CUMHURİYET 19 Nisan 1938 Küçük hikâye Yaşamak lâzım! Cahid Sıtkı Tarancı da eridi. Kaldın mı sokak ortasında.. Bazan kendi kendime: «Ulan Ömer, diyordum, nolacak bunun sonu? Ölmek daha hayırlı değil mi?» Fakat içimde bir ses bana: «Yaşamak lâzım!» diyordu. O sese uyarak yaşadım, berber çırakhğı, lo kanta garsonluğu, uşaklık, hamallık, neler neler yapmadım! Kaç geceler aç kaldım, köprü altlannda yattım. Soğuktan donduğum ve sabaha çıkamıyacağımdan korktuğum geceler oldu. Başkalan apartımanlarda otursunlar, sıcak yemekler yesinler, kürkler giysinler, karılarla kızlarla safa sürsünler ve sen bütün bunlara ağzının suyu akaraktan bak.. Eh biz de ana baba evlâdıyız, gün gördük; yaşamışhğımız var. Neydi benim kusurum? Tahsilsizlik mi? Dünyada herkesin tahsili yok ya, tahsili olmadan da zengin olanlar, müreffeh yaşıyanlar yok mu? Zeki mi değildim? Zannederim herkes kadar zekâm vardı. Elimden iş de geliyordu. Fakat işte açtım; talihim yaver gitmiyordu. Lokantada usta ile kavga ettim, vapurda diğer bir çımacı ile bir oruspu yüzünden atıştık, berber dükkânmda sinirli bir müşteri, ayağına kazara tıraş suyu döktüm diye beni tokatladı, hasılı hiç bir yerde şansım yürümedi, bir baltaya sap olamadım. Ağzıma bir lokma ekmek koymadığım soğuk bir kış gecesi kendimi denize atmağı düşündüm, fakat içimdeki ses: «Yaşamak lâzım!» diye tekrarlıyordu. O ses beni yaşattı. Dayandım, yılmadım, yaşıyacağım dedim, hamallık ettim, işte şimdi de boyacıyım. Eh Allaha bin kere şükürler olsun, günde altmış yetmiş kuruşu doğrultuyoruz. Bu kahveci de baba a damdır, arasıra ayak üstü işlerini görü rüm, geceleri burada yatıyorum, gündüzün de ayakkabı boyuyorum. Geçinip gidiyoruz. Elbet bize de gün doğacaktır, herhalde yaşamak lâzım.. Ömeri gittikçe artan bir alâka ile dinliyordum. Onun bu yaşamak aşkına hayran olmuştum. Hele kötü talihine kafa tutarak gösterdiği cesaret ve sebat başlıbasma bir yaşamak dersiydi. Ömer çayını içmişti. Gözleri ayakkabılarıma kaydı: Müsaade et, dedi. Ayakkabılarını bir güzelce boyıyaymı. Halbuki ben ayakkabılarımı boyatmaktan daha doğrusu Ömere boyatmaktan vazgecmiştim. Fakat ısrar etti. İçim parçalanarak ayağımı ayaklığa koydum. Ömer birdenbire boyacı hüviyetine avdet etti. Öyle itina ile boyuyordu ki! Ayakkabılarım hiçbir boyacı fırçası tarafından bu kadar okşanmamıştı. İşini bitirince, kendisine yardım olur kanaatile, bir lira uzattım. Haram paraymış gibi lirayı geri iterek: Olmaz, dedi. Senden de mi para alacağız? Eski bir sınıf arkadaşım ayakkabımı boyadı diyerek beni arasıra hatırlarsan benim için kâfidir. Onun bu istiğnası milyonlar değerdi. Ve milyonum olmadığı için sefil lirayı tekrar cebime indirmek mecburiyetinde kaldım. Başı sıkıya gelince beni aramasını dostane rica ederek ayrıldım. Akşama doğru, dönüşte, tekrar o kahvenin önünden geçtim. Niyetim Ömeri beraberime alarak Kadıköyüne geçmek ve onunla kafaları çekmekti; zira müşterek hatıraları anmak için rakı sofrasından daha müsaid bir zemin yoktur. Tam kahvenin önüne gelmiştim ki bir kalabahk gördüm, küfür edenler, vah vah diyenler, başlannı kederli kederli salhyanlar merakımı mucib oldu, hamal kılıklı birine sordum: Ne var yahu? Ne oldu? Dişjerini kinle sıkarak: Ne olacak beyim, dedi. Şu şoför milleti yok mu? Azraili geçti yallahi. Bir boyacı vardı burada, adı Ömerdi, zavallıyı (elile asfaltm öteki tarafındaki iki katlı modern bir köşkü göstererek) şu köşkten çağırdılar, kutusunu kaptığı gibi kostu, caddeden geçerken, Kadıköy tarafından gelen bir otomobil zavallıyı altına aldı. Haydarpaşa hastanesine kaldırdılar.. Kurtulacağa benzemiyordu. Hemen tramvaya atlıyarak Kadıköye eectim, oradan da sandalla Haydarpaşava. Hastanede bana öldü haberini verdiler. Ölüm düsüncesinin ağırlaştırdığı başım önüme iğik, gözlerimde belirsiz yaşlar, hastaneden Haydarpaşa iskelesine iniyordum. Ayakkabılarım, her seyden bihaber, günese tutulmuş aynalar gibi, başlıyan karanlıkta parıl parıl parlıyordu. Yaşamak lâzım, değil mi? Sirkeci garınm etrafı açılıyor Gar kapılarının önü geniş meydan olacak Sirkeci garının etrafmı tanzim işi süratIe ilerlemektedir. Garm deniz cephesinin mühim bir kısmı açılmıştır. Istasyonun çıkış kapısını teşkil eden kısımda bulunan tek katlı bina da on beş güne kadar kal dırılacaktır. Burada bulunan askerî yol lama subaylığı eski yataklı vagonlar merkezine nakledilecektir. Yataklı vagonlar binasınm yanında ve garın karşı cephesinde giimrük idaresinin Sirkeci müdürlüğü için bir bina yapılacaktır. Yeni şekilde garm çıkış ve giriş kapı Iarının önü büyük birer meydan halini alacak ve halen çıkış kapısı karşısında bulu nan parmaklıklar da kaldınlacaktır. Meydana Atatürkün bir heykelinin dikilmesi de düşünülüyor. Vapuru kaçırmak endişesile köprüde ayakkablarımı boyatamamış, Kadıköyünde vapurdan çıkarken de kalabalığın acelesine kapılarak hemen Suadiye tramvayma atlamış ve ancak, yolculardan biri yanlışlıkla sağ ayagıma bastığı zaman, acısı hafiflesin diye onu silkerken ayak yablarımı boyatmak lüzumunu hatırla mıştım. Bunun için Şafkınbakkalda tramvaydan inince ilk işim bir boyacı aramak oldu. Göklerde mavinin, kırlar da yeşilin hüküm sürdüğü, köşklerin gülümsediği, insanların neşe ile kımıldadığı böyle güneşli bir nisan günü, boyasız a yakkablarla misafirliğe gitmek mevsime olduğu kadar irîsanlara karşı da saygısızlık olacaktı. Asfalttaki kahvenin önünde, kutusile beraber güneşi de karşısına almış, elindeki fırçayı, meçhul kemancıları, viyolonistleri, piyanistleri idare eden bir orkestra şefinin değneği gıbi havada sağa sola sallıyan ve kendi kendine neşeli bir hava mırıldanan delişmen bir boyacıya doğru yürüdüm. Müşteri geldiğini gö rünce, küçük hasır iskemlesinde şöyle bir kıpırdandı, kutusunu önüne doğru çekti ve gaibe hitab eder gibi, yüzüme bakmadan: «Buyurun beyim!» dedi. Sağ ayağımı ayaklığa koydum, paketimden bir sigara aldım, bir tane de boyacıya uzat tım, yıldınm süratile cebinden çıkardığı kibritle sigaramı yakarken gözgöze gel dik, elleri titredi, biraz geri çekildi, ve gözlerini gözlerimden ayırmıyarak, adeta korka korka: Beni tanıdmız mı? diye sordu. Hayır, dedim. Elindeki fırçayı yere bıraktı, benim görmediğim bir kapıyı açar gibi eline havada bir kavis çizdirdi ve şikâyetle sevinc arasmda mütereddid, mahcub bir sesle: Ben sizi tanıdım, dedi. Iptidaî beşinci sınıfta sizinle beraberdik. Hahrlıyor musunuz? Hani riyaziye hocamızın püsküllü belâ dediği bir Ömer vardı. Hafızamdaki sisler anide dağıldı.. Ömeri tanımıştım. Sınıfın en haylâz çocuğuydu. Hele tenbellikten yana bitirmişti. Mektebe daima püskülü uzun bir fesle geldiği ve tahtaya kalktığı zaman hocanm karşısmda bir heykel lâkaydisüe durduğu için, hoca ona püsküllü belâ adını takmıştı. Ömer tenbelliğine rağmen zeki, sevimli, herkesle iyi geçinen, tatlı bir ar kadaştı. îptidaiyi bitirip Istanbula gel i dikten sonra, onu bir daha görmemiştim. Bunun için, çocukluğumun belki en güzel ve kaygısız devresine şahid olan bu eski mekteb arkadaşımı, nasıl geçtiğini bilmediğim on iki seneden sonra ilk defa olaiTak görmekten nekadar memnundumsa, Rvaziyetinden de o kadar müteessirdim. Ayağımı ayakhktan çekerek: Ömer, dedim, gel bir kahve içe lim, eski günleri yâd etmiş oluruz. Maksadım hayatmı öğrenmek, ona elimden geldigi kadar yardım etmekti. Kirli mermeri ortasından yarık küçük bir masanm önünde karşılıkh oturduk. Ne dense gözlerini gözlerimden kaçınyor du. Fakat kıllı göğsünü nisan rüzgârma arzeden yırtık gömleği gözlerine hiyanet ediyordu. Kahvelerimiz gelmişti; sigaraları tazeliyerek: Eh, dedim, anlat bakahm, bu on iki sene içinde neler yaptın? Gözlerini asfalttan ayırmıyarak: Görüyorsun işte, dedi. Cehaletimizin cezasmı çekiyoruz. Siz okudunuz, tahsilli oldunuz. yüksek memuriyetlere geçtiniz, halbuki ben.. Hatırlarsınız ya, çok tenbeldim, mektebden kaçar, mahalle çocuklarıle kaydırak oynardım. Zavallı ihtiyar babam bana kaç kere: «Oğlum Ömer! Aklım başına topla! Derslerine çalış; son pişmanlık fayda vermez.» dediği halde, şeytana uydum, dersin, vazifenin, mektebin kadrini bilmedim. Si zin Istanbula hareket ettiğiniz sene sı nıfta kaldım, babam okumağa hevesim olmadığını görünce beni bir marangozun yanına verdi, ilk zamanlar iştlahla çalıştımsa da sonralan marangozluk da beni tır sarmadı, haftada kazandışım beş gümüş ecidiyeyi teperek, ustamm dükkânma tığramaz oldum. Evde aş pişiyordu, ya tak hazırdı, onun için hayatımı kazan mak diye bir endisem yoktu. Fakat felek insana öyle oyunlar oynuyor ki! Babam kalb sektesinden öldü, anam zaten hastalıklı bir kadındı, o da babamın ölümün den üç ay sonra sizlere ömür.. Küçük bir evimiz vardı.. Onu bin liraya okuttum, solugu İstanbulda aldım. İstanbul gibi bir yerde bin lira nedir ki? Param üç ay S ıN c M A Güzel sesli Lili Pons Amerikada birçok filimlerde oynıyan ve Nevyork'taki Metropolitan operasında üç mevsim mütemadiyen çalısan Fransız artisti Parise geldi Amerikada gerek sahnede, gerekse beyaz perdede büyük muvaffakiyetler kazandıktan sonra bugünlerde Parise gelen Fransız artisti güzel sesli Lili Pons Fransız payitahtında verdiği konserlerle mütemadiyen alkışlanmaktadır. Lili Pons'un hayatı hakikaten bir peri masahna benzemektedır. Lılı, Fransanın Alplar civarındaki kücük bir kasabasmda doğmuş ve minimini bir yavrucak iken bile musikiye karşı büyük bir istidad ve heves göstermiştir. Büyüyünce konservatuarda tahsil görmüş ve şarkı söylemeğe başladıktan sonra şöhreti sade Fransız hududlanna münhasır kalmamış, bütün dünyaya yayılmış, yeni dünyadan vaki olan davetler üzerine kalkıp Amerikaya gitmiştir. Lili'nin orada kazandığı para nın haddi hesabı yoktur. Bizim paramızla birkaç milyon lira.. Lili, bunun bir kısmını sinemada oy namakla ele geçirmişse de asıl mühim yekununu konserlerinden ve bilhassa Nevyorkta Metropolitan operasındaki temsillerinden kazanmıştır. İlk defa Alsas Loren şehirlerinden Mülhuz'da «Lak me» operasında sahneye çıkan Lili Pons, Nevyorkun bu meşhur operasın • da tam üç mevsim durmadan, dinlenmeden çahşmıştır. Bu kadar mütemadi mesai orada oynıyan artistlerden pek enderine nasib olmuştur. Mülhuz tiyatrosunda afişlere ismini yazdırmak hakkı bile kendisine verilmiyen Lili Pons, Metropolitan operasında 31 ikincikânun 1931 de verdiği ilk temsilden sonra bütün Amerikalıların gözbebeği olmuş kadar büyük bir kıymet iktisab etmistır. Lili, filimde ilk defa olarak Al Jol RADVO akşamki programj ANKARA: 12,30 karışık plâk neşriyatı 12,50 plâk: Türk musikisi ve halk şarkıları 13,15 dahilî ve lıaricî haberler 17,30 Halkevinden naklen İnkılâb dersi. (Mahmud Esad Bozkurdj 18,30 plâkla dans musikisi 19,15 Türk musikisi ve halk şarkıları. (Hikmet Rıza Sesgör) 20,00 saat ayarı ve arabca neşriyat 20,15 keman solo: Necdet Remzi Atak 20,30 muhtelif plâk neşriyatı 21,C0 musi'si konuşması (Halil Bedi) 21,15 stüdyo salon orkestrası 22,00 ajans haberleri 22,15 yarınki program. İSTANBUL: 12,30 plâkla Türk musikisi 12,50 havadis 13.05 plâkla Turk musikisi 13,30 muhtelif plâk neşriyatı 14,00 SON 17,00 inkılâb tarihi dersi: Üniversiteden naklen. Yusuf Kemal Tengirşenk 18,30 plâkla dans musikisi 18,45 Eminönü Halkevl neşriyat kolu namnıa Nusret Safa 19,00 plâkla dans musikisi 19,15 konferans: Eminönü Halkevi namına. Dr. Sabri Esad Siyavuşgil. (Karagöz hakkında) 19,55 borsa haberleri 20,00 Vedia Rıza ve arkadaşları tarafuıdan Türk musikisi ve halk şarkıları 20,45 hava raporu 20,48 Ömet Rıza tarafından arabca söylev 21,00 Tahsin ve arkadaşları tarafuıdan Türk musikisi ve halk şarkıları, (saat ayarı) 21,45 ORKESTRA 22,15 ajans haberleri 22,30 plâkla sololar, opera ve operet parçalan 22,50 son haberler ve ertesl günün programı 23,00 SON. tzmit ve Edirneye seyahat îstanbul Fen Fakültesi son sınıf talebesi 23 nisan Hakimiyeti Milliye bajTamı münasebetile, İzmite bir seyahat tertib etmişlerdir. Kafile, 23 nisan sabahı hususî bir trenle hareket edecek ve kâğıd fabri kasile diğer bazı müesseseleri gezdik ten sonra akşama dönecektir. Fen Fakültesi P. C. N. talebeleri de o gün Şirketi Hayriyenin 66 numaralı vapurile Boğaziçi ve Adalarda bir gezinti yapacaklardır. Gezinti sabah se kizde başlıyacak, gece 22 ye kadar devam edecektir. Diğer taraftan bir talebe grupu da. Kâzım Diriğin daveti üzerine, 21 ni sanda Edirneye gidecektir. Lili Pons aynadaki hayalile yan yana son'la birlıkte «Caz mugannisi» nde gö rünmüş ve dinlenmiştir. Fakat sesli fil min ilk tecrübe devresinde vücude geri rilmis olan bu kordelâ, onun beyaz perdedeki kıymeti hakkında bir fikir vermekten çok uzaktır. Artist, asıl mühim e serlerini ondan sonraki faaliyetile göstermiştir. Lili Pons'un yeni dünyada kazandığı muvaffakiyet hakkında daha vazıh bir fikir verebilmek için şu misali de zikredelim. Amerikada bir küçük kasabaya ve bir de küçük nehre Lili Pons'un ismive rildiği gibi muhtelif «Lili Pons kulüb» leri tesis edilmiştir. Bundan maada tıpkı muhtelif azizlerin hatırasına tahsis olunan günler gibi bir de «Lili Pons günü» vardır.. Yabancı merkezlerden müntahab parçalar Operalar 20,15 Britiş Nasyonal: Paust (Guno'nun)] 22.05 Milâno: Ayda (Verdi) nin. Büyük konserler 20,45 Munih: Şiling'in eserleri. 20,50 Lâypziğ: Mozart'ın eserleri. 21,05 Berlın: Almanya Finlanda mübadele konseri. 21,35 Belgrad: Bah'ın eserleri. 21,35 Paris (P. T. T.) Bah'ın eserleri. 21,45 Sarbrükken: Hendel ve Mozart'ui eserleri. 22,0ö Frankfurt: Şiling'in eserleri. 22.20 Çekoslovakya Devlet radyosul Bah ve Mozart'm eserleri. 23,05 Beromünster: Haydn'in eserleri. 1,05 Stutgart: Verdi ve Rossini'nin eserleri (gramofonla). Bir mübaşir tecavüze uğradı İkinci sulh ceza mahkemesi mübaşirlerinden Mehmed, dün öğleden sonra, Adliye koridorlarında, kendisine kalabalık arasında yol açmak isterken, Hüsnü isminde birinin hakaretine maruz kalmış ve kendisinden bir de tokat yemiştlr. Mütecaviz, hakikında zabıt varakası tutularak cürmü meşhud mahkemesi ne gönderilmiştir. Oda musikileri HALKEVLERtNDE Üsküdar Halkevinden: 19/4/938 salı günü saat 20,30 da Üsküdar Halkevi salonunda Dr. Kâzım Karacalar tarafından «Keylf verici zehirli maddeler ve vücudde yaptığı tahribat> mevzülu bir konferans verilecek ve projeksiyonla hasta tipler canlandırılacaktır. Salon herkese açıktır. r Konferans Bir iki satırla "İt Bir zamanlar birkaç filmini arka arkaya seyrettiğimiz Fransanın meşhur tenorlarından Andre Boje üçüncü defa olarajc evlenmiş ve nikâhı birkaç gün, evvel Pariste kıyılmıştır. Andre Boje'nin yeni karısı bir zabitin kızı olan gene .x ye güzel Süzan Laydeker^dir. •Jt Geçenlerde sinema perdesinde gördüğü Doroti Lamur'u pek beğenerek onunla evlenmeğe kalktığım yazdığımız Yehor Sultanı Doroti'nin evli olduğunu anlayınca bu fikrinden vazgeçmiş ve bir sinema kumpanyasınm reklâm olsun diye kendisine zevce olarak teklif ettiği gene Olemp Bradna'yı almağa teşebbüs etmiştir. Fakat bunun da bir lâtife ve reklâm olduğunu görünce fena halde kızmış ve bir daha sinemaya gitmemeğe karar vermiştir. "A" Meri Pikfor, idare heyeti azasından bulunduğu «Birleşik artistler» sinema şirketinin bazı işleri hakkında idare heyeti reısı Aleksandr Korda ile görüşmek üzere Londraya gelmiştir. Oradan Fransaya geçerek bir müddet Pariste kalacaktır. Müsamere tehiri Şişli Çocuk Esirgeme kurumundan: Şişli Çocuk Esirgeme kurumu adma bu akşam Tan sinemasmda tertib e ' • len müsamere san'atkâr Naşidin r na yapılan bir ameliyat dolayısilt 15 gün sonraki salı akşamma tehir edil miştir. Biletlerin o gün için muteber olacağım sayın davetlilerimize bildirir, özür dileriz. Konservatuar orkestramızın yeni ve pek mühim bir muvaffakiyeti Vali ve Belediye Reisimiz Muhiddin Üstündağın eseri olan Konservatuar orkestrası, 22 nisan cuma saat 21 de Fransız tiyatrosunda vereceği konser de Avrupanın herhangi bir konserva tuar orkestrası seviyesine yükseldiğini ispat edecektir. Cemal Reşidin idare sindeki bu konsere dünyaca meşhur piyanist Alfred Cortot iştirak edecek ve orkestramız refakatinde ChopinTe Schumann'm konsertolannı dinletecektir. Beethoven'in bir uvertürile başlı yacak olan bu konser san'at hayatımızda iftiharla karşılanacak pek mühim bir hâdise teşkil etmektedir. ^C Vaktile Olaf Fiyord ile «Güneş prensi» ve Gustav Frölih'le «Kadınlar ne isterler?» filminde oynıyan Avusturyah artist Nora Gregor bundan bir müddet evvel Avusturyanm mühim siyasî şahsiyetlerinden Prens Von Ştraremberg ile evlenmişti. Avusturyanm Almanya tarafından işgal hâdisesinde tevkif olunduğu şayiası ortaya çıkmasına rağmen bir iki gün sonra prensin ailesile birlikte Isvicrede bir dağ otelinde bulunduğu anlaşılmıştı. Üç sene kadar gerek sahneden ve gerekse sinemadan çekilmiş olan Nora'da son zamanlarda gene artistlik hisleri kabarmıştı. Eğer Avusturyanm işgali hâdisesi vuku bulmamış olsaydı, gene Viyana sahnelerinde görünmek üzere birçok tiyatro direktörlerile müzakereye girişmişti. Vak'alar bu şekli almca şimdi faaliyet gavesini başka bir noktaya tevcih etmiştir. Bir Fransız filim kumpanyası hesabına filim çevirmeğe karar vermiştir. Bu kordelâyı, halihazırda Dita Parlo ve Erih fon Ştrohaym'le bir filim vücude getirmekte olan rejisör Herzetski idare edecektir. 21,15 Frankfurt: Şubert ve Şuman'ın eserleri. 22,45 Çekoslovakya devlet radyosuj Boherini'nin eserleri. 22,45 Londra: Bethofen'in piyano so* natları. 23,25 Sarbrukke: Jos. Has'm piyano paj« çaları ve şarkılan. Askerî bandolar 20.15 Hamburg: Bahriye havalan. NÖBETÇİ ECZANELER Bu gece şehrimlzin muhtelif semtlerin. deki nobetçi eczaneler: istanbul ciheti: Eminönünde (Salih Necatl), Alemdarda cEsad), Kumkapıda (Belkis), Küçükpazarda (Yorgi), Şehzadebaşında (İ. Hakkı), Fenerde (Hüsameddin), Karagümriikte (Suad), Şehremininde (Nâzım), Aksaray da (E. Pertev), Samatyada (Erofilos), Bakırköyde (Hilâl), Eyübde (Arif Beşer) eczaneleri. Beyoğlu ciheti: Pangaltıda (Nargileciyan), Taksirn İs « • tiklâl caddesinde (Limonciyan), İstiklâl caddesinde (Della Suda), Galata Karaköyde (Hüseyin Hüsnü), Kasımpaşada (Mü eyyed), Hasköyde (Nesim Aseo), Bebekte (Nail Halid), Oıtaköy. Arnavudköy, Bebek eczaneleri. Kadıköyde Moda caddesinde (Bahaed • » din), Pazaryolunda (Rifat), Üsküdarda (Ahmediye), Büyükadada (Şinasi Rıza), Heybeliadada (Halk), Beykoz, Paşabahçe, A.Hisar eczaneleri. Şehzadebaşı Turan tiyatrosunda Hakkı Ruşen ve arkadaşlan Matmazel Miçe Pençef varyetesi Kıyamet günü, komedi 3 perde Herkes koşuyor Z A R A H La H a b a n e r a fm d i i e l n L E A N D E R TÜRK SiNEMASINDA Pangaiü K U R T U L U Ş sinemasmda Bu akşam saat 9 da Büyük müsamere Teşekkür Sevgili refikam Gülsünü vazifem yolunda bana destek olurken Allah elimden aldı. Felâketim içinde bana filen, manen hertürlü yardımı yapan Kolordu ku mandanım Korgeneral Muzaffer Er güdere, Tümen kumandanım General Baki Vandemire, Karaköse valisine, Trabzon garnizon kumandanma, bütün bu acı günlerimde yardımıma koşan asker ve sivil müşfik sayısız kalblere. Tan vapuru süvarisine, nihayet İstanbulda Dokuzuncu Kor İrtibat subaylı;ına, Süvari Binicilik okuluna, Sipahiocağma, bütün dostlarma, onun ideal yolunda öldüğünü öğrenen ve tanımadan tabutuna takılan herkese, ve nihayet Gülsünün cenazesini adım adım takib eden «Cumhuriyet» gazetesine abedî minnet ve teşekkürlerimi arzetmenizi gene kıvmeMi gazetenizden rica ederim. Süvari teimen Fahreddin İlhan ARŞ1N ismail DümbüllU Avrıca: Varyete »evki ve Karakaş heyeti birlikte levü Halk Türküleri ve oyunları MAL ALAN H A R Î HALK OPERETİ Bu akşam Gedikpaşa Azak sinemasmda saat 9 da RAHMET EFENDİ Operet 3 perde Yazan: Yusuf Süruri ' L'zun seneler bütün dünya sinema perdelerınde hâkim olan sarışm mabude J *« ^ ^ ^ l l n l \ L V ; V v e s o n sahnelerini yaptıktan sonra hastalanıp vefat ettiği I F A xM n V u n e n s o n çevirdiği S A R A T O G A Fransızca sözlü, birınci Erkek rolünde: Yarın akşam M E L E K CLARKE GABLE sinemasmda takdim edilecektir. Pek yakında CUMA ALFRED F R A N S I Z tiyatrosunda 65 kişilik 22 nisan 1938 saat 21 de M i L L î sinemada YARIN matinelerden itibaren CORTOT Teşekkür Validemizin vefatı üzerine, telefon, telgraf, mektub ve bizzat cenaze merasiminde bulunan ve bu suretle derin teessürlerimize iştirak eden akraba ve ehibbava arzı teşekkür ederiz. Kızlarır Ulviye, Avniye, Nezihe Oğullan: Lutfi, Vamık Damadları: Fahri, Nizameddin Konservatuar Orkestrası Pefakatile Şef: C E M A L R E Ş İ D Hamiş : Biletler Evvelden satılmaktadır. Telefonla kapatılan verlerin biletleri ayni eunde alınması lâzımdır. S A R I MARTHA ilfive olarak ^^^^^^M iki süperfilm birden MİHRACEHİN Turkçe sözlü muazzam tilm EGGERTH Z A BAK tarafından büyük operet GOZDESİ