11 Mayıs 1939 CUMH1JBÎYET San'at ve hayatj Sinematografa dair menfi düşünceleı Yazan; NURULLAH BERK Son haftalar içinde, bozuk bîr haleti ruhiyenin doğurduğu avunma ihtiyacile, birçok sinemaya girip çıktım. Karanlıklar içinde kendimi unutmak ve beyaz perdenin nurlu çerçevesinde bambaşka bir âleme kavuşmak istedim. Hüsnüniyetimin maruz kaldığı hayal inkisarı, beni, sinemanm bugünkü haline acı acı düşünmeğe davet etti. Bu bahsi kadromuzun dışında telâkki etmiyorıun. Mademki filimleri yapanlar ve scvenler ona «yedinci san'at» diyorlar ve mademki sinema, şekiller, gölgeli ışıklar ve hatta renkler, resimlerle oynuyor, beyaz perde hakkında birkaç düşüncemin güzel san'atlar mevzuu içine alınması herhalde çok göriilemez. Perestişkâr ve meraklılarını ayaklan dırmayı göze alarak iddia edebilirız ki sinema bugün, her sene dünya piyasasına sevkettiği yüzlerce filmile iptizale uğra mı§, kendini ve manasını kaybetmiş, her türlü fikir kaygısmdan uzak bu kelimeyi zoraki kullanıyorum bir «san'at» tır. Sinema her memlekette geniş halk kütlele rinin başlıca ve en ucuz eğlencesi olmuştur. Karakter ve düşünüş itibarile her tarafta eşit olan büyük kütlelere hitab ettiği için yeryüzünün dört bir etrafını kaplamış, dünyayı, pelikülden bir çember içine almıştır. Sinema filimlerinin istilzam ettiği büyük masraflar, seyirci kütlelerinin azameti sayesinde, başdöndürücü kazanclarla kapanmakta, ve beyaz perde, asrımızm en mühim endüstrilerinden birini teşkil etmektedir. Işte, sinemaya en Iâyık vasfı bulduk: Endüstri. Mutavassıt, hatta iptidaî zekâya, idrake, zevke hitab eden ve onları okşamak, onlara hizmet etmekten başka şıarı olmıyan, san'at kisvesine bürünmüş bir endüstri. Bugün sinemanın bize sunduğu heyecan unsurlan, hissedilmeleri için hiçbir fikrî tekâmüle muhtac olmıyan hislere dayanmaktadır: Lüks ve ihtişam arzusu, servet hırsı, ihtiras ve şehvet, cinayet ve korku... Müthiş bir caninin iskambil kâğıdı devirir gibi insan öldürmesi, kızla oğlanın sevişmeleri, «göz kamaşürıcı» de korlar içinde geçen macera ve aşk sahneleri, en alelâde müfekkireyi okşıyacak mahiyettedir. Hizmetçi kadınla prensin, kontesle kâhyasının. Daktilo ile patronun aşkları, orospuların maceralan, kanlarına hıyanet eden kocalarla kocalanna sada katsizlik eden zevcelerin hikâyeleri, ancak mutavassıttan aşağı zekâlar için bir zevk ve merak unsuru olabilir. Bütün bunlan «ahlâkî» denilen plânden mütalea etmiyorum. Ahlâkperestliği sevmediğirn gibi san'at ve fikir bahislerinde bu miyann yeri olmadığı kanaatindeyim. Hayır, sinemada bulacağımız en büyük kusur, ahlâk bozması değil, zekâları ve müfekkireleri tasfiye edişidir. Tektük filimleri binde beş nisbetinde isrisna edersek, sinema bize, aşağı cinsten heyecanlardan başka birşey veremiyor. Sanmam ki ka fası olgunlaşmış ve müfekkiresi kristalize olmuş, mütekâmil veya mütekâmile yakm bir insan, bugünkü sinemanm esaslı heyecan unsurlarını teşkil eden Greta Garbo'nun pozları, Marlene Dietrich'in ba caklan, Joan Cravvford'un takma kirpikli gözleri, şu veya şu yıldızın edaları veya §u «jön prömiye» nin bıyıklarında, ve bu cazibe kaynakları için seri halinde ünal edilen melodram ve komedilerde kendisini tatmin eden bir san'at havası bulabilsin. Sinemanm beşerî tip olarak takdim ettiği aktör ve aktrisler nekadar gayribeserî, ne kadar ahmak ise onlara çevirtilen filimler de fikir bakımından o kadar boş ve manasızdır. Diğer taraftan sinema, «Caractere spectaculaire» yani temaşa karakteri ola rak şeklini ya kaybetmiş, ya henüz bulamamıştır. Kaybetmiş olması daha akla yakın. Sinema, onda arıyacağımız vasıfların tam aksine olarak, dekorlan sık sık değişen bir tiyatro şeklinde karar kümış görünüyor. Sözlü sinemanm icadı, beyaz perdeyi, tiyatroya yakınlaştırmak, hatta onu bastırmak gibi bir iddiaya yer açtı. Su farkla ki tiyatro edebî ve fikrî kıymetini muhafaza etmekte, sinema ise fikir kınnt'larına, harcıâlem bir felsefeye te nezzül etmektedir. *## kulâdenin, riiyanm, hulyanın, efsaneıün, garibelerin, mucizelerin dünyası olarak görmek istiyoruz. Biz beyaz perdede, maddî dünyamızm maddî derdlerini unutmak, göremediğimizi görebilmek, işitemediğimizi işitmek, yeryüzünde tesadüf edilemiyecek vak'alar, mahluklar, şekiller ve ışıklar bulmak istiyoruz. Daussılasını dört duvar arasında gizlediğimiz, kaldmmlar üzerinde sürttüğümüz bu «fantastik» ihtiyacını tatmin edecek tek vasıta sinema dır. O olmazı olur, imkânsızı mümkün kılacak kadar zengin bir malzeme ile mücehhezdir. Demin, sinema temaşa karakterini kaybetmiştir, dedim. Filhakika, sinemanm ilk adımlannı hatırlıyacak yaşta olanlar, başlangıcla bugün arasındaki derin uçurumu görecek vaziyettedirler. Daha ilk adim atışlarında, (1900 1908), sinema, mevcudiyetinin sebebini kavramış ve fantastik bir dünya yaşatmaya başlamıştı. Mack Sennett'in komik şeridleri, Zi gomar, Nick Carter, Fantomas serileri, daha sonraları Nevyork Esrarı, Douglas Fairbanks'm filimleri bize, efsanenin ve maceranın kapılarını açmışlardı. Pek küçük iken gördüğüm serili bir filmi hiç unutmıyacağım: «Satürnen Fa•andül yahud Kırk günde devriâiem». Dermeçatma vasıtalarla yapıldığı füphesiz olan bu filmin bazı sahneleri, bazı resimleri, bir kelime ile atmosferi, aradan bu kadar yıl geçtiği halde, zihnimde menkuş kaldı! Neden? Çünkü Satürnen Faandül denizlerin dibine iniyor, kendisini yutan balinanın karnını delerek kaçıyor, kollarına kanad takarak kuşlar gibi uçuyor, aya, güneşe, Merihe gidiyor, sekiz gözlü dilberlere âşık oluyordu. Satürnen Farandul, büyük ve küçüklerin fantastik ihtiyacını tatmin ediyordu. Daha emekleme devresinde sinema, müstakbel imkânlarını sezmiş ve o zamanki iptidaî vasıtalarile bile harikulâde bir dünya yaratmaya muvaffak olmuştu. Sinemaya giden adam, orada, hergünkü âleminden başka bir âleme dalacağından emin olabilirdi. Heyhat ki bütün bu vaidler bugün hiçe inmiş bulunuyorlar. Tekniği ilerledikçe sinema heyecanından, orijinalliğinden, safiyetinden, ve öz hassalarından tecerrüd ederek, san'attan endüstriye düştü. Aradığımız hülyavî dünyaların yerine bize, Amerikan doktilo kızlarınm maceralarını gösterdi. Beklediğimiz fantastik ve efsar ne havası yerine, Brodvvay orospularının platine saçlarını ve kalça oynatışlarını seyrettirdi. Modern sinema, bazı istisnalar haric tutulursa, bu aşağı derekeye inmiş bulunmaktadır. Son yıllar içinde sinematografm bizi tatmin eden bazı şeridleri ise, tarih sırası gözetmeden ve akhma gelenleri yazıyorum: Doktor Kaligari, Dr. Jeckil ve Mr. Hyde, İnsan Avcısı, King Kong, Metropolis, Nibelüngen, Aya Seyahat, gibi bizi başka dünyalara götüren eserler olmuştur. Fikrî ihtiyaclarımızı tiyetroda tamamile taımine imkân bulduktan sonra, sınemadan beklıyeceğimiz şey bunu ısrarla söylüyorum harikulâdelik ihtiyacımızı tatmin etmesidir. Rejisör, elindeki mütekâmil vasıtalarin kendisine verdiği sonsuz, hududsuz imkânlarla, her şeridi, mantığın durduğu ve hayalin yol aldığı bir âlem yapabilir ve beyaz perdeyi, zavallı insanîığın başlıca teselli yeri haline getirebilir. Bunu yapmak onun yalnız san'at değil, ayni zamanda insanlık vazifesidir. Gelgelelim, o reji=ör nerede? ŞEHRİN İÇİNDEN İLİMKÖSESİ İHTİRALAR KESİFLER Siz bu satvrlan okuyup bitirdiğiniz anda: Bir idujen zerresi doksan altı kilometre mesafe asmıştır. Amerikahlar, postaya beş yüz bin mektub atmışlardır. Bazı nevi böceklerin kanadı, havada üç bin defa, baza nevi sineklerin kanadı da on bin defa çırpmıstır. Avusturalya telefonl^nnda bin abone numara istemiştir. Arjantinde bin beş yüz kilo ceviz yetismistir. Cihan kahve müstahsillerinin en başjnda gelen Cenubî Amerikaka üc bin/ beş yüz kilo kahve yetişmiştir. Amerikalıların sahte piyango biletlerine verdikleri para vasati olarak, bizim paramızla, on iki lirayı bulnıuştur. Araavudköyde çilekçilik günden güne ölüyor? Daha çilek mevsimine bir ay kala, Ereğli çilekleri piyasaya akııı ediyor, birçok tarlalara şimdi soğan ekilidir ^^ Günlerdenberi sepet sepet, du: taşınıyor Ser nazariyesi Bahçelerde ser dediğimiz limonluk veya fideliklerin nazariyesi yakın za manlarda halledilmiş bir meseledir. Güneşten gelen radyasyon, kırmızı ile menekşe arasındaki renklere inhisar eden, ziya dediğimiz mer'î tayıftan maada kırmızınm ve menekşenin dışındaki radyasyonlan da ihtiva eder. Su, güneşten gelen ziyanın çoğunu bel eder. Bundan dolayı derin denizin dibi görünmez. Açıkta ratıb, hava kuru havadan sıcaktır. İşte bundan dolayı adaların havası mutedildir. Hava ratıbken su kolay donmaz. Bunun iki sebebi var: (1) ratıb hava ile örtülü olan arz çok hararet zayi etmez; (2) Havadaki rutubetin (yani su buhannm) bir miktan donmakla azaldığı zaman almış olduğu hararet diğer ratıb havanın sühunetini yükseltir. Bahçelerde nebatlara fazla miktarda su serpmekle donun önüne geçilebilir. Kuru soğuk gecelerde meyva ağaclarını dumanla donmaktan koruyabiliriz. Bu duman arz hararetinin kaçmasma mâni olur. Cam da ziyayı geçirir. Serin camın dan giren güneş radyasyonu (yani ziya) arza (yani yere) vâsıl olduğu zaman arz radyasyonu olur. Güneş radyasyonuna nazaran uzun dalgah olan arz radyas yonu camdan geçetnez, ser içinde kalır. Daha uzun dalgah olan bu radyasyon hararet dalgaları olduğundan ser içindeki havayı ısıtır. Kışm havalan açık ve iklimleri mute dil olan memleketlerde serler içinde epey miktarda güneş enerjisi hapsedilebilir. Bu gibi yerlerde serler içinde siyah borulardaki su ısıtılrp banyo sühunetine çıkarılabilir. Güneş radyasyonunu geçir mek itibarile hava da cama benzer. Güneşten gelen radyasyonun ziya dediğimiz kısmını geçirir. Ültraviyole ve enfra ruj kısımlannı azçok bel eder. Bu radyasyon arza vâsıl olunca arz radyasyonu olur, arzı ısıtır. Bu itibarla hava bir nevi radyasyon (kapanca) sıdır. Yazan; Salâhaddin Güngör ) Haydi efendim, Arnavudköyünün mis kokulan... Taze çilek! Satıcılardan bir tanesini çevirip sor dum: Bunlar, sahiden Arnavudköyünün çilği mi?... Belli ki yalan söylemeğe mıştı. Saf bir Erzincanh şivesile: yeni başla Yeni tarife Şimendifer tarifeleri pazartesiye tatbik ediliyor Avrupa demiryollan idareleri arasında yapılan anlaşma mucıbince tatbik edilecek yeni seyrüsefer tarifesi önümüzdeki pazartesi gününden itibaren tatbik mevkiine konulacaktır. Yeni tarifeye göre, ekspres sabahlan 7,20 de Sirkeciye gelecek ve akşamlan 10 da hareket edecektir. Konvansiyonel, sabahlan 6,40 ta Sirkeciye gelecek, akşamlan 10,25 te hareket edecektir. Pazartesi gününden itibaren Sirkeci Edirne arasında yeni bir seyrüsefer tarifesi tatbikına başlanacaktır. Bu tarife 1e İstanbul Edirne seferi sekiz saat 40 dakikaya inmektedir. Gerek Edirne, gerekse Sirkeciden Edirne postası her gün 8,45 te kalkıp mütekabilen 17,25 te vâsıl olacaktır. Pazartesi gününden itibaren ayni zamanda Avrupa banliyösünde de yeni arifenm tatbikına başlanmaktadır. Bu arife ile Sirkeciden Yeşilköye ilk katar ,20 de ve Küçükçekmeceye 7 ^ de ha; reket edecektir. Son katar Küçüİcçek meceye kadar 21,20 de ve Yeşilköye kadar yarımdadır. Sabahlan Yeşilköyden ilk katar 5,50 de, Küçükçekmeceden 6.10 dadır. Ak şamları Küçükçekmeceden son katar 21,50 de kalkacaktır. Vallaha efendi, dedi, işin dorgusu Arnavudköy malı değil! Ama ağzımız lışmış da, eyle çağırıyik! Arnavudkö yünde çilek mi kaldı ki... Aha, bu gördüğün çileklerin hepi Ereğliden geliyi... Satıcınm verdiği malumatı, dün bana haldeki kabzımallardan biri de teyid etti: Size acmacak bir haber vereyim.. dedi, Amavudköyü çileği, seneden senee ölüyor. Çilek tarlalarından çoğu bozuldular. Bazı tarlalara soğan, sarmısak ekenler bile bulunuyor. Ne yapsınlar?Onlar da haklı... Daha çilek mevsimine bir ay kala, Ereğlinin çilekleri başlıyor piyasaya akm etmeğe... Yerli çilek çıktığı zaman; halk çileğe doymuş olmakla kalmıyor, onun reçelini, marmaladını bile yapmış bulunuyor ve neticede gayet tabiî olarak yerli çileklerin fiatları da kendilığiııden düşüyor. Piyasanın aç gözünü doyuran Ereğli çilekleri; memleket çileklerini bu fuzuli Osmanlı unvanından da kurtaracağa benziyorlar. Bundan sonra, artık yerlisine de, E reğli malı olana da topyekun «Türk çileği» demek, umarız ki kâfi gelecek.. Erbab olan pirinc pilâvı yer, demişler. E reğli bahçıvanları da herhalde erbab kimeeler olacak ki bize bol ve ucuz çilek yediriyorlar. Hal mehafilinde, bu sene, fiatların çok Siz, bu Ereğli çileklerini nasü bu düşmesi bekleniyor. Çileği on beş kuruşa uyorsunuz?.. dar yiyebileceğimizi şimdiden temin îstanbul çileklerinden hiç de aşağı edenler var. değil... O kadar ki, son iki sene zarfında Vaktile, kendini dirhem dirhem satan yerli çilekle Ereğli çileğinin biribirlerinnazenin çilek, zaten birkaç yıldanberi, şuden koku ve Iezzetçe farkları kalmadığım na buna visalini arzeden sokak sürtükleriöylersem mubalâğa etmiş olmam... nin vaziyetine düşmüştü. Adeta kapanın Turfandacılıkla, İstanbul çileklerine elinde kalıyordu. ufak mikyasta rekabete başlıyan Ereğli Meyvaların «memnu meyva» ya en ilekçileri, istihsalâtı gitgide artırarak, fazla benziyeni olan çilek, bereket versin, lugünkü ezici üstünlüklerini temin ettiler. bir noktada, onlardan ayrılıyor: Kıymeti jeçen yıl, Ereğlinin çilek istihsalâtı dört düştüğü zaman dahi, nefasetinden birşey milyon kilo idi. Bu seneki istih^al miktarının, yedi milyon kiloya yakın olduğu tah kaybetmiyor! Prf. SAL1H MURAT Almanyada vefat eden kıymetli bir talebemiz İstanbul Yüsek r Mühendis mektebi \ 1936 senesi Su şu ; besi mezunlarından Nedim Arıkan, ik ; mali tahsilde bu unduğu Münıh şehrinde, uğradığı bir < otomobil kazası ne ticesinde, 23 nisan 939 da, hayata göz lerini yummuştur. Na'şı dün Triyeste Merhum Nedim Arıkan den gelen Adria vapurile yurda getirilmiş ve dostlan tarafından karşılanarak hazırlanan bir vagonla, ebedî istirahatgâhı olacak küçük vatanı, Kayseriye nakledilmiştir. Nedim, lise tahsilini Kayseride geçirmis ve 1930 da İstanbul Yüksek Mü hend:s mektebine girmistir. Tahsili her sene birbirine nazaran daha çok artan ilerlemelerle devam et miş ve olgunluk kendisini daha mekteb sıralarında göstermeğe başlamıştı. İki yabancı dili mektebde iken güzel bi lirdi. Nedim, bilhassa riyaziyedeki yüksek kabiliyetinden dolayı Su şubesine inti sab etmiş ve bu şubeyi 1936 senesinde birincilikle bitirmişti. Onun bu kaybı yalnız, elleri böğürlerinde kalan, anası, babası ve arkadaşları için bir acı değil, memleket rrfanı için de, telâfisi pek çok senelere ihtiyac gösteren, cidden büyük bir eksikliktir. Memleket irfamna, a'lesine, Yüksek Mühendis mektebi tedris heyetine ve onu sevenlere taziyetlerimizi sunar, Tanndan ecir ve sabır dileriz. Nurullah BERK 19 mayıs genclik bayramı min ediliyor. Yerli çilek tarlalarının umumî verimi bunun dörtte bırine yaklaşamadığma göre Bursa (Hususî) Bu seneki Hı » Ereğli, îstanbulun çilek pazarlanna şimdırellez Bursada şimdiye kadar hiç görülmemiş bir fevkalâdelikle geçti. So diden hâkim olmuş demektir. Kabzımalın izahatı, beni düşündürdü. kaklar hemen tamamen bomboştu. Bursa, harb zamanlarında tahliye edilmiş Kendi kendime: ıssız ve hareketsiz bir şehir manzarası îstanbulun bir büyük şöhreti daha almıştı. Yalnız on binden fazla halk, yıkılıyor! dedim. Yerli çilek, vaktile neZiraat mektebindeki çayırda ve çamlık rede yetişirse yetişsin, Arnavudköy baha toplanmıştı. çelerinin has malı sayılırdr. Arnavudköy, Geceyanlanndan yola çıkanlar oldu çileğin bir nevi menşe firması idi. Satıcığu gib: şehirde bir tek at, araba, otomolar, çilek diye bağırmağa bile lüzum hisbil, otobüs, bisiklet ve motosiklet kal setmezlerdi. Nasıl marulun adı «Yedikumamak şartile bütün vesait, halkı sa bahtan itibaren Ziraat mektebine taşı le», enginarın adı «Bayrampaşa», patlıyordu. Mudanya asfaltından sanki bir canın adı «Kemer», salatalığm adı sel akıyordu. Ziraat mektebi meydanı «Langa» ise, çileğin adı da sadece «Arb'r mahşerî andınyordu. Bunca masraf navudköy» dü! ve zahmete katlanarak buraya gelenleBen, çilekte, kendi güzel kokusuna in toz ve kalabahğın gürültüsü içinde hiç de benzemiyen hafif bir irtica kokusu ki halleri de bir başka âlemdi. Her kö sezerdim. şede ve her ağac gölgesinde semaverler Müşteri, en küçük bir çilek alışverişinde kaynıyor, cezveler fıkırdıyor, şişelerin biie sorardı: biri açılıp biri boşalıyor. Hulâsa halk durmadan yeyip içiyor, gülüp eğleniyor Osmanlı çileği mi, Frenk çileği du. Maamafih iki büklüm otorup yemek mi?.. yiyerek eğlenenler cefayı kendilerine safa yapabilenlerdi. Alt tarafı müthiş izdiham içinde bunalıyordu. Mudanyaya ve Geçide gdenler daha rahat bir şekilde eğleniyorlardı. Bursada Hıdırellez Salâhaddin GÜNGÖR Bursada dükkânların kapanma saati Bursa (Hususî) Geçenlerde ticaret ve sanayi erbabının vilâyete yaptığı bir müracaatte; dükkânlann akşamlan muayyen bir saatte kapanması isteniyordu. Bunun üzerine Ticaret Odasında bütün sanayi ve ticaret şubelerinden seçilmış ikişer mümessilin huzurile yapılan umumî bir toplantıda verilen karar ve Belediye Meclisimizın son toplantısında kabul ettiği esas üzerine şehrimizde de dükkânların akşamları saat 19 da kapatılmasına başlanmıştır. Bursada, ilk defa olarak sanki bir kumanda verilmişçesine dükkânlann ayni saatte kapanışı, halk üzerinde hoş bir tesir yapmıştır. Maamafih umumî arzu, dükkânların sabahlan da muayyen bir saatten jvvel açılmamalan için bir açılma saatinin de tayini merkezindedir. Bu suretle ış kanununun çerçevesi dışında kalmış olan iş yerlerindeki müstahdemlerin fazla çahştırılmamalarına hizmet edilmiş olacaktır. Takas davasına dün de devam edildi J Erzincanda bir kaza Erzincan (Hususî) Tamir edilmekte olan Harbiye kışlasında çabşan amele lerden Keltik Alaç köyünden Mehmed oğlu Salihle bir arkadaşı diğer amele lerden daha evvel iş başına gitmişler ve tamir edilen kısmm zeminindeki tuğla lan sökerken yukarı kubbeden ansızın düşen bir büyük taş Mehmed oğlu Salihi öldürmüştür. Kaza mahalline Müddeıumumî ve hükumet tabibi gitmiş, hastaneye kaldınlarak yapılan muayeneden sonra defnine ruhsat verilmiştir. 19 mayıs genclik bayramı şenlikleri nin programı hazırlanmıştır. Buna na zaran idman şenlikleri Fenerbahçe stadında olacak ve mekteblerle, sporcular tam saat 10 da resmi geç d yapacaklar dır. Bundan evvel vilâyet, rnektebler ve sporcular namma birer nutuk söylene cektir. Resmi gecidi müteakib kız ve erkek talebelerin jimnastik gösterileri yapılacaktır. Jimnast'k hareketlerinden sonra bir sene zarfmda mükâfat kazanmıs olan sporculann ve takımların mükâfatları tevzi edilecektir. Son olarak îstanbul kulübleri muhtelitile mektebler muhteliti arasında bir futbol maçı oy nanacaktır. Halbuki sinematograf, elindeki teknik vasıtaların namütenahi zenginliği, dekor, • Konser mizansen ve bilhassa «trük» lerinin namüİstanbul Konservatuarının güzide tnahi imkânları bakımından, beyaz perkeman profesörlerinden Ali Sez.n, bu r'eden beklemekte haklı bulunduğumuz bütün heyecanları sunacak vaziyettedir. Si akşam saat 21 de, Beyoğlunda Fransız tiyatrosunda bir konser verecektir. n^madan istediğimiz, muhayyel sahte bir Vitali'nin Brahms'm, Conus'un ve takım tiplerin gündelik aşkları, gündelık sair büyük bestekârlann eserlerini ihtientrikalan değil, bizim beşerî âlemimiz va eden program çok zengindr. Güzide Jen. dünyamızdan bambaşka bir âlem ve san'atkânmıza piyanoda fon Ştatser reDİr dünya yaratmasıdır. Sinemayı, hari fakat edecektir. Akşam şehre dönüş, bir ana baba günü o«muştu. Vesait bulmak DÜyük bir talih meselesi idi. Bir otobüse 90 kişinin birden hücum ett ği görülüyordu. Gece yarısma kadar şehre taşmanlann arkası alınmamıştı. Mudanya asfaltından dönüş, uçsuz bucaksız bir gelin alayı hissini veriyordu. Şehrimizdeki bütün askerlere de bir gün evvel Ziraat mektebinde kuzu ve helva verildi. Bütün subaylar a:lelerile burada yemek yediler. Askerlerimiz muhtelif spor hareketleri ve eğlenceleri yaparak çok güzel ve neş'eli bir gün geçirdiler. Mürefte bağcılarına göztaşı verildi Mürefte (Hususî) İnhisarlar idaresi, bu yıl da Mürefte ve havalisi bağcı lanna b.r yardım maksadile külleme hastalıklarile mücadele için 900 torba kükürt ve 4000 kilo göztaşı getirtmiştir. Kükürt ve göztaşmı istimal için fennî vesaite de ihtiyac olduğunu gözönünde bulunduran ıdare, bunlan bağlara serpmek için 20 aded de makine getirtmiş tir. Parası, mahsul zamanında ödenmek suretile bir kısım bağcılara tevzi edile cek olan kükürt ve saire, şüphesiz ki, bu yardımı gören bağcılan memnun edecektir. Tavuk istasyonları Bursa (Hususî) Memlekette tavukçuluğun aldığı ehemmiyet ve tavuklarımızın kazandığı kıymet dolayısile bu hayvanlarm fennî şartlar altında yetiştirilip üretilmesini temin maksadile bazı kazalarımızda modern birer tavuk istasyonu açılmasına karar verilmiştir. Orhangazi ve İznik merkezlerinde birer tavuk istasyonunun inşası için yerler tespit edilıruş ve hazırlıklara başlan mıştır. Takas davasında dünkü celse Takas yolsuzluğu muhakemesine İs vukatlan arasında şekle aid bazı münatanbul asl ye üçüncü ceza mahkemesin kaşalar geçtikten sonra dava edilenler de dün öğleden sonra devam edilmiştir. den bir kaçınm vekilleri kısaca müda Hazine, dün müdahil vaziyetinde da faada bulundular. Çoğunun avukatlan vaya girmiş ve hazineyi temsil eden da hazırladıklan müdafaanameleri verDefterdarhk Muhakemat müdür mua vini Muzaffer, mahkemeye bir istida dikten sonra, müdafaalardan birinin :kvermiştir. Bu istidada hazinenin gördü mali ve dosyamn tetkiki kararile muhağü zarann karar altına alınması isteni kemenin devamı 14 haziran saat 14 liyordu. Hazine veküi ile suçluların a bırakılmıştır.