27 Ocak 1938 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5

27 Ocak 1938 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

27 fkincikâmm 1938 CUMHURÎYET Asker gözile Iktısadî hareketler Ekmek meselesi Hükumet çok nazik bir meseleyi ele almış bulunmaktadır. Başbakan Celâ Bayarın gazetecilere izahını yaptığı ek mek meselesi, öyle zannediyoruz ki bu gün için bütün mühim meselelerin ön sa fında gelmektedir. Muhterem Başbakanın, halka ucuz ekmek yedirmek için derpiş edilen noktalar etrafında izahmı şu şekilde esasl üç kısma ayırmak kabildir: 1 Buğday işlerinin tanzijni, 2 Değirmenlerin bugünün ihtiyacIarına göre düzenlenmesi, 3 Fırınların yeni bir şekle sokul Canlanan mazi Yazan: ÇELÂL DİNCER Ankara Şimdi beş buçuk yılı ta mamlamakta olan bir mazi... Ankaranın sıcak bir ağustos gününde, Ankara Hukuk Fakültesi reisile beraberce Cebeciye gidiyoruz. Otomobilin süratinden hasıl olmuş zehabını veren sıcak, hafif bir rüzgârın gittikçe ıhklaşan at mosferi altında Cebecideki Abidinpaşa köşküne vardığımız zaman etrafımızı genc ve neşeli bir halka çeviriyor: An kara Hukukunun askerliğe hazırhk kampına iştirak cden bir kısım talebesi! Günlerden pazardır. Bu sebeble ça lışma tatil edilmiş ve talebe istirahat halindedir. Kendilerile karşı karşıya otur mus. hasbihal ediyoruz. Talebenin bütün vaziyetlermden memnun olan ben yalnız birşeyden şikâyet ediyorum: Smıflardaki talebe adedinin dolgunluğuna nisbetle hayli az olan askerî kamp mevcudun dan! Bu şikâyetime, şimdi sılada ebevey ninin yanında bulunan arkadaşlarına gıpta ve belki de hased eden; gözlerinde, büyüdüğü güneşli ve ışıklı muhitin bütün güzelliklerinin hasreti yanan genc bir talebe cevab veriyor: « Efendim, diyor, belki de kampa gelmiyen arkadaşlarımız haklıdırlar ( * ) . Milletler Cemiyetindeki silâhları bırak ma cereyanının bugünkü kuvveti karşı smda istikbal ufuklarında yeni bir harb bulutunun belirmesi, ihtimalden herhalde uzak olsa gerektir. Bu itibarla yarın arük ordulara da ihtiyac görülmemesi ihtimali pek kuvvetle variddir. Binaen aleyh bizim buradaki çalışmamız belki de beyhude olacaktır.» Gerek şikâyetin »ahibi, gerekse mevzuun temas ettiği dersin öğretmeni sıfatile ona benim cevab vermem icab ediyordu. Söylediklerimi bugün olduğu gibi ha tjrlıyamıyorum. Lâkin, «harbin, biz istesek de istemesek de, bir zaruret, bir nevi tabiî kanun olduğuna, insan tab'ındaki hırs, tama, kin, hased ve ilh... gibi hislerin beşeriyeti ebedî bir sulha kavuşturmaktan alakoyucu kuvvetlerden madud bulunduğuna, tarih kuruldu kurulalı geçmiş olan asırlardanberi bir tek sulh se nesine mukabil on üç harb yılı isabet ettiğine; binaenaleyh sulh nimetinden is tifade etmek istiyen milletlerin, muhte mel düşmanlarının karşısında, hertürlü tecavüzü def'e muktedir bir manzara ile mevki almak suretile ancak bu nimete mazhar olmakta devam edebilecekleri ne» dair bazı şeyler söylediğimi mealen tahattur ediyorum. Bu sözlerimin o za manki talebemi, samimî olarak, ne de.receye kadar tatmin edebilmiş olduğunu kestiremem. Fakat fakülte reisinin de bu kanaate aynen iştirak ettiğini ve genc talebelerirain dahi bu iştirakte onunla beraber olduklarını görmekle sevinmiş tim. Bu s.evinc, sanki, menfi düşman propagandasına kanarak cephede silâhını elinden bırakmağa doğru sürüklenir görünen, kuvvetini kendi elile sıfıra indirmeğe meyletmiş bir kıt'a karşısında bulunuyormuşum da şimdi ona yeni ve ateşli bir mücadele ruhu aşıhyabilmişim gibi, ruhumda yüksek bir heyecan ve tarifi müskül bir iç ferahlığı uyandırmıştı. O gün ve ertesi günler, doyulmaz zevkini, büyük işler görmüş insanların bütün CELÂL DtNCER Şimdi, ekmek meselesi bir kül olarak ömürlerince tattıklarına inandığım o iç (*) Daha geçen seneye kadar sivil mek ele ahnmış bulunmaktadır. Bunun için ferahlığı ve derin bir inşirah içinde yateblerdeki askerlik tedrisatı ihtiyarî ma muvaffakiyet o nisbette kolay ve seri oçadım. hiyette idi. TedrLs yılı içinde bu derslere f. G. *** ve sene sonundaki tatilde de askerî kamp acaktır. Bu sabah, gazeteleri karıştırırken, heinen her sahifede, gelecek harbin Yir minci asır insan cemiyetinde doğuracağı fecaatleri haykıran yazılar gözlerime battı: Japonyanın yaptırmakta oldugu aşmuharririmiz geçenlerde çok nazik bir meseleye temas etti, bütün babaların ve anaların. 46,000, İngilterenin yaptıracağı 52,000 şükramnı kazandı. Bu temas, berrak bir tonluk harb gemileri, totaliter devletler ufkun ta ortasmdaki hafif ve dağınık grupuna karşı demokratik devletler grubir buluta, yemyeşil yapraklarla bezenpunun silâhlanma yarışmdaki hızını gös(Baş tarafı 1 inci sahıjede) Düğün vesilesile, Kraliçeye gönde miş kuvvetli ve genc bir ağacın dibinteren rakamlar [İngiltere, silâhlanma işi arasında, manzarası, konforu ve ikliminin rilen kıymetl' hediyelerden gazeteler u de kımıldanan zayıf bir sürfeye işaret için günde bir milyon İngiliz lirası sarfehususiyetlerile ayrı ayn beni kendilerine zun uzadıya bahsettiler! etmek gibi olsa da mana bakımından diyormuş], en modern tayyarelerin uçuş çekmiş olanlar var. Hangisinden daha Hediye gönderilmesi tabiidir. Ni pek önemliydi. Çünkü o hafif gölgeleve bomba taşıma kabiliyetleri ve ilh... fazla hoşlandığıma gelince; bunu derhal tekim, aile azasının hazırladıkları hediye rin yarın bir bulut, o zayıf sürfenin ya5(Ç îjî îjî kestirmek güç olacak. rın bir tırtıl olması mümkündür. O seye biz de iştirak ettik.» Bundan tamam beş buçuk yıl evvel beble ve Üniversite profesörlerinden, Eğer, ölçü; manevî bağlılık ise, Istansıcak bir ağustos gününde Ankara Hu ması. Istanbulun imart lise muallimlerinden, ortamekteb öğ bulu, hiç şüphe yok ki bütün dünya şehirkuk talebesinin askerlik derslerine devam retmenlerinden, ilk okul mürebbilerin» Hükumet buğday meselesini esasen lerine tercih ederim. Abbas Hilr.ıi Paşa ile aramızda tek edenlerine söylediğim sözleri hatırlıya scn senelerde esaslı bir şekilde ele almış den birçoğunu tanımakla kıvanç duyan Türk olmak bahtiyarlığı rar İstanbula dair söz açıldı: bir muharrir sıfatile ben de o mevzua rak; müdafaa vasıtalarmı ve teşkilâünr bulunmaktadır. Ziraat Bankası buğday Şehriniz, gitgide güzelleşiyor, de ilgi göstermekten kendimi alamadım. ikmalde bu kadar geç ve geri kaldıkları, alımında ve satışında nâzım rol oyna Burası, benim ikinci vatanımdır. Genckorkunc düşmanlarının tecavüzlerini kar nı&ktadır. Bu şekilde Türk köylüsü muh" liğimin en hararetli günleri, Istanbulda di, ilerisi için bir de plân hazırlandıDavanın terbiyede takib olunacak ğını duydum. Mademki soruyorsunuz, metodlarla münasebeti voktur. Terbive şılıyabilecek kadar olsun hazırlanmakta tekirlerin buğday piyasasını diledikleri geçti. bu münasebetle düşüncelerimi kısaca an ile tedrib arasındaki farkı da hepimiz ihmal ve kudretsizlik gösterdikleri için en gibi düşürmeleri tehlikesinden masun kalBen, Türk kanından gelmiş bir ailenin önce Çin zimamdarlarına ve Çin gencli maktadır. Hükumetin, Ziraat Bankası evlâdıyım. Evimizde türkçeden başka latayım. Büyük ve dağınık bir şehrîn ye biliriz. Derste takib olunacak ta'lilî, is« ğine itab etmek arzusile yanıyorum. On n,n bu rolünü daha müessir ve daha şü dil konuşul ^zdı. Gene de, hususî mec niden inşası, güç bir iştir. Fakat Atatürk tikraî usullerden hangisinin faydah, dan sonra da bu sözleri, tıpkı kurnaz bir mullü bir şekle sokmak kararında olduğu lislerimde, türkçeyi tercihan kullanırım. Türkiyesinde, bundan çok daha güç iş hangisinin zararlı olduğunu, euristique ve catechetique metodlarm değerli mi, sihirbaz gibi, makus istikamette bir man nu öğreniyoruz. Bu arada siloların şe ler, o kadar kolaylıkla başarılmıştır ki; değersiz mi bulunduklarmı münakaşa Türk olarak doğduğumu, bütün hayatık hamlesile yeni bir mecraya sokarak; hirlerde beklenen faideyi verecek bir şekbu şehrin de Ankara gibi, kısa bir zaman etmek de hatırımızdan geçmez. Bunlar tımda unutmadım.» Japon, İtalyan, Alman, ingiliz, Fransız le sokulacağı da anlaşılıyor. «Buğdayı da, umranın en yüksek seviyesine erişece pedagokların hakkı ve vazifesidir. Arab âlemi ve ilh.. gencliğine kaykırmak istiyorum: silodan alıp, ekmek hajine getirerek halğine şüphe edilemez. Plânın tatbikı, Fakat her hakikati olduğu gibi mekBu silâhlanma yarışma bir çare bulun kd verecek ekmek fabrikaları» kurmak Sabık Hıdivin Arab milletleri ve A esaslı bir programa bağlanır ve inşaat fa teblerimizde disiplin kalmadığı hakikamaz veya had konulmazsa yanna aid karan bunun açık bir ifadesidir. rab âlemi hakkındaki düşüncelerini de aliyeti, senelere taksim edilirse, iş, umul tini de söylemek bizim boreumuzdur. şahsî ve millî bütün emelleriniz birer haDeğirmenler meselesi, yalnız bu vesile öğrenmek merakile Suriye ve Filistinin duğundan daha süratle biter. Bu seferki Çünkü, Başmuharririmizin yazısından yal olacaktır. Mensub olduğunuz millet gelişimde, Istanbulu, geçim seviyesi ba aldığı ilhamla bu mevzua iki kere temas ile değil, her bakımdan cidden ele alın vaziyetlerine temas etmek istedim. ve grup mağlub da olsa, galib de gelse eden kıymetli arkadaşım Peyami Safaması lâzımgelen bir mevzudur. Değir Abbas Hılmi Paşa, açtığım bu mev kımından da çok farklı buldum. Iktısadî netice aynidir. Büyük Harbin sonundannın pek doğru olarak söylediği veçhile krizi atlatmış sayılabilirsiniz. Hayat pa menlerin zaman zaman halkın ekmeği ü zuu da cevabsız bırakmadı: beri geçen 20 küsur yıl galib taraf milhalılığına karşı giriştiğiniz mücadelenin mektelberde disiplin meselesi bir pedaz*rinde yarattıklan ihtikâr hareketmi bil Ilkönce, dedi, şurasını kaydedegoji nazarivesi olmaktan çok daha fazla" letlerinm bile bellerini doğrultmalarına miyen yoktur. Son on beş yıl içinde de yim: Ben siyasetten çekilmiş bir adamım. de muvaffakiyetle neticeleneceğine şüp naziktir. Çünkü millidir. kâfi gelmedi. Bu 20 yıl içindeki akıllara ğirmenler üzerinde belki otuz defa tethe etmiyorum. Yıllar var ki, kendi âlemimde yaşıyorum. durgunluk veren fen terakkiyatı ise, yeni Şu halde davanm ele alınması, tahlil kik yapılmış, fakat müsbet bir neticesi göAtatürk Hiçbir devletin, haricî veya dahpî umubir harb halinde, küremizi bir asır müdolunması ve müsbet bir neticeye bağ * rülmemiştir. Şimdi Celâl Bayar hükumeruna karışmal: için, kendimde salâhiyet lanması lcab eder. Biz diyoruz ki mekdetle yerinden kıpırdayamıyacak hale Ajans telgraflan, Atatürk tarafmtınin bu işe kat'î bir hal şekli vermek isteblerde disiplin yoktur, eğer olsaydı görmüyorum. Bu bakımdan, Suriye veya koyabilir. Bu takdirde bugünün ve ya dan kabul edildiğinizi, bir saat kadar; hocalarını döven, hocalannı yarahyan, tediği anlaşılıyor. Bilhassa Istanbulun Filisrin ahvali hakkında söz söylemek nnın modern silâhları ve vasıtalarile yarefakatlerinde kaldığınızı haber verdiler. hocalarını öldüren talebeye hem de ihtiyacına göre fazla olan değirmenlerin bana düşmez. Bununla beraber, Arablık pılacak yeni bir harbin gerek şahsan sizen mükemmel ve modern olanlarından lüAbbas Hilmi Paşa, hissolunur bir he sık sık tesadüf olunmamak lâzım geâleminin terakki hamlelerine karşı lâkayd lere, gerekse mensub olduğunuz milletlere zuıtıu kadarının Istanbulda bırakılarak yecanla; Büyük Şefin adını tekrar etti: lirdi. ancak zarar verebileceğine inanmalısınız. olmadığımı da saklamağa lüzum görmüdiğerlerinin memleket içine taşınması düGene diyoruz ki, mekteblerde nizam Dikkat ediniz! Milletlerinizin yürüdükyorum. Atatürk.. îşte biribirinden ayrılmışünülmektedir. Haddi zatmda hiç de kove itaat tesis etmek kâfi değildir. Ço leri yol, iki elindeki meşalelerle barut fıBütün Türkler gibi, Arablara karşı yacak ikı kelıme... Türk ve onun Atası... lay olmıyan bu nakil işinde bütün yükü cukların «uslu» luğu temin edilmekle çısma koşan körebenin yoludur. jenım de bi muhabbetim vardır. Arab Yanlarında, bir saat kaldığımı, bana beraber onların çahşkan ve her şeyi hükumetin omuzlarına almak gibi bir 3(5 5jî îjC feragat de göstermesi işin nekadar ciddî milletlerini, refah ve saadete erişmiş gör şimdi siz hat 'latıyorsunuz. Bir saat mi «iyi» yapmak arzusile mütehassis olmaNe milletleri ağır vergiler altında tutulduğuna bir delildir. Bu arada bir de mek, en büyük emellerimden birini teşkil kaldım.. Bir dakika mı? Vallahi farkın larını, vazifelerine bütün benliklerini da değilim. Atatürkün huzurunda, za vermelerini mümkün kılmak gerektir. kıvrandırıp ezen ve emperyalist maksad değirmenlerin Belediyeye mal edilmesi eder.» Bunun için bulabildiğimiz çare, müman, bir mefhum olmaktan çıkıyor. Ötelar güden bir silâhlanma; ne düşmanına gibi mühim bir cihet bulunmaktadır. YaMıstr Kraltmn izdivacı denberi, bana teveccühleri vardır. Bu te kâfat ve mücazat usullerinin iadesindçn boyun eğmek zilletini doğuracak kadar kın zamanlarda dahi değirmenler üzerinBu aralık, nasıl oldu bilmem, Mısır ibarettir. Bir valivi, vazifesinde göstergevşeklik!. de Belediyenin nafiz olamamasından do Irah Majesfte Faruk'un düğününden söz veccühü kendilerine karşı beslediğim derin hayranlığımın bir karşılığı olarak te diği gayretten dolavı kıdem zammile, Biliyorum, bu fikir ortaya atılah yıl •ğan vaziyeti gördükton taat* hu. temen «çmak fırsatiı buldum. Abbas Hilmi takdirname ile. hatta ikramiye ile taklâkki ederim. Iar oluyor «herkesin maksudu bîF amma niye iştirak etmemek mümkün değildir. Paşa, son derece samimî bir tavırla ce dir ve taltif. başka bir valiyi de ihmalrivayet muhtelif!». Fakat işte dünya, Dünya milletlerinden birçokları, daha leri, müsamahaları görülürse kıdem tenYalnız bu cihetin güçlüğünü dj unut ^rab verdi: sanki yağlı bir sathı mail üzerîndeymfş Mısınn genc Kraliçesi, eski bir dos uzun seneler, Atatürk kudretinde bir Şe zili, maaş kesilmesi, tevbih mektubu mamak lâzımdır. gibi, felâket uçurumuna doğru, her an fin hasretini çekmeğe mahkumdurlar. gönderilmesi gibi suretlerle tekdir ve Bundan sonra Fınnlann yeni bir şekle tum olan Ali Zülfikar Paşanın torunu artan bir süratle ve son hızile kayıp git«O» nun bu millet için hakikî bir nimet tecziye ettiğimize. ayni mükâfat ve müsokulması gelmektedir. Fırınlarda; bil dur. Zülfikar Paşa, ben Mısırda iken, mekte.. ahir. muhafızı idi. Kraliçenin pederi olduğunu, yeryüzünde bilmiyen kim kal cazatı muallimlere dahi yaptığımıza Ben, şahsan, şuna kailim kî dünya hassa îstanbul fınnlarında ıslahat yap göre çocuklan sıkı bir murakabe so dı ki...» cidden bir zarurettir. Ba arada se, Mısır muhtelit mahkemesinde uzun milletlerini idare eden başlar «Atatürk» ü mak nunda teşvik veya tahzir edici şekillerKonuşmamız burada bitmişti. seneler bulunarak umumun sevgisini kade sevindirmekten, yahud utandırmakanlıyabilecek kabiliyete yükselebilseler en ziyade tebelhır etmiş fikir halinde Sabık Hıdiv, beni ayni büyük tevazu tan niçin çekiniyoruz!.. Fransa mektebzanmış muktedir bir zattı. Böyle bir zatın di bugün bu mevzu çoktan halledilmiş ekmek fabrikaları kurulmasını görüyoruz¥ «Halk fırınları» diyeceğimiz bu ekmek kerimesini, ailemiz arasına kanşmış gör ve örnek obcak nezaketile, kapıya kadar lerinde çahşkan talebeve verilen afeTİn olurdu.. Ne çare?. fabrikaları işi üzerinde bir müddettenbe mek, bizi ancak bu saadete ortak edebi teşyi etti. varakalarınm bir santimlik maddî kıySalâhaddin Güngör meti de var. Gene o mekteblerdeki şeri meşgul olunmakta idi. Hükumet de ekBundan beş buçuk yıl Snce talebem ref levhalarmm, mükâfat dağıtılması den birisinin fikrî dalâlete saptığına za mek fabrikalarının tesisinde gaye olarak merasiminin oynadıgı feyyaz rolü inkâr halk ekmeği çıkartmağı gözönünde bu hib olarak, bu fikir dalâletinin bütün eden bir Fransız pedagoku yok! Türk gencliğine sirayeti ihtimalinin kor lundurmaktadır. Ondan sonra halk için Paris Üniversitesinde rektörlük eden, kunc akıbetleri karşısında, Ankara ağus lüks olan francelânın narkı kaldırılacaktır. Traite des etüdes adlı mühim eseri tosunun en sıcak bir gününde titremiştim. Bugün Istanbulda mevcud 190 fırın mumemleketine armağan bırakan Charles Bugün, karın çiselediği Ankaranın soğuk hakkak ki ihtiyacdan fazladır. Nitekim Rollin de mükâfat ve mücazat usulünün bir sonkânunundayız. Ve şimdi, şu sa son yıllarda fınnların yerıni ekmekçi dükcandan taraftarıdır. Gerçi mekteblerde tırlan yazarken, Yirminci asır insan ce kânlan tutmağa başlayınca fırınların a aramlan kemal gayesi tecziye ve taltif miyetinin, elinde meşalelerle, üzerine dedi azalmıştır. Ekmek buhranı yaratdeğildir. Bu suallere başvurulmağa f K kosmakta olduğu barut fıçılannı görü makta bu fırınların gösterdikleri meharet tiyaç hissedilmediği gün, mekteblerin de ayrıca kayde değer. yor ve... terliyorum. ideal bir mahiyet aldığı tahakkuk ede Atatürkün bu millet için PENCERESiNDEN hakikî nimet olduğunu Mekteblerde terbiye meselesi bilmiyen kalmadı Sabık Hıdivin «Cumhuriyet» e beyanatı Izmir Halkevinde kostümlü balo lara istirak eden talebenin filî askerlik 1 ıran serırlıgı hizmetlerinden 2 aydan 6 aya kadar bir müddet kısaltüırdı. Biz, askerliğe hazırlık Ankara 26 (Telefonla) Tiran sefirİzmir (Hususî) İzmir Halkevinde kostümlü bir balo verilmiştir. Baloya öğretmenleri, o zamanlar bu derslere ve kamplara girecek talebenin sayısmı artır ığine Fuad Hulusinin tayini haberi te haricden zeybekler de gelmiştir. Şehrin tanmmış münevver kadm ve kızları eyyüd etmiştir. Tayin keyfiyeti Yüksek millî kostümlerile baloya gelmişlerdir. Gönderdiğim resim, baloda bulunanmak için binbir dereden su getirirdik. arın bir kısmını göstermektedir. C. D. Tasdika arzedilmiştir. hareketle kendine doğru çekti. Dizleri arasına hapsetti ve başını geriye itti. Fakat gülüşünde kederli bir muhabbet vardı. Ne istiyorsun benden? Aiii... Saçlarımı acıtıyorsun. Gene ağlıyacağım. Yazan: Tercume ederr Niçin ağladın sen? 21 Gabriele d'Annunzıo Cemil Fikret Beni Bodia'ya götürecek misin? Hay ; bugün değil. Birdenbire yerinden kalktı ve kadmı di. Makineciler de, ihtimal, tatilde ve Niçin? dirseklerinden yakalayıp iterek: oyunda idiler. Yeter, diye bağırdı, yeter! Görrnüyor musun bebeğin uykusu Ve Lunella yalvanyordu: Gitme, Vana, gitme! Biraz daha var. Bu itiş o kadar şiddetliydi ki Vana yere düştü; kollarında Aldo'nun par kal. Beni de Bodia'ya götür. Çocuğn kollarında yatan bebek cammaklarının izi kalmıştı. Bağırmadı ve şi Hayır, Layır Lunella. Yemek sa dan gözlerini yarı kapıyordu. Lunella'nm kâyet etmedi. Aldo ona bakmıyordu. Bu atin geldı. Bugün çok musiki yaptık. Bak yalvanşlan üzerine Vana son bir şarkı sert hareketinden nadim olmustu fakat zaten ne haldesin? Hâlâ hıçkırıyorsun. daha söylemeğe razı oldu. Moussorgskyaf dileyemezdi. Kadının hızlı hızlı nefes Hayır. Bir yudum su içersem ge nin «bebeği uyutmak için...» isimli ninaldığını duyuyor ve ağlamasından kor çer nisini okumfna başladı. Aldo, piyanoya kuyordu. geçmiyor. Sonra oturmuştu. Vana piyanoya yaklaştı, fa Fakat ıstırabm kat yüzünü, hafifçe gülen, Lunella'ya Ansızm ayaküstü sıçradı. Parmaklık zahmetle uyuyorsun çevirdi. tan, uyuyan Ardee'yi muhafaza eden Gecer, geçer. çadırın bulunduğu çayıra sarktı; ve sa Gözleri ağlamaktan kızarmış, bebeği Son notlar bebeğin üstünden bir nefes bırsızlığına mağlub olarak bağırdı. elinde, yalvanyordu: gibi geçti. Lunella yayılan uykunun için Giovanni! Hayc1' Lunella haydi. Uslu dur. de kollarını hareketsiz tutmıya çalışıyorBu Giulio Cambiaso'nun en sevdiği Ben de seninle beraber geleceğim. du. Işçisiydi; onun benzin deposunu son defa Aldo, Aldo neye birşey söylemi Vana ihtiyatla ayaklannm ucuna baolarak dolduran işci. yorcun? Neye beni müdafaa etmiyor sarak doğruldu; ve nefesini tutarak, bir Givanni! sun? anne endişesi içinde, çıktı. Cevab yok. Çadır kapalıydı ve sessizKardeşi onu hemen hemen sert bir Balze batan güneşin ziyasile gölge ve ışık içindeydi. Kayalıkların arasında rüzgâr bütün harabeyi dolduruyordu. Şahinlerin tiz sesleri duyuluyordu. Feci, dedi Aldo. Korkuyor musun? diye sordu genc kız. Balzes düşündüğüm zaman bana dünyada bundan daha yalnız bir inziva yokmuş gibi geliyor. Onlara bakıp dinlediğim zaman hissediyorum ki içlerinde birisi yaşıyor. İçine düşecek olsam vücudüm çamurun içinde mi kalacak dersin? Bunların dibine kadar kim baka bilir ki? Göz dayanmıyor. Belki dibinde gözlerin önüne karaltılar getiren bir ışık vardır. Zanneder misin? Bakayım bir defa.. Öyle olmaz, Vana, imkânsızdır. Sarkmak hareketi yaparken onu yakaladı, geriye çekti, birkaç saniye birbirlerine yapışık kaldılar. Vana, Aldo'nun kemiklerine kadar titrediğini hissediyordu. Haydi, dedi, Bodia'ya gidelim. Aldo onun elini bırakmadı. Başkasına yapışan ve başkasının devamlı sıcaklığından rahatlık duyan kendisi değildi; ıstırabından ve hicabmdan daha kuvvetli olan damarlarmm genc hayatı idi. Vana gayriihtiyarî hızlı hızlı yürümeğe başlamıştı. Kendisini akıbeti yakın bir talihe sürüklüyormuş gibi takib eden Aldd: Neye böyle koşuyorsun? dedi. Koşuyor muyum? Koştuğunun farkmda bile değildi. Zira etrafında herşey hücum veya firar halinde idi. Birbirini takib eden bulutlar harab duvarlara temas ediyor gibiydiler. Kırlangıclar havaya atılan küçük ta$ parçaları gibi boşluğu yarıyorlardı. Görüyor musun? Şu küçük kapıyı görüyor musun, Aldo? Gezdiğimiz saraydaki kapıya benziyor. Bunun siyah mermerden yuvarlakları yok; fakat şu sarmaşığın siyahlığına bak. Bu bir nevi siyah sarmaşıkla örtülü küçük bir kapı idi. Ayağmı eşiğe koyduğu zaman Aldo kalbinde bir heyecan hissetti. Bir türlü bu kör korkuya hâkim olamıyordu. Fakat eşiği aştı, fakat girdiği yer karanlık değildi. Küçük duvarın ve otların ilerisinde batan güneşin alçak ışıkları altında plâjları gördü. {Arkası var) cek ve bütün beşeriyet sevinecektir. Lâkin böyle bir mekteb şimdilik dünya • nm hiçbir yerinde mevcud değildir. Çocuklar henüz bütün insanlar gibi zâf içinde, noksan içindedir. O halde bîzim yapacağımız i^, o ideal mekteb tekevvün edinciye kadar vaziyetin icab ettirdiği tedbirlere başvurmaktan ibarettir. Bugün böyle davranalım, bir yandan da vazife hissini inkişaf ettirelim. Zaman gelir ki, çocuklar, kendi hareketlerinin hakikî takdirini gene kendi vicdanlarında bulurlar ve mükâfatla mücazattan müstağni kalırlar. Af. TURHAN TAN Esrarengiz bir araba kazası îzmir (Hususî) Şehir civarmda Yeniköyden tek atlı yük arabasile İz mire doğru hareket eden Celâl oğlu Necib, Şaban oğlu Hüseyni de arabasına almış ve yolda bir kazaya uğramıştır. Necib, yaralı olduğu halde zabıtaya müracaatle; Dokuz numaralı Urla otomobili arabama çarptı. Araba de\Tİldi, Hüseyin beyin üstü düşerek öldü, ben de yara landım. Demiştir. Tetkikatta, mevzuubahs otomobilin arabaya çarptığım gösterir bir iz bulunamadı. Bilâkis, hâdisenin, arabacınm hatalı hareketinden ileri geldiği anlaşıldı. Ölü gömüldü, arabacı da yakalandı. Kara sularımızda avlanan bir Yunan motörü İzmir 26 (Hususî muhabirimizden) Çeşme sahillerinde kara sularımızda avlanan bir Yunan balıkçı motörü yaka • landı. İçindekiler Adliyeye verildiler.

Bu sayıdan diğer sayfalar: