CUMHLKIJCEI 27 Mayıs 1938 Korkunc ev Hava çoktan kararmıştı. Şimşekler durmadan çakıyor, gök gürlüyor, şakır şa kır yağmur yağıyordu. Rüzgâr şemsiyemi tersine çevirmiş, çorablarım dizkapakla rıma kadar sırsıklam olmuştu. Yağmu damlalan saçlanmdan enseme damlıyo ve elbisemden içeri süzülüyordu. İleriye bir adım daha atmama imkân kalmamıstı Bu mahalleye de daha bugün taşmmıştık. Bir avukatın yanında kâtibeyim. Ya zıhaneden ilk defa doğrudan doğruya yeni evimize dönüyordum. Evdekiîer «belki de yolunu şaşırdı» diyerek kimbilir nekadar merak edeceklerdı. Daha epey de gitmem lâzımdı. Halbuki yağmurdan gözlerimi açıp yürüyemiyordum. Bacaklanm titriyordu. Sonra müthiş gök gürültiileri, rüzgârm uğultusu, nihayet taşlara şiddetle çarpan yağmurun çıkardığı kes kin sesler kalbimi korku iîe dolduruyordu îtiraf edeyim ki, çocukluğumdanberi ailemin arasında fazla korkaklığımla tanın mışımdır. Ağlıyacak hale gelmiştim. Sokak da nekadar tenha idi! Bir aralık sığınacak bir delik arar gibi etrafıma bakmdım ve birdenbire anî bir karar verdim. Fırtına duruluncıya kadar yolumun üstündeki evlerden birine iltica etmek.. Büyiik bir bahçenin önünde bulunuyordum. Bahçe nin içinde karanlığa karışmış siyah ahşab iki katlı bir ev vardı. Yalnız bir penceresi ölgün bir ışıkla aydınlıktı. Derhal ilerle dim, bahçenin düşecekmiş gibi sallanan tahta kapısını ittim. Eve doğru uzanan dar taş yolda koşmıya başladım. Gaıib çığlıklar, hışırtılarla yerlere doğru eğilip bükülen ağaclar bana üzerime doğru yürüyecek bir sürü korkunc canh mahluk gibi göründü. Bir an evvel içeri girmek için kapmın zilini şiddetle çaldım. Sanki beni kapmın arkasında bekliyorlardı. Derhal kapı açıldı, Siyahlar giymiş, ikibükliim bir kadınla karşılaştım. Gözlerinde siyah gözlükler vardı. Koridordaki hafif ziyanın altında yüzü çok solgun görünüyordu. Kendisine fırtına dininciye kadar beni kabul etmesini rica ettim. Derhal elini uzatarak elimden tuttu, gayet tatlı bir sesle: Nekadar ıslanmışsınızî Vah yav rum, vah, hemen içeri giriniz, dedi. Sesi derinden geliyordu. Parmaklanmı tutan elleri ise çok soğuktu. Onu takib ederek bir odaya girdim. Odada mumlar yanıyordu. Onun için yarım karanlıktı. Ortada üç kişilik bir sofra kurulmuşru. Söminede kalm kötükler çıtırdıyordu Şemsiyemi bir kenara koydum, derhal mantomu, şapkamı çıkarıp ateşin karşısmda kurulanmağa başladım. İhtiyar kadm beni bırakıp dışarı çıkmıştı. Rüzgâr bü tün fiddetile pencereleri sarsıyor, camların üzerinden sel gibi yağmur akıyor ve çakan şimşekler sık sık odayı mavi bir ışık dalgasına boğuyorlardı. Kendimi biraz toplıyarak saçımı başımı düzeltip şöminenin önünden ayrıldı ğım zarr.an ihtiyar kadın içeri girdi. Sır tımdan doğru şiddetli bir ürperti duy dum. Kalbim çarpmağa başladı. Iri, si yah gözliiklerinden gözlerini görmeğe imkân yoktu. Ve bu gözlükler solgun yüzüne korkunc bir mana veriyordu. Sonra ne kadar hafif bir yürüyüşü vardı! İncecik vücudü öne doğru öyle iğilmişti ki.. Bana bakarken başını kaldırıyor ve dudaklarında hafif bir tebessüm beliriyordu. Elinde bir tepsi tutuyordu. Sofraya doğru ilerledi. Oraya bir kişilik yemek takımı daha koydu. Sonra bana gene gü lümsiyerek başını kaldırıp baktı. Tekrar çıktı. Döndüğü zaman tepside bu sefer yemekleri getirmişti. Yemekleri sofraya bıraktı. Bana doğru geldi. Sofraya gelmemi işaret etti. Gülümsemeğe çalışarak karnımın aç olmadığını, fırtınanın bitmesini beklediğimi, yağmur biraz dinince gideceğimi söyledim, davetine teşekkür ettim. O, derinden gelen tatlı sesile muhakkak sofraya oturmamı, biraz sonra kızile oğlunun da geleceklerini, hep beraber yemek yiyeceğimizi söyledi. O sırada gene elimden buz gibi parmaklarile tutarak beni ileriye doğru çekmişti. Ona itaat etmeğe mecbur oldum. Fakat içimden fırtınada düşüp bir yerimi kıımak, çamurlara saplanıp kal mak pahasına da olsa yoluma devam et med'.Sim için kendi kendime lânetler edi yordum. Perfde Celâl Ben de başımı tabağmıa iğdim. îlk lok mayı ağzıma koydum ve başımı kaldır dım. îşte o zaman gözlerim hayretle bü yüdü. İki boş sandalyenin sahibleri gel mişlerdi. Biri saçları dalga dalga omuzlarına dökülen sanşm, gök mavi gözlü çok taze bir gene kızdı. Sandalyesind< dimdik duruyor, annesine bakarak hafi gülümsüyordu. Obürü yirmi yaşlarınd; bir delikanlı idi. Ben ömrümde bu kada güzel bir erkek görmemiştim. O da kar deşi gibi hareketsiz dimdik durarak kıpır damadan annesine bakıyordu. İki şey na zarı dikkatimi çekti. Hareketsiz duruş ları ve yüzlerinin korkunc beyazlığı.. Şa^ yanı hayret bir nokta daha vardı. Onlann geldiklerini, sofraya oturduklannı nası olmuştu da duymamıştım. Herhalde an neleri gibi çok yavaş yürüyorlardı. Am ma hiç olmazsa kapınm açılşmı duymal değil miydim? Kimbilir, belki de o sırada gene şiddetle gök gürlemişti. Gene kızla, kardeşi hiç konuşmuyorlardı. Ye meğe de el sürmüyorlardı. Daima annelerine bakıyorlardı. îhtiyar kadın ise sık s:k başını kaldınyor, gülümsüyor ve pek az yemek yiyordu. Birdenbire içimi biraz evvel sokakta duydugumdan çok daha şiddetli bir korkunun doldurduğunu hisset tim. Lokmamı güçlükle yuttum. Artık yemeğe el sürmedim. Simdi siyah gözlüklü, soluk yüzlü ihtiyar kadına, kıpırdamadan duran sanşm gene kızla kardeşine bakmaktan adeta çekiniyordum. Onlar, üçü de bir tek kelime konuşmuyorlardı. Amma bir tek kelime!.. Kendi kendime bu garib ınsan lann arasmdan biran evvel uzaklaşmak için derhal karar verdim. Bu ev bana şimdi çok esrarengiz ve korkunc göriinüyordu. Korkuyordum, çok korkuyordum.. Dışanda taş yağsa razı idim. Tek birer heykel hareketsizliğile kıpırdamadan taş gibi hareketsiz oturan bu iki kardeşle, onları hayran hayran seyreden siyah, kocaman gözlüklü ikibüklüm ihtiyarın et raflannda yarattıklan boğucu havadan kurtulayım da ne olursa olsun.. Yavaşça yerimden kalktım. Onlardan biri gitmeme itiraz edecek diye ödüm kopuyordu. Fakat anneleri de dahil oldugu halde üçü de en küçük bir harekette bulunmadılar. Kalbim göğsümü şiddetle düvüyor, heyecandan nefesim kesiliyordu. Ayakları mın ucuna basarak ilerledim, mantomu, şapkamı giydim, şemsiyemi aldım. Sofraya bir göz attım. Gene öyle hareketsiz oturuyorlardı. Yavaşça kapıyı açtım. Dışan çıktım. Koridorda deli gibi koşmağa başladım. Duvarda gölge'er oynaşı yor, etraftan garib fısıltılar duyuyordum. Sokak kapısmdan çıkar çıkmaz daha ben çekmeden kapı arkamdan büyük bir gümbürtü ile örtüldü. Sıçradım, feryadımı güçlükle dudaklarımda boğarak tekrar taşlık yolda koşmağa başladım. Agaclar yerlere eğilerek döğünüyorlar, rüzgâr bütün şiddetile esiyor, yağmur bardaktan boşanırcasma yağıyordu. Karanlık yol larda çamurlara bata çıka koşuyorduro. Korkum son haddini bulmuştu. Hep ar kamda ayak sesleri duyar gibi oluyor dum. Sanki beni kovalıyorlardı ve pesimden koşanlar sanıyordum ki o ihtiyar kadınla iki çocuğundan başkası değildir. Evimin zilini nasıl çaldığımı bilmivo rum. Beni eşikte yan baygm bir halde bulmuşlar. Ancak yatağımda kendime gelebildim. Vücudümde derin bir yorgun!uk hissediyordum. Kafam bomboştu. Başıma gelenleri anlatmayı ertesi güne saklıyarak elim annemin avuclarında gözlerimi kapadım. Uyumuşum. Sabah yazıhaneye gitmeden evvel, kahvaltıda bütün ev halkı etrafımı sardılar, beni çok merak ettiklerini, hatta biraz daha bekledikten sonra çıkıp aramağa karar verdiklerini anlattılar ve nihayet geç kalışımm sebebinin yalnız fırtına mı olduğunu öğrenmek istediler. Onlara başıma gelenleri nakletmeden evvel gece bir deli gibi kaçtığım esrarengiz evi tarif ederek orada kimin oturduğunu bilip bilmediklerini sordum. Hepsi «yeni taşındık, nereden bilelim!» diye hayretlerini gös terdiler. Yalnız annem hazin bir tebes sümle: J Kadınlar için bahar ve yaz modelleri Holivud'un mes'ud ve bedbaht çiftleri Sinema merkezi birçok manasız aile ocaklannı sinesinde barmdırmasına mukabil pek mes'ud çiftlere de kucağında yer vermektedir Holivud'dan yazjlıyor: Sinema merkezinin şüphesiz izdivac ve aile hayatı noktasından dünya üzerinde iyi bir şöhreti yok. Burada kurulan yu vaların ömrünün çok az sürmediği aşağı yukarı sinema ile ve film yıldızlarının hususî hayatile alâkadar hemen herkesin malumu gibi bir şey. Fakat bunda muhit ve şehir birinci derecede âmil vaziyette midir? Yoksa kabahat şahıslarda mıdır? Orası henüz kat'î surette halledilmiş bir mesele değildir. îlelebed birlikle yaşıyamıyacaklarsa niçin evleniyorlar? Bu sual, muhakkak ki şimdiye kadar birçok karilerin zihninde bir istifham noktası halinde belirmiş ve kendilerine daıma şu cevab verilmiştir: Amerika haricdan göründüğü kadar ahlâkî telâkkiler hususunda tamamils hür bir memlek^t değildir. Yeni Dünyada bir takım kadın cemiyetlerinin, papas teşkilâtının efkân umumiye üzerinde mühim tesirleri görülür. Onun için erkek ve kadın yıldızların, artistlerin frenklerin «concubinage» dedikleri metres hayatı yaşamalan onlann manevî kredilennin son derece düşmesine sebebiyet verebilir. Binaenaleyh, birlikte yaşamağa başlıyan iki san'atkâr evlilik vaziyetine girmeği tercih ediyorlar. Hususile izdivac ve talâk hususunda Meksika hududundaki mahud şehirde büyük kolaylıklar gösterilmektedir. Çiftler iki şahidle evlenmekte, gane şık ve pratik bir iki şahidle boşanmaktadırlar. SiNEMA RADYO aksamki program^ ANKARA: 12 30 karışık plâk nesrlyatı 12,50 plâk: Türk musiklsi ve halk şarkıları 13,15 dahilî ve harici haberler 18,30 karışık plâk neşriyatı 19,15 Türk musikisi ve halk şarkıları (H. Rıza ve arkadaşları) 20 saat ayarı ve arabca neşriyat 20,15 Türk musikisi ve halk şarkıları (Handan ve arkadaşları) 21 saksofon solo: Nihad Esengin, piyanoda Marsel Bi 21,15 plâkla dans musikisi 22 ajans haberleri 22,15 yarmki program ve İstiklâl marşı. İSTANBUL: 12,30 plâkla Türk musikisi 12,50 havadLs 13 06 plâkla Türk musikisi 13,30 muhtelif plâk neşriyatı 14 son 18,30 plâkla dans musikisi 19,15 konîerans: Ali Kâmi Akyüz (Çocuk terbiyesi) 19,55 borsa haberleri 20 Muzaffer İlkar ve arkadaşları taraîından Türk musikisi ve halk şarkıları 20,45 hava raporu 20,48 Ömer Rıza tarafından arabca söylev 21 Müzeyyen ve arkadaşları tarafından Türk musikLsi ve halk şarkıları, saat ayarı 21,45 orkestra 22,15 ajans haberleri 22,30 plâkla sololar, opera ve operet parçaları 22,50 son haberler ve ertesi günün programı 23 son. Yabancı merkezlerden müntehab parçalar Operalar Bedbaht çiftlerden Robert Taylor ve Barbara Stanvik madığı rr.alum olmamasma rağmen her yerde birlikte görünürler. Lâkin, hiçbir zaman iyi geçinemezler. Lokantada, gece eğlenti yerlerinde hep birbirlerile mü cadele ettikleri görülür. Buna sebebiyet veren de ekseriya Barbara'dır. Çünkü Robert'in fazla yakışıklı ve meşhur ol ması bütün kadınların gözlerini üzerine çektiği için Barbara çok kıskanclık gös termektedir. Kendisinin bedbaht bir izdi vacdan sonra epeyce dedikodulu bir şe kilde kocasından aynlması sinirleri üzerinde çok fena bir tesir yapmıştır. Hatta gene o yüzdendir ki son çevirdiği filimler hiç de muvaffakiyet kazanamamıştır. Holivud'un bir türlü mes'ud olamıyan şahsiyetlerinden ikisi de Carole Lombard ile Villiam Povell'dir. Bunlar, biliyor sunuz ki vaktile evli idiler. Herhalde haricden bakılacak olursa bu iki artistin hiç de fena bir yuva kurmamaları, yekdiğerile pek mükemmel geçinmeleri icab eder, değil mi? Heyhat.. İzdivac hayat ları dokuz aydan fazla sürmemiştir. Carol Lombard, Villiam'dan sonra kendisine münasib birini bulamamış, za zallı Villiam ise, müteveffa Jean Harlov'u, tam kendisile evleneceği sırada kaybetmistir. Ann Sothern'le Roger Prior'un hayatı da hiç imrenilecek şekilde değildir. Roger idare ettiği orkestranm başında şehir şehir dolaşırken Ann daima Holi vud'da kalmağa mahkumdur. Marlene Dietrich'in mütemadiyen Pariste işlerinin başında oturmaŞa mahkum kocasından ayrı yaşaması gibi.. Budapeşte: La Traviata (Verdi nin). 21.25 Bükreş: Karmen (Bizet'nln). 22,35 Strasburg: Sağır (Adam'ın). 21,05 Büyük konserler 19 30 20,15 21.05 21,20 Doyçlandzender: Org konseri. Munih: Münihli bestekârların eserleri. Layipzig: Dresden filârmonik orkestrası. Beromunster: Verdi'nin dinl par* çalan. Oda musikileri 22,05 Frankfurt: Haydn ve Beettho ven'in eserleri. 23,35 Doyçlandzender: Schumann'darS üç ramans. 23,40 Lüksenburg: Mozart ve Beetho * ven.in sonatları. Lâciverd yünlüden elbise. Tezyinatı da koyu lâciverd renktedir. Kemerde, beyaz ve parlak lâciBuna rağmen, beş kıt'anın diğer nor verd renk karıştırılmıştır. mal çiftleri gibi evlenip senelerce yekdi Operetler 22,05 Roma: Fraskita (Lehar'ın). Alman polis teşkilâtı reisi Viyanada Berlin 26 (Hususî) Alman gizli polis teşkilâtı reisi M. Himler bugün Viyanaya hareket etmiştir. Bu seyahatin Avusturyadaki Yahudiler aleyhine alınacak bazı yeni tedbirlerle alâkadar olduğu söyleniyor. Ana Kraliçe Mari 71 yaşında Londra 26 (Hususî) Ana Kraliçe Mari bugün 71 yaşma girmiştir. Kralla Kraliçe bu münasebetle büyük bir zi yafet vermişlerdir. Kongreye davet Karagümrük Yoksullara Yardım kuru mu başkanlığından: Ekserlyet olmadığından yapılamıyan î:ulumumuz yıllık kongresinin 29/5/938 pazar günü saat onda C. H. P. Karagümrük ka mun merkezinde yapılacağı idare heyeti kararile llân olunur. Teşekkür Vefatmı teessürle haber verdiğiniz profesör doktor Müştakm ölümü dolayısile gerek tahriren, gerek şifahen beyani taziyet eden ehibba ve dostlarma, arkadaşlarına alenî teşekküratımıza gazetenizin tavassutunu rica ederiz. Ailesi namma Zahid Eke siyah bir perde germişlerdi. Elimi boğazıma götürdüm. Boğulur gibi oluyordum. Erkek kardeşimin gülerek «aman ne saçma şeyler!» diye, söylediğini duy dum. Dudaklanm kıpırdadı. Onlara rivayetin hakikat olduğunu, gece o, iki ölü ile bir sofrada oturduğumu anlatmak istiyor dum. Fakat sesim çıkmadı. Annem: «Aman Allahım nekadar sarardm! Çabuk, çabuk bıraz su getirin ona..» diye bağırıyordu. Israrları neticesi o mahalleden pek çabuk taşındık. Fakat o gündenberi bir türü kendimi toplıyamıyorum. Asabî, titiz, bir insan oldum. Sinirlerim bozuldu. Daima o gene kızla o delikanhyı görür gibi oluyorum. Hep öyle hareketsiz, kıpırdamadan sapsarı yüzlerine, fersiz bakışlarına yakışmıyan bir tebessümle annelerine bakıyorlar. Ya kocaman siyah gözlükîü, eli bükük ihtiyar kadm.. Aman yarabbi bir türlü akıl erdiremiyorum! Neydi bu 3 Ben gerçekten iki ölü ile yemek mi ye dim? Fakat nasıl olur! Evde kimseye o eceden bahsetmedim. Edemiyorum da. Onlar, korkunc evin sahibesinin çocuklarını kaybedince aklını kaçırmış, zavallı bir deliden başka birşey olmadığını söylüyorIar. Son zamanlarda benim de sinirleri min bozuk olduğunu, tedavi görmem lâım geldiğini durmadan tekrar etmeğe ıaşladılar. Belki başıma gelen şeyleri anatırsam o ihtiyar kadma olduğu gibi baıa da deli gözile bakacaklar. Fakat Alahım, hakikat benim bildiğim değil mi? Ben o delikanlı ile gene kızm öldükten sonra geceleri annelerini ziyarete geldikerini gözlerimle görmedim mi? Anlamı forum, anlamıyorum.. Kafam kopacak ibi ağnyor ve bütün gayretime rağmen o geceyi unutamıyorum. ğerlerinden bıkmıyan şahsiyetler mevcud değil midir? Mevcuddur. Hem de fazlasile... Zaman zaman ayrılacaklan hakkmda müteaddid şayialar çıkan Joan Cravford ile Franchot Tone, faraza buna pek güzel bir misaldir. Douglas'ın oğlu ile olan izdivacının mes'ud bir netice vermediğini gören Joan, ikinci izdivacında çok zeki ve oysal bir ev kadmı olmuştur. Kocası nm okuduğu kitablan, kocasmın sevdiği musiki paxçalarını o da sevmekte, kocasınm hoşlandığı misafirleri kabul etmekten büyük bir zevk duymaktadır. Keza Dick Povell Joan Blondell çifti de sinema merkezinin en mes'ud kan kocalarındandır. Evlerini, hususî hayat larını düşündükleri kadar seyircilerin zevkini ve arzusunu, reklâm işlerini de kat'iyen ihmal etmemektedirler. Ekseri film lerde beraber oynamakta, seyahat ettikleri zaman önce bizzat tertib ettikleri bazı merasim vasıtasile halkın nazarı dikkatini kendi üzerlerine çekmektedirler. Meşhur facia artisti Louise Reiner ile gene piyes muharriri Clifford Odets ve Miriam Hapkins ile Anatol Litvak ayni zümreden sayılabilirler. Çünkü yekdığerlerile fikren ve manen son derece anlaş • mış insanlardır. Bedbaht çiftlere gelince.. Bunlardan birincisi, şüphesiz Robert Taylor ile Barbara Stanvik'tir. Nikâhlan kıyılıp kıyıl Askeri bandolar 21,05 21,05 21,20 Bruksel; Muhtelif havalar. Layipzig: Eliza Stüzner (Sopra « no). Britiş Naşyonel: K. Torbog (Al * toj, Z. Mılano (Soprano), H. Ros« vaenge (Tenor). Şarkt konserleri NÖBETÇİ ECZANELER Bu gece şehrimizin muhtelif semtlerin . deki nöbetçi eczaneler şunlardır: Istanbul ciheti: Eminonunde (Mehmed Kâzım), Alem «. darda (Arif Neşet), Kumkapıda (Asador), Küçükpazarda (Hikmet Cemil), Şehzade « başında (Üniversite), Fenerde (Emilyadi), Karagümrükte (Kemal), Şehreminıncie (Nâzım), Aksarayda (Şeref), Samatyada (Rıdvan), Bakırköyde (Istepan), Eyübde (Arif Beşer) eczanelerL Beyoğlu ciheti: Şişli Halâskârgazi caddesinde (Asun), Tak£im Firuzağada (Ertuğrul;, İstiklâl caddesinde (Galatasaray), Tünelde (Mat koviç), Galata Okçumusada (Yeniyol), Fın. dıklıda (Mustafa Nail), Kasımpaşada (Müeyyed), Hasköyde (Nesim Aseo), Beşiktaşta (Süleyman Receb), Ortaköy, Arnavudköy, Bebek eczaneleri. Kadıköy Söğüdlüçeşmede (Osman Hu lusi), Üsküdarda (Selimiye), Büyükadada (Halk), Heybeliadada (Tanaş), Beykoz, Paşabahçe, A. Hisar eczaneleri. Lupe Velez'in kocası Johnny Veiss müller karısının geçimsizliğinden pek bizar olduğu halde disini sıkıp oturmakta dır. Erol Flynn de Lili Damita'dan pek memnun değildir amma.. Ne yapsın? Velhasıl, Holivud, aşk ve izdivac hayatı noktasından bir zıdlar memleketidir. Kötü ve manasız izdivacları sinesinde barındırmakta olmasına rağmen pek mesÖLÜM ud çiftlere de kucağında yer verebilmekMülkiye mektebi profesörlerinden tedir. İbrahim Ali ve Ziraat Bankası şeflerin Bir iki satırla •Jr Sessiz filimlerde Janet Gaynor'un partöneri olmakla şöhret bulmuş olan Charles Farrell vaktile Janet Gaynor'la yapmış olduğu «Lucky Penny» filmini yeniden çevirecektir. Bu kordelâda partöneri küçük artist Shirley Templ ola caktır. •JC Holivud'da İspanya harblerine dair «Abluka» isminde bir filim yapılmış ve bu kordelâda başrolleri Madeleine Carroll ile Henry Fonda oynamışlardı. Los Ans;eles'deki İtalyan ve Alman konsoloslarile General Franko'nun mümes sili bu eseri sansür etmeden orösterilmesine müsaade etmiyeceklerini bildirmişler, bunun üzerine filim amili Valter Vagner kordelânm iraesini tehir etmiş ve kumpanT^T Himalaya dağlarma 1937 de se vanm Londradaki merkezinden talimat istemistir. Londra merkezi de bu hareketi yahat eden Alman heyetinin aldığı mantasvib etmiştir. zaralar «Himalayalar için mücadele» ismi altında Berlinde gösterilmeğe başlanHALK OPERETİ mıştır. Bu akşam •Jc Hitler'in îtalyaya yaptıgt son se Pangaltı Kurtuluşta yahate aid olan filim «Tobis» kumpanPerde arkası yası tarafından «Dünya tarihinden yedi Pazartesi sün» ismi altmda nesrolunacaktır. Kadıköy Süreyyada •^ Joan Cravford'la Franchot Tone çoktanberi evlâdlık olarak küçük bir çocuk aramakta, fakat bir türlü bulama maktadırlar. Geçen gün telefon çalmiş ve makine başına giden Joan Cravford'la telefoa eden arasında şu mükâleme cereyan etmiştir: Bir evlâdlık almak istediğinizi duydum. Ben bu şerefe nail olmak isti yorum. İyi amma, siz kaç yaşmdasınız? Ha.. Şey, yirmi dört, yirmi beşimde kadar varım amma, çok şirin, minyon birşeyim!. Telefonu hiddetle kapıyan artist bir delinin taarruzuna mı, yoksa bir dostun lâtifesine mi uğradığını kestirememiştir. den Cevadın babası İstatistik idarei umumiyesi eski müdürü Mehmed Behiç Erberk dün vefat etmiştir. Cenazesi bugün Maçkada Teşvikiye karakolu ittisalindeki aparümandan kaldırılarak namazı Teşvikiye camiinde cuma namazını müteakıb kılmdıktan sonra Beşiktaştan saat 13 te hareket edecek Şirketi Hayriye vapurile Beykozdaki aile kabristanına defnedilecektir. Çiçek bedellerinin Kızılaya teberruu vasiyetnamesindeki ricası cümlesin dendir. Ben biliyorum, dedi. Senin tarif ettiğin evi anladım. Bahçenin ortasmda biraz garib bir görünüşü var. Adeta insanda metruk ve boş hissini uyandırıyor. Sabah geçerken arabacıya, merak ederek Sofraya karşılıklı oturduk. Öbür ik: kimin evi olduğunu sordum. Adam içini sandalye boştu. Gayriihtiyarî gözlcrim çekerek: bu iki boş yere kaydı. İhtiyar kadının se« İhtiyar bir kadmmdır, dedi. Teksini duydum: başına oturuyor. Dışarı pek seyrek çıkar. İşte bunlar böyledir, diyordu. Da Bu eve tasındıktan sonra zavallı kadının ima biraz bekletirler. arka arkaya e\rvelâ on sekiz yaşmda çok Sonra tabağımı uzatmamı söyledi. üzel bir kızı sonra da yirmisine yeni bas«Biz başlıyalım, şimdi gelirler» dedi mış aslan gibi delikanlı bir oğlu öldü. Rüzgâr evi daha şiddetle sarsmağa başla Kadıncağız büyük mateme girdi. Bil yalan, bilmem doğru. Bu ölüm'ermıstı. Gök öyle şiddetle gürlüyordu ki mem den sonra bu eve korkunc ev ismini takan yıldınmlar tepeme düşecekmiş gibi elimde olmıyarak sık sık yerimden sıçnyordum. mahalleli, ihtiyar için de cinlere karışmış, Oğlu ile kızını beklememizi, söylediğim diyorlar. Guya her akşam ölen oğlu ve halde ihtiyar bizim yemeğe başlamamız kızı onu ziyarete gelirlermiş. İhtiyar da da ısrar etmişti. Mecburen tabağımı u zaten onlar hâlâ hayatta imişler gibi yazattım. Bana koyduktan sonra kendisi de ayışmı hiç değiştirmedi. biraz aldı. Yavaş yavaş yemeğe başladi. Annem sustu. Gözlerimin önüne sanki Merhum doktor Namık Paşa haremî Fatma İsmet Sırmalmm ruhuna ithaf edilmek üzere 29 mayıs 1938 pazar gü> nü öğle namazını müteakib Beyazıd camii şerifinde Mevlidi Risaletpenahî okunacaktır. Aile dostlarımızla, merhumeyi sevenlerin ve sair arzu buyuranlarm bulunmaları mucibi şükran ola caktır. Sırmalı ve Onger aileleri Mevlid r BABALAR . . . Imtihanlar yaklaşıyor ! Çocuklarınızı BERLiTZ MEKTEBıNE kaydettiriniz. Ve mülhakatı için Cumhuriyet gazetesinin tevzi yeri ve başbayiliği münhasıran İzmirde Küçük Sahlebcioğlu hamnda Esad İhsan mağa zasıdır. Diğer bilumum gazete ve mecmualar da bulunur. Şehzadebaşı TURAN TİYATROSU Halk san'atkârı Naşıd ve arkadaşları Miçe Pençef var\'etesi Pendik dönüşü Komedi 3 perde, dans, solo, düet Localsr 100, her yer 20, paradi 10 İZMİR Ecnebi Lisanlarını iyi ve Çabuk öğrenirler. Mekteb bütün yaz açıktır. Haftada 3 Ders, Ayda 4 Liradır. Beyoğlu: 3 7 3 istiklâl caddesi Ankara: Saylavlar caddesi