CUMHURİYET 16 Haziran 1938 Fedakârlık Pariste iken dört beş ay pansiyoner olarak oturduğum Sainte Barbe kolejinin yaman bir kapıcısı vardı. Normandiyalı olan, pos bıyıkh ve göbakli kapıcının, mektebin hocalanndan ve talebelerinden garsonlarına kadar tammadığı, adını ve talebe ise numarasını bilmediği insan yoktu. Bütün kolej, bu adamın kafasında hareket eden ağır ve taşınması giiç bir kitabdı. Bu yüzden, kolej talebeleri ona Bibliothecaire en chef (1) derlerdi. tsmini doğru dürüst telâffuz edemediği bir ben, bir de Annam'lı Çmli Siyu Li vardı. Canlı, neş'eli görünen bu adamm arasıra sıkmtılı günleri de olurdu. Fakat, bunu herkes, en çok, can sıkıntısına atfederdi. Kimsesi yok bilinirdi, ana, babadan mirasa konmamıştı. Mektebde yatar kalkardı. Ayda, âlemde bir, Mösyö François'ya çok şık, güzel, genc bir kız gelirdi. Fakat, kimse onun, kapıcının kızı, akrabası veya r en akla gelmiyeni sevgilisi olacağmı kabul edemezdi. * *** Koleje geldiğimin ikînci ayı dolmuştu. Bir pazar sabahı, gecenin saat birinde pansiyona döndüğüm için, geç vakte kadar uyuya kalmıştım. Uykumun arasmda kapının çalındığmı duydum, yataktan fırladım. Biraz sonra, kapı kendiliğinden acılmış, içeri, elinde kovasile, süpürgesile Marsilyalı hademe Donadieu girmişti. Beni henüz uyanmış, gözlerimi uğuşturur vaziyette görünce: Affedersiniz, efendim! dedi. Sizi gitmiş zannettim. Odayı temizliyecektim. Ben giyinmeğe çalışırken: Şimdi, çıkacağım! dedim. Hademe, odayı düzeltmeğe başlamıştı. Söylemeği unutmuş gibi, fakat teessür uyandırmasmı istediği bir havadis vere cekmiş gibi. lâkayd bir hareketle elindeki süpürgeyi yere bıraktı ve bana: Mösyö, dedi. Biliyor musunuz, ne oldu? Hayır! dedim. Başını teessürle salladı, ve titrek bir sesle: Kapicı Mösyö François'yı bu s a " bah kovdular. Niçin? Mektebin erzak ambarindan tereya|, peynir, şarab çalarken yakalamış lar. O halde, bunda müteessir olacak, ne var? Hırsızlık eden adamı, elbet kovarlar. Halbuki, hiç böyle bir adama benzemiyordu. Evet, hiç benzemezdi. Çok namusIu bir adamdı. Polise teslim etmişler. Çok acıdım Acaba, bu i§i ilk defa mı yapıyormuş? Hademe cevab vermek istemedi. Fakat, galiba dayanamadı: Beş, altı senedir yaparmış! dedi. Bugüne kadar farkına varan olmamış mı? Peki, bu çaldıklannı ne yapıyormuş? Ah, bu, onun büyük ve esrarengiz bir sırrı. Burada yirmi senedir hademe yim, o da on beş senedir kapicı, sahiden güldüğünü hiç görmedim. Kansı altı sene evvel ölmüştü. O zamandanberi mektebde yatıp kalkar. Pek az konuşur. Talebelere, hocalara karşı yüzünün güldüğüne bakmayın. Biz, onunla en çok düşüp kalkanlar bile, hususî hayatı hakkmda hiç bir şey bilmeyiz; hatta, her ay başı onu ziyarete gelen genc kızm bile kim oldu ğunu... Ben de bir defa görmüştüm. Mösyö Francois ile karakola kadar gitmiştim. Bana: «Eğer, Germaine bir iki gün sonra beni ararsa, izin alarak bir hafta kadar Versailles'a gittiğimi söyle!» demişti. Bu kiz, herhalde Mösyö Fran çois'nın, hiç değilse, yakm dostlarından biri olmah. Hademe sustu, masanın üstünü düzeltmeğe, sandalyaların tozunu almağa başladı. Ben giyinmiş, çıkmağa hazırlanıyordum. Donadieu, büyük bir üzüntü ile: Acaba, hapse mahkum ederler mi? d;ye sordu. Bilmem, belki bir yanlışlık olmuştur? Ambara birşey almağa inmiş ola bilir... înşallah mahkum olmaz! dedim ve oradan çıktım. Ertesi gün çocukların agzında dolaşıyordu. Kapıcının eski elbiselerinden birinin cebinde temmuz 1926 tarihli bir mektub bulunmuş, o zamanlar kansınm yolladığı bir mektub. Mekteb müdürii bunu bi; vesikadır düşüncesile polise teslim etmiş. Neden bahsedildiğini kimse bilmi yormuş. O da komşum, üniversitede edebıyat tahsili yapan Roger: Başka hiçbir mektub bulunamadı ğına bakılırsa, Mösyö Fıançois'nın bu na çok ehemmiyet verdıği anlaşıhyor. Hele karısından olduğu düşünülürse... İnsan oğlu bir sır, dostum, büyük bir sır. ilân ediyorlardı. Anlaşıldığına göre, kapicı Mösyö Francois, beş altı senedir mektebin erzak ambarindan hemen hergün tereyağı, peynir, sabun, pirinç, et, şarab, ve ilâh... çalar, bunları Rivoli caddesinde Mösyö Andre'ye satarmış. Mektebdeki hademelerden biri suç ortağı imiş. Yapılan araştırmalarda Mösyö François'nm vaktile emekli bir bahriye bin başısı olduğu ve şinidi cebinde bir franktan başka parası olmadığı, sattığı malların parasmı bir banka cüzdanı da bulunamadığına göre bankaya yatırmadığı anlaşılmıştır. Ortada, vesıka olarak yalnız temmuz 1926 tarihli bir mektub vardır. Çok enteresan bulduğumuz bu mektubu, palis müdürlüğünün müsaadesile aynen neşrediyoruz: «Sevgili Francois, Sana Neuilly hastanesinden yazıyo rum. Bu mektubu eline aldığın zaman, belki, ölmüş olacağım. Bu insanlar beni toprağa gömecekler. Fakat, sen beni kalbine göm, çünkü ben buna lâyıkım. Germaine bugün on dört yaşındadır. Doğduğu gündenberi seni görmedim, yanı tam on dört senedir çıldırasıya sevdi ğim adamm hasretini büyük bir azab olarak içimde taşıdım. Scni düşündükçe ağlardım. Ya\Tumı:n çocukluk hatıraları hep ağlamalar içinde geçmiştir. Onu kucağında büyüten ben, gözlerimden akıp yavrumuzun yanağmı okşıyan göz yaşlan da sendin. Germaine senin çocuğun dur, onun babası sensin. Bunu ısrarla tekrarlıyorum; çünkü, bütün hayatımda beni öpen yalnız sen oldun. Gerçi, şüphe ettiğin yüzbaşı Marcel Boulanger beni sevmiyor değildi. Fakat, senin başına yemin edebilirim ki, ona karşı içimde, değil seni, beni bile şüpheye düşürecek bir sızı, bir gönül kayması duyduğumu ha brlamıyorum. Bende sevginden başka hiçbir sevginin hatırası yok. Çocuğumu zun doğduğu akşam, beni, namussuzlaşmış bir kadın sanarak, ölüme kadar sü recek bir ıstırabla başbaşa bırakarak kaçıp gittin. İnsan olan bana belki haka ret edebilirdin, fakat bana karşı duydu ğun aşka, ve benim sana olan aşkıma nasıl hakaret etmeğe kafan, hislerin ve dilin vardı? On dört senedir bu sırrı hissede bilmiş değilim. Germaine, geceleri çızırdıyan bir kandil ışıgile, gündüzleri senelerce peynir, ekmek, zeytin ekmek yiyerek büyüdü. Benzini çok sararmış bulursan, gene haksız olarak bana hakaret etme. Senin yü zün kızarsın. Neuilly'deki şarab fabrikasında hem amelelik ederek, hem ıstırabım: göğsümde avutarak çocuğumu büyüttüm. Ne elimi bir erkek eli sıktı, ne de gözlerim bir an, içimde yaşıyan Fran çois'nın gözlerinden ayrılabildi. Eğer, birkaç gün daha yaşarsam, göz yaşlarımla seni öperek affettiğimi söyliyeceğim. Şayed, seni göremezsem, ölümüme şehadet edenler dudaklanmdan çıkacak kelimeleri işiteceklerdir. Seni ben aldatmadım, sen kendini al dattın. Bu ıstırab beni öidürmeğe zaten yeterdi. Kendimde bütün kudretlerin sona erdiğini hissediyorum. Biraz sonra» belki başucumda duran Germaine'in de konuşmasını işitemiyeceğim. Senden son bir ricam var. Yavrumuzu okut, ona yapacağm her fedakârlık, iş lediğin hatanın, hiç değilse, bir fidyei necah olacaktır. Kaldı ki, o senin çocuğundur, ve adı da Germaine François'dır. Ben öldükten sonra, acı günleri artık unutması lâzım. Onu, bir vakitler beni sevdiğin kadar sev; her zaman, içinden hiçbir sızı duymadan öp. Ebediyen Allaha ısmarladık. Şimdi mes'udum. Çünkü, bütün kudretsizliğime rağmen, hâlâ içimde sevgi ürpermelerini hissediyorum. Kann «Madeleine Francois Maznun hâdise hakkmda fazla birşey söylememiş, yalnız suçunu itirafla iktifa etmiştir. Kızını, hiç görmediği iddiası doğru değildir. O halde, paraları ne yaptı? Altı senedir, her ay başı koleje Germaine adh genc bir kızm gelip kendisile görüştüğünü polis tesbit etmiştir. = Yazan : Şerif Hulusi Dr. Moro'nun Adası Maruf İngiliz romancısı H. G. Wells'in «Doktor Moro'nun Adası» isimli şayani dikkat romanı arkadaşımız Hamdi Varoğlu tarafmdan tercüme ve Kanaat Kütübhanesi tarafmdan neş redilmiştir. Wells, bu romamnda, Ok yanus adalarından ismi meçhul bir adada Moro isminde bir doktorun tesis ettiği garib bir ameliyathaneyi tasvir etmektedir. Bir deniz kazası neticesinde bindiği gemi batan ve kendisi bir mucize nevinden kurtulan bu adam, bu adaya düşmekte ve orada gördüğü harikulâde şeylerle aklını oynatacak bir hale gelmekte ve intihar etmek derekesine düşmektedir. Doktor Moro. bu adada. hayvanlara canlı canlı ameliyat yaparak onları insan haline getirmektedir. Doktor Moro. haddi zatinde pek feci olan bu canlı ameliyatı herkesten gizli olarak yapabilmek ve bin bir çeşid hayvanların canlı canlı parçalanmaktan mütevellid eninlerini enzarı nastan saklıyabilmek için bu adayı tercih etmiş ve kendisile diğer bir doktor arkadaşmdan başka kimseyi buraya sokmamıştır. Bir deniz kazasmdan kurtularak bu adaya gelmeğe muvaffak olan üçüncü şahıs, adada yarı hayvan. yan insan şeklinde birçok mahluklarla karşılaş maktadır. Her hangi bir hayvanm, ameliyat neticesinde insanlaşması ve müteaddid tiplerde insan yaratılmasım tasvir eden bu roman, çok meraklı bir tarzda ka leme almmıştır. Kitab baştan sonuna kadar heyecanla doludur. Okuyucularımıza, bu meraklı ve fennî romanı bil hassa tavsive ederiz. RADYO Artistleri meydana çıkaranlar sade filim âmilleri ve rejisörler değildir. Bu işte fotoğrafçılar ve film operatörleri de mühim roller oynarlar Yıldızları kimler yetiştirir ? « \JZu akşamki programj ANKARA: 12.30 karı§ık plâk neşriyatı 12,50 plâk: Türk musikLsi ve halk şarkıları 13,15 dahilî ve haricî haberler 13,30 plâkla dans musikisl 19,15 Turk musikisi ve halk şarkıları (Makbule Çakar ve arkadaşları) 20 saat ayarı ve arabca neşriyat 21 konferans: fSellm Sırrı Tarcan) 21,15 stüdyo salon orkestrası 22 ajans haberlerl 22,15 yarınki program ve Istlklâl marşı. İSTAKBUL: 12,30 plâkla Türk musikisl 12,50 havadLs 13,05 plâkla Türk musikisl 13,30 muhtelif plâk neşriyatı 14 son 18,30 plâkla dans musikLsi 19,15 spor musahabeleri: Eşref Şefik 19.55 borsa haberleri 20 Grenviç rasadhanesinden naklen saat ayajı 20,02 Sadi Hoşses ve arkadaşları tarafmdan Turk musikLsi ve halk şarkıları 20,45 hava raporu 20,48 Ömer Rıza tarafmdan arabca söylev 21 Radife Neydik ve arkadaşları tarafmdan Türk musikisi ve halk şarkıları 21,45 orkestra 22,15 ajans haberleri 22,30 plâkla sololar, opera ve operet parçalan 22.50 son haberler ve ertesi günün programı 23 son. Yabancı merkezlerden müntehab parçalar Operalar 21,05 Münih: Çingene aşkı. 21,35 Paris CP. T. T.): Ramunço 22,05 Roma: Rosenkavalier. 19,05 Sally Eilers Paristen yazılıyor: George Cannons buraya geldi. O da kim diyeceksiniz? Çünkü belki ismini ilk defa işitiyorsunuz. Halbuki, Holivud'da George Cannons pek meşhurdur. Gayet mütevazı, sade bir insan olmasma rağmen bütün yıldızlar ona hürmet ederler. Çünkü o, beyaz perde san'atkârlannın mukadderatma hâkim bir şahsiyettir. îstediğini güzelleştirir, istediğini de çirkinleştirebilir.. Haydi, sizi artık fazla üzmiyelim, bu zatın mesleğini söyliyelim. George Cannons sinema payitahtınm en büyük fotoğrafçısıdır. Carolde Lonıbard Anna May Vong'dur. Bu, Çinli kadın, ırkının yüzüne vermış olduğu orijinal güzellikten kat'iyyen memnun değildi. Tıpkı beyaz yıldızlar gibi bir çehreye malik olmak istiyor, hatta bunun için icab ederse gidip bir mütehassısa ameliyat olmak tehlikesini bile göze alıyordu. Bugünkü gibi hâlâ hatırımdadır, tam sekiz saat uğraşarak 109 muhtelif vaziyette resmini çıkarttım. Dikkat ediyorsunuz, değil mi, vaziyet, diyorum da, poz, demiyorum, çünkü ilk defa resimlerini alacağım in sanlara kat'iyyen poz vermem, hatta onların makiyajlı olmalarına bile müsaade etmem. Ne dersiniz, o 109 muhtelif vaziyetten ekserisinde Anna May Vong kusursuz çıkmıştı. Binaenaleyh ondan sonraki bütün filimlerinde hep onlara uygun tarzda durarak hayalini kamaranın içine o su retle aksettirdi. Norma Shearer bir pazar sabahı benimle görüşmeğe gelmişti. Öğleye kadar konuştuk, gevezelik ettik. Giderken: Bir iki resmimi çekmez misiniz? Dedi. Ben, soğukkanîıhkla cevab verdim: Bir iki değil, birçok resimlerinizi aldım. Bir hafta sonra mütevaffa trvîng Thalberg'e bir deste fotoğraf gönderdim. Bu resimlerde Norma'nın o zamana kadar hiç kimse tarafmdan görülmemiş güzellikleri apaşikâr meydana çıkmışb. Sessiz filmin en güzellerinden biri olan «Gökün yedinci katı» kordelâsını çevirmeden evvel Janet Gaynor'un da birçok resimlerini çekmiştim. Janet şimdiye kadar tesadüf ettiğim en ahenktar yüzlü artistler arasında mevki alanlardan biridir. Ağzı, gözleri, burnu, elmacık kemikleri, çenesi hem ayrı ayrı güzeldir, hem de bütün bunların heyeti umumiyesi a henktar bir senfoni teşkil etmektedir. Bakışlarında parlıyan zekâ ise onların büsbütün fevkindedir. Onun resmini çı karmak hem kolay, hem de çok zevkli bir istir. Yaptığım işlerin hepsinî ayri ayri saymağa kalkışmıyacağım. Fakat Joan Cravford'un gözlerinin etrafmda yaptı ğım rötuşlar bu artiste bir başka cazibe verdiği gibi Loretta Young'un kaşlarında ve dudaklarında yaptığım tadilât onu daha ziyade güzelleştirdi.» Bu beyanatla artistleri yetiştirenlerîn sade filim amilleri ve rejisörler olmadıkIan ve fotoğrafçılarla filim operatörlerinin yıldızların güzellik ve canlılıklarım temin için perde arkasında faaliyete geçen sihirkâr kuvvetlerden en mühimlerini teşkil ettikleri hakikati bir daha meydana çıkmış oluyor. Büyük konserler Balıkesirde bir cinayet III II Üç gün sonra, gazetelerde hâdise hakkmda şu tafsilât vardı: «Mösyö François'nın kızı, Raspail caddesinde üniversiteli bir erkek talebe ile beraber yaşamaktadır. Kız delikanlıyı çıldırasıya seviyor. Babasından aldığı paranın birazını elbiselerıne sarfedıyor, mühim bir kısmını da delikanlıya yediriyormuş. Genc kız, on dört sene annesine verdiği azab yüzünden babasına karşı kuvvetli bir kin duyduğunu açıkça söylemektedir. Hatta, babasmm tevkif edildiğini işitince müteessir bile olmamıştır. Polis, genc kızı da şeriki cürüm telâkki ederek tevkif etmiştir.» O günkü akşam gazeteleri, birinci sa Ertesi gün sabahleyin, odayi temizlehifelerinde büyük punto ile: «Sainte meğe gelen hademe Donadieu yana yakıBarbe Kolejinde bir hırsızlık» havadisini la anlattı: Dün biz dört arkadaş, dedi, pazar (1) Kütubhane müdürü, Balıkesir 15 (Hususî) Balıkesirin r A\ şebacı köyü muhtarı Bekir Çavuş, çarşıda bir sütçü dükkâmnda oturur Bu mütehassıs zat genc ve güzel kızken, ayni köyden Celil isminde birisi lara şöyle uzaktan bir baktı mı, hangi tatarafmdan dokuz yerinden vurulmak suretile öldürülmüştür. Katil yakalan raflarının kusurlu olduğunu anide görür, hemen onların saklanmasına aıd tertibatı mıştır. düşünmeğe başlar. Bilâkis mükemmel taraflarını da tebarüz ettirmek için elinden gelen gayTeti sarfetmekten çekinmez. Binaenaleyh, ekseri yıldızlar, başlangıcdaki muvaffakiyetlerini G. Cannons a Tiirkiye felsefe ve içtimedyundurlar. Diğer birçok gazeteciler gibi ben de cansız et parçalarma ruh vemaiyat mecmuası ren bu yaratıcıyı ziyarete gittim ve bana 16 ncı sayısı çıktı. verdi£r TOerekk izahatr hayretle dinle dim. Size de naklediyorum. George Cannons diyor ki: « Ben, gerek artist olsun, gerekse olmasın, bütün müşterilerimi birer hasta gibi telâkki ettim. Nasıl doktor kendisine Kızıltoprak ile Feneryolu aramüracaat edenleri her ne pahasına olursa sında tramvay caddesi üzerinde olsun tedavi etmek, iyileştirmek gayesini 147 numaralı yeni kârgir ev satıgüderse, ben de atelyeme gelenleri mutlıktır. 12 odası, 2 banyosu, bir bulaka güzelleştirmek çarelerini aradım. çuk dönüm bahçesi vardır. Bir Holivud'da ilk ise başladığım zaman okatı ayrı kiraya verilebilir. Pazar ve çarşamba günleri içindekilere radaki artistler grupu arasında cidden müracaat olunur. kusursuz denecek kadar tabiatin övünerek yaratmış olduğu birçok güzeller mevHALK OPERETİ cud olmakla beraber bazıları da mesle Yaz temsilleri ğinde mütehassıs bir fotoğrafçının, bir si18 cumartesi: nema operatörünün eline düşmediği takAnadoluhisar dirde pek çirkin görünebilecek vaziyet 19 pazar teydiler. Beylerbeyi 20 pazartesi Meselâ, Carole Lombard'ın ilk defa Narlıkapı Şafak resmini çektiğim vakit, hatlarının kuvveti 21 salı: Azak, 22 çarşamba: Beşiktaş sayesinde beyaz perdede mühim bir muAile, 24 cuma: Bebek bahçelerinde baş vaffakiyet kazanacak şahsiyetlerden olalıvor. cağma hükmetmistim. Fakat onu, eğer, kalçalannın genisliğini gizliyecek bir sutatilinden istifade ederek Mösyö Fran rette pelikül'e aksettirmenin yolunu bulçois'yı hapisanede ziyarete gittik. Uç masaydım, ihtimal, bugünkü mevkiini pek dört gün içinde ıstırab onu o kadar de kolay kolav elde edemiyecekti. ğiştirmiş ki, on yaş birden ihtiyarlamış Sally Eilers'e gelince, bu kadın sinezannedersiniz. Gözlerinin altı mosmor, mada diğeri kadar büyük bir isim yarayüzü bumburuşuk, saçbaş darmadağın, gözleri daima sabi? bir noktaya takılı... tamadı. Fakat \iicudce, çehrece çok mütenasib ve güzeldi. Yalnız güldüğü za Onun bir de kızı varmış! diye sö man disleri o kadar berbad görünüyordu zünü kestim. ki tarıf edemem. Onun için Sally'nin hiç Evet, gazeteîer yazıyormuş. Bi bir zaman gülerken resmini çekmeğe tazimle uzun müddet konusmadı, kendi ken raftar olmadım. dine bir şeyler mırıldanıyordu. Birden Dolores del Rio'nun meydana çıka mühim bir şey hatırlamış gibi elimi tuttu, rılmasında da mühim bir rolüm oldu. ve gözlerimin ta içine bakarak: Meksikaya giden bir tiyatro heyetinin Donadieu, dedi, Germaine'e, başında bulunan Edvin Careve orada Versailles'a gittiğkni söyledin değil mi? Dolores'e tesadüf eder etmez, bu kadı Dün aybaşı idi, belki beni görmeğe gel nın ideal bir artist olacağım anlamıştı. mistir. Ya, hiç parası yoksa.. Bu zatnan Dolores'in de böyle bir mesleğe girmeğe da, bir genc kız parasız ve yapyalnız... müthiş heyesi vardı. Koşup Holivud'a Herhalde, dün gelmiş olacak. gelmisti. Üstüste iki filim çevirdi. Fakat Hayır, dedim, kızınız dün gelme neticede muvaffakiyetsizlikten başka birdi. şey elde edilemedi. Edvin Careve DoloBaşini iki eli arasma aldı, saçlarını res'in çehresindeki derin ifadeyi beyaz koparacak gibi çekiyordu. Yaptığım ha perdede göremeyince adeta ümidsizliğe tanın dehşetini anladım. O, mütemadiyen düşmüştü. Ağzı çok büyük ve cazibeden kendi kendine: ari görünüyordu. Gözleri bomboştu.Yüzü Demek bu sırrımı da öğrendiler, de donuk ve hayatsızdı. Edvin Careve genc mek kızım için hırsızlık ettiğimi anladı artisti bir gün bana getirdi: lar?.. diye mırıldanıyordu. Sonra, göz AUah aşkına, dedi, şu işin bir çalerinden yaşlar boşandı. Yüzünü kapa resini bul! dı. Konuşmuyordu. Dolores'in şöyle bir kendisine baktım, Haline dayanamadık, «Allaha ısmar bir de eski çıkarılmış ıesimlerine.. Derhal adık!» dedik, çıktık. O, dış kapıya kakusurun ve hatanın farkına vardım. Kadar bizimle beraber geldi. Sabit gözledın, fazla poz verilmesi neticesi tabiilikrinden yaşlar akıyor, ve mütemadiyen ten uzaklaştırılmıştı. Onu tekrar tabiî tekrar ediyordu: şekline döndürünciye kadar çok uğraş Sakm kızıma burada olduğumu tım, sonra da bir iki rötusla Dolores'e söylemeyin, izin alarak Versailles'a gitti hakikî sahsiyetini iade ettim. deyin. Beni en fazla yoran artistlerden biri de, Oda musikileri 19,05 Londra (Reginal): Orkestra konseri. 20,15 Kolonya: Akşam konserL 20,15 Laypzig: Konser. 2i II Hilversum: Beethoven'ln eserleri. 21,05 stuttgart: Konser. 21,05 Frankfurt: Finiandiya ve İsveç musikLsi. 21,15 Breslav: Dans musikisl. 22,05 Brüksel: İngiliz musikisi. 22,25 Londra (Regional): B. B. C orkestrasL 22,35 Lüksenburg: Senionik konser. Doyçlandzender: Muhtelif parça*. lar. 21,45 Stuttgart: Fransız musikisl. 23,05 Varşova: Polonya musikLsi. 23,25 Saarbrücken: çaykovski'nin eserleri. 21,50 Bermunster: Muhtelif parçalar. Koro konserleri Askeri bandolar 20.40 Ostrau: Muhtelif parçalar. 23 05 Stokholm: Askeri havalar. NÖBETÇİ ECZANELER Satilık Kârgir Ev Bu gece şehrimizin muhtelif semtlerindeki ndbetçi eczaneler: İstanbul ciheti: Eminönünde (Mehmed Kâznn), Alem darda (Arif Neşet), Kumkapıda (Asador), Küçukpazarca (Hikmet Cemil), Şehzadebaşında (Üniversite), Fenerde (Vitali), Karagümrükte (Kemal), Şehremininde (Hamdi), Aksarayda (Şeref), Samatyada (Teofilos), Bakırköyde (Merkez), Eyübde (Hikmet Atlamaz) eczaneleri. Beyoğhı ciheti: Kurtuluş caddesinde (Necdet), İstiklâl caddesinde (Taksim), İstiklâl caddesinde (Kanzuk), Yenişehirde (Baronakyan), Bostanbaşmda (İtimad), Galata Mahmudiye caddesinde (İsmet), Kasımpaşada (Vasıf), Halıcıoğlunda (Barbud), Beşiktaşta (Vidin), Ortaköy, Arnavudköy, Bebek eczaneleri. Kadıköyde Söğüdîüçeşmede (Osman Hulusi), Üsküdarda (Ömer Kenan), Büyükadada (Halk), Heybeliadada (Tanas), Beykoz, Pasabahçe, A. Hisar eczaneleri. Teşekkür Beş yaşmdaki kızım Haticenin ameliyatını üzerine alarak büyük bir ihtimamla hastalığını tedavi eden ve hastanede yattığı müddetçe de babasıru arattırmıyacak derecede müşfik davra nan kıymetli ve genc doktorlanmızdan Manisa Memleket hastanesi operatörü saym Semih Sümere şükran duygularımın gazetenizle bildirilmesini rica ederim. Kırkağaç: Gelenbe nahiyesinde değirmenci Hasan Yeni çıkü ilk aşk H. Rifat • Türgenef ÜÇÜNCÜ BASIŞ Şimdiye kadar fiatı yuz kuruş olan bu meşhur eser üçüncü defa olarak Hilmi Kitabevi tarafmdan neşrolunmuştur. Bir iki satırlâ ") "İC Geçenlerde Sonja Henie'nin son çevirmekte olduğu filmin bir sahnesini seyretmek üzere Foks stüdyosuna giden gazeteciler gayet garib bir sürpriz karşısında kalmışlardır. Gayet güzel bir kış sporu yerini gösteren dağlık bir dekor içinde şık bir kostümle kayma numara Ian yapmak üzere sahaya çıkan Sonja Henie'nin ikidebir kapaklandığmı gören ve arasıra da: İlk defa bu işlere gîriştiğim îçin kusuruma bakmayınız! Diye bağırdığını işiten hazırun «acaba rüyada mıyız?» düşüncesile gözlerini uğuşturmuşlardır. Öyle ya Sonja kayarken düşsün, hayret!.. Nihayet genc kızm yanma gitmişler: Siz Sonja Henie değil misiniz? Diye sormuşlar ve şu cevabı almışlardır: Hayır.. Ben ona bazi sahnelerde vekâlet edecek olan Joanne Taylor'um!.. O vakit benzeyişe şaşmakla beraber: Tevekkeli değil!.. Tarzında ba§larını sallamışlardır. Bahçe Miman Mevlud Baysal Dördüncü Vakıf Han dörduncü kat, 18 numara. Telefon: 23426 Telgraf adresi: Mim Baysal İstanbul Büyük şehit ve kasaba parklan; Anıt, tneydan, çocuk parklan ve villâ bahçeleri için modern proje ve plânlar hazırlar; keşifnameleı tanzim eder. Projelerin arazide tatbikatını deruhde ve taahhüd eder. Büket, nişan sepeti ve çelenkler için yapılan siparigler sür'atle hazırlamr. Çiçek, sebze tohumlan; fide ve fidanlar; süs, meyva ağaç ve ağaççıklan; bahçe alât ve edevatı ve »hlivptii Bahcivaniar eonderir.