23 Nisan 1937 CUMHURİYET Şarkî Akdenizde FRANSA Yapılan haksızlık infial uyandırdı Malul zabite herkes yardım etmek istiyor Eminönünde, Valide Kıraathanesi kapısmm bir köşesinde uf ak mikyasta tayyare piyango bayiliği yapmakta olan İstak lâl harbi mütekaid zabitlerinden Ahmed Besimin Evkaf memurlan tarafından ye rinden çıkarıldığını yazmış ve bu haksız muamele hakkında alâkadar makamla rın nazan dikkatini celbetmiştik. Umumî Harbde ve İstiklâl Harbinde Ahmed Besimin büyük yararlıklanna şahid olan bir çok okuyuculanmız gazetemize müracaatle, bu kahraman askere karşı yapılan haksız muameleden fevkalâde müteessir olduklannı ve Evkaf memurlan tarafından kovulan İstiklâl Harbi malulüne kendi dükkânlarınm bir köşesini memnuniyetle tahsise amade olduklannı bildirmişlerdir. ÇELİK KUŞLAR Tayyareciliğin 47 senede geçhdiği inkılâb 906 da dünya mesafe rekoru olan 220 metro şimdi 9000 kilometroya, irtifa rekoru da 14,000 metroya kadar çkmıştır Göğsüm kabardı ocukluk hatıralan ve intıbalan çok dayanıkh şeylerdir, kolay kolay sarsılmazlar ve zaman süngeri altında uluorta silikleşip sönmezler. Yaş ileriledikçe kapmak kuvveti derece derece çöküyor, lâkin ilk hatıralar gene bunamadan yaşıyor. Benim, masum bir imrenişle kanşık çocukluk hatıralarım arasında Arabm, Acemin iyi şiir okuyan kadmları hakkında da bir takım kırıntılar vardır. Şark edebiyatını çok iyi bilen rahmetli babam, ikide bir beni önüne oturtur, heyecanla' anlatırdı. Endülüs şairi diye anılan bir kadın vardı, adı Hafsaydı, şiir okurken dinliyenler raksa kalkardı. Bugün şair filânı dinledim, gaseyan etmekten korkup kaçtım. Hafsanm hatırasmdan utansalar bari!. Habeşistan askerî bakımdan çok mühim ve tehlikeli roller oynıyabilir Vaziyetteki değisikliği derhal anlıyan İngiltere, İmparatorluk yollarında bulunan üsleri şarka nakil ve mevcudları takviye etmiştir Yazan : General Weygand 4 Hatırlardadır ki, Büyük Britanya, birkaç sene evvel, Kıbnsta zuhur eden hâdiseleri, Mısırdan oraya birkaç saat içinde celbettiği askerî kuvvetle, gayet çabuk bastırmıştı. Hava yollan, yüksek tonaj nakline elverişli tayyareler vasıta sile işletümeğe başladığı takdirde, bütün dünyada yolcu ve eşya nakliyatı, ber zahların kanala tahvili neticesinde hasıl olan inkişah ehemmiyet itibarile geride bırakacak derecede büyüyecektir. Deniz yolları kapandığı takdirde, hava yollarından, bunların icab eden üslere malik bulunması şartile, istifade edilebi leceği bugünkü şerait dahilinde bile tahmın eıdilebilir. Britanya İmparatorluğunun Asya ve Afrikadaki müstemlekelerine giden hava yollan iki istikamet takib ederler. Bu yollardan biri Hayfadan ve maverayı Erdünden geçerek Hindistana, öteki Kızıl deniz ve Nil tarikile Kapa gider. Halihazırda şarkî Akdenizi alâkadar eden meselelerin bütün ehemmiyetini kavnyabilmek için, bu kül içinde, İtalyanın Habeşistan ülkesinde oynıyabileceği rolü nazan dikkate almak faydalı olur. Habeşistan, haklı olarak, su bendi ve kale diye tavsif edilmiştir. Tana gölü ile Mavi Nilin, Sudan ile Mısm sula yan ve inbat eden sular bakımından e hemmiyeitni bilmiyen yoktur. Habeşis tanın kale olmak bakımından sevkülceyşî kıymeti de ayni derecede büyüktür. Şarkta Kızıl denizin teşkil ettiği münhat araziye ve garbde yukan Nil vadisine hâkim olan Habeşistan, ayni zamanda hem Kızıl deniz yoluna, hem Kap hava yoluna, kısa bir zamanda taarruz ede bilmek imkânına sahibdir. Hatta, aradaki mesafenin azlığı hasebile, Hindistan hava yoluna dahi el uzatabilir. Filhakika, tayyare meydanı haline getirilmesi mümkün ola Habeş yaylalanndan Hartuma kadar olan mesafe, 400 kilometrodan ibarettir. Berbere olan mesafe 350, Faşodaya 150, Babülmendebe 350 kilometro, yani bugünkü tayyareler için bir saatlik yoldur. Habeşistan müstemlekesi, İtalyaya, müstamerecilik kabiliyetleri ve ahalisinin çalışma hususundaki istidadı sayesinde süratle elde edileceği anlaşılan ekonomik bir inkişaf temin etmekle kalmamış, onu İngiltere için hayatî ehem miyeti haiz yollara süratle ulaşmasını n\ümkün kılacak bir vaziyete getirmiştir. Bu suretle, şarkî Akdeniz ve Kızıldenizdeki hava ve deniz yollan, sıkı surette birbirine bağlı meselelerdir. Bu meselelere verilecek hal tarzında belli başlı üç âmil rol oynar. Coğrafî şrait, deniz ve hava kuvvetleri, üsler. Malum olan coğrafî şerait bahsinde, bilhassa Habeş dağlannm ehemmiyeti anlaşıldıktan sonra ısrar etmek beyhudedir. Kuvvetlerden hiç behsetmiyeceğiz, çünkü sadedimizın ha ricindeir. Yalnız, ademi mevcudıyetleri filoları ve filotillâları atalete mahkum edecek olan üslerden bahisle iktifa ede ceğiz. îngiltere, bunlann lüzumunu, di ğer memleketlerin hepsinden daha fazla anlamıştır. îngilterenin, bu mmtakalar daki menafii müdafaa hususundaki ka naati, orada vücude getirdiği ve ahva Ahmed Besimden tayyare bileti satın lin icabatına göre tadil ve tanzimi husualan bazı okuyuculanmız da, bu feda sunda fevkalâde bir rivayet gösterdiği üslerin inşası suretile, tedricen toprağa hak kâr kardeşten Valide hanının kapısında ayakta durmasını, biletlerini eskisi gibi kedilmiş bulunuyor. • kendisinden alacaklannı bıldirmek sureCebelüttank, Malta, Süveyş ve Aden, tile îstiklâl Harbi kahramanlarına karşı îngilterenin Akdeniz yolu üzerindeki hâsaygılannı hlen ispat etmek istemişlerdir. kimiyetini temin eden müstahkem mev Diğer taraftan bazı piyango bayileri kilerdir. Şarkî Akdeniz kapısını kendisine de bu harb malulüne aid tayyare biletle açık tutmakla mükellef olan Maltanın, rini kendi nam ve hesabına müşterilerine Sicilya üssüne mensup îtalyan tayyaresatmak suretile yapılan haksızlığı tamir lerinin hücumuna maruz bulunduğunu etmek istediklerini bildirmişlerdir. görür görmez, hâkimiyetinin merkez sik Muhterem halkın, kahraman bir harb letini şarka doğru biraz daha uzaklaş malulüne karşı göstermiş olduğu bu yüktırmak zaruretinde kalmıştır. sek duygu bizi çok mütehassis etti. înşalAyni zamanda, Mısır dahi, kendisini lah Evkaf İdaresi de yaptığı haksızlığı îtalyanların Habeşistandaki ilerleyişleri tamir eder. nin tehdidi altında gördüğünden ve kendi menafiinin, Büyük Britanyanın menfaatlerile açıktan açığa birleştiğini idrak ettiğinden, îngiltere, bu vaziyetten istifade ederek îskenderiyede ikinci derecede Denizyollan îdaresi bütçesindeki açığı bir üs vücude getirmiş ve bu üssün dniz kapatmak üzere memur maaşlarının indi cephesi sureti mahsusada tahkim edil rileceğini ve bazı memuriyetlerin ilga e miştir. dileceğini yazmışük. Diğer taraftan, Hayfanın, ehemmi Mütemmim olarak aldığımız malumayetli bir istinad noktası, ve hiç olmazsa ta göre, bu tasarruf karannın tatbikatına hafif gemilerle denizaltı gemilerine mahönümüzdeki aydan itibaren başlanacak sus bir üssülhareke olması için senelerdentır. beri yapılan mesai malumdur. Bu üssülAltmış liraya kadar olan maaşlardan harekelerin, îngiltereye, kendisi tarafıntenzilât yapılmıyacaktır. Bundan yukan dan doğrudan doğruya idare edilen araolan maaşlardan şu nisbetler dahilinde zide, Mısır arazisindeki Port Saidin vertenzilât icra olunacaktır: diği menabün aynını temin etmesi mat 61 liradan 99 liraya kadar yüzde beş lubdur. Hayfa limanı bahsinde bir hâ100 liradan 199 liraya kadar yüzde on dise hatırımıza geliyor ki, tngiliz dost 200 liradan 299 liraya kadar yüzde on larımızın, lmparatorluğa müteallik hayabeş, 300 ve daha yukan olan maaşlardan tî meseleler mevzuu bahsolunca gösterdikyüzde yirmi. leri ihtiyatkârlığın münakaşa kabul et İlga edilecek memuriyetlere gelince; mez bir nümunesini teşkil etmektedir. umum müdür muavinliğinden başka, fen 1915 senesinde, O zaman şimal ordulan müşavirliği, ticaret şefliği, zat işleri şefligrupu kumandam bulunan General ği, bir kısım müfettişlikler ve fen heyeti Foch'un umumî karargâhı olan Artais azalıklan kaldırılacaktır. kasabasında, generalin büyük dostu GeAçıkta kalacak memurlardan bir kısmı neral Sir Henry Wilson, onu sık sık zi taşra acentalıklarına tayin edilecektir. yarete gelirdi Sir Wilson, o tarihte Mareşal French ile Fransızlar arasında, Şimdi aidatla çalışmakta olan bu acentaaskerî harekâtın tanzimini temin için lıklar tekrar maaşlı memuriyetlere tahvil olunacaktır. irtibat tesisi ile muvazzaftı. Bir haziran günü, asıl vazifedar ol tki konferans vermek üzere duğu işin müzakeresini bitirir bitirmez bir profesör geliyor cebinden Suriye mıntakasını gösteren küLiyonda mukayeseli hukuk enstitüsü çük bir harita çıkardığını ve bu harita nın üstüne kurşun kalemile bir çizgi çiz direktörü profesör Lamberd iki konfediğirii görmüştüm. Bu çizgi, Irak petro rans vermek üzere bugün Kahireden lunu denize kadar getirmek için Musul şehrimize gelecektir. Profesör, pazartesi dan Hayfaya uzatılacak olan petrol bo günü saat 18.30 da Üniversite konferans salonunda «Amerikada kanunlann esas rularuıın takib edeceği yolu gösteriyor teşkilâta uygunluğunun adlî kontrolüdu. Bugün o boru hattı mevcuddur. nün bugünkü fizyonomisi» ve nisanm 28 inci çarşamba günü saat 17,30 da HuVatandaş! kuk Fakültesi birinci sınıf salonunda 1 mayıs bahar bayramı günü gö cmukayeseli hukukun rolü> mevzuun ğüslerinizi Türk Maarif cemiyeti ro da iki konferans verecektir. Bu konfezetlerile süsleyiniz. ranslar herkese açık olacaktır. Denizyollarında yapılacak tasarrufun mahiyeti Bugün, kıt'alar arasında binlerce ki lometroluk sürat rekorlan kıran, binlerce metro yükseklerde, tabiat unsurlanna meydan okuyan, yeni dünya ile eski dünyayı zaman ve mesafe mefhumlarını gülünc hale getirecek kadar kısa bir zaman içinde birbirine bağhyan tayyare, insan zekâsının, üzerinde en fazla işlediği ve insan hayatının, uğrunda en fazla tükendiği mevzudur. Kuş gibi havalanmak, Yunan mitolojisinin îkar'ından başlıyarak her devirde bırçok insanların tecrübesine girştiklerı bir iştir. Fakat, gerek doğrudan doğruya vücude yapıştırılmış kanadlarla, gerek makine vasıtasile uçmağa çalışanlar a rasında bu emeline muvaffak olup «ayaklannı yerden kesen» ilk insan, 1890 senesinde uçan Clement Ader is minde bir Fransızdır. Ader, bu tecrübesini, resmî şekilde ancak 18 teşrinievvel 1897 de tekrar etmiş, ondan sonra, sırasile, 1903 te Wilba Wright, 1906 da Santos Dumont ayni muvaffakiyetle u çuş yapmışlardır. Bu tecrübelerden sonra, tayyarecilik, şayanı hayret bir süratle terakki ve inkişaf etmiştir. 1906 senesinde, Santos Dumont ta rafından tesıs edilen dünya mesafe rekoru 220 metro, gene onun tesis ettiği sürat rekoru 41 kilometro 292 metro idi. Bugün, mesafe rekoru 9000 kilometro, sürat rekoru saatte 700 kilometrodur. 1910 da, tayyarelerin ulaşabildikleri irtifa 1384 metro idi; 1937 de 14,000 metroyu bulmuştur. 1906 senesindeki 220 metroluk mesafe rekoru, Pariste Bagatelle meydanında yapılan uçuşta tesis edilmişti. O zamana göre muazzam bir rakam sayılan bu 220 metro, ertesi gün bütün gazetelerin birinci sahifesinde, iri harflerle yer almış, ortahğı büyük bir heyecan sarmıştı. O günden sonra, Parisin Bagatelle çayırı, tek sa tıhh, çift satıhlı ve müteaddid satıhlı türperyalizmine... Sonra? Sonra da Mustafaya mı? Ne çıkar! Bu adamcağız, bu kadını öldürüp tekrar hapse girebilir, ya; hud asılabilir. Fakat bütün ömründe kayık çekmekten bin kat daha hayırlı bir hizmet te bu olur. Ben şimdi Rüştü Be yin Londrada yaptırdığı kostümlerin muhafazasma da gidiyorum demektir. Ne vazifem?» Üç gündenberi Necatile hep yalıdan bahsederken ona bunlan niçin söyleme mişti? Ancak şimdi düşünebiliyordu. Bu gecikme neden ileri geliyor? Herhalde yalının, bugün realitesine temellük edilmesi yaklaştığı için azalan başka bir cazibesi vardı. Bu cazibenin merkezi kim? Vedia mı? «Hayır! Bu kızı bir daha hiç görmesem de olur.» Tramvay beklerken gitmekten vazgeçmeyi de düşündü. Fakat Bahriye ve Vediaya karşı bir mes'uliyet duyuyordu. Tramvay geldiği için bu hissi daha fazla kurcalıyamadı ve sokağa çıkınca uyanan bir faaliyet ihtiyacile koştu, tramvaya bindi. «Ne ümid ediyorum? diye düşünüyordu; düne kadar bu bir meraktı; bu insanları biraz tanıdım. Yetişmiyor mu? Hepsinin ne düşündüklerini ve niçin yaşadıklarmı biliyorum. Hatta şu dakikada Vedianın, Samiye Hanımın, Iclâlin ne düşündüklerini tahmin edebilirim. Bu aile Başka bir gün bu yanıp yakılma şu şekilde olurdu: Camide bir vaiz dinledim, sinirlendim. Vaktile Bağdadda va'za çıkan Hamde adlî kadın, kırk sekiz saat kürsüde kalsa kimsenin eve gitmek hatmna ;elmezdi. Çünkü kadın, kelimeden zincir örüp dinliyenleri bağlardı. Bizim vâızlar dam kaçırmak için kürsüye çıkıyorlar. Ben Nuricihan Begüm gibi, şiir okumak suretile tacdar başlarını ayaklanna kapandırmış şairleri de babamdan öğrend:m. înşa ile inşadın farkını da bana öğeten oydu. Tevfik Fikreti, çok gencken inşad sırasında dinlemiş olan babam, o gün mücessem neşe kesilmişti, beni mu hatab tutarak boyuna bu beyti okuyor lü türlü uçma makinelerinın tecrübelerine sahne olmuş ve tayyarecilik sahasında du: elde edilen terakkiler arttıkça, bu çayırO nasıl şairane şır okuyuş lık ta, havalara sığamıyan geniş kanad Oğretir şairane şi'r okuyuş! darbelerine az gelmeğe başlamıştır. Fakat ben, kadınlarımızdan birinin 1906 senesile 1914 senesi arasında jiir okumasmı dinleyip te babamın şu geçen zaman, tayyare fabrikalarının ve beytini tekrar etmeğe uzun yıllar fırsat pilotlann, sürat, yükseklik ve mesafe bulamadım. Memleketin hemen bütün şanoktasmdan azamî terakki elde etmek irlerini hürmetle dinledim, kadın şairle hususundaki faaliyetlerile tebarüz etrniş rimizden de bir kısmını inşad ederken tir. Tayyareciliğin bugün ulaştığı inkişaf görmek şerefini kazandım. Lâkin çocukderecesi havacılığın yalnız ilk adımlannı lukta ruhuma sinen o imreniş bir türlü değil, Büyük Harb içindeki vaziyetini silinmedi, silinemedi. Hayran oluyordum, bile pek geride bırakmaktadır. heyecan duyordum, alkışlamak zonında Resimlerimiz, yerden havalanmağa ilk muvaffak olan Clement Ader'in tarihî tayydresilun pervanooinı vc gövdcaini, Marki d'Ecquevilly'nin devvar uçma makinesini, Ader'den sonra, yerden ha vaya doğru yükselmeğe muvaffak olan ikinci müteşebbis Wight'i göstermekte dir. Bu resimlerde görülen gülünc iptidailik, havalara yükselmek azminin bu makineleri icad eden insanların yüreklerine ne büyük bir cesaret aşıladığını ispat ediyor. Gene bu resimlere bakınca, tayyarecilikte elde edilen terakkinin azametile o terakki hamlelerini içine alan senelerin azlığı arasındaki nisbet, insanın başını döndürüyor. Ve nihayet, kaz tüyünden bir kalemı andıran şu narin pervane kanadlarile, bugünkü hava dretnotlarını yanyana tahayyül edince, insan azminin, insan zekâsının ve insan cüretinin ifade ettiği büyüklük karşısında hürmet duymamak elden gelmiyor. kahyordum. Ne yazık ki Hamdeler. Cihan Begümler çıkmıyordu. Hafsalar, kafamdan lzmir Hal proje müsabakası İzmirde, mşa edilecek şehır Halının proje müsabakası neticelenmiştir. Beynelmilel olan bu müsabakaya şehrimiz mimarlarından Zeki Sayarın «NAZIM. 32» rumuzlu projesi birinciliği kazan mıstır. nin alelâde bir muamma haysiyeti bile kalmamıştır. Niçin gidiyorum?» Biraz daha düşününce, bütün haya tında, hep böyle içinin karanlık ve serseri isteklerile iş yapmış olduğunu bir daha hatırlamıştı. Gene tahlilden kaçan gizli bir kuvvetin önünde koştuğunu hissedi yordu. Bir anda bütün emeli bir sürü fikirlere ve ihtiraslara kapılmaktansa bu kuvveti yakalamak ve tanımak olmuştu. İskelede Bahriyi biraz solgun buldu: Hasta mısmız? diye sormağa mec bur olmuştu. Gene zabit: Hayır! dedi. Fakat yüzünün bu sözü tekzib etme sinden korkuyormuş gibi Orhana hemen arkasını dönerek gişeye yürüdü. Vapurda bir müddet umumî konuştular. Bahri hep Anadolu harekâtından bahsediyordu: Gideceğim oraya, gitmeliyim, de di. Şimdiye kadar niçin gitmediniz? Bahri alt dudağını kemiriyordu. Bü yük bir cevab sıkıntısı geçirdikten sonr itiraf etti: En büyük hatamdır, dedi, fakat gene gidebilirim. Orhan ısrar etti: Gitmeliydiniz. ÇArkası var) Cumhuriyetin edebî tefrikası: 56 B i Z ÎNSANLAR Yazan: Peyami Safa Öğrenip te ne yapacak? İhtiyacı da yok. Fakat kafası güdük kalmış. Bütün o elbiseler filân sanki başının tamtakır boşluğunu gizlemek için. Halinden de bellidir. Orhan, Rüştünün elini ilk defa sıkarken onun kendisine arkasını dönmüş ol duğunu hatırlamıştı; bu, Orhanın şahsmdan ziyade İstanbul terzilerinden birin de taksitle yaptırdığı elbisesine karşı bir istihfaf hareketi miydi? Fakat, bu adam, biraz sonra, Orhanın bulunduğu bütün bir grupa da yarım arkasını dönerek durmuştu. Belki ayni sebeble herkese karşı mağrurdu. , Orhan mırıldandı: Evet, Vedia Hanım üstünde mü essir olacağını zannetmiyorum. Değil mi? Bravo! Müessir ola maz, değil mi? Ben de böyle düşünüyorum. Çok memnun oldum. Bahri ilk defa geniş ve rahat bir gü lüşle güldü; o zaman yüzünün çocuklara mahsus körpeliği masumiyetle birleşmişti. Vapur Köprüye yanaşıyordu. Orhanla Bahri, Samiye Hanımın yemek davetine beraber gitmek için, Köprünün Boğaziçi iskelesinde bulunmağa karar verdiler. c O gün Orhanın dersi yoktu. Sabahleyin evden erken çıkan Necatiden birsaat sonra yataktan kalktı. Yalıya gitmek için hiçbir istek duymuyordu. «Yani? diye düşündü, Samiye Hanımın avukathğını mı yapacağım? Ne münasebet!» Mustafayı bir cinayetten alıkoyarak hem onu, hem de bir aileyi felâketten kurtarmak gibi ulvî bir rol sahibi olmağa da gönlü yoktu. Kayıkçınm böyle bir iş yapabileceğine inanmadığı gibi, eğer onun kanla yıkamağa karar verdiği bir intikam davası varsa, hiç tanımadığı bir adam tarafından yapılacak tesirin faydası olacağına da aklı ermiyordu. «Çocukça bir korku, çocukça bir davet, benimki de çocukça bir gidiş!» diye düşündü. tinin cebinden yere düşmüştü. Onlan dolabm gözüne koyarken, faydalı bir çalışma yerine manasız bir ziyarete sarfedeceği zamanın kıymeti bir daha arttı. Süleymandan aldığı kitabı iki gün evvel bitirmişti. Bu dünyanın ve bu cemi yetin büyük meseleleri dururken ufaktefek aile ihtilâflarile meşgul olmanın adiliğinden gelme bir isteksizlik duyuyordu. Vediaya karşı temayülü de manasızdı. Onu sevmiş, onunla evlenmiş te olsa bunun kendi nefsine aid zevklerden ve endişelerden fazla insanhğın büyük tecellilerile ne alâkası vardı? İlk defa o zaman farketti ki, Süleyman ona beşerî davalarla meşgul olmanın gururunu ver mişti. Herhangi bir ziyarete gitmekle insanhğın mukadderatmı değiştiren, medeniyetlere yeni bir veçhe veren, tekâmülün yüzünü başka bir tarafa çeviren işler üstünde çalışmanm haysiyetleri arasında ıhmal edilmiyecek bir fark vardı. Büyük bir maksad uğruna geçmediği için, ömrünün bütün günlerini pek nafile yaşanmış sandı. Geçen gece Kadıköy Halkevinde Erenköy lisesi talebesinden dört kız çocuğu, Haydarpaşa lisesinden de Kemal Belgesay, Sedad Arac, Eıtuğrul îlkus, İsmail Arol, Kemal Gürer adlı dört gene bay, Hâmidden parçalar inşad edeceklerdi. Ne yalan söyliyeyim, içimde hep o çocukluktan kalma imreniş şahlanıyordu ve yüreğimde garib bir itimadsızlık dalgalanıyordu. Dinlemeden gene bayanları ve bayları mahkum ediyordum, «iyi kuyamazlar» diyordum. Nihayet konferanslar bitti, sıra inşada geldi, Erenköy lisesi edebiyat hocası Bayan Melâhat, gene talebesini birer birer kürsüye yolladı. Haydarpaşalılar da Bayan meslektaşlarile sıra değiştirerek kürsüde yer alıyorlardı, Makberden, Fintenden, Eşberden, Ölüden bugünün yazı diline göre çok güç parçalar okuyorlardı. Onlan ilkin hayretle, sonra hayrani yetle dinledim ye alkıştan tatlı bir acı alan avuclarımı başıma sarıp ta düşüne düşüne Halkevinden çıkarken Hafsalara, Hamdelere, Cihan Begümlere artık imrenmediğimi gördüm. O hatıralar, kı vancla kabaran göğsümün kazandığı irtifa karşısında küçülmüş ve silinmişti. Var olsun genclik!.. M. TURHAN TAN Ağaclarda hasarat olursa vergi almmıyacak Arazi vergisi kanununun beşinci maddesinde verginin terkinini icab ettiren ârızamn mahsulâta taalluk etmesi icab edeceği yazılı ise de mahsulât münha sıran tohum ekmek suretile yetiştirilen hububat maksur olmayıp zeytin ve meyva gibi ağacdan hâsıl olan meyva ve sair mahsulâta da şamil bulunması ve maddede mahsulün tamamen belir miş olmasmı zarurî kılacak takyidî mahiyette bir hüküm de bulunmaması dolayısile fevkalâde ârızalar yüzünden mahsulâtın meydana gelmesi imkânı münselib olan hallerde de vergi terkini lâzım geleceği Büyük Millet Meclisinin tefsirî kararına atfen vilâyetlere tebliğ edilmiştir. Soma doktor ve ebesiz kaldı Soma (Hususî) Uzun zamandır rnünhal bulunan hükumet tabibliğine., şimdiye kadar kimsenin tayin edilme i miş olması kazamızm sıhhatmi alâka fş dar ederken şimdi de ebemiz başka ye re tayin edilmiştir. Diğer taraftan vi lâyet sıhhiye memurlarma da bir ayj mezuniyet verdiğinden kazamız cıdden^ acınacak bir vaziyete düşmüştür. İsteksizlik hareketlerini ağırlaştmyor du. Sokağa çıkınca kendi kendine sordu: «Farzedelim ki Mustafayı Samiye Ha nıma karşı vahşi bir hareketten menetmek içtimaî kıymette bir hizmettir; fakat kiElbiselerini giyerken, Süleymanm bir me? Evvelâ Samiye Hanıma... Yani evgün evvel ona verdiği tercümeler ceke velâ Türk düşmanlarına, Avrupa em