3 Ağustos 1937 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5

3 Ağustos 1937 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

CUMHURİYET ISTAN Kızkulesi Yazan : M. Turhan Tan Güzelliğin dinî akidelere dayanan na« mus telâkkilerini sılip süpüreceğine, aşkm yaşama sevgisini mağlub edeceğine ve seven kadının sevgilisini ölüm yolunda da takib etmekten çkinmiyeceğine örnek vermek istiyen eski Yunan muhayyelesi zarif bir masal uydurmuş ve bunu şiir olarak garb kitabhanesine yadigâr bırakmıştır. Bu masala göre Çanakkale Boğazının Anadolu kıyısmdaki Abydos köyünde Leandre adını taşıyan güzel bir delikanh, Rumeli kıymndaki Sestos köyünde de Hero adlı genc bir rahıb vardı. Bir panayırda bunlar yüzyüze, gözgöze geldı ve iki gönül bir lâhzada aşkın zorıle birleşti. Artık Hero ilâhlara ve ilâhelere hizmeti bırakmıştı, her gece bir meşaleyle karşı yakaya işaret veriyordu, Leandre da ışıga ruhunu kaphran bir pervane gibi kendmi kaybederek hemen suya atılıyordu, meşaleye doğru yüzüp sevgilisine kavuşuyordu. Bir gece rüzgârdan ışık söndü, yüzgeç âşık hedefini şaşırdı, cereyana kapıldı, sevgilisini inliye inliye boğuldu. Hero dalgalann koynunda vukua gelen bu acıklı gurubu gün doğar doğmaz duydu ve âşıkının izine düşüp Boğazm derinhklerini genc ömriine mezar yaptı. Çanakkalede vukua geldiği tahayyül olunan bu aşk hailesinin yeri bir zaman sonra agızlarda değişti, suda boğulan pervanenin şimdi Kızkulesi denilen yere gelmek ve orada kendini bekliyen ışığa kavuşmak üzere denizi aşmıya savaşırken boğulduğu söylenir oldu. Güzel Hero guya onu, bu kulenin üstünde yaktığı aleşle yanına davet edermiş. Kızkulesi adının nereden geldiğini beÜrtmek için ileri sürülen bu rivayet görülüyor ki eski bir masalın tahrif olunmuş şeklinden ibarettir. Fakat o kuleye A tina kumandanlanndan olup Üsküdarda oturan Kares'in kansı Damalis'in gömüldüğünden dolayı bu ismin verildiği ri vayeti de masal. Oraya mahud efsane sebebile Leandre kulesi diyenler gıbi Kares'in karısına mezar olduğunu ileri sürerek Damalis kulesi diyenler de hayale kapılmışlardır. Fakat ikinci rivayetin hakikatle ufak bir münasebeti vardır. Çünkü eski devirlerde Kızkulesinin istinad ettiği kayahğın üstünde, yahud karşıki sahilde boynuzlu bir öküz heykeli bulunuyordu. Heykel, inek kıyafetine temessül ederek boğazı aşmış ve bu yola «Oküzgeçıdı» manasına Bosfor adının verilmesine sebeb olmuş olan îyo'yu hatırlatmak için konulmuştu. Boynuzlu bir nevi yaban keçisine de Damali» denildiğinden oraya sonralan Damalis kulesi adı verildi. Tarih bakımından kulenin hakikati bir gümrük mevkii olarak tesbit olunuyor ve eski Atinanın ele avuca sığmaz çocuklanndan biri olup en yüksek meziyetlerle en çirkin huylan nefsinde toplamış olan Alcibiade tarafından yapıldığı söyleniyor. O serseri zekâ bir aralık Kapıdağı yanmadası üzerinde de dolaşmış, askerî oyunlar yapmıştı. îşte bu sırada Sarayburnile Usküdar arasında sivrilip duran kayahğın üzerine bir kule kurmuş ve bu kuleye oturttuğu memurlar vasıtasile Karadenizden Marmaraya geçen gemilerden bac almaya başlamıştı. Tarih, Alcibiade bacınm yüzde on nısbetinde olduğunu da söylüyor. Bizanslılar bu gümrük mevkiini sonradan kale haline koymuşlardı. Bu değiçiklığın Manüel Komnen devrinde ve 1143 1180 yıllan arasında yapıldığı Yapılan yardımlar Hükumet av ruhsatiyesini, İnhisarlar da bütün levazım fiatlarını tenzil etti Av ve avcılığın esasmı teşkil eden kartuş, barut, saçma, tapa, karton, kapsül ve saire gibi levazımın, iktiham edilemiyecek derecedeki pahahlığından ve bu fiat, lâyık ve elverişli dereceye indirilmediği takdirde yeni, heveskâr avcı yetişmesi şöyle dursun, ezelî, irsî ve eski avcıların bile bu pahalılığa karşı kolu, kanadı kınlarak tüfeklirini yağlayıp balladıktan sonra mahfaza ve sandukalanna defnedeceklerinden bahisle bazı okuyucuîarımdan şikâyeti havi arasıra aldığım mektublara cevab verememek aczile müteessir olup duruyorum. Esasen pek haklı ve yerinde olan bu şikâyetlere karşı, ben ne diyebilirdim? Fakat, bugün sayın avdaşlanma tebşir edebilirim, ki av levazımındaki bu pahalıhgın tetiği üzerine parmak atan hassas İnhisarlar İdaresi, kurusıkı vaidlere bed«l, av ve avcılığm her türlü levazım fiatmda, bu senenin haziranı başmdan itibaren hayli tenzilât icrasile avcılann yüzünü güldürmüş, tüfeklerini çiviye asan, sarıp sarmalryarak mahfazasma yerleştiren birçoklanna da bu suretle silâh başına kumandasını vermiştir. Yalnız şu keyfiyet bile bütün avcılann yüzünü güldürmeğe, bir curnata ile karşılaşmalan derecesinde kendilerini sevindirmege kifayet ederken bir başka noktadan gene birçok istifadelerini mucib olacak aynca ve çok mühim lutüflere, müsaadelere de mazhar olmuşlardır. Şimdiye kadar îstanbul Vilâyetinde dört lirayı tecavüz eden av ruhsatiye tezkere ücretleri, hükumetimizin pek isabetli ve çok yerinde olarak mer'iyete koyduğu yeni avcılık kanunile gene bu senenin haziranı iptidasından itibaren alelumum ve her yerde alesseviye bir liraya inmiştir. keklik tutan dere ve tepeleri taramak ve yoklamak üzere tüfeklerimizi, fişekleri mizi, köpeklerimizi yanımızda ahkoyarak portatif karyola, valiz, bavul gibi eşyamızı yük arabasma yerleştirdik ve misafir olacağımız üç dört saatlik mesafedeki bir köye gönderdik. Arkasından biz de tam otomobillerimize adım atacağımız sırada Gelibolunun alâkadar ve mes'ul memurlan yakamıza yapışn. W Tutun ve Tarih Kızkulesinin uzaktan görünüşü Fatih Sultan Mehmed, yeni payıtahrivayet olunmaktadır. lmparator, bu kale ile Sarayburnundaki Mangana kulesi ara tm müdafaa vasıtalarım kuvvetlendirir sına ağaç dubalara bağlı kalın bir zincır ken burasını tarassud mevkii yaptı ve yecektirmek ve kale ile Usküdar beynin ni bir kule inşa ettirdi. Türkler, dillerde deki aralığa da kuvvetli bir duvar örmek gezip duran Leanrde Hero masalından suretile Boğazın ağzını açılır kapanır bir yahud orada Damalis'in gömülü olması hale koymak yolunu bulmuştu. Leandre hikâyesinden dolayı Kızkulesi adını ka ve Damalis kuleleri adını taşıyan tarihî bul etmişlerdir ve bu ad, bugün de kulkayalık, işte bu kalecik yüzünden Arkla lanılmaktadtr. ismini aldı, Türklerin İstanbulu zaptettikKulenin sonraları askerî bir kıymetı leri güne kadar bu isimle anıldı. Kızını kalmadığından fener olarak kullanılması Orhan Beye veren lmparator Kanta uygun göründü. Fakat üst tarafı ahşabKuzen, Usküdara kadar gelmiş oîan dı, fırtmalı bir gecede gemilere yol gösdamadile buradan muhabere etmişti. teren büyük kandilin devrilmesile yan • 1453 yılımn nisan ve mayıs ayları icin gın çıktı, o ahşab kısım kül olup gitti. de geçen büyük savaş sırasında Arkla'y Hâdise 18 inci asnn başlannda vukua Türklere karşı müdafaa eden Venedık'ii geldi ve gene o yıllarda Uçüncü Sul «Trevitsyano» dur. Fakat karadan do tan Ahmein emrile kâgir olarak tamir nanma yürüterek Halici ve ordularile olundu. yüksek surlan, derin hendekleri aşarak 1839 yılında karantine mevkii haline şehri ele geçiren Türklerin bu mini mini konulan Kızkulesi bugün gene fener vave münferid kaleciği düşürmeleri için zifesi görmekte ve geceleri kapanıp açışöyle bir bakmaları kâfi geldi ve Tre • lan ışıklı gözünde birkaç bin yılın esra vitsyano'nun pılıyı pırtıyı toplayıp kaç rını pırıldatıp durmaktadır. ması bir dakika meselesi oldu. M. TURHAN TAN Biz, bilâfütur, göğsümüzü gere gere İstanbuldan aldığımız av ruhsatiye tezkerelerini ibraz ettik. Nazik birer tebessümle karşılaştık. Bir türlü derdimizi anIatamadık. Elimizdeki dört liralık îstanbul av tezkerelerinin ezip ezip suyunu içmek üzere cebimize koyduktan sonra, Geliboludan ve yenibaştan birer av tezkeresi daha almak mecburiyetile akşamı Tütünün Türkiyede de güriiltülü bir ettik. O gün sabahtan akşama kadar bütarihi vardır. Bu Amerikalı ot, bir duman tün avcılığı manke etmenin içkne çöken sessizliğile (1605) yılında îstanbula girve hâlâ sızlıyan acısmı unutamara. di. Tanhçi Naima bu girişi şu satırlarla 5u haksız ve yersiz mahrumiyete bekaydeder: del, dört lira mukabilinde değil, şimdiki «Hillü hurmetdnde nice kılükal olan bir liralık av tezkerelerile Cumhuriyet dühan frengıstandan zuhur ve bu «alde hududlan dahilinin her tarafında serbestdiyan islâmda iş'ali nairei şur edip gitçe avlanabilmek müsaadesinin nasıl bir tikçe şuyu ve iştihar bulup baisi iptilâyi Iutüf olduğunu takdirde elbet güclük zurefayı diyar oldu!» yoktur. Fakat 1633 yılında tütün, bir devlet Şimdi size, evvelki av malzemesile bu ve bir siyaset meselesi haline girdi. Onu günkü fiat arasında da birer nümune gös da büyük bir yangını tasvirden sonratereyim: Naima şöyle anlatıyor: Bakınız, enâlâ kara av barutunun bir «Yangm perişanlığı halka melâl verip kilosu için eskiden «290» kuruş verirken kahvehanelerde, naesavi çoğaltp dediko bugün «220» kuruşa alabileceğiz. Bi du alıp yürümüştü. Fitne ihtimalim gide> rinci nevi dumansız barutun beher kilo mek için İstanbulda ve taşrada bulunan su «800» kuruşru. Buna mukabil ayni bütün kahvehaneler kapatıldı ve bir çobarut bugün «600» kuruşa satılmakta ğu yıktırıldu Sonra berki tenbaku dedikdır. leri mekruh yaprağır. dahi içilmesi yasak umhuriyetin dünkü sayısmda Kadm ve Tütün başhklı güzel bir yazı vardı. Orada Onbeşinci Lui'nin fettan gözdesi Marquise de Pompadour'un tezyinî san'atlar müzesinde bulunan ve kendisini tütün içer vaziyette gösteren bir resminden bahsolunuyor. Makalenin ne muharriri, ne mütercimi o resmin bir suretini elde edememiş olacaklar ki Tütün ve Kadm yazısına temsilî bir resim koymak zorunda kalmışlar, fakat resim, makalenin ihtiva ettiği malumat sırasına bakılınca Marquise de Pompadour imiş gibi görünüyor. Halbuki o, 1 721 de doğup 1764 te ölmüştü. Tütün ve Kadm makalesinden öğrendiğimize göre ise sigara ancak 1840 ta kibar sosyeteye girmiştir. Şu halde nazlı nazh sigara lüttürür vaziyette gazeteye konan reeim, Marquke de Pompadour olamaz. Herhangi bir yanlışlığa mahal kalmamak üzere tasrih ediyorum!.. * * * Almanyaya sattığımız tütünler Bazı Alman tütün firmalan tzmirde genış mikyasta tütün mubayaatına başlamışlardır. îzmir mmtakasından yapılan bu mubayaat 934 ve daha evveiki seneler mahsulüne aiddir. Şimdiye kadar bu şekilde 600,000 kilo tütün almmıştır. Bu mubayaatın bedeli Ziraat Bankası vasıtasile ödenmektedir. Öğrendiğimize göre Alman firmalan 934 ve daha evvelki seneler mahsulünden nekadar tütün bulurlarsa alacak lardır. Memba suları yalnız cam şişelerde satılacak Dünden itibaren memba sulannın te neke ve fıçılarla nakledilmesi ve satıl ması menolunmuştur. Memba suları yalnız cam şişelerde ve damacanalarla sanlacaktır. Suyun nefasetinın bozulma • ması ve muzır şeylerden muhafazası için en sıhhî tedbir budur. Alâkadar şirket ve müesseseler sulann bu şeraitle nakli için hazırhklar yapmışlardır. Hamamcdarın bir müracaatl Yeni çeşme suları îstanbul tarafında, Belediye Sular İdaresi tarafından Kırkçeşme sulan yerine kaim olmak üzere yeniden 150 çeşme yapılacaktı. Bunlardan 88 inin inşaatı tamamile ikmal edilmiş, suları akıtılmıştır. Camilerde yapüacak 42 çeşme için de Evkaf Umum Müdürlü ğüne yazılmıştır. Şarab istihlâki artıyor tnhisarlar idaresi, şarab istihlâkinin günden güne artması karşısmda yeni bazı tedbirler almağa karar vermiştir. Geçen sene evvelki seneye nazaran büyük bir fazlahk gösteren şarab sarfiyatı bu sene daha fazla artmağa başla mıştır. İnhisarm şarab satışı 1931 senesinde 25,000 litreyken 1932 de 89,770, 1933 te 240,800, 934 senesinde 224.000, 1935 te 242,000 litreye çıkmış ve İnhisarların şarab fiatlarını mühim miktarda indirmesi üzerine birdenbire 936 da 700,000 litreye yükselmiştir. Şehrimizdeki 25 hamamın sahiberi hep birden Ticaret Odasma müracaat ederek Belediyenin suları kesmesinden şikâyet etmişlerdir. İstanbuldaki 119 hamamın sularını tetkik eden Belediye bunlardan 25 i hakkında tetkikatmı ikmal ederek kırkçeş me ve halkalı sulan kullanan bu hamamların sularını hep birden dün sabah kes miş. Hamamcılar bu şekilde kendi malları olan suyun kesilmesini doğru bul mamaktadırlar. Çünkü Belediye bunun yerine konulacak suyu henüz göstermemiştir. Hamamcıların kanaati bu şekilde sıhhatin korunabileceği değil bilâkis yı kanamamak yüzünden birçok hastalık ların çıkacağı merkezindedir. Ticaret Odası bu hususta temaslara başlamıştır. Delbos istirahat aldı Paris 2 (A.A.) Delbos, bir kaç gün istirahat edeceği için Hariciye işlerine vekâleten Başvekil Chautemps bakacaktır. dan koştu: Affedersiniz doktorcuğum. Siz, hemen gidiyor musunuz? Hayır. Saat iki trenine kaldım. Niçin sordunuz? Taksit meselesini de konuşsak. Şartlan biliyorsunuz. Evet. Muhasebeci ile konuşursunuz. Peki, doktorcuğum. Melike, odanm ortasmda duruyor; balkondaki kür şezlonguna, odadaki muşamba şezlonga, karyolaya, karyolamn iki yanma konmuş demir beyaz boyalı masa ile koyu mavi bodur komodine, koyu mavi gardroba bakıyordu. Valizleri getirmişler, gardrobun önü ne bırakmışlardı. Şekib, doktorun yanından dönünce, kansına yaklaştı, birşey söylemedi, yü züne baktı. Odanm aydınhğı, Melikeyi büyüle miş gibiydi: Ne ferah, değil mi? Çok ferah! Kapıya vurulmuştu; içeri zayıf, uzun boylu bir hemşire girmişti; Melikeyi başile selâmladı: Geçmiş olsun! Ve durarak bekledi: Bir yardımda bulunabilir miyim? Melike, ne diyeceğini şaşırmışü: Edebî tefrika : 29 ARLâ Yazan : Mahmud Yesari Kalktı, ve kapıyı açarak, Melikeye yol gösterdi. Üçü birlikte, dar koridor dan ameliyat odasile laboraruar arasın daki küçük ara sofaya açılan beyaz kapıdan sanatoryomun iç koridonına geçtiler. Yüksek tavanlı, uzun koridor, sessiz ve tertemizdi. Melike, hastanenin dışın daki sessizliği ve rahatlığı, iç taraflarında bulamıyacağım, sanmışh. Doktor, koridorun nıhayetindeki ka pıyı açarak: Buyurunuz, dedi. Melike, odaya girer girmez, şaşalavıverdi. Camlı kapıların kanadlan açılmış, bol bir ışıkla yıkanan oda, göz kamaş • hrıyodu. Doktor, kür balkonuna çıkarak, elile çamlıklan, ve gökyüzünü gösterdi; ve havayı kokladı: Hava, nekadar yumuşak, farkın <3a mısmız? Melike, doktorun yanına gitmişti, Şekib de yaklaşh, doktor, ayni halde idi: Bulunduğumuz yer, köye, bilhassa dağa nisbetle, biraz aşağıda sayıhr. SertJ hava, binanm üstünden, üstümüzden akıp gidiyor... Buradaki havanın tatlılığını ve hafifliğini, çok zaman geçmeden anlar sınız. Sonra, çamlarm kokularını duyu yor musunuz? Melikeye gülerek baktı: Oyle tatlı uyuyacaksınız ki... Odaya bir hastabakıcı girmıştı, doktora yaklaşarak: Sizi, yirmi sekizden bekliyorlar, dedi. Peki. Hastabakıcı çıktı, doktor, Melike ile Şekibe döndü: Ne yapacağınızı gösteren bir kâğıd vereceğim. SabaK kaçta kalkılacak, kaçta yemek yenecek, filân Günlük program, diyelim. Ben, sizi, yann röntkenle muayene edeceğim. Neye ihtiyacınız olursa, zile basarsınız, hemşireleri çağınverirsiniz. Gülerek devam etti: Başhemşire ile de konuşabilirsi niz. Türkçeyi öğrendi. Artık bana, müsaade... O, kapıdan çıkarken Şekib, arkasın Kırmızı renkteki «70» milimetrelik oluaup hilifında hareket edenlere katlile lüks, boş kovanın bir paketi, yani yüz ta siyaset olunacağı ilâjı olundu. Vâızlar ve Evvelce dört liraya aldığı bir tezkere ile yalnız mensub olduğu vilâyet hudud nesi «450» kuruş olduğu halde bugün nâsihler her nekadar öğüd verip bu yasa* kuvvetlendinneğe cehdetmişlene de ları dahilinde avcılık edebilmek gibi pek «325» kuruşa inmiştir. kimse intıbah etmeyip hatta bir kısım zamahdud müsaadeye mazhar avcılar, şimGene Inhisar İdaresi tarafından dakik, diki kanuna göre ve bir liralık tezkere ile itinakâr, fennî ölçülerle doldurulan kır rif ler: bütün Cumhuriyet hududlarımn her tara mızı renkteki birinci nevi av fişeklerinin Zararstz bir dühan hakktnda ncyler fında, her noktasında avcılık edebilecek bir tanesi dokuz buçuk kuruşa satılırken bunca dikkatlcr lerdir. bugün yedi buçuk kuruşa verilmektedir. Dühant âhı mazlumanı men eylen, hüner oldur Gerek av malzemesinde, gerek av ruhKurşunî renkteki dolu av fişeklerinin satiye tezkereleri üzerinde birer kanunla tanesi beş buçuk, saçmanın üç kiloluk bir Deyu tariz yolunda çiirler söyler oldu hükumetimizin icrasına müsaade ettiği bu torbası yüzelliye düşmüştür. Kapsüller ve halk tütün içmekten fariğ olmadı.» tenzilât, Türkiye avcılığını doğrudan ise altmış beş kuruştur. Naima, ilkağızda sezilen vaziycti doğruya, açıktan açığa teşvik ve tergib böyle tesbit etmiştir. Yoksa konulan yaMaliyet fiatına nisbetle son derece mahiyetini haiz olduğundan bütün Tür tenezzüle uğrıyan bu av levazımmın hep sak, insafsız bir şiddetle tatbik edildiği kiye avcıları namma vekâleten ve kendi sini ayn ayn yazmak imkânsızlığına kar için halkm tütün içmek şöyle dursun, tütarafımdan asaleten ve alenen şükran ve şı, ben burada yalnız birer nümune ira tünün admı ağza almağa da bir iki ay minnetlerimi bu sütunlar üzerinde arce esile iktifa ettim. Sayın okuyucularım, sonra cesareh kalmamıştı. Nasıl kalabi» derken umum avcı arkadaşlanmın hıssi diğer malzeme fiatlarını da irae ettiğim lirdi ki devrin hükümdan Dördüncü Muyatına da bihakkın tercüman olacağıma su misallerle koîayca mukayese edebilir Fad bizzat asesbaşı, subaşı ve cellâdbaşı kaniim. vazifesini görüyor, gece gündüz sokaklan ler. dolaşıyor, nerede bir tütün kokusu sezerBEDRl ZÎYA AKTUNA Diğer avcılann, îstanbuldan aldıkîan se oraya ölüm kusuyordu. av tezkeresine mukabil vilâyet hududu haricinde avlıyamamalan yüzünden uğ Mehmedlerin muhakemesi Evet, bu yasak, bir kolera salgını gibi radıklan maddî, manevî zararları, müşyürüdü, memleketi yıllarca inletti. zavaU Dün' davacısı, suçlusu ve şahidinin külâtı bilemem. Fakat, bizzat nefsimde hepsüıin ismi Mehmed olan garib bir lı tiryakiler, rüyalannda tütün görseler tecrübe ettiğim birçok güclüklerin ruhum dava cürmü meşhud makkemesiae in direk direk haykırmağa koyulurlar, fer» yad içinde uyanırlardı. Nihayet devir da uyandırdığı azab ve mahrumiyetten tikal etmiştir. şurada bir misal, bir nümune irae etmekTahtakalede Mehmed Koparelin oğ değişti, Deli İbrahimin tahta çıkmasile ten kendimi alamıyacağım. lu Hüseyin Mehmed oğlu Mehmedin beraber kahvehanelerin kapısı ve tütün Hafızam beni aldatmıyorsa bundan se evi önüne çöp dökmüş. Mehmed oğlu müptelâlarınm gönülleri açıldı. Denebikiz, on sene evveldi. Bir sonbahar mev Mehmed Hüseyne çıkışınca Hüseynin lir ki yeryüzünde dinî veya içtimaî ihtisiminde avdaşlardan mürekkeb bir grup babası Mehmed Koparel ve arkadaşı lâllerden hemen hemen Kiçbiri bu tütün la İstanbuldan vapura binerek Gelibolu Mehmed Güler, Mehmed oğlu Mehme yasağı uğrunda heder olaa canlar kadar din üzerine çullanarak döğmüşler. Dün kurban vermemişhr. Çünkü Dördüncü ya keklik avma gitmiştik. Sabahm alaradavacı Mehmed oğlu Mehmedle maz karanlığmda vapurumuz bizi Gelibolu is nun Mehmedler ve şahid Mehmed cür Murad, tütünü ve kahveyi ortadan kal» dırmak bahanesile binlerce adama kıy» kelesine çıkardı. mü meşhud mahkemesine sevkedilmişmıştı. Yolumuz üzerinde tesadüf edeceğimiz lerdir. Fakat yasaklarla öldüriilemiyen fikirler gibi tütün de işte yurdumuzda yaşa Mersi... Fakat yapılacak birşey gibiydi: yıp duruyor. Herif boş yere karil olmuf yok ki... Demek böyîe, kocacığım. demek!.. Siz bilirsiniz. Şekib çamlarm baygın kokulannı, rüzM. TURHAN TAN Hemşire, ayni nazik selâm ve gülüm gârın tatlı serinliğini duymuyordu; kalbi seyişle çekilmişti. O çıkar çıkmaz, Me gittıkçe sıkışıyor, göğsü daralıyordu: like, elile alnma vurdu: Böyle, karıcığım. Bir kaza Valizleri açarken, bana yardım Melike, onu omuzlarından tuttu: Pazar akşamı, Lâtif oğlu Şefik, Hakederdi. Neye sen de pijamalarını gtymi kı. Hamdi admda üç arkadaş birleşmişŞekib, Valizin büyüğünü aldı, §ez yorsun? ler ve Üsküdarda Rumimehmedpaşa longun kenarına doğru çekti: Şekib, ağlamamak için gülüyordu: mahallesinde Toprak sokafcta oturan A Ben, ne güne duruyorum karıcı Sahi, bak, onlan getirmeği unut zizin evine rnisafirliğe gitmişlerddr. Bir aralık Hamdi belinde duran ta • ğım! tuk! bancasını çıkarmış ve oynamağa başlaKarısı, onun yanma geldi, başmı göğMelike, karyolamn ayakucuna otur mıştır. Fakat tabanca amide ateş almış, süne bastırdı: muştu, kocasma da işaret etti: çıkan kurşun Şefiğin sol bacağına isa » Kıyamadm! Konuşalım. bet ederek tehlikeli bir yara açmıştır. Melike, çamaşırlarını, esvablarını vaŞekib, şezlongun kenanna ilişti; karıYaralı hastaneye kaldırılmıştır. Üs lizden çıkardı, dıkkatle gardroba yerleş sının yüzüne bakıyordu. Ne konuşacak küdar Müddeiumumîliği hâdise hakkın» tırdi; pıjamasını karyolamn üstüne koy lardı? Artık konuşacak ne kalmıştı? da tahkikat yapmaktadır. duğu zaman, tereddüdle durdu: Boyaunu büktü: M. Turhanın eserleri Neye pijamamı giymiyorum? Konuşahm, karıcığım. 1 Kadın AveıSL Şekib de gülümsedi: Genc kadm, zaman zaman, çamlann 2 Cem Sultan. Evet, neden giymiyorsun? hışıltısını dinliyor gıbi dalıyordu: 3 Timurlenk. Bir kere, ne gün geleceksin? Onu Genc kadm, soyunmağa başlarken, 4 Tarihte Türkler için büyük birdenbire balkon tarafına baktı, fakat söyle. sözler. bahçede kimseler yoktu. Evde pencere Bugün çarşamba değil mi? Cu 5 Akından Akına. açıkken geceliğini çıkarmağa utanan ka martesi günü gelirim. 6 Viyana Dönüşü. dını, açık cam kapılann arkasında, ay Hayır, hayır... Ben, üç gün seni Her kütübhaneyi süsliyecek odınlık içinde soyunmak ürkütmüyordu. görmiyeceğim, demek. Cuma günü gelirlan bu gerçekten nefis eserlerden birer tane edinmek için acele etPıjamasını giydikten sonra iskarpinle sın. Yann değil, öbür gün. melerini okuyucularımıza tavsirini çıkardı, ayaklanna terliklerıni geçir Ben, yann da gelirim, Melike. ve ederiz. di ve bu kılıkla kocasımn karşısında dur yalnız, işlerimiz ne olacak. du. Bu işlerin böyle olup bitişine şaşıyor {Arkast vart

Bu sayıdan diğer sayfalar: