13. Temmuz 1938 CUMHURfYET ( TERBİYE BAHiSLERİ ) Taksilerde fazla sür'ate mani olmak için... Saadet nasıl elde edilir? Hayatı karanlık görenler, ona kara camlı gözlüklerle bakanlardır Yazan; SEL1M SfRR! TARCAN şama savaşının içindedir. Acı tatlı hâdiseler arasında arılar gibi balı bulmak hünerdir. Madenlerde çalısan amelenin haline bakınız. Kıymetli bir cevher bulabilmek için dağları yarıyor, yedi kat yerin dibine iniyorlar. Sabır ve azim sayesinde nihayet aradıklannı elde ediyorlar. Hayat da böyledir. Sinesinde işlenmemiş kıymetli saadet madenleri vardır. Onu arayıp bulmak marifettir. Bir Amerikalı profesör şöyle diyor: «Sefalet ve zaruret içinde iken mes'ud olmasını bilmezseniz, siz hiçbir vakıt mes'ud olamazsınız!» Saraylarda bedbaht, kulübelerde mes'ud olanlar çok vardır. Her insan semasını kendi yapar. Hayatı karanlık görenler, ona kara camlı gözlüklerle baSaadeti bir doğuş, bir veraset veya kanlardır. bir Allah vergisi zannedenler vardır. Çok Adamın biri İsviçrede trenle seyahat ağızlardan işittim: ediyormuş. Kompartimanda karşısına ih Allahın hikmetinden sorulmaz. tiyar bir madam tesadüf etmiş. Bu maKimini talihli, kimini talihsiz yaratır! Sen dam arasıra yerinden kalkıyor, büyücek istediğin kadar çalış, didin. Şansın olmaz bir torbadan avucuna bir şeyler alıp pensa dilinle kuş tutsan nafüe! cereden atıyormuş. Merak edip sormuş: Derler. Hayır! Böyle bir adaletsizliği Affedersiniz madam o attığınız Allaha isnad doğru değildir. Bu batıl bir şey nedir, öğrenebilir miyim? itikaddır. Ben Türk şairinin: Kadın cevab vermiş: «Bir abdi habeş dehre olur bahtile Bunlar çiçek tohumlarıdır. Beş alsultan» t! sene var, ben her seyahate çıktıkça Sözüne kat'iyyen inanmıyorum. Bir yanıma bir torba tohum alır, bunlan vasan'at, bir meharet nasıl bir sây mah gonun penceresinden savururum. Bazan sulii ise, saadete de emek sarfederek ka çorak yerlere tesadüf eder, amma bazan vuşulur. ^ da yumuşak, münbit topraklara rastgelir Fakat ne garibdir, bir meslek sahibi ve oralarda güzel çiçekler açar. Bu yololmak için bütün bir ömür telef ettiğimiz dan üçüncü geçişimdir. Bakınız §u çalıhalde, yaşamaktan gaye olan saadeti te lıklar arasmdaki mavi've sarı renkli çisadüfün lutfundan bekleriz! çekler benim geçen sonbaharda savurduMekteblerde liiks kabilinden bazı ğum tohumlardır, demiş. dersler okutulur. Halbuki hiçbir irfan Türk genci! yurdunda bir saadet kürsüsü yoktur. YeGeçtiğin yerlere neş'e, şetaret, azim, ni nesle saadetin esas şartlarım belletmek, sebat ve ümid tohumları saçmağa bak! saadete engel olan şeyleri anlatmak, ne Bir gün o tohumların renk, renk çiçekler yolda hareket ederlerse mes'ud olabileaçtığını görürsün. ceklerini söylemek, Kurunuvüstadaki baKarakterin kriteriomu en kririk anlartıl itikadları öğretmekten bin kat faydada azimkâr ve ümidli olmaktır. Insanm lıdır sanırım. Bir takım riyazî meselelesıhhati yerinde, işleri yolunda, cebleri rin halline yanyan operasyonlar gibi saadolu iken keyifli, memnun olmak kolaydet meselesini halle yardım eden düsturdır. Sıhhati bozuk, cebleri delik, işleri lar vardır. Onları önce bellemek, sonra kötü iken bedbinliğe kapılmamak, cesatatbik etmek lâzımdır. reti kaybetmemek, hayatı sevmek, ona Saadetin ilk şartının sağlık olduğunu büyük ümidlerle bağlanmak, işte bu bir bilmiyen var mıdır? «Olmaya devlet ci kahramanlıktır. Sen de kahraman olmahanda bir nefes sıhhat gibi!» Âlâ! Fakat ğa bak! bu sözler hemen herkesin kavli mücenreSELÎM SIRRI TARCAN dinde kalıyor. Tatbıkata gelincc herkes yan çiziyor. Geçen giin Ankarada bu mesele etra Müreftede meyvacılık ihya ediliyor fında bazı arkadaşlarla görüşürken müMürefte (Hususî) Mürefte bağcınevver bir zat: Bizim büyük peder seksen sekiz larının müracaati üzerine buraya gönyaşına kadar yaşadı. Hem sigara içerdi, derilen Tekirdağı Fıdanlık müdürü ve hem akşamcılık yapardı (!) Buna rağ bağcılık mütehassısı Salâhaddin, bağcılarla birlikte bağlan gezerek, yeni tatmen, hepimizden sağlamdı. Hergün iki bıkma başlanan Amerikan bağlarmın saat yürürdü. Bu bir bünye meselesidir, bir kısmında son günlerdeki vaziyetten dedi. Ben de kendisine: doğan endişenin yersiz olduğunu, bu Büyük pederiniz sıhnatine daha çok hastalığm endişe edilen (kloroz) yani itina etseydi, muhakkak yüz sene yaşar sarılık hastalığı olmadığını. diğer bağdı. Meşhur meseldir. Bakarsan bağ, bak lara nazaran bir iki bağdaki bu vaziyetin yerin ratib oluşundan ileri geldiğimazsan dağ olur. dcdim. Saadet ayni zamanda bir irade işidir. ni söylemistir. Ayrıca, Tekirdağı Fidanlık müdürü Ona kavuşmağa azmermek lâzımdır. burada kaldığı bir gün gibi kısa bir zaîçinde yaşadığımız muhitin bin türlü fenalıklan arasında mutlak iyi bir ta man içinde ihya edilmekte olan meyva rafı da vardır. Onu bulmak için emek bahçelerini de gezerek muhtelif hasta lıklar üzerinde izahat vermiş, mevva sarfetmek lâzımdır. Derler ki: «An bal ve bağ hastalıklarımn sureti tedavisinde alacak çiçeği bilir.» Bu iddia pek doğru kullanılacak mahluller ve bunlarm sudeğildir. Yaz mevsiminde arılar çiçekle reti istimali hakkmda meyvacıları tenrin h«psinden, hatta zehirli nebatlardan vir etmiştir. bile bal yapmak için kendilerine lâzmı Burada dikkatle yetiştirilmekte olan olan usareyi çıkArmasını bilirler. îçtimaî meyva bahcelerinde mütenevvi meyva muhitin bin türlü gailesine, üzüntüsüne yetiştirilmekte bilhassa turfanda kayırağmen saadeti arayıp bulmak lâzımdır. sıları îstanbul piyasasında rağbet bul Çünkü saadet her günün mesaisinde, ya maktadır. Bazı suratı asık, kaşları çatık kimseler vardır ki vücudlerinin hamuru elemle, gamla, endişe ile yoğurulmuştur. Beyazı siyah, aydınhğı karanlık görürlcr. Ah! Of! dillerinden düşmez. Sanki dünya yıkılmış da onlar alhnda kalmışlar. Talihlerinden daima şikâyet ederler. Doğduklarına pişmandırlar. «Anam beni insan doğuracağına keşki taş doğuraydı» diyenlere çok rastgeldım. Daima sızlanmak onlarda bir tabiat olmuştur. Bedbinlik iliklerine işlemiştir. Hayat onlar için sırtta taşınan bir yük gibidir. Bilmez zavallılar ki hayat başta taşınacak bir cevherdir. Gene bu biçareler bilmezler ki saadet denilen ve insanlan memnun eden hal, tıpkı talim ve terbiye gibi çalışarak, emek sarfederek elde edilir. TEFEKKUR Meçhulün karanhğında Meçhulün bütün cazibesi, getirdiği yeniliktir. Yeni, bize hayret verdiği zaman güzeldir. Yazan: CAFER SENO Muhayyileyi esareti altına alan zekâ, efsaneleri bir hakikat yaptığı gündenberi hayatın siiri azaldı.. En güzel şiir, âleme hayretle bakan ruhun duyduğu saf heyecandır. Bu heyecan bazan sonsuz bir sevinc, bazan ruha dolan bir korku, bazan da muhayyileyi kamçılıyan bir tecessüstür.. Taze bir ruhla âleme doğan insan için, bütün varlık, muhayyıle ve hassasiyetin ısıkları içinde parlıyan nurdan bir âlemdir. Çocukluğun unutulmaz tecessüslerindeki güzelliği veren, yeni görülen ve mahiyeti bilinmiyen güzelliklerin ruhumuzda uyandırdığı hayran bakıştır. çük ve zavallı bir küreciktir. Yarısından fazlası bize meçhul olan, dünkü o mu azzam dünyanm, insan muhayyilesınde uyandırdığı korku, merak ve tecessüsle, daha başka bir cazibesi vardı... Hind; gidilmez mesafelerin ötesinde masalların anlattığı, altın kubbeli saray larla bizenmiş, aşk ve füsun diyarı ıdi.. Ağaclarında tılsımlı yemişler sarkan, bahcelerinde nadide kuşlar uçuşan, Çi nin hayallerde yarattığı manzara; göz leri kamastıran şa'şaah bir ihtişamdı. Hattıüstüvadan ilerisi karanlık bir gece olan Afrika; vahsi devlerin, esatirî mahlukatın cenklestiği hayale dehşet veren korkunc, esrarlı bir âlemdi. Meçhul ülkeleri keşfe giden seyyah lar.. Onlar, ne bahtiyardırlar... Afrikayı, ilk defa baştan başa dola san Finike gemicileri, gördükleri harikalar önünde acaba ne duydular? Korkudan geçilemiyen Üstüva hattını ilk aşan gemiciler, meçhul memleketlere yelken açtıkları gün ruhun korkudan hayrete, hayretten heyecana düşmesi ne güzeldir... *** Fakat şimdi, evimizin odalannı, bahçemizin tarhlarını nasıl bir vuzuhla biliyorsak, oralarını da öyle tanıyoruz. En uzak memleketlerin manzaralarını bütün dekorlarile, in»anlannı yaşayışla rile, görmek için, âdi beyaz perdeye şöylece bakmak kâfi... Telsiz, bize dünyada geçen vak'aları saatinde haber veriyor. Okyanusların ötesinde çalınan müzik nağmelerini, güzel seslerin terennüm ettiği nefis parçaları bir düğmeyi çevirmekle, yattığımız yerden zahmetsizce dinliyebiliyoruz.. Sahlanan zekâ, asrımızda, insanlan birer küçük ilâh yaptı. Şimdi ilâhlar gibi yaşamasım bilen insan, onlar gibi hissetmeden düşünmesini de öğrendi!.. Fakat, bu, biraz da ihtiyarlamak değil midir? Bıhrrem, bunun için mi? Ruhumuzda, tazeliğe mahsus, saf inanışın masum vecdi, gözlerimizde hayran bakıs.ın «iir ve füsunu azaldı! Harikulâde olan şeyler, alelâde ol duklarındanberi, artık hiçbir şeye hayret etmiyoruz. Bugün, his ve hayalden ziyade hükmeden ilimdir. Meçhulün ka ranlığında harikulâdeliklerle ürperen ruhumuzun ceblerinde cicili bicili nekadar oyuncak bulduysa hepsini elimizden aldı.. Bu ise, şiirin ölümüdür.. Medeniyet, en mükemmel bedialannı insanlığın gururuna arzederken, ruhumuzun ta, derinlerinde bir boşluk duyuyo ruz. İlim, bir gün, belki ruhu da maddiIeştirerek, onu da alelâdenin uçurumuna atacak.. Fakat içimizde gittikçe derinleşen bu boşluğu hiçbir zaman dolduramıyacak!.. Binlerce renkli yıldızın yanıp söndüğü karanlık gecelerde, gözlerimi gökyüzüne kaldırıyorum. İçim huşu dolu tatlı bir ürperişle, hayalim en güzel bir rüya içinde, namütenahi kâinatın sonsuz âlemlerine bakıyorum. Ruhumun muhtac olduğu şiiri ve teselliyi mesafelerin sonsuz uzaklığında, ebedî sırnn derin ve kor kunc meçhulünde arıyorum.... PENCERESİNDEN Allah esirgesin! ursadaki Yeşil türbeyi görmiyenlerimiz çok olsa bile bilmiyenlerimiz yok gibidir. Yeşil Bursanın bir köşesinde Mecnun Mehmedin yarattığı bu şaheser, solmaz çimenler ortasmda yükselen bir zümrüd tanesidir. Bozuk yollann eziyetine, Çelikpalas yapılmadan önceki otellerin sıkıntısına tahammül ederek Bursaya giden Türkler ve yabancılar ilkin bu san'at harikasmın önünde uzun bir istiğrak dakikası geçirirler ve o eserin halikı Mecnun Mehmed gibi mubarek delilerin her devirde, her diyarda yetişmesini candan dilerler. İste bu kadar nefis, bu kadar kıymetli olan Yesil türbenin son zamanlarda bir tehlike atlattığını duydum. Bana mevsut denilerek anlatıldığma göre bir mimar Bursaya geliyor, türbeyi geziyor, yeryüzünde eşi olmıyan Mecnun Mehmed nilerinin dizili bulunduğu duvarların nez«< leye yanlış kelime kullanmıyorum, ru söylüyorum: Nezleye tutulduğunu söyliyerek bütün çinilerin sökülmesin< ana duvar harçlarının yıkılmasma, nezle giderildikten sonra çinilerin tekrar yerle rine konulmasına lüzum gösteriyor. Bı kadarla kalsa iyi. Çinilerin ne suretle çnj karılabileceğini anlamak için de bir s:na«j ma yaparak herbiri bir zümrüd demek otj lan çinilerden üç beş tanesini parçalıyor.] Şimdi Mecnun Mehmedin beş yüz yıldanberi ilâhî yeşil bir göz gibi gülümsiyej gülümsiye yaşamış olan Yeşil türbesinc bu çılgın hamleden ileri gelme çirkiı bir benek var ve o yeşil göz biraz hasta<1 Eğer üç çiniyi kırmadan sökemiyen mi] marın fikri kabul olunur da bütün çinw; lerin duvarlardaki nezleyi tedavi için , çıkarılması kararlaşırsa hiç şüphe yok kîj Yeşil türbe bir yığın çamura dönecek ve; ilâhî yeşil göz tamamile sönecek. Her Bursalı şimdi yüreği çarpa çarpa Allah esirgesin diyor. Biz de ayni duayı :ekrar etmekten kendimizi alamıyoruz. Bu acıklı hâdise bana meşhur Direfsi] Kâviyanî macerasını hatırlattı. Malum: ya. Bu ad, eski İranhların mukaddes tanıdıkları bir bayrağa verilmişti. Kadisiye harbinde Arablar îran ordusunu bozupi bayrağı ele geçirdiler. Fakat bayrak kıy| metli elmaslarla, zümrüdlerle, yakutlarla bezenmiş bir deriden ibaretti. Arabların, Emiri bu büyük ganimeti kendine mal etmedi, o devirde beytülmal denilen devlet hazinesine de koymadı, muharibler arasında taksim etmek garabetini gösterdi ve bu suretle pek eski devirlerden kalan, taj rihî bir kıymet taşıyan bayrak parça parça edilerek harbde yararlıklan görülea üç beş yüz kişiye pay edildi. Ayni gün, eşsiz bir antika halı da böyle parçalanarak şuna buna dağıtılmıştı. Yeşil türbe çinilerini toptan sökmek istiyen mimar da acaba bu vakıalara nazire mi yapmak istiyor?.. Dr. Mravlag bir alet teklif ediyor Dr. Mravlag'm teklif ettiği Tahograf aleti Seyrüsefer kazaları hakkında tetkik lerde bulunmak üzere Mılletler Cemiyeti tarafmdan Orta A\rupaya ve Balkan lara gönderilen Profesör Mravlag şehrimizde de tetkiklerde bulunduktan sonra dün akşamki ekspmle Ankaraya gitmiştir. Profesör Mravlag hareketinden evFakat şimdi, havatın ve tabiatin sırvel kendisile görüşen bir muharrimize şun arını bütün vuzuhile meydana çıkar lan söylemistir: makta fazla tecessüs gösteren zekâ, ru « Her memlekette otomobillerin ço mmuzun semasında ışıldıyan yıldızları ğalması neticesinde seyrüsefer kazaları da birer birer söndürüyor.. gittikçe fazlalaşmaktadır. Milletler Ce Beserin mukadderatına hükmeden, onmiyeti muhtelif memleketlere tetkik he lan şiir ve hulya âleminde yaşatan ılâhyetleri göndermiştir. Ben de orta Avrupa lar, bize danlıp artık, başı dumanlı Ove Balkanlardaki tetkiklerimin neticesi limp'in karlı tepelerine gelmez oldular! hakkında bir rapor hazırlıyorum. Size Buharı, elektriği, radyo ve tayyareyi şimdilik fazla tafsilât veremiyeceğim. An icad eden, tabiat hâdiselerini katı bir cak umumî şekilde bazı müşahedelerimi mantıkla izaha çalışan ilmin, baş döndümemnuniyetle anlatabilirım. ren terakkisi önünde, hislerimizin de eski seyyaliyeti kalmadı... Türkiyeye üçüncü defa olarak geliyorum. Her gelişimde bilhassa Istanbulda otomobil ve tramvay kazalarından şikâyet edildiğini duyuyorum. Bu sefer münhasıran bu işle me^gul oldum. Kazaların en ziyade cereyan ettiği yerleri gezdim, otomobil v« otobüs soförlerile temas ederek esaslı tetkiklerde bulundum. Türkiyedeki seyrüsefer kazalarının başlıca se, bebi yolsuzluktur. Yol siyasetine büyük bir ehemmiyet atfeden hükumet yeni ve asrî yollar yaptıkça seyrüsefer kazaları mühim nisbette azalacaktır. Yeni görülen bu meçhul şeyler, mu hayyilenin renk ve şiirle işlenmiş kâına tında en cazib ve masum izahını bulur. Bunun icindir ki, beserin çocukluğunu teşkil eden esatir devrinde cahil insanlar, hayat ve tabiat hakkındaki anlayışlarını en zengin bir hayal ve şiirle süsliyebildi:er... Bin türlü marifetlerini göre göre ka nıksadığımız sihirbazı merakla seyretsek bile, artık ona fazla hayret etmiyoruz. Peşin bir inanışla, bu sihirbazın elinden h«r marifetin geleceğini biliyoruz. En akla sığmaz mucizelerine evvelden htimal verdiğimiz için, onların hakikat oluşunu mutad bir netice gibi karşılıyoruz. Bu yüzden tahassüslerimize itiyadın verdiği bir kuruluk geldi... Bir zaman gökte uçan kuşlara hasretBugünkü şeraıt alhnda ilk yapılacak iş e bakan insan, şimdi yukarıdan gelen soförleri sıkı bir kontrole tabi tutmaktan motör sesine başını bile kaldırmıyor. ibarettir. Bunda muvaffak olmak için de, Odamızda oturup bir düğmeye bas birçok memleketlerck tecrübesi yapılan makla, dünyanın öbür ucundaki dostu ve mucibi memnuniyet neticeler veren muzla konuşuyoruz, bunun bize verdiği kontrol saatlerini kullanmaktır. Taho fayda ve menfaatle alâkadanz, fakat bu graf adını taşıyan kontrol saatlerinin is mucizenin tahassüslerimiz üzerindeki tetimali mecburî olduğu takdirde, hiçbir siri pek sathidir.. şoför arabanın sür'atini artıramaz. Ma*** denî bir mahfaza dahilinde ve tamamile Artık, yeni bir âleme gelişin sonsuz sekapalı olan Tahograf ancak hususî bir vincı içinde, hayretle ürperen ruhumuzun emniyet anahtarı vasıtasile açılmaktadır. duyduğu o saf ve masum heyecanı bulaMuayyen bir sür'ate ayaı edilip mühürmıyoruz. lendikten sonra, herhangi bir vesaiti nakSür'ati bize veren zekâ, rrasafelerin liyenin fazla sür'atle gitmesi imkânları tamamen bertaraf edilmiş olmaktadır. E ve uzaklığın bütün şiirini, heyecanmı ölsasen fazla sür'atle gidildiği takdirde dürdü. Hergün bir zekâ yıldırımı, meçhulün kontrol saati otomatik şekilde düdük çalmuhayyileye enginlik veren cazibesini makta ve kırmızı lâmb*ını yakarak etrafta nizamsız sür'at yapıldığmı tesbit e mahvediyor... Istikbalin bütün cazibesi onun bilin decek şahidler temm etmektedir. Bun dan başka âletin içindeki diyagram kâ meyişinde, meçhul oluşundadır. Onu bizğıdma Tahografın otomatik şekilde kay den gizliyen örtüyü kaldınnız. Bütün dedeceği sür'at notları da icabında mah sihrini kaybedecek, bugünden farkı kaîkemelere ibraz edilecek kıym«tli bir ve mıyacaktır. sika teşkil etmektedirler. Düne kadar muhayyilemizde namütenahi büyüttüğümüz dünya, bugün kü Kontrol saati Yugoslavyada, Bulga ristanda, Almanyada ve Avusturyada Belediyelerin motörlü vasıtalarında mecburî olarak kullanılmaktadır. Bu âletin Istanbulda çok favdalı olacağma kaniim. Ankarada teîkiklerime devam ederek Cenevreye gideceğim » Aslen Avusturyalı olan Profesör Mravlag Türkiyeyi ve Türkkri çok sevdiğini söybVe/ek, ileride maaaile Türkiyeye gelecegVİ ilâve etmiştir. Profesör Ankaradan dönüşünde Istanbulda bir konferans verecektir. M. TURHAN TAN CAFER SENO Müstakil res samlardan ve mem leketimizin genc ve kıymetli san'atkârlarmdan Ser med vefat etmiş tir. Merhumun cenazesi, san'at arkadaşlan tarafmdan göz yaşları arasın da kaldınlmıştır. Ailesine taziyetle rimizi beyan eder, Merhum Sermed merhuma da Tanndan rahmet dileriz. Genc bir ressam öldii Prag'da Sokollar bayramı Tarsus Dikiş Yurdunda açılan sergî İzmirde şiddetli sıcaklar İzmir (Hususî) Şehrimiz ve mül hakatında müthiş sıcaklar hüküm sür mektedir. Gölgede hararet derecesi 37 dir. Bazı yerlerde kırka kadar yükselmektedir. Bu itibarla bayılıp ayılanlar pek çoktur. Evvelki gün Kemeraltmda, esasen âsabmdan rahatsız bulunan Enver na mmda bir genc, fazla sıoağm tesirile çıldırır gibi olmuş ve yanıbaşında oturan İstanıbullu komisyoncu Mehmed Şaki rin gırtlağma sarılmıştır. Etraftakilerin anî müdahalesi üzerine, derhal yerine oturmuş, Mehmed Şakire: İç öyle ise benden bir limonata! Prag'da yapılan Sokollar bayramı bu sene çok parlak nını, solda millî oyunlar oynıyan genc Çek kızlarını, aşağıj Demiştir. Fakat polislerin gelmesin olmuştur. da stadyomda gösteriş yapan askerleri görüyorYukarıdaki resimde Reisicumhur Beneş'le hükumet erkâ sunuz. den korkarak kaçıp gitmiştir. Tarsus ( Hususî) Fasılasız ve muvaffakiyetli çalışmalarla iki senedenberi Tarsusta çok ince san'at işleri mevdana getiren Yurdumuzun çalışkan kızlan devre sonu münasebetile bir sergi hazırlamışlardır. Bu sergi başta muhitımizin büyükleri olduğu halde binlerce ziyaretçi tarafmdan gezilmiş ve eserler çok takdir edilmigtir. Gönderdığim resim Yurd talebelerini bir arada göstermektedir.