir adsmdı Yarım saat içinde Berlin devlet tiyatro mektebi yaratılmış oldu. Sonraları bu mekteb yüksek musiki mektebile birleştirilmiştir.» 1933 senesine kadar Almanyada muhtelif sahnelerin kun^andasınJ elinde bulunduran Profesör Ebert son vazifeeini Berlinde Şehir Operası direktörlüğünde vapıyordu. Almanyadan ayrıldıktan sonra şöhreti bü«bütün arttı. cihanfümul bir mahiyet aldı. Her sene mayıs ayında, Floransa'daki feetivallerde onu reiisör olarak görüyoruz. Gene aynı sıfatla İnpilterede, cenubt Amerikada hararetle alkı^iandığına şahid oluyoruz. 1938 senesinde Viyanada hem devlet tivatrosunun, hem de devlet oceiFMnm rejisörüdür. Ve harb başladığı gundenberi de İhtikâr tahkikatı Fiat Murakabe Bürosu muhtelif işleri tetkik ediyor Fiat murakabe bürosu; pasUcı, börekçi ve bisküicüere yüzde üç karla un vermeleri lâzımgelen mutavassjtLarın ihtikâr yaptıklarını haber almış ve dün bu iş üzerinde geniş tahkikata başlamıştır. Belediye iktısad müdürllüğü de dün büroya müracaatla bu yoldaki fikâyeüeri bildirmif ve taJtibini istemiştir. Şikâyetlere göre mutavassıt uncular 14 liraya satmalan l.îzımgelen bir çuval unu 16 liraya kadar tatmaktadırlar Yarın fiat murakabe komisyonu toplanarak bu meseleyi yeniden tetkik edecektir. Et fiatlarnda ihtikâr Fiat murakabe bürosu gene bazı kasablartn et fiatlarında ihtikâr yaptıkLannı haber almıstır. Dün kasablarda bir yoklama yapılmıştır. Bazı kasabların etin üzerine fahi| fiatlan aienen yazdıklan görülmüştür. İstiklSl cadde«inde bir kasab kıvırcık üzerine 80 kurus gösteren etiket asarak satarken yakalanmıs ve Cumhuriyet müddeiumumiliğine verilmistir. İt Fiat murakabe bürosunun büyük bir hırdavat flıtikân üzerinde meşgul olduğunu yazmiftık. Bu hırdavat taciri cürmümeşhud halinde yakalanmıs ve müddeiumtnnUiğe verümistir. İt Halkm göç etmecinden ictifade ederek valiz ve çanta ticarethanelerınin umumiyetle fiatlan yükselttikleri görülmüştür. Fiat murakabe bürosu bu huausta da tetkikat vapmaktadır. Balta ile öldürülen adam Şilede işlenen bir cinayetin muha kemesine başlandı Şilede oturan kömürcü İbrahim oğlu Necati Terzi adlı bir delikanh, kömürcu Mehroed oğlu Ismaili balta ile öldürmekten suçlu olarak İstanbul ağırceza mahkemesine verilmij ve dün muhakemesine baslanmıştır. Tahkikata göre, İsmail Şüe köylerinden buine gelmiş, orada yapılan düğünde ceviz satarak, elde ettiği para ile köyüne dönmek üzere yola çıkmış. Onun üzerinde para bulunduğunu bilen Necati, ormana saklanmış. ismail atla Çerkesbayın yakımndan geçerken. birdenbire üzerine atılan Necati, elindeki baltayı Ismailin basının sol arka tarafına indirmis. Sarsıntı ile atın huylanarak dörtnala harekete geçmesi. ikinci defa balta ile vurmasına ve İsmaili oracıkta öldürüp soymasma mâni olmuf. Ağır yaralı ismail, köjTİnden bir ot arabasile Şileye, oradan İstanbuia yollanmıs ve Haydarpaşa Nümune hastanesinde ifade vererek, hâdiseyi bu şekilde anlattıktan sonra ölmüştür. Suçlu Necati. evvelce suçunu bu şekilde ikrar ettiği halde, mahkeme huzurunda ifadesini kısmen değiştirmiştir. Muhakeme şahidlerin celbi için talik olunmuftur. IHEM NALINA MIHINA! Fransız ruhu uyanıyor alkanlarda yeni milleiler esaret boyundurusuna vu^£f rulmak istenirken Fransa gencliği uyanıyor ve hür Fransajı temsil eden General de Gaulle'ıia satluruıa iltihak edebilmek için olüm cezasmı bile göze alıyor. Fransız milletinin, bir istiklâl ve kurtuluş harbine girişnıek üzere olduğunu gösteren bu iyi haberi bizzat Mareşal Peten vermektedir. Dünkü Cumhuriyet'te elbette okunnifSunuzour; Mareşalın hususî kaleminden Vişi'de japılan bir tebliğ şunlan kaydetmekte idi: 1 İşgal altındaki mıntakada Alman makamlanna karşı gizü hareketlere girisenler vardır; 2 General de GauHe'iin adam kaydeden ajanlanna inanao gencler mevcuddur; 3 İşgal altındaki sahillerden heryün birçok sandallar İngiliz sahillerine hareket etmektedirler; 4 İşgal altındaki mıntakadan, hatte memnu mıntakadan bir çok gönülltt geneler İspanyaya geçmektedir; 5 Bizzat Mareşal, gene nniversite ve kolej talebesini idam sehpa*ın<lan kurtarmak için bir çok dofalar Alman makamlan nezdinde ısıar etmek ıııecburiyetinde kalmıştır; 6 Nihayet, Peten de bu fedakâr, bu vatanperver gencler hakkınd?ki takdirini saklayamıyor ve «gene Fransızların bu suretle enerjilerini ispat etmektc» olduklarmı söylemekten kendini alamıyor. Anlaşıhyor ki, yapmayın, etmeyin, kanınız beyhude dökülecek, yazıktır, siıi sıyanet etmek için siddetli tedbirler almak mecburiyetinde kalacağnn; demekle beraber, ihtiyar Mareşal da Fransız gencliğinin, eski günahlarını affettirmek için, harekete geçraiş oimasmdan için için memnundur. Bu sözler, bize, İstiklâl harbinde, İstanbulda Damad Ferid kahinelerinde Harbiye Nazırlığı veya Eıkânıharbiyei Umumiye Reisliği yapan 18 ınart kahramanı merhum Cevad Pasa gibi bazı hamiyetli kumandanlarunızın takdir ve şükrana lâyık olan iki cepheli hnreketlerini hahrlatıyor. Temenni edellm ki Verdun kahramam Mareşal Peten de, bir taraftan bu tebliği neşrederken diğer taraftan da Fransız genclerini, bilhassa gene subaylannı elaltından gizlice hür Fransa tarafına iltihaka tesvik etsin. Fakat meselenin ehemmiyeti, Mareşalın böyle yapıp yapmamasmda değil; Fransız milletinin, Fransız gencliğinin uyanmış olmasındadır. Bilhassa içgal altındaki yer lerde o meşhur Fransız vatanperverlk rulıunun uyanısı, daha ehemmiyetli ve daha kıymetlidir. Hür Fransız kuvvetlerine iltihak için, Alman kontrolunun sddeti ve Atlas Okyanusunun dalgalarile pençelcşmeği göze aldırarak sandallarla yola çıkan Fransız gencleri, mütareke senelerinde ayni şartlar altında ve ayni şekilde Anadolu.7 ya geçen Türk genclerini hatırlatıyor. Fransa için ve düşman işgali altında kalan her millet için kurtuluş yolu, miskin bir mutavaatla esaret limanında yatmakta değil, ölümü göze aldırarak sandallarla istiklâl enginlerine açıbnaktadır. Yazan: Nadir Nadi suz bir hevesle işe başladım. Gene çekinmeden söylemeliyim ki, ilk zamanlar haylı zahmetler içinde yüzdük Devletin büyük fedakârlıklarına rağmen talebe bulamıyorduk. Halk tiyatronun ne olduğunu bümiyordu. Sahneye karşı muhitte bir çekingenlik vardı. &kekler rağbet göstermiyorlar, aileler kızlarmı mektebe vermiyorlardı. Ümidsizliğe düştüğüm dakikalar bile oldu. Fakat işte görüyortunuz ki muvaffakiyet gunleri yaklaşmaktadır. Temliller muvaffak oldultça halk tjyatroya ısmıj'or ve gencler tiyatro san'atkârhğınm nefret edilecek bir şey olmadığını, bilâkis bu suretle mpmlekete hizmet edilebileceğini her gün daha iyi anlayorlar. Tahsilini yarıda bırakmak suretile Universiteden bile müracaat edenler görüyoruz. Birkaç sene içinde kuvvetli bir repertuara maük olduğumuz zaman Türkiye kuvvetH bir sahneye kavusacakhr. Yalnız simdilik birkaç noksanımızdan sikâyet edecegim. Evvelâ sahnemiz yok. Musiki muallim mektebi olarak yapılan bu bina işimizi iyi görmüyor. Bir Balet'ten de mahrumuz, bilirsiniz ki bu. opera temsilleri için çok lâzmı bir unsurdur. Koro'muz da henüz pek zayıf ve iptidaidir. En mühitn noksanımız: Edebiyat! Turk edibleri, Türk şairleri telif piyes yazmtyorlar. Talebeye ögrettiğimiz eserlerin bepsi tercümedir. Halbuki millî sahne füphesiz yalnız millî eeerle meydana gelebilir. Bununla beraber bütün bu noksanlar telâfisi imkânsız şeyler sayılamar. İleride şüphesiz münasib bir bina yapılacak ve muvaffakiyetli temsiller seyreden üdebanız da tabiatile piyet yazmak ihtiyacını duyacaklardır. Bunlar, hep birbirini doğuran şeylerdir.» ProfesSr Karl Eberfîn bir portresi daimî olarak faaliyettni Ankarada millî sahnemize vakfetmiştir. 1936 da, millî koneervatuarımızın temelleri atıhrken kı>metii fikirlerinden ictifade maktadile ilk defa bir müddet için Ankaraya davet ettiğimiz Karl Ebert, o ramanki inabalarmı föyle anlatıyor: « İtiraf etmeliyim ki memleketiniz hakkında bildiklerim çok mahduddu. Yegâne müsbet malftmatım, dinamik bir hayata karuştuğunuzu duymuş olraaradan ibaretti. İstanbuMa Şehir Tiyatrosunda baa temsillerde bulandum. Behzad pbi, Hazım gıbi cidden büyük kjymetler gördüm. Fakat umumî olarak söyleyebillrim kî artistler hüdayinabit bir şekilde yetiftniflerdi, san'atın hakiki tekniğinden mahrumdular. Burada beni hayran bırakan şey, rejiminizin san'ata fdsterdiği sonsuz alâka oldu. Düşününüz ki, yukarıda da anlattım, Almanya gibi san'at kültürü olan bir memlekette bile san'at kültürünü umumileştirmek için senelerce çahşmif, didinmiştim. Burada ise devlet bedava mekteb açıyor, her kabiliyetin inkişafmı kolayca mümkün kıhyordu. Son MÜTEFERRIK Faydalı yağmurlar Mülhakattan Zlraat müdürlüğa ne gelen raporlarda son yağaa yağmurlarm ziraate çok faydalı oldu ğu bildirilmi$tir. Beşilctaşa bulunan kesik kol ve bacak Üç gttn evvel B«?lkte?ta Abbasağa parkmın alt kısnunda bir çuvala sanlı Te göw!esinden tamamen ayrılmiî olarak bulunan iki kol ve lkl bacak etrafındaJü tahkikat deram eünektedlr. Dün ak*am gec vakte kadar bu vak'a nakkinda esaslı bir neüce alınamamıştır. Kol ve bacak saialbinln hüviyetinl te»ptt edebil mek için zabıta tarafından dün bulunan kolların parmak izleri alın mıştır. Zabıta iki gundenberi kol ve bacaklann bulunduğu yerin bütün clvarını. gövdenin de bulunabilmesi ihtimalile sıkı bir araştıraaya tâbi tutmuştur. Yalnız, dün öfledçn sonra bu enteresan vak'a De alâkası bulunması kuvvetli bir ihtimal dahilinde olan bazı ipuçlan elde edll mistir. Bu ipuçlan henuz bir Ihtl mal olarak kabul edilmekle b«ra ber, zabıta bunlar üzerinde dertn blr dikkatle çalıgmaktadtr. Bugn yapılacak pasif kornnma fecrübeleri Bugfin saat ond&n on ikiye kadar devam etm«k ftz«re Üsküdar kazasında bir pasif korunma ve ayni zamanda parasütçülerle mücadele de. nemesi yapüacaktır. İstanbul Vilâyeti Seferberlik müdürü Ekrera Gonenin başkanlığmda bir heyet bu tecrtibeyl mahaHlnde tetkik ederek kritik raporunu Vllâyete Tere oektir. Tecrübenln devamı müdde tince Üskfidardan Vanlköyüne kadar olan iskelelere vapur ui^rarnn"acağı gibi Üsküdar tramvavı da bu müddet zarfmda işlemiyecektir. Gene bngün ögleden sonra saat ücte Eminönü kazasında yalnız pasif korunma denemesi yapüacaktır Eminönundeki tecrübenin ancak 45 dakika süreceği tahmjn edilmek. tedlr. Bu müddet zarfında tren, tram vayla nakll vasıtalan olduklan yerde tevakkuf edeceklerdir. Yarrn sabah saat on blrde Bev kozda pasif korunma ve parasütle mücadele denemesi yapılaeaktjr. Yalovada Belediyenin yaptırdığı binalar Belediye Emlâk müdürlle Fen ve Muhasebe müdürlüğünden bir he. yet Yalovaya giderek Yalovada Belediye tarafından inşa ettirilmlç olan blnalann vazlyetinl tetkik etmişlerdir. Bu blnalardan tamire muhtac olanlar tamir edileceittir. NADtR NADİ Yarın Vüâyette bir toplantı yapılacak Yarın, VUâyette kaymakamlarla tren ve vapur gibi nakil vasıtalan nıümessillerinin Iştirakllc bir top. lantı yapılacak ye Anadoluya gltmek istiyenlerin ne zaman ve ne şekilde sevkedüecekleri haklunda bir talimatname tanzim olunacaktır. Bu talimatname llân edllecektir. Bu suretle ayın on beşlnden sonra sevkiyat başlıyacaktır. Gülhane müsamereleri Oülhane tıbbi musameresi 10 nl san 941 perşembe günü saat 17,30 da proîesor Nüzhet Şakirin reisliğinde toplanmıştır. 1 Barıs ve sava* hallerinde kan nakli yerine kalm olacak usullerle kadavradan kan nakll, profesör Dr Bürhan Tugan. 2 Dalgıc felcl, asabiye aslstanı Dr. Salâhaddln. 3 Radium emanasyonu, fîzik aslstanı Dr. Necmeddin Erlş. 4 Bir etmoidal gom vak'ası, kulak asistanı Dr. Samim Firat. 5 Nüksetmiı bir paralizl general vak'ası. Asabiye ba»asistanı Dr Necmeddin Polvan. SEH1R tSLERI Paça ve etek Hayvanları korutna Paça ve etek Et, balık ciğer pahalılaşınca paçaya rağbet artıyonnus. Yiyecek piyasanndan anlayan bir dostum soylüyor. Insanlarda ruh ne kadar yüksek olursa olsun paça ve eteğe karçı olan zaaf inkâr edilemez bir tiryakiliktir. Işte kimisi et pahahlaşınca paçaya. kimisi de eteğe eğilir. Bu taksim ka raktere göre kendiliğinden olur. Âsık bile: «Çekme dimen nâzedip uftadelerden kıl hazer.» •Gökkre içtlmasm eller U Pariste cümbüş Elektrik fiatlan Maden kömürüne yapılan zam dolayısile elektrik fiatlan da kilovat başına l kuruş kadar artacaktır Yalnız bu artma keyflyetlnl Nafıa Vekâletinin tasdik etmesi lâzımdır Tramvay tarifeslnde kömür fiatı esas tutulmadığından bunda bir zam dusuntilmemiştlr. İKTISAD Yazan: BURHAN FELEK olduğu eldivenlerle lisolar (yani kemendler) Belediye tenrizhk işleri müdür muavini Baya gösteri!mi$tir.» Bu hkra hakkında fazla mütaleaya Iüzum yok. Kedi ve köpekler (memleketimize lâyık) unılle tutulmıyorlar nuş. imdi eldivenler ve kemendlerle yakalanacak. Kedi ve köpekler dile gelseler de des>elor ki: \ Teşekkür ederiz bizi koruyanlara! Lâkin yakalandıktan sonra ne olacağız! Orasını değiştirebiliyor musunuz? Zabtın alt tarafmda derin bir etüd Diye bir taraftan eteklemekte olduğu daha var: «Istanbul üniversitesi profesörlerin sevgilisine öteden inkisar tehdidi ile korden Bay İzak, Fransa Hayvnnîarı Kokutmak istiyor. Paçann meşhuru Beykozda yenirdi. ruma cemiyeti tarafindan araba hay Bihniyorum simdi bu (spesiyalite) hfiiâ vanlan için kullanılmakta olan kamçılar hakkında yapılmış bir tetkiki hemevcud mudur? Eskiden paçaya rağbet bu günkün yete tebliğ etmiştir. Bu tebliğe göre, den çok fazla idi. Düğünlerde perşem bir cetvel ile yalnız iki buçuk kilo grama be günü düğün, cuma günü paça var tekabül edebilecek bir »ekilde insan edı. Yani düğünün ikinci günü davetli line vurulacak bir darbe o fnsanın ler paça yerlerdi. O gün düğün evi hal line \urulacak bir darbe o insanın gözün kı hiç olmazsa gelin paçalık namüe den yas getirebilecek bir şiddette olduğu ayn bir elbise giyer ve o günkü yemek halde hayvanlara karşı kullanılan kamçı te paçadan başka bir de kaymak yenird' Iar yuvarlak olurlarsa 35. dört köseli oBu âdet nereden gelmistir? Doğrusn lurlarsa 54. üc köseli oldukları takdirde malumatım yok ama gerdek gecesınin 75 ve mahrutî olurkrsa H2 kilogram ferdası böyle paça gibi hatıra gelmiyeri bir tazyik vücude getirnektedir. Bu bir yemek tertibi her halde manah bir tetkik hay\anlara yapılan zu'mün dereşey olsa gerektir. Bilen var da bize ya cesini göstermektedir. zarsa pek memnun oluruz. Kamçılarm kilolannı öğrendikten sonO günlerdeki terbiyeli paçadır ki; bera hayvanlara yaptığımız z'ilmün derenim pek hoşuma gitmez. Zaten mübacesini ben de anladım. Lâkin insanlsrın reğin üç türlü yemeği olur: Terbiyelisi, T hay\ anlara \urduklan bu kamçılar, nohudlusu, dondurması. Bu dondurma onların birbirlerine yaptıklanna naza paça bir nevi galantindir. Dok*orlprın ran birer okşama, birer nevazistir. 500 ifadesine nazaran paçanın gıda bakı kiloluk bombanm yanında 142 kio tazmından bir kıymeti olmayıp sade tut yik yapan bir mahrutî kamçı adama kaldan ibarettir. O da bu zam^nda hiç pudra pomponu gibi lâtif geliyor. Alolmazsa yerli yersiz açtığımız ağzımızı lah cümlemizi insanlarm şerrinden emin yapıştırır da bizi süköta icbar eder. eylesin! Ne de eşrefi mahlukatmış mü Sarmısağım, sirkesini hesab eden barek! paça yiyemez! sözü de paçanın donduru Pariste ci»" "« masına aiddir Çünkü onun içine sarmısaklı sirke koyarlar, hani fena çeşni Gelen haberîere de vermez. göre Pariste eğlence İste SuManım! Hayvanm paçasını yer, hayau hızını almi' insanın eteğini öper, geçinir gideriz Ne gidiyor. Bu sene kâyapalım! Geçinme dünyası! nunusanide mecmuı: 55 i bulan kabare Hayvanları korurr»» ve barlar martta Muhterem <Türki65 i bulmustur. ye hayvanları KonıP'inlqrır içinde kenma Cemiyeti» nı^ /jr> disine Rus müesseseleri süsü verenler topkntılarmdan bi/' büyük bir nispette artmaktadır. rine aid bir zabıt Vaktile Helâgu galiba Bağdadı işgal hülâsası elime geçü. ettiği zaman yağmacılannı gönderip Pek güzel şey: Size halktan büyük ve ağır haraclar slmış bazı fıkralarını nakve içeride bıraktığı casuslar vasıtasile lediyorum: bu tahsilâtın yaptığı tesiri tetkik etmek cSokaklarda bulunan kedi ve köpeklerin toplattınlma istemiş: Hepsi hüngür hüngür ağhyorlar... sında kullanılan usul'terin (mem!ekeü mize daha lâyık ve fenn* bir şekil) e diye malumat gelmiş. sokuliıast işi mi'"?kHie edi'miş ve ce Tekrar vurunuz! emrini vermiç. miyetin vaktile bu maksadla getirünis Yağmacılar bir daha vurmuçlar. Bir hayli seıvet daha elde etmişler.. Bu sefer casuslar: Düşünüyorlar! haberini getirmi^Helâgu tekrar emretmiş: Daha var! Gene vurunuz! Ve tekrar vurmuşlar. Halrikaten bir çok mal daha vurmuşlar. Bu üçncü vurgundan sonra casuslar gelip: Gülüp oynuyorlar! dedikleri zaman Helâgu: Bırakın arük! Bir şeyleri kalmadı! demiş. Paristeki cümbü» haberl«rini alınca gayriihtiyari olarak bu tarihi vak'ayı hatırladım. Parislilere göre hayat su beyitle hulâsa ediliyor demektir. «İç bâde, güzel sev! Var ise «krfi şüurun» «Dünya var iflüs, yâH yogimiş ne •ununm?» B. FELEK Bir haftahk ihracat 4 milyon lira Son bir hafta zarfında Lstanbuldan yapılan ihracatın yekunu şimdiye kadar görülmemiş bir miktara çıkmıstır. Bu blr haftalık ihracatın faymeti 4,100,000 liradır. Dün şehrimizden 50 bin liralık İhracat vapılmıştır. Bunlarm içinde bilhassa Fransız Ziraat Nezareti hesabma sevkolunan kendir tohumu ile İsveçe gönderilen derüer yekun tutmaktadır. ^ Mahlut kahveler Kahvecilerin sattıkları mahlut kahvelerln üzerine yarından itibaren bunlann clnsi yazılacaktır. Belediye tarafmdan yapılacak teftis. lerde bu etikete riayet etmivenler tecziye edileceklerdir. CUMHURİYET Nüshası Senelik Alb avlık Üc ayhk Bir ayhk 5 kurustur. Alacak yüzünden Çarşıkapula Çivicilerde kujiımcu çıraklığı yaj>an Muharrem, arala rında alacak yüzünden çıkan bir münazaada arkadaşı Gedikpasada oturan Yervantı bıçakla yarala mıştır. Kereste deposuna çarpan otobüs Abone şeraiti 1400 750 400 150 Kr. 2700 Kr, » 1450 > » 800 » » Yokror. Eyüb Keresteciler arasmda isliyen şoför Rasim idaresindeki 74 numaralı otobüs. Mürselpaşa cad desinden geçerken 278 numaralı Vasile aid kereste deposuna carp Gazetemize eönderilen evrak ve yazılaı mış ve depon^n yan kısmmı tama neşredilsin ediünesin iade edilmez vo men yıkmıştır. zıvamdan mes'ulivet kabul olunmaz. Dikkat Bir kadınm mektubundan: «Uzun tereddudlerden sonra sana yazmaya karar verdim. Çünkü bir zamandanberi hayatımızın tahammüi edilmez bir hale geldiğini hissediyordum. Zavahirde hiç bir şey değişmemi» gibiydi. Sen gene o eski ateşli, sabırnz, sinirli adamdın. Bense gene eskisi gibi bazan senden hiddet ve nefret ijind* uzaklaşıyor, bazan arzularına boyun eğiyordum ve sen sık sık zayıf, korkak bir sesle soruyordun: Beni eeviyor musun15 Seni «eviyor muyum? Beş »enedir beraber yaşayoruz, hâlâ bu suahn cevabını yalnız «ana değil asıl tuhafı kendime venniş değilim. Bu beş sene zarfında sen bana bu »uali hiddetle, yalvararak, tehdidle ve iyilikle sordun, sana acıdığım, yahud korktuğum için tevet» dediğim zamanlar oldu. Bazan da yüzümü senden kaçırıyor, gülüyor, sinirleniyor ve «hayır!» diye, mırıldanıyordum. Sen öbüıüne olduğu kadar buna da inanmıyordun. Eğer sevmesen dıyordun nasıl böyle sokulabilir, kendini böyle bana verirdin!.. Haklıydın dostum. Bununla beraber mel'un tereddüd kalbimi kıvrandırıyordu. Senin susmanı, artık bu suali sormamaru istiyordum. Kaç geceler uykusuz, senin yastıktaki başına bakarak bunu düşündüm. Seviyor muyum? diye. kendi kendime sordum. Geçenlerde okuduğum bir kitabdan şu sözleri ahyorum: cUzaklaşmak, yaklaşmaktır.» Şu esnada acaba benim için de böyle mi diye, düşünüyorum. Çünkü işte daha dün yanımda iken nefret ettiğimi sanırken gene bugün senl özlemeye başladım. Bu büyük, avutulmaz bir hasret olmamakla beraber istiyorum ki yanımda olasm Fakat geldigm zaman da gitmeni arzu etmiyeceğim ne malum.. Bütün bunlara rağmen seni bir zamanlar sever gibi olduğumu itiraf etmiştim. Seni kıskandığımı, senin için ıstırab çektiğimi söylemiştim değil mi? Peki sonra, sonra ne oldu? Bana yaklaşmaya başladığın. bana kuvvetle bağlandığm andan itibaren Hlkâye: Seni seviyor muyum? Peride Celâl bütün kusurlarnu görmeye başladım. Halbuki bana lâkayd, benden uzak olduğun zamanlar sana dair hazırladıklarım hep iyi şeylerdir. Evet, belki de bu söz doğrudur. Uzaklasmak yakla^makür. Yukarıdaki satırlan, şimdi, vücudüm uyuşmuş, aklım durmuş gibi garib bir hafiflik içinde tekrar okudum. Evet, seni sevıyor muyum? Sende nefret ettiğim taraflar olduğunu niçin inkâr ettneli? Bazan huzurundan sıkıldığımı ve seni en budala, zavallı kimselerle tnukayeBe ettiğimi niçin söylemeli? Zaman zaman sende hayal ettiğim bütün güzel şeyler bir sabun köpüğü gibi eriyip kaybolmaktadır. Evet sanki bunlar benim sana getirdiğim süslü, parlak, şahane elbiselerdir ki gene onlan kendi elimle üzerinden sıyırıp ahnaktayun. İşte o zaman sen şekilsiz, çirkin bir madde halinde gözlerimin önünde çıplak kahyorsun ve ben seni sevmediğimi düsünüyor, biran evvel gitmeni, uzaklaşmanı istiyorum. Sonra günler geçiyor. Seni görmüyorum. Aramıyorum da. Fakat bir gün birdenbire sıkılmaya başlayorum. Seni kaybetmek korkusu içimi kaplayor, bununla beraber içimde memnun bir köşe kahyor. € Böyle daha iyi, böyle daha iyi» diye, düşünüyorum. İlk günler sinirli, hareketü, uykulanm rahatsız geçiyor. Fakat yavaş yavaş tekrar beni bir sükunet ahyor, Adeta tatlı, nekahete benzer bir rehavet içinde kalıyorum. Sana karşı aşktan uzak tath bir muhabbet, hüzünlü garib bir sevgi içimi dolduruyor ve zaman zaman senin yerini kimsenin alamıyacağını sanıyorum. Bende daima senden kurtulmak için bir iştiyak ve seni kaybetmek korkusu çarpışıyor. Senden kurtulmak, sende nefret ettiğim bir çok şeyleri unutmak, düşüncelerime muzır otlar gibi kansan bazı fikirlerini asılayıp atmak, ruhuma aşıladığm bir jok fenauklardan kurtulmak, ve kollarıada düştüğüm arzunun o korkunc, çirkin çukurundan çıkmak demektir, fakat gene seni kaybetmek, bana düşünme çiçekleri halinde verdiğın bir çok güzel şeyleri, senin gözlerinle gördüğüm o şiir, aşk, musiki dolu «ıcak âlemi kaybetmek demektir. İşte bunun içindir ki senden kurtulmak istiyor, ayni zamanda bundan korkuyordum. İki haftadır uğramıyorsun. Bu sefer eksikliğin uzun sürdü. Yokiuğundan cesaret alarak yazıyorum. Hem artık münasebetimizi karanlıklardan çıkarmaya, aramızdaki bu sinsi havadan, bizi zebirleyen şüpheden silkinip kurtulmaya gayret edeceğim. Bu ikimiz için de iyi olacaktır. Her ne olursa olsun son bir defa maskesiz, açık konusmalıyız. Hayur, bu sefer sana yorgun ve zayıf, korkular, endişeler içinde bocalayan bir ruhun yalvarışlarile gelmek istetniyorum, e\rvelce bir çok defalar yaptığım gibi o malum sözleri söyleraek istemiyorum. Hayır, artık ben de bıktım. ben de usandnn ve ben de senin gibi bilmek istiyorum: Seni seviyor muyum? Halbuki ben sana ne ümidler. ne hulyalarla koşmuştum! O zamanlar kendirai dikenli bir kabuğun içini açmaya ve meçhulü görmeye çalışan amizkâr bir çocuğa benzetiyorum. Öyle bir çocuk ki yüreği ümidler, heyecanlar içinde çarpıyordu. Fakat her defasmda dikenler elimi kanattı ve nihayet o kabuk açıldığı zaman neyle karşılaştım!. Hiç, öbürleri gibi, ayni cins, ayni hodbin, kendini beğenmiş, zevklerine esir mahluk. İşte bu hodbinlik değil midir ki sende mevcud bir çok güzel şeyleri zehirlemekte, ruhunu çirkinleştirmektedir. Hayır, sende öteki'erden başka olan taraflar var. Sen, çocuk gibi zararsız, saf ve bir çeytan gibi akıllı, kurnaz, riyakarsın. Bana herhangi biı kadın, gider gibi geldiğin geceleri, ve beni gözlerin tutuşmuş, yüzün solgun, aşkla, ateşle aradığın, benim için ölecek kadar fedakâr olduğun zamanları bili« yorum. Gene biliyorum, tekrar geleceksin. Hem pek yakında. Bu ilk karşılasmada benim için bir bakışın, bir gülümseyişin nekadar sevimlidir. Fikirlerin aramızda nasıl bir şimşek gibi çakıp söner. Bilhassa bu avdetlerin esnasmda sana zaman zaman hayran olduğumu niçin saklamalı? Fakat bunun pek kısa sürdüğunü de itiraf etmek lâzım. Sonra gene bir düşüncen, bir sözün herşeyin değişmesind sebeb oluyor. Sana kızıyorum. Seni da birçokları gibi basit, ahmak buluyorum. Senin iki cephen var dostum. Sen iyi vq fena adamsın, sen zeki ve aptal adarasın. Sen bü: kalbi olan ve sonra kalbsizı yalnız kolları, bacaklan, dudaklan olan, dişinin yalnız, rengini, derisini, kokusu< nu istijen bir canavarsm, hayır. Seni sey miyorum, bununla bareber herşeye rağ^ı men harikulâde aşk gecelerimiz de ol« du değil mi? Ben işte o zamanlar senin bu iki cep« heni daha yakmdan görüyorduın. Hay« vanca bir ihtirasla bana uzanan kolla^ rından üksinerek kaçtığım zamanları hatırla. Fakat sonra birdenbire yüzü« nün, gözlerinin değiştiğini, susamış bis insan gibi mustarib, tehalükle bana u^ zandığını gördüğüm zaman kendımi sa< na buakıyordum ve o zaman genişle* diğimi, rahatladığımı, kalbimdeki nef* retin'hafiflediğini hissediyordum. Nekadar uzun yazdım! Fakat müthiş hakikat şudur ki gene hiç bir şeyi izah etmiş değilim. Ah dostum çok bedbahtım ve neticede perişan, kararsız, gene kendi kendime soruyorum: Onu seviyor muyum! Hamiş: Herşeye rağmen seni özledim, geleceğinden emin olduğum halde beni ebedii yen terketmissin gib heyecanlı ve en" dişeliyım. feride Celâl