22 Temmu* 1937 CUMHURİYET ADLÎ MUSAHABE İktısadî harekeüer KIBRIS MEKTUBLARl Devlet dairelerine musallat olan iş adamları Halkı aldatan, memurları yolsuz işlere teşvik eden bu adamların bütün hükumet kapılarından uzaklaştırılması zamanı gelmiştir Ankara iskân dairesinde görülen bir Jrolsuzluk dolayısile gazeteler, birkaç gün evvel, Ankara vilâyetinin şöyle bir tebligini neşrettiler: «Valiliğe bağlı bulunan belediye, tmar, tapu, iskân, niifus dairelerinde ve maliye şubelerile diğer büiiın dairelerde işi olan vatandaşlann şahsan işlerini takib etmeleri lâzımdır. Mutavassıt ve kumusyonculartn bu dairelere sokulmaması için emir verilmiştir.» m. Memleketin en derin bir yarasını te mizlemek için alınan bu cesur ve açık tedbirden dolayı vılâyeti gönülden tebrik etmeyi borc bilir ve ilgili bütün resmî dajrelerin böyle yapmasını candan dileriz. îlk bakışta iş hürriyetine, kazanc hürriyetine aykırı gibi gelen bu tebliğin sebebini belki iyice anlıyamıyanlar bulunur. Millî idarenin şimdiye kadar yaptığı büyük işler yanında küçük gibi görünen bu tepeden inme hareketin manası çok derindir. Memleketin temiz zümreleri, iyi evlâdlan bundan ancak bir zevk duyar ye böyle esaslı tedbirleri alkışlarlar. Tapu dairelerine, maliye şubelerine, Jcra dairelerine, belediyelere, iskân ve nüfus dairelerine, ve daha ne bileyim, halkin malile, vergisile, kendisile ilgili bütün resmî dairelere girip çıkan ağzı kalabalık bir takım tipler görürsünüz ki, takibci, muameleci adlarile saf iş sahiblerinin bilgisizliğinden istifade ederek oralarda iş takib ederler. Bunların bir çoğunun yazıhaneleri olmadığı için ayak takımı da diyebilirsiniz. Her birinin guya bu dairelerde adamlan vardır! îstediklerini yaptınrlar. Yalnız onlara akşam ziyafeti vereceği ve yahud memurun çocuğuna hediye götürmek icab ettiği için bir miktar peşin para vermek lâzımdır. Yoksa ücret diye birşey almazlar ve işin, istenildiği gibi! bitmesini beklerler. Zaten alsalar da hepsi kendilerinde kalmaz ki! Bunların bir kısmı işte böyle diyerek !ş sahiblerini aldattıkları gibi mayası bozuk bazı memurlan da baştan çıkarabilirler. «Mahkeme kadıya mülk olmuş mudur? Yann yerinden atılamaz mı? Fırsat bu fırsatken biraz dünyalık yapmak neden ayıb olsun? Eh, dört duvar arasmda yapılan şu ahşverişten, Allah şahid olsun, kimse de haber almıyacaktır. Saye nizde beş on para da biz çöpleniriz!» Açık olmak için şunu da söyliyelim ki insanlardan bazıları bir hak ve hizmet mukabili ücret vermekten ziyade şuna buna masraf vermekten hoşlanırlar. Bazı muakkibler, mutavassıtlar ve kumusyoncular böylelerinin zayıf damarını yakalar ve bozulmağa müsaid gördükleri memurlarla aralarında gizli bir yol açarak işe girişirler. Akla gelen ve gelmiyen hile ve desiselerle muameleleri çarktan çıkmış gibi dümdüz çıkarırlar. Devlet otoritesi bir aslan gibi ortaya çıkıp da kendilerini tepeleyinciye kadar bu fareler böylece oynar ve birçok haltlar ederler. Devleti idare edenlerin bir rüşvet, bir suiistimal, bir ihtilâ; vak'ası işitince ne büyük eza duyduklarını, (gene mi? Yarabbi! Bunların önüne nasıl geçeceğiz?) diye, inlediklerini yakından biliyoruz. Gene biliyoruz ki cumhuriyetin rüşvet alma, verme, vasıta olma suçları hakkında Kooperatifçiliğimizin inkişaf çareleri Bizde, kooperatifçiliğin tarihi çok yenidir. Bu hareket 1929 senesinde ve 1470 numaralı kanunla başlar. 1929 dan 1934 senesine kadar yani beş sene zarfında memlekette 677 gün kredi kooperatifi kurulmuştur. Bu kooperatiflerden 14 adedi muhtelif sebeblerle birleştirilmiş olduğundan 1934 nihayetinde 663 koo peratif kalmıştır. 1935 senesinden itiba ren köy kredi kooperatifleri hakkında 2836 numaralı kanun tatbik edilmeğe başlandığından bu kanunun ahkâmma uygun olmıyan 21 kooperatif tasviye e dilmiş, 13 adedi gene muhtelif sebeblerle birleştirilmiş ve 2836 numaralı kanun tatbik mevkiine girdikten sonra memle kette 559 kooperatif faaliyette kalmıştır. Kıbrıs Türklerini heyecana düşüren bir hâdise Yarı şaka, yarı gerçek! Ada Rumlarmın Kıbrısm muhtariyeti etrafindaki faaliyetleri dikkatle takib ediliyor n yedi, on sekiz yaşlanndaydım. Güzel konuşanlara adeta gönül veriyordum ve temiz kelimede, berrak ahenkte, cümle tenasübünde güzel gözlerden, parlak yanaklardan, al dudaklardan daha kuvvetli cazibeler buluyordum. İşte o günlerde bir kürsü şeyhinin coşkun belâğatinden, heyecanlı talâkatinden sık sık bahsolunduğunu duydum. Şuna buna* kulaktan âşık olanlar gibi garib bir incizaba tutuldum, ilk fırsatta anu dinlemeğe koştum. Zeki bir adam benziyordu, kürsünün etrafına hayli kalabahk toplamıştı. Yere serili hasırın bir parçasını da ben işgal ettim, dinlemeğe koyuldum. Kulağıma ilk çarpan sözler hiç hoşuma gitmedi. Vâiz, yavan denilecek kadar basit konuşuyordu. Seçtiği mevzu da tadsızdı, galiba, teyemmüme dairdi. Bu sebeble zahmet edip oraya geldiğime pişman olmuş gibiydim. Yavaşça savuşmayı düşünüyordum. Fakat vâizin birden dizüstü geldiğini, şahlanır gibi bir durum aldığını gördüm, elimi kunduralanmdan çekip beklemeğe başladım. O, gerçekten kara bir bulut kesilmişti, gürül gürül gürlüyordu ve dinlpyenlerin hepsi iri taneli bir doluya turul' muşçasına bulunduklar. yerde büzülüyör, büzülüyor, büzülüyordu. tatbik ettiği ceza ve usul kanunlan pek şiddetli hükümleri havidir. Meselâ ilk tahkikatt? suçlu olduklan anlaşılanlann muhakemeleri mevkufen yapılmak ve aflardan istisna edilmek gibi. Fakat görülüyor ki bunlar yetişmemektedir. İşin gizli kapalı yeri kalmamıştır. Yaraya neşteri vurmak, açmak, pislikten kurtul mak için cezrî çareler bulmak mecburiyeBu kanun tatbik edilmeğe başlandığıntindeyiz. dan 31 mayıs 1937 tarihine kadar memBu gibi vasıtaların içtimaî varlığımız lekette yeniden 65 kooperatif kurulmuş da açtıklan yara, herhangi bir katilin ve ve 27 kooperatifin de kuruluş muamele ya herhangi bir kaçakçının işlediği suçla leri yapılmış ve bu suretle memleketimizkıyas edilemiyecek derecede büyük ve de köy kredi kooperatiflerinin adedi derindir. Bir katil, adam öldürmüştür; o 627 ye çıkmıştır. adamm varlığını cemiyetten silmiştir; aiBu 627 kooperatif mıntaka itibarile lesini, çocuk ve çoluğunu dayanacak un şöyle taksim edilmektedir: Trakya mın surdan mahrum bırakmıştır; konu komşu takası 72 kooperatif, Marmara mıntakada bu cinayetten ürpermiştir; devlet oto sı 131 kooperatif, Ege mmtakası 128 koritesi harekete gelmelidir. Bir kaçakçı, operatif, Akdeniz mmtakası 33 kooperadolayısile, devlet hazinesinden hırsızlık tif, Karadeniz mmtakası 21 kooperatif, etmiştir; ceza görmelidir. Fakat bir mu garbî Orta Anadolu mmtakası 106 ko • akkib, mutavassıt ve muameleci geçinen operatif, şarkî Orta Anadolu mmtakası 3 lerden bazılannın yaptıkları nedir, bir kooperatif ve şark mmtakası 6 kooperatif. kere düşündünüz mü? Halkı rüşvet ver Bu kooperatiflerin ceman 70,000 den meğe tahrik ederler, bu suretle ahlâkını fazla azası vardır. bozarlar. Memurlardan müsaid gördüklerini baştan çıkanrlar. Bazan da iftira ederler. Haberleri olmadığı halde onlar namına para ahr veya isterler. Türkiye Cumhuriyetinin resmî dairelerinde ziya fetsiz, hediyesiz, parasız iş görülmiyeceğini, istenilen neticenin alınamıyacağını işaa ederler. Bu öyle bir suç ki ne bir vatan kalesinin plânlarını satmağa, ne de bir ormana, bir köye ateş vermeğe ben zer. Bütün bir vatanı, bütün bir milleti, hükumeti ve devleti kundaklamakhr. Yapanları tutup diri diri yakmak, yahud da kafalarını değirmen taşının altında ezmek gerektir. Mutavassıt, kumusyoncu, muameleci geçinenlerin böyle hareketlerinden ken dılerini alıkoyacak ilim ve irfan, namus ve faziet gibi emniyet süpaplan yoktur. Meşru bir ücret ve mükâfat istiyemezler. Bir teşekküle mensub olmadıklan için murakabe edilemez ve intibah cezalanna çarptırılamazlar. Devlet otoritesi harekete gelip de bunların kafasını ezinciye kadar bazan telâfisi mümkün olmıyan maddî ve manevî zararlar husule gelir. Diplomasız, teşekkülsüz, barosuz hekimlik, hâkimlik ve avukatlık yaptırmıyan dev let, böyle ne idiğü belirsiz, iş yapmaktan ziyade karıştıran ve bir paçavra gibi tutulacak yerleri olmıyan bu tufeylilere kapılarını kapamakta haklıdır. İş sahibi işini ya kendisi takib etmeli, yahud da bilgileri ellerindeki diploma ve ruhsatnamelerle süzgeçten geçirilmiş, namus ve faziletleri devletçe tanınmış ve en ufak yolsuzluklan mensub olduklan resmî teşekküller tarafından murakabeye tâbi tutulmuş bir meslek adamına gördürmeli dir. Yalnız Ankara vilâyeti değil, Türkiye Cumhuriyetinin bütün resmî daireleri bunlara karşı seferberlik açsa yeridir. Çünkü derd o kadar ciddî ve o nisbette genel temizliğe muhtacdır. Avukat Bizde, kooperatifçilik yeni olduğu için bu hususta komşularımız Bulgar ve Yugoslavlardan çok geriyiz. Meselâ Bulgaristanda bugün 5064 ve Yugoslvyada da 7024 kooperatif vardır. Bulgaristandaki kooperatiflerin aza adedi 887,613 tür. Bulgaristandaki kooperatiflerin 305 adedi şehir kredi kooperatifi yani halk bankalan, 1561 adedi köy kredi kooperatifi, '600 adedi köy satış kooperatifi ve di ğerleri de istihsal, istihlâk, mahsulât, sigorta, inşaat, hayvan üretme, orman işletme, sulama ve sair kooperatiflerdir. Bizde şimdi yalnız köy kredi koope ratiflerine ehemmiyet verilmekte ve onlar tesis edilmektedir. Bugünkü iktısadî ha yatta ise kooperatifin her şekli lâzımdır. Çünkü yalnız bir cins kooperatif kendi başına inkişaf edememekte ve kendisin den beklenen faydalan verememektedir. iktısadî hayatımızda kooperatiflerin en büyük rolü oynamasına taraftar olan büyüklerimizin memlekette ayni zamanda istihlâk, istihsal, şehir kredi, mahsulât sigorta, inşaat, hayvan üretme, orman işletme, sulama, sigorta ve sair kooperatif şekillerinin de taammüır etmesine yardım edeceklerini ummaktayız. Kıbrısın hükumet merkezi Lefkoşa'dan bir manzara Kıbrıs (Hususî muhabirimizden) Geçen mektubumda, Londrada teşekkül eden gayriresmî bir cemiyetin Kıbrıs muhtariyeti etrafında bazı kararlar itti haz ederek teşebbüsatta bulunduğunu bildirmiş ve ekalliyette bulunan Kıbrıs Türklerinin de mesele kuvveden fi'le çıkanldığı takdirde kendi haklannın ayaklar altma alınmasına müsaade etmiyeceklerini ilâve etmıştim. Aradan pek de uzun bir müddet geçmediği halde mesele şu şekilde patlak vermiştir: «Söz» gazetesinde, sabık Türk mebuslanndan Necati Ozkan tarafından «muhtar idareye meylimizin hakikî sebebleri nelerdir?» mevzuu etrafında neşredilmeğe başlanan bir yazı silsilesi, şiddetli aksülâmelle karşılanmıştır. Muka vemet o kadar kuvvetli gelmiştir ki «Söz» gazetesi mevzuubahis makalelerden an cak ikisini dercedebilmiş ve müteakıb nüshasmda makale muharririne hitaben açık bir mektub koyarak «değerli betkelerin alt kısımlarını şimdilik neşredemiyeceğini» bildirmiştir. Taarruza geçen ve muhtariyeti idareye taraftar görünenleri adeta hiyaneti vataniye ile itham edenlerin naşiri ef kârı «Ses» tir. A. Haydar özkent Ses'çilerin ve biraz aşağıda bahsedeceğim diğer bir zatın münferid hücumları karşısında çok müşkül mevkide kalan «Söz» gazetesinin «muhtar idareye meylimizin hakikî sebebleri nelerdir?» başlıklı yazıları kesmesi efkârı umumiyeyi tatmin eder gibi olmuştur. Ötedenberi vatancıhk, türkçülük ve milliyetçilik meselelerindeki hassasiyeti müsellem bulunan «Söz» ün bir dalgmlığa geldiği muhakkak addedılmekte ve düştüğü elim vaziyeti bundan sonraki neşriyatile telâfi etmesi beklenmektedir. Aksülâmelin ikinci ve daha kuvvetli cephesi biraz evvel bahsettiğim zatın neşM. Tezel rettiği «Manifesto» larla tezahür etmiştir. Polisler sopalarla teslih «Selâmeti milliye» namma çıkartılıp fisebilullah dağıtılan beyannameler, çok edildiler kuvvetli delâile istinad etmekte, gerek Polis memurlarının vazife başında, bilhassa devriye gezerlerken yanlarında hukukî bakımdan ve gerekse siyasî nokbirer sopa bulundurulmasına karar ve tai nazardan mukni delilleri ihtiva etmektedir. rilmiştir. Bu kararın tatbikma iki gündenberi «Manifesto» ları çıkaran, Türki başlanmış ve polislere 40 santim uzım yede hukuk tahsil etmiş, rumca ve ingiluğunda sopalar dağıtılmıştır. lizceye bihakkın vâkıf avukat Cengiz zade M. Rifat namında münevver bir Iğdır pamuk satış kooperatifi zattır. Bundan evvel de «Masum Mil Iğdır pamuk satış kooperatiflerini let» isminde bir gazete çıkarmakta idi. kurmağa memur edilen Trakya Umumî Türkçe neşredilen her gazetenin çektiği Müfettişliği İktısad müşaviri Şükrü Kasaboğlu, işini bitirip şehrimize gel darlık yüzünden Kıbrıs matbuat tarihine miştir. Şükrü Kasaboğlu dün muhteiif gömülen bu gazete, o vakitler de «yani temaslar yapmış ve Iğdırda pamuk sa 1931 Rum kıyamı günlerinde» muhta nayii için Sümer Bank Umum müdürü riyeti idareye muhalefetile temayüz etmişti. Nurullah Sümerle görüşmüştür. Melike, kaynanasınm huylannı bilirdi. O, doğrudan doğruya hücuma geç mezdi; ve neticeden emin olmadığı za manlar, kat'î hükümler vermez; mce ince iğneliyerek, küçük taşlar atarak, tasar • ladığı tesirleri yapar, darbeleri vurur, sonra mağdur, mazlum bir tavır takınarak otururdu. Oğlunun, kansmı sevdiğini bilen yaşh kadın, daima, gelininin tarafım tutmuş görünürdü. Melike, sonunda gülünc mevkie düşmemek için şikâyet etmeğe çekinirdi. Melike, kaynanasınm neler demek istediğini anlamıştı; birşey söylemedi; fakat sarsıldığını belli etmemek, onu sevindirmemek için gülümsedı. İhtiyar kadı nın, siyahlığı solmağa başlamış gözleri nin ta içlerinde yanıveren insafsız ışık lann bir an süren parıltısında, Meîike, kendi renginin solukluğunu, yüzünün bozukluğunu görür gibi oldu. Elektriği kapadı, küçük el aynasını alarak pencerenin yanına oturdu. Yüzü, çok soluktu; dudaklarında kan kalmamıştı; gözlerinin kenarlarında esmer bir halka çevriliydi; soluk elâ gözleri, büsbütün sislenmişti. Yanaklarınm pudrası dökülmüş yerleri, hasta, sarıydı. Fazla bakamadı, aynayı elinden atarak ayağa kalktı. Kendini, aynada, ilk defa olarak, güzel bulmamıştı! Çirkin değildi, daha çirkinleşmemişti; ölürken bile çirkinleşmiyecekti. Bunu biliyordu; buna, imanı vardı. Onu korkutan şey de çirkinlik kadar büyük ve korkuncdu: Güzelliği uçuyordu! Bunu, kaynanasınm kirpiksiz gözle rinde gördüğü gibi, aynada da görmüştü; kendi gözlerile görmüştü. Bu korku, bir an içinde, onu çılgına çevirdi. Güzelliğini büsbütün kaybetmek de ğil, güzelliğinin; o, yalnız kendisine yaraşan, rengile, şeklile kendisinin olan güzelliğinin çeşnisini kaybetmek, yaşama sının manasını, sımnı kaybetmek demekti. Kocasınm ondan gizli, doktorla ko nuşmasmı, karar vermesini affetmişti. Şekib, kansının sağlığı için telâş ediyordu, ve gene adam, bu telâşında haklı olduğu kadar da samimiydi. Diğer taraftan, bura gazetelerinin «Kıbrıs müdafaa fermanı» dedikleri ve mezkur kıyamdan itibaren vazedilen idarei örfiyenin ahiren ref'i, Kıbrıs dahilinde de ilk defa olarak bir siyasî cemiyetin teşekkülüne yol açmıştır. Tanınmış Rum avukatlarından Kle ridis'in reisliği altında bulunan bu cemiyetin, Londradaki muhtariyet isteme teşekkülü ile ne dereceye kadar alâkadar olduğu anlaşılamamıştır. Yalnız reisin Londraya hareket etmesi ve programdaki «Kıbrısa müteallik bütün idarî ve siyasî meselelerle uğraşmak» maddesi Vâizin ağzmdan gümbür gümbür dömanidar görülmektedir. külen dolu tanelerinden kulaklara şu keGörülüyor ki altı senedenberi sükunet limeler aksediyordu: içinde bulunan Kıbns, ortaya atılan bu 1 Hizebri galib, esedullahil'muhamuhtariyet hikâyesile adeta bihuzur edil rib Ali ibni ebi Talib! miştir. Dolu kısa sürdü, lâkin uyandırdığı Ermeni meselesi heyecan sürekli oldu, vâiz de yorulmuş Kıbnsta bir de Ermeni meselesi var gibi gürlemeği bırakmış, gene yavan bir dır. Daha birkaç sene evvelisine gelinciye sesle konuşmağa başlamıştı, fakat zeki kadar hemen hemen hiç mesabesinde bu gözleri halkin heyecandan kurtulduğunu lunan Ermeni vatandaşlanmız gün geç sezince durumunu yeni baştan değiştirdi, tikçe teşkflâtlanarak ve içtimaî tesanüde bir daha şahlandı, bir daha gürledi: dayanarak bugün ihmal edilemiyecek bir Saliki hayrel'mesalik Enes ibni varlık haline gelmişlerdir. Malik. Üçüncü dolu daha çabuk geldi ve dinErmeni vatandaşlarımızın en calibi dikkat teşekküllerı Melkonian mektebi liyenleri şu kelimelerle titretti: dir. Yarım milyon İngiliz lirasını bu u Mevlâna, min küllil vücuh evlânaü Ben, dördüncü bombardimam bekleğurda vakfeden Baron Melkonian görümeden kaçmıştım. Çünkü o adamda benüşe göre kendi ırktaşlarma en büyük iyiliği yapmış ve diğer Kıbrıslı zenginler ğenilen talâkatin, belâğatin bu manası için de güzel bir feragat ve milliyetper anlaşılmıyan basmakalıb sözlerden ibaret olduğunu anlamıştım. veriik nünranesi vermiştir. Lefkoşa civannda müstakil bir köy gibi yaşıyan (çünkü elektriğini, suyunu ve diğer birçok ihtiyacatını bizzat ken dileri istihsal etmektedir.) Melkonian enstitüsüne ahiren yeni paviyonlar ilâve edilmiş ve İngiliz Kralı Sa Majeste Altıncı Corc'un doğumunun yıldönümü münasebetile küşad resmi yapılmıştır. Merasime vali, Ermeni başpiskoposu, Kanon Niyuham, Mrs. de Chauman, Mr. Kallen, Lefkoşa belediye reisi ve Ermeni eşrafından birçok zevat iştirak etmişlerdir. Mekteb direktörü Dr. H . Topçiyan tarafından bir nutuk irad ve mektebin ilk zamanki halile bugünkü inkişafı mukayese edilmiştir. Dansı bizim başımıza. *** * • * Izmirden kaçırılan kız İzmirde bir kadının Ruhsar adlı gene ve güzel bir kızı İstanbula kaçırdığını yazmıştık. Bu haber üzerine Emniyet M. TURHAN TAN ikinci şube memurları İzmir postası limana geldiği sırada vapura girmişler ve Bartmda feci bir yangın Ruhsarla kadını yakalamışlardır. Bartınm Kırtepe mahallesinde bir Gene kız ilk posta ile İzmire sevkedilecektir. Kızı kaçıran kadın hakkında yangın olmuş, 2 çocuk, 3 kadın, 1 erkek ve 12 ev yanmıştır. tahkikata devam edilmektedir. Melike, onun, haklı olmasından ziyade, samimî oluşuna ehemmiyet veriyor du. Yoksa, o da, asıl tehlikeyi, karısı nın, güzelliğini kaybetmeğe başladığını görmüş müydü? Bu, Melike için, ölümden beterdi. 0 lüm, bir kere gelir, ve alır, götürürdü. Sevdiği adamm gözlerinde, hergün bir parça daha öldüğünü, bir parça daha eridiğini, eksildiğini görecekti. Gene yaşta güzelliği uçan kadın, ay nadan kaçsa, kendisine bakan gözlerin aynasından nasıl kurtulur, nasıl kaçardı? Ayna, bakan gözlere göre gösterir. Melike, kendisi hakkında nekadar insafsız olsa, gene aynaya, kendi içinin gözlerile bakacaktı; fakat karşısındaki gözlerin aynalarında, kendini, kendi gözile bakarak gördüğü gibi göremiyecekti ki... Doktorun, söylediklerini, ve söylemek istediklerini bir noktaya toplıyabiliyor du: Bir iki ay, sanatoryom tedavisile büsbütün iyileşecek, tehlikeyi atlatacaktı!... bir rüya uyanıklığı içinde, günlerce, gecelerce, düşündüğünün farkına bile varmadan düşünmüştü, ve bunu, birdenbire anladı. Bir iki ay... Bu, hem çok kısa, henı çok uzun bir zamandı. Günleri sayılmadan geçecek bir iki ay, çok kısaydı; fakat, kocasmdan ayrı geçecek bir iki ay, Istanbul Radyosu da arasıra bize, bu ayarda konferanslar dinletiyor. Meselâ, adını değil de sesini halka tanıtmak istiyen, meçhul bir alim çıkıyor, kulaklanmıza şöyle bir hitabe döküyor: «Realizm, Eflâtun'un mezhebine göre mülâhaza olunursa bugünkü istimalinde muteber olan mananın tamamile zıddmı ifade eder, hayaliyyun felsefesi demek olur. Fakat o kelimenin felsefî haysiyeti büyüktür, Theorie de la connaissance meselesinde yeri ve değeri vardır. Phenomene actif ve phenomene passif'ler izah olunurken bu ıstılah sık sık zikrolunur.» Yahud Ajans haberleri, şu şekilde sıralanıyor: Çinde Yei Şei Kei mmta • kasında General Hohi Kohi fırkası Saşa Maşa suyunu geçmeğe çalışmakta dır. Bu sözlerin ve benzerlerinin benîm verdiğim örneklerden ne farkı var?.. Radyo, halkin anlıyacağı dille konuşmahdır. G Edebî tefrika : 17 Yazan : Mahmud Yesari ceksin! Evlâdıma yazık! Melike, arka balkonda, saksılardaki çiçeklerini suluyordu. Kaynanası, mus lukta bir su yıkadığı mendillerini asmağa gelmişti. Yaz akşamlarının mat ay dınlığı, renkleri ve şekilleri, gölge ve ışık oyunlarile bozup değiştirmediği için, herşey, apaçık, çırılçıplak görünüyordu. Kocası, birer, ikişer gün ara ile Ya kacığa gitmiş, ev aramış ve şikâyet et mişti: Mevsim geçti, sevgilim; kiralık evlerin hepsi tutulmuş... Bir iki tane var, fakat, benim gözüm tutmadı... Poyraza karşı... Sana, çok sert gelecek... Bu sıcakta bile, öyle esiyor ki... Şekib, karısının alınmasmdan korka rak, şikâyetlerinde fazla ısrar edemiyordu: Senin görmen lâzım... Doktora da danışmz... Sen, bir defa olsun, muhakkak görmelisin... Bir fikir edinmen için, bir gün beraber gideceğiz. Hem, gezmiş oluruz. Melike, bunlan, kendisi küçük bir düşünce eklemeden dinlemişti. Bir söz, kaynanasınm bir sözü, onu, dalgmlığından uyandırıverdi. Kızım, şu birkaç gün içinde, nekadar bozuldun? Yaşh kadının acıyışmda şu mana vardı: Kendin gibi oğlumun da başm* yiyecek, onu da verem döşeklerine sere Melike, kaynanasına bakmıştı. Apar tımanm en güneşli havalarda bile, gene golgede kalan odalarında, yaşh kadının yüzündeki yorgun kınşıklar, bu kadar göze batmadığı için, Melike, onun bü tün süslerini hoş görebiliyordu. Sürme lerin gri çerçevesi içinde bakışlan sol muş kirpiksiz gözler, Melikeye hüzün vermişti. Ve gene kadın, kaynanasını Saksılara su verdiği çaydanlıgl aldı, bu kadar yaşh buluşuna şaştı. sofaya geçti; sofa, karanlıktı. Melike, Fakat, sürmelerin gri çerçevesi içinde çaydanlığı hizmetçi kızın eline tutuştur bakışları solmuş kirpiksiz gözler de Me duktan sonra odasına girdi, kapıyı kapar likeye bakıyordu. Yarısı cımbızla alm kapamaz aynanın önüne koştu. Doğuya mış, yarısı kendiliğinden döküldüğü için karşı odaya akşam loşluğu çökmüş; eş boya ile gölgelendirilmiş kaşların arası yalar, çıplak aydmlıklarım kaybetmişti. buruşmuştu: Elektriği yaktı, pencereden giren gü Kızım, şu birkaç gün içinde, neka nün son ışıklan, cansız olmasma rağmen, dar bozuldun? ampulün ışığınm parlakhğmı kesiyordu. günleri, geceleri, saatleri, hatta dakikalarile öyle uzundu ki... Bir iki ay... Bunu söyleyivermek kolaydı. İki ay, kocasından, nasıl ayn yaşıyacaktı. Ve gene birdenbire, Melike, karşısına bir endam aynası tutulmuş gibi, kendini, sonsuz bir şaşkmlık içinde, desteksiz, yardımsız, çırpınmakta olduğunu gördü: Kocasından ayrı yaşamağı nasıl dü şünebiliyordu? Bu ihtimalin, aklına gelmesi; bunun bir hakikat olabilişi; onu, beyninin doğru işlemesinden kuşkulandıracak kadar şaşırtıyordu. Kocası, ne düşünüyordu? Melikenin sanatoryoma girmesini istiyordu. Fakat Melike, bu «isteyiş» in nasıl kırık bir ıstek olduğunu biliyordu. Şekibin doktorla konuşması, bunu, açık açık ortaya koymuştu. Şekib, karısının sanatoryoma girmesinin lâzım olduğuna inanmışb; yalnız bunu, Melikeye söylemeğe çeki niyordu. Bir gün gelecek, söylemiyecek miydi? Onu, evdekiler de altalta kışkırtacaklar, ve onun ellerini, ayaklannı, tesir çarmıhma mıhlıyacaklardı. Ve Şekib, bir gün, düşündüğü halde sustuğu, söylemeğe çekindiği şeyi, söy • liyecekti. O, söylediği zaman, Melike, ne yapacaktı? Neye, ve kime karşı isyan edecekti? İArkası var)