18 Temmuz 1937 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 6

18 Temmuz 1937 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

CUMHURİYET 18 Temmuz 1937 Bursa Beledîyesi tekzib ediyor... Tarihten yapraklar Millî takıma alınmıyanlar seciyesiz midirler? Futbol Federasyonu Reisi, neşriyatımıza cevab vermek isterken büytik bir pot kırdı [•I Belgradda Yugoslavya millî takımile yapılacak maç için millî takım kampuıa çağırılan oyunculann, isabetsiz bir şe kilde intihab edildiğini, bunda biraz kulübcüliik ve arkadaşhk hissinin hâkim olduğunu yazmış ve yapacağımız bu mühim maça kuvvetli bir takım çıkarmak zaruretinde bulunduğumuza işaret etmiştik. Bu yazımıza, Futbol Federasyonu reisi Bay Sedad Rıza, dün iki gazetede birden cevab verdi. Futbol Federasyonu reisi, bize verdiği cevaba, bizim yazıla rımızda tanakuza düştüğümüzü söyle mekle başhyor ve millî takıma oyuncu vermenin ancak miîlî kümeye dahil kulüblere verilmiş bir hak olduğunu tebariiz ettirdikten sonra millî kümede derece alan kulüblerden derece sırasile oyuncu almak icab etseydi, Fenerbahçeden altı, Galatasaraydan beş, Beşiktaştan dört, Güneşten üç ve silsilei meratib itibarile diğer kulüblerden de aldıklan dereceye göre oyuncu alınmak lâzımgeleceğini söylüyor. Sovyet Rusya turnelerinde seciye ve tavn hareketlerinden acı acı şikâyet edilenler bulunduğunu bütün sporcular bilirler. Bay Sedad Rıza bunlann kimler oldu ğunu bilmiyorsa Sovyet Rusyaya giden kafilelere riyaset eden muhterem zattan öğrenebilirdi. Bunlann Sovyet Rusya hezimetlerinde en büyük âmil olduklan söylenmişti. Şimdi tekrar Yugoslavyaya götürülmeleri, o zaman beğenilmiyen tavn hareketlerine bir mükâfat mıdır? Biz, burada bu işin teferruatına girer, îsim ve madde zikretmeğe kalkarsak, Bay Sedad Rızayı çok müşkül vaziyetlere düşürebiliriz. Fakat, maksadımız şahıs lar üzerinde konuşmak değil, dost memlekete kuvvetli bir millî takım gönderil mesini temin etmektir. Bay Sedad Rıza, yukanya nakletti ğimiz sözlerinden sonra şunlan da söy lüyor: Ankarada gürültüGazetemizin lü bir spor toplantısı smda Bursada 10/7/937 tarihli nüshabirbenzinsizlik başlıklı Dört kulüb murahhası içtimaı terketti Ankara 17 (Telefonla) Bugün Ankara spor bölgesi başkanlığmın daveti üzerine bölge merkezinde bütün spor kulübleri murahhaslarının iştirakile bir içtima aktedilmiştir. Bu içtima, bölge tarafmdan hazırlanan senelik mesai programı hakkmda kulüb murahhaslannın fikirlerini almak için yapılmıştır. İçtimaa iştirak eden murahhaslardan bazılan bu münasebetle geçen sene içindeki işleri tenkid etmek istemişlerdir. Bu yüzden murahhaslar arasında çı kan münakaşa üzerine reis celseyi tatil etmeğe mecbur olmuştur. İkinci celsede Genclerbirliği, Anka ragücü, Altmordu ve Güneşspor kulüb lerinin murahhaslan müştereken verdikleri bir takrirle reisin kendilerine söz ver memesi üzerine içtimaı terke mecbur kaldıklarını bildirmişlerdir. içtimaa riyaset eden Ankara bölgesi başkanı Ziya takriri imza edenlerin mevzu haricine çıktıklarını söyliyerek içtimaın esasen istişarî mahiyette olduğunu ve içtima eden murahhaslarla devam edileceğini söylemiştir. Futbol ve Atletizm ajanlannm pro gramlan okunarak bazı temennilerle aynen kabul edilmiştir. Diğer ajanlann raporlan okunarak kulüblerin düşünceleri alınmak üzere içtima gelecek haftaya talik edilmiştir. Otomobiller benzinsizlikten yollarda kalmamış! «Bu vasıflan haiz olan oyuncular nerede ve hangi kulübde olursa olsun se çilir. Millî kümede ikinci olan bir ku Millî kümeden millî takıma oyuncu se lü'bde bu vasıfta bir oyuncu bulunmıyaçerken, evvelâ nazan dikkate alınacak bileceği gibi, kümenin sonuncusu olmak nokta, muhakkak ki, kümede derece a da bu vasıfta oyuncuya malik olmamak lan kulüblerin vaziyetidir. Elimizde bun demek değildir.» Futbol Federasyonu reisi, bize verdiği dan daha mantıkî ve müsbet bir ölçü olamaz. Bir takım, mademki sekiz kulüb cevabın başında millî takıma oyuncu veriçinde birinci veya ikinci olmuştur, elbette mek bakkınm millî küme takımlanna aid bir meziyeti, bir kıymeti var demektir. bir hak olduğunu kabul etmediğimizi söyEğer bir kıymeti olmasaydı, o mevkie liyerek tenakuzlara düştüğümüze işaret yükselemezdi. Millî takıma ise en • kıy ederken, kendisi, «bu vasıflan haiz olan metli elemanlan seçeceğimize göre kar oyuncular nerede ve hangi kulübde olurşımıza ilk çıkacak yol bu olmahdır. Mil sa olsun seçilir» demekle tenakuzun en lî kümede iyi derece alamıyan kulüblerde büyüğüne düşmektedir. ferden yükselmiş oyuncular da buluna bilir. Bunlardan da istifade etmek lâzımdır. Fakat ikinci gelen bir kulübden yalnız iki oyuncu alınır da dördüncü olan bir kulübden tam alu oyuncu çağınhrsa, işte o vakit yapılan işte isabet olmadığı, akıl ve mantık yerine başka düşünceler takib edildiği meydana çıkar. Bizim ü zerinde ısrar ettiğimiz nokta budur ve bunu hiçbir mantık reddedemez. Bunda hiç bir tenakuz yoktur. Bay Sedad Rıza: «Millî takım kadrosunda yer almak için hem iyi futbolcu olmak, hem de seciye ve tavrt harekeii üzerinde şikâyet yapılmamış bulunmak ve millî iaktmın esas maksadına hizmet edebilir olmak lâzımdır.» diyor. Federasyon reisinin bu sözleri bizi derin bir hayrete düşürdü. Bu cümleden bizim anladığımız ve herkesin de anlıyacağı mana şudur: « Millî takım kampına çağmlan oyuncular seciye ve tavrıhareket itiba rile, diğer arkadaşlarına faikdırlar, onun için bunlan çağırdık.» Muhterem Futbol Federasyonu reisinin, bu seciye ve tavnhareket işini hangi kantara vurarak ölçtüğünü ve iyi futbolcu olduklan halde seciyeleri ve tavnha reketleri noksan görülmüş olan genclerin kimlerden ibaret bulunduğunu öğrenmek isteriz. Bu sözün mefhumu muhalifi şudur lî çağırılan futbolcular haricinde kalanlar arasında bu vasıflan haiz futbolcu yok demektir. Halbuki, çağınlanlar arasmda, daha eski seyahatlerde, bilhassa Bay Sedad Rıza, millî takım kampına davet edilen oyunculann, çağırılmıyan lardan futbol bakımından da daha üstün olduğunu isbat edebilmek için falan o yuncu şöyledir, filân oyuncu böyledir, öteki futbolcuyu Cumhuriyet gazetesi bile mtihetmiştk gibi bir iakım mütalealar yürütüyor. Eğer iş şahıslar üzerinde mütalea yürütmeğe, falânın filândan üstün olduğunu isbata kalırsa, bu yılan hikâye sine döner ve içinden çıkılmaz bir hal alır. Bugün elimizde bütün iddialara müskit cevab verecek bir netice vardır; bu da millî küme maçlannın dereceleri dir. Biz, bu dereceler karşısında, daha fazla söz söylemeği zaid addediyoruz. Maksadımız, her vakit tekrar ettiği miz gibi, Yugoslavyaya kuvvetli bir millî takım gönderilmesini temin etmektir. Bütün endişelerimiz, orada bir hezimete uğramak korkusundan ileri geliyor. Bu sahrların muharriri, şahsan hiçbir kulübe mensub olmadığından kulübcü lük davası gütmesine imkân yoktur. Davamız, millî spor davasıdır. Bay Sedad Rıza, sözlerinin sonunda, millî ve temsilî takımın kat'î şeklinin henüz tesbit edilmediğini ve bu işi üzerle rine alanlann aldıklan mes'uliyeti müdrik olduklanna merak etmememi söylü yor. Bu sözlerî memnuniyetle karşılarım. Hatanın neresinden dönülürse kârdır. Bu mevzu üzerindeki yazılanmla, yapılmak istenilen hatalann bir kısmını düzeltebilir ve Belgrada iyi bir takım göndererek orada güzel bir netice alabilirsek benim Bugün yapılacak güreş müsabakası Memleketimizde bulunan Amerikalı güreşçi Komar ile Mülâyim pehlivan bugün Taksim stadyomunda son ve id dialı müsabakayı yapacaklardır. Ame rikalının kemerinin alınmasile tahaddüs eden ihtilâf, iki güreşçinin tekrar karşı laşmasına karar verilmek suretile halle dildiğinden bugünkü müsabakanm ciddî olacağına inanmak lâzımdır. Bu maçı Mülâyim kazanırsa Amerikalının kerne.rini mutlak olarak alacaktır. Şayed A merikah galib gelirse Mülâyimin kendi sine beşyüz lira vereceği söyleniyor. Müsabaka, iki güreşçiden biri mağ lub oluncıya kadar bilâfasıla devam edecektir. """"*" Müsabaka saat beşte Taksim stadyomunda yapılacaktır. İki güreşçi de, bu son karşılaşma için çok hazıslandıiklannı söylemektedir. Bu itibarla müsabakanm göstermiştir. İşte, 9 temmuz tarihli te heyecanh olacağı ümid edilmektedir. lefon haberimle telhis ettiğim noktalar Galatasaraylılar bayramın bu benzinsizliğin doğurduğu akibetler dir. O gün Belediyenin elinde benzin da Rapid takımı gelecek bulunduğunu bilmek için insanın ke Ankara 17 (Telefonla) Galata ramet sahibi olması lâzımdı. Çünkü, sarayın yıldönümü münasebetile Slavya bunu Belediye kimseye söylemiyor, şotakımınm getirileceği yazılmıştı. Bu ta för, otomobil sahibleri ise şehirde benzin kımla alâkadarlar arasında yapılan mü kalmadığından, kendilerine artık Be zakereler müspet netice vermediğinden lediyece benzin verilmediğinden feryad ediyor, bize derd yanıyorlardı, ayrıca Slavyanm yerine Rapid takımının geti benzin için her gün Belediye koridor rilmesi kararlaştmlmıştır. larmı aşmdırıyorlardı. Bu takım Galatasaraym yıldönümüne Eğer Bursada hakikaten benzinsizlik tesadüf eden 27 temmuzda İstanbulda hüküm sürmeseydi Edremidden ve M. Galatasarayla bir maç yapacak, 3 ve 4 Kemalpaşadan Bursaya gelen otobüsleağustosta da Ankara Genclerbirliğile ve rin kasabalarına dönmeleri mümkün oAnkaragücile çarpışmak üzere Ankaraya lacak, Yalova yolunda kalan otobüsle rin de yollarda kalmamaları lâzım gelegelecektir. cekti. Eskişehire gidecek olan arabalar günlerce Bursada kalmıyacaktı. bütün arzulanm tahakkuk etmiş olacakSaniyen, Belediyemiz 9 temmuz ta tır. AHMED ÎHSAN rihli telefon haberini tekzib ediyor da [*] Federasyon reisinin beyanatına ce niçin daha evvel 5 temmuz tarihli ve vab olan bu yazımızın, dünkü nüshamızdaki mündericatın çokluğundan bugüne te (Bursada benzin yok!) başlıklı telefon haberini tekzib edemiyor. Şaşılacak hirine zaruret hâsıl olmuştur. ledi. Aldanıyorsa Fıtnat Hanımı uyan dırmaktan korkarak hiçbir hareket yapmıyordu. Bir iki dakikalık bir beklemeden sonra zifiri karanlıkta bir gölgenin önünden geçip gittiğini sezdi. Hastanın oda kapısı son derece yavaş kapandı. Yatağında olsaydı bu sesi belki işitmiyecekti. O zaman heyecanı son dereceye var mış olarak bir iki dakika daha olduğu yere mihlandı, kaldı. Sonra aralık ka pıyı itti, içeriye girdi. Artık Fıtnat Hanımın yatağınm mevkiini ezberlemiş olduğu için karanlıkta yanına kadar gitti, elini yorgana sürerek hastanın ellerini aradı. Uyanmaması ve korkmaması için çok dikkat ediyordu. dığını anladı. Hemen doktorun verdiği ilâcdan bir kahve kaşığını bir bardak suda kanştırarak hastanın ağzına akıttı ve Fıtnat Hanımın kollannı, bacaklannı oğarak kanın kalbe hücumuna mâııi olmak istedi. Bu sırada onun sağ bacağında küçük bir nokta, bir kırmızı nokta nazan dikkatini celbetti. Eğilerek kokladı, karışık bir morfin ve eter kokusu sezer gibi olunca şüphelendi. Acaba ona yeni bir enjeksiyon mu yapılmıştı? Acaba fenalaştığmı kendinden evvel hisseden Münevver veya Hacı Raşid Üvilkanfre'ys mi lüzum görmüşlerdi? Bunu anlamak merakile hemen Münevveri çağırmayı düşündü. Sonra bunu muvafık görmiyerek gitti, yatağına yattı. havadis vardı. Bursa Belediyesi, bu havadis üzerine bize bir tekzib mektubu göndermiştir. Bu mektub aynen şudur: «10/7/937 tarih ve 4726 sayıü Cumhuri yet gazetesinin altıncı sahifesinin altmcı sütununda Bursa muhabirliğinizin telefonla bildirdiği ve gazetenizin (Bursada benzinsizlik) başlığile yazdığı haber hakikate İkinci Sultan Mahmud yeni bir Sadrıauygun değildir. zam tayin etmek için kendi kendine düşü1 Benzinsizlik yuzünden otomobiller yollarda kalmamış ve mandalarla çekil nürken Babıali ricaline zihninde şöyle bir memiştir. resmi geçid yaptırdı. Nışancı Efendi, Bey2 Urayca vazıyed edilen benzinler ih likci Bey, Amedci Efendi, Kethüda Bey, tiyac nisbetinde yapılan tevziata rağmen hâlâ bitmemiş ve uzlaşma neticesi geri ka Reisülküttab, Defterdar Efendi teşrifat lan benzinler 9/7/937 tarihinde sahiblerine kavuklarile, merasim kürklerile, Padışateslim edilmiş ve Uraym koyduğu nark ü hm gözü önünden birer birer geçiyorlarzerinden satışa çıkarılmıştır. dı. 3 Kumpanya direktörleri Bursada deSultan Mahmud, bu devlet ululanndan ğil, İstanbuldadır. 4 İstanbuldaki kumpanyaların Bur birini, Defterdar Rauf Efendiyi gözüne sadakl kumusyoncularile yapılan toplan kestirdi. Çünkü o, henüz siyah sakallı bir tıda benzinin 370 kuruşa değil Urayın koyduğu nark mucibince 239 kuruşa satılması gencdi ve giydiği kavuk güzel yüzüne pek yaraşıyordu. Fakat hiç umulmadığı halde tesbit edilmiştir. On satırda dört yanlış haber veren mu Sadrıazamhğa yükseltilen, paşalıkla berahabirinizin bundan sonra bu kabil haber ber Padışahın birinci veziri olmak şerefilerini kaydi ihtiyatla karşılamanızı ve bu mektubun matbuat kanunu mucibince ga ne de erdirilen sabık Defterdann kavuguzetenizin ayni sütununda neşrini saygıla na herkes kapılmamıştı ve kapılamazdı. rımla rica ederim.» Onu kıskananlar, kündeden atmak isti Belediye Reisi yenler çoktu. Bu sebeble Rauf Paşanın 1 s namına yaptığı her iş uluorta tenkid ediliyordu ve Z. Yodunç Biz bu mektubu aldıktan sonra keyfi zavallı adam hakkında birçok iftiralar uyyeti Bursa muhabirimizden sorduk. Bur durularak Padışahın itimadı yavaş yavaş sa muhabirimiz, Bursa Belediyesinin sarsıntıya ugratılıyordu. tekzibine de şu cevabı verdi: Rauf Paşa henüz Sadrıazamlık zevkine 1 Benzinsizlik yuzünden otomo kanmadan, o mevkie geleli iki ay bile ol billerden ve otobüslerden pek çoğu yollarda kalmış, hatta bunlardan bir kısmı madan ve oturduğu minderi ısıtmadan bu manda ve öküzlerle şehre veya diğer ka tenkidlerin, bu iftiralann, bu dedikodulasabalara isal edilmiştir. Bursadaki arka rın semeresi görüldü, azline ferman çıktı. daşlarımdan biri, Felemenk tütün kum Lâkin onu kıskananların hıncı bu ferman panyasmın mümessili Fazılın hususî o ile sönmüş değildi. îftiracı herifler zavallı tomobili de yolda kalmıştı. Mandalarla Rauf Paşanın kesilmesini de istiyorlardı Bursaya nakledilirken Fazıl bana: ve bin dereden su getirip Padışahı kandır• Şunun bir resmini alıp gazeteye maya çalışıyorlardı. göndersene! demişti. Maalesef o sırada Sultan Mahmud bir şeye karar vereceyanımda bir fotoğraf makinesi yoktu. ği zaman uzun uzun düşünürdü. Balıkhane 2 Belediyece benzinlere vazıyed edenilen korkunc yere hapsedilmiş ve orada dildiğini ben (Cumhuriyete) 29 haziran tarihinde telefonla bildirmiştim. Bele ecel terleri dökmekte bulunmuş olan Rauf diye reis muavini 30 tarihli Cumhuri Paşanın öldürülmesini istiyenlere de son yetin ikinci sahifesinde (Bursa Bele sözünü söylemeden önce başını göğsüne diyesi benzin ve petrollere vazıyed et eğdi, düşünmeğe koyuldu. Bu adamı Defti) başlıklı telefon haberini acaba görmemiş midir? Fakat maalesef Belediye, nokta işte burasıdır. Çünkü, daha evvel kumpanyaların benzinlerine vazıy^lürt Bursada benzinsizlik hüküm sürdüğü tikten sonra asıl idaresizliği kendîsf yap ıü 'o ğurikü telefonla bildirmiştim. E mış ve sonrada benzin sıkıntısı doğur er Tjirçok daîrelerîmiz gibi Belediye muştur. Çünkü, ilk günlerde bstıa'^^ rma de gaa*fe»ler«4tt3İurnat' vermeyTve büs sahiblerine fazla ve hesabsız ben gazetecilerle temas etmeyi ihmal et zin vermiş, vaziyet daralınca ne yapa memiş olsaydı belki herkesten gizlemek ağını şaşırmış ve tedbir almıya mecbur stediği (benzinin bitmediği ve ihtiyac kalmıştır ki, o zaman benzini ihtiyac nisbetinde tevzi olunacağı) haberini bize vermiş bulunur, bu suretle arzu et nisbetinde tevzie başlamıştır. Onun için aradan sekiz on gün geç mediği bu yanlışlığa (!) meydan vermetikten sonra, Bursada benzinsizlik baş miş olurdu. 3 Filhakika verdiğim telefon haberinde kumpanya direktörlerinin Bursada toplandıkları yazılıdır. Fakat bu bir telefon hatasıdır. (Kumpanyaların acentaları), (kumpanyaların direktörleri) suretinde anlaşılmıştır. 4 Kararlaştırılan fiat meselesine gelince, o gün Bursa Valisi beni telefonla bularak benzincilerle anlaşma oldu ğunu ve fiatm 370 kuruş olarak tesbit ve acentalarca kabul edildiğini söyledi. Bunda da bir telefon yanlışlığı olmuş bulunması muhtemeldir. Bu mektubu yazan ve maalesef böyle bir mektubun gazetenin idare mü dürlüğüne değil de, tahrir müdürlüğüne yazılacağmı dahi bilmiyen Belediye reis muavini Zehra Yodunç, benzin vaziyetine dair küçük bir telefon haberinde gördüğü bir iki kelime ve rakam yan lışlığını ele alarak sanki büyük bir mesele imiş gibi koskoca bir tekzibname kaleme almak için harcadığı kıymetli vaktini, şehrin pek çok noksan işlerini ikmale harcasaydı her halde daha hayırlı bir iş görmüş olurdu. > Rauf Paşa başını celladdan nasıl kurtarabildi ? terdarlıktan Sadnazamlığa çıkaran kendisiydi. Devlet değirmenini herkes gibi o da eğri veya doğru işletmeğe savaşırken şu « nun bunun sözüne uyarak azleden gene kendisi idi. Evvelce herifi niçin yükseltmişti, sonra niçin azletmişti ve şimdi neden öldürecekti? Sultan Mahmud bu mülâhazalan yüriitürken Rauf Paşanın güzel yüzü, henüz simsiyah olan sakalı, yakışıklı endamı gözünün önüne geldi. Onu işte bu yakışık « lığından dolayı Sadrıazam yapmıştı ve Sadnazam kavuğu onun güzel başma Defterdar kavuğundan daha çok yaraşmıştı* Şimdi sırma şeridli ve tepesine kadar muslin sarılı o kallavi kavuk altındaki güzel başi kestirtmek günah değil miydi? Sultan Mahmud bu günahı işlemek is* temedi, Sadrıazamın düşmanlarını yanına getirtti: Çok düşündüm, dedi, Rauf Paşaya kıyamadım. Kallavi kavuk onun başma pek yaraşıyor. Ben o başı cellada veremem. Kendisini bir yere sürelim, yeter! Rauf Paşa ölümle yüz yüze gelmişken yakayı kurtardı, ayni zamanda bu lutfa neden lâyık görüldüğünü de öğrendi ve hayatını büyük bir ihtiyat içinde geçirmeğe koyuldu. Artık ne etliye, ne sütlüye kanşıyordu. Gölgesinden kaçıyordu, öz evlâ> dına bile içini açmıyordu. Gel zaman, git zaman, Rauf Paşa gene hatıra geldi, ilk Sadnazamlığından otuz sene sonra bir kere daha o mevkie davel olundu. Şimdi kavuk yoktu, fes vardı. Ve« zirlerin boğdurulması, cellâda verilmesi de artık görülmüyordu. Tanzimat devri baş« lamıştı. Fakat Rauf Paşa gene pamuğu maşa ile tutuyordu, ateşe ise yirmi metra uzaktan bakıyordu. Bir kısım dostlan işlere biraz candan sarılmasını, biraz sert davranmasmı ihtaı ettikçe o filozofça başını sallıyordu. rz Artık, diyordu, kallavi kavuk yok i ölüm önünde ondan şefaat göreyim. Bu deve böyle .güdulür. Onun ififiyârlığında ve tekaud edildik « ten sonra yahsına kapandığı günlerin birini de Padışahın delice bir hareketi görüldü, vezirler ve büyük memurlar arasında bir dedikodu başladı, herkes dudak dudağa verip Padışahın denize altın atmıya benziyen deliliğini konuşuyordu. İşte o sırada nazırlardan biri Rauf Paşanın yahsına geldi. Bir iki havaî sözden sonra o günün büyük mevzuunu dile aldı: Ne dersiniz paşa hazretleri, dedi, herifin yaptıgı işe? Bu kadar gün gördü * nüz, bu kadar devir geçirdiniz. Bir Padn şahın bir halayık uğrunda milyonlar sarfettiğini işittiniz mi, gördünüz mü? Odada ikisinden başka kimse yoktu. Buna rağmen Rauf Paşa misafirini «lutfen!» diyerek yanına çağırdı, dudağını onun kulağına yaklaştınp fısıldadı: Bu işin zikri dahi müstehcen! Vaktiîe Balıkhanede hepsedilmek, o« lümle yüz yüze gelmek zavallı adamı o kadar korkutmtştu ki kırk yıl sonra küçük, pek küçük bir tenkid cephesini boş odada misafirinin kulağına söyliyebiliyordu. Buna gülelim, fakat Rauf Paşayı haksız görmiyelim. Çünkü onun yaşadığı günler saltar.at günleri idi ve o günlerde sürülmekten denize atılmak kadar her şey mümkündü. Sultan Mahmud, «Çok düşündüm, Paşaya kıyamadım, kallâvi kavuk o başa pek yaraşıyor» dedi M. TURHAN TAN HACI RAŞİD «Cumhuriyet» in milli sergüzeşt romanı : 51 Diye ellerine sarıldı, beyaz saçlı ka dın yorgun ve harab: Açıldım kızım, merak etme... SözIerini işittim, teşekkür ederim. Renksiz ellerini Leylânın ellerinden ayırmadı. Birkaç dakika böyle kaldı. Sonra biraz daha açılarak: Demek eşyanı getirdin ö'yle mi? Artık yanımdan aynlmıyacaksın değil mi? Dedi, Leylâ onu tatmin edince Mü nevvere seslendi: Münevver, Hacı Raşid nerede? Eczaneye gitti efendim... Gelince yandaki salona bir kar yola ve gardrob getiriniz, orası Leylânın yatak odası olacak. Sonra Leylâya dönerek: kaçmıştî. Yatağında doğrulup birşey o kumak istedi. Uykusu gelmek üzereydi. Beyhude vakit kaybetmemek için lâm bayı yakmadı ve bekledi. Dakikalar, belki saatler geçiyor, uykusu gelmiyordu. Tam kendinden geçmek üzereyken ya nındaki odanın kapısı ükırdadı. Kulak verdi. Ses yoktu. Bekledi, dinledi. Ses kesilmişti. Acaba aldanıyor muydu? Tıkırtı, yandaki odanın kapısı açılmasm dan ileri gelmemiş miydi? Fıtnat Hanı mm biraz iyileşir gibi olmasma rağmen yatağından kalkamadığını biliyordu. O halde ya Münevver içeriye, Fıtnat Ha nımın yanına girerek onu yokluyor, yahud işittiği tıkırtı bir hayalden ibaretti. Kendi odasile Fıtnat Hanımın yatak o dası arasındaki kapı aralıktı. Gözünü dikti, tekrar bir ses ve bir nefes işitir gibi olunca yatağından sıynldı. Elleri ateş içindeydi. Yavaşça sıktı. Uyanmadığını görünce hareketini artırdı ve nihayet öksürerek, odada yürüyerek Fıtnat Hanımın uyanmadığını anlayınca lâmbayı yaktı. Abajurlu lâmba nm renkli ve hafif ziyası Fıtnat Hanımın çehresini sapsan gösteriyordu. Leylâ Senin bana yakın yatmanı istiyoürktü, bir adım geri çekildi. Sonra alnına rum Leylâ!.. dedi. ve yanaklarına elini dayayarak nabzını Çıplak ayaklarile kalın halı üstünde yokladı. Nabız gene fazla ve intizamsız Mühürdardaki eve taşindığınîn üçüncü hiçbir ses çıkarmadan yürüdü, içerisini atıyordu. Onun bir kere daha bayıldığıgecesi Leylâ, geceyarısı uyandı. Uykusu gözetledi; kulağını aralığa koyarak din nı; baygınlıklann geceleri de eksik olma Sabaha kadar uyuyamamışh. Arada bir kalkıp hasta kadını yokluyordu. Ar tık baygmlıktan kurtulduğunu ve derin bir uyku içinde bulunduğunu anladıktan sonra kendisi de uyudu. Sabah uyandığı zaman Fıtnat Hanı mı kendinden evvel uyanmış, Münevverle konuşmağa başlamış olarak buldu ve bir fırsatını gözetliyerek hem Münevvere, hem Hacı Raşide: Dün gece hanımefendiyi hiç yokladınız mı? Diye sordu. İkisi de: Hayır!.. Cevabını verdiler. Hayret!.. Bir gece evvel Fıtnat Hanımın odasına kimse girmemiş miydi? Nasıl olur? O halde işittiği tıkırtı, gördüğü izler bir hayalden mi ibaret? Leylâ gizli bir şüphe ve endişe içinde birdenbire artık Fıtnat Hanımın yanın dan geceleri bile aynlmamağa karar verdi. Sami Beyin^anlattıklan, başından geçen hâdiseler, Âdile kadının öldürülmesi, annesinin katline aid duydukları onu herseyden şüphelenmeğe sevkediyordu. Etrafında herşeyi bir entrika ve bir hile unsuru olarak farz ve tahmin etmeğe başlamıştı. Bu esrarengiz, karanlık, kimsesiz eve bir takım hilekârlann musallat olduğunu, bunlann bir yolunu bularak içeriye girdiklerini, geceleri ihtiyar kadını rahatsız ettiklerini sanıyordu. Fakat neden? Oldürmek mi istiyorlardı? Parasım mı almak istiyorlardı? Bütün bunlan hemen yapamazlar mıydı? Bunlara cevab verememekle beraber içine bir şüphe girmişti. Ve geceleri karyolasını Fıtnat Hanımın kapısı yanına çekip de bu kapıyı aralık bırakarak, dı§a nya çıkan kapılan kilidliyerek yatmağa başladıktan sonra bu şüphesi büsbütün kuvvet buldu. Fıtnat Hanım bir hafta içinde değişti; kendine geldi. Hatta ayağa kalktı.., Artık bu kadın için Leylâ herşeydi, bü tün dünya Leylâdan ibaretti ve Leylâya açıktan açığa anlattı: Ben babanla alâkamı kestikten sonra büyük bir servete nail oldum. Ba bam öldü ve onun bütün mamülki bana kaldı. Ben bu serveti yiyip bitirecek halde değilim. Henüz onda birini bile yiyemedim. Bunların hepsi eğer benden sonra ölseydi babanın olacaktı. Mademki onun ömrü benimkinden kısaymış, şimdî babanın bana emanet ettiği sen bu servetin sahibJsin. Bugünden bu servetin idaresi senin eline bırakılacaktır. Leylâ hiç ummadığı bu saadet karşısında da içindeki derin ukdeyi silemiyor, ikidebir İrfanı düşünüyordu. Ondan haber almak üzere babasına iki defa yaz mıştı. Fakat Sami Bey ne gelmiş, ne de kendisine bir cevab vermişti. Üçüncü defa yazdı ve Hacı Raşid sokağa çıkarken mektubu gönderdi. Ondan sonra bütün derdini, bütün aşkını, sevgilisinin başma gelenleri bir kere de Fıtnat Hanıma anlatmak istedi. (Arkast var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: