Ofsayd kaidelerinin izahı Hakem Sadi Karsan, birçok dedikoduya sebebiyet veren bu meseleyi anlatıyor FUTBOL BAHİSLERİ C CUMHURİYET 17 Haziran 1937 Duymadıklarımız ve bilmediklerimiz Balık mı, oyuncak mı? Almanyanın güzellik diktatörü kovuldu Mel. Riefenstahl Hitlerin ikametgâhı yanındaki evinden de çıkarıldı PARıS MEKTUBLARI Bir hakem için ofsayd vaziyetlerini lâyıkile tesbit, futbol kavaidinin sahada en güç tatbık edılen bir maddesini teşkil etmektedir. Bu müşkülâtı doğuran başlıca sebeb ise hakemin bütün dikkatini embolde veya favulde olduğu gibi bir ve nihayet iki oyuncunun harekâtını kontrol etmeğe topla oynıyana nazaran hem arkadaşlannın hem de karşı taraf oyuncula rının bütün vaziyetlerini, topu gözden kaçırmamak şartile, biran içinde tesbit etır.ek ve bunlarm hepsinin pozisyonunu akmın nihayetine kadar iyice takib etmek zaruretinden ileri gelmektedir. Evvelâ şunu iyice bilmelidir ki ofsayd vaziyeti topla oynıyan için vaki değil, fakat bu oyuncunun arkadaşı için variddir. Nizamnamenm altmcı maddesi ofsaydı şu su retle tarif etmektedir: «Bir oyuncu topla oynarken kendi arkadaşjarından biri topun oynanmakta olduğu o anda hasmınm kale çizgisine topla oynıyan arka daşından daha yakın buiunur ve o anda kendisile hasım kale çizgisi arasında lâ akal iki hasım oyuncusu mevcud olmazsa o oyuncu oyun harici (ofsayd) addolu nur. £ Bu vaziyette kalan bir oyuncu top oynanmcıya kadar ne topa temas, ne bir hasmma ve ne de oyuna müdahale edebilir.» Burada ehemmiyetle üzerinde durulacak nokta, topun oynanmakta olduğu anda kale çizgisine arkadaşından daha yakm olmak keyfiyetidir. Bu itibarla topla oynıyan arkadaşına nazaran bir hizada olmak veya onun gerisinde bulunmak ofsayde hiçbir zaman sebebiyet vermiyeceği gibi asıl mevzuu bahsolan mesele de arkadaşmın topla oynadığı anlardaki va2İyettir. Eğer o anda ofsayd olmıyan bir oyuncu arkadaşının kendisine ileri doğru attığı topa koşarak yetişirse önündeki hasım oyuncularmdan hiç kimse bulunmasa dahi ofsayd sayılmaz. Işte gerek seyircilerin kısmı azamını gerekse oyuncularımızm ekserisini yanlış fcir düşünceye sevkeden nokta buradadır. Geri pası alan veya ileriye doğru fırlıyarak topu yakahyan bir oyuncunun hasım kaleci ile karşı karşıya kaldığını görenler, topla oynandığı andaki dizilişi nazan itibara almadan bu ıkmci vaziyeti yanlış bir muhakeme ile derhal ofsayd telâkki ediyorlar. Bunun aksinin de se yircilerden ekserisini aldattığı vaki ol maktadır. Geriye dönmekle ofsayd vaziyetinden kurtulunamıyacağı nizamname ahkâmmdan olduğu halde kendisine u zunlama bir pas atıldığı anda ofsayd pozisyonunda olduğunu görerek bundan kurtulmağa çalışan veyahud top kendi sine gelinciye kadar önüne hasım müda filerinden birinin geçmesi dolayısile of sayd vaziyeti kaybolan bir oyuncuya ilk vaziyetine nazaran çalınan düdüğü bir çokları ikinci şekli nazarı itibara alarak yanlış çalınmış bir ofsayd zannediyorlar. İşte burada da o an içindeki vaziyet değişmiş ve bunun yerine ikinci şekil kaim olmuştur ki asıl nazarı itibara alınması lâzımgelen vaziyet birinci şekildir. Birde hatırdan çıkarmamak lâzımdır ki oyuna kat'iyyen müdahale etmemek, hasmına engel olmamak şartile bir oyuncunun ofsayd vaziyetinde bulunması tecziye edilmesini istilzam etmez. Birçoklarının yanıldığı diğer bir nokta da işte budur. Meselâ: Herhangi bir akında veya kaleye yapılan vuruşta bu akını veya atışı yapan taraf oyuncularmdan biri kendi sinin ofsayde girmiş olduğunu hissederek oyuna hiçbir suretle müdahalede bulunmazsa buna ofsayd çalmak nizamname ahkâmını yanlış tatbik etmek demektir. Korner ve taç atiflarında, kale vuruşlarında ve kendi nısıf sahası dahilinde bir oyuncu ofsayd sayılmaz. Yalnız bu vaziyetlerde top diğer bir oyuncu tarafından oynandığı yani ikinci bir vuruş yapıldığı takdirde derhal ofsayd kaideleri hükümferma olur. Hasım oyunculanndan gelen bir topu kapan oyuncu ofsayd telâkki edilmiye ceği gibi top son defa oynandığı vakit ofsayd bulunan bir oyuncu topun kale direklerine çarparak geri sıçramasile de ofsaydden kurtulamaz. SADİ KARSAN Tesadüf bu ya! Amerıkada pıreye sıfat aranırken, İngıltere de de «balık» kelimesinin tefsiri icab et mış. Portsmuth mahke mesi, mekteb kapı sında durup, talebeye, eski ceket, pantolon, ayakkabı gibi giyim eşyası mukabilinde kırmızı balık satan bir adamın muhakemesine bakıyormuş. İngiltere kanunları, mekteb talebesile eşya mübadelesini yasak eden bir madde ihtiva ediyormuş. Ancak, bu maddede, mübadelesi yasak edılen şey <oyuncak» ola rak gösterilmekte imiş. Bu satıcı, oyuncak değil, kırmızı balık mübadele etti ğine göre bir suç işlemiş sayılmaması lâzım gelıyorsa da, mahkeme, adamın beraeti cihetine değil, balığın oyuncaktan madud olup olmadığını tesbit cihetine gitmiş. Ehli hibre tayin edılmiş, bir netice almamamış. Nıhayet lugate mü racaate karar verilmiş. Lugatte, oyun cak kelimesi: <insanı eğlendiren şey> diye tarıf edıliyormuş. Mahkeme, artık tereddüde mahal görmemiş, çocukları eğlendiren kırmızı balığın da oyuncak olduğunu kabul etmiş. Oyuncağın tarifi bana sakat göründü. İnsanı eğlendiren her şey oyuncak sa yılırsa, işin içinden pek çıkılmaz gibi geliyor. Kırmızı balığa da acımadım değil Zavallıcık, günün birinde çocuk oyuncağı olacağım acaba aklmdan geçirir miydi? Avrupanm en büyük iki siyasî davası Sergide karşı karşıya... Çengelli haçı göklere çıkarmak istiyen kartalile Alman paviyonu, bu kartalı geçmek için hız alır gibi duran oraklı kızı ve çekiçli erkeğile Rus paviyonu; işte topsuz tüfeksiz cereyan eden harbin iki remzi.. Mell. Leni Riefenstahl «Güzellik Diktatörü» lâkabı verilen Alman artisti Leni Riefenstahl Alman yada birdenbire gözden düşmüştür. Leni Riefenstahl, Hitlerin dostluğunu kazanmış, uzun zamandanberi resmî mahiyetteki fihmlerin müdireliği vazifesile tavzif edilmiş ve bir sene kadar evvel, Başvekâlet binasında, Hitlerin hususî dairesine yakın bir yerde ikametine müsa ade olunmuştu. Güzel artistin, istikbalini rejimin mukadderatma bağladığı ve artık talihin kötü cilvesine uğramasına imkân ve ihtimal kalmajığı tahmin ediliyordu. Leni Riefenstahl adeta nazizmin kılavuz işareti ve yeni Almanyanın uzun saçlı bir timsali olmuştu. Fakat, Başvekil de dahil olduğu halde bütün bir milletin kendisini iclâs ettiği şan ve şeref tahtından birdenbire yuvarlanmıştır. Hâdise, Dahiliye Nazm doktor Wilhelmur Frick'in konağında verilen bir baloda cereyan etmiştir. Berlinin yüksek sosyetesine mensub kadm ve erkek büyük bir güzide kalabalığının doldurduğu sa k>nIaî4**rbirdeoİHre doktor Goebbels'ın sesi yükselmiş ve şu sözler işitilmiştir: Ş SıifBifyİ terkediyorum. Burada Arî olmıyan birisi var. Çiftler ayrılmış, konuşanîar susmuş, herkes dona kalmıştır. Bu arada Goeb bels, sözüne devam ederek: Matmazel Leni Riefenstahl'in cedlerinin Sams ırkından olduğunu gösteren vesikalar yanımdadır. Bunun üzerine, davetlilerin gözleri, artiste çevrilmiştir. Doktor Goebbels, vözlcrini bitirdıkten sonra gene yanındaki lerle konuşmağa, bir an için susan mızıka çalmağa devam etmiştir. Dahiliye Nazın doktor Frick, artisti bir kenara çekerek konaktan çıkıp gitmesmi nca etmış ve bu anî hâdise karşısında sersemliyen Matmazel Riefenstahl, hiç itiraz etmeden çekılmiştir. Fakat, iş bununla bitmemiş, güzel artist evine geldiği zaman kapımn önünde dolu bir kamyon görmüştür. Bu kamyonda artistin eşyalan yüklenmiş bulunuyordu. Kendisini tahtelhıfz bir otele kadaf götümüşler ve orada: Apartımanmıza avdete salâhiye tiniz kalmamıştır, demişlerdir. Bu nikbetin, doktor Goebbels'in söy ledıği sebebden ziyade, Alman devlet tiyatrosu müdürünün tahrikâtı ve Mat mazel Riefenstahl aleyhindeki tezviratı olduğuna ihtimal verilmektedir. ettiğini, ecnebi bir devlette rejim mah kumlarının muhakemesi münasebetile işitip duruyoruz. İşte böyle bir enjeksiyonla Hüsnü ses çıkaramaz, aleyhine de olsa her iddiayı kabul eder bir hale gel miştir. Hüsnü kıyafetinde Samoilofun firanna gelince, onun için bu kıyafetten de çıkmak, bir gardiyan olmak, hulâsa kaçmak güç birşey olmamıştır. Elinde bahsettiğimiz hünerden başka bir hayli para da bulunduğunu kale alırsak... Hafızayı mahveden bir enjeksi yondan bahsediyorsunuz. Bunun hakkında malumatı olan var mı?.. Bunu soran ev sahibi Nihad Beydi. Merdkla avukata bakıyordu. O bildiklerini izah etti: Hayır, bunun nasıl birşey olduğunu ne bilelim?.. Fakat gazetelerde okuduk. Birkaç ay evvel bir ecnebi devlet, kendi rejiminin aleyhine hareket ettiği için birçok büyük ricali muhakeme etmeğe başlamıştı. Bu muhakemede sorulan cürümlerin hepsini maznunlar birer birer itiraf ettiler. Hiçbirini reddetmediler. Hatta rivayete göre gayet kolay redde debilirlerken; hiçbir şahidi, ispatı olmadığı için «biz^yapmadık!» demek ellerin Tekerlekli evler Amerikada artık âdet oldu. Havalar ısınmağa başlar baş lamaz, son sistem tekerlekli evini bir otomobilin yedeğine takan, soluğu sayfıyede alıyor. Bu tekerlekli evlerin çok ucuza mal edil mesi sayesinde, Amerikalılar, yazın zevkini çıkarıyorlar. Şehir civarlarındaki güzel kırlar, tekerlekli evlerden birer mahalle halini alıyor. Şehir içinde bunalan kiracılar için yaz mevsiminde biçilmiş kaftan olan tekerlekli sayfiye, insafsız ev sahiblerine de yazdan yaza güzel bir ceza yerine geçer amma, tekerlek işi bozuyor. îstenilen yere kuzu kuzu giden bu evi hiç boş bırakmağa gelmez. Rus paviyonunun sembolü ve muazzam kartalile Alman paviyonu Paris: Haziran 1937 rupanın orta yerinde fitillerine ateş verilmiş bir cepane deposu gibi parlamağa müheyya görünen Almanyanın hemen hemen ayni fikirlere iltihakı işe beş altı senedir vahim bir ciddıyet vermiş bulunuyor. Kabataslak denebilir ki faşizm komünizme düşmandır ve komünizm faşizmin mevcudiyetine tahammül edemez. Her iki fıkir bir mahallenin iki ucundan ayni zamanda patlak vermiş bir alev gibi yeryüzüne müsavi bir süratle ve müsavi bir vüs'atle yayıhyor. Paris sergısinin bu iki paviyonu Avrupanm en büyük hırsı ve en büyük korku. sudur. Şimdilik topsuz tüfeksiz cereyan edegelei bu harbin nasıl neticeleneceğini kestirmek güçtür ve falcılığa benzer. Yapabileceğimiz yegâne şey bu büyük gürültüyü dikkatle takib etmektir. Paris sergisinin en kuvvetli gelen kısmı bu iki paviyondur. Zira bu iki paviyonun derin bir muamması, cevabsız bir istifhamı var. Korkunc bir istifham... Kâğıd buhranı Ovens bu sefer de tazı ile yarıştırıldı Berlin Olimpiyadlarından sonra profesyonel olan dünyanın en süratli adamı Amerikalı Zenci Ovens geçen sene biı beygirle yanş yapmıştı. Acaiblikte de başı bırakmıyan Amerikalılar bu sefer de Ovens'i bir tazı ile yanştırmışlardır. Yalnız tazı 330 yarda, zenci koşucu ise 180 yarda üzerinde koşmuşlardır. Neticede Ovens bu yarışı kazanmış ve 150 yarda üzerinde 14 8/10 gibi mükemmel bir derece de elde etmiştir. Sofya futbol şampiyonası neticelenmiş ve F. C. 13 birinci, Levski ikinci, Slâvya üçüncü, Şibka dördüncü olmuşlardır. Geçen senenin birincisi A.C.23 ancak besinci olabilmiştir. veçhiledir: Birinci kısımdan: Birinci Kristea 899, ikinci Paypu 897,90, üçüncü Kolsen 897.30 dur. İkinci kısımdan: Birinci Sarariç 896, ikinci Hayim 896.50. Müsabakaya dört kadm iştirak etmişRally yarışlarmın neticeleri tir. Bunlar arasında birincilıği kazanan Balkan Rally'si evvelki gün hitam bulmuştur. Kazananlarm dereceleri şu şehrimizden giden Bayan Azizedir. hiçbir itiraz dermeyan etmeden boynunu uzatmasına akıl eremez. İstediği kadar aralarında anlaşma olsun.. Kellesi gideceği zaman haykırıp bağıracaktı... Bu bir... Ikincisi Hüsnü olarak hapisanede kalan Samoilofun sırra kadem basışı... Avukat gülerek: Herşeyi düşündük ve Samoilof gibi hile ile hüner ve marifeti zekâ ile ilmi birleştirebilen bir adamın başka bir adamın kalıbma girdikten sonra herşeyi yapabileceğine hükmettik. Yani? Yani mademki herifin doktorluğu vardır, hele bu yolda sonsuz tecrübeleri vardır. Hüsnüyü kendi kıyafetine sok tuktan sonra tam idam karan tasdikten gelince onu bir enjeksiyonla her türlü itiraz ve mukavemet kabiliyetinden mah rum etmiştir. Biz bunlarla meşgul değiliz, bilmeyiz, amma öyle şeyler işitiyoruz ki.. Rivayete göre bir mahlul varmış ki şınnga edilen adamda hafıza namma birşey bırakmıyormuş. Bazı mahlullerin de şırınga edildiği takdirde mahkumlara istenilen cürmü yüklettiğini, her türlü itiraz ve mukavemeti selbettiğini, bundan bazı siyasî adamların son zamanlarda istifade Bulgaristan futbol şampiyonası Almanlar, her sahada, israfa karşı büyük bir mücadele açmış bulunuyorlar. Son günlerde, fazla kâğıd sarfiyatının önüne geçmek için bazı tedbirler al mışlardır. Radyo vasıtasile neşriyat yapılarak, ev kadınlarınm, turşu, reçel, hardal gibi yıyeceğe müteallik sulu şeyler almağa gıderken, yanlarında birer kab götürmeleri tavsiye edilmektedir. Bunun sebebi, kesekâğıdmdan tasarruftur. Esasen, bu tasarruf, diğer bir tasarrufa kendılığınden yol açıyor. Reçel, tereyağı, turşu gibi yarı sulu veya sulu maddeler kâğıda konulursa, boşalırken bir kısmı kâğıda bulaşıp kalır. Halbuki, bu şekilde, bu ziyankârlı ğın önüne geçilmiş olacaktır. Fırmdan ekmek almağa gidenlere de, yanlarında bir sepet bulundurmaları tavsiye edılmiştir. Bunun sebebi de. kâğıda lüzum kalmamasıdır. Alman şap kacılar birliği de, bundan sonra, şapkaların, mukavva kutuların içine kâğıd sız olarak konulacağını müşterilere ilân etmiştir. ^^^ Alman paviyonu ve Rus paviyonu. Kasden mi yapılmış bilmiyorum; fakat sergide bu iki pavıyon karşı karşıyadır. Bir tarafta meçhul çengelli haçı göklere çıkaracak kartal, diğer tarafta ondan daha az meşhur olmıyan oraklı kız ve çekiçli erkek amele. Kartalda dünyaya yükseklerden bakan mağrur bir eda var. Oraklı kızla çekiçli erkek kin dolu bakışlarla ve adalelerinin varkuvvetıle kartala yetışmek, kartalı geçmek için hız alıyor gibidirler. Paris se*gi&inin bu tkt paviyonu iki fikirdir ve iki büyük siyasî davanm remzi<3ir: Almanya ve Rmya; faşizm ve komünizm. Avrupa bu iki fıkrin rakib çerçeveleri arasında bugün geniş bir sıkıntı,, bir buhran devresi yaşıyor. İspanyadaki kanlı harblerden, Çindekı malum general kavgalarına kadar bütün siyaset dövüş lerinin esası şimdi önümüzde sakin ve cansız gibi duran bu iki paviyondur. Faşizmın ilk ışıkları îtalyadan çıktı. Fakat 70 bu kadar milyon nüfusile Av DOGAN NADI Sergide Alman paviyonu önünde bir şehrayin HACI RAŞİD «Cumhuriyet» in milli sergüzeşt romant • 2 6 İşte Samoilof meslek arkadaşmın vaziyetinden azamî isrifade etmiştir. Yani?.. = bu deceğim. Şimdiden de peşin olarak sana şu kadar veriyorum...» Tabiî Hüsnü bu teklifi canma minnet bilmiştir. Hapisane Yani Samoilof Hüsnüye şu teklif de de olsa meteliksiz yaşamamn ne oldute bulundu: «Belki ikimiz de asılacağız, ğunu, paralı yaşamamn nasıl olduğunu belki birimiz asılacağız, öteki kurtulacak bilir. tır. Belki ikimizin de tasdik karan birlikte gelecek. Belki biri evvel öteki sonra gelir. Bunlar şans işi. Belli olan birşey yok. Benim bir marifetim var, istediğimi iste diğim adamın şekil ve şemailine sokarım. Çehresini değiştiririm. Senin çehreni bana benzeteceğim, kendi çehremi de sana... Benim idam karanm seninkinden evvel tasdik olunursa sen benim yerime asıla caksm. Belki biraz sonra da seninki gelir. Ben de biraz sonra asılmm. Belki kurtulurum, yahud sen idamdan kurtulursun. İşte eğer ben senin yerine asılacak olursam ve şayed benim idam hükmüm kü reğe çevrilecek olursa sen yaşarsın. Hem ie nasıl?.. Bütün varidatımı sana terke Dinliyenler hayret ve dehşetle birer heykel kesilmişlerdi. Onlan dehşete düşüren sebeblerden birisi de bu derece müthiş bir herifin hâlâ sağ ve hâlâ arala rında yaşamakta oluşu idi. Doktor dedi ki: Hepsi iyi hoş. Tahminlerinizde isabet olduğunu zannederiz. Fakat iki nokta gizli kalıyor: Samoilof olarak siyaset meydanına götürülen Hüsnü hiç sesini çıkarmamış mı? «Ben Samoilof deği lim, asıl mahkum benim yerime filân koğuşta oturuyor; beni kendi kıyafetine soktu!» diye bağırmamış mı? Hayır... İşte buna imkân yok. Hiçbir söz, de iken «Evet, mücrimiz, hepsi doğru dur!» diyip idam hükmünü kendi ellerile imzalamışlar. idam olunmağa götürülürken «Biz kabahatliyiz; biz yaptık, cezamızı da çekeceğiz!» demişler. Şaşılacak şey!.. Nıhad Bey tekrar sordu: Acaba böyle bir enjeksiyon hafı zayı ölüme kadar imha edebilir mi? Bu suale de kımse cevab veremedı. Herkes doktora bakıyordu. O : Hayır, zannetmem. Muvakkat bir müddet tesiri olsa gerektir. Demekle iktifa etti. O zaman Nihad Bey bu meseleyi neden merak ettiğini misafirlerine izah ederek: Yanımızda bir kadm var. Belki biraz görmüşsünüzdür. Yaşlıca, temizpak bir kadın. Bizde hizmet ediyor, fakat biz onu bir hizmetçi değil, yakın ailemizden birisi addediyoruz. O derece temiz, dü rüst, terbiyeli kibar tavırlı ve yüzlü bir kadıncağızdır. Yalnız bilmediğımiz bir şey var: Bu kadınm kim olduğu, nereden geldiği, ailesi olup olmadığı, çünkü kadmcağızda hafıza sıfın tüketmiş. O derecede ki anasını, babasını bile hatırla mıyor. Evli miydi, İstanbullu mudur? Bilmiyor. Biz, bunu söylemek için ken disini nekadar sıkıştırdık. Biçare bizzat kendi kendisine nekadar cehdetri, hafızasını nekadar zorladı!.. İmkân yok.. Bize gelmeden evvelki hayatına aid bir tek kelime söyliyemiyor. Yalnız... Kim olduğunu ev sahibi Nihad Be yin de bilmedıği uzunca boylu, yaşlıca zat: Size bu kadını kim getirdi? O yoldan mazisini öğrenemediniz mi? diye sordu. Hayır... Bunu bize getiren dost da kayıbdadır. İzini bulamadık. İşte... Nihad Bey birdenbire başını çevire rek dostlanna evin mutfak kapısından görünen kadmı işaret etti. Bu kırk beşinde ancak görünen tombulca, beyaz ve temiz kadına herkes merak ve hayretle baktı. Onda bir hizmetçi değil, bir ev kadını hali görerek binbirlerine bakıgtılar. Nihad Bey: Ayşe Hanım; diye seslendi. So ğuk suyun yok mu? Getireyim efendim... {Arkası var)