23 Mart 1938 CTJMHURİYET Tekirdağlı Hüseyin Fransadan geldi Başpehlivan, Parisi çok beğendiğini söylüyor Danışıklı döğüş teklifine maruz kalan Hüseyin, bunları kabul etmemiş, erkekçe güreşecek pehlivan bulamadığından memlekete dönmüştür Yaz&n: SALÂHADD1N GÜNGÖR Daçya vapuru, rıhtıma yanaşırken. yolcu salonu önünde bekleşen katabahk, dalga dalga kaynaştı. Gittikçe daralan insan çemberi içinde, koca pehlivanın, otomobiline binmesi hiç de kolay olmamıştı. Bir çokları onun elini sıkmağı, kendisine «Hoş geldin!» demeği kâfi bulmu yor, boynuna sarılıp, alnından, yanaklarından şapır şupur öpmedıkçe yakasmı bırakmıyorlardı: Yaşa... Tekirdağlı... Yaşa aslan... Iki aydanberi, Paris kaldmmlarını çiğnemekte olan Tekirdağlı Hüseyin, bu sevgi tezahürlerine, alaparizyen şapkasını elinde tutarak, derin reveranslarla mukabeleye çalışıyordu. Tekirdağlı önde, biz onu takib eden otomobilde yola düzüldük. Biraz sonra, Sirkecide bir otelde, Paristen dönerı Tekirdağlı ile karşı karşıya idik. Serbest güreş şampiyonumuzla evvelâ dereden tepeden konuştuk: Pariste fransızcayı epeyce ilerlettiğini söylüyorlar! Belli belirsiz gülümsedi: Yok... O kadar da uzunbovlu degil... Meramımızı azçok anlatabiliyor duk.. Ekmek, su... Kahve.. Bonjur mösyö... Bonsuvar mösyö... îlk günler, doğrusu ya, çok sıkıntı çektimdi. Üç bes kelimeyi çat pat öğreaince, sıkılganlığım geçti. Pariste, en hoşuna giden yer neresi oldu?... Parisin her yanı güzel... îlle Opera meydanile Sanzelizeye diyecek yok... Yaman memleket orası... Sokak ortasında, edebdir söylemesi, kadın erkek biri bırlerıle sarma* dolas oluyorlar da kimse ba^ını cevirip bakmıvor. Seni, elbette (bar) lara filân gö türmüşlerdir! Allah rtmesin... r Niçin?.. " '' * Tekirdağlı, erkekçe bir hareketle ba şını kaldırdı: Kadın olan yerın semtine uğramamağa daha burada iken tö\be etmiştim. Parise, nasıl gittimse, öyle peldim! TeV^da&lıya, lâf olsun diye: Peki amma dedim. seni görmek icin, Selpcte otelinin merdi\ep'"'ni asındifn kad'nlar varmış!.. înkâr etmedi: Eh.. Bazı meraklılar, geliyorlardı. Amma, ben çoğuna çıkmıyor, kendımi otelde yok dedirtiyordum. Çıksam bile, ne konusurum. Comment \ous portez vous? Tres bien... İşte hepsi bu!.. Tekirdağlı, bu bahsi daha fazla uzatmıyarak; sözü değiştirdi: Pariste çok sıkıld'm. Ben, gürese alısık adamım... Halbuki, topu, topu iki defa, güreşebildim. Geri kalan zaman larım, ıdmanla, otelde yan ç;elip oturmakla geçti. Bereket versin, îstanbul gazetelerine... Onlar da elmasaydı, çatla«nak isten değildi. Fransız yemeklerine bir türlü alışamadım. Hangi kasaba baksan, kıpkırmızı beygir eti... Yahud da, sözümona domuz... Otelde ilk aksam, önüme getirdikleri yemekten, fena halde tiksindim. Aman bana bir yoğurt getirin, dedim. Yoğurt da yoğurda benzese bari... Nerede bİ7İm Silivrinin kaymak gibi voğurtlan... Nerede onlar... Lokan talarda koyun etinden yapılmıs yemek ler, çok pahalı... Benim gibi bir adam, bunlardan sekiz tabak kadar gövdeye atmalı ki, karnını şöyle yarıbuçuk doyura biNin!.. Memleket işi lâhana dolmaları, kus bası doğranmış tas kebablan, terevağl' pilâvlar, burnumda mis gibi tütüvordu. Bir gece, yattığın oteli kaybetmişsin. D"5 r u mu?.. Kaybettim amma, sonradan bıil dum. Hel" siikiir, otelin adı aklımda idi Selecfp Otel d**r demez gösterdiler. Paris seyahati, pana epeyce birşev ka^and'rabildi mi bari?.. Güldii: Bütün aldığım para, besyüz lirayı geçmez. Onu da yollarda yiyip bitirdık. Paris seyahatinden bütün kazancım, oralan görmek ve çok şükür Allaha, Türk gücünü, yabancı bir memleket halkına göstermek oldu. Zaten bundan fazla bir sey beklemiyordum! Yoksa, ben de başkalarının yatığı gibi, danışıklı döğüşlere girmiş olsaydım, buraya birkaç bin lira ile dönmek, işten değildi. Tekirdağlının sesi, perde perde yük seliyordu: Paris pehlivanları hep birden üze Iktısadî hnrphctlpr Aşı ile göz kurtanlıyor Amerikada yapılan iki mühim ameliyat Bir papas, henüz ölen adamın gözü asılanarak körlükten kurtarıldı Amerikada, Yeni Orlean şehrinde, fevkalâde dikkate sayan bir cerrahî ameliyesi yapılmıs ve muvaffakivetle netıcelenmistir. Ameliye Frank Şabina isminde bir delikanlının gözünde yapılmıştır. Frank Şabina, çiftçilikle meşgul olan babasının tarlalarında çahsmaktadır. Bir sabah, hayvanını nallatmak ıcın nalbanda gitmis, ocağa fazla yaklaştığı bir sırada, kızgın bir demir kıvmığınm fırlavıp gözüne girmesi üzerine delikanlı kör olmustur. Şabina'yı derhal Yeni Orlean hasta nesine kaldırmıslardır. Doktor Taut tarafından yapılan muayene neticesinde, göz akının ehemmıyeth surette delindiği ve delikanlının bu gözden istifade etmesine artık imkân kalmadığı anlaşılmıstır. Avni hastanede yatan 68 yaşında Amos ismindeki bir ihtiyarın gözüne de, o günlerde perde indiğinden dolayı ameliyat yapılmıs bulunuyordu. Fakat, ameIiyatın muvaffakiyetle bitmesine rağmen, bazı ihtilâtlardan korkuluyordu. Filha kika korkulan şey vukua gelmiş, gözde ufunet peyda olmağa baslamıştı. İhtiyar Amos, o günlerde hastan«de sık sık bahsedilen göz aşısı ameliyesile alâkadar oluyor, genc Şabina'nın sakatlanan gözüne, sağlam bir göz aşılandığı takdirde delikanlının körlükten kurtula cağını işitiyordu. Şabina'nın gözü tamamen kör olmasına mukabil, ihtiyarın göz akında ve gözbebeğinde hiçbir hastalık yoktu. Binaenaleyh, kendinin, bir ayağı çukurda bir adam olduğunu, halbuki beri tarafta, ömrü olduğu kadar kör gezmeğe mahkum, güzel, genc bir adam bulunduğunu düşünerek, kendi sağlam gözünü $abina'ya feda etmeğe karar vermiştir. Doktor Taut bu teklifi derhal kabul etmiş, ihtiyarın gözünü genc Şabina'ya KÖŞg PENCERESİNDEN Ruhsatî kuyucularımdan biri bana $u manzumeyi yolluyor ve şiirin sahibi kimdir diye soruyor: Rasgeldim ben bir kaşı kemana Dedim: Kaçalım TTZλ.. Dedi ki: Yok, yokl. Dedim: Muhabbetın?.. Dedi: Karışik; Dedim: Seçelım mıt.. Dedi kı: Yok, yok! Beynelmilel piyasadaki durgunluk Son günlerde piyasa haberlerinin ya nında hemen daima bir durgunluk şikâvetinin yer bulduğunu görüyoruz. Dahilî piyasadaki bu haberlerden da ha evvel ayni şeyi AvTupa piyasaların dan gelen haberlerden sezmiştik. Şu farkla ki haricden gelen haberler bir endişeyi tasımakta olduğu halde iç piyasamızda bdyle bir endişe mevcud değildir. Son vaziyete gelinciye kadar geçen ve ayni zamanda bu vaziyeti doğuran esbab ve avamili şöylece hulâsa edebi liriz: Beynelmilel piyasalarda esasen son günlerde. bir fiat düsmesi mevcuddu. Bütün dünya, bu sukutun müessir sevrini dikkat ve avni zamanda endişe ile takib etmekte bulunuvordu. Daha kısa bir ifade ile dünya iktısadiyatmın 1929 da başlıyan müthis buhrana tamamen müşabih bir kriz devresine girdiği görülüyordu. Bu buhranı gene aynen 1929 da olduğu gibi evvelâ Amerika hissetti. Bundan evvelki buhrandan ağzı vanmıs olan Birleşik devletler derhal önlevici tedbirler almaga koyuldu. Fevkalâde şiddetli olmamakla be raber krizin tesirleri bir fiat sukutile ba=lıvarak bütün dünvaya yayıldı. Son sivasî hâdiseler. şu durum üze rinde müessir oldu. Şimdi bu sukut durmuş ve bununla beraber ticarî işler tam manasile bir tevakkuf devresine girmiştir. Vaziyetin bize olan tesirini gözden geçirelim: Her şevden evvel dünya ticaret âlemindeki hususî mevkiimizi gö zönünde bulundurmak lâzımdır. Öyle bir iktısadî hususiveti haiz bulunuyoruz ki, beynelmilel piyasanın fiat yükselişi lehimize olabilir. Fakat alçalışı aleyhimize tesir yapmaz. Çünkü bizim mal larımız, alıcı memleketlerin konjanktür fiat seviyesine göre fiat alır. Bunun ne ticesi olarak ihrac mallarımızın fiatları da beynelmilel fiat seviyesile münase bettar değildir. Kaldı ki, Türk müstahsili ve ihracatçısı bu ihracat mevsimini kapamak üzere bulunuyor. Mallarımı zın kısmı küllisi elden çıkarılmıştır. Stoklarımız, bir kısım maddeler için yok, bir kısmı için de yok denilecek kadar azdır. Bu itibarla beynelmilel piyasalardaki fiat düşüşü kadar şimdi hasıl olan şu durgunluğu da dikkatle, fakat endişeye kapılmadan takib edebiliriz. Dedim: Dedim: Dedim: Dedim: Dedim: Dedim: Dedim: Dedim: Dedim: Dedim: Dedim: Dedim: Davacın kim?.. Dedi ki kadı; Kaç kardeşsin?.. Dedi ki yedi; Adın nedır?.. Dedi ki Tutu\ Uçahm mı?.. Dedi ki: Yok, yokl Bu daire?... Dedi vatanım; Bu tulbend ne?.. Dedi ketenim; Bu ak bez ne?.. Dedi kefenım; Biçelim mi?... Dedi ki yok, yokl Servi nedir?.. Dedi: Bu guzellık?.. Dedi: Akçemescid?.. Dedi: Göçelim mi?... Dedi Boyumdur', Soyumdur^ Koyümdür ki yok, yokl Ameliyattan iki intiba asılamış ve bu suretle, delikanhyı kur tarmıştır. İhtiyar Amos, ameliyatın muvaffakiyetle bittiğini haber alınca büyük bir sevınc göstermiş: Günün birinde böyle bir hediye vereceğimi asla düşünmemiştim, bir kral dan daha mes'udum, demiştir. Bu hâdiseyi itmam eden daha şayanı hayret bir habere göre de, San Fransiskoda Andre isimli bir papazın sakatla nan gözüne, son nefesini henüz veren bir adamın gözü aşılanmak suretile, papaz körlükten kurtarılmıştır. Ölen bir insanm kalbi durduktan ve ciğerleri teneffüs etmez bir hale geldikten sonra bile, muhtelif nesiclerin yaşamağa devam etmesi keyfiyeti, ölü gözünün, heyeti umumiye sile değilse bile, yalnız «Karniye» denîlen dış kısmın diri bir göze aşılanmasıni mümkün kılmaktadır. Yeni Orleanda yapılan aşı da, esasen gözün bu kısmile yapılmıştır. Şimdiye kadar, ufak mikyasta ve mahdud bir şekilde tatbik edilen bu yoldaki göz aşıları, Amerikadaki son tec rübeden sonra, doktorluk âleminde yeni bir terakki merhalesi teşkil edecek kadar ehemmiyet kesbetmiştir. Tekirdağlı, muharıirimizle beraber rime çullansalar, tekbaşıma karşılanna çıkacak kadar kendimde kuvvet hissediyordum. Güreşten kaçmadığımı, onlar da anladılar amma; zorlu pehlivanları birer bahane bulup yan çizdiler. Pehlivan taslaklarile de be. güreşmedim. Daha ilk günden, menecerime: Azizim... dedim, ben hızımı ala mıyorum. Haftada en aşağı üç güreş yapmalıyım!.. Amma olmadı bir türlü... Biri Litvanya şampiyonu Pasman, öteki Bulgar pehlivam Todor Bankof hepsi iki pehlivan karşıma çıktı. Bulgar, kofun kofu idü... Pasman, ondan çok daha çe\ik, çok daha atılgan ve cesurdu. (Palais des sports) un güreş organizatörü (Deglân), bana, pazarlıklı bir güreş teklrf etti. Kabul etmedim. Deglânla yapacağımız güreşte, mutlaka berabere kalacaktık! Para için bb'yle bir taahhüde girmeği, Türk pehlivanlığının ş,erefine yakıştıramadım. Londraya nicin gitmedin?.. Hiç sorma.. O da ayrı bir maceradır. Menecerim, Londradan bir türlü kat'î bir teklif alamıyordu. Bana yazdığı en son mektubda, on gün içinde, Okli isminde bir pehlivanın benimle güreşmeği kabul ettiğıni bildirmişti. On gün değil, daha fazla bile beklemeği göze almış tım. Fakat, menecer, istediğim teminatı veremeyince, Pariste daha fazla kalamadım. Çünkü, param bitmişti. Garantili bir teklif aldığım dakikada, Avrupanın, hatta Amerikanın herhangi bir kb'sesine, derhal gitmeğe hazırım. Mehmed Arif admı takınan şu Bulgarı nasıl yendiğini anlatır mısın? Tekirdağlı Hüseyin, ringde zorlu bir güreş yapmağa hazırlanır gibi, mevhum elense hareketlerile anlattı: Herif, beni karşısında görünce fena şaşalamıştı. Birbiri ardısıra tekmeler savurmağa başladı. Ben kafa kol kap mak istedikçe, yapıştınyor tekmeyi.. Sonra da sıkısınca, hemen ringın dışma fırlıyor. Derken, bana boyunduruk vuracak oldu. Hemen enseme aldım. Kafasmı kapıp vurdum yere!.. Salonda alk:ş, kıyamet... O sırada, kalabalık arasından biri koşa koşa gelip boynuma sarıldı, Pariste tahsil gören Türk talebeden bir gencmiş!.. Bulgar Todorof, Pariste bana yenil mesinin hıncını, Kırcaalideki kardeşle rimden çıkarmak istemiş. Son Postada, Gospodın'ın foyalarını meydana çıkaran yazı, intişar ettikten bir hafta sonra, azılı bir kaç Bulgar, Kırcaalideki kardeşle rim Ali ve Bekirin üzerine, bir gece, karanlıkla sopalarla hücum etmişler. Kardeşlerim de benim gibi pehlivandır. Hemen Bulgarların ellerindeki sopaları almıslar, herifleri kıskıvrak yakalıyarak, karakola teslim etmişler. Bunların, Todorofla akrabalıklan olduğunu ben de sonradan ö'ğrendim! Paris gazeteleri senden bahsettiler mi?.. Bir iki gazete bahsetmiş amma, ben görmedim. Yalnız Palais des Sports'un çıkardığı mecmuaya resmimi bastılar. Orada, benden bahsederken «Büvük dedeleri, Yeniçeri idi!» demişler. Vallahi, haberim bile yok. Belki de seyircilerde merak uyandırmak için yazmışlardır! ı Manzume, eğer aldanmıyorsam De liktaşh (Ruhsatî) nindir. Bu kıymetli şair, halk san'atkârları arasından Anadoluda tanınmış ve sevilmiş olanlarınm he« men hemen sonuncusudur. Kendisinia şöhret aldığı demlerde bütün Anadolu Erahın ismini anıyor, şiirlerini okuyor ve hemen her köylü onun eserlerini teren > » nümle bediî ihtiyacını tatmin ediyordu. Ruhsatî işte o büyük şöhretin sıkleti altında boy gösterdi, onbinlerce dimağı saran Erah hâlesini yararak o dimağlarda yer bulmak imkânını buldu ve geniş bir muhitte üstadı kadar sevgi kazandı. Ben sıvasta doğup büyüdüğüm içîd Ruhsatî ile hemşeri sayılınm. Çünkü De« liktaş Sıvasa bağlı köylerdendir. Faka4 onunla ne yazık ki görüşemedim. Üs^' tad, (1901) de ölmüştü. Bununla bera^ ber kendisinin birçok şiirlerini birçok yerlerde dinledim. Gerçekten duygulu va çok heyecanlı bir halk şairi idi. Şu kıt'a da onundur: Ruhsatî!.. Azraü gezer kasdlme Hakkım helâl olsun eşim, dostuma Bir belli taş dikin başım, üstüne Bir gün devir doner belirsiz olurl Dediği gibi de oldu. Zavallınm şîmcîî mezan da yoktur. Lâkin onu sevenlerin er veya geç insanî bir hamle gösterip kabrini çiğnenmekten kurtaracaklarını umuyorum. M. TURHAN TAN Edirnede tamir edilen eski eserler Siirdde trahomla mücadele F.Ç. ECNEBİ MEHAFÎLDE Alman gazetecileri memleketimizi ziyaret edecek Yakında Alman resimli mecmua ve gazeteleri sahiblerinden mürekkeb 40 kişilik bir grup memleketimizi ziyaret edecektir. Alman gazetecileri on beş sene zarfmda Türkiyede tahakkuk ettirilen işler hakkmda tetkiklerde bulu narak, Cumhuriyetin on beşinci yıldönümü münasebetile gazetelerinde memleketimiz hakkında neşriyatta buluna caklardır. Amerikan ticaret heyeti' Türkiye ile Amerika arasmda akdedilecek olan yeni ticaret muahedesi müzakeresine iştirak etmek üzere Ameri kadan hareket eden ticaret heyeti, önümüzdeki cumartesi sabahı şehrimize muvasalat edecektir. Heyet derhal Ankaraya hareket edecektir. VtLÂYETTE Dünkü imtihana 25 kişi girdi Malum olduğu üzere Dahilive Vekâ leti merkez teşkilâtı tevsi edilmiş, bil hassa mahallî idareler riyaseti teşkilile kadro. muhtelif müdürlükleri ihtiva etmek üzere genişletilmişti. Dahilive Vekâleti gerek bu teşicilâtta vazife görmek, gerekse Istanbulda dosya muhafızlığmda istihdam edilmek üzere lise mezunları arasmda bir imtihan açmış, bu imtihan da dün yapıl mıstır. îmtihana bir kısmı kız olmak üzere 25 genc girmiştir. Siird (Hususî) 937 haziranından beri Siirdde kurulan trahom mücadele sağlık savaşında canla, başla çalışmaktadır. Trahom teşkilâtının on yataktan ibaret hastanesi vardır. Sekiz ay içinde bu hastaneye 100 trahomlu ağır hasta yatırılmış ve ayrıca 700 hastaya da ameliyat yapılmıştır. Hastalık olduğu tesbit edilenler dispanserde tedavi edilmekte dirler. Tedavi ve ilâc için hiçbir namla para alınmamaktadır. Birinci Umumî Müfettişlik trahora mücadele teşkilâtını tevsi etmeği düşünmektedir. Diğer trahomlu mıntakalarda olduğu gibi burada da seyyar mücadele kolları tesis edilecek, bu suretle köyKiler evlerinde ayağma giden sıhhat memurlan tarafından tedavi göreceklerdir. Aynca yatak adedinin de malî yıl başında yirtni« ye çıkarılması Vekâletçe tararlaştırılmışEdirne Etnografya müzesinin avludan görünüşü tır. Yaz mevsiminde civar vilâyetlerden Edirne (Hususî) Son yıllarda Kanştırandaki Mimar Sinanm eserinin de bir çok hastalar müracaat etmekte ise Trakyada muhtelif sahalardaki faaliyet tamirine de önümüzdeki ay içinde başla de yataksızlık yüzünden uzak yerlerden ler arasmda bilhassa eski eserlerin ko nacaktır. Gene Büyükkarıştıranda Sinan gelenler bizzarur geri çevrilmektedir. runması ve tamiri yolunda esaslı çalışma devrinin Horhor çeşmesi Nafıa Vekili Doktor Hamdi tarafından Halkevin * lar gözü çekmektedir. Her biri birer şa Ali Çetinkaya tarafından 15,000 lira sar de trahomdan korunma ve tedavi usullerî hcser olan bu abideler yakın yıllara ka fıle Avmpadan satm ahnan demir boru hakkında halka faydalı konferanslar vedar bakımsız bir vaziyette idi. Ve bu kıy larla beton asfalt şoseye ve bir kolu da rilmektedir. metli eserlerin bu yüzden birçok yerleri Kanştıran köyüne getirilmiştir. harab olmıya yüz tutmuştu. Yeni Türk tiyatrosunun Edirnede General Kâzım Dirikin öncülüğü ile kurulan (eski eserleri sevenler) kurumunun faaliyeti ve Vakıflar Umum Müdürlüğünün para yardımile Küllür Bakanlığının yakın alâka ve teşviki bu eserleri kurtarmıştır. Selimiye ve buna benzer millî san'at abidelerimizde üç yıldanberi çok esaslı tamirler yapılmıştır. Bir senedenberi de genc san'atkâr Fethi usta tarafından hazırlanan Selimiye ve Uçşerefelinin mer mer başhkları dikkat ve meharetle takılmağa başlanmıştır. Geçen sene kurulan ve bu sene Darülkıraya taşınan yeni etnoğrafya müzesi baslıbaşına bir eserdir. Buraya hergün çeşidli etnografya eşyası gelmekte ve bunlara zarıf vitrinler yaptırılmaktadır. Kültür Bakanlığı memleke tin daha birçok belli baslı merkezlerinde kurulması gereken bu kıymetli esere yakın bir alâka göstermiş ve elden gelen yardımı esirgememiştir. Bunlardan başka beton asfalt yolun üzerindeki Sokullu vezirin Mimar Sınan tarafından tarafından yapılmıs camı ve hamammın tamiri işi de kat'î surette kararlaştırılmıs bulunuyor. Mimar Kemal ve Sureyya keşıflerini tamamlamışlardır. Ayrıca Tamşıvar ve Mora fatihlerinin Malkara ve Hayreboludaki eserlerinin 5,000 lira ile tamiri hakkında umumî müfettişliğin vaki olan ricası da kabul edilmiş ve bu işin tetkiki için Vakıflar Umum Müdürlüğü mimar Süreyyayı Trakyaya göndermiştir. Frank düşüyor Sıçan otu ile zehirlendiîer Yesildirekte Kimsesizler Yurdunda oturan 25 yaşlarmda Asye ile 30 yaşlarmda Emine, geceleyin sandıklarında bulunan sıçan otunu çay zannederek haslamış ve içmişlerdir. Birdenbire ağrılar içinde kıvranmıya başlıj'an kadmlar, zehirlendikleri için hastaneve kaldırılmıslardır. Tekirdağlı, Londraya gidemediğine müteessir görünüyordu: Hele, şu Hindlinin kardeşile güreşemediğime pek üzülüyorum! diye söy lendi, Londrada, Vandervald, Çerli gibi birkaç güreşçi var. Bunlar, Türkiye seyahatini kabul ederlerse birer birer sırtlarını yere getirmek boynumun borcu olsun! Dinc güreşçimizi, Tekirdağlı hemşe rilerile başbaşa bırakarak, otelden çık tım. Konya (Hususî muhabirimizden) Memlekette bir turneye çıkan «Yeni Türk tiyatrosu» şehrimize gelerek ilk temsilini verdi. İlk temsil Mahmud Ye • * sarinin naklettiği «Afacan» dı. Dağıülan programa göre bunu «Sekizincr» ve «Taş Parçası» ile «Kılıbık» takib eyliyecek. Bediî san'at hareketlerine karşı susa mış olan Konya, bu ziyaretten azamî surette çekilen Yemende Türklere yapılan san'at istifade etmeğe çalışmakta, ile koşziyafetine büyük bir alâka tecavüz maktadır. İlk temsilde sinema binasmda Beyrutta çıkan «Yıldız» gazetesınin iğne atılacak yer yoktu. Ertesi gün mekyazdığına göre şubat ayının on dördüncü teblilere mahsus oîmak üzere tekrarlanan günü Yemenın Hudeyde hmanında bu temsili bir de matine takib etti. lunan üç Türk ailesi ayni kazanın ArabYeni Türk tiyatrosu, öyle gördük ki ları tarafından pek fena muamelelere yeni istidadlarla doludur. Raşid Rıza maruz kalmı^lardır. On yasında iki kız mektebinin, tiyatro san'atkârı yetiştir çocuğunun iffetine tecavüz edilmis ve bu mek hususundaki bu yeni gayretine, Şavavrular bu yüzden ölmüşlerdir. Erkek di gibi tanınmış bir san'atkârın da iştirak ler dövülmüs, kadınların namuslarma te eylemekte bulunması umudlarımızı artıcavüz edilmiştir. ran esaslardandır. Bu vahşiyane muamele karşısında mahallî hükumet simdiye kadar hiçbir hareÖLÜM ket göstermemış ve mütecavizler hakkınArdahanlı İskender Beyin oğlu fab da hiçbir icraatta bi'lunmamıştır. rikatör Bay Behçet Tokerin eşi Bayan Son günlerde biraz istikrara yüztut muş olan Fransız frangı fiatı, pazartesi günkü cüz'î fiat sukutundan sonra dün yeniden düsmekte devam etmiştir. Evvelki akşam Londra borsasında bir İngiliz lirası mukabili 161.83 frankta kapanan frank. dün aksam 163.46 frangı bulmuştur. Fransız kabinesinin bir türlü müstakar bir şekil alamamış ol ması, bu günkü vaziyetin en büyük âmili telâkki ediliyor. memleket turnesi TEŞEKKÜR Bahriye emekli binbaşılığından mütekaid Muhlis Tolgay Kaptanm cenazesinde hazır bulıınmak lutfunda bulunan 7evata minnetle şükranlarımızı arze deriz. Ailesi Salâhaddin Güngör Leman vefat etmiştir. Bugün Nişantaşı Teşvikiye camiinde öğleyin namazı kılındıktan sonra Asrî mezarlığa defnedılecektir. Cenazesinde bulunmak arzusunda olan tanıdıkların camide bulunmaları rica edilmektedir.