6 BTTİncitesrin 1937 CUMHURÎYET Bir millî mücalıid Dalkılıç Ibrahim Istiklâl savaşındaki hizmetleri için Uşak ve havalisi onu unutmamalıdır İsimlerle müsemma arasında mutabakat aranırsa, geçenlerde ölüm haberini aldığnnız Kütahya meb'usu tbrahim tam kendine lâyık soy adını bulmuş bahtiyarlardandı. Tahsilini medresede yapmakla beraber maarif işlerinde kendini göster miş, İttihad ve Terakkinin vatanperverane çalışmalarında vazife almış, memleketi olan Uşakta müftilik yapmış olan Dalkılıc îbrahimin en mümtaz ve tarihî vasfı «millî mücahid!» olmaktır. Cihad; eğer imanm insana emrettiği fedakârlıksa Dalkılıç bu fedakârhklann maddî ve manevî her nev'inin timasliydi. Nazillide Demirci Efenin, Salihlide Çerkez Etemin kurduklan sivil miidafaa hatlan iaşe ve ihtiyadan için gerilere muhtacdılar. Uşak ve Uşaklılar için bir iftihar hatırası olarak kaydolunabilir ki, o muhit bu ön safm hayat ve faaliyet merkezini ve Dalkılıç da bu faaliyetin başıydı. Esas itibarile her işte ilk defa zekâ sını, icabında dinî ve ıçtımaî nüfuzunu kullanmak suretile Dalkılıç çok defa U şağı, istediklerinin yapılmamasmdan iğbirar duyan millî çetelerin baskmından kurtarmıştı. Bir taraftan Sıvastaki temsil heyeti ve Alaşehirde yeni kurulmağa başhyan askerî teşkilâta yardım, diğer taraftan başıbozukların kurduğu ve o gün için miüi mücadele ve mücahedenin en güvenile bilen kuvveti olan cepheleri idare gibi bazan birbirine zıd cereyanlan telifte Dalkılıç îbrahimin zekâsı imdada gel memiş olsaydı, pek çok tadsızlıklar bu gün acı hatıralar bırakırdı. Uşak; cep heler için adeta bir «levazım deposu» olmuştu. Hududu olmıyan para ve levazım dileklerini mazbut bir surette temin et mek; hükumet kuvvetinin sıfıra indiği ve herşeyin Müdafaai Hukuk merkezlerinde toplandığı o zamanda nekadar zor duysa arzusunun yapılmadığından kızan her cephe ve hatta her müfreze kuman danınm silâhla tehdidden ibaret yegâne şiddetli mutalebesine karşı idareli vazi yetler takınmak da o kadar tahammül edilemez müşkülât membaıydı. Dalkılıç, bunların hepsini yendi. Cepheye gönüllü askerler gönderdi, cepheyi besledi. He yeti temsiliyeyi, resmî kuvvetleri; diğerlerini danltmadan benimsedi. Halka verdıği vatanperverlik derslerıle umumî he yecanı mütemadiyen dik tuttu. Cepheleri gezdi, köylerde dolaştı, ianeler topla dı, icabında silâhile, icabında vaız ve nasihatile, yalnız Salihli cephesinin, Kü tahya mıntakasmm değil bütün Millî Mücadelenin tarihî bir siması oldu. O günleri yaşıyanlar; onu parlıyan gözlerin ve mütemadiyen koşan zayıf vücudile sandalyesinde yalnız fetva veren bir müfti değil, hakikî fetvaların vatan ve millet davasında bilfiil fedakârlık oldu ğunu gösteren canlı ve kanlı bir vatan perverhk olduğunu bilirler. Ben şu satırlan yazarken o günlerde görüşmediğim ve fakat çalışmalanna Alaşehirden şahid ve hayran olduğum Dalkılıcı, silâhlı mücadeleden sonra fikrî ve siyasî mücadelenin karargâhı olan Bü yük Millet Meclisinde gördüm ve ilk görüsümden son ayrılışıma kadar hep ellerinı öptüm. Bu memlekette vatanperverlikleri filen sabit olanların eli öpülmezse, öldükten sonra namları anılmazsa, yalnız namlan anılmakla kalmıyarak bu müstesna şahsiyetlerin evlâdlarımıza verecekleri fedakârlık derslerinin faydaları uzatılmak için hiç olmazsa kendi muhitlerinde ebedileşmelerine yarıyacak eserler kendilerine izafe edilmezse vatanperverlik, fedakârlık, fazilet mükâfatsız bırakılmış olmaz mı? Ben çok kıymetşinas olduğuna kani olduğum kalemin, Ibrahim Dalkıhcı u nutmadığına ve onun ismini tarihe yazdığına eminim. Dalkıhcı kaybetmekten doğan derin acınm ağrılarile ailesini, Uşakı ve bütün onu sevenlerle milleti taziye ederken gönlüm istiyor ki, Uşak Dalkılıç için bir ebedî hahra bıraksın ve bu hatırayı yaşatmak için Eşme, Alaşehir, Salihli ve diğer komşu kazalar halkı da ona iştirakte bulunsun... Bu, evlâdlarımıza verilecek derslerin en faydalısı, yaşıyanlann da en büyük tesellisi olmaz mı? Manisa meb'usu REFIK İNCE Dünya da buğdaylarımız Iktisadî haveketler pazarlarmDış ticaretimiz 1937 senesinin ilk altı aymda ihracat fazlalığı daha çok artmıştır Dış ticaretimizin 1936 da gösterdiği gelişme seyri, bu senenin ilk altı aymda daha açık bir şekilde devam etmiştir. Bu, altı aylık ilk devrede dış ticaret yekunu (ithalât ve ihracat kıymetleri mecmuu) 1936 nın ayni devTesine nisbetle yüzde 20.2 gibi mühim bir nisbet dahilinde artarak 85.567.000 liradan 102.918.000 liraya yükselmiştir. Bu suretle dış ticaret yekunu, ilk altı aylık devreler itibarile 932 denberi en yüksek haddme varmış bulunuyor. îlk altı aylık ticaret muvazenesi ihracatımız lehine 6.900,000 liralık bir farkla kapanmıştır. Nisan sonunda 15.2 milyon Iıraya kadar yükselen ihracat fazlası, bundan sonraki iki ay içınde bir taraftan ihracatın mevsim dolayısile azalmasın 1937 54 909 48 009 4 6.900 1936 41.007 44.560 3.553 1935 34.161 43.392 9.231 Kurt abamdan dınlediğim hikâye lerdendir: Bir gün o ve dedem Eyübe giderler. bir kebabcı dükkânına girerler. Eelli, altmış yıl evvel Evübün kebabile kaymağı meşhurdu. Her cuma, binlerce İstanbullu kebab yemek için o semte tasmırdı. Ge linlerın paça günlerinde de kaymak, mutlaka Eyübden getirilirdi. Paça günü devip geçtim amma, içi me de şüphe gırdi. Çünkü o günün ne demek olduğunu bilenler bugün azal mış olsa gerek. Onun için izaha lüzum var: Paca günü. gerdeğe girildiği gecenin ertesi cumava tesadüf ettirilirdi ve o gün veni evlilerle komşuları paca yerlerdı Sofrada kaymak bulundurmak da âdetti. Her ne ise, babamla dedem girdik leri dükkânda bes. on sis kebab ısmar larlar ve iştahlarmı cilâlayıp beklemeğe koyulurlar. Fakat kalavlı bir bakır sahana konup da buğusu tüte tüte önlerine getirilen kebaba el atar atmaz ne görseler iyi: Tırtıl kadar iri bir kurd!.. Dedem haklı bir kızğmlıkla dükkân sahibini çağırıp bilmem kaç hararet derecesinde de kebab edilemiyen kurdu şöstermeğe hazırlanırken masa kom şusu olan bir gemici araya girer: Efendim, der. sahanı bana ver. Biz uzun seferlerde bunların yılanlaşmış larını yedik. Böylesini çerez sayanz!. * * * Bu hikâyeyi daima hatırlarım. Kurd postundan yapılma kürkler, manşonlar, çekmecelerdeki kurd ağızlan. kurd bağrı dediğimiz çiçekler: kurd boğan, kurd tırnağı, kurd pençesi. kurd helvası, kurd kulağı gibi otlar. pehlivan güreşi seyrederken gördüğüm kurd kapanı ovunları. ömrümün her deminde dostlardan dinlive geldiğim kurd masallan. eski kurdlarm körpe kuzulara kurduklarına sık sık şahid olduğum tuzaklar, kurd mantarma benziven siirler, kurdeşene tutulmuş kimseler, ahşab evlerde ve vesveseli ahbab yüreklerindeki kurd venikleri. ipek böcekleri, kurdlarını bir türlü dökemiyerek kalblerini ve sinir lerini bovuna kaşıyan kartalozlar bana heo bu hikâyeyi hatırlatır. Ayni zamanda kurddan sinirlenirim. Tesrifata bağlı sofralarda bile meselâ rokfor peyniri ortava gelince beni hafakanlar tutar. Kurdlanmış kaşar görür sem hafif bir baygınlık geçiririm. Sisli günlerde de kurdun dumanlı havadan hoşlandığını ve ağıllara düşman olan o hayvanla minimini kurdlar arasındaki isim benzerliğini düşünerek sinirle rim bozulur. îşte kurda ve hatta kurd kelimesine karşı bu kadar derin bir istikrah duyan bana, bir satıcı övle bir oyun oynadı ki deme gitsin. Herifle on senedenberi alışveriş yaparım, evimin yemişini daima kendısinden alırım. EKin de uğradım, yarma şeftali var mı. dedim. Elile yanyana konulmuş taze kız yanaklarım andıran yarı kızıl mevvaları gösterdi VP ağzını şapırdata şapırdata övdü: Şeftali değil. seker mübarek. Yüz kuruş vererek iki kilo tarttırdım, paketi koltuklayıp eve götürdüm. Ço luk çocuk benim iştahama iştirak ederek yemek sonunda şeftalilere dudaklarını uzattılar. Fakat babamm bana anlattığı h'kâyenin özile karşılasarak afalladılar: İki kilo şeftali içinde kurdsuz bir tane yoktur. Sinirlendim. Lâkin İstanbulda kurdlu meyva satılmasmın caiz ve mübah olduğunu öğrenmek suretile de unutulmaz bir ders almıs oldum. Zaten muhterem esnaf, kurdları kutuya koyup satsalar ne diyebiliriz ki?.. Yeni sene buğday rekoltemizin vaziyeti kat'î bir şekilde anlaşıldıktan sonra bu mahsul senesi zarfında ihrac edebileceğimiz miktar mevzuu bahsedili yor. Filhakika bu cihet üzerinde durulmağa değer sebebler de vardır. Son günlerde başta Alman ithalâtçıları ol mak üzere birçok memleketlerden ya pılan müsaid ve ısrarlı talebler de bu meyandadır. îthalâtçı memleketlerin buğday piyasalarmda son zamanlarda bir kalkınma husule gelmiştir. Bu yükselişin başlıca sebeblerinden birini, bu sene Amerikanm ihrac edebileceği buğday miktarı nın tahmin edildiğinden az oluşu teşkil etmektedir. Yapılan tahminlere göre. Amerika, kendi istihlâkât ve tohumluğu için ayırmağa mecbur olduğu miktar dan sonra 125 milyon buselden daha az buğday ihrac edebilecektir. Kanadanın yapabileceği bu seneki buğday ihracatı bu mevsim üzerinde tesir yapamıyacak bir miktardadır. Dünva pazarlarını besliyen memleketlerden Şilinin de ihrac vaziyetinin müsaid olamıvacağı görülmektedir. İşte dünya buğday piyasasındaki yükseliş sebebleri bunlardır. Bu sene memleketimizde buğday rekoltesi normalin üstündedir. Buğday piyasamız bunun tesirinde olarak düşme temayülündedir. Dahildeki bu vaziyetle haricdeki vaziyet karşılaştınldığı zaman buğdav ihracatı için müsaid bir zeminin mevcud olduğu görülüvor. Geçen sene iki milyon liralık olan buğdav ihracatımıza mukabil bu senenin ilk vedi aymda altı milvon liralığa vakm fhracat yapılmıstır. Son avlarda ihracat ağırlasmıshr. Fakat veniden ümidli vazivetler hasıl olmaktadır. I dan, diğer taraftan ithalâtın nisbeten inkişaf etmiş bir seyir takib etmesinden dolayı haziran sonunda 8.3 milyon lira a zalmış olarak görülmektedir. Aşağıdaki tablodan da anlaşılacağı gibi geçen üç senenin ilk altı aylan so nunda ihracatamız lehine bir fark elde edilememiş, aksine mühim ithalât faz lası kaydedilmişti: Bununla beraber sene sonları itibarile ticaret muvazenesi, bahis mevzuu senelerde de mühimce farklarla (1935 te 7.0, 1936 da 25.2 milyon li ra) muntazaman lehimize kapanmıştır. Aşağıdaki tablo son altı senenin hazi ran sonlan itibarile ithalât ve ihracat kıymetlerile ticaret muvazenesi durumunu göstermektedir: 1934 28.409 41.922 13.513 1933 37.413 34.065 f 3.384 1932 43.463 39.608 3.855 1,000 Türft Urası Ih. Itha. Fark F. G. DENtZ ÎŞLERt Kadıköy iskelesinde yapılacak tadilât Köprünün Kadıköy iskelesindeki üst kısmm Köprü üzerine kadar uzatılarak vapurlardan çıkan yolcularm doğrudan doğruya Köprü üstüne geçmelerini temin için tetkikat yapılmakta idi. Tetkikat bitmiş ve bu kısmm da yapılması na karar verilmiştir. İnşaata birkaç güne kadar başlanarak parça yerine konacaktır. Adanada güzel bir yüzme havuzu yapıldı Liman müdürü geldi Trabzon limanının îstanbul limanına raptı işini tanzim için Trabzona giden Liman İşleri müdürü Raufi Manyaslı dün gelmiştir. Liman İşleri müdürü. Trabzon lima nınm devri muamelesini ikmal etmiş ve orada yeni broları tesis etmiştir. Şimdi burada veni idare için bir mesai programı hazırlanacaktır. Yukarıki tabloda altı aylık ihracatı mızın son beş senenin ayni devreleri ih racatmdan mühim bir nisbette fazla ol duğu görülmektedir. Geçen senenin ilk altı ayına göre 13.9 milyon liralık bir ihracat fazlası mevcuddur ki yüzde 33.9 nisbetinde bir inkişafı ifade eylemektedir. Bu nisbet, nisan sonunda yüzde 54.5 ken ihracat faaliyetinin azaldığı son iki ayın tesirile düşmüş bulunmaktadır. İthalât kıymeti itibarile de geçen senenin birinci altı ayına göre 3.5 milyon li raya yakm bir fazlalık görülmektedir. Altı aylık dış ticaretimizin ülkeler itibarile bölünmesi, son senelerde ihracatı mızın azalmış olduğu mahreçlere doğru yavaş, fakat emin bir ihracat inkişafı olduğunu göstermektedir. Gerçekten, 1936 senesi ilk altı ayına nisbetle bu senenin ilk altı ayında vaki 13.9 milyon liralık ihracat fazlası birçok mahreçler arasında bölünmek suretile son senelere göre bariz bir hususiyet arzet jTnektedir. Bu vaziyet, geçen senenin ilk alb ayına nisbetle ihracatımızın arttığı başlıca memleketleri ve artan miktarlarını gösteren aşağıdaki tabloda açıkça görülmektedir: Memleketler: Almanya Belçika Italya Ingiltere Çekoslovakya İsviçre Rusya Fransa Amerika Avusturya Yunanistan 1 000 T. L. 3.003 2.002 1.828 1.778 1552 1.093 954 913 381 205 179 100 69 altı aymda % 50.8 ken 1937 haziranı sonunda % 43,4 e inmiştir. ihracatımızın ülkeler itibarile dağılışı hususunda kayde değer olan diğer bir nokta da 1937 nin ilk altı ayında bazı memleketlere vaki ihracatın 1936 nın senelik ihracat kıymetini tecavüz etmiş ol ması ve diğer bazı memleketlere de gene 1936 nm senelik ihracatma yakın ihra catta bulunmuş olmamızdır. tthalâta gelince genel olarak 1936 ilk altı ayına nisbetle 3,5 milyon liralık bir fazla arzetmekle beraber memleket ler arasmdaki inkısamı itibarile geçen seneye göre mühim farklar göstermektedir. Gerçekten bazı memleketlerin hisseleri azalmış, bazılarının, çoğalmış bulunmak tadır. Almanyadan ithalât, kıymet itibarile 700 bin lira kadar fazla olmakla beraber yüzde itibarile biraz gerilemiştir. Ikinci derecede gelen Amerika ithalâü (2,811,000 lira fazla ile) 7,380.000 liraya vararak geçen seneye göre çok farklıdır. Italya zecrî tedbirlerin kalk mış olması neticesi bu ilk altı ayda geçen seneye göre 3.2 milyon liralık fazla it halâtta bulunmuştur. Et fiatları Hükumet, et fiatlarınm ucuzlatılması etrafmda tetkikatta bulunmaktadır. Yapılan tetkikat meyamnda mezbaha rüsumunun indirilmesi düşünülmektedir. Bu takdirde Belediye varidatı da azal mış olacaktır. Buna mukabil hükumet belediyelere başka suretlerle varidat temin edecektir. Adana (Hususî) Adana belediye si, Seyhan kenarmda güzel bir yüzme havuzu yaptırmıştır. 33 metro uzunluğunda ve 20 metro eninde olan bu havuza Seyhanın suyu bir kanaldan girip öbüründen çıkmakta olduğundan daima temiz ve taze suda banyo yapmak im kânmı vermektedir. Havuz, Atatürk İsveç Hükumetimiz. ihrac maddelerinin ecBrezilya nebi vapur kumpanyaları elinde ovun 4 14.057 cak olmaması için yeni şilepler almağa İhracatın azaldığı mem. 155 karar vermiş olmakla beraber bu sene gene kumpanyaların navlunları yük 4 13 902 seltme hareketleri karşısında tedbirler Almanya gerek ihracatımızdaki ehemalmak zarureti hasıl olmuştur. Türkofis miyet sırası, gerekse geçen seneye göre bu işle meşgul olmaktadır. Bu hususta parkında daha büyük ve asrî bir şekıl acentalarla temaslarda bulunulmakta artış miktarı itibarile başta gelmekteyse de yapılacak olan psine ikmal edilinci dır. de bu vaziyet 1937 takvim senesinin başye kadar, hararet derecesi bugün bile larında bu memlekete vaki ihracatın e hâlâ 37 den aşağı düşmiyen Adanamı Ingiliz sefiri geliyor hemmiyetinden değerli olup son aylarda zın halkı için mükemmel bir serınleme haziran ayına aid ihracat rakamında gösMezunen Londraya giden İngiliz büyeri olacaktır. Yukarıki resim, etrafınyük elçisi Sir Percy Lorrain önümüz terdiği veçhile Almanyaya ihracatımız adaki inşaatı bitmemiş olan yüzme ha deki hafta zarfında memleketimize dö zalmıs bulunmaktadır. Binnetice Almanvuzunu göstermektedir. necektir. yanın ihracatımızdaki hissesi 1936 nm ilk Ecnebi vapur kumpanyalarının navlunları Ağaca çarparak parçalandı Şoför Osmanın idaresindeki 1340 numaralı otomobil, dün öğle üzeri Maslak yolundan geçerken arka lâstiği patla mıştır. Bu yüzden direksyon ârıza yapmış ve otomobil yolun kenarındaki ağaca çarparak parçalanmıştır. İn^nca zayiat yoktur. Çek konsolosu gitti Çekoslovakyanın İstanbul Başkonso losu M. Kvetoslav Greger mezunen memleketine gitmiştir. Başkonsolosa. Vis konsolos doktor Anton Mayr Har ting vekâlet edecektir. korku geliyor? Cevab vermiyor ve ağlıyordu. Zehra için ağlamanın da ne nadir birşey olduğu bilinmedikçe benim hay retim anlaşılamaz. Hiç katı yürekli bir kadm değildir amma hassasiyetinin telleri o kadar gizlidir ki onlara dokunacak kadar derinleşilmezse gözlerinde en hafif bir rutubet peyda olmaz. Hele böyle, yok yere, hüngür hüngür ağlayış?.. Gö rülmüs şey değil. O halde ne oldu bu kadma, ne oldu? Başından hangi acayib rüzgârlar esti? Bizim hizmetçi Rukiyeye sorarsanız, yüzde yüz, Zehraya büyü yapmışlardır. Hani benim de en nihayet kabul ermeğe mecbur olabileceâim bir bu ihtimal ka Iıyordu. M. TURHAN TAN Doktor kaşlarını kaldırdı: Belli olmaz, dedi, nice sağlam vücudlerin sinirleri bozuk olur. Fakat bence bu korkunun hakikî sebebini aramah. Bana da Zehranın hasta olmadığı kanaati gelmeğe başlamıştı. Hele bir gün iyice anladım ki bu korkunun muayyen bir sebebi var. Zehra bunu benden gizliyor. Öğleye doğru evden çıkmıştım. llkbaharın henüz yeşile boyadığı kırların arasmdan ağır ağır yürüyordum. Vapuru kaçırmamak için saatime bakmak istedim, elimi cebime attım. Saatimi evde unut muştum. Geriye döndüm, anahtarla kapıyı açtım, merdivene doğru yürürken yukan katta bir gürültü koptu. Odalar dan birinin camı kırılmıştı. Basamaklan hızla çıktım ve hâlâ ayak altında şmgırdıyan cam kınğı seslerinin geldiği yatak odasma koştum: Zehra, elinde bir kâğıd, ayakta duruyordu. Beni görünce, süratle kâğıdı avcunda buruşturdu. Yüzü gene bembeyazdı ve dudakları titriyordu. Korkuyorum ! Yazan: Server Bedi Cumfmriyetin edeb't Korkuyorum, Fazıl. Neden korkuyorsun? Bilmem, korkuyorum! Sebeb ne? Korkulacak ne var? Korkuyorum, birdenbire ölmekten korkuyorum! Ölmekten mi? Çocuk musun? tn sah sebebsiz ölür mü? Hasta değilsin, birşey değilsin. Korkuyorum! Titriyor; uzun vücudü yorganın al tında kısalmış, dizleri yukan kalkık, başı omuzlannın arasına kaçmış, yüzü bem beyaz, kirpiklerinin arasında yan kapal; gözleri birer leblebi kadar ufalmış, so ğuk ellerinden birine tırnaklarını avcu ma geçirerek titriyor ve sesi, dibine ka dar yanmış bir mumun fitili gibi cızırdı yor: Korkuyorum! Neden korkuyor? Ortada hiçbir sebeb yok: Hasta değil; hava güzel; ne fırtma var, ne şimşek çakıyor, ne de komşu damlarına yıldınm düşüyor. Dalgalı bir de tefrikası nizde veya bir ormanın ortasında, vahşi hayvanların tehdidi karşısında da değiliz; Kızıltoprakta, kırlara karşı, içine ot kokulu rüzgârlardan, güneşten ve kümes hayvanlarının sesinden başka birşey girOna sebebsiz korkunun da bir hasta miyen, sakin bir evdeyiz. Maddî ve ma lık olduğunu anlatmağa nafile yere ça nevî hiçbir sıkıntısı yok. Neden korku lıştım. Dinlemiyor ve doktor sözünü duyyor? mak bile istemiyordu. Yirmi gündenberi bu, böyle. Ondan evvel ne hastalıktan, ne fırtmadan, ne yıldırımdan, ne denizden, ne ormandan ve dağ başlarından korkan Zehraya, evin bütün akreblerini ve kertenkelelerini öl düren Zehraya, icab ederse geceyarıları tek başına Kadıköye kadar gidip gelen Zehraya bu korku, sebebsiz korku, yü züne kirli mermerlerin beyazım sıvayan bu tüyler ürpertici korku nereden geldi? ilk günler böyle değildi. Yalnız, arada bir gözleri dalıyor ve hafif bir çıtırdı duysa yerinden sıçrıyordu. Birkaç gün sonra bu titremeler başladı. En ziyade sokak tan eve geldiği zamanlar buhran geçiri yor: Kapıdan içeriye, silâh sesi duymuş bir geyik gibi koşa koşa giriyor, çantasını ve şapkasını yere atıyor, hemen yatak odasma gidiyor, yalnız iskarpinlerini çıkararak, soyunmadan, yorganın altına bü zülüyor, elimi tutuyor ve çıplak vücudüne kar yağıyormuş gibi titriyor. Ilkönceleri ben bunu bir sinir nöbeti sandım, sandım değil, böyle olduğuna emindim. Doktor çağıracaktım. İstemedi: Doktor çağıracaktım. İstemedi: Ben hasta değilim, korkuyorum! diyordu. Peki, öyleyse neden korkuyorsun? diyorum. Sen cesur bir kadındın. On iki yaşmdayken, sizin köyü Ermeni çeteleri basınca, duvardan babanm tüfeğini kapar kapmaz pencereye giden ve heriflerin üstüne ateş eden sen değil miydin? Sivrihisarda, gece yatağmm altından çı kan yılanı kuyruğundan tutup havada silkeliyen, sonra da ayağının altına ahp Birkaç defa, bu anlarda, evin etrafını kafasını ezen sen değil miydin? Şaziye öldüğü gece, ben doktor aramak için so dolaştım. Evhamlı bir adama bile şüphe kağa fırlayınca, onun yanında tek başına ve korku verebilecek hiçbir şey bulamakalan, can çekişmesine göz kırpmadan dım. bakan, son nefesini verince çenesini bağ Kendisine soruyordum: ' lıyan sen değil miydin? Güzelim, diyordum, niçin sana hep sokaktan döndüğün zamanlar, yahud da, Bunları gene yapanm. bazan pencereden baktığın zamanlar bu Öyleyse neden korkuyorsun? Artık cevab vermiyordu. Onda bu korkunun nasıl doğduğunu araştırmağa başladım. İki üç günde bir gelen buhranlarmdan evvelki hallerine dikkat ediyordum. Kısa bir zaman sonra anladım ki bu korku ona kendi içinden değil, evin içinden de değil, evin dışarısından geliyordu: Çünkü, ekseriya, so kaktan eve döndüğü zamanlar bu korku nöbetine yakalanıyor, dışarı çıkmadığı zamanlarda da, bana göstermeden, ge celeri sık sık pencerenin önüne giderek dışarıyı gözetliyordu. Hizmetçi bunun farkına varmış, bana haber verdi. Ben de Zehra odada yalnız kalınca, kapı aralığından onu gözetlemeğe başladım. Bazı geceler pencerenin önüne gidiyor, per denin kenarından dışarıya bakıyor, son ra, ya hafif endişe içinde oradan uzak laşıyor (bu takdirde buhran gelmiyor), yahud da korkunc birşey görmüş gibi pencerenin önünden kaçarak yatağına giriyor, yorganının içine büzülüyor, cı zırtı halinde, sönmüş bir sesle beni yanına çağırıyordu. Korku bana da sirayet etti. Fakat ben sebebsiz ve meçhul şeylerden değil, Zehranın çıldırmasından korkuyorum. Aca ba gözüne hayaletler görünüyor da benden saklıyor muydu? Şiddetli ısrarlanm üzerine doktorun Bir kâğıd okuduğunu görmemiş gibi gelmesine razı oldu. Muayene hiçbir ne yaparak evvelâ yerdeki cam kırıklarına, tice vermemişti. Doktor da biraz şaşırdı: sonra pencereye bakarak sordum: îştah yerinde, uykular muntazam, mide Hayrola? Bu ne? sağlam, barsaklar mükemmel, hazım yo Dısarıdan içeriye bir taş attılar, lunda. İftira etmeğe karar vermedikçe bu dedi, galiba çocuklar! vücude hastalık kondurmak mümkün de(ArKasi var) ğildi.