8 Temmuz 1937 CUMHURIYET KONYA HALKEVİNDE Üstad M. Turhan Tan iki mühim konferans verdi Edib arkadaşımız Konyanm tarihe doğıışunu canlı levhalar halinde tebarüz ettirdi Konya (Hususî) M. Turhan Konyaya geldi. Yeni Ses, Babahk ve Ekekon gazeteleri daha evvelce onun geleceğini haber verdıklerinden bu geliş büyük alâka uyandırdı. Oğretmen, memur, esnaf ve herkes Cumhuriyet sütunlannda yazılan sevile sevile okunan Turhanın konferanslannı dinlemek içın sabırsızlık gösteriyordu. Turhan Tan kendini sevenleri bekletmedi, Konyaya geldığinin ertesi günü Belediye sineması salonunda ilk konferansını verdi. Vali, komutanlar, yüksek memurlar, subaylar, bütün ögretmenler ve kesif bir halk kütlesi hazırdı, o geniş salon ve localar tamamile işgal edılmış bulunuyordu. Konferansm mevzuu «Konyanın tarihe doğuşu» idi. Üstad, çok selis ve pek tat'ı bir dille Herodot'un, Strabon'un, Plin'in Konya hakkındaki rıvayetlerini teşrih ederek söze basladı. Danae'nin, Perse'nin mitolojideki yerlerini ve rollerini anlattı. Konferans, sözün bu bahse intikal ettirilmesile son derece cazıbeleşmişti ve dinliyenler tatlı bir merak içinde edib tarıhçinin sözü nereye bağlıyacağmı anlamak istiyordu. Üstad, Jüpiter'in yağmura inkılâb ederck Danae'ye hülul ettiğini, bu hülulden doğan Persen'in dedesi tarafından anasile birlikte suya atıldığını, bir başka hükümda: tarafından kurtarılıp büyütüldüğünü hikâye ettikten sonra Türk mitolojisinden garb mitolojisinin yaptığı iktibasları gösterdi ve Türk masallarında da böyle sudan vücud bulmuş çocuklar bulunduğunu, Persen'in doğuşile suya atılmasının Fir'avinler diyarında Peygamber Musanın Nile bırakılmasından ziyade Astiyağ'm kızı Mendanen'in Keyhüsrevi doğurması kıssasına benzediğini ve o masalın da Türk mitolojisine aid bulunduğunu söyledi. Bu izah, ilk medeniyeti scnmez bir meş'ale halinde Orta Asyadan kürenin her yanına taşıyan Türklerin bütün milletler tarihinde bıraktıklan derin izleri hatırlattı ve dinleyiciler Turhan Tanın büyük bir hakikati zarif masallar arasından sezdirmekte gösterdiği hitabet san'atım candan takdire fırsat bulmuş oldu. Üstad bu belâğat cilvesinden sonra Konyanın garb eserlerinde görüldüğü gibi eski Yunan göçmenleri tarafından kurulmadığını, bu şehrin bir Eti sitesi değilse onlardan daha önce Anadoluya gelen bir Türk kütlesi elıle yapılmış olacağını izah etti. Konferanscının inandıncı bir lisanla takrir ettiğine göre Anadolu ilk medeniyet nurunu Türklerden aldı ve ilk medenî insan olarak Türkleri tanıdı. Kuruluşu tarihin en eski devirlerine kadar götürülen Konyanın da bu kıdemi Türklüğe nisbeti sayesinde kazandığını kabul etmek mantıkî bir zarurettir. M. Turhan, insan yapısı olan şehirlerin gene insanlar gıbi doğma, büyüme, olgunlasma devirleri olduğu gibi acı ve tatlı günleri de bulunduğunu, fakat bir şehrin tarihe doguşu demek uluorta kuruluşu demek olmadığını kaydettikten sonra Konyanın ne ilk kurulma günlerinde, ne de Frikyalıların, Lidyalıların, lranlıların, İskenderlilerin, Romahların ve Bizanshların ellerinde bulunduğu yıllarda «tarihe doğmus» sayılamıyacağını Üstad M. Turhan Tan söyledi. Bu doğuşun HiyongNular, Hunlar, Avarlar, Hazarlar, îskitler ve bunlara benzer devletler gibi tamamile Türk oldukları halde Türk adını kullanmıyan devletleri örnek tutmıyarak Türk adı altında göçeden ve gene o adı taşıyarak devlet kuran Selçuklular zamanında vukua geldıgini tebarüz ettirdi. tktısadî hareketler Bugday fiatlarının yükselmesi ihtimali Büyük Arab lmparatorluğu Konyanın Haçlılar seferlerinde oynadığı büyük rolle tarihe doğuşunu tahlil eden üstad, o seferlerin basit birer harb olmayıp Avrupanın dağlarile, derelerile, denizlerile şahlanarak Asyanın üzerine çullanması ve iki medeniyetin çarpışması demek olduğunu ve Türklerin kinle, hıncla şahlanan Avrupayı ayakta ancak istifade edebiliriz. karşılayıp geri çevirdiğini anlatırken heyecana geldi: Selçuklu Türkler, Alman tmparatoru Üçüncü Konrad'ın ordulannı Toroslarda, Fransa Kralı Yedinci Lui'nin ordularını Içel geçidlerinde imha ettiler, tarihi sefil olmaktan kurtardılar. Lui, bir kayanın üstünde tek başına kalarak hüngür hüngür ağlarken Türk gücünün ölmez azametine Avrupanm hayraniyetini haykırmış oluyordu, dedL Sonra Konyanın san'at cephesinden oynadığı rolü izaha girişti o şehrin asırlarca Türk san'atkârlıgına merkez teşkil etmesi yüzünden ikinci ve daha şanlı bir doğuşa erdiğini âliman* bir vuzuhla anlatan üstad, Selçuk ve Karaman tarihini icmal ettikten ve sık sık münasebet düşürerek birçok tarihî fıkralar anlattıktan sonra Konyanın şimdi ba'si ba'delmevt sırrına mazhar olduğunu ve şerefle dolu eski tarihini gölgede bırakacak medenî eserlerle bezenmek yoluna girdiğini gözönüne koydu v« bu yeni doğuşun daima mes'ud, daima bahtiyar geçecek bir hayata başlangıc olduğunu söyliverek kürsüden ayrıldı. Alkışlar, kendisini coşkun bir gulgule halinde teşyi ediyordu. Ecnebi gazetelerine bakacak olursak iki haftadanberi şimalî Amerikada de vamh bir surette esmekte olan sıcak bir rüzgâr dünyanm bu en fazla buğday istihsal eden memleketinde bu seneki buğday mahsulünü berbad edecek vaziyetler ihdas etmektedir. Amerikanm bu seneki buğday mahsulü en az 649 mil yon buşel hesab edilmekte idi. (Bir buşel 36 buçuk kilodur) şimdi bu vaziyet tBaftarafı 1 tnct tahifede] karşısında tahminler 570 580 milyon Komiser, Şarkî Erdüne gelmiş, Mehbuşeli geçmemektedir. med Alinin teklifile Emir Abdullahla Amerikada buğdaylara ânz olan has görüşmüştür. Sonra tekrar Beyruta gidetalık siyahküf denilen sari bir hastalık rek fevkalâde komiserle görüşmüştür. mış. Esen şiddetli rüzgârlar sebebile bu Filittin nauil taktim edilecek? hastalık her tarafa sirayet etmekte imiş. Londra 7 (A.A.) Arab ve Ya Hatta ilk yaz mahsulâtı da bu hastalık hudi kültürlerini birleştirmeğe veya birtan mazarrat görmeğe başlamıştır. bırine yaklaştırmağa imkân yoktur. ŞimKanadada da bu sene şiddetli kurak diki manda ipka edildiği takdirde ırklar lar yüzünden buğday mahsulâtı çok za arasında esasen derin olan uçurum bir rar görmüş ve bazı mıntakalarda buğday kat daha derinleşecektir. Filistin hak tamamile mahvolmuştur. Kanadanın bu kında tahkikatta bulunan kraliyet komisseneki rekoltesi 300 milyon buşelden 200 yonunun tarihî tahlillerinin başlıca iki milyon buşele düşecekmiş. neticesi bunlardır. Şimalî Amerika ve Kanadadan gelen Komisyon, şimdiki mandaya nihayet bu fena haberlere rağmen dünyanm u verilmesini ve memleketin üçe ayrılma mum buğday istihsalâtında bir tehlike sını temin etmek için de bir taraftan Amevcud değildir. Eğer şimalî Amerika rablar ve Maverayi Erdün hükumetile nm ilk yaz mahsulü de eksik çıkarsa o diğer taraftan da siyonist teşkilâtile müzaman vaziyet tamamile değişecek ve zakereye girişilerek muahedeler imza e dünya buğday stoklannda bir kifayet dilmesini tavsiye etmektedir. sizlik başgösterecektir. Yapılan hesab Memleket şu şekilde üçe ayrılacaktır: lara nazaran bu sene dünyanın buğday 1 Maverayi Erdüne bağlı bir A ihtiyatlan 120 milyon buşele kadar dü • rab kısmı. şecektir. On senedenberi dünya buğday 2 Bir Yahudi kısmı. ihtiyatlan hiçbir zaman bu kadar tenezzül göstermemişti. 3 Kudüsün şimalinde bir noktadan Bütün bu haberler bize, bu seneki bu§ başlanılarak Beytüllahamın cenubunda day fiatlarının yüksek olacağı hissini ver bir noktaya kadar uzanan ve Kudüsten mektedir. Memleketimizde bu sene buğ Vafaya kadar denize giden bir kulvarı day mahsulünün geçen senelere nazaran muhtevi Ingiliz mandası altında bir arazi daha iyi olması dolayısile biz bu işten kısmı. M. TEZEL Filistinle Suriyenin birleşeceği söyleniyor Biri gülünc, biri acıklı! eşhur fıkralardandır: Zengin, fakat para kıymetini bilir ve suya akçe atmaktan çekinir adamın biri, kendi evinde çifte kanadh cümle kapısını ardına kadar açtırmış, geniş avluya iskemleler attırmış, üç beş dostile dereden tepeden konuşarak gelip geçeni seyre dalmış olduğu bir demde başı külâhlı, eli teberli, beli kemerli bir herif boy gösterir, ufak çapta topların gürlemesine benzeyen bir sesle ve keli melere gülle ahengi işliye işliye: «Hu erenler» dedikten sonra yere çömelir, orada hazır bulunanları gözden geçirdikten sonra sorar: Ev sahibi kim? Zengin adam cevab verir: Benim babahk, bir dileğin mi var? Herif teberini dizine, elini de kemerine kor, bir ayet veya hadis okuyormuş gibi ağır ağır şu tekerlemeyi gürler: Ev sahibi, mülk sahibi, hani bunun ilk sahibi. Evde yalan, mülk de yalan. Sıra şimdi senin, biraz da sen oyalan! Ve bu tekerleme ıle hayatın fanüiğini ve var zannolunan herşeyin hiçliğini ha tırlatarak ev sahibinin ruhu üzerinde bir tesir husule getirdiğine kanaat getirdiğini zannederek hemen ilâve eder: Hacca gitmek istiyorum. Beş on altın surre verin. Seferin cevri bana, ecri sana!.. Ev sahibi, makul bir mukabelede bulunur: Hacca gitmek zengin olanlara farzdır. Sizi kaderiniz bu tekliften istisna etmiş. Neden şuna buna yüzsuyu dök'îr> nefsinizi tezlil ediyorsunuz? Vazgeçin «. sevdadan! Cerrar yolcu, gözlerini aça aça şu tekdiri savurur: Ben sizden para istiyorum, fetva istemiyorum. Bir muallim de şu vakıayı anlattı: Talebemden biri imtihanların en kızgın günlerinde ve güneşin de asfaltlan erittiği bir saatte Köprüden geçerken beni yakaladı, «hocam, mektebe gidip gelmekten ben bıktım. Benim yüzümü yıl larca görmekten, her imtihanda keke, keke konuşmamı dinlemekten de siz bıkbnız. Mürüvvet cüzdanını açınız, bana bol bir numara veriniz. Artık ayrılalım» de di. Güneşin alnıma sıraladığı ter kuru muştu, yerine utanmaktan ve üzülmekten $>e!me dizi dizi beyaz kıvılcımlar küme lenmişti. Numara dilenen gafil çocuğa öğüd vermeğe ve bir mektebli için yolunu, kolayını bulup şehadetname almanm değil, kuvvetli bilgi elde etmenin ülkü ta • nınması lâzım geldiğini anlatmağa çalışıyordum. O, muztarib sözlerimi kayidsiz kayidsiz dinledi ve şu cevabı verdi: Hayat kısadır hocam. Biz bu kısa hayatın bir kısmını da sınıf dönmekle geçirmek istemiyoruz. Siz şehadetnamemi verin. Bilgi elde etmeği bize bırakın. Biz, bize gerekli olan bilşiyi evvelallah buluruz. Işte birbirine benzeyen iki fıkra. Fa kat biri nekadar gülüncse öbürü de o kadar acıklı!.. Arab siyasî mehafilini ehemmiyetle işgal eden bu fikir tahakkuk ederse Emir Abdullah, müttehid memlekete Kral ilân edilecek tatbiki için icab eden tedbirleri alacaktır. Hükumet bu plânın Arablar ve Yahudiler tarafından kabul edilecegini ümid etmektedir. Cesaret kırıcı birçok tecrübelere rağmen hükumet Arablarla Yahudılerin millî emellerini telif ederek tek bir hükumet altında bir camia teşkil etmeleri imkânını hazırlamak için bu iki ırkı teşriki mesaiye teşvik etmekten geri durmamıştır. Fakat aradaki ihtilâfın halledilemiyeceğini ve Arablarla Yahudiler tarafından yapılan taleblerin şimdiki manda altında is'af edilemiyeceğini hü kumet itiraf etmek mecburiyetinde kalmıştır. Binaenaleyh hükumet Kraliyet komisyonu tarafından yaoılan tavsiyelerin pek elverişli olduğu ve Filistinde şimdiki çıkmazdan kurtulmak ümidini verdiği kanaatindedir.» Değifikliklerin tatbiki kabil değil Çorluda bir köy yangıni Çorlu (Hususî) Buraya bağlı Değirmen köyünde bir yangın çıkmış, hâ dise bütün köylerin kaza merkezine telefonla bağlı olmalarmdan, süratle buraya bildirilerek imdad istenmiştir. Miktan kâfi jandarma ile yola çıkan itfaiye 6 «v ve 15 kadar samanlık yandıktan sonra ateşin önüne geçebilmiştir. Londra 7 (A.A.) Reuter Ajansının parlamento muhabirinden: Zannedildiğine göre komisyon tara fından tavsiye edilen değişikliklerden hiç biri Amerika da dahil olduğu halde bütün alâkadarlann muvafakati alınmadıkça kabili tatbik değildir. Ingiliz mandası altındaki Kulvar mühim bir demiryolu parçasını ve Lida'da bir hava üssünü ihtiva edecektir. İki devlet kendi orduları olan müstakil devletler olacaktır. Fakat deniz müdafaalan Ingiliz bahriyesine tevdi edilecektir. Komisyonun tavsiyesi Bu mandaya ayni zamanda Nuseyre Suriyede tatbik edilmekte olan şekle benidaresi de tevdi edilerek bu idareye Ta zemektedir. Filhakika Suriye, iki devlet bariye sularımn ve sahülerinin kudsiye halindedir. tini muhafaza etmek ve Arab ve Ya Filistin mühim bir vaziyet içinde hudi devletlerinde bulunan Arab ve YaKudüs 7 (A.A.) Gerek burada hudilerin dinî binalarını himaye etmek ve gerek Filistinin bütün limanlarında hasalâhiyetinin verilmesi lâzımdır. va çok gergindir. Halk kanşıklıklardan tngiltere hükumeti, bir muhtırasında korkarak evlerine erzak yığmaktadır. Bir şöyle demektedir: çok harb gemisi Hayfaya gelmiştir. Tay«Hükumet, Milletler Cemiyeti muka yareler Kudüs üzerinde mütemadiyen uvelenamesi ve diğer beynelmilel mukave çuşlar yapmaktadır. Asker kışlalarda leler mucibince inkısam plâmnm serbestçe tecemmü halinde bulunmaktadır. Dişçi mektebinden mezun olan gencler Hırsızlıklar azaldı Şehir dahilinde hırsızlık vak'alan son zamanlarda çok azalmıştır. Bu yüzden Emniyet ikinci şube müdürlüğünde işler hafıflemış ve hırsızlık masası mer kez memuru Tevfik izin alarak Izmıre gitmiştir. Cinayetler de azaldığmdan cinayet masasını birinci komiser idare etmektedir. Buraya bir merkez memuru tayin edılmesine lüzum görülmemektedir. M. TURHAN TAN Samanlıdere temizleniyor Tıb Fakültesine bağlı Dişçi ve Eczacı mekteblerinde de imtihanlar hitam bulmuştur. Dişçi mektebi dört sene olduğundan dolayı Üniversite bu sene son sınıfını bitirenlerle ilk mezunlarını vermiş oluyor. Diğer fakülteler eski Darülfünundan devren almış olan Eğlen... Fakat yorulma. Hiç yorulmıyorum. Şekib, kansının ellerini avuçlannın içinde tutuyor, okşıya okşıya sıkıyordu: Eğlendiğine sevinmiyorum zannetme... Eğlendiğin için, yorulduğunun farkmda olmıyorsun... Ellerin ateş gibi... Yanaklann da al al..< Pudramın rengi o..« Yorulmanı istemiyorum, sevgilim. Yorulman, hiç doğru değil. Bir iskemle üzerinde duran pardesüyü aldı, kansmın omuzlanna doğru tuttu: Şunu arkana al... Melike, kaşlannın arası kınşarak yan dargın bir bakışla, sesini yavaşlatarak yalvardı: Üşümüyorum Şekib. Havanın sıcakhgma bakma. Sinsi gece ayazı, insanm kemiklerine işler. Gene kadın, pardesüyü bir ucundan tutarak çekti, başka bir iskemlenin üzerine bırakıverdi: talebelerden başka daha Üniversite mezunu vermemişlerdir. Fen ve Edebiyat Fakülteleri ilk mezunlarını eylul devresinde vereceklerdir. Yukandaki resim Dişçi mektebi mezunlarını profesörlerile birlikte göstermektedir. elile onu susturdu: Bırak, söylesin... Ve açık elâ gözlerinin bütün ışığile gene adama bakıyordu: Bizden ne istiyorsunuz? Ziya, gene kadının önünde hafifçe eğilmişti: Ben, sizden birşey istemiyorum. Fakat sizi istiyorlar. Kim istiyor? Dostlarınız... Sağda, dibdeki masalara doğru bakın... Kalabalık bir gurup var... Gördünüz mü? Elile çalgımn sol yanını gösteriyordu: Kımler? Neclâlara benzettim. Tebrik ederim, gözleriniz çok sağlam... Sağ elinin orta parmağını bükmüş, haber vermek için bir kapıyı vurur gibi, masaya vuruyordu. Kocasmın kaşlannın çatıldığını gören Melikenin bir an süren heyecanı sönüvermişti: Yalovada Samanhderenin temizlen mesine dünden itibaren başlanmıştır, Burada denize mansab olan kısım ge nişletilecek ve dere derinleştirilerek 60 bin metro mikâbı kum çıkarılacaktır. İleride Yalova iskelesindeki mendi rek de tamir edilecektir. Edebf tefrika : 3 DÂİ Rü Yazan : Mahmud Yesari Bilmem artık... Senin yakanı bi rakmam... Bizde kalırsımz. Gelmediğiniz bir yer değil ya... Melikenin rejimi bozulmasm, diye korkuyorum. Gene kadın, kollarını kocasmın boynuna dolamıştı: Bırak... Bu gece eğlenmek istiyorum. Çıkan kısımların hulâsası: (Yekdığerıni çok seven Şekible kansı Melike ailece dostlan olan Ziyanın otomobilinde Erenköy asfaltında gidU yorlar. Melike o gece verilecek büyük baloya gitmek ve sabaha kadar eğlenmek istıyor.) Geceler çok kısa... Çok erken sabah oluyor... Plâjda güneşin doğuşunu görürsünüz... Oyle enfes oluyor ki... Şekib, sert bir homurdanışla başını kaldırdı; elinin tersıle onun sırtına vurdu: Bazan ne gevezesindir, Ziya... Hovardalığa gitmiyoruz. Bu çocuk, sabaha kadar plâjan kozinosunda oturabilir mi? Pardon! Kendinizi tesadüfe bıra kacağınızı söylemiştiniz de... Bırak boş lâkırdılan... Ne kadar geç olursa olsun, dönmemiz lâzım... Senin arkadaşının motörü gelecek diyordun. Şekib, çenesinde kilidlenmiş elleri öp mek ister gibi dudaklannı uzatıyordu: Peki, sevgilim... Bu gece, eğlenelim. Ziya, motöre birden hız vermişti; otomobildekilere değil, önünde uzayıp giden yola ve o yolun daha ilerisine, görünmez mesafelere doğru bagırdı: Beni gülünc ediyorsun Şekib Sevgi, güzel birşey olacak! Terliyorum... Beni terden hasta edecekGene kadınm sesi, bir aksi sada gibi sin! cevab verdi: Onun sinirlenmesi karşısında gene er Tanımamış olmanız ne yazık! kek, hemen uysallaşıvermişti: Evet, Münir motörile gelecek... *** Peki, yavrum, üzülme..^ Sen tekrar Kadıköyüne inmeden, Artık dans etme, sevgilim! Melike, oturduğu hasır koltugu çekebizim motör işini hallet. Bırak... Canım istiyor..* Bu gece rek kocasına sokuldu: Motör gelmezse?.., eğlenmek istiyorum. Uzme beni... Bu gece, eğlenmek istiyorum. Eğlen, fakat yorulma.r. Şekib, kansının yüzüne bakıyordu; Melikenin açık elâ gözleri, gene yanmağa başlamıştı. Goz bebeklerindeki bu gizli alevleri, artık Şekib, çok iyi tanıyordu. Melikenin alnı, şakaklan, kulak arkalan da kızarmışü. Melikeye, yorulmak gelmi yordu. Ziya, onlara do|nı geliyordu; gene kadın, kocasmın elini yavaşça fiskeledi ve dudaklan arasından: Ziyanın yanmda, benim içîn bîrşey söyleme. Alay ediyor, ona da sinirleni yorum, dedi. Gene adam, onlann önüne gelince, iki elini masanın kenarma dayıyarak durdu: Hani, bu gece eğlenecektiniz? Melike, gene adamın yüzüne baktı, sonra kocasmın elini, dudaklanna götürdü: Eğlenmediğimîzi nereden biliyorsunuz? Ziya, yapmacık bir şaşkınlıkla etrafmı araştırdı: Nerede eğleniyorsunuz? Ben, pek öyle birşey göremiyorum. Eğer, sizin için, eğlenmek bu idise, evinizden kalkıp buraya kadar yorulmanıza hiç te lüzum yoktu. Evinizde, daha iyi eğlenirdiniz, sa nırım. Şekib, cevab verecekti; fakat Melike, Melikenin saçlarını okşadı: Biz, burada, uslu uslu oturacagız. 5eni, zorla kaçıramazlar. Korkma, se ilim! Melike, ince ve kurnaz bir gülüşlftj 5: nun kolunu sarsıyordu: Kaçıracaklar, kocacığım. Şekib, gözlerile kansının gözlerini a radı: Senin de gönlün var gibi, sevgilim l Ziya, gene kadının elini tutmak için * lini uzatmıştı: Öyle ise, gidiyoruz, demek. Melike, cevab vermedi; kısa bir sessi* lik içinde, birbirine bakıştılar. Şekib, vaşça: Gitmek istiyorsan, git. Dedi, ve daha yavaş bir sesle kulağınaj fısıldadı: Dans etme artık, yalvarınm sana. Gene kadın, öper gibi dudaklannı uz* tarak gülümsedi: Peki, kocacığım. Ziya, kollannı kavuşturmuş, onlara yı Neclânm yanmda kimler var? gözle bakıyor, fakat gülmeğe, alay et Hep tanıdıklarınız... Sizi bekliyorlar. Ben, icab ederse, cebren sizi alıp gö meğe de pek cesaret edemiyordu: Ayartılmasından korkuyorsun ( türmeğe memurum. Gene kadın korkmuş gibi, kocasmm kanna sıkı sıkı tenbih mi ediyorsun? koluna sarıldı: Melike, ayağa kalktı, Şekibe: Dehşet!... Beni, kaçırıyorlar, ko Bana, çantamdan bir mendil vı cacığım. dedL Şekib, arkadaşına dik dik baktı, sonra (Arkası var)