3 Temmuz Salâhaddin Refiğin ince sanatı Fazıl Ahmed Aykaçı kütübhanesinde buldum. Yalnız başma çalışıyordu. Beni görünce gülerek elini uzattı ve de di ki: Beni tam «cürmü meşhud» halinde yakaladmız. Köşelere bucaklara sakianarak gizli sigara içen çocuklar gibi ben de biraz okumak, yazmak için buraya çekilmiştim. Ve kimse görmeden!.. Lâkin gazetecilerden saklı ne yapılabilir? Doktorlarm hayli vakittir okuyup yazmaktan üstadı menettiklerini biliyor dum. Diğer iştehalannda gayet perhizkâr olan Fazıl Ahmedin okumak hususunda kendi tabirince nekadar obur olduğunu bilirdim. Lâkin artık biraz uslandığına inanmak istiyordumî. Meğer yanılmışım! Lâkırdıya gene o başladı: Salâhaddin Refikle mülâkatınızı okudum. Ve pek sevindim. Salâhaddin Refıği senelerdenberi memleketimizde güzel yurd ve güzel iç sevgisile bilgisi yaratmak için durmadan çalışan mücahidlerden en kahramanı diye tanır ve kendısme imrenirdım. O nasıl yılmaz, yıpramaz enerjidir birader! Birkaç dakika durdu ve sonra kaşla rını çatarak, çok ciddî ve samimî bir kanaatini anlatmağa karar vermiş bir adam halıle sözüne devam etti: Azizim, bilirsiniz ki (Spritizm) "denilen ruh çağırma işile meşgul adamların Medium dedikleri bazı adamlar vardır; bunlar (celbi ervah) ilmine inananların kavlince ruhlarla, insanlar arasmda muhabere memurluğu ederler. Ben, spritizme inananlardan değilim. Ancak kani olduğum bir şey varsa, o da güzellik, duygu, san'at ve ideal âlemne bizim aramızda irtibat zabitliği eden bir takım seçme yaradılışlar mevcud olduğudur. Büyük artistleri, filozofları, sanatkârlar ve idealistleri işte bu bölük insanların başmda görürüm. Fazıl Ahmedle bîr mülâkat 1937 Yerli Mallar sergisi hazırlığı Filistin Müftisi Şamda Emin Elhüseynî Arab ittihad1 için görüşmeler yapıyor Müfti nutuklarmda artık «Filistin» kelimesi yerine «Cenubî Suriye» tabirini kullanıyor [Baştaraft 1 inct sahifcde] etmektedir. Bu gazete Sancağın istiklâl ve hukukuna hürmet eden Arab mehafilinin ve bilhassa Irakın dostluk ve kar deşlik tezahürlerinden bahsederek yazdığı bir başmakalede şöyle demektedir: «Sancak meselesinde Suriyenin Arab âleminde yalnız olmadığını sanırken kendi derdile başbaşa bırakıldığını görüyo ruz. Arablann Hatay zaferini tebrik ettiklerini işitiyoruz. Halbuki biz îskenderunu Suriyenin olduğu kadar diğer Arab ülkelerinin de bir köşesi addediyorduk. Meğer onlar için burası bir Çin ve ya hud Moğol dıyanymış. Ne yapalım ki kader ve talihimiz bize her tarafta yüz çeviriyor.» Bu sene daha geniş bir Üstad «0, bugün sıcak bir ideale bağlanmıştır: eser meydana konacak Bu sene 27 temmuzda açılacak ve 12 Atatürk devri üslubu denilecek millî ve orijinal ağustosta kapanacak olan dokuzuncu Yerli Mallar sergisinin kurulmasına önübir üslubu viicudlendirmek» müzdeki perşembe günü başlanacaktır. Sergi komitesi şimdi yapılan müracaatlere plân üzerinden yer vermektedir. Serginin bütün devamı müddetince takib edilecek program dün hazırlanmıştır. Bu seneki sergi Galatasaray lisesinin 24 alt kat salonu ile ortadaki tenis bahçe sini ve mektebin etrafındaki diğer bütün bahçeleri işgal edecektir. Şimdiye kadar yapılan Yerli Malı sergileri hiçbir zaman bu kadar geniş bir sahayı işgal etmemişti. Bunun başhca sebebi bu seneki serginin mühim bir kısmının hiç satış yapmadan sergiye iştirak edecek müesseselere ayrılmış olmasıdır. Millî Sanayi Birliği, bu sene kurulu şunun onuncu yıldönümü olduğu için, serginin bir kısmını tamamen millî sanayiin bu yıl ve bütün Cumhuriyet devri zarfmdaki inkişafmı gösteren istatistik ve gra fıklerle sanayi fotograflanna tahsis et • miştir. Sergi bürosu şimdiden bu vesikaları hazırlamaktadır. Serginin ön kısmı kazino olacak ve burada her akşam deniz veya şehir bandoları çalacaktır. İstanbul festivalinde bir gece de sergi gecesi yapılacak ve o gece için hususî bir program hazırlanacaktır. Ayrıca bir akşam, Millî Sanayi Birliğinin kuruluşu nun onuncu yıldönümü kutlulanacaktır. Çiğnenen şöhretler stanbullular, tenezzüh ve teferrüç tiyaclarmı kendi belediyeleri hudu içinde tatmin etmeği itiyad edinm lerdir. Avrupayı dolaşan bahtiyarlar 1 yana bırakıhrsa bu halk Yeşilköyle K vaklar, Moda ile Bostancı arasında c ner durur, gerçi bu çerçevede dar deg dir, hele ihtiva ettiği güzelliklerin bollu insanda başka yerlere imrenmeğe imkâ bırakmaz. Fakat îstanbulun pek yakınla rında öyle lâtif köşeler var ki gidip gör memek gerçekten bir eksiklik sayılabilir Onlardan, o zarif buk'alardan biri d« Gebzedir. Trenin İstanbul Belediyeı hududunu aşıp da Gebzeye doğru ahşı bile şiirdir. Bu yolda deniz, m bir eteklik gibidir, sıra sıra tepelerin Ierini örter. Fakat o tepeler de ihtiyar rer mürebbiyeye benzerler, denizin ü rine şefkatli bir eğilişle J^ıpar«rünerek rüzgârların bestelediği ninniler terennüm ederler. Geçenlerde bu kıvrak şiiri seyir îTı Gebzeye kadar gittim. Yalnızdım ve y r nız olarak dolaşıyordum. Büyük köp: nün doğu tarafına düşen cephesinde tepecik gördüm. Üç beş yorgun se: bu çıplak tepede dardağan bir pero gibi uzanıp sallanıyordu yürüdüm Anibal'in mezarına ulaştım. Evet, orada, o servilerin altmda K tacalı büyük askerin yattığı rivayet ol nuyordu. Tessin'de, Trebie'de, T mene'de, Cannes'te Romalıları gelece asırların kumandanlarına da ders olacaj kadar ustalıkla yenen bu seçkin < ~ kendi arkadaşlarından birinîrrâ '!ğı yalnız galebe etmeği bilip galebeden ist fade etmeği beceremediği için sonund Gebzeye gelmiş, münzevî bir ömür geçi meğe başlamıştı. Mağlub Roma galil Kartacalıyı orada diplomatik tedbirlerh sıkıştırdı ve ölmeğe icbar etti. ] Ben Anibal'in mezarı denilen yerdi bu meşhur tarih hatıralarını anarken ibre gözile de dört yanıma bakındım. Alpla» dan filler geçiren, Roma lejyonlarmı aİ Iara çiğneten ve Roma kapılarında or dugâh kuran büyük askerden bir iz, onuB benliğinden küçük bir zerre aradım. Fakat bir satır yazı, bir tek kelime bile bu« lamadım. Onun ölümündenberi geçeu 2120 yıl, insafsız bir sünger gibi her jeyi silmiş ve Anibal, bütün tarihile o servilere sinmiş!.. D ° Salâhaddin Refık, Türk dekorasyonu, Türk yuvası ve Turk bucağı için daima böyle içten taşan bir bağlılıkla çalışan gönül sahiblermdendir. Malumatı, zevki, tecrübesi günden güne büyüdü. Türk dekorasyonu vaktile onun için sevg'li bir dilekti. Şımdi zengin bir ihtısas oldu. Şu sebeble ana toprak onu bu verımli bilgisinden nekadar istifade etmek istese haklıdır ve ona bu gayesinde yardım edecek her Türk müteşebbisi bence hayırlı bir millî davada cehd sarfetmiş jnutlu yurddaşlardan sayılabilir. Umumî Savaşm en çetin şartlar içinde geçen senelerini hatırlarım. Ve o sene lerde Salâhaddin Refiğin nasıl uğraştığını hiç unutmam. İlk mütarekenin meş'um yılları gene bana bu arkadaşm büyük sıkıntılarını hatırlatır. Fakat o yılmaz adam bugün en sıcak ideale bağlanmıştır: Atatürk devri üslubu denilecek millî ve orijinal, sonra da bugünkü modern cemiyetin bütün ileri zevk ve teknik hususiyetlerine malik bir üslubu vücudlendirmek emeli. Arkadaşımızm bu dilek yanmda çok faydalı ve çok ciddî bir faaliyeti daha vardır. O da frenk memleketlermde (Şark koleksıyonu adı altmda tanılan ve binde dokuz yüz doksanı süprüntü ve adilıkten ibaret olan eşyayı mümkün mertebe Türk piyasasından kovmak!.. Siz biliyor musunuz, bu ne güç ve ne muazzam iştir. Büyük esef ve teessürîe itiraf ede3rim; memleketimizde ticaretle geçinen birçok anasır birçak ahvalde Türkiyenin estetik zevkine ve şerefine karşı adeta gizli bir hiyanet şebekesi teşkıl etmiş denilebilecek halde bulu nuyor. Halktan her bahane ile yalnız para koparmak gayesi içinde bütün emeli tekâsüf eden zevk ve nefaset ka Üstad Fazıl Almed tili. Para, para ve gene para doymazı nice tüccar ve esnaf mevcud olduğunu içimiz yanarak itiraf etmeliyiz.. Bunlar her gün buranın, Anadolunun, hâsılı bütün yurdun masum halkma, en çürük, en müptezel, en bayağmın aşağısı eşjayı, zerre kadar sıkılmadan sürüp dur maktadırlar. Zannetmeyiniz ki mesele ucuzluk, pahalılık meselesidir. Kat'iyyen, hayır!.. Mesele rnaalesef zevk sizlık, bilgisizlik, yurddaşa karşı alâka sızlık ve adi manasile kazanc ihtirası meselesinden ibaret bulunuyor. Sadelık, kibarlık, vakarlılık ve temizlik ölçüsü yalnız para olan bir keyfiyettir zannetmemelü. Böyle suçlu bir göz bağlılığına, gözlerimizi her türlü medeniyet ışığına açtığımız bir zamanda da düşersek mazur görülemeyiz! Fazıl Ahmed, söyledıkçe caşuyordu. Kendisine sordum: Üstad, siz vaktile Güzel San'atlar Akademisinde (estetik) hocası idiniz. Memleketimizin bediî terbiyesi hakkında ne fikirdesiniz? Bu babda düşündüğüm şeyleri muhtelif zamanlarda şurada burada yazdım. Gerçekten mes'ud olarak gördüğüm hâdise şudur: Bugün toprağımızın üstünde bu bakımdan da bir kalkınma hareketı sezıhyor. Medenî ve ileri kültürden nasibi olmıyan bazı ümransız başlar bu meseleyi bir nevı süs ve lüks mevzuu gibi görürler. Halkuki vaziyete, psıkolog ve terbiyeci gözile bakıldığı zaman işin en hazin tarafı bu anlayış çarpıklığından olduğu hissedilir. Zira terbiyecinin gözünde estetik terbiye, bir insana medenî kemalin en mühimmir.i temin eden vasıtaların ta başında gelir. Birçok filozoflar, ahlâkı bile insanlarm ef'al ve harekât estetiği olarak görüyor ve ancak o bakımdan saygıya lâyık buluyorlar.. Hayatın her faaliyetinde, temizliği, iyiliği, güzelliği, kibarlığı, nefaseti, intizamı sevmek ve bu unsurlan temine çalışmak sayesindedir ki ılerı ve mütekâmil insan dediğimiz tipi görürüz.. Yemeden, içmeden tutunuz da, giyinmesinde, gezmesinde, düşünmesinde, duymasmda, söylemesinde ilâh.. müterakki bir mevcudiyetin nekadar müm taziyeti vardır!. Aile ocağı, yatağile, sofrasile, iskemlesile, koltuğile ve her diğer unsurile de çocuğun üzerinde şu veya bu tesirleri tesbit eden, şu veya bu alışkınlıkları perkleştiren bir muhit f ir. Onun için Türk familya yuvasma, herkesin kudretine göre basit, fakat zevkli temiz ve asil bir estetik havası getirmeğe çalışmak ne hayırlı ve ne lüzumlu bir iştir, elbette kolayca tahmin edersiniz.. Bu alanda çalışan her şuurlu ve gayretli vatandaşı hürmetle selâmla rım.» Suriyenin tayin ettiği muallimler tabancalı Antakya 2 (Hususî) Suriye hü Filistin Müftisi Emin Elhüseynî kumetince Hatay Arablarını okutmak Vataniler tarafından döğülmüştür. üzere 120 tane Arab muallim tayin edilSuriyede iki radyo istasyonu miştir. Bu muallimlere ayda 20 lira tahkuruluyor sis edilmiş ve herbirine birer de tabanca Şam 2 (Hususî) Şam ve Trablusta verilmiştir. iki radyo istasyonu kurulmaktadır. Antakya 2 (Hususî) Türk pro Haleb 2 (Hususî) Lübnanlı bir pagandası yaptıkları iddiasile Halebde gazeteci Vatanilerin aleyhinde bulundu tevkif edilmiş olan Şevketle Mehmed ğundan dolayı sopa ile sokak ortasında tahliye edilmişlerdir. Bir Lübnanh gazeteciye atıldı dayak İki Türk daha tahliye edildi Türkiye Sovyetler dostluğu lBa$makaleden devam] fikrine gem vurmak iddiasmda olmaksızın biz bu işte zoraki bir mubalâğa ya pıldığını zannediyoruz. Mutlak surette en iyi rejim hangisidir suali milletler arasmda değil, mütefekkirler arasmda dahi tek cevaba müntehi olamaz. Kaldı ki milletlerarası münasebetlerinde dahilî rejimlerin münakaşa mevzuu olması asla doğru değildir, hatta âdet değildir. Mütekabil dostluklanmızı kâğıd üze rine koyarken biz bu meseleyi daha ilk günlerde Sovyetlerle şöyle hallettik: Her ıki taraf yekdiğerinin dahilî idarelerine hürmet edeceklerdir. O gün bugün iki komşu memleket arasında düsturülâmel olan bu kaide dostluk münasebetlerimizin hertürlü halelden masun kalmasına en sağlam bir temel teşkil etmişti. Sovyetler Rusyasile münasebetlerinde bütün dünyanm ayni tabiî kaideyi kabul ve tatbik etmesine ne mâni vardır? Başkaları ne düşünürse düşünsün, biz komşu memleketin büyük ve dost bir milletle meskun olduğunu ve i>u geniş diyarın dünya sulhunda behemehal dikkate almması lâzım hem büyük bir saha, hem büyük bir camia bulunduğunu pek iyi biliyoruz. Onunla dostluğumuz ilk za manlarında olduğu gibi bugün de ayni kuvvetle ve belki mütezayid bir kudretle devam ediyor. İşte yeni Türkiye ile yeni Rusyanın dünkü, bugünkü ve yarmki münasebetlerinin ifadesi budur. Ankarada bu hafta yapılacak maç Ankaramn Genclerbirliği oyunculanndan bir kısmı Ankara 2 (Hususî) Ankaramn iki güzide kulübü, «Enerjik takımı> diye anılan Gencler Birliğile, hemen her gittiği yerde «Centilmenler takımı» ismini alan Ankaragücü, bu pazar, millî küme için, son maçlarını, birbirlerile karşılaşarak yapacaklardır. Maçm, Ankaragücü sahasmda olacağı anlaşılıyor. Şehir stadı, Yeşil sahadaki çimenlerin tertib ve tanzimi ve icab eden kısımlarınm da ihtiyat çimenlerle tebdıli için gelecek mevsime kadar kapanmıştır. Ankaradaki bu son maçm, derece noktasından ehemmiyeti, hemen hemen pek yok gibidir, daha doğrusu, Istanbuldaki, son, millî küme karşılaşmalarımn ala cağı şekle bağlı ümidlerden ibarettir. Eğer pazar günü, Ankaragücü, Gencler Birliğini yener, Güneşliler de, hem Galatasaraya, hem de Fenerbahçeye mağlub olursa, üç kulübün de puvanları beraber olacağmı şimdiden hesablıyanlar var. Gencler Birliği galib geldiği takdirde, gene Güneşin, hem Galatasaraya, hem Fenerbahçeye yenilmesi şartile, dördüncülük bir Ankara kulübüne geçebilecektır. Önümüzdeki maçın, ayrı bir hususiyeti de, şehrin Fenerbahçe ve Galata sarayı mahiyetinde olan ve oyun tarzları kadar formaları dahi bu iki kulübümüzü andıran, Ankaralı rakib takımların, tekmağa başladılar; elbisesini, saçlarını, hatta makiyajını düzelttiler. Anita çıkarken satıcı kızlardan biri: Eski elbisenizi nereye göndereyim? diye sormuştu. Bana verin.. Mağazada nezaketle susuldu. Anitanm eski elbisesini sarı bir kutuya koydular: Küçük istasyonu ve şef dö gan ile bütün Thaya bu kutuya gömülmüştü. Anita mağazadan çıkınca kararsız adımlarla bir köşebaşma kadar gitti. Orada gördüğü bir eczaneye girdi; telefonu eline aldı. M. Osten evdeydi. Ve telefonda Anitanm sesini tanımıyor «Kim.. Kim..?» diye soruyordu. Ben, Anita.. Thayadan mı? Anito: Evet, diye mınldandı, bana Viyanayı göstermek istiyordunuz.. Mükemmel. Nereye gitmek istiyorsunuz? Her yere.. Telefon bir an tereddüdden sonra sordu: Nerede oturuyorsunuz? Grand Hotelde... Bu yalan Anitanm ağzından kolayca çıkmıştı. rar karşılaşacak olmasıdır. Bu maç için îstanbul hakemlerinden Nuri Bosut celbedilmiştir. Türkiye Irak işbirliğı IBaştarafı ı tnci sahifedei di. Maliye Vekili bir iki gün sonra İstanbula gidecektir. Fuad Ağralmın bir Avrupa seyahatine çıkıp çıkmıyacağı henüz malum değildir. * * * Irak Hariciye Nazırı Tahranda Tahran 2 (A.A.) Irak Hariciye Nazırı Naci Elasil ve maiyetindeki zevat dün sabah saat 10 da Tahrana gelmiş ler ve İran Hariciye Nazırı Samiy ile Hariciye Nezareti erkânı tarafından karşılanarak kendilerine tahsis edilen ikametgâha kadar teşyi edilmişlerdir. YUNUS NAD1 Bir cesed bulundu Dün, Haydarpaşa açıklarında bir erkek cesedi görülmüş, polisler tarafmdan cesed sahile çıkarılmıştır. Cesed üzerinde yapılan tetkikatta adamm hüviyetini ve nasıl öldüğünü tesbit edecek bir emare bulunmadığından Morga kaldırılmasına lüzum görülmüştür. Emniyet ikinci şube müdürlüğü tarafından tahkikata başlanmıştır. seline karşı yüzüyordu. 64 numaralı tramvayı bulmak istedi. Fakat bu iş çok zordu. Bir kilisenin saati çalmağa başlamıştı. Anita korku ile rasgele bir duvar saatine baktı: Altıya çeyrek var. Bir taksiye işaret etti ve şoföre: Altıdan evvel cenub garında olabilirsek çok bahşiş alacaksmız, diye bağırdı. Fakat garı bulduğu zaman vaktin geç olduğunu biliyordu. Filhakika tren beyaz buharlar fişkırtarak uzaklaşmıştı bile. Arkadaki son vagonların da ışıklan kayboluyordu. Anita bu koca şehirde son dostunu, son tanıdığım da kaybetmiş gibi kendini yapayalnız hissediyordu. Akşamın saat altısında Viyanada..» Şimdi bütün ışıklar parlıyordu ve Anita cebindeki sekiz yüz şilinle Viyana sokakla rında yalnız kalmıştı. * * * Hiç düşünmeden, hiç karar vermeden yaptığı ilk şey Kaerntner sokağına dönmek oldu. Birçok dükkânlar kapanmağa başlamıştı bile ve Anita «mavi elbise» li mağazanın daha açık bulunmasına dua ediyordu. Masalann üstüne beyaz örtüler konurken yetişebildi ve satıcı kızlardan mavi elbiseyi istedi. Dört yüz şilini peşin verdiği zaman mağazada itibarı artmıştı. Gene kızlar Anita ile meşgul ol Terfi eden muallimlere zamları veriliyor Terfi eden muallimlerin 936 senesi kıdem zamları için bütçeye tahsisat konulmuştur. Bütçe tasdikten gelir gelmez istihkak sahiblerine zamları verilecek tir. 937 senesi zamları için de bütçede para bulunmadığından şimdilik verilemivecektir. M. Osten: Peki, dedi ben sizi gelip otelden alınm. Anita, M. Osten'i beklediği yarım saat zarfında etrafında uyanan alâkaya ahşmıştı. Büyük otelin salonunda diğer kadmlar mütemadiyen onu süzüyorlardı. Anita birçoklarmdan daha güzeldi ve başka hiçbir kadında onun elbisesi kadar şık bir elbise yoktu. M. Osten Anita'yı birdenbire tanıyamamış, ve tanıyınca hayretten biran ağzı açık kalmıştı. Kendisine gelince de otelde bulunan diğer erkeklerle kıyas edil diği zaman ikinci derecede ve alelâde kalıyordu. Anita bir sigara istedi. M. Osten: Mükemmel bir gece geçireceğiz, diye söyleniyor ve yapılabilecek şeyleri sayıyordu. Biraz sonra kasabadaydım, sokak so kak geziyordum. Yolum bir aralık Ço ban Mustafapaşa camisine düştü. Orad harab bir türbe gördüm, sorup araştırdm Malkoçoğlunun ebedî uykuya yatüj yer olduğunu öğrendim. Malkoç oğlu?.. Bu, Kartacanm A nibal'den bizim için daha mühim b sima idi. Çünkü Selçukilerden sonra ba lıyan Türk istilâ devrinde pek önen bir merhale teşkil eden Kosova muhar besinin en seçkin kahramanlarından \ ri Malkoç'tu. Eski tarihçilerden biri pz lak bir zaferle biten o savaşı sağ kol c çularının kumandanı sıfatile Malkoç' açtığını söyler. Daha sonraları bu yi Türkün oğullan, torunları sayısız T i akınlannda başbuğluk yaptılar, mukad des bayrağı Macar illerinden Nemse üT; kesinden geçirdiler, ta Alman diyannn böğrüne ve bağrına götürdüler. i Demek ki şimdi önünde bulunduğu" ölgün mezar o Malkoç oğullanndan l rinindi ve Anibal gibi o da asırlan toza kalbedip gelip geçenlerin çiğnettig zavallı bir şöhretti! M. TURHANTAN ve hiçbirini güzel bulmuyordu. Bunlar dan biri gencdi. Bir ressam, mütemadi • yen komik lâflar söylüyordu. Bir digV ihtiyardı. Fakat çok zengin görünüyor du. Anitaya: ir Büyük Hikâye Yazan: Vicki Baum 4 Cemil Fikret Çevireni Vitrinde yalnız mavi elbise ve uzun bir kap vardı. Anita elbiseye iştiha ile baktı; biraz uzaklaştı, geri döndü ve gene baktı. Heyecandan kalbi çarpıyordu: Bu elbiseye malik olmağı hayatta o ana kadar arzu ettiği herşeyden fazla istiyordu. Yeniden birkaç adım uzaklaştı ve gene geri döndü. Vitrine bir defa daha baktı, şapkasını düzeltti ve mağazaya girdi. İçeride herşey sessizdi: Satıcı kızlar, hahlar ve ışıklar. Vitrindeki robu görebilir miyim? Oturmasmı rica ettiler. Anita bir ti yatro sahnesinde oturur gibi oturdu. Mavi elbiseyi giymiş olan sanşın bir kız geldi. Sağa sola kıvnldı, bir çiçek sapı gibi büküldü, kapı çıkararak yarı çıplak sırtmı gösterdi, tekrar omuzlarına geçirdi. Anita elbiseyi giymek ve kendi üzerinde görmek istiyordu. Memnuniyetle kabul ettiler. Prova odasında Anita o dar elbisesinin içinden, bir hapisaneden kurtuîur gibi, çıktı. Mavi elbisenin kadifesi vücudünde zevkli titremeler uyandırmıştı. Anita hissediyordu, biliyordu ki bu elbiseyi almalıydı? Fiatı nekadar? Dört yüz şilin. Anita aynanın karşısmda hareketsiz kaldı. Ağlamamak için kendini güç zaptediyordu. Çantasındaki sekiz yüz şilın içini tırmalıyordu. Fakat Karl. O şimdi bir trenin hareket işaretini veriyor olmalıydı. Thaya.. Sekiz yüz şilin.. Garda bir büfe.. Yahud hiç değilse bira müsaade namesi.. Anita biraz düşüneyim de, dedi, ve acele hareketlerle güzel elbiseyi çıkardı. Sizi yalnız bu elbise fevkalâde güzelleştirir, diyorlardı. «Biliyorum.. Biliyorum..» diye dü şündü. Anita, kumaşı bir müddet daha ellerinde tuttu ve sonra mağazadan çıktı. Tren saati gelmişti. Anita şimdi insan Osten'de hoşunuza giden ne var? diye sordu. Ressam tırnaklarile sofra örtüsüne bi şeyler yazmıştı. Anita okudu: «Beni çı] dırtıyorsun» Hepsi onu Osten'in metrel zannediyorlardı ve Anita ses çıkarmıyol du. Masadakilerden biri: Neredeyse geceyarısı oluyor, dedi Bir sanıye Anita Thaya'yı düşündü: Pencerenin yanında ayakta duruyoı trenin geçişini seyrediyordu. Dans edelim.. M. Osten: O halde kulübe.. diye emretti. Kulübde, Anita tuvaletini düzeltm Ve evvelâ, dedi, Catherine banna.. için gittiği yerden çıkarken kapıda zeng Bar, tiyatro, perde araları. Işıklar, ko iutiyarın kendisini beklediğini gördü. kular, içkiler... M. Osten bir mal sahibi Osten'den ayrılmalısınız.. O size I, tavrile Anitayı bir sürü dostlanna takdim zım olan şeyleri kâfi derecede veremc ediyordu. Gene kadın hayrette idi. Cevab 7 ' Tiyatrodan sonra bir lokantaya gidil medi. Duvarlarında bir takım neş'eli . di. Anita ve Osten ile beraber dört adam simler bulunan salona girdikleri zama daha vardı. İkisi smokin giymişlerdi. gene bir adam Anitaya yaklaştı ve da» Fakat... Ben sarhoş oldum, diye teklif etti. Dans yeri o kadar dolu idi 'mınldandı Anita. ancak küçük küçük adımlar yapabiliyor • lardı. Etrafındaki adamları dikkatle süzüyor (Arkası var)