10 Nisan 1939 CTJMHURİYET Peri masalı gibi Dahî Mimar Sinan için yapraklar büyük bir ihtifal yapıldı Mısırda yapılan nikâh merasimi nasıl oldu? Gülbeşeker hikâyesi HsTarîhten . m • Mustafa Paşa çok sevdiği gülbeşekeri misafirlerine, heyecan içinde, kendi «rızk kesici» ellerile dağıtıyordu... Yazan; KADiRCAN KAFLl Tarihin ehemmiyeti hakkında söz söylemek şüphesiz boş yere yorulmaktır. Fakat «tarih» adı altındaki eserler arasın da da farklar vardır. Buna da müessir olan, tarihçinin şahsiyetidir. Bır tarih eserinin değerli olması içın onu yazamn gayet olgun, iyi ve etraflı gören, ince ele yen, çabuk hüküm vermiyen, sabırh ve arayıcı bir adam olması lâzımdır. Hislerine uyan tarihçi bazan bir karikatürist veya hicivci olur: En ciddî vak'alan ve şahıslan tahrif ederek gülünc yapabilir. Rötüş merakına kapılması da kötüdür, çünkü bu takdirde çarpık burunları dümdüz, çuval ağızları hokka, yelken kulakları minik, çipil gözleıi ahu bakışh gösrecektir. Tarihçinin herşeye rağmen gayet dürüst ve sübjektif olmaktan ziyade objektif olması, vak'alan sadece ve ol duğu gibi aksettirmesi. onlar hakkında hükümler yürütmemesi icab eder. Okuduğumuz veya bir kaynak olarak başvurduğumuz tarih kitablarında bu vasıflara aykırı satırlar görmek çok müm kündür. Bunun içındir ki tarih yazıları yazanların işi diğer mevzular üzerinde çalışanların çoğundan daha nazik, daha lâstikli; dikkat ve muhakemeye, derin bir sabre ve tetkike daha çok muhtacdır. etek öpmek için uzandı. Defterdar ona iltifat etti: Hay çelebi, geç geldin. Gülbeşeker faslına yetişemedin! ibrahim Efendi hoş ve açık sözlü bir adamdı: Ya sultanım, gülbeşeker nedir? Devletinizde tükenir mi? Bizim için dahi getirsinler! Gülbeşeker geldi. Mustafa Paşa hemen kendisinin «rızık kesici!» ellerine alarak dağıtmağa başladı. Ben onun sağında bulunduğum halde aldırmadı; yan gözle dahi bakmadı. Solunda olanların hepsine dağıttı, uşaklara da verdi ve tüketti. Bu hal benim çok gücüme gitti. O kadar kırıldım ki anlatamam. Kendi kandime dedim ki: Şimdi öğrendin mi ki sen adamdan sayılmıyorsun! Iran Veliahdi, Mısır Prensesine 141 kilo altın kıymetinde nikâh kıyılmasın ı emretti Kahire (Hususî) Prenses Fevziye ile İran Veliahdının izdivacı, Prensese hediye edilen ,bütün bir bahçe dolduracak kadar mebzul çiçeklerden tutunuz da, nişanlıların biribirlerinin yüzünü ilk defa olarak izdivacın arifesinde görmelerine kadar ,bir peri masalı teferruatile dolu dur. Hele, bu izdivac kararlaştığı zaman Veliahdın, mihri müecceli ve mihri muacceli tespit için bulduğu şekil bu izdivacın efsanevî mahiyetini büsbütün artırmıştır. Kral hanedanile yakından temas eden bir zat anlatıyor. Veliahd, Prensesin kaç kilo geldiğini sormuş. Kırk yedi kilo olduğunu söylemişler. Prens bir lâhza düşünmüş: Pekâlâ, demiş. Ağırlığınm üç misli altın bedelle nikâh kıyılsm. Üç kere kırk yedinin yüz kırk bir kilo altına bedel olduğunu hesab ediniz. * * * Salı gününü çarşambaya bağlayan gece, Mısır ahalisi uyumadı. Bütün §ehir sokaklara dökülmüştü; bütün şehir şarkı söylüyordu. Caddeler, o akşam güneş batmamış sanılacak kadar aydınlıktı. Dünyanm hiçbir yerinde, hiçbir zaman bu derece ışıklı şehir görülmemiştir. Hele Kral sarayı, her kapısından ,her penceresinden aydınlık fışkı ran bir nur kaynağı olmuştu. Dükkânlar, pazarlar, çarşılar kapanmamıştı. Kahveler, kazinolar adam almıyordu. Ve Afrika güneşi, ağaclarında, ziyadar meyvalar gibi salkım salkım ampuller yanan şehrin üzerinde doğduğu zaman, gözler, bu yeni aydınlığı, içinde yüzdükleri ziya bolluğu ortasmda, güç farkettiler. * * * Oradan böylece çıktım. On beş gün geçmeden Sipahi isyanı başladı. Mustafa Paşa korkudan gizlenmiş olduğu gün lerde onun mallanm satmağa memur edildim. Konağına gittim. Orada birçok mallardan başka otuz kırk kadar kavanoz içinde her çeşidden tathlar ve reçeller buldum. Güzel macunları, mis kokulu Kürsüye ilk olarak Yüksek Mühendis Osmanlı tarihinin yazılmasında biiyük gülbeşekerleri, Hindistanın mürebbalannı mektebi son sınıf talebesinden Fakih Özhizmeti dokunan bir tarihçi vardır: Pe ve diğer tatlıları musadere ettim. Gülbe len gelmiş, bir nutuk söylemiştir. çevî. şeker dolu iki kavanozu: « Osmanlı împaratorluğunun Vi İbrahim Peçevî Efendi eski Avusturyana kapılannda dünyaya meydan oku Bu bizim inkisarımıza Allah taraya Macaristan împaratorluğu toprakla duğu, Osmanlı împaratorluğunun Kanufından mükâfattır. rında, Fünfkirhen kasabasında doğmuş nileri yetiştirdiği devrin evlâdı» diye vaDiyip kendime alıkoydum!... tur. Babası müslümand. Uzun yıllar kâsıflandırmışhr. Aradan on sene geçti; henüz yiyîp tütibliklerde, maliye işlerinde, sancak beyBundan sonra Sinanın esrlerini, husuliklerinde bulunmuştur. Kanunî Sultan ketemedim. Her yedikçe ve hatıra gel siyetlerini işaret etmiş, ezcümle demiştir Süleymanın tahta çıktığı 1520 senesin dikçe Allaha şükür ve hamdetmekteyirn. ki: den başlıyarak 1632 senesine kadar olan Bin yıl ömrüm olup başım secdeden kal« Istanbulu Ayasofyanın tahakküvak'alan iki cildde toplamıştır. Bunların dırmasam şükranımı ödemek mütnkün olmünden kurtaran Sinanın Süleymanıyesi büyük bir kısmı kendisinin gördüğü, için mıyacağını itiraf ederim. olmuştur. Edirnenin Türkleşmesi Sinanın de bulunduğu, yakınlarından dinlediği Ayni kitabın sahifelerini çevirirken büyük eseri Selimiye ile ebedileşmiştir. hâdiselerdir. Pek meraklı olanlan vardır. ikinci cildin 349 uncu sahifesinde birkaç Sinan Türktür, Sinan Anadolunun O devrin yazış tarzına göre, oldukça te dakika durmak ihtiyacını duyuyoruz. bağrından çıkmış, içinde yetişmiş, öz miz, düzgün, kısa cümleli bir üslub kul Burada Birinci Ahmedin şehzadelerinden Türk kültürile gelişmış, bizim Sinanımızlanmıştır. Bu yüzden şimdi bile birçokla bahsedilmektedir. Bu şehzadelerden bir dır. Sinan Kanunıler, Yavuz Selimler, rımızca anlaşılması mümkündür. Kültür tanesi de meşhur Deli Ibrahimdir. Zul Çaldıranlar, Sakaryalar, Dumlupınarlar lii, zeki, görgülü bir adam olduğuna şüp münü, ipsiz sapsız düşünüşlerini, garib ve kadar bizimdir.» he yoktur. Buna rağmen kitabının şura korkunc hükümlerini herkesin bildiği bu Özlen bundan sonra Türk gencîiği nasmda burasında, hislerine kapıldığmı gös adam hakkında şöyle denilmektedir: mma yüce Sinanı hürınetle selâmlamıştır. teren satırlara hatta sahifelere raslanır. «Şehzade Sultan ibrahim Han, yaşı Bunlardan bir tanesini, bu tarihçinin nediğer şehzadelerin hepsinden küçük olup kadar kinci olduguna misal diye, yazıyoşimdi Sultan Murad merhumun yerine ruz: tahtı hümayuna calis oldular. Adalet ve 1632 senesinde Istanbulda gene bir insafın son derecesini göstererek dünyaya asker isyanı çıkmıştı. Sadrıazam Receb taze hayat verdiler. Çok şükür şimdiye Paşa bu isyanı el altmdan körüklemişti. kadar bir günahsızm kanına girilmedi; Dördüncü Murad henüz gencdi ve dev fakir ve zengin hiç kimsenin mah musalet idaresini eline alamamıştı. Neredeyse dere olunmadı.» Mimar Sinan ihtifalinde hazır Büyük Türk mımarı Sınanın ölümü nün 351 inci yıldönümü münasebetile dün kendisinin ölmez eseri olan Süley maniye önünde büyük ihtifal yapılmıştır. Saat 13,30 da Üniversite ve yüksek mekteb talebelerıle merasim yerine ge lenlere Süleymaniye camii dahilinde Evkaf mimarlarından Mustafa tarafından Sinanın eserleri hakkında malumat ve izahat verilmiştir. Bu izahat bir saat kadar devam etmiştir. Bu esnada büyük mimarın mutavazı türbesi önünde de kesif bir halk kütlesi toplanmışhr. Türbeye Belediye, C. H. F., Halkevleri, Vakıflar, Üniversite, Güzel San'atlar Akademisi, Mühendis mektebi, Teknik okulu, Mimarlar Birliği, Mühendisler Birliği ve Teknik okulu mezunları namına çelenkler konulmuş, saat on dört buçukta ihtifale hep bir ağızdan söylenen İstiklâl marşile başlanmıştır. bulunan kalabalıktan bir köşe Üniversite namına.. Üniversite namına, Tarih şubesinden Ekrem ezcümle demiştir ki: « Sinanın eserlerini hep biliyoruz. Fakat onun kurduğu mekteb bugüne kadar binlerce eser doğurmuştur. Sultanahmed, Yenicami ve sa>r eserler, Sinanın kurduğu mektebin eserleridir. Istanbulda Kostantin'ler, Jüstinyenler icrayı saltanat etti; onlann devirlerini tarih yapraklarında görüyoruz. Fakat Sinan, hâlâ devrini azametli kubbeler ve narin minarelerle ve bütün ihtişam ve saivetile yaşatıyor. Sinan! Türk kültürü, Türk gencîiği, Türk içtimaî heyeti sana minnettardır. Daha yüzlerce yıl gencüğin senin önünde hürmetle eğileceğine etnın olarak müsterih uyu...» Yusuf Ziyanın sözleri Bundan sonra kürsüye gelen Belediye Sular idaresi müdürü mühendis Yusuf Ziya da Sinanm 351 inci yıldönümünü anmak üzere toplanmış bulunulduğunu, kudretli Türk harsınm Atmeydanından yetiştirdiği Koca Sinanın daha genclığmde Yavuz ordusile Tebrize gittiğini söylemiş, 324 parça eserin nasıl yapJdığını ve bir san'at harikası olan su yollarını inşa ettirişini anlattıktan sonra bütün bunların yanm asır zarfında meydana getirildiğini kaydetmiş ve sözlerini şöyle bitirmiştir: « Koca Sinan, aziz ruhun müsteıih olsun; bir gün gelecek Türk gencîiği senin hayrülhalefini arasından çıkaracak tır. O gene bu kürsüden, senin tüıbenın önünde seni minnetle anacaktır.» Merasime gene hep bir ağızdan söylenen istiklâl marşile nihayet verilmiştir. Prenses Fevziye t Gece Gece saat 20,30 da Eminönü Halkevi salonunda Müzeler miman Kemal Altan tarafından Sinanın hayat ve eserleri hakkında bir konferan? verilmiştir. ( Şehrimizde ilkbahar j tahtını, belki de hayahnı kaybedecektı. Diyelim ki korktu; sustnak mümkünBu yüzden ve Receb Paşanın ısran üze dü. Diyelim ki susmak mümkün değildi; rine, en sevdiği nedimlerini, veziılerini, şöylece, sudan geçebilirdi. Henüz tahta çıktığı için anlaşılmamış olduğu söylenehadımağalarını fedaya mecbur oldu. Yeniçeri ağasının ölüsü bir ağacda bilir; lâkin bu da varid değildir. başaşağı sallanıyor, şunun bunun tahkirlerine uğruyordu. Asiler Başdefterdar Mustafa Paşanm da başını istemişlerdi. Adamcağız Vefa meydanına yakm bir eve kaçarak gizlenmişti; fakat gözetle yenler tarafmdan görüldü. Saklandığı ev basıldı, yakapaça Sadrıazamm Atmey danındaki sarayına götürüldü. Receb Paşa hemen saraya gitti; Basdefterdann idamı hakkında bir ferman aldı. Zavallı Mustafa Paşa, elleri arkasına bağlı olduğu halde isyancıların uğuldattığı, kıhc ve palaların panldadığı; renk renk kavuk, cüppe, salta ve kaftanların dalgalandığı meydana sürüklendi; orada bir ağaca asıldı. Bununla beraber bu gibi eserlerin, hakikî tarihin yazılmasmdaki büyük hiz metlerini inkâr edemeyiz. Ince eleyen, ilmî usullerle hareket eden; kendi his ve inanışlarına, yaşadığı devrin ve muhitin tesirlerine kapılmıyan bir tarihçinin çok işine yarar; çünkü ayıklama ve eleme yapacaktır. Nitekim saf altını bulmak için de birçok aramak, birçok âdi ve ecnebi maddeIeri ayıklamak lâzımdır. doğru taşarken, kalabalığın gözlerî, kırmızı otomobili takib eden çiçek arabala rının harıkulâde manzaralarına takılıyor. Prenses Fevziye şerefine, resmî devairin, büyük malî müesseselerin, büyük ticarethanelerin süsledikleri bu arabalar, arkası kesilmiyen bir zincir halinde akıp gidi yor. Bu kadar çiçeği bir arada toplıyaÇarşamba sabahı, bütün Kahire, musi bilmek için, kimbilir kaç vilâyetin bahçeki seslerile doldu. Her yol ağzına yerleş si boşalmıştır? tirilen bir oparlör, sevinc içindeki halkın Çiçek arabaları, her bfri ayn ayrı çok yüreğine biraz daha fazla neşe katmağa güzel düşünülmüş ve fevkalâde meharetçalışıyor. Sokaklar, taşkın sürurunu zaple tertib edilmiş mevzulan temsil ediyor. tedemiyen halkın avazelerile dolup taşıMeselâ Maarif Nezaretinin arabasında, yor. Caddelerde ,koşan, zıplıyan, şarkı çiçekten yapılmış bir demirci, gene çiçeksöyliyen, parmak şaklatan çocuk ve gene ten yapılmış koca çekicini örse vurmakla kafileleri arasında, kıranta adamlara bile meşgul. Belki, nişanlıları biribirine bağlıtesdüf etmek mümkün. Koca Kahire, biryan halkayı belki de iki islâm memleketdni denbire darlaşmış ve bütün bu kalabalığı birleştirecek rabıtayı dövmekle meşgul içine sığdırabilmek için katlara aynlmış zanaatkânn sembolüdür. Güllerden ya gibi. Her balkonda, her taraçada, her pılmış bir İran camii, bir Rum kilisesi, bir damda seyirci dolu. Fir'avun kayığı, bir Ebülhül, bir ehram, Sarayda nikâh merasimi yapıhrken, rengârenk çiçeklerle yapılmış bir gazete, caddelerden çiçek arabaları geçecek, şe bütün bu güzel şeyler, caddeden her geçhir ahalisi, o arabaları görmek için sokak tikçe, halkın coşkun alkışlarını toplayan lara dökülmüş. Bu geçid resmi saat do birer nefise. kuzda yapılacak. Inzıbatı temine memur Gece, Nil üzerinde, bîr saatten fazla polis efradı yerliyerine diziliyor. Silâhlı süren bir şehrayin seyrettik. Sulardan seasker müfrezeleri de cadde boyunca sıra maya fışkıran bu renk renk, şekil şekil, lanmış, Fakat, hepsinin dudaklarında, boy boy ateş şelâlelerini, Veliahdla Prenellerindeki tüfeklerin manasına uymıyan ses Fevziye, kendi yatlarından seyredi bir tebessüm var. Bugün, daha doğrusu yorlar. günlerdenberi Mısırda herkes gülüyor. Günlerce süren hazırlıktan sonra, bu Kalabalık gitgide artıyor, gitgide cadtün bir gecenin uykusuzluğuna ve bütün deler darlaşıyor. Bu insan yığınında, dubir günün yorgunluğuna rağmen, Mısırvarları delip öteye geçmek istidadı var. lılar, Prenseslerinin saadetini alkışlamak Kahirenin cümbüşünü haber alan köy zevkine hâlâ doyamamışlardır. lüler de, tek beygir koşulu arabalarına binmiş, sonu gelmez kafileler halinde, bu Izmirde at yarışları seyirci kalabalığına katılıyorlar. Erkek, İzmir 9 (a.a.) Bugün yanş ve ıslah kadm, arabalara tıklım tıklım dolmuş encümeni tarafmdan yapılan ilkbahar lar. Kadını fazla olan arabaların manzaat yarışlan, Buca alanında binlerce halk rası, kömür çuvallarile dolu hissini verikarşısında yapılmıştır. yor. Kadınlardan çoğunun kucağında çoBirinci koşu: Üç yaşındaki yerli yacuklan var. rımkan İngiliz erkek ve dişi taylara Çiçek arabalannın geçeceği saat yaklaşınca, havada tayyarelerin uğultusu işitildi ve sema, tayyarelerden dökülen, rengârenk, minimini, Mısır ve İran bay raklarile doldu. Çocuklar, yere dökülen bayrakları kapışmak için biribirlerine girdiler. Çocuklarm, seyirci safları arasın dan caddelerin ortasma atılmaları, bu sıkışık saflarda hayli boşluklar bıraktı. Çünkü, kalabalığın ekseriyetini, bu Nil yavruları teşkil ediyor diyebilirim. Bü yüklerin sokulamadığı en kuytu, en daracık köşelere vanncıya kadar giren bu yaramazlar, önlerini kapıyan büyüklerden fırsat bulup da ferah bir yer ele geçire mezlerse, yere yatıp seyircilerin bacakları arasmdan başlarını çıkarıyorlar; bir sağa bir sola bakıyorlar; caddenin ortasına fırlayıveriyorlar. Arasıra, bir polisin, yahud bir askerin bacakları arasından, şeytan bakışlı bir yaramazın başı uzanıyor. Halkın neşesine bir hahkaha daha katan, beklenmedik bir manzara. mahsus olup mesafesi bin metre idi. 9 tayın iştirak ettiği bu yanş neticesinde: 1 Fevzi Lutfinin Nirvarası. 2 Fehmi ve Arifin Önkesi. 3 Rifat Kâhyaoğlunun Yılmazı. İkinci koşu: Dört ve daha yukarı yaştaki halis kan Arab at ve kısraklara mah sus olup mesafesi 1800 metre idı. 1 Fehmi Vuralın Aldervişi. 2 İhsan Altınm Yamanı. 3 Salih Temelin Musulu. Üçüncü koşu: Şimdiye kadar kazancları yekunu 1000 lirayı doldurmıyan 3 yaşındaki halis kan İngiliz erkek ve dişi taylara mahsus olup mesafesi 1600 metre olan bu koşuya 6 tay iştirak etmiştir. 1 Fevzi Lutfinin Yatağanı. 2 Salih Temelin Batırayı. 3 Gene Salih Temelin Ecesi. Dördüncü koşu: Dört ve daha yukan yaştaki halis kan İngiliz at ve kısrakla rına mahsus olup mesafesi 2000 metre olan bu koşuya 6 hayvan iştirak etmiştir. 1 Bürhaneddin Işığın Kumısarzı. 2 Ahrned Atamanın Özdemiri. 3 Asırn Çırpanm Durkası. Beşinc! koşu: Üç yaşmda halis kan Arab erkek ve dişi taylara mahsus olup mesafesi 800 metre olan bu koşuya iki tay iştirak etmiştir. 1 Fevzi Lutfinin GazvesL KADİRCAN KAFLl Yunan muhalifleri, muhalefetten vazgeçtiler Paris 9 (a.a.) Yunan elçiliği tebliğ ediyor: Yunanistanın sabık siyaset adamla rmdan Şiliman. Argiropulo ve Venizelos. Yunamstanın Paris elçisine müra caat ederek gerek kendi namlanna, gerek General Plastiras namına enternasyonal vazivet ve bu vaziyetten Yunanistan için çıkabilecek tehlikeler karşısmda Yunan hükumetine karşı her türlü muhalefetten vazgeçmiş olduklannı bildirmişlerdir. Bu deklârasyona sebeb, hükumetin her türlü dahilî kaygulardan azade olarak haricî tehlikelere karşı koyabilmesi için takviyesidir. Tarihçi Pecevî bu vak'ayı da yazıyor. Fakat Mustafa Paşa hakkında iyi not vermiyor. Bu notun sebebleri arasında, rüşvet, iltimas, ihtilâs, zulüm gibi şeyler yoktur. Belki gerçekten idaresiz, hasis bir adamdı. Lâkin Peçevî bu noktalar üzerinde durmıyarak bir «gülbeşeker = gül receli» meselesinden uzun uzun bahsediyor. Diyor ki: Bir gün Tersane Emini Defterdarzade İbrahim Efendi ile birlikte ve ardımızda maiyetimiz bulunduğu halde Başdefter dar Mustafa Paşanm huzuruna vardık. Benkn sakalım vardı ve beyazdr, bun Almanyaya gidecek Bulgar dan başka, livakatimir. yoksa da. memuheyeti riyet icabı diğerlerinden daha evvel girSofya 9 (a.a.) Hitler'in doğumunun dik. El öpmek için uzandık. Mustafa 50 nci yıldönümü münasebetile Berline Pasanın bana karsı hoşnudsuzluk duydugıdecek olan Bulgar heyeti, şu zevattan ğu her halinden belli oluyordu. Istemiye mürekkebdir: ıstemıye: Maliye Nazın, İktısad Nazırı, Erkânı Safa geldiniz! harbiye reisi. Hava Kuvvetleri şefi, doDedi. Arkamızdan İbrahim Efendi de nanma şefi, Sofya belediye reisi.. tstanbul artık ilkbahar a tamamen kavuştu. Kışın kasvetli havası içinde kapalı kalarak bunalan İstanbullular, hasret çektikleri kırlara, mesireiklere çıktyorlar. Her tarafta ağaclar çiçek açmıştır. Kır gazinoları faaliyete geçmek üzeredir. Arkadaşımız Namık Görgüç tarafından altnan yukarıdaki resim, Mecidiye köyündeki bir kır gazinosunun sabahki halini zengin tabiat dekoru içinde göstermektedir. Nihayet, musiki seslerini bastıran bir patırtı ortasmda, polis motosikletleri gö ründü. Hepsi çiçeklerle süslenım'ş. Onun arkasmdan, kırmızı bir otomobil. Veliahd, nikâh merasimi içîn saraya gidiyor. Alkış sesleri caddeleri doldurup göklere