CUMHURÎYET 8 Subat 1939 23 senedenberi • II Kalbinde bir kurşun taşıyan berber Şpringer: « Senelerce onunla beraber yaşayacağımı umuyorum» diyor Südet memleketinde. 23 senedenberi kalbinde bir Rus kurşunu taşıyan bir berber yaşamaktadır. Kendisi, hıçbir rahatsızlık hissetmeden işıle, gücile meşgul olduğunu söylemektedir. Umumî Harbin bu meş'um yadigârını kalbinde taşıyan berber, 1915 yılı mayısınm 28 inde Rueya Polonyasmda So kal civarmda yaralanmıştır. Oradan Şternberg askerî hastanesine götürül müş, kalbinde kurşun, tam üc gün göz açmadan, hiç kendine gelmeden yat mrnştır. Berber Şpringer, yavaş yavaş kendine gelmiş, dört ay süren tedavi den sonra ayağa kalkmış, yedi ay ge çince de hastaneden çıkmıştır. Ilk üç seneyi rahatsız bir halde geçirmiştir. Bilhassa nefes almakta zorluk çekiyor, biraz geniş nefes almak istedi mi, kalbi •ağnyordu. Kalb ağrısı da bu üç seneden fazla sürmemiş, sonra sonra muntazam nefes almağa başlamıştır. Ancak, ne de olsa, kurşun, kalbinde hissedilir bir ârıza bırakmıştır. Şimdi de arada sırada kalbinde hafif bir baskı, bu tazyikle beraber de bir şey saplanır gibi bir parça acı duymakta imiş. Sonra uyurken sol tarafı üzerine döndü de uzunca bir müddet bu vaziyette yattı mı, > birdenbire uyanmaktadır. Kurşun, kalb içerisinde sivri ucu yukarıya doğru yerleşmiştir. Kalbin her kırmldanısmda, birlikte kımıldanmakta ve bir yukarıya, bir de yana doğru itilmektedir Her nefes veriş sırasında da, kaburga kemikleri üzerinde mükerrer olarak, boğuk madenî akisli bir yuvarlanış duyulmaktadır. Tabiî bu akis, bilhassa aletle göğsü dinlenildiği, muayeneye tâbi tutulduğu zaman farkedilen bir akistir. Onun bu hali, tıbbî tetkik lere mevzu olmuştur. Hâlâ da tetkik alâkası beslenmekte, bu halin mabaid safhasımn ne zaman, ne olacağı merakla beklenilmektedir. Berber Şpringer, bu hususta intıbasoranlara şöyle demiştir: « Önceleri beni ürküten, sonralan vaiırgatan bu halim, zamanla benim icm tabiî hal seklini aldı. Halbuki he kfnrler icm iş baska türlü! Onlar bunu ^ayritabiî görmekte musır! Üstelik de tıbbın bır muvaffakıveti sayıyorlar! İhtımal benim vasamamda tıbbm da hissesi vardır. Fakat, yalnız hekimlere kalsaydı. bu yaşayışın 23 senelik bir " mazisi olamazdı, sanırım. Asıl mesele, » kursunun kendıliğinden müsaıd bir va,. zivette verlesmiş olmasındadır. Neyse, i«te, kurşun bana acıdı, kalbimi de rahat buldu, yerlesti, kaldı orada! Eh, birbirimizden memnun gibiyiz. Rabbin inavetile daha senelerce beraber ömür süreceirmizi umarım. Gene beraber gömülece^imiz ise, çok şüpheli! Çünkü, hekimler, ben öldükten sonra her halde bir otopsi yaparak, bu zararsız kurşunu kaîbimden çıkarmak. orada nasıl kaldığını tetkik etmek istiyecekler! Yani ben gömüleceğim sırada kurşun gömüldüğü yerden çıkanlacak! Mukadder neyse, sonuna kadar öyle olsun! Ancak. • hekimlerin tetkik meraklarım tatmin için ne benim acele etmeme sebeb vardır, ne de kalbimde yeri olan misafirim kurşunun acele etmesine'» ını ADLiYEDE VE MAHKEMELERDE Bir alacak yüzünden... İş Bankasmdan ikramiye kazanan Talihlilere aid tam listeyi neşrediyoruz Ankara 8 (.Teleîonla) Turkiye İş Bank&sınm kumbaraü ve kumbar&sız kuçuk cari hesablar için tertib ey lediği 1939 ıkramiye plânınm şubat keşidesi banka umumi merkezmde ve noter huzurunda yapılmı§tır. Bu keşıdede kazanan talihlilerm ısımlerinl, hesab numaralarmı ve bulunduklan şehirleri sıra ile yazıyoruz: Hüsnu 1912 (Uskudar). ı Sütçüler, heyeti umumiye içtimalarını yaptı J Arpacı Sadık, genc bir arabacıya sövmüş! Şahid diye çağrılan Arife, bıraksanız gece gördüğü rüyaya varıncıya kadar herşeyi anlatacak Hıncahınç koridordan itile kakıla geçen orta yaşlı kadın, bir pencere kenarına atkısını koyup, kalabalıkta saçlanndan kayan başörtüsünü çekip düzeltmekle meşgulken, gözleri mahkeme kapısı yanında duran kıza gitti. Zaten demindenberi kendisine bakan kızla göz göze geldiler ve gelir gelmez de, kadın ta öteden çıkıştı: Kız, sen ne arıyorsun burada? Ben sana «gelme sakın peşimsıra, evde otur da kapıya bacaya gözkulak ol!» demedim mi? Kız, gelip geçenler arasından sıyrıla sıyrıla kadınm yanına sokuldu, gülerek cevab verdi: Hacer teyze uğradı bize, ben de evde yerime onu bıraktım! Hacer teyze mi? Ayol, Hacer teyze ev bekçiliği edecek Kalde mi? Değil evin bütün eşyasını, evi temelinden sö küp de götürseler, gene hiçbir şeyin farkmda olmaz o! Kendini aşırsalar bile, «acaba bana birşey mi oluyor?» diyecek halde değil, ki! Zeyneb sırıttı: Eğer hava çok soğuk olmasaydı, kendi de gelecekti, ama Hah, bir o eksikti! Ben de «hava çok soğuk, geçtim üşürsün teyze!» diye caydırdım! Elbette, çünkü aklın, fikrin burada! Maksadın onu eve kapatıp kendin buralara gelmek! Sen bana «yanımdan detnedin miydi? O başka, o dışandayken! Bak şimdi beni şahidim diye içeriye sokmu yorlar! Haydi sen içeriye gir de dinle, bakalım ikisi neler diyorlar, sonra evde bana anlatırsın! Hem sana, hem Hacer teyzeye! Bak, gördün mü anne, faydam dokunacağı benim içime doğmuş da kalkıp arkandan gelmişim buraya! Hadi, hadi, gevezelik etme de gir içeriye! Bundan sonrasına gelince, muhake mede ne tarafların sözleri, ne de biraz sonra şahid yerine çağırılan Arifenin dedikleri enteresandı; gerçi Arife, o gece gördüğü rüyadan başlıyarak ta ertesi geceki rüyasına kadar bütün olan bitenleri sayıp dökmeğe hazırd:, fakat hâkim, «esasa taalluku olmıyan şeyleri» dinlemedi, kadın da «bu, buna sövdü mü, sövmedi mi?» sualine karşı, kısaca şöyle dedi: ama dim! Aralarmda bir ağız kavgası oldu, kımın kime ne söylediğini işiteme 1000 lira Saliha 29332 (Ankara), Zehra 16349 (İzaynlma» mir). Reşid 69869 (Istanbul), Seyfullah 7537 (Adana), Ayhan Sami 2611 (Sarasun). Ankarada: Osman 31655, Mehmed 32541, Sabahaddm 21483. Istanbulda: Turhan 69692, Mukbil 65143. Mehmed 1395 (.Uskudar), Marta 2024 tBeyoğlu). Izmırde: Sururi 15599, Fatma 14358, Hakkı 21509. Dığer şehırlerde: Nazif 2487 (Ea'uşehir), Mustafa Yuksel 3408 (Kayserı), Şemsed dm Dişbudak 3227 tKonyaj, Marı Vusbikyan 2131 (Mersin). Ankarada: Hayrı 32524, Mıhrican 25652, Hayrıye 28081, Refık 11385. Istanbulda: Mustafa 72632, Suheyl 31551, Zıya 830 (Galata), Yegâne 31965 (.Beyoğlu), Mehmed 3220 (BeyazıdJ, Hamdı 2321 tGalata). Izmırde: Çelık 5302, Luna 14982, Leylâ 16181, Kâmil 1894. Diğer şehirlerde: Nazıfe 1826 ıBalıkesır), Ali 4170 (Bursa), Said 2046 (Diyarbakır), Nadir 1270 (Edremıd), Avnı Selçuk 5820 ' (Gıresun), Rışar Fabri 2470 (Trabzon). Ankarada: Efser 14790, îbrahim 25841, Leman 31836, Muzaffer 6006, Gurel 33631, Emin 16144, Şahnan 28412, Senıha 22048. Istanbulda: Hüseyin 9702, Mazlum 57143, Yorgi 79598, Esad 57136, Lutfi 82835, Hatice 71736, îbrahim 57017, Emine 67756, Ayşe 19O90, Osman 24526, Zıya 11301, doktor Sımon 47233, Naım 38066, Ergun 40641, Halil 20312, Bahir 1964 (Galata), Semiha 2077 (Beyoğlu), Kalyopi 1620 (Galata), Fani 18798 tBeyoğlu). Izmırde: Şakir 5944, Faik 20485, Metin Oğuz 11116, Sabite 19445, Vasfiye 2842, Yusuf 18277, Durdane 14452. Diğer şehırlerde: Ayşe 1502 (Afyon), Mazhar Inanlı 1017 (AkhLsar), İkbal 1143 (Ajvalık), Mürsel 2276 (Antalya), Kerami Mecid 176 (Bafra), Sudi 1081 (Bergama), Halil îbrahim 65 (Ceyhan), Sabriye 524 (Edirne), Mustafa 1647 (Erzurum), Ab dullah 1553 (Gazi Anteb), Oemal Ahmed 168 (Inebolu), Nazlı 1533 (.Karsı, Remziye 1743 (Manlsa), Musa 1742 (Sıvas), Ismail 1296 (Tarsus). şibirlik diye, yaldızlanmış bakır beşibirlik sürmüştür. Galatada olan bu hâdisede, işin içyüzü meydana çıkınca, İbrahim, kalp beşibirlıği Hulusiden aldığını sövlemiş, o da, «İbrahime ver dim, lâkin karısı boynuna taksm diye! Kumarda borcuna karşı sürsün, diye değil» demiştir. Muhakem, Arif Hikmetin şahid olarak çağınlmasma kalmıştır. 500 lira kazananlar 250 şer lira kazananlar 100 lira kazananlar Dün, Kasablar Cemıyetı heyeti umumiyesinde ekseriyet hasıl olmadığından toplantı geri kalmıs, ikinci defa toplantısı yapılacak olan Sütçüler Cemiyeti heyeti umumiyesinde ekseriyete bakılmıyarak içtima saat 10 da açılmıştır. Sütçülerin dünkü toplantısında okunan idare heyeti raporunda efkârı umumiyeyi ötedenberi olduğundan daha fazla meşgul eden süt me" selesi hakkmda bir tek kelime dahi yoktur. Heyeti umumiye içtimamdah sonra idare heyetinin nısıf azasının tebdili için seçim yapılmıştır. Resim, içtimaları tehir edilen kasablardan dünkü toplantıva gelenleri gösteriyor. f Yenicami kemeri yıkılmıyacak mı? J S0 şer lira kazananlar 25 er lira kazananlar Arabacı delikanlı Tahirin, sövmekten beraetile biten dava sonunda, ana kız, hemencecik evlerine mi döndüler? Hayır; o salon senin, bu salon benim, muhtelif mahkeme salonlanna birer nöbet uğrayıp durdular. Hihi, hi! M. SEL1M Eminonü meydanuıın tanzimine dair şehircilık mütehassısı Prost tarafından hazırlanan plânda Yenicami kemerinin muhafazasına karar verilmişti. Bununla beraber yanmdaki binalar yıkıldığı takdirde bu tarihî kemerin çirkin bir manzara arzedeceğmde ısrar edilmektdir. Resmimiz, mimarî bir kıymet ifade ettiği ileri sürülen kemeri göstermektedir. Balta ile yaraladı Kemerburgaza bağlı Çiftalan köyünde 45 yasmda Mazlumla 14 yaşında Hamdı arasında kavga çıkmış. Hamdı balta ile Mazlumu muhtelif yerlerinden ağırca yaralamıştır. Yaralı Gureba hastanesine vatırılmı=;, surlu yakalanmıştır. Yazan: VtKÎ BAUM Gülme karşımda öyle arsız arsız! Geldin mademki, yanımdan ayrılma! A a, neden? Haa, sana yardım edeyim, diye değil mi? Bak, gördün mü, iyi etmişim de gelmişim öyleyse! Hadi oradan! Bacak kadar bo yunla senin bana pe yardıının dokuna cak, a cürcümbe! «Yanımdan ayrılma» dememin sebebi, buralarda türlü türlü yabancı erkekler dolaşryor, baksana! A a, beni yiyecek değiller a! Daha da söylüyor, sus! Sen yaşta kız anasının yanmdan ayrılmaz; gel dur şöyle yanımda! Bu koridor faslı bu safhadayken, kadınm sulh ceza mahkemesindeki bir sövme davası için geldiği anlaşıldı; ancak, ne davacı, ne de maznun olarak.. Dava, iki erkek arasmdaydı ve bu kadın da, şahid! Iki erkekten biri yaşhca, biri gencdi. Yaşlıca olan arpacı sadık, arabacı olan gence, Tahir isimli delikanlıya arpa, saman satmış. Iddiasma göre, delıkanlımn borcu birikmiş, borcu birikince de başka bir yerden alışverişe başlamış. Sadık, borç bir yana, üstelik bu vaziyeti de öğrenince kalkıp Tahirin ahınna gitmiş. Orada ağız kavgası olmuş, bu aralık da delikanlı, alacaklısına sövüp saymış. Taraflar salona çağırılınca, onlarla beraber içeriye giren şahid kadın Arife, şahid olduğu anlasıhnca dısarıya çıka rıldı. Mübasir, şahidin cağırıhncıya kadar dısarıda beklemesi icab ettiğini anlatınca, Arife, peşisıra dısarıya çıkan kızma döndü: Sen ne diye peşimden geliyorsun, ayol? Ceviren: HAMDt VAROGLÜ Gemiyi soymaktan suçlu olanların muhakemesi Istanbul Ağırceza mahkemesinde dün bir gemi soymak ve batırmak davasuıa aid muhaıkemeye baslanılmıştır. Mev kuf olarak muhakeme edilenler, Bey kozda sandalcı Nuri, gemici Hasan, Galatada hurdacı Şevket. Kaampaşada kahveci Alidir. Geçen yaz Paşabahçe önünde mahcuz olarak demirli «Asya> vapurunun demir. bakır, makine kısımlarını ve baska bazı eşyayı nöbert nöbet söküp asırdıktan sonra. demir musluklannı kesmek suretile, gemiyi batır maktan zan altındadırlar. Bunlardan Hasan. mahcuz gemiye yedinci icra tarafmdan bekçi tayin edildiğind söyliyerek, <Asya> ya gidip gelmiş, sonra da diğerlerile beraber eşya çıkarmış ve en sonda geminin elli liralık puslasmı Nurinin sandalile Beykoza çıkarırken, muhafaza memurları her ikisini de yakalamıslardır. Nuri, dün Ağırcezada, Hasanm çağırması üzerine gemiye giderek sadece nakil işini yaptığını sövlemiş, Hasan da, kim olduğunu bilmediği birinin kendisini on lira mukabilinde «Asya» ya bekçi yaptığını. nöbet beklerken gemi kendiliğinden su almağa başlavınca, ziyan olmasm diye. bazı şevleri karaya çı kardığı yolunda cevab vermiştir. Di çerleri. al?kalarmm büerek olmadığmdan bahsetmijlerdir. Almanyada yapılan beynelmilel atb müsabaka J Limandaki kaçakçılık tahkikatı Serviburnu rıhtımına yanaşan «HongKong Evosen» vapurunda yakalanan külliyetli kaçak erşya rtahkikatına devam olunmaktadır. Serviburnundaki depo müdürü Mak Namare aleyhinde, gümrük muhafaza memurlarına 150 lira rüşvet teklif ettiği iddiasile takibata başlanmıştı. Kendisile beraber, vapu run kaptanları, depo bekçisi ve tayfalar hakkında kaçakçılık işinden yapılan takibatın bir safhası da Üsküdar Adliyesinden Beykoz Adliyesine intikal et mişti. Rüşvet meselesinden ora hâkimliğince sorguya çekilen Mak Namare, «ben rüşvet ıteklif etmedim. Sandıkların nakil masrafı ve para cezası olarak para dan bahsetmiş bulunuyorum. Dedi&im yanlış anlaşılmış olacak» demiştir. İkinci kaptan Osvald, 500 lira kefaletle serbest bırakılmıstır. Bir kalp beşibirlik meselesi Ağırcezada bir kalp beşibirlik sürmek davasma bakılmıştır. Muhakeme edi lenler, kahveci İbrahimle koltukçu Hulusidir. Davaya göre, îbrahim, Arif Hikmet isminde birine kumar borcu olan yetmiş liranın kırk sekiz lirasma mukabil be galibleri soldan sağa doğru Alman yüzbaşı Brinkmaıv IVIüsabakanın Lehli yüzbaşı Komoroviski, Alman yüzbaşı Kurt Hasse, binbaşı Mom Berlin 7 (a.a.) Doyçland Halle ile.» de yapılmakta olan enlernasyonal binici2 İtalya «Nasello Halico ile binlik turnuasının Führer mükâfatı için ya başı Filipponi 1,5 hata ile, Adrigat ile pılan müsabakalar sona ermistir. kaymakam Bettoni 6 hata ile, Roco ile Mareşal Göring, ve daha birçok şah yüzbaşı Conforti 1 7 3/4 hata ile.» siyetlerin önünde yapılan bu müsabaka ' 3 Lehistan «Zbiger ile yüzbaşı ları Almanya ekipi 18 hata puvanile bi | Komorovski 4 3/4 hata ile, Bohun ile kaymakam Pohoreski, 8 3/4 hata ile, rinciliği almıştır. Neticeler şunlardır: Bombus ile yüzbaşı Rylke 12 hata ile.» 1 Almanya «Alsimist ile binbaşı 4 Fransa 40 hata ile. Mom, Tora ile yüzbaşı Hasse 8,5 hata, 5 Belçika 56,5 hata ile. Baron ile yüzbaşı Brinkamann 9 hata 6 İsveç 131,5 hata ile. Evelin, bir çocuk avutur gibi onu teskin etti: Biliyorum, biliyorum, O sehhar dakika birdenbire ikiye bölünmüş, yok olmuştu. Frank, kol saatine bakh. Beşe geliyordu. Şerburg'a hareket eden hususî tren, ertesi sabah sekizde kalkıyordu. Ortalık kararıyordu. Frank içini çekti. Garsonu çağınp parayı verdi. Orman, çocuk seskrile, kuş cı\ıltılarile, korna gürültülerile ve sevişen çiftlerle dolmuştu. Frank, sırf nezaketen sordu: Gidiyor muyuz? Fakat, Evelin'in fazla Alman seciyeli olduğunu gördü. Ben daha kiliseye gideceğim. Şoföre emir veren Evelin oldu. Frankın buna fena halde canı sıkılmıştı. Otomobile girer girmez, Evelin: Birşeye canmız mı sıkıldı? diye sordu. Frank, zorla gülmeğe çalıştı: Hayır, sadece sabırsızlık duyuyorum. Evelin, onun sözlerini, bir melodi dinler gibi, yüzünde garib bir ifade ile dinliyordu. Sen nehrini takiben ilerlediler, bir köprüden geçtiler ve kilisenin önünde durdular. Frank, şikâyetli bir sesle: Parise belki üç yüz defa gel dim j şuraya bir kere bile girdiğimi bilmiyorum, dedi. Ben, bir kere bile gelsem, buraya girmeden yapamam. E\3İin, kilisenin külrengi duvarlan arasında sanki kendi evinde dolaşıyormuş gibi, önden yürüyordu. Küçük avludan gecip kilisenin içine girdi. Frank, ağzındaki sigaradan kuvvetli bir nefes çekip sigaravı attıktan sonra, onun peşinden yürüdü. İçerisi boş kiliseye girip, mavi pencerelerden sızan güneşin ışıkları ortasmda bulununca, şapkasını çıkardı ve mihanikî bir hareketle elini saçlarından geçirdi. Burada, insan kendisini, bir kristalin içinde sanıyordu. Evelin bir iki saniye sükut içinde bekledi. Kaşlan çatıktı. Sonra, Frank'm önünden geçerek, yukanki kata çıkmak üzere merdivene doğru ilerledi. Dışarının ışığı, buraya, daha bol, daha temiz ve daha mavi giriyordu» {ArKast var) PlSITOD Roman: 3 9 Frank gülümsedi: Bıkmad'n mı dinlemekten? Evelin başmı salladı: Hayır, dedi; sonra, daha sonra seni düşünebilmekliğim için öğrenmem, bilmem icab eden öyle şeyler var ki bu anlattıklarmda... Bir lâhza sustu, dikkatle onu süzdü, gülümsedi ve devam etti: Hayal mevzuu lâzım. Sonra... Sen gittikten sonra seni tahayyül edebilmek için... Tuhafsm. Şimdi beraberiz. Sonrayı düsünmek niye iyi? Evelin, düşüncelsrinin mecrasmı bozmadı: Meselâ, diye devam etti, senin bütün kostümlerini bilmeliyim. Yalnız bu kostümÜTiü biliyorum, bir de smokinini... Seni ne zaman düşünsem, smokinle gözümün önüne geliyorsun. Seni bir kere olsun at üstünde görmek isterim... Atların dar. ODfl var değil mi? Çok zengin misin? Yok canım! Fakir değilim, o ka Frank, bu cevabı verirken güîümsemekten kendini alamadı. Evelin bir saniye düsündü. Siz, Amerikahlar, dedi, görüşlerinizin tarzı başka. Frank omuzlannı silkti. Evelin ilâve etti: Sonra, kadmlar da var. Frank, o sırada, onun burnunu seyretmekle mesguldü. Evelin'in burun kanadlan, genc bir Arab kısrağı gibi, pembe idi. Bu manzaranm temaşasile pür heyecan ve dalgın: Nasıl? Ne dedin? diye sordu. Evelin, sözümi tekrarlamadı, ona bakmakla iktifa etti. Frank, istemiyerek: Evet, dedi; tabiî. Arasıra, kadmlar da var. Peki... Ötekilerin hepsinden fazla ehemmiyet verdiğin bir kadın var mı? hissettiği bir sükun keşfediyordu. Yani, demek istiyorum ki, bugün benimYaşamak, portakal yetiştirip satmak, le aMattığm bir kadm var mı? seyahat etmek, para kazanmak, sarfetFrank, birdenbire, Evelin'in gözleri mek, ihtiraslar beslemek, evli olmak, ni, bir küçük çocuk g,'6z\en gibi gördü. muvaffakiyetler kazanmak; borsa, radBu gö^er, beş yaşmdan fazla değildi. yo, otomobil, kulüb, poker, golf, bülün Evet, diye cevab verdı. bunlar âlâ, güzel, normal ve bir erkeğe Yalan söylemeği sevmezdi. Evelin, yakışir şeylerdi. Fakat, şu şimdiki duybu cevabı sessiz karşıladı. Biraz sonra: guları, bu derin memnuniyet, şu nefes Güzel, dedi. alış, bu benliğinin ta derinlerinde hissetti Sen de evlisin. ği sükun ve bu sükuna karışan endişe, ' Evet. Ben de. hayat denilen bütün bu hâdiseler... Ya Kocan, Pariste bulunduğunu bili sad'kça unutulan bu haller... yor mu? İnsan nekadar gürültülü ve nekadar Tabiî biliyor. çabuk yaşıyordu ki, bunlan duymağa Benim burada bulunduğumu da vakit ve imkân bulamıyordu. biliyor mu? Davis, kendisini, birdenbire çimenleri Evelin cevab vermedi. Frank, onun, kaphyan buğunun ortasmda, eli Evelin'in kendisinden uzaklaşan elini tuttu. Bu el elinde buldu. Kendi de pek farkma varbuz gibi soğuktu; sonra, yavaş yavaş ısın madan: dı. Elini gene kalbime koy, dedi. O anı takib eden dakikalar zarfında, Sonra, Evelin'in, hayretle yüzüne bakorada oturup, çimenlerden yükselen gümüş renkli buğulan seyrederlerken, Frank tığını görünce: Seni seviyorum, diye ilâve etti. Davis, yaşadığmı, şaşılacak derecede kuvvet ve vuzuhla hissetti. Zevk veren Bu gülünc kelime, hiç beklemediği bir duygu idi bu. Kendi varlığmı şiddetle halde, dudaklarının ucuna kadar gelmiş, idrak ediyor, o zamana kadar mevcudi kendıliğinden bir yalan halinde dudakyetini unuttuğu, içinde yaşadığmı şimdi larından çıkmıştı.