16 Evlul 1937 CUMHURİYET istanbula gelen büyük âlim Atatürk, dün Profesör Pittard'ı kabul etti Dün şehrimize muvasalat eden İtalyan Profesörü Rossi Türk İtalyan kültür münasebetlerinden ehemmiyetle bahsediyor iBaştaraft 1 inct sahifede) Abbas, îsmail Müştak ve refikalan hazır bulunmuşlardır. Yemekten sonra Atatürk, Madam Pittard'la Madam Dollenbach'ı mesai odalarında kabul buyurarak kendilerile tarih, arkeoloji ve dil hakkında üç buçuk saat konuş muşlar ve bilhassa «GüneşDil» teorisi ye bunun tatbikatı üzerinde profesörün çok büyük dikkat ve alâka ile dinlediği izahatı vermişlerdir. Profesör Pittard ve refakatinde bulunanlar Atatürkün yüksek iltifatından Ve bu mülâkatın zenginliğinden duyduklan hayranhk içinde UIu Öndere derin şükranlannı sunarak geç vakit avdet etmişlerdir. Fransız frangı boyuna düşüyor J Dün dolarla, Türk borcu İspanyanın 12 tane denizaltı gemisi varsa da Kıymetli ölüler nasıl tahvilleri de kıymetlerinbunların ne halde oldukları ve hangi diriltilir? den kaybettiler tarafın elinde bulundukları meçhuldür eçen gün bir san'atkâr matıbaDünya borsalan ve onlara tâbi olarak Istanbul borsası dün hararetli bir gün yaşadılar. Fransız frangı dün beklen miyen bir şekilde sukuta ba^lamış, do larda da gene ümid edilmedik bir sukut olmuş ve Türk borcu tahvilleri kıymetinden bir hayli kaybetmiştir. Evvelki akşam Londra borsasında 138,57 de kapanan frank hakkında dün 6abah ilk gelen telgraf bir îngiliz lirası ımıkabili 138,79 franktı. Bundan sonra frank süratle sukuta başlamış ve müteakıb telgraflar frangın 141,37,5, 142, 91, 143,37, 140,50 ve sihayet 141,75 e düştüğünü göstermiştir. Bu suretle frank bir Îngiliz lirası karşılığı kısa bir müddette 6,18 frank düşmüştür. Diğer taraftan dün dolar da 4,95,12 de açılıp 4,94,7 de kapanmıştır. Bu sukut küçiik clrrakLa beraber dolar için eherrmiyetli telâkki edilmektedir. Dün Avrupa borsalanndan gelen haberler çok iş olduğunu göstermekte idi. ıstanbul borsası da akşama kadar hararetli muamelelere sahne olmuştur. Avrupada frankla tediye edilecek tahviller düşmektedir. Dün Türk borcu birinci tahvilleri 13,95 te açılmış 13,20 de kapanarak sukut etmiştir. Franco'nun denizaltı gemileri var mı ? Profesör Rossi talebeleri için faideli addedileceğini ümid ediyorum. Roma Üniversitesinde türkçe pîofesörü bulunduğum gibi, ayrıca Romada münteşir «Yeni Şark» Oriente Moderno mecmuasının da muharririyim. Bu mecmua vasıtasile yeni Türkiyeyi tanıtmıya çalışıyorum. Ziya Gökalpi Avrupaya ilk defa tanıtan benim. Yeni Türkiyede tahakkuk ettirilen siyasî ve kültürel inkılâıblan sempati ile tanıtmıya çalışıyorum. Bu ittbarla Türkiyenin dostlanndan bi riyim. Bımunla beraber kendimi el'an talebe addediyor, Tarih kongresine ve Türkiyeye öğrenmek maksadile geliyorum. İstanbula ilk defa on sene evvel gelmiştim. O zaman Istanbul kütübhanele rınde ilmî tetkiklerde buhındum. lkinci defa 1933 te gelerek, tstanbul Halke vinde «Italyada Türkiyat tetkiklerine umumî bir bakış» mevzulu bir komferans vermiştim.» Roma Universitesi Türkçe profesörü şehrimizde Genc îtalyan âlimi profesör M. Rossi tarîh kurultayma iştirak etmek üzere dün akşam şehrimize gelmiştir. Roma radyosunda arasıra Türk dilinde konferanslar vermekte olan profesör M. Rossi Tokatliyan otelinde kendisile görüşen bir muharririmize şunları söylemiştir: « Senelerdenberi Türkiye ile Ital yan milletleri arasmdaki eski mürtasebatın seyir ve inkişafmı meydana çıkarmı ya çalışıyorum. Bunun semeresi olarak Nuruosmaniye kütübhanesinde Çicero ne'un De Seneotute (îhtiyarlığa dair) eserinin Venedik balyözlerinden biri tarafmdan Kanunî Sultan Süleymana he diye edilen türkçe tercümesini buldum ve bunu Romada krtab halinde neşrettim. Türkçe tercümesinin adı Dermelfhi Piridir. Bu sahadaki çalışmaların Türk 1talyan kültürel mürrasebatını takviyeye yanyacağı şüphesizdir. Tarih Kurultayında «îtalya arşiv ve kütübhanelerinde Türkiye tarihine dair me'hazlar» mevzuu hakkında olan tezimi izah edeceğim. Tezim bilhassa bib liografya mahiyetinde olacağından Türk Fransız frangında tenezzül Londra 15 (A.A.) Bugün bor 5ada Fransız frangında yeni ve mahsus bir tenezzül kaydedilmiştir. Açılışta tnıgiliz liîası başma 138,81 iken kapanışta 146 olmuştur. Yugoslavyanın büyük askerî manevraları [Bajtarafı l tnd sahifede] Mareşal ve maiyeti erkânı bu cumartesi günü, Adatepe muhribile hareket edecektir. Dalmaçya kıyılannda kâin Split limanma kadar Adatepe ile gidecek olan Mareşal, oradan demiryolile manevra sahasına hareket edecektir. İspanyol denizaltı gemilerindeu C 1 Korsan denizaltı gemileri, Franco'nun dırler. Suyun altında 150 mil gidebilirbayrağım çekiyorlarsa da bunların ital ler. Çıft uskuludurlar. Dizel motörleri yan denizaltı gemileri tipinde oldukları 2000, elektrik motörleri 750 beygir kuviddia edıliyor. Evvelâ şunu söyliyelim ki vetindedir. Boyları 75, enleri 6,3, çek İspanyol denizaltı gemileri îtalyan de tikleri su 4,1 metrodur. Holland Elecğil; Felemenk tioındedırler. Sonra Fran tric Boat sistemindedirler. co'nun elinde İspanyol denizaltı gemileri B. 1 ilâ B. 6 Bu 6 gemi de 1921 \ar mı? Deniz Yıll"'arına göre, İspan 1923 senelerinde yapılmıştır. Suyun üsyada cenan 7,993 tonluk 12 denizaltı tünde 491, dalmışken 715 tondurlar. gemisi olmak lâzım gelır. Ayrıca 3 gemi Süratleri üstre 16,5, dalmışken 10,5 milde kızaktadır. dir. 1 lane 7,6 lık top, 4 tane 45,6 lık D. 1 ilâ D. 2 bu üç gemi, ihtilâl çık kovanla. mücehhezdirler. Sarnıcları 79 tığı zaman inşa halinde idiler. Binaena ton mayi mahruk alabilir, suyun üstünde leyh bugün bitmiş olduklarını zannetmi 10,5 mille 8000 mil gidebilirler. Suyun yoruz. Bunlar suyun üstünde 1050, altında 45 mille 125 mil mesafe katededalmışken 1370 tonluk büyük denizaltı bilirler. Çifte uskurludurlar. Dizel mo gemileridir. Süratleri suyun yüzünde törleri 1400, elektrik motörleri 850 bey20,5, dalmışken 9,5 mildir. 1 tane 10,2 gir kuvvetindedir. Boyları 64, enleri 5,3, lik top, 2 tane makinelitüfek, 6 tane çektikleri su 3,4 metrodur. Mürettebleri 53,3 lük torpido kovanile mücehhezdir 28 kişidir. Bunlar da Holanda tipinde ler. Bir defada aldıkları mayi mahrukat dirler. la suyun yüzünde 10 mil süratle 9000 Şimdi, bu 12 denizaltı gemisinden kaç kilometro gidebilirler. Dalmışken hiç tanesi işe yarar haldedir ve kaç tanesi denizin yüzüne çıkmadan 100 mil mesafe katedebilirler. Dizel motörleri 4800, resmî hükumetin, kaç tanesi Franco'nun elektrik motörleri 1350 beygir kuvvetin elindedir? Bunu bilemiyoruz. Fransız dedir. Çift uskurludurlar. Boyları 84 gazetelerj Franco'nun elinde birkaç tane metro, enleri 6,6 metro, çektikleri su 4 denizaltı gemisi olduğunu yazıyorlar. metrodur. Yukarıda da söylediğimiz gi Diğer bazı haberler ise, Franco'nun tabi bu gemiler inşası bitmemiş olmak lâ rafında hiçbir îspanyol denizaltı gemisi olmadığını iddia ediyorlar. zrm gelir. Korsan denizaltı gemileri, Nyon konC. 1 ilâ C.6 Bu 6 gemiden C. 1 in ismi İsaac Peral'dır. 1925 27 senele feransından sonra şiddetle takib edilir rinde yapılmrçlardır. Suyun üstünde lerken de harekâta devam etmek cesare842, altmda 1220 tondurlar. Süratleri tini gösterir ve bu arada bir tanesinin hüde 16 ve 8,5 mildir. Birer tane 7,6 lık viyetini tesbit etmek mümkün olursa metop, 6 tane 53,3 lük kovanla mücehhez sele anlaşrlır. aya geldi. Muharrirlik, ressamhk, şairlik, avukatlık, tarihçilik, doktorluk gibi kalburüstü göriinen mesleklere mensub olup da yurda eser armağan etmiş vatandaşlann resimlerin den hususî bir sergi vücude getirmek ve o sergiye sokacağı kimselerin yazılarını da teşhir etmek istediğini söyledi. Böyle yerlere resmimin sokulmasını haklı bir çekingenlikle istemediğim halde san abkârın pek nazik olan ibramına dayana madım, resmimi verdim ve yazıma ör nek teşkil etsin diye de şu satırları yaz dım: «Dünyada ne cisim kalıyor, ne resim kalıyor. Biraz müddet için isim kalıyor. Gerçi o da fanidir, nisbetle müteennidir.» Başka şey yazamaz mıydım? Şüphe yok ki yazabilirdim. Fakat san'atkârın kura» cağını söylediği resim sergisine kafamda şekil verirken şekilleri silikleşmiş, adlari unutulmuş birçok muharrirler, ressamlar, şairler gözümün önünde ağladılar ve o ağlayıış kalemimden süzülüp yazdığım ibareye temessül etti. *** Bugün elime Ibnülemin Mahmud Kemalin Son Asır Türk şairleri adı altında çıkmakta olan eserinden dört cild geçtL Sekiz cild olarak tertib olunduğu mukaddemesinden anlaşılan bu mühim eserin yedi yılda ancak dört cildi basılabilmiş. İlkin bu ağrr yürüyüşe üzüldüm. Çünkii bilgi, hakikatte nur demekti. Nurun böyle katre katre değil, dalga dalga ve cihan cihan dökülmesi lâzım. Sonra eseri şöyle bir gözden geçirdim. Hemen hemen her sahife başmda neş'eli bir hayret ve şaşkm bir sevinc içinde kalr dım. Zira Ibnülemin Mahmud Kemal, şu veya bu şairin hâl tercümelerini yaz makla iktitfa etmemiş. Ahn ve beyin teri dökerek yazıcılık yapan bizlere «ölmiyecek eserlerin» nasıl yazılacağıru da göstermiş. Samimî söylüyorum: Son Asır Türk şairleri âlim bir gözün karanlıklan ne suretle delip geçtiğine ve ilimden feyiz alan parmakknn meçhulleri ne yaman bir kudretle malum haline koyduğuna pek beliğ, pek nefis bir nümune teşkil etmektedir. Üstad, bu güzide eserinin içinde malzemesmi her göze ayan olmıyan âlenv lerden toplayıp yüce binalar kuran bir mimar gibi görünüyor ve kazandığı irtifa ile okuyuculannı gerçekten hayrete dü • şürüyor. Ben kendi hesabıma bu eserden bir hakikat dersi daha aldım. O da ölülerin diriltilmesi keyfiyetidir. Evet. Cisim4eri gibi resimleri de kalmıyan, isimleri ise, bir müddet dillerde yasadıktan sonra nisyan girdabma düşen birçok şairler, Ibnülemin Mahmud Kemalin Irfan kevserile işte ba'si ba'delmevt sırrına ermişler ve yeniden canlanmışlardır. Ecel o kıymetli şahsiyetleri hayattan mahrum, muhitin ihmali ise anılmıya mahkum etmişti. lbnülemin Mahmud Kemal hem o mahrumiyeri hem o mahkumiyeti ortadan kaldmyor, kıy • metli ölüleri yeniden hayata ve yasıyanlann arasına getiriyor. Yeni gelecek profesörleY Japon Imparatorunun kardeşi Almanyada Tarih Kurultayına iştirak etmek üzere kamandanlar cumartesi günü profesör Marinatos (YuBelgrad 15 (A.A.) Avala Aj'annan) profesör Hartmann (Alman), pro sından: fesör Hanjar (Avusturyah) {ehrimize Yugoslav ordusunun eylul ayının geleceklerdir. ikinci yansında yapılacak olan büyük manevralarında ecnebi bir çok askerî heyetler ve billıassa Çekoslovakya, Ro manya, Fransa, Îtalya, Türkiye ve Yunanistan heyetleri hazır bulunacaktır. Çekoslovakya heyetine Millî Müda faa Nazm M. Mahnik ile Erkânıharbiye reisi Getveral Krejcik riyaset edecektir. Romanya heyetine Erkânıharbiye reisi General lon Sikitiu, Fransız heyetine Erkânıharbiye reisi General Gamelin, İtalyan heyetine Bologne mıntakası kolordu kumandanı General Amedo, Türk heyetine Erkânıharbiye reisi Ma reşal Fevzi Çakmak, Yunan heyetine Erkânıharbiye reisi General Papagos riyaset edeceklerdir. Bu manevralann gayesi, Yugoslav ordusunun askerî hazırlıklannı göster mektir. Manevrada bulunacak Beşiktaş Biçki, Dikiş Yurdu Sergisi Japon İmparatorunun kardeşi Prens Chichibu'nun kansile beraber Almanyaya geldiğini ve bu arada M. Hitlerle görüşerek şerefine verilen bir ziyafette de bulunduğunu yazmıştık. Resmimiz Prensi Alman donanması başkumandanı Amiral Raeder,, ve Berlin kumandanile görüşürken gösteriyor. Son Asır Türk şairlerinden henüz bu Hususî teknik kıtaatla, motörlü kıtaat, nimete eremiyenlerin de geri kalan cildtayyareler ve saire vâsi mikyasta bu malerin süratle bastırılması sayesinde har nevralara iştirak edecektir. Manevrala yata kavuştuklarını görürsek Maarrf Vera yüksek askerî şura reisi General Mi kâletine minnettarhğımız artacak ve kıylovanoviç kumanda edecektir. metli ölülerin yurdumuzda da ilim kuvveManevralara takriben 50 bin kişi iş hallerde yurd ve dershaneler açarak biçKendilerini tebrik eder, muvaffakiyet tile mutlaka diriltileceğine imanrmız çoğalacaktrr. M. TURHAN TAN tirak edecektir. ki ve dikiş san'atının bütün memlekette ler dileriz. Bu seneki mezunlar, muallimlerile bir arada Türk Kadmları Beşiktaş Biçki ve Di taammüm bulmasına vesile olmuşlardır. kiş Yurdu Akaretlerdeki binasmda on beş Yurdun Direktörü Sükrü Canal ile öğgün devam etmek üzere çok güzel bir ser retmeni Feriha Canalı, talebelerini yetişgi açmıştır. On beşinci ders yılı mezunele tirmek hususundaki iktidarlarından dolayı rinin vücude getirdikleri dikiş, elişleri, tebrik ederiz. Bu iki kıymetli öğretmenin şapka ve çiçeklerden müteşekkil bu sergi müştereken vücude getirdikleri Biçki de beş yüz parçaya yakm çok güzel eser Dersleri nammdaki külliyat da biçki meler vardır. Kadın ve erkek çamaşırlarile, raklılan arasında çok rağbet bulmuştur. kadın tuvalet ve elbiselerinin her türlüsü Yurddan bu sene mezun olanlaı: ve muhtelif işlemeler, kadın şapkaları ve Behice, Ulviye Günay, Rana Raşid, tabiî denilecek kadar güzel yapma çiçekZümrüd İshak, Muhterem Ekergil, Seler Türk kadmlannın san'at kabiliyetlemiha Özinanç, Mukadder Günbeyazoğrini tebarüz ettiren birer misal olmuştur. Biçki yurdlarının en eskisi olan bu yurd lu, Kâmile, Rabia, Müyesser Imbat, Sadan şimdiye kadar 730 talebe mezun ol ime, Fethiye Güncüer, Makbule Ayde muş, bunlardan birçoklan muhtelif ma mir, Feriha, Melek, Zekiye Derseldir. u » * a İ Edebf tefrika : 71 Yazan : Mahmud Yesari Bu sabah da, Şekib gelecekti. Üşümesini unuttu, yorganı üstünden attı, yere atladı. Kalorifer hep bir karara yakıldığı için, oda, her zamanki gibi tatlı ılıktı. Melike, yüzünü yıkamadan kimono sunu giydi, alnını cama dayıyarak bahçeye bakmağa başladı: Kar, gecedenberi yağıyor olmalı... Bahçe, bembeyazdı... Rüzgâr esmi yor, çamlar hışırdamryor; karlar, beyaz yünlü bir kumaş gibi düşüp yığıhyordu... Bu sessiz sessiz yağan karlar, yollan kapatabilirlerdi!.. Bu sessiz beyazlık, Melikenin içini karartıyordu: Yollar kapanırsa?.. Kocası gelemezse?.. Bu ihtimal, müthiş bir uzaklık, aşıl maz bir engel, kavuşulmaz bir ayrılık gibi, Melikeyi korkuttu. Genc kadın, yerinde duramıyordu; kavaltı yerken, yumurtayı düşürdü, çayı döktü. Şekibin, gelme saati yaklaşıyor du; saçlannı düzeltti, giyindi, koridordaki ayak seslerini dinliyerek bekledi. Şekib, daima dokuz buçuğa doğru geliyordu; vapuru, treni kaçırdığı günlerde, on birden geçe kalmıyordu. Melike, bugün, on bire kadar bekliyecek halde değil di. Acaba doktor gelmiş miydi? Sofaya çıkarak bakmdı. Merdiven başındaki, vizite başladığmı haber veren lâmbalar, daha yanmamıştı. Melike, ara servis kapısından çıkan hemşire Sabahate koştu; kısık sesle sordu: Doktor, geldi mi? Hemşire Sabahat, başını iğerek gü Mehmed Efendd, bugün Istanbullümsedi: dan gelen oldu mu? Kapıcı, başını geriye itti: Geldiler amma, röntgende bir iki hastaya bakıyorlar; sonra viziteye çıka Hayır. Daha kimse gelmedi. caklar. Genc kadın, biran düşündü. On biri Melikenin yüzü gülmüştü; odasma bekliyecek miydi? Saat daha henüz ondönünce, yeni şüpheler, ihtimallerle aklı du. Vapurların, trenlerin işleyip işlemekarıştı, neşesi kaçıyordu. Doktor, Ka diklerini nasıl anhyacaktı? dıköyünde oturuyordu; otomobili de Kendi kendine; yazıhaneye telefon evardı. §ekib, Istanbuldan gelecekti. Ti derim, dedi. piden vapurlar, hatta trenler işlemiyebiYazıhaneden; Şekibin, dün yazıha' lirdi. Kocası, belki de bunun için gecik neye uğradığını, bugün için gelmiyeceği mişti. ni haber verdiğini söylediler. Melike, bir Korku, Melikeyi şaşırtmamıştı; yal karar veremiyordu: nız, kısa ve çabuk düşünüyordu. Odada Oraya kar yağıyor mu? durarak bekliyemiyecekti; karlann be Telefonda konuştuğu ses, duralamış yazlığile odanm beyazlığı, kirli bir aydmhk doğurmuştu, bu kirli aydınlık, Melikeye hüzün veriyordu. Melike, kâh oda kapısmın önünde duruyor, kâh koridorda dolaşıyordu. Doktor, yanmda başhemşire, asktan, servis kapısından çıktı, merdivene doğru yürüdü; hemşire Sabahat, elinde kırmızı kartonla koştu. Merdiven önündeki sarlanlığın yan duvanndaki elektrik düğmele rinden üsttekini çevirdi, duvarın kenarındaki iki yuvarlak lâmbanın üstündeki yandı. Doktor, yukarıki kattan viziteye başlamıştı. Melike, hemen, kapıcınm yanına koştu: gibiydi: Kar mı yağıyor? Melike de şaşırmıştı: Buraya, dehşetli kar yağıyor. TuJıaf şey! Gece, sıkı poyraz esiyordu. Sabahtanberi toz gibi yağmur yağıyor. Kar yağmamasma, yolların kapanmamasına, Melike, sevinecekti, fakat kocası gelmiş olsaydı... Telefonu kapattı; kırık, yorgun, odasma döndü. Komodinin üzerindeki kü çük dört köşe saatin yelkovanlan sanki durmuş, işlemiyordu. Doktor, viziteye geldiği zaman, onun dalgınlığmı derhal sezmişti; fakat hiç bir şey söylemedi ve herhangi gönül alan şakalarını da tekrar etmedi. Melike, doktorun saygısma, anlayışma ve nezaketine bir daha minnettar olmuştu. Odasında yalnız kalınca, aşağı yukarı dolaşıyor, söyleniyordu: Ne yapmalıyım? Neden gelme di? Neye? Niçin? Saat on bire geldiği vakit, Melikenin sinirleri, kopacak kadar gerilmişri. Saat on birden on bir buçuğa kadar, gözleri kapıda, kulaklan koridordaki seslerde, bir bekleme humması içinde, kâh üşüyerek, kâh terliyerek durdu, titredi. On bir buçukta, kendini yatağa attı, mendilini dişlerile parçalıyarak ağladı... * * * Size bir mektub var. Genc kadının çektiği azabı çok yakından duyan hemşire Sabahat; yüzü, mesud etmenin saadetile ışıldayıp gülerek elindeki mektubu uzatıyordu. Melike, mektubu alınca, kocasmın yazısını tanımıştı, bir çığlık gibi: Ah! Diye inledi. Genc hemşire, sessizce odadan çık mıştı. Melike, parmakları titriye titriye zarfı yırttı; ve ilk satırdaki: Sevgili Melikeciğim! i görünce, kâğıdı dudaklanna götürdü, kokhyarak öptü, okumağa başladı; okurken gözlerinden yaşlar dö külüyordu: «Sevgili Melikeciğim, «Mektubumu alınca şaşıracaksm. Doğrusunu istersen, ben de şaşırdım. Çünkü hastayım. Hiç beklenilmiyen bu terbiyesiz mdsafir canımı sıktı, fakat ne yapayım, karıcığım, gelene git, denemiyor. «Bana inan Melikeciğim, hasta olduğuma değil, cuma günü sana gelemiyeceğime üzülüyorum. Pazartesi günü arkam ağrıyor, diyordum. Hatta gazete kâğıdı bile koyduk. Yakacıktan doğru îstanbula indim, yazıhaneye uğradım. Sana da, resimli mecmualar gönderdim ldın mı? «Dün gece ateşim otuz yedi buçuktu. jece kendimi tedavi ettim. Buna rağ * men sabah (yani şimdi), otuz sekiz yediye çıktı. «Hem titriyorum, hem yanıyorum. Ne olması ihtimali var? Ortalıkta grip salgm. Ben, sıtmadan da şüphe ediyo rum. Bakalım, şimdi mektubunu zarfa koyup battaniyeciğimin altına gireceğim. Zaten yataktayım. Bana mektub yaz, ölmaz mı, sevgilim? «Seni cuma günü göremiyeceğime çok üzülüyorum. Otuz sekiz buçuğa yükse» len ateş, birdenbire düşmez ki, sana geleyim.. Sen hiç üzülme. «Hasretle gözlerinden öperim sevgili Melikeciğim.» Genc kadın, mektubu okuduktan sonra, gözlerini kuruladı, etrafma bakındı, odanm kirli aydınhğı açılmış, değişmiş gibiydi. Mektub elinde, hareketsiz duruyordu, beyni de durmuştu. Bu, ikisinin de korktuğu, çekindiği şeydi. Şimdi, ne yapacaklardı? Şekib, sanatoryoma günlerce, belki haftalarca gelemiyecekti; Melike de kocasının yanına gidemezdı. Bu aynlık» hastalıktan fazla onları yıkardı. Genc kadın, uzun ümidsizlik günler^ geçirdiği için, kendine teselli bulmanıı yollarını biliyordu. lArkan var)