26 Mayıs 1939 CUMHURtYET Büyük Millet Meclisi, dün Maarif Vekâleti bütçesini kabul etti [Baştaraft 1 inci sahtfede] cuklann veremi çabuk aldığını, bunun her kitabın başında yazılı olduğunu kaydederek ve veremli hocaların çocuklara ders vermesindeki mahzuru anlatarak dedi ki: « Sütü kaynatırsın amma, hocayı kaynatamazsın. Vekâlet, bu vaziyeti çok iyi düşündüğü için üç senedir sanatoryomun peşindedir. Bunları muhakkak tecrid lâzımdır. Topu topu 120 bin lira tahsisat lâzımken bu sene 50 bin lira kondu. Ancak, bir tarafı yapılabilecek... Bir milyon değil, 500 bin değil, 300 bin de değil... Topu topu, 60 bin lâzım... Bu kadar meb'ussunuz, kim vermezse, biz verıyoruz, dıyemez misiniz? İkinci bir nokta arzedeceğim. Kambur çocuklar ve kemik tüberkülozu hakkmda... Bizde 300 bin kambur varmış. Çocuğu düzeltmek, yani Ortopedi denilen bir ilim vardır. Bizde bu ilmin kürsüsü, tatbikatı, hastanesi ycjk gibidir. Jimnastik, spor, şu, bu, hepsi sağlamlar için... Sakatlar, anasında babasında para yoksa dilenci olmaya mahkumdur. Ortopedi için Almanlarda 22 bin yatak vardır. İleri memleketlerde, kolera veya veba nasıl haber verilirse, iğri çocuk da mecburî olarak bir ay zarfında ihbar edilir. Sonra bu ortopedi hastanelerii muharebede yaralı askerleri düzeltir. Bu iş kat'iyyen lüks değildir. Fakat belki biraz bekliyebilir. Sanatoryom işine gelince, beklemeye tahammülü yoktur. Derim, meb'uslara verin bu parayı...» getirdik. Liselerden gidenlerin bu derslerden istifadesi için kendi dillerile tedrisatı takib edemediklerini gördük. Lisan kursarı açtık. İyi haber aldığıma göre bunar da talebeyi tatmin edecek faydayı temin etmemektedir.» Türk dili üzerinde sıkı durmak lâzım eldiğini tebarüz ettiren Rasrh Kaplan, bu mevzu münasebetile de şunları söyedi: « Geçen sene burada bir kanun çı:ardık. O kadar rica ettik. Nasılsa eski arihten kalmış baytar kelimesi türkçedir, bay bay, tar da ziraat dedık. Beendiremedik. Kanuna almancası konuldu. Lisan öyle bir vazıvet alacak ki, memeket Babilkulesine dönecek! Milliyetini deta asabiyetle benimsiyen Türk ulusu çin dil en esaslı iştir. Dil, Tarih, Cog•afya fakültesi, bu bakımdan feyizli bir lim yuvası haline getirilmeldir.» I BERÜN \MEKTUBU Brahms şenlikleri Almanyada, büyük bestekârm doğum yıldönümü münasebetile, musiki şenlikleri yapıhyor Yalnız Berlin değil, hemen bütün AImanya 27 nisandan 12 mayısa kadar büyük bir musiki şenliğile çalkanmıştır: Brahms şenliği. Avrupanın bulanık, şimşekli, ve her an kuvvetli bir yağmur korkusu veren seması altında, musiki insanlardan Allaha yükselen sanki bir gizli duadır, ve gene sankı insanlar bu duaya bel bağlamışlar gibi, büyük şehrin semasma dolan kilise çanlarının dolgun ahengine bu zengin musiki ibadeti bir var yasyon olarak işlenmiştir. Johannes Brahms, 7 mayıs 1833 te Hamburg'da, Almanyada romantık musikinin en coşkun bir devrinde doğmuştur, ve gene Almanyayı, Avusturyadan akın eden vals, veya salon musikisinin istilâ ettiği bir zamanda, 3 nisan 1897 de Viyanada ölmüştür. Musiki tahsilıni yaptıktan sonra, devrin melodık musikiye olan temayülüne, orkestrasyon zevki yerine, alet musikisini ikame eden cereyana karşı kuvvetli bir aksülâmel duyan san'atkârda evvelâ eski Alman musikisine dönmek, XVI ncı asır san'atkârlarıle, Bach'ın yeni bir tefsirini yapmak, Mozart ve Beetho ven'in musikiye getırdikleri kıymetleri devam ettırmek aksülâmeli doğuyor. Hayatının bu devresınde senfonileri, sonatları, oda musiki eserleri, keman ve piyano konsertoları, rapsodileri, koral etüdleri, büyük san'atkârların eserlerin den varyasyonları hakikî musikinin, edebiyat, resim ve heykel karşısında musikinin yeni bir hayata kavuşmasıdır, Buna rağmen, devrinin temayüllerine de alâkasız kalmamıştır. Alet musikisine aid birçok eserleri arasında piyano etüdleri mühim bir yekun tutar. Fakat, bunlarda, devrinin melodik zâfma mukabil, yeni bir havanın, yeni bir nağmenin canlılığı vardır. Brahms hayatının ikinci ve mühim devresınde Wagner'ı tanıdı, onun Al man halk musikısini ve efsanelerini yeni ve orijinal bir kompozisyonla ortaya koyan Niebelungen sikiıni teşkil eden operalannı dinlemişti, bilhassa Parsifal'in meftunu olmuştu. Wagner'in bu çalış ması ona, Grimm kardeşlerin halk masallarını toplamakta yaptığı işi tamamlamağa; halk musikisini tanımak yolun: da iıerlemeğe sürükledi. Gerçi, devrinin birçok musikişinasları halk musikisinin tatlı nağmelerinden yeni eserler doku mamış değillerdi. Fakat, bu alâka ni hayet bir tecessüsten, hatta bir musiki ekzotizminden öteye geçemetnişti. Halk musikisine, halktan bir adammış gibi, kalbi onlarla beraber çarpar, kafası onlar gibi düşünür bir insan olarak girmek lâzımdı, ve ancak bu suretle o musiki nin yeknasak ahengi altında gizli sihri, kendi tabirile «Alman ruhunu, ve mu siki hassasiyetini» keşfetmek mümkün olabilirdi. Senelerce, hemen Almanya nin her mıntakasını dolaştı, dinlediği birçok şarkıları tespit etti, ve zengin bir malzeme üzerinde gene senelerce çalıştı. Senfonilerinden, konsertolarından, hatta koral eserlerinden bu devirde bestelen miş olanlarda, bu yeni ve taze kır ha vası, tabir caizse, «bu tatlı türkü» bir buğu halinde yükselir, ve insana ağac altlarında, su başlarında uzanıp dinle menin uzvî neş'esıni verır. Zengin halk musikisi korpüsü yanında, hayatının mühim bir kısmını geçirdiği Avusturya ve Macaristandaki dolaşmalarda top lanmış yeni motiflerle işlemeli vals musikisinin de büyük bir yeri vardır. Alman Johannes Brahms ( 1833 1897 ) ruhunu eserine mihver yapmış olan bu sanatkâr, Alman için, hemen hergünün hâdisesidir. Fakat, bilhassa bu on beş gün, onun etrafında bütün memleketi topla mış oluyor. Berlindekı Brahms cemıyeti tarafından tertib edilen bu şenliklere 27 mayısta Berline belediye dairesinin merasim salonunda belediye reisi Lippert tarafından Berlin musiki mükâfatının verılmesıle başlanmıştır. Ayni gün Lâypzig'ın Hermann Abendroth tarafın dan ıdare edilen orkestrası solist olarak Max Strub ve Ludwıg Hoelscher'ın iş tirakile san'atkârın ikinci senfonisi, çıft konsertosunu ve Haydn varyasyonlarını çalmıstır. ikinci konser 4 mayısta, Al manyanın kıymetlı orkestra şeflerinden Eugen Jochum'un idaresınde ve solist olarak Georg Kulenkompf'ın iştirakile Hamburg millî orkestrası san'atkârın alto için bestelenmiş serenadını, bir ke man konsertosunu ve üçüncü senfonisini çalmıstır. Fakat, bu konserlerden en mühımmını, 11 mayıs gecesi Wilhelm Backhaus'un san'atkârın piyano eserle rini çalışı, 29 nisan ve 5 mayısta halk musikisi eserlerinin Gerhard Hüsch ta rafından tegannısı teşkil etmıştır. Maamafıh, bu şenlıklerin en zengin kısmı hazirana bjrakılmıştır. O zaman, Ber,lift ^lârmonik orkestrası san'atkârın şato rrHisikki eserlerini, Hans von Benda'nm idar«sinde Charlottenberg şatosunun bahn, çesinde ve eski devirlerin rüstik dekoru içinde çalacaktır. Bu zengin musiki ziyafetinde insan lar, günün yorucu, boğucu, ve ekseriya ümidsiz hâdiseleri karşısında kendilerine açılmış sıcak bir kucak, derdlerını dınleyecek bir kalb yoldaşı bulmanın neş'esini yaşamışlardır. Ne mutlu o san'atkâra ki, hâlâ çarpan bir kalbe benzeyen mezan başına üşüşmüş insanların hayat ve sevgi ümidlerini tazelemek sevincini ve saadetini tatmaktadır. ŞERlF HULÛSİ Bir buçuk milyon lira nerelere sarfedilecek? Şimdi bu bir buçuk milyon liranın bütçemızde nasıl tevzi edildığini arzetmek istiyorum. Bununla hangi dava ve meseleler üzerinde durduğumuz ve ısrar ettiğımiz, tebeyyün edecektır. Bütçeye ba kıldığı zaman, fasıllarda ilk görülecek dolgun rakam, maaşlardır. Geçen sene maaş faslı 5,5 milyon lira iken bu sene 6,097,000 liraya çıkarıimıştır. Bunun sebebi teşkilât genişledıkçe, yani mekteb lericnize müracaat eden çocuklanmız arttıkça onların okuma ihtiyacına cevab verebilmek için muallim elde etmek ve onları tavzif ıstırarı vardır. Bu sene 450 yeni muallim kadromuza iltihak edecektir. Ecnebi memleketlerde tahsilde bulu nan talebemizden 35 kadar, İstanbuldaki Yüksek Oğretmen okulundan 60 kadar, Gazi Terbiye Enstitüsündeki kurstan ve asıl sınıflardan 272 kadar, Musiki ve Meslek Oğretmen okullanndan 80 kadar muallim tavzif etmek imkânı olacaktır. Bunlar bıze karşı taahhüdlüdür. Biz de kendilerini üç ay zarfında kanunu mahsusu mucibince tayin etmek, kendılerine vazife vermekle mükellefiz. Binaenaleyh bu fasılda görülen yükseliş ve artış bu muallımleri yerlerine koymak ve vazifeli kılmak içindir.» kâğıdları kenarlarına isimleri kendileri tarafından yazıhp kapatılacak şekilde dir. Ve imtihan yapılan yerlerde bu kâğıdlar sahibi tarafından kapatılmış olarak Maarif Vekâletine gönderilir.» demiştir. Akademi işleri Ecnebilerle evlenme meselesi Kitab fiatları Yahya Sezai (Eskişehir), mütaleaları arasında kitab fiatlarının yüksekliğinden bahsetti ve pahalıhk yüzünden üçü, dördü bir araya gelerek bir kitab alan talebeler gördüğünü ilâve etti. Yahya Sezai, mekteblerimizde gramer okutulmadığından, çocuklarımızm türkçe öğrenmediğinden, çocuklanndan da bahisle; eskiden usulü tahrir denilen dersin kaldırılmış olmasından şikâyet etti. Istamat Özdamar (Eskişehir), Türk vatandaşlarına aid hususî mekteblerden mezhebleri muhtelif Türk vatandaşları heyetlerince idare edilenleri hakkında temennilerini söylerken dedi ki: « Bu münasebetle götfene^ ilişenbir noktayı şu yüksek kürsüde^ajzedeyim: Gazeteciler edebiyat mı yapıyor, bilmiyorum, bu mekteblerden bahsederken başına bir kâbus gibi ekalliyet kelimesini, bu kara damgayı basıyorlar. Şu dakikada içimizde yaşıyan yüz bini mütecaviz Türk vatandaşmm duygusuna tercüman olarak samimiyetle arzederim ki, bu kelime, bu ekalliyet kelimesi, bahsettiğim vatandaşlar için meçhuldür; mevhumdur ve menhustur.» Özdamar, bu mekteblere coğrafya, tarih ve yurdbilgisi derslerini millî bir heyecan, asabiyet ve hassasiyetle okutacak öğretmenlerin merkezden tayini, hesab gibi derslerin de türkçe okutulmasını ve muallimlerin maaşlarmm intizamla tediyesi için mütevelli heyetlerinin malî vaziyetlerinin kontrolunu temenni etti. Rasih Kaplan, Türk genclerinin yalnız Türklerle evlenmesi yolunda telkinde bulunulmasını temenni ederken de dedi ki: « Ecnebi ile evlenme vak'aları, sültürü yüksek insanlar arasında genişlior. Demek ki, bunlara kültür, seciye ve milliyetle beraber aşılanmamış ki, kendi milletinden kızlarla evlenmeyi, kendilerine lâyık görmüyorlar. Memurin kaununda kayıd var: Ecnebile evlenene devlet vazifesi verilmez denilıyor. Baremde bir ücret usulü çıktı. En yüksek cretle bunlar gene devlet teşkilâtı içine irdiler. Devlet vazifesi maaşla değil de cretle görülürse millî vazife mahiyetinden çıkıyor mu? Yeni barem kanununa bu işe esaslı olarak temas edeceğiz. Burada ricam, terbiye itibarile genclerimizin başlarına bu seciyenin mekteblerde lkin edilerek sokulmasıdır.» Rasih Kaplan, sinema ve tiyatrodan bahsederek, kontrol lüzumunu ileri sürdü. Adapte edilen bazı piyeslerin de Türk dili noktasından bozukluğundan başka milletimiz ve teşkilâtımız aleyhinş Ücretler Bütçemizde maaştan sonra görülen fazlalık ücretlerdedir. Yardımcı öğretmenlerle kanunu mahsusunca 15 veya 18 saat ders verdikten sonra fazla olarak kendisine okutturulan ders saatleri için verilen ücretler mühim bir yekun tutmaktadır.» Maarif Vekili, bundan sonra önümüzdeki sene köylerde 1400 mekteb yapmak imkânı hasıl olacağım söyliyerek eğitmen sitemini anlatmış ve orta tahsil hakında şunları söylemiştir: « Orta öğretim, daimî inkişaf halindedır. Bunu sızlere gelıp ricada bulunan ve bundan memnun olduğunuza şüphem olmıyan orta mekteb ve lise istiyenler bu ınkışafın canlı delıllerıdır. Son iki üç sene zarfında orta tahsil müesseselerine ilk ogulardan gelen talebenin adedi vasatî 15 bındir. Bunu ellı talebeden hesablarsanız her sene üç yüz şube açmak ıstırarı var demektir. Bu yükseliş, ehmizdeki, ya.şj^talara nispetle başdöndürücü bir yükseliştir. Bir tarftan yeni bina yapmak ve bir taraftan da yapılmış binaları mümkün olduğu kadar ucuz satın almak, istimlâk etmek ve buna da muktedir olmadığımız verlerde çifte tedrisat yapmak suretile bu ihtiyacı karşılamaya elden geldiği kadar çalışmaktayız.» Vekil ücret ve akademi işleri üzerinde şu izahatta bulunmuştur: « Ücretler meselesi için Rasih Kaplanın söylediğine iştirak ederim. Ayrıca bir kanun mevzuudur. Tetkikat yapılır, neticesi aid olduğu Vekâlet tara fından buraya sevkedilir. Izhar edilmiş temennilerden birisi de, içinde küçük tenkidlerde bulunmak üzere akademi me silesi oluyor. Ben de şahsen memleketimizde bir ilim akademisinin bulunmasma taraftarım. Fakat bu arkadaşımızın buyurdukları gibi akademi ilimle siyaseti ayırmak, ilim adamı yetiştirmek için kâfi bir çare değildir. Çünkü büyük akademilerde başvekiller ve hatta reisicumhurlar bıle vardır. Puankare akademisyen, Penlöve akademisyen, Mareşal Peten akademisyen, Amiral Lakaz akademisyendir. Daha böyle birçok adamlar sayılabilir. Bunların ayni zamanda askerî ve siyasî sıfatlan vardır. Eğer ilim adamlarını siyaset vadisine sapmaksızın yetiştir mek meselesi mevzuu bahsolursa akademinin dışmda bir takım tedbirler alınmasını tavsiye etmeliydiler. Nitekim bu devrenin başında Partimizin Genbaşkuru böyle bir tecrübe yapcnış ve İstanbul Üniversitesinde profesör ve meb'us olanlara bunlardan bırini tercih etmelerini söylemiş ve ancak biri orada kalmış, diğer arkadaşlar aranızda yer almış ve bunu daha muvafık bulmuşlardır. Demek istiyorum ki, ilimle siyaseti ayırmak için akademi yapmak kâfi değildir. O başka dava, bu başka bir müessesedir. Sizi üzmekten çekiniyorum. Fakat arkadaşlarımı cevabsız bırakmak endışesi içerisindeyim. Bu ikisi arasında ben rahatsız olmakta yım. Hiç olmazsa siz rahatsız olmayı nız.» Milli musiki de propaganda yapan mevzuları ihtiva ttiğini kaydetti. Hatib Ahmed Aytuna, maarifle alâ ah fcirçok a»evrııUrwzermd« tU*t"Jçuk aat kadar mütalealarını söyledi. SüreyÖrgeören de sıfe sıK 'progfam cle'gişmeinin mahzurlarını anlattı.. Celseye 15 dakıka fasıla verildi. tkinci celse İkinci celsede Şehime Yunus (İzmir), zcümle dedi ki: « Kız talebe hangi mesleğe süluk derse etsin nihayet günün birinde ana jlacağını unutmamalıdır. Kızarımız tah iil etmesin demiyorum. En yükseğini yapm. Enstitüler, vazifelerini çok iyi görü orlar. Liselerimizde de bu yolda telkiner yapamaz mıyız? 12 senedir hocayım. Talebelerim arasında yaptığım sondaj arda ben hâkim olacağım, mühendis olacağırn, evlenmiyeceğim; gibi cevablar aldım, bunlar ana olmaya mâni teşkil etmez. Ana olacaklannı küçük yaştan itibaren gözönünde bulundurmaları ve ona göre hazırlanmaları bazı kızlarımızı bir çok kötü maceralardan da kurtaracaktır. Maalesef bu maceralar, izdivacdan onra da devam ediyor. Kuvvetli, demir gibi, ahlâkı yerinde analara malik olmak maariften beklediğimiz gayelerin başında gelmelidir.» Mekteblerde tedrisat Terbiye meseleai Fuad Kökbudaktan sonra AIi Kâmi Akyüz mütalealarını söyledi. Bu arada ilk mekteblerde tahsilin biraz gevşek olduğunu .liselerin orta mekteblerden, Üniversitenin liselerden şikâyetçi bulunduğunu, disiplinin kâfi olmadığını, liselere hnacak talebeler arasında seçmeler yapılmasını söyledi. Türkân, terbiye meselesinden bahsetti. Ezcümle dedi ki: « Hakikî olarak iddia edebilirim, dünkü ile bugünküler arasında, bugünkü gencler lehine farklar vardır. Ancak nezaket, terbiye, itaat, hayırhâhlık, bir kelime ile olgunluk bakımından haiz oldukları malumatla mütenasib bir vaziyette midirler, itiyad ve hattı hareket bakımından idealimize uygun bir halde midirler? Bu sual karşısında ben pek nikbin değilim.» Türkân, ilk ve orta mekteblerde kat' ve şümullü bir terbiye programına sahib olmamakhğımızı bunun sebebi olarak gördü ve ders zili çalınca, smıftan arka^ sına bakmadan çıkıp gitmek vaziyetind< olan hocaların kat'î surette tasfiyeye mec bur olacakları plânlı ve şümullü bir pro gramın hazırlanması temennisinde bulun du. Vekil, bundan sonra mekteblerdeki tedrisata ve mualimlerin sıhhati meselesine temasla şunları söylemiştir: « Uç veya dört ecnebi dili yerine tek bir ecnebi dili okutmak meselesini tetkik etmiş değilim. Bu mesele birkaç sene vvel gazetelerde münakaşa mevzuu olmuştu. Bu hususta Rasih Kaplan arkadaşımızın suallerine kat'î bir cevab verme mes'uliyetini alacak vaziyette bulunmuyoum. Oğretmenlerımızin sıhhatlerıle yakından ılâkadar olmaktayız. İstanbulda Validebağında yapılmaya başlanmış olan sanaoryom 120 yatak düşünülerek inşasına başlanmıştır. Bu sene bütçemizden ancak 50 bin lira ayırabildik. Fakat doktor Saim Ali arkadaşımın teklifi, Meclisin de bu mevzuda bizi takviye eder sekilde hissiyatını ızhar etmiş olması 130 bin liralık şı bir senede halletmek için bir teşvık vesilesi oldu. Maliye Vekili arkadaşıma rica ettım, mütebakı kısmı temm edeceker. Bu suretle bu sene içinde 130 bin lira tahsis edilecek ve bir sene içerisinde sanatoryom bitecektır. Şımdi kırk yataklı olan santoryom bu suretle 120 yataklı, bizim düşündüğümüz şekilde tam kadro ile faaliyete geçecektir. (Alkışlar). Maarif Vekilinin izahatı Bundan sonra Maarif Vekili Hasan Âli Yücel söz alarak hatiblere ayrı ayn cevablar verdi. Maarif Vekili bu beyanatı sırasında dedi ki: « Saym arkadaşlar. Maarif Vekilliği bütçesi sizin bu kadar alâkanızı celbetmiş olmaka onun mes'uliyetini deruhde etmiş insana büyük bir ftihar vesilesi vermiş bulunuyorsunuz. Maarif Vekilliği Cumhuriyetin ilk yılından itibaren bir kısım arkadaşların tenkidine mevzu olan ve istikrarsızlık suretile tavsif edilen araştırma devresini bitirmek üzeredir. On beş yıldanberi ileri memle ketlerin maarifini yakından görmek ve kendi eline çok dermeçatma bir şekilde geçmiş bulunan eski devirlerden müdev ver maarif vaziyetini nazarı dikkate alarak bu ileri memleketlerin maarifi derecesine onu yükseltmek için verdiği emekler bosa gitmemiştır. Vekilliğimizin bütçesi: 1934 yılında 9,370,000, 1935 te 10,360,000, 1936 da 10,520,000, 1937 de 13,781,000, 1938 de 14,670,000 liraya çıkmıştır.» Bu yıl bütçenin 1,5 milyon lira daha arttığını söyliyen Vekil sözlerine devamla demiştir ki: « Maarif Vekilliğinin mes'uliyetin'e tevdı edılmiş olan işleri hepinız takdır buyurursunuz. Bir, bir buçuk milyon lira degil daha pek çok karşılanamıyacak gibi fazla değildir. Vekil millî musiki ve talebe makyajı hakkında yürütülen mütalealara cevab olarak da demiştir ki: « Daha sonra halk şarkılarından bahis buyurdular. Biz konservatuarda bir kütüphane yaptık. Tabir caizse halk Şferkılarını topluyoruz. İleride millî musikiyi doğuracak olan adamların bu seslerle kulaklarını doldurmalan lâzım geleceğine inandığımız için bunları onların tetebbüüne arzediyoruz. Armonaze etmek meselesine gelince, bir kısmı diyorlar ki bunlar armonize edılir ve hatta edılmişi de vardır. Osman Şevki arkadaşımın fikrınde olanlar diyorlar ki, bunlar armonize edilemez. Tabiî takdir buyurulur ve ben armonize edilir veya edilemez diye hüküm verecek vaziyette değilim. Mütehassıslarmı dinlemek, yapabılecekleri kadarını yaptırmak ve bunları efkârı umumiyenin takdirine bırakmak mecburiyetindeyim. (Doğru sesleri) Talebe makyajına gelince, hepiniz görüyorsunuz. Ben bu mevzularda çok alâkalıyım. Hattâ bazılannın kanaatince belki de şiddetliyim. Bu işten haberim yoktur. Doktordan rica ederim. Hangi mektebde olmuştu söylesinler tahkik ederim. Alâkadar olurum ve bu işi düzeltirim. Bir arkada şım da Maarif işlerinin sistemli olması lâzım geldiğini söylediler. Buna hayır demeğe imkân yok. Söze başlarken de arzettiğim gibi bir araştırma devresinden geçtiğimiz için bir takım iktibaslar, iktitaflar yapılmıştır. Fakat bu demek bizim kendimize mahsus bir Maarif sistemimiz yok demek değildir.» Maarif Vekili bundan sonra diğer tenkidlere de uzun uzadıya cevablar verdikten sonra beyanatım bitirmiş ve alkışlar arasında kürsüden inmiştir. Bundan sonra fasıllara geçildi. Ma arif bütçesi kabul olundu. Yarın toplanmak üzere celseye hitam verildi. Toprak Mahsulleri Ofisi afyon alıyor Hükumetın verdiği b.r kararla Toprak Mahsulleri Ofısi, her sene Ziraat Ban kası vasıtasile müstahsılden alınan yeni afyon mahsulünden başka evvelce alınamayıp sahıbleri elmde kalan 1938 ve daha evvelki seneler mahsulünün mübayaasını yapmaktadır. Bu mübayaat bu ay sonuna kadar devam edecektir. Afyon sahıblerinin alacaklannın tahsilâtını geciktirmemek için Ziraat Bankası, Ofisteki alacaklann temliki mu kabilinde alâkadarlara yüzde seksene kadar bir avans hesabı açmağı kabul etmiştir. KADIN ve MODA Orta mekteb ihtiyacı Rasih Kaplanın sb'zleri Rasih Kaplan (Antalya), ezcümî dedi ki: « Orta mekteb ve liselerdeki ecne bi lisan tedrisatı işine bir kelime ile ka nşmak istiyorum. Bir l^ede hem fran sızca, hem ingilizce, hem almanca, ba zan da rusça vardır. Japonlar kalkmm isini ellerine alm cahsmava seçtikleri va kit, yalnız ciddî olarak İngilizceyi almışlar. Biz de bu kalkınma günlerinde esa? h bir dil intihab etsek de onu öğrensek İstanbul Üniversitesine ecnebi hocala Maarif Vekili, bundan sonra hatibler tarafından yapılan tenkidlere cevab vermiş, ezcümle demiştir ki: « Bir arkadaşımız diyorlar ki, orta mekteb ihtiyacı memlekette derin bir ıstırab halindedir. Kazalarda eski devirde rüştiyeler vardı. Yalnız o zamanın maarifi anladığı manaya göre rüştiyeler teş kilât itibarile bugün o devirden daha eksik bir manzara gösteriyor. Eski devirle olan bu maddî manzara farkına tahammül etmemelıdır.» Hasan Âli Yücel devamla: « Avrupadaki talebelerimizin çilmesinden ve teftisinden bahseden arkadaşlarımız oldu. Ve onlardan biri bu seçimin tesir altında bulunmaksızın yaDilması lâzım geldığini söyledi. Bunların •mtihanı hakkında muayyen kanun var Romanya Vorniceni köyü bir yandır. întihablar o kanunun emirleri dahi ^ında tamamile yanmıştır. Resira, bu linde yapılmaktadır. Namzedlere imtihan köy yandıktan sonra almmıgtır. Bu gece elbisesi renk olarak beyaz ve siyahtır. Beyaz etek kısmı ipekli organzadan ve üstü siyah danteldir. Belini süsliyen kuşak siyah ince Vadifedir, üzerine tek bir gül konmuştur