29 Mayıs 1337 CUMHURİYET Bütçe müzakeresine dün de devam edildi Dünkü celsede İktısad Vekâleti bütçesi uzun müzakerelerden sonra aynen kabul edildi [Baştarafı 1 Inci sahıjedel menni Hüsnü Kıtabcı ile Celâl Bayar a rasmda kısa bir münakaşaya sebeb oldu. Hüsnü Kitabcı, bu vazifeyi bilmem bir meb'us yapmak mecburiyetinde midir? dedi. Celâl Bayar: Kanunî takibatta bulunmağa medar olması için bu malumatı rica ettiğini kaydetti. Hüsnü Kitabcı: Po lise aid olan bir vazifeyi de yapmak mecburiyetinde olduğumu bilmiyordum, dedi. İktısad Vekili, zapta geçmiş olan bu sözlerin takviyesi cihetinde de bu malumatı lüzumlu bulduğunu kaydetti. Hüsnü Kitabcı tekrar söz alarak, çi mento ve şeker Katlan üzerindeki mütalealannı söyledikten sonra, şeker üzerindeki tetkiklerinin bunun on bir kuruşa mal edilmesi kabil olduğu merkezinde bulunduğunu kaydetti. iktısad Vekilinin beyanatındaki muh telif noktaları da ele alarak bilhassa kontenjan sisteminin kaldırılması yolundaki izahlarında bacalarımızın daima tütme sini temin edici tedbirlerin de gözönünde bulundurulacağı anlaşıldığından bu be yanatı şayanı şükran buldu. Sanayi kurmak için onun tarih seyrini takib etmek ve faydalarını kazanmak için göze çarpar mahzurlannı da ikfcham etmek bir vazife olduğunu kaydeden iktısad Vekili çimento meselesini de ele aldı ve maliyet fiatlarında Avrupa ile yaptığı mukayeseleri izah etti ve bu beyanat sırasında: Memleketi iklim itibarile tetkike tâbi tutarsak denizden elli kilometro içe riye kadar şerid halinde uzanan bir sahanın tabiatin her feyzine malik olduğu göründüğünü, halbuki orta Anadolunun bundan mahrum bulunduğunu ve sanayi orta Anadoluya yerleştirilerek memlekette kül halinde millî bir muvazene tesisine çalışıldığını, yeni cihazlarla kurulan fabrikaların eski usullerle kurulmuş olan sahildeki fabrikalardan daha randımanlı işlediklerini izah etti. İktısad Vekili uzun beyanatı sırasında yurdun iktısadî işleri nin bütün safhası hakkında çok mühim izahat verdi. Sorulan suallere de ayn ayn cevablar verdi ve alkışlar arasında kürsüden indi. Iktısadî hareketler Bu sene harice neden yumurta satamıyoruz? Bu sene memleketin her yerinde yu murta çok ucuzdur. O kadar ucuzdur ki Anadolunun bazı yerlerinde yumurtanra 15 tanesi 5 kuruşa satılmaktadır. İstanbul piyasasında yumurtanın büyük sandığı yani 1440 adedi 14 liradır. Fakat son günlerde sıcaklar yüzünden İstanbula fazla miktarda yumurta gelmediğinden beher sandıkta 2 lira kadar bir yükseliş vardır. Yumurtanın bu kadar ucuz olması yü zünden köylü yumurtalarını tüccara satmamakta, büyük bir kısmmı kendisi istihlâk etmektedir. Bunun için de bu sene İstanbula başka senelere nisbeten daha az miktarda yumurta gelmektedir. Acaba bu sefer yumurtaların bu ka dar ucuz olmasına sebeb nedir? Bizim şimdiye kadar en fazla yumurta ihrac ettiğimiz memleket İspanya idi. Yumurtalarımızın yüzde yetmişi İspanyaya, yüzde yirmisi Almanyaya ve yüzde onu da diğer memleketlere gitmekteydi. İspanya daki dahilî harb yüzünden bu mevsim İspanyaya bir sandık bile yumurta gön deremedik. Almanya ile ise klering he sablanmızın kesilmesi yüzünden bu mevsim Almanyaya da yumurta yollıyamadık. Yani yumurtalarımızın yüzde dok sanmı alan memleketlerin piyasaları bu sene yumurtalarımıza kapalı kaldı. Bu nun için de bu sene harice yumurta ihrac edemedık ve fiatlar da düştü. Mekteblerde imtihan vakti yaklaşırken Şu anda o kızgın güneş bütün alevine, ateşine Yirmi sekiz çelebi Ezüp rağmen binlerce gencin tirtir titriyerek soğuk aşhk hayli garib düştü amma zaruri. Çünkü aziz okuyuculaterler dökmesine mâni olamıyor rımdan biri, Usküdarlı Aray, Mekteblerde sınıf geçmek sistemi ıslaha muhtacdır Serin kıyılarda, baygın dalgaların üstündeki ışık oyunlarını seyre daldığınız o kızgın güneş, şu anda, bütün o alevine, bütün o ateşine rağmen, binlerce gencin tirtir titriyerek soğuk terler dökmesine mâni olamıyor. Bu mevsim hep böyledir. Bir yanda kavuşulan yazın neş'esi içinde yüzen insanlar, bir tarafta yazm getirdiği imtihan günlerinin azabı içinde kıvrananlar. Ve siz ilk ılık mehtabın sandal safasını yaparken, ilk yaz pazarını nerede geçireceğinizi düşünürken, uykusuz geceîerinin hesabını şaşırmış delikanlılar, sırat köprüsü başında sırasını bekliyenler gibi kalbleri çarpa çarpa, renkleri solmuş, yorgun ve bitab mev'ud akıbete muntazırdırlar. Vakıâ, mekteblerimizde bir kısım talebe için, artık (imtihan) denen kâbus kalmamıştır. İyi çalışan çocuk, sene sonunda hiçbir sorguya maruz kalmadan sınıfını geçebilmektedir. Fakat yüzde kaç bahtiyar bu mazhariyete erebilmektedir? Bugün mekteblerimizden çoğu, başta Maarif Vekâleti olmak üzere bütün aîâkadarlan muztarib eden bir derdle maluldürler ki, o da, sınıflann tıkhm tıklım dolu olmasıdır. Yermiş, seksen kişilik bir smıfta muallimin talebesini iyice tanıyabilmesine, onun hakkında kat'î bir kanaat sahibi olabilmesine imkân tasavvur edilebilir mi? Esasen bir hayli yüklü olan ders programları, muallimi mütemadiyen ders anlatmağa mecbur kılmaktadır. Bu vaziyette, yılda nihayet bir iki gün muailim talebesini yoklamağa kalksa bile, alacağı netice ne olabilir? Seksen talebe... Her biri için üçer dakika ayırdığını farzediniz, göreceksiniz ki teneffüs zili çaldığı zaman talebenin dörtte biri ancak gözden geçirilebilmiş olur. Evet, gözden geçirmek diyorum, çünkü üç dakikalık bir görüşme, kimseye karşısındakinin bilgi derecesini öğretmeğe kifayet edemez. Kaldı ki, bu kadarcık zaman bile hasret çeken, onu bile bulamıyan muallimlerin had ve hesabı yoktur. Mualliminin gözünün içine bakarak, ah.. beni bir kaldırsa da, sorsa... diye çırpınan ve sene içinde bir türlü bu muradına eremiyen çocuk, ders yılı sonunda kanaat notu almak için nihayet sorguya çekildiği zaman, insan bu ya, kekeler, şaşınrsa... O gün çocuk hasta olabilir, sinirli olabilir, herhangi bir sebeble uykusuz olabilir.. Işte, bu vaziyette, kendisini zaten bir türlü tanımağa fırsat bulamamış olan muallimin vereceği kötü notla, bu çocuk ilk hamlede muvaffak olamamış, yani iyi çalışmamışlar sırasına girmiş oluyor. Maarif Vekâletinin yeni sınıf geçme usulü, son tecrübelerde pekâlâ göstermiştir ki, yetmiş, seksen mevcudlu sımflarda, imkân yok matlub olan semereyi veremiyor. Bu usul, çocuğu bütün bir sene, muntazaman günügününe çalışmağa alı§tırmak için konmuştur. Ezüp hakkında kendisinin tenvir edilmesini, Aykar imzalı bir mektub sahibi de fenerle adam arayan filozofun Ezüp mü, Dıyojen mi olduğunun tesbit edilmesini ıstiyor. Bu ikinci okuyucu, rahmetli Celâl Sahirin bir manzumesinde tesadüf ettiği «Ezüp gibi fenerle gündüz adam a r a dım» mısramdan dolayı şüpheye düştü ğünü de ilâve ediyor. Sonra Gelenbevi orta okulu 3 üncü sınıf talebesinden 51 numaralı Ali Rıza Olcayto, Yirmisekiz Mehmed Çelebi kımdir ve ne yapmıştır, diye soruyor. İşte ben bu sorulara cevab vereyim derken bırbirine yan bakan o iki ad yanyana düştü. Iptida Araya cevab veriyorum: Ezüp hakkında Ebüzziya külliyatı arasmda güzel bir risale intişar etmiştir. Ondan bir nüsha edinirseniz kölelikten filozofluğa geçen, hükümdarlara hikmet dersi veren, yan dünyayı dolaşan ve sonunda acıklı bir ölüme uğrıyan Ezüp'ü mükemmel surette öğrenmiş olursunuz. Aykarm gene Ezüp'e taalluk eden sorusuna gelince söyliyebileceklerim şundan ibarettir: Ezüp için ilkönce incelemeler yapan ve onun hayatını mümkün olduğu kadar vesikalı olarak tesbite çalışan Bizans împaratorluğünun Ondördüncü asırda elçiliklerde kullandığı Maxim Plandude adlı alim diplomattır. Avru pada da eğer aldanmıyorsam bu adamm hal tercümesile ve sözlerile en evvel meşgul olan muharrir Fenelon olup «Eski filozofların yaşayışları» adım taşıyan eserde Ezüp için de yer ayırmıştır. Fe nelon bu kitabında Diyojen'i de anlatmış ve birçok fıkralannı nakletmiştir. Bizim diyanmıza Ezüp'ü tanıtan rahmetli Ahmed Mithattır, Kıssadan Hisse isimli risalecikle o garib filozofun hayatını Türklere okutmuştur. Gerek Maxi m Plan dud'un ve Fenelon'un, gerek Ahmed Mıthatın eserlerinde gündüzün fenerle adam aramak fıkrası Ezüp'e atfolunmamıştır. Fakat Fenelon'da bu fıkra Diyojen'e matuf olarak yazıldığı gibi mual lim Nacinin Muailim adı altında çıkardığı mecmuada da, Fenelon'dan naklen ve Diyojen'e atfen bu fıkra yazılıdır. Şu halde Celâl Sahirin sehve düştüğünü kabul etmek lâzım geliyor. Derse çalışan bir talebe şıp çalışmadıklarını öğretmeğe, bilmeğe fırsat vermiyor. Oyle muallimler vardır ki; talebesinin bilgi seviyesini öğrenmek şöyle dursun, isimlerini bile belliyemiyorlar. Ve işte bu sebebledir ki, yıl sonunda, nihayet gene eski usule başvurmak mecburiyeti hâsıl oluyor, böylece imtihanlar başlıyor. îki gündür, adım başında rasgeldiğimiz, renkleri solmuş, eski neş'e ve şetaretlerini kaybermiş talebe kafileleri bize birçok düşünceler veriyor. Bahusus, hemen hemen bütün muallimlerin (yüklü program) ve (tıklım tıklım dersane) den şikâyet ettiklerini unutmuyoruz. Hatta çalışkan V€ tenbel bütün talebenin de ayni temenni etrafında toplandıklannı biliyoruz. Nihayet, Maarif Vekâletinin de ayni düşünceye iştirak ettiğini işitiyoruz. O halde, önümüzdeki ders senesinde, bütün mahzurlan bertaraf edecek yepyeni bir şekil bulunacağına inanmamak için ortada sebeb kalmıyor. Maliye Vekilinin beyanatı Almanyadaki bloke paralar Halil Menteş (Muğla), bizde bloke edilmiş paralann Almanyadaki bloke paramızla takas edilmesini, bu tedbirin memleketimizde bloke paraları olan ül kelerle mübadelenin genişlemesine de faydalı olacağını kaydetti. Amele meselesi etrafında izahat verdi. Bu meselenin ne zaman, nasıl doğduğunu ve sonradan ne mahiyet aldığını anlattıktan sonra sanayileşmekte olan memleketimizin tarihin bu dersini gözönünde bulundurmasını temenni etti. Sosyal kanunların ihmal edilmemesini, amelenin şeraiti hayatiye, sıhhiye ve istikbal ve emniyetlerine aid ka nunların da hazırlanmasını istedi. Ve iş kanunile devletin bu çalışmalara başlamış bulunmasını memnuniyetle kaydetti. Sonra, Başvekil İnönünün Mecliste bulunması vesilesile geçen celsede ileri sürdüğü bir noktai nazarı tekrarladı. Bu da beynelmilel vaziyet karşısında memleketin mü dafaası yolunda alınacak tedbirlerin daha süratli ve geniş mikyasta olrnası şeklindeydi. Halil Menteş, yılda 30 milyon bir a mortisman bedeli ayırarak takviye etmek suretile 300 milyon liralık bir iş plânı hazırlanmasını istiyordu. Bundan sonra Maliye Vekili Fuad Ağralı kürsüye geldi. Muğla meb'usu Halil Menteşin 300 milyonluk istikraz akdi hakkında ikinci defa temennide bu lunması dolayısile beyanatta bulundu ve ezcümle dedi ki: « Bu ihtiyacları takdir ettiğimiz i çindir ki adi bütçeden başka senede 30 milyonu geçen tahsisat vermekteyiz. Haricden kâfi derecede kredi buluyoruz. Zannederim ki bu kredileri mübalâğa etmemek hususunda takib ettiğimiz ihtiyatlı vaziyeti takdir buyurmaktasınız. Daha geniş mikyasta istikraz akdine şimdiye kadar tevessül etmedik. Yüksek meclis emin olabilir ki ayırdığımız tahsisatla bu ihtiyacları tamamen karşılamaktayız.» Bundan sonra İktısad Vekâleti bütçesinin fasıllanna geçildi ve kabul olundu, ve Ziraat Vekâleti bütçesinın konuşul masına başlandı. tktısad Vekilnin izahatı İktısad Vekili, tekrar kürsüye geldi. ileri sürülen mütalealara cevab verdi. Bu arada tarifeler meselesinin bir kül halinde mütalea edildığini, fakat kül haline gelinciye kadar da hareketten sakıt bu lunulmadığmı, eğer şu veya bu maddeyi ille ucuz alacağız mütaleasile sanayi kurmaktan sarfınazar edeceksek müstemleke sistemine revaç vermekliğimiz lâzım geldiğini, sanayiimizi yakm bir zamanda ikmal etmek azmile çalışıldığını kaydet tikten sonra dedi ki: « Teşviki sanayi kanunu büyük hizmet etmiştir. Bunu düşünüp Meclise teklif edenleri ve onu kabul edenleri hürmetle yadetmek vazifemizdir. O za man hâkim clan düşünce, el işlerinden makineye geçilmesiydi. Onun içindir ki makine himaye edilmiştir. Fakat zamanla fikirlerin değişmesile ve ihtiyacla bu kâfi gelmedi.» Biz şimdi, ancak İtalya ve Yuna nistana yumurta ihrac edebilmekteyiz. Geçenlerde Çekoslovakyaya da bir miktar gönderdik. Fakat bu bir defa içindi. Yani bu sene bizden yumurta alan memleketler yalnız İtalya ve Yunanistandır. Bu memleketlere bu mevsim yapabildi ğimiz bütün ihracat geçen mevsim yaptığımız umumî ihracatm ancak yüzde otuzu olabilmiştir. Son seneler zarfında hükumetimiz yumurtalarımızın dış piyasalara standardize edilmiş bir halde gönderilmesine çok dikkat etmiş ve bu vadide çok muvaffak o lunmuş ve dış pıyasalarda Türk yumur tası artık iyi bir nam kazanmıştı. Her ne de olsa bu vaziyet muvakkattir. Çünkü yakında Almanya piyasası gene yumur talanmıza açılacağı gibi belki ispanya da açılacaktır. Olma/sa yenileri temin edi Ziraat Vekâleti bütçesi lecektir. Bütçenin heyeti umumiyesi hakkında M. TEZEL söz alan meb'uslardan Berç Türker, pamuk ziraatinin ehemmiyetini bilhassa te barüz ettirmiş ve bundan 20 sene evvel Adana havalisini gezen bir İngiliz müteLehistana resmî ziyaret maksadile gihassısının verdiği raporu mevzuu bahse den Romanya Veliahdi Prens Michel'in derek bu havalinin Mısırdan daha büyük başından garib bir hâdise geçmiştir. Prens, 25 mayısta Varşovaya vâsıl obir istikbale mazhar olacağı hakkındaki lacaktı. O gün, Varşova garında, başta sözlerini kaydettikten sonra ezcümle de M. Beck olduğu halde Veliahdi istikbal miştir ki: etmek üzere bekliyen heyet, Prensin, « Ziraat Vekâletinin ötedenberi or vagondan sırmalı üniforma ile ineceğini man yangınlan için tedbirler aldığı ma ümid ederken, mavi bir spor elbisesi ve kalın sarı kunduralarla, başı açık ola lumdur. Buna rağmen ormanlarda yan rak çıktığım görünce hayretler içinde gınlann devam etmekte olduğu da bir kalmıştır. hakikattir. Geçen sene Vekil yangınlan Prens Michel, istasyonda kendisini bekliyen diplomatlann ve generallerin önlemek için müstacel tedbirler almacakarşısma bu kıyafette çıkmaktan biraz ğmı söylemişti. Bu tedbirler alınmış mı sıkılmış ve M. Beck'e bu halin sebebini dır?» izah etmek mecburiyetinde kalmıştır. Mesele, Belçika hududunda, Prensin Berç Türkerden sonra Emin Sazak, bütün eşyasının yanlışlıkla başka bir Mehmed Somer Kütahya, Refik İnce, trene yüklenmiş olmasından ibarettir. Mazhar Müfid, Kılıc Hakkı, söz aldı Prens Michel, o geceyi geçirecek bir pilar. Muhtelif meseleler hakkında mütale jama bile bulamadığını, yanayakıla anlatmıştır. alarını söylediler. Bükreşe derhal telgrafla emirler veZiraat Vekili bunlara cevab verdi. Varilmiş ve oradan, Veliahde başka bir ükit geciktiğinden yann toplanmak üzere niforma getirmek üzere hususî bir tren içtimaa nihayet verildi. hareket etmiştir. KANDEMIR Küçük sanayi erbabından alınacak istihlâk vergisi Küçük sanayi erbabı İktısad Vekâle tine müracaatle beş beygirlik kuvvei muharrikesi olan müesseselerden alınmakta olan istihlâk vergisinin kaldırılmasım istemişlerdi. Bunlardan alınan istihlâk vergisinin nekadar tuttuğu alâkadar makamlar dan sorulmuş ve yapflan tetkiklerde bunlardan alınan istihlâk vergisinin muamele vergisinin ancak yüzde biri gibi ehemmiyetsiz bir yekun tuttuğu anlaşılmış ve keyfiyet icab eden makamata bildirilmiştir. Romanya Veliahdinin başından geçen hâdise Cumhuriyetin edebî tefrikası: 87 di. Orhan bunu söylerken düşünüyordu: «Süleyman benim bir mirasa konmak üzere olduğumu bilse benden tamamile ümidini keser.» Necati Orhanın elinden kitabı alarak sahifelerine göz gezdirirken Süleyman dedi ki: Orhan Bey, Necati olmasaydı sen çoktan imana gelecektin. Belki. Dostumun benim üstümde böyle bir tesiri olmasile iftihar ederim. Süleyman aynlıyordu. Orhan bir iki adım arkasından koştu: Azizim, dedi, ben birkaç güne kadar Elâzize gidiyorum. Kitablarım sana ondan evvel mi iade edeyim? İyi olur. Yolda okuman için ben sana yeni kitablar veririm. Aynldılar. Necati Süleymanm arkasından biraz baktıktan sonra Orhamn koluna girdi: Herkesin kendine göre bir pasyonu ve bir kuman var. Bu zavallı da propagandacılıkla oyalanıyor. Maddî menfaati var mıdır, der sin? Akmasa da damlar. Herhalde bir tahsisatları vardır. Geçim dünyası. Kendisi bu fikirlere inanmaz mı? Basit aksiyon adamı tarafile inanır, inanmak ister; düşünürse şüphe eder ve BİZ İNSANLAR Yazan: Peyami Safa çekti. Oğle yemeği için eve dönüyorlardı. Veznecilerde Süleymana rasladılar. Or han tercümeleri bitiremediği için özür diledi. Süleyman Necatiye bakarak ona dedi ki: Verdiğim kitablan okudunuz mu? Okudum. Tercümeleri kalsın, zaran yok. Siz kitablan okuyunuz, yetişir. Kıraathaneye ikidir gelmediniz, merak ettim. Elini çantasına atarak bir kitab çıkardı. Bu ,Lenin'in «Le communisme de gauche» adlı kitabıydı ve «komünizmin çocuk hastahğı» diye tercüme edilebilecek ikinci bir unvanı vardı. Süleyman kitabı Orhana uzatarak: Almız, dedi, sonra hepsini birden bana iade edersiniz. Verdiğim kitablan beğendiniz mi? Yazılışlan çok güzel, çok aydınlık. Rahat okunuyor, kolay anla§ılıyor. Fikirler? Fikirler... Fikirler... Henüz bana bir karar verdirecek kadar içime işleme Bütün bunlardan bizi kurtaran tedbirin dibinde yaşamak iradesi vardır. Bu irade kınldığı an tedbir de biter ve ölüm gelir. O halde ölümlerin çoğu, hastalık gibi, kaza gibi gayriihtiyarî göriindüğü halde, benliğimizin dibinde yokluğa bir inkıyadın neticesidir. Gizli bir ihtiyare bağlı ve zahirî olarak gayriihtiyaridir. Her ölüm şuursuz bir intihardır ve her an ölümle çarpışan insan, ancak yaşama iradesini terkettiği anda ölür. Çünkü her an ölüm tehdidi ve yaşama mukavemeti içindeyiz. Orhan durdu ve dedi ki: Bir an için sıhhatimden endişe et tim, fakat artık bunu düşünmüyorum. Amcamm felâketi bana kendimi unutturdu. Elâzize gitmeliyim, değil mi? Yen gemin mektubunun kenarında iki üç satır hamiş var. «Adresinizi bildiriniz, telgraf havalesile para göndereyim.» diyor. Hemen bir telgraf çek ve bizim evin adresini bildir. Orhan kararmı derhal verdi. Postaneye gittiler. Ycngesine uzunca bir telgraf Şimdi 28 Mehmed Çelebiye geçelim: Bu zat 18 inci asırda şöhret alan Türk lerdendir. Asıl adı Mehmed Faizdir, Süleyman Ağa isminde bir Yeniçerinin oğludur. Kendisi de ilkin Yeniçeri ocağına yazıldı. 28 inci ortada hizmet gördü, sonra mesleğini değiştirdi, ocaktan Babıâliye geçti, Üçüncü Sultan Ahmedin saltanatı ve Nevşehirli meşhur Damad İb rahimin sadareti zamanmda (1719) elçiAğacları tahribden vikaye likle Parise gitti, Onbeşinci Lüi nezdinde Osmanlı Imparatorluğunu bir yıl temsil için Millî Müdafaa Vekâleti meyva ağac etti, avdetinde bir sefaretname yazıp is larmm tahribden vikayesi için mühim tikbale yadigâr bıraktı. Yirmisekiz Çelebi Mehmed Efendinin bir karar vererek alâkadarlara tebliğ bellibaşjı bir hizmeti yoktur. Fakat Paetmiştir. Bunda meyva ağaclannm tahribden vikayelerini temin için askeri rise giderken divan efendisi, yani kâtib kıt'alar ve müesseseler için tanzim kıh sıfatile beraber götürdüğü oğlu Said nacak yakacak şartnamelerine alınacak Mehmed Efendi ki sonra paşa ve sadrıazam olmuştur İstanbula dönünce büodunlarm meyva ağaclarmdan olmıya yük bir yeniliğe rehberlik etmiştir. Bu yecğına dair kayıd konulması, hatta kunilik, Türkiyede ilk matbaayı kurmak işirumuş dahi olsa meyva odunlarmın hiç dir ki gerçekten parlak bir hizmettir. SaAncak, sınıflann kaydettiğimiz şekli, bir suretle satın alınmaması ehemmi id Mehmed Efendi, İbrahim Müteferrimuallime, çocukların muntazaman çalı yetle tebliğ edilmiştir. kayı öne sürerek, fakat kendi nüfuzile hocaların taassubunu ve muhalefetini kışüphelerini senden, benden gizler. Vedia ile son gezintilerini ve kızın ba rarak matbaacılığm yurdumuzda kurul Yanlanndan çarşafh, peçesi açık ve yılmasını anlattı. masını temin eylemişti. Böyle hayırlı evyüzü çok boyalı bir kız geçti ve Necatiye Sar'ası var gibiydi; bir bağırması lâd yetiştiren babayı da tarih elbette haselâm verdi. eksikti; içim anlaşılmaz hislerle doldu; yırla anar. Orhan sordu: bu kıza mana veremiyorum, onun karşı M. TURHAN TAN sında kendime de mana veremiyorum. Fa Kim bu? Kızıl İmam derler bir adam var kat yengemin mektubunu okuduktan sonİstanbul borsasmda dünkü dır, onun kızı. Bak yüzünü nasıl boya ra mirasa aid bütün düşüncelerimin içine vaziyet mış. Bilir misin ki, babalannın ifratı ve Vedianın hayali kanştı. Şimdi farkede Dün İstanbula Trakya ve Anadoludan biliyorum. Evet. Elime büyük para ge taassubu yüzünden imanlannı en evvel çince hep Vedianın nazarında yeni bir 345 ton buğday, 75 ton çavdar, 15 ton kaybetmeğe namzed kızlar bunlardır? şekil kıymeti almayı düşünüyorum. Bil arpa, 18 ton un, 15 ton susam, 4 1/2 ton Orhan tasdik etti: nohud, 11 1/2 ton fasulya, 24 ton peynir, Tabiî, dedi, ben de öyle değil mi hassa iyi giyinmek ve ona Rüştüyü arat 4 ton kaşer ve 21 ton da taftik gelmiştir. mamak. Bütün bunlar ilerlemiş bir zâfa yim? İstanbuldan harice 9 ton fındık içile delâlet eder değil mi? 50 ton da nohud gitmiştir. Ve göreceksin, bir gün an'aneyi Oldukça. Dün İstanbul borsasmda şu fiatlarla bugün inkılâbcı ve münevver dediğimiz Tahminin doğru. Ona lâkayd de satışlar olmuştur: tabaka muhafaza edecek. Çünkü irtica, Yumuşak buğday kilosu 6,16 kuruş, düşmanını kendi içinden yetiştirir. Bu kız ğilim. sert buğday 6,10 kuruştan 6,12 kuruşa yüzünün boyasile, sen de yeni zannettiğin Bu çoktan belliydi. kadar, arpa 3.35 kuruş, çavdar 4,17 kufikirlerle babalannıza isyan ettiniz. Re Ben yeni farkına vanyorum. ruştan 4,17 1/2 kuruşa kadar, sarı mısır volüsyoner babalarm çocukları ise, aksi Aile hakkında fikirleri? 4,32 kuruştan 4.33 İ/2 kuruşa kadar, ne, hep kaybolan ve müfrit fikirlere kur Bahrinin dediği gibi: Kararsızhk. kuşyemi 10,04 kuruştan 10,17 1/2 kuruban olan kıymetlerin peşinde koşacaklar. Senin dediğin gibi: İdeal buhranı. Fakat şa kadar. tiftik mal 117 kuruş, Trakya Burada bir tekâmül çaprazı var. güzel düşündüğü de oluyor. Bana öyle yapağı 65 kuruş. beyaz peynir 23.25 kubir kanaat geldi ki severse düzelecek gi ruştan 27,30 kuruşa kadar, kaşer peyniri Necati birdenbire sordu: 44 kuruş. bi. Vediadan ne haber? Dün bayancı borsalarda şu fiatlarla a Doğru. Zaten ideal buhranı nedir? iivre satışlar olmuştur: Orhanın yüzünü görebilmek için ko lundan çıkmıştı ;bu sefer Orhan onun Aşk buhranıdır, sevmek kabiliyetsizliği Buğday kilosu 5,46 kuruştan 6.64 kudir, bir yola çıkar. koluna gırdı: ruşa kadar, arpa 4,84 kuruş, mısır 3,91 kuruş, keten tohumu 8,16 kuruş, iç fın Terakki var, dedi, fakat garib bir Ruhu çok zikzak yapıyor. dık 94,09 kuruş. (Arkası var) surette üerliyonız.