30 Ocak 1939 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 7

30 Ocak 1939 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

30 Ikincikânun 1939 ^UMHURİYET Belki bir gün... Insanların da ölümüne bir Bunlarm 60 bini umumî, askerî hizmetçare bulunabilecektir 20 bini de kullanılıyor lerde Doktor Carrel ile Lindberg, günden güne tekemmül ettirdikleri sun'î kalb sayesinde bu mucizeyi hakikat sahasına çıkarabilecekler mi? Dr. Alexis Carvrel ile, mesai arkadaşı, Amerikalı tayyareci Lindberg'in icad ettikleri sun'î kalb, ölümü büsbütün ortadan ikaldırmağı değilse bile, bir müddet için geriletmeği temin edecek gibi görünüyor. Hayvanlar üzerinde yapılmakta olan tecrübeler, ölüleri diriltmenin zannedildiği kadar imkânsız olmadığını göstermektedir. Amerikalı tabiiyat âlimi C. W . Coates'in balıklar üzerinde yaptığı şu tecrübe, kabin hayat üzerindeki başlıca rolünü ve ölüleri diriltmenin imkân dahilinde bulunduğuna oanlı bir misal teşkil eder. Amerikalı âlim, canlı bir balığı. içj çamur dolu bir kaba koyduktan sonra, Doktor Bobert Cornish, azotla öldürdüğü köpeğini bu çamuru tedricen tekrar hayata kavuşturuyor kurutuyor ve kuruItfktan çatlıyacak derecede kab bîr top yağla tıla ettikten sonra, Ikanm pıhtılaşrak kü^cesi haline getiriyor. Külçeyi, ol masına mâni olacak bir skrat ve sodduğu gibi, dört sene müddetle muihafaza yom şiringası zerketmiş, onu 108 dereediyor. Dördüncü sene sonunda külçe ce soğuk bir buz deposuna kapamıştı. kırıldığı zaman, içindeki balık, bir nevi Meymun, bu müthiş soğuğun içinde mumya haline gelmiş olarak bulunuyor. kendinden geçti. Ölüden farkı yoktu. Fakat, ölmemiştir. Zayıflamış, kuru Burada, günlerce bir ölü vaziyetinde mus.tur; fakat sıhhati yerinde, canlı ve kalan maymun, nihayet buz deposundan çıkarıldığı zaman vücudü o kadar dirilmeğe müheyya bir hayvandır. Dört sene süren açlık esnasmda, bu donmuştu ki, bükünce tahta gibi kırılabalık, gözlerini kuyruğile örtmüş, vücu cak zannını veriyordu. Maymun, hakikatte ölmemiş, sadedünden cıkardığı bir nevi lüzucî madde sayesinde, mesaTnatmdan çamur girme ce soğuktan taş kesilmisti. Olüım hali, sine mâni olmuş, hayatını idame etmiş bir görünüşten ibaretti. Maymunun vücudü yavaş yavaş ısıtılmak suTetile haytir. Balığın ölüme karşı dört sene süren van hayata iade edildi ve verem hastabu mukavemeti, Hind fakirlerinin yap lıgı da bu suretle tedavi edilmiş oldu. tıkları diri diri gömülme tecrübelerinin 108 derece soğuk, maymunu sadece kaaynidir. Balık, bu ramurdan mezan için tıltmış, fakat ciğerlerine hücum eden de, iki saatte bir teneffüs ve ken Kdh basillerini imha etmi'şti. Kaliforniya Üniversitesi profesörlerindi ensicesini aheste aheste istihlâk ededen Dr. Cornish'in de buna yakın bir rek ya«amaga muvaffak olmuştur. Bu hal, esasen tabiatin, her mahluk tecrübesi vardır. Doktor, Lazar ismindepibi baziçesi olan balıgın, pek alışık ol ki köpeğini, sırf tecrübe için, diri diri bir duğu bir Vıâdisedir. Afrika balıklanna odaya kapatarak, içeriye azot dolduThas olan bu yasama tarzı, onların, ku muş ve köpeği öldürerek on beş gün ölü rak mevsimlerde suvu çekilmiş kupkuru vaziyette orada muhafaza etmişti. Köbir topraktan ibaret kalan ırmaklarda ve peğin kalbi durmuştu. Nefes almıyordu. derelerde gecirdikleri hayatm, lâboratu Tam manasile ölü idi. On beşinci günün nihayetinde, doktor ara inhkal eden bir şeklinden başka birCornish, hayvanın vücudüne köpek kanı şey değildir. Gene Amerikalı bir fizyoloji âlimi o zerkederek uzviyetini canlandırmağa, adlan Ralph S. Willard'm, bir maymun renalin şırıngasile de kalbi yeniden haüzerinde yaptığı diğer bir tecrübe de, bu rekete getirmeğe teşebbüs etti. Köpek, filhakika yavaş yavaş dirilsahada çok dikkate değer neticeler vermiş, kalb eskisi gibi atmağa, ciğerlerin mistir. Âlimin çok sevdiği bir mavmunu var teneffüs hareketi, hayvanın böğürlerini dı ki, vereme yakalanmıştı. Çok çelimsiz şişirmeğe başlamıştı. Ağzından akıtılan bir hayvan olduğu için, vücudü bu müt bir mayi mideye kadar indi ve köpek hiş mikroba tahammül edemiyecek, dirildi. Ancak, bu tecrübe ile evvelki amaymun bir iki hafta zarfında hiç şüp meliyeler arasmda bir fark vardır ki, o da, köpeğin esiki haline tamamen avhe«iz ö'ecekti. det etmeyip, geçirdigi ölüm hadisesinden Doktor, maymunun vücudünü, su geçsonra, bir nevi korku hastalığına yakabir hale getirmek üzere bir nevi Japonyada çalışan Eski insanlar uzun •• • 1 •• • • • * 1* O omurlu mu ıdı / 80,000 güvercin Bazı arkeologlar tarihî yanlışhklar olduğunu israrla iddia ediyorlar Çok eski zamanlarda, insanlar, çok uzun ömürlü mü olurlardı? Bazı tarihî misaller gösterilerek, vaziyetin çok eskiden bu merkezde olduğu ileri sürülür. Halbuki İngiliz arkeoloji âlimlerinden Sör Liyonard Vuliv; tetkikleri neticesinde çok eskiden de böyle bir şey bahis mevzuu olmadığmı ortava atıyor. Bu arkeologun yeni tetkiklerine naaran, eski tarihçiler, ayni isimdeki muhtelif hükümdarlarm isimlerinin birbirine benzemesinden dolayı, mese lâ ayni isimle anılan baba oğul ve hatta torunun saltanat devirlerini, sanki ayni isimde tek hükümdar saltanat sürmüş gibi kavda geçiriyorlarmış. Birbirlerini istihlâf eden ayni isimdeki bazı hükümdarlarm, baba, oğul, torun diye tasrihle kavda geririlmemesi de, sonraları bu tarihleri okuyanlarda, o isimde tek hükümdarın zikri geçtiği ve onun da faraza iki buçuk asır yaşadığı intı bamı uvandırmış! tncilde zikri geçenlerin böyle uzun ömürlü bilinmesinin de, ayni esastan çıkmış olabileceği, bu veni tetkıkler vesilesıle, muhtemel görülüvor. Balkan Seferim: 1912 20 Kaçanla kovan Yazan: Y. MAZHAR AREN Güvercinlerden hemen her memlekette mektub getirip götürmek vesaire suretile istifade edildiği, bilinen birşeydir. Bu arada Japonvada 80,000 güvercin muhtelif tarzda işe yaramaktadır. Bunlardan 20,000 tanesine «askerî hizmet» gordürülüyor. Mütebaki 60,000 güvercin de, gazetecilik, posta, polis, bahkçıhk, çiftçi'ik, köy hekimliği, inci avcıhğı sahalannda türlü işler gördÜTÜlmek üzere uçuTuluyor. Japonyada balıkçılar güvercinleri denizde 150 kilometre uzağa eötürmekte, balık ak;nı gördüler mi, sahilde bekliyen balıkçılara bu akının ne zaman sahile yaklaşacağmı, balıkların ne derecede cok olduğumı güvercinlerle haber vermektedirler. Bu suretle de güvercinler, telefonla telgraf vasıtalarınm yerini tutmaktadır. Balıkçılar, sırasma göre bu güvercinlere hayatlarını da borcludur. Telsizi bulunmıyan kayıklarda, gemilerde kazaya uğradılar mi, güvercinler onların kara ile irtibatını temin eden biricik vasıtadır. Japon köy hekimlerine gelince, bunlar köy köy, dere tepe dolaşmağa çıkarken, yanlarına âlât ve edevat dolu çantadan başka bir sepet dolusu da güvercin alırlar. Açık arazide telefon bulunmadığından, hastayı muayene eden hekim, reçeteyi şehre güvercinle gönderir ve hekim daha şehre dönmeden, yapılan ilâclar, bildirilen adreslere yollanır. Japonyada 1934 te yapılan umumî sonbahar manevralarına 1920 güvercin iştirak ettirilmistir. Bu güvercinler manevra cephesinden 1000 den fazla resim ve müteaddid tebliğler getirerek, cephe gerisine fotcğraf ve yazı ile cephe vaziyetini ögretmişlerdir. Manevralara iştirak eden güvercinler, yağmurda da, karanlıkta da uçmaktan geri kaimamışlardır. 1920 güvercinden 151 tanesi, mane\Ta sonunda geriye dönmemiştir. Akıbetleri meçhul kalan bu güvercinlerin kısmen takatleri kesilerek düşüp öldükleri, kısmen de yırtıcı kuşlann pençesine dü|tükleri tphmin olunmaktadır. «Fırının yamndan ateş edelim diye bağırdım Ve beş altı kişi toplanıp Düşman derhal sustu ve yerden geri çekilmeğe ateş açtık. bulunduğu başladı Askerî ittifak mı ? Paris 29 (a a ) NewYork Herald Tribüniin Avrupa nüshası, Tokyodan almış olduğu bir telgrafı neşretmekte dir. Bu telgrafta komintern aleyhindeki misakı tarsin etmek ve bu itilâfı İtalya Almanya ve Japonya arasında askerî bir ittifaka kalbeylemek maksa dile bir müddettenberi müzakereler yapılmakta olduğu bildirilmektedir. Nazi fırkasının motörlü kıt'aları Berlin 29 (a.a.) Führer, bir emirname neşrederek nasyonal sosyalist fırkasının motörlü kuvvetlerinin Alman ordusunun motörlü cüz'ü tamlarının bir ihtiyat kolordusu telâkki edilmesi lâzım olduğunu bildirmiştir. Arab kongresi Londra 29 (a a.) Yuvarlak masa konferansma iştirak edecek olan Mısır, Süudî Arabistan ve Yemen murahhasları, dün saat 17,30 da buraya gelmişler ve Makdonald tarafından karşılanmış lardır. lartmış gibi görünmesidir. Bu sakadaki tecrübeler gitgide ilerliyor, ve çoğalıyor. Bir gün gelecek, belki insanların ölümüne de hakikaten çare bulunacaktır. Icinde yaşadığı sudan mahrum kalan balığın, buzda dondurulan mavmunun, azotla öldürülüp tekrar diriltilen köpeğin maceralan, belki insanlara da tatbik ve ölümün sırn keşfedilebilecek. Geçenlerde, bir ameliyot masasmda kalbi ve nabzı duran, nefesi kesilen, öldü zannile saatlerce olduğu gibi bırakılan bir adamı, birtakım enjeksivonlarla hayata iade etmeğe muvaffak oldular. İnsanlar, ölüme, azar azar galebe calmaâa muvaffak oluyorlar. Gerçi, bu galebe ne de olsa muvakkattir ve son söz daima eceldedir. Fakat, ne de olsa, muvakkat bir dirilmenin tesellisi de insanlar icin büvük bir kuvvettir. Doktor Carrel ve Lindberg, sünden güne tekemmül ettirdikleri sun'î kalb sayesinde bu mucizeyi hakikat sahasına çıkaracak oibi sörünüvorlar. Felâket! Felâket! Yaşamaz o kadın... Haber aldı mı acaba? Şerif cevab verdi: Hayır! Yanm saat evvel polis kadıncağızı evinde aradı, bulamadı. Sarıyere gitmiş, Allahtan... Halimin dayısmı buldular. Sen vak'ayı nasıl haber aldm, nasıl olmuş, anlat! Bana Salim geldi. O da iskelede Selmaya rastgelerek öğrenmiş. Selma bir yere telefon etmeğe gidiyormuş. Bana telefon etmiş, beni istetmiş. Mühim diyormuş. Ne bilirim ben... Salim koşmuş, bana gelmiş... Ne yapacağımızı şaşırdık. Evvelâ yalıya gittik. Polisler cesedi görmemize müsaade etmediler. Selma Hanımı da göremedık. Tabanca ile mi intihar etmiş? Evet. Sonra karakola gittik. Muavin bize anlattı.. Halim sabahleyin dokuzda, onda yalıya gitmiş. Çok sarhoşmuş. Esrar da içmiş galiba... Adeti var mıydı, ben hiç bilmiyorum. Selmadan rivayet. Mua\in bize kadının söylediklerini tekrarladı. Guya Halim Selmadan birşeyler istemiş. Muavin: «Anlarsınız» dedi ve guya kadın yüz vermemiş. Bir aralık salondan çıkmış. n Mudanya spor kulübü faaliyete geçiyor Kulübün yeni idare heyeti Mudanya (Hususî) Kazamızm yegâne spor teşekkülü olan Dinçspor kulübü fevkalâde kongresini Kaymakam Salâhaddinin riyasetinde kulüb salo nunda akdetmiş, müzakerelerden sonra yapılan gizli seçimde birinci başkanhğa Ziraat Bankası muhasibi Avni Şakra yalı, ikinci başkanlığa Said Sezgin, umumî kâtibliğe Abidin Savaş, umumî kaptanlığa Fehmi Savaş, muhasebeci liğe Sami Dinç, veznedarlığa Bahri Seven, idare müdürlüğüne Mehmed Başar intihab edilmişlerdir. Yeni idare heyeti zengin bir programla faaliyete geçmiş bulunmaktadır. Pek yakmda İstanbul ve Bursa kulüblerile temaslara başla nacaktır. Kim, Halim mi? Hayır, kadın. Bilmem ne için. Yıfkarı kata çıkmış. Demek Halim aşağı salonda imiş. Öyle olacak. Ben yalmm içini bilmiyoTum, muavinin anlattık''nı söylüyorum sana. İnecek göründü.. çok neferi yağmurun çok kabarttığı ve Heyhat!!.. Ne asker var, ne top; ne bir sel akışı verdiği sular kaptı ve dal karargâh kalmış ne de çadır... galar yuttu... Burayı tutmağa, burada selâmete erKöpriiden gecilmez!... Sudan geçilmeğe, burada yardım görmeğe bağlı o mez!... Bizim halimiz nice olacak?.f? lan .ürridlerİTn kınldı, ümidimle bera Tekrar bağırdım: ber sânki dızlerirn de kınldı, vücudümü Toplanmız... Manga manga olup cekmez oldu.. O anda hissettiğim aczin dere boyuna aşaqı gidelim... Elbet bir derecesini nasıl ve ne ile anlatmalı?... geçid bulunjz... Bulgarları da yaklaştırToprak, bulırt ve bütün tabiat aleyhime mayız... Böyle yapmazsak hepimizi kıvam Hnmiş, bütün insanlardan bir kısmı hak'ıyacaklar... dedim. .kayıd iken diğer kısmı canıma kasSesimi işiten. sözümü tutan bir kişi bideylemiş! !•. Dünyada tutunacak, barı le çıkmadı... Telâs, dehset ve delice konacak bir nokta bulmaktan mahruTn kal nış,malar devam ediyordu... Bulgarlar mış olan yaralı, hasta, ve yorgun vücu vamaçlara tekrar yanaşmıs, ve daha yadümün kir'i çamurlara serilmesi, hayatı kından ateş açmışlardı... m tükenmesi yaklaşmış... îki askerin derenin sularına değecek Böyle ölüm bana vahşi ve yabancı kadar bükülen ve dalgalar çarptıkça salgelmedi... Beni yalnız birşey meyus edi lanan köprüye saldırdıklarını görmüşyordu: Sanki ben ölürsem vatan mahvo tüm... Bunîardan birisi köprüden geçti, ar.kü... diğeri tam ortasmda müvazenesini kayîneceğe girince oraya iltica etmiş, ev bethğinden mi? Yahud bir düşman kurlere yerleşmiş vüzleTce yaralı, hasta, yor sunu yediğinden mi?... Yuvarlandı, bir gun, kıt'asını kaybetmiş nefere tesadüf bohça gibi suya düştü... Azgm selin dalettim. saları içinde yuvarlanarak sürüklenip gitBunlar da yollarda terkedilımiş erzak ti... arabalarından yüklendikleri peksimed Ben, basıka kurtulmak çaresi olmadı» pek boldu... Bana da bir mrkdaT verdi?'ndan, ölümü göze alıp köorüye saldırler... Yirmi dört saattenberi hiçbir şey dım... Ne yaramın acısı kalmış, ne yoryemediğim halde, caniTn yemek istemigun'uktan eser... Ne nöbet atesi, ne royordu... Hiç dinmiyen bir nöbet içinde, matizma sancısı hissettim... Köprünün mecalsiz, tükenmiş bir halde idim... 5eT tarafınd'ki çamur deryasından naHepsi galib, het>si muzaffer olduklasıl geçtim... Karşımdaki yamaca nasıl rnı söyliyen bu a^kerler bu kaçısın sebehrmandım... Bilmiyorum... bini anlayamıyorlardı... Içlerinden bazıBirkaç kurşunun kulagimın içine ıslık ları di&erlerine: doldurduSunu tahattur ediyorum. Bu ses Zabitler bizi birer pula sattılar... ler E;ayretimi arttırmıstı... Tepenin üzediycek kadar hayret gös^eriyorlardı... rinde bir avcı siperinin içinde pusuya Ben burada istirahate dalmış olan asyatmış kırk elli kadar Türk askerinin akerlerin cazibesme kapılarak yol almakrasma düştüm... tan vazgeçmek gafletine dürtüm ve bir Ah... Bu ne saadetti!... Bu ne sefırmın a&zmdaki ılık taşm üzerin* uzanvincdi?... O devirde âli tahsil talebeleri dım... Derhal uyudum... için açılmış ihtiyat zabiti mektebinden * * * mezun pek genc bir mülâzimin kumanNe kadar uyudum? Herhalde yanm da ettıği bu k't'aya kavuşunca bütün kuvsaatten fazla değildi... Pek yakmdan gevetsizliklenm, hastalrklarım, acılarım avlen tüfek sesılerile uyandım... Köyün idet etti... Zabirin saklandığı yere yığılçinde kosuşmalar, delice gürültüler, kordım... kakca yaygaralar, telâşlı naralar!... Genc zabit sükunet içinde idi... BulHâkim tepelerin arasından, yedi sekiz gar ileri kolları suyun bu tarafına geçinyüz metreden atlarından inmış Bul^ar ceye kadar kendilerini saklayacaklarmış. süvarisi üzerimize ateş açmıştı... KurBunlar Kırkkilisenin önünde harbeden sımlar kan dondurucu ıslıklarla üzerimizaskerl&rimizin sağ cenahmı muhafaza eden gecivordu... diyorlarmıs. Gece olunca çekilip gidecek Ulan... Telâs etmeyîniz!... Mcylermis... Zabit beni yanm saatten fazla dana çıkmayınız... Vurulursunuz... Fımisafir etmedı: nnm yanından biz de ateş edelim... Sü Karanlık basmca çekileceğiz... rünerek toplanmız... diye bağırdım... Sen bizim ayağımızla yürüyemezsin..* Bu davete beş altı kişi icabet etti... Usulüne tevfikan tuttuğumuz mevziler Simdiden yol almağa başla... Kavaklıden Bulgarlarm üzerine ateş açtık... On da trene de binersin!... dedi... Zabitten aynlırken Kırkilise istikamelar derhal sustular... Ve olduklan yertinden tüfek ve mrtralyöz sesleri geliyor, den aeri çpkildiler... Bu sırada bizim de kaçmaklığımız ge ve günes de ikindi vaktine yaklaşıyordu... rekti... Fakat her biri büyülc bir korku ve dehsete kapılmış olan a^kerlerle birleşmek m'""r<kÜTi olmıyacaktı... lOuncu nüshası çıktı Karamanderenin üstündeki tahta köpETI büyük muharrirlerin güzel rü. ayakları bizim tarafımızdan yıkılmış yazıları, bol ve nefis reimlerle, olduğurdan, üzerinden geçilmiyecek kadünya hâdiselerinin resimleri dar <;arkmıştı... vardır. Dered<"n sermek irin suva atılan bir Foto Magazin î SELMA ve Tefrika GOLGESi j M Yazan : Server Bedi m^L bembeyaz kesildiğini görünce onun bir elini tuttu: Haydi, kendine gel! dedi, vazifelerimiz var. Nevzad titriyordu. Hiçbir şey düfünemiyor, gözünün önünden yıldırım hızile bir sürü hayaller geçiyordu. Bırak! dedi. Masasına gitti ve zile bastı. Hademeye su emretti. Sonra gidip köşedeki koltuğa uzandı, başmı iki elinin içine alarak: Felaket! Felâket! dedi. Kaslarını çatıyor, yufkan kaldırıyor, gözlerinin birini kısıp ötekini açıyor, yumruklarını sıkarak ayaklarmı yere vuruyordu. Hademenin getirdiği suyu içtikten sonTa, ellerini ceblerüıe koyarak odanm içinde dolaşmağa ve yCksek sesle söyIftnmeğe başladı: Çıldıracağım geliyor, ben mi sebeb oldum? Hâlâ felâkete inanamıyorum. Sebebi nedir? Çubuklu... Yalı... Ne münaseb^t!... Kadın... Annesi... Tıkanır gibi elini boğazına götürdü, omuzlarını kaldırarak ve gözlerini alabildiğine açarak sordu: Intihar mı etti? Evet. Nerede, ne zaman, evinde mi? Şerif Nevzada elile oturmasım işaret ettikten sonra: Hayır! dedi, Çubukluda... O kadımn yalısında. Bugün... Saat ondan sonra. Fakat Nevzad oturamıyordu. Şerifin yanına geldi ve onu bir omuzundan tutarak sarsmaya başladı: Ne ile intihar etti? Tabanca mı? Olmüş mü? Tabanca. Nevzad elıni alnına götürdü ve donmuş gibi bir müddet hareketsiz kaldı. Sonra bir adım attı, «hiii...h» diye içini çekti ve boğazına doğru yüıkselen bir hıçkınğı tuttu. Şerif de ayağa kalkmıştı. Nevzadın Peki, söyle. Şerif de, Nevzad da sigaraların birini yakıp öbürünü söndürüyorlardı. İkisi de oturuyor, kalkıyor, dolaşıyor, sinirli hareketler yapıyorlardı. Şerif devam etti: Kadın yukan kata çıkınca, biraz sonra aşağıdan gelen tabanca sesini duyarak koşmuş. Bakmış ki Halim, divanm kenannda yüzü koyun yatıyor. Bir kolu ve bir bacağı kenardan sarkmış. Yerde bir tabanca. Kadın avazı çıktığı kadar bağırmış. Halbuki evin içinde hizmetçi yokmuş. Biraz evvel Selma Hanım onu iskeleye yollamış. Uşak da evde değilmiş. Kadın yapayalnız. Bağırarak yalmm bahçe kapısma koşar. Yoldan bir otomobil geçiyormuş. Seslenir. Şoföre haber verir. Biraz sonra polisler gelirIer. Muavin de gitmiş. Bakarlar ki Halim ya! Şerif tasdik etti: kurşunu şakağma sıkarak ölmüş. Diva nın yanıbaşmda, alçak masanın üıstünde bir kâğıd. «Ne zamandan beri ölmek istiyordum. Işfte şimdi.» filân gibi bir yazı var üstünde. Kimin yazısı? Halimin tabiî... Selmaya hitab ediyormuş. Muavin vak'a hakkındaki kanaatini üç kelime ile hulâsa ediyor: «Sevda buhranı. Sarhoşluk.» Fakat Salim karakolda açtı ağzmı, yumdu gözünü. Ne dive? Bunun bir cinayet oldueunu iddia etti. Muavin gülüyordu: «Yapmayın Salim Bey, ben on üç senedir bu işteyim. Kaç tane cinayet ve intihar sördüm. Bal gibi intihar bu» diyordu. Maamafih ailesi de ısrar ederse cesed Morga gönderilecek. Bu işin Morgla ne alâkası var? Hiç! Salimin ukalalığı. Fakat ne kadar ısrar ediyor, bilsen! Bu adamın da Selmadan ne alıp veremediği var? Intihara Selmanm amil olduğu ruhî noktai nazardan iddia edilebilİT. Fakat silâhı Halimin şakağma dayayıp da tetiği çeken de Selma olamaz Tabiî... Salimin iddialarına benim aklım ermiyor. Kadını hiç tanımadığım halde iddianın saçmalığını anlıyorum. Şerif, Nevzada yaklaşarak iki elini birden ona uzattı: Fakat azizim... Düşün şu kadının uğursuz'uğunu... Beşinci intihar bu, b e | şinci! Ne müthiş rökor! Benim de bir türlü havsalam bunu almıyor. Hele, düşün ki, Halim! Felâkete bak! Ufacık çocueu var, kansı var, hasta annesi var! Nevzad elini birkaç defa alnına vurarak: Eyvah, eyvah... dedi, ne felâket! Şimdi ben ne yapacağım, ne yapmahyım? Annesine mi gideyim, ne yapa yım? Beynimden vurulmuşa döndüm. Şerif onu kolundan tuttu: Seninle şimdi Çubikluya gidece*' ğiz! dedi. Çubukîuya mı? Ne işim var orada. Ben yalıya ayak basamam. Halimciğin cesedini de göremem. Mahvolurum. Benim böyle şeylere tahammülüm yok. Fakat senin zabıtayı biraz tenviı ] etmen lâzım. (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: