13 Temnraz 1939 CTJMHURtTET Yakubun rahmeti Yazan; Fazu Ahmed AYKAÇ Ne basit gaflettir; çok defa kürenin en yıkıp devirici zelzeleleri toprağın üzerinde olur sanırız. Halbuki gönlümüzde kopan bazı tayfunlar Japon deaizindekilerinden çok amansızdır. Zihnî varlığımızda da öyle değil mi? Zekâlarımızda nice şimal fecirleri gördük; kutub semalarınm sahnesi bile henüz eşlerini tanımadı. Biraz zihninizi kurcalayın; yarınm tarih sahifelerinde geleceğin çocuklarına ezberletilecek nekadar hâdise içinde yaşamışsmızdır. Saklamağa lüzum ne? Bunlarin bazılan karşısında, belki bir sinema perdesinin size verdiği kadar bile heyecan duymadı nız.. Bununla berabcr kendinizin bizzat şahid olmadığınız sayısız cihan vukuatını kitab sahifelerinde okurken titriyorsunuz ve uykunuz kaçıyor. Bundan ne çıkar? Demek ki iç hayatımızın bir takım kendi yasaları var. Öyle yasalar ki hükümleri hiç de bizim dış hükümlerimize temellik eden müctfrred mantık üzerine kurulu değıl! Artık bu hakikat pek iyi anlaşıldı. Ben düşünce ve duygu hayatımın en çalkantılı saatlerini kitab sahifeleri arasııda yaşadım. O sebeble şu sözü kafama pek uygun bulmuşumdur: tktısadî hareketler Hayatı ucuzlatmak için Hayatı ucuzlatmak için memleketimizde bir mücadele hareketine girişmek üzere senelerdenberi hazırlıklar yapılır. Bu hareketlerin neticesi, münferid sahalarda kaldığı ve muayyen maddeler üzerinde tecrübelere girişildiği için pek de seme•eli olmamıştır. Fakat bu defa, hükumein hayat pahalılığı ile mücadele, daha doğru bir tabirle, hayatı ucuzlatma işini bir kül halinde mütalea ettiğini görüyoruz. Bütün hükumet mekanizması, bütün Vekâletler teşkiiâtile bu işin üzerinde bulunmaktadır. Bu tutumun muvaffakiyetli bir netice vermemesi için sebeb yoktur. Meselenin bir kül halinde mütalea edilişine göre işe hangi noktadan başlanacağını araştırmak doğru olmaz. Fakat, hayatı ucuzlatmak için çalışılırken en kolay başarılması mümkün olan kısımîar üzerinde durmak, herhalde faydalı olur. Bilhassa imal ve istihsali veya kontrolu devlet elinde bulunan maddelerden işe aşlamak muvaffakiyetin ilk hamlede tebarüzü için esaslı bir amil olabilir. İmal ve istihsali veya kontrolu devlein elinde bulunan maddeler, dedik. Bunarın başında İnhisar maddeleri, tütün, içki, tuz, barut vardır. Bundan sonra devlet fabrikalarının mamulât ve rnasnuatı gelir; yünlü mensucat, ipekli mensucat, ayakkabı, bez ve basma gibi giye ceklere müteallik, şeker ve kömür gibi yakacaga dair, şişe, cam, çimento gibi başlıca kullanılacak maddeler ya devlet : abrikalarından çıkmakta veya devletin ilî murakabe ve iştiraki bulunan müessc>elerce yapılmaktadır. Bütün bu mamuât ve masnuatla mevad üzerinde yapı lacak bir müspet ucuzlama hareketi serbest piyasada emsali başka müesseselerin mamulâtmın da ayni fiat seviyesine inmesi için kâfi bir tedbir olabilir; Yerli Mallar Pazarları devlet elile böyle bir hareketi müketnmelen ifa edebilir. ( KENDt MESLEĞİMİZİ TETKÎK: 2[ *] ) İLİMKÜSESİ Cisimlerin renkleri Ziyayı bel'eden vasıtalar, umumiyet tibarile, mütecanis olduklan gibi bel'ettikeri ziya miktan da vasıtanm kalınlığıle mütenasibdir. Bu esnada umumiyet itibarile, renk pek değişmezse de rengin derinliği yajıud işba derecesi değişir. Meselâ nce tabakalar yeşil olabildiği halde kahn tabakalar sarı, daha kahn tabakalar kır mızı olur. Böyle cisimler dikromatizm hassasma maliktir. Bir cisim kendisinden geçen beyaz ziyanın sarı ve mavisinin çoğunu bel.'ediyorsa cisimden geçip çıkan ziya kırmızı ile yeşil ve biraz da turuncu ve menekşe haliasıdır. Gelen ziyada yeşilin parlaklığı kırmızınmkinden fazla olduğundan dolayı ince tabaka yeşil görünür. Fakat tayfin ırmızı tarafındaki enerji yeşil tarafındaki enerjiden büyük olduğundan kalın tabakadan yeşilden ziyade kırmızı geçer. Muayyen kahnlık için kırmızı ve yeşil ayni nispette geçer, ki bu takdirde renk sarı görünür. Altının geçen ziya ile rengi in.ikâs eden ziya ill görünen renginden farklı olduğunu söylemiştim. Birincisinde yeşil, ikincisinde sarı görünür. Cam içine karıştırılmıs olan koloydal altın cama güzel bir kırmızı renk verir. Kıymetli kırmızı cam eşya böyle yapılır. Renkli boyaların bir dalga uzunluğundaki ziyayı diğer dalga uzun uğundaki ziyadan fazla aksettiği iddiası doğru değildir. Renkli boyalarda şua salha girer, içeride in'ikâs eder ve bel' yolile satha renk verir. Bazı maddeler muayyen uzunluktaki ziya dalgasını aksettirmek ve bunun tamamı rengini geçirmek hassasma maliktir. Bunun en canîı misali anilin boyalardır. Bazı kırmızı mürekkebler mu ayyen bir zaviyeden bakıldığı zaman yeşil grrünür. Bazı madenler de bu hassaya maliktir; bundan dolayı bu hâdiseye (madenî in'ikâs) denir. Bu nevi cisimler gene renginden ziyade satıh renklerıni österirler. Bunlar dövülüp toz haline getirilse bile satıh rengi gene hâkimdir. Geçenki yazılarımdan birinde renkli benekler (bindirme) usulünden bahsederken bir iki mühim tatbikatı unutmusum. Bunlardan biri keten çamaşırlara aiddır. Sararmış, solmuş keten çamaşırları beyaz göstermek için çividli suda çalkanır. O yazılarımdan birinde verdiğim muadeleve göre çamaşırın rengi beyazla sulandmlmış yesil, vani beyaza vakın yeşil rerkte görünür. Ucuk benizli kadınlar mavi ile boyanmış yüz pudrası kullanırlar. Rönodo ve thtilal gazeteciliği 17 nci asırda yalnız Pariste toplanabilen imzasız hiciv risalelerinin miktan 4500 ü tecavüz ediyordu cak dikkat edilecek bir cihet vardı, ben Yakubun Rahmet ismindeki küçük eserini okuduğum zaman, gerçekten rahmete ve merhamete muhtac bir ruhtum; çünkü Bal Yazan: CtHAD BÂBAN kan bozgunluğundan sonra bütün Türkiyeye abanan şeametin tekmil ağırhğı can'm Gazeteciliğin bugünkü manada inkişaf I da gibiydi, gülüyor, işime koşuyor, neşeli tmesi Doktor Teofrast Rönodo'nun yazılar yazmağa çalıjıyordum. Fakat gö631 de gazetesini kurmasile başlar. rüyordum ki içime teselli veren tek şey Şimdi biraz geriye, bir sene evveline, ani 1630 yılma dönelim; Pariste Addoktor Nihad Reşadın yorulmaz bir haiye sarayı civarında Kalandr Sükağında zakatle bana yaptığı lutufkârlıktı. Yani ir tehacüm var. Rönodo burada bir yakendisile beraber şurada, buradaki kolezıhane açrnış, ve nazan dikkati celbetralı tecridhanelerini dolaşmak.. îşte Ya mek için de bu yazıhaneye «Büyük hokubun rahmanî sözleri beni öyle bir duygu roz» ismini vermiştir. Yazıhanenin mahiıtması içinde buldu, sardı ve insanlaştırreti tamamile bir iş evidir. Bu iş evi an dı. ovanı gibi işliyor. Kendisine hayran olduğum kadar minBir yıl sonra gazeteciliğin piri olmak nettarım da. Bunu söyledikten sonra işaşerefini kazanacak olan adam, burada et edeyim: şsizlere iş buluyor; atlarına sevis aramak Hiçbir dinî itrkada bağlı bulunmuyostiyen buraya müracaat ediyor, patron um. Fakat Füzulinin Hadikasmı hâlâ bir kendisine bu iş evi vasıtasile amele tedaicdan kur'anı diye karıştırırım. Ne yazık; ik ediyor, müzayede, münakasa haberbugünün zevki ve dil bilgisi o ebedî nefieri buradan öğreniliyor, antiKa meraklıeden çabucak zevkalmağa müsaid deları bu yazıhanenin tavassuti'e gün görğildir; şu satırlara bakın: memiş tozlu mahzenlerin içine sokuluİhtilâlin ateşin ve mariz «01 gün arusi halvetserayi ufuk, periorlardı. Ev arayan onun tellâllığmı istigazetecisi Marat iide ruy ve perişanmoy çıktı. Ve nesimi or, döşenmiş apartımandan, boş mağare sürüklendi, ve nihayet bütün servetini Münekkıd, şaheserler arasında ruhu eher ahı serd edüp mizacı kâinata kedur aya kadar her yerin adresi o ?dadır. kaybetti. Bedbin, mağlub 1653 senesinde nun geçirdıği maceraları anlatan bir zekâ et yetürdü. Ve ebkân encüm, tabî nezaBir nikâhı, bir ölüm vak'asını ilân etöldü gitti. ei mesâibi heremserayı nübüvvet getürseyyahı demektir. mek istiyenler gene doklora müracaat Bununla beraber, gazetecilik emiklemeye Buna iyice inanıyorum. îkinci bir inan meyüp perdei hicaba girdi. Ve Rıdvan, ediyorlar, meşhur bir zatın izini bulmak başlamıştı. Birtakım siyasî fikir sahibi cım da bazı zihinler için kitabların kokain rıyazı cennete ziynet verdi kim ruhı şüin onun defterinden istiane ediyorkimseler, hiciv vadisinde risaleler neşreedayı Kerbelâ mihman olur ve hur, çeşden, afyondan, ve esrardan çok daha tehardı. derek efkârı umumiyeyi kanşhrmaya likeli bir manevî zehir mahiyeti aldığı hak mi iştiyak açıp muterassit oldı kim nurdiO sıralarda Doktor Teofra«t Rönodo başladılar, şunun bunun hususî hayatını kındaki iddiadır. Hiç şüphe yok ki vazi dei Zehrâ gelir v. s.» ırk dört yaşlarında kadardı. 1586 da teşhir edenler de görülüyor, önüne gelen yet böyle.. Okuma ifratı, bizi Çin esrarJ Dün akşam mağlub bir sporcu gibi düoitou vilâyetinde doğmuş, kırlarda bükaleme sarıhyordu. 17 nci asırda yalnız keşlerine benzetiyor. Afyon tiryakileri gi ündüm: Dedim ki belki Yakubun dediği yümüş, tabiatın sinesinde yaşamıştı. lstiPariste toplanabilen ve ekserisinin de albi biz kitab müptelâlan da sahifelerin doğrudur. Rahmeti bir daha okuyayım; dadının kendisine yol gösterdiği anlarda tında imzası bulunmıyan bu risalelerin hüviyetimize sardığı bir buğu içinde kâi seri bu sefer kendi kafamla. Tenkidimle cerrahiye merak sarmış ve len'Jz 19 yamevcudu 4500 ü buluyordu. nat manzarasını bürümcükleyoruz ve ru fenmek imkânsız değil ya; ihtimal galib Fiatı indirmek için herşeyden evvel unda iken zamanın genc cerrahlarından humuzu gevşeklik sardığı oluyor. elirim ve genc futbolculanmızın dediği 14 üncü Lüi zamanında Amsterdameğer bugünkü fiatlann yüksek bulunan jlmuştu. gibi bir rövanş maçı yaparım. Bilirsiniz; sarhoşlar, kokainciler filân Rönodo'nun babası hali vakti yerinde da da gazeteler çıkmaya başlamıştı ve seviyesinde bir fevkalâdelik yoksa, mahemen her tarafta baskı işlerine ehemmibir takım hulya sergüzeştleri anlatır. Ben Şu sahifeler, işte bu ikinci tecrübeden iyet fiatlarını düşürmek, işi buna göre ir adam olduğu için Rönodo sevdiği tayet verildi. de bugün böyle birşey yapacağım; geçir onra yazılmıştır. Hemen söyliyeyim; tanzime vabestedir. Bu da ancak yerli biati doya doya görmek sevdaşına kapılİhtilâli Kebirden sonra risalelerin kuldiğim ruh rüyalarının birisini okuyuculara Rahmete bir kere daha meftun oldum; ham madd«nin olduğu kadar haricden mış ve uzun seyahatlere çıkarak bu aralandıkları şjddetli üslublar, gazetelere innakletmek isterim. Teşekkürle itiraf etme gerçi hikâyenin başında biraz edebiyat elen mevaddı iptidaiyenin de bugünkün da nebatat ilmile de meşgul olmuştu. tikal etti. Kral taraftarları Kralın dostu liyim; ömrümü birçok alanda genişliğe lâ ulmadım değil; fakat ne nefis cinsinden! Rönodo, Fransanın içinde gezdikçe, den daha ucuza mal edilmesile kabildir. L'Ami du Roi ismindeki gazeteyi çıkayık bulmıyan talih, bana bir hususta çok Belli ki millî irfan servetlerimizden Bunun için dahilden alınacak tedbirler alnız ilmini değil, ayni zamanda pratirıyorlardı, Jironden'ler adaletin dostu mürüvvet gösterdi. Tasavvur edilemiye ahsederken hatalı konuşuyoruz. Kendi daha geniştir. Haricden gelen ham mad ini ve bu meyanda da şöhretini artırı L'Ami de la Justice ile fikirlerini yayıcek kadar zihin sefaheti yaptım, hemen mizi dev aynasında görmek elbette hern de ve sair mevad için ise hükumetin halen ordu. yorlardı. herşeyi okudum ve okuyabildim demek ayıb, hem gülünc. Fakat köşede bucakta 1612 de yani 26 yaşında bir delikanlı üzerinde meşgul olduğu ithalât rejimini mümkündür. Ve hiçbir fayda gözetmiye ne yalansız harikalar var. Bunları kötü İhtilâli Kebirde muhtelif sınıfla: karşı ken, şöhreti onu hükümdarın sarayına daha serbest tutmak zarureti vardır. rek! Sırf keyfim için. Tahmin edersiniz; neşriyatın kaba otları allında bırakmak adar soktu ve Kralın hususî tabibliğine karşıya çarpıştıkları için, o sınıfları temYekdiğerine zincirlenmi? bir hâdise sil eden fırkalar da, birer neşir vasıtası maddî hayatımın perhizkârhğına rağmen azıktır ve lâzım gelir ki edebiyatçıları Prof. Salih MURAD arşısındayız. Dahilde daha ucuza mal ayin edildi. elde etmek lüzumunu hissetmişlerdi. bu manevî aburcuburculuk elbette benim mız, genclerimize bu yollarda hayırlı ve Rönodo, zamanının mükemmel bir etmek için hayatı ve maliyeti ucuzlatmak fıkrî sıhhatimi altüst etmiştir. Lâkin duy şıklı bir okuma kılavuzluğu etsinler.. Onun için matbuat sahasında Morabu suretle gerek dahilde gerek haricde doktoru olmakla beraber edebiyata karduğum binbir türlü zihin lezzetinin içinde da büyük bir alâka gösteriyordu. nın çıkardığı halkın dostu L'A mi du Füzulinin nesrinden yukanda bir nü daha fazla sürüm imkânını elde »tmek üç tanesini harikulâde buluyorum ve hiç mune gördük. Şimdi birkaç misal de Yabilhassa severdi, nitekim, Peuple ismindeki gazeteyi Montanışte memlekette refahın anahtan olabilir. :<Mon^aigne» unutamıyorum: Atala, Hadikatüssuada kub Kadriden alacağım. Bakınız dilimiz, azıhane açarken onun bir yazısından yar'lann mürevvici efkârı olarak göF.G. mülhem olduğunu bilâhare itiraf etmiş rüyoruz. Bundan başka neşriyat havave Rahmet. nereden nereye gelmiş ve Yakub dediğitına atılmak istiyen cür'et sahibleri de biİşte üç sihirbaz: Chateaubriand, Füzu miz fevkalâde adam, türkçeye neler söy:ır. Duvarı boyarken Ayni yılın 14 teşrinievvelinde, Doktor rer gazete çıkarıyorlar. Bir zamanlar gelilî ve nihayet Yakub Kadri. etebılıyor: Osmanbeyde Kâzıma aid fınnm ön Rönodo Kraldan müsaade a!dı ve iş yor ki, piyasada bir sürü acayib isimli Bu üç büyücünün ilk ikisi beni çocuk«Bir mahpus, zindanının duvarlarını îngilterede Vilyem Ki tarafmdan yeluğumda çarptı ve aylarca gönül hastası na«ıl inceden inceye tanırsa ben de seni cephesini boyamakta olan Petro, merdi idarehanesini birçok müşkülleri yenerek gazeteler türüyor. Le Compere Mathieu, şil lâle yetiştirilmesi emsalsiz bir sürprız Le Vieux CordelieT, La Chronique Scanetti. Yahub Kadrinin eline düştüğüm za öyle tanıyorum. Zira sen benim zinda venin kayması neticesi, düşerek muhte çmaya muvaffak oldu. tesiri uyandırmıştır. Lâle mütehassısı ohn Yazıhanesi fevkalâde rağbet gördü, daleuse gibi. Bunlarin da hayatları uzun bu îngilizin muvaffakiyeti, bu işle uğra man henüz ihtiyar değildim. Fakat fikrim nımsın. Beni sağımdan, solumdan, altım lif yerlerinden yaralanmıştır. her derde deva bulan bu adamdan me sürmüyor, çoğu, birer hazan yaprağı gibi şanların gıptasım, lâle meraklılarınm alâhavli olgunlaşmıştı sanıyorum. dan, üstümden bir ağ gibi sardın; çok kePetro, Nümune hastanesinde tedavi ded umanlar Kalandır sokağmda nöbet ve sağına soluna söğdükten sonra kapa kasını mucib olmuştur. Çiçekçilik, bilhasHani ötedenberi (rahmanî), (samada reler senden kurtulmak için çırpınıyorum altına ahnmıştır. nıyor. Fakat bunlarin içinden yaînız bir beklemeye başladılar. sa lâlecilik sahasmda bir sansasıyon teşkil nî), (lâhutî) gibi kelimelerle anlatmağa ve her çırpınışta başımı gene sana vuruyoRönodo, işinde yalnızdı, bütün müra tanesi Le Moniteur Universel bir as'.rdan eden yeşil lâle mevzuu, şimdi inceden inçalıstığımız bir manevî halet vardır. İşte rum. Beni azad et sevgili ağ! Belki senEroinden zehirlenmiş caatlere cevab vermekte müşkülât çeki fazla yaşıyor; çünkü diğer arkadaşları ceye araştınlmakta, herkes bunun nasıl bu üç kitab beni o haletin (sînası) üzerine den kurtulur kurtulmaz bir şahin gibi unın hilâfına, sahifelerindeki mizaca asaKasımpaşada Kulaksızda oturan Ke mümkün olabildiğini öğrenmek istemek çıkardı. Ve ben o tepede tıpkı Bakırkö çacağım, belki bütün mesafeleri bir ham nan adlı bir genc, evinde ölü olarak bu yordu. Halkın merak ettiği umumî ouallerle vaktini kaybetmemek için, kapısımn biyet çeşnisi katmıyor, her devrin nabzı tedir. yündeki bazı bedbaht akıl hastaları gibi! ede yutacağım. Sana nereden girdiğimi lunmuştur. önüne bir ilân levhası astı, ve bu suretle na göre şerbet vererek ve hiç hissettirmeYeryüzünün beş kıt'asında çiçek mekendimi bir (Kelim), hatta bir (llîh) san bilmiyorum ki nereden çıkılır bileyim! Yapnan tahkikatta Kenanın eroin halkın arzu ettiği havadi=!eri yazarak, den, elli sene zarfında dört kere fikir raklılan arasında lâlecilerin hususiyetlı Bana yol göster....» dım diyebilirim.. müptelâsı olduğu ve ölüm hâdisesınin onların içeri girip kendisini meşgul et değiştirmeye muvaffak oluyor, ve bı bir mevkii vardır. Lâle mütehassısları, ö«îstanbul sokaklarında bakımsız has bu yüzden vukua geldiği tespit edılmişHaydi diyelim ki Şatobrian'ı okurken meyanda müşterileri eksilmiyor, artıyor me'erine mâni oldu. tedenberi mevcud lâlelerin türlüsünü orçok toydum ve pek romantikdim. Füzuli tanelerin dehlizlerindeki kokuya benzer tir. Cesed, Morga kaldırılmıştır. Artık 19 uncu asrın içine girmiş buO sırada Londra ve Anvers'te mectaya koyabilmek heveslisidirler. Bizde ye gelince onun beyanında zaten daima birşey vardı. Gül renkli, nemli günler mualar intişar ediyordu, Doktor Röno lunuyoruz. Bu asır, gazetenin içtimaî bir «Lâle devri» nde olduğu gibi, asırlar • bir (öd ağacı) kokusu duyanm. Öyle bir çoktan gelmişti. Benzi sarı, göğsü çökük tekrardan ibareltir. Yakub Kadri diyor do bu mecmualardan da mülhem oldu, müessese olarak kendisini cemiyete zorla danberi lâlelerin türlüsü gözleri okşamışrahiya ki zihnimin en şeytanî anlarında bi bir halk; bir sıtma ürpermesile çamurlar ki: kabul ettirmeye basladığı tarihin mebdeve gazetesini 1631 de tesis etti. tır. Bu arada siyah lâle yetiştirmek husu • le maneviyetimin içine bir takım mabedî içinde dolaşıyordu. Bazı köşebaşlarında, idir. Matbuat dördüncü bir kuvvet olarak «Hodbine buhran demlerinde yegâne Rönodo bir taraftan gazetecilik!'» meşsunda sarfedilen bütün emekler boşuna maneviyat tütsüleri dağıtır? Ya Yakub şaşkm bakışan kimselerden müteşekkil kühemdem şeytandır. O kızıl gözlü mahluk gul olurken diğer taraftan da, halka ve ortaya cıkıyor. Ve bu tarihten sonra da gitmiş, buna rağmen imkân sahasına çı Kadri? Yakub Kadrinin Rahmet'i insa meler görülüyordu. sarsılmaz mantığile mücehhez, elinde a âmmeye hizmet etmek istedıği için ev gazeteciliği bu bakımdan tetkik etmek gş l k l l l i bi « Bugün düşman şehrin surlarına na iptida Bodler'i hatırlatıyor? Edibin karacak ilk lâlecinin külliyetli bir teşli tahlil sondası, bu asi kalb üstüne çö velâ tefecilerle mücadeleye girişti, ve icab ediyor. kücücük hikâyesindeki (Emin) o kadar doğru ilerliyor. Cihad BÂBAN sahibi olacağını hesaba katan Avrupa lâmelir. Emin çok kereler içinde ilâhî birşey yüzde üç gibi az bir faizle bir ikraz çok düşünmüş, anlamış ve duymuş bir hil«Emin, Divanyolundan Ayasofya me lecileri, ısrarla bunun üzerine düşmüsler • var sandı. Çünkü Allahın raFLini taşıyor sandığı kurdu. Bugün Parısteki meshur kattir; sonra da parça parça olmuş bir danına doğru yürürken kendi kendine Mont de Piete'nin esaslarını bu sandu...» MÜTEFERRtK dir. Hâlâ bununla uğraşılırken, îngilizir pul şişeye dönmüştür. Bu kadar üzçün. böyle dedi ve içinden güldü... dık teskil etmiştir. siyah lâle kadar uğraşma mevzuu olmıvan «Hodbinde azab arttıkça nahvet de beinanamaz ve tahlil eder bir kafaya birden«Tam bu sırada kulağına mesafesini Doktor, halka her sahada müfid ol Ali Rana Tarhan Avrupaya yeşil lâle ile bir sürpriz vapması, bun'arı raber artar. İhtılâcı, etvarın en asili, en bire nasıl millî, beşerî ve ilâhî bir insanlık pek iyi tayin edemediği boğuk ve derin mak istiyordu, klinik açtı ve burada fapaşırtmıştır. Çünkü, haddizatında lâ'enin gidiyor güzeli sanır... pcvgisi geliyor, imanı geliyor! îşte şastı bir gürültü çarptı. Bu gürültüde hâli adakirlere meccanen baktı. O zamanki zihsiyahı yerine yeşilinin ortaya konulabiîmeParti müstakil grup vekili Alı Rana «Emin ne vakit ki şefkat bağınm meyğım fakat pek iyi anladığım şey bu! larda kaya kovuklarına çarpan dalga sesniyete uymıyan diğerkâm bir hasletle Tarhan. bugün şehrimize gelecek ve bu si de, daha az ehemTiiyeti haiz değildir: Anlyamadığım nokta ise Yakubun bu rnu lerile vahşi deniz kuşlannm müslerek ba5 vasmdan tattı; dünyaya yeni gelen çocuk çalışan bu adam, karşısında der'nal bir aksam Fransaya hareket edecektir Parti bilâkis... Ve s''mdi Vüvem Ki'nin yeşilden vaffakiyetteki san'at sırrıdır.. Gerçekten rısmalarına benziven uğursuz ve acayib gibi gülerek ağladı. Çünkü jkinci defa o cephe buldu. Bankerler, halkı süründü müstakil ŞTUÜU reısinin bu seyshati hu sonra siyahı da yetiştirebilecek biricik ıâsih'rbaz artist ve çok zengin kalb! bir ahenk vardı. Emin tütüncüye sordu: larak doğdu ve hakikî dünyaya doğdu ren tefeciler, derhal harekete geçtüer, ek sııs=î mphiyettedir. leci olduğu kanaatile, onun bu müskülü de Emin her hodpesend gibi bilmiyerek ken meklerinin, ellerinden alındığını ve artık Yakub Kadri ile dostluğumun bir hu« Bu ne? Bir îran askerî heyeti şehri '•enebıleceŞi di kendine zindancılık etti. Şimdi engin halkı ezemiyeceklerini anlıyan mürabasusiyetini söyliveyim: kendisi, lehinde de «Tütüncü dedi ki: Rumen tahtelbahri muvaffamizden geçti aîeyhinde de duyduğum şeyleri en açık «Bu cami avlusundaki a^kerlerin se denizlere benziyen umumî ve geniş biı hacılar, cehillerinin meydana çıktı?ını göGeneral Ahmedi riyasetinde iki alkiyetle tamir edildi söyledieim ve yazdığım bir arkadaştır si. Dün ak«am gelmişler. Biz de bu sabah varlıkta hür ve zerre gibi dolaşıyor ve on ren mütetabbibler, ve hatta tabib'er de da ebedî, ve hududsuz birşeye karışmı Rönodo'nun aîeyhinde tezvirat ağı kur baydan mürekkçb bir İran askerî he Rumanyanın Delfınüs denizaltı ge Az görüştük; pek çok sevistik de diye gördük. Bin kadar var. Kimi hastalıktan yeti transit olarak sehrimizden geçip misile Köstence ana gemisi Adala"la olmanın sarhoşluğu var...» mava başladılar. mem. Zira birbirine çok ters düşen düsün kirrı açlıktan bağırıyor! V. s.» Avrupaya çitmişlerdir. Maltepe arasında donanmamızın da bu«Genc kari daha ziyade söylemeğe lü Kral Onüçüncü Lüi, doktoru rok M»ce zaviyelerinde kösekapmaca oynad;k Mecburen duruyorum; inanın ki yuka lunduğu ve denizaltı gerrplerimiz:n dalzum yok. Hep anladın sanırım. Bununla viyordu. Onun için, Rönodo'nun aîeyhin Yugoslav şimendif er heyeti her neyse bütiin bunlarin asıl mevzuu rıdaki satırları da mostralık diye secme ma tecrübeleri yaptığı sahada manevraAltı kişılik bir Yugoslav şımendifer lar yapamkta idiler. Delfinüs, Türk demuzla mi'rasebeti yok Geren'°rde birkac dim. Görüyorsunuz ki zaten nekadar te beraber çok kereler bu müthiş mevzu deki tezvirat ağı, avını bir müddet içine arkadas konuşuvordi'k. Yakub da vardı kellüfsüz yazılmıslar. Eğer hakkım ve dönmek istiyorum. Bendeki bu müz'ic te alamadr, Onüçüncü Lüi'den sonra ayni heyeti dün şehrimize gelmistit niz inşaat teknisyenlerinin de iştirakile son dalıs tecrübelerini dün sabah yaprmş ben yukanda söyl«*dik''"nmi beni dir''ven vaktim olsa eserin büvük bir parçasın cessüsü ve bu musır niyeti mazur gör!» himaye vazifesini Rişeliyö gördü, fakat Tayyare atış talimleri her ikisi de ölünce, gazeteciliğin zavallı Sevgili Yakub, do"=flar=> aplatıvordum. Nurbabanın, Rah buraya kopya edebilirdim. Okuyucula Ambarlıköyü burnu ile Bakırköy ara ve tarar.men muvaffakivetli netice alınBugün bütün seni bilen ve sevenleri piri hâmisiz kaldı. Tabiî düşenin dostu smda sahıldeıı beş mil açığa kadar olan dığından Delfinüs ve Köstence, dün akmefin, Kiralık Konak v. s. nin müellif da cidden mütesekkir olacaklan sahifele olmıyacağı için onun da aîeyhinde dava mıntaka dahilinde tayyare atış talimle şam Salıpazan önüne gelmişlerdir. Ik' güldü ve bana dedi ki: «Fa7il, sakın be görürlerdı. Ancak sözürrü bitirmeden ön dileği bir tanedir: Ömrün sana vefa etsin; sen de bu ne lar acıldı, bir sürü iftiralarla mahkemele rine başlanmıştır. Bu atışlar bir ay müd gemi Köstenceye hareket edecek ve tanım bu hikâvemi pek gencliğinde okıımu ce bir müide vereceeim. Bu müjde müel detle devam edeccği için bu saha dahi mire Rumen deniz harb filosunun diğer olmıvasın! Çünkü d"vgularını rok muba lif tarafmdan eserinin sonunda bizzat ve cib vadine vefakâr ol sayın dostum. [•] Bundan evvelki yazı 6 temmuz tagemileri gelecektir. linde deniz vasıjalan geçmiyecektir. Fazü Ahmed AYKAÇ rihli nüshamızda intişar etmiştir. lâğalı görüyorum!» Hayır, dedim. An rilmiş olduğu için benim yaptığım belki bi Yesil lâle Bir İngiliz, nihayet bunu yetiştirebildi