c ITALYA 10 tkinciteşrin 1936 CUMHUBIYET TERBiYE BAHiSLERi Şehir Meclisinde Dün yalnız bir mesele münakasa edildi Şehir Meclisi dün birinci reis vekili Necib Serdengeçtinin riyasetinde top lanmış, temyizinden sarfınazar edilecek davalann tayini hakkında hukuk işlerinden gelen kâğıd, kavanin encümenine, bütçenin 166 ncı faslınm birinci bankalar istikraz maddesinden 43 bin liranın 139 uncu faslın üçüncü maddesine nakli hakkında hesab işleri kâğıdı bütçe en cümenine, bina ve arazi vergilerinin hususî idarelere devri dolayısile Maliye Vekâletinden gelen kadroda yapılan tadilâta dair kâğıd bütçe encümenine, büyük damacanlarla nakledilen memba sularınm, küçük şişelere boşaltılması hakkında daimî encümence hazırlanan tali matname Sıhhiye ve Mülkiye Encümenlerine, sığınaklar talimatnamesinin bi rinci maddesine yeniden bir fıkra ilâve si hakkındaki mülkiye encümeni kâğıdı, fen heyetinin gösterdiği lüzum üzerine riyaset makamına, hafta tatili kanununa göre esnaftan ahnmakta olan ruhsatiye harcinin yüzde ondan yüzde üçe tenzili hakkındaki hesab isleri kâğıdı Bütçe Encümenine, Çubuklu gaz depolan ardiye resmi tarifesine dair hesab isleri kâğıdı da üzerinde hiç münakasa edilmeden Büt çe Encümenine havale edilmiştir. Dünkü toplantıda münakaşayı mu cib olan bir tek mesele cereyan etmiştir. O da Belediyeye aid Asrî sinemanın kiraya verilmiyerek halile muhafaza edilmesi hakkında Daimî Encümen tarafın dan verilen karar olmuştur. Azadan Avni Yağızla Abdülkadir, bir sinema veya bir tiyatro olarak istifade edilmesi pek mümkün olan ve senelik icar bedelinin de mühim yekun tutan bu binanın kiraya verilmek istenmemesinin neden ileri geldiğini sormuşlar ve Belediyenin böyle bir varidattan istiğna göstermesinin doğru olmadığını söylemişlerse de heyeti umu miye Daimî Encümence gösterilen ar zuya binaen bu binanın kiraya verilmeden halile muhafaza edilmesine karar ver mistir. VE ITALYANLAR Oradaki heyecan o kadar büyük ki âdeta tabüliğin fevkıne çıkmıştır Yazan : Selim Sırrı Tarcan Geçen haziran ayında Brükselde toplanan beden terbiyesi kongresine giderken deniz yolunu tercüı ettim. Bu sayede Roma ve Milânoda on gün kadar kaldım. Italyaya bu üçüncü gidişimdir. 1909 da ilk Avrupa seyahatimde Napoli ve Romada biraz kalmıştım. 1924 te yani on beş yıl sonra Paris Olimpi yadlanna giderken bu iki büyük şehri tekrar gördüm. 1935 te Habeş harbinin arifesinde dokuz yıl ara ile bir daha gördüm. İtiraf ederim ki yirmi beş yıl önce gördüğüm îtalya ile bugünkü îtalya arasında dağlar kadar fark vardır. Bu fark hem şehirlerin bakımında, hem halkın içtimaî terbiyesinde göze çarpıyor. Yirmi beş yıl önce gördüğüm Italyan şehirleri kirli ve bakımsız, memurları ise çok lâübali idi. Bugün memleketin de, milletin de karakteri değişmiş. Mubalâğalı olmazsa îtalyada bir Alman disiplini ile çahşan heyecanlı bir halk var, diyebilirim. Bu heyecan çok büyük tabüliğin adeta fevkine çıkmıştır. Bu tıpkı coşan, taşan bir nehre benziyor. Milliyetperverlik hisleri o derece galeyanda ki bu teheyyücatın şövönizme kaçmasından korkulur. İtaiyada her faşist gencin yüreğinde bir Sezar yatıyor! Şimdi biraz rakamların ifadesine bakalım: îtalyanın mesahai sathiyesi 312 bin kilometro murabbaıdır. Nüfusu ise 44,000,000 dur. 1934 umumî istatistiklerine göre îtalya dışında yaşıyan Italyanlann miktarı 9,168,367 ye baliğ oluyor. Eğer Büyük Harb dolayısile muhaceretin önü alınmasa imiş bu miktar iki misli artacakmış. Amerikada yerleşmiş olan îtalyanlann miktarı 7,674,583, Avrupanın muhtelif şehirlerinde oturan îtalyanların miktan 1,267,851 dir. Bu âdedin büyük bir kısmı yani 962,593 ü Fransadadır ve şöyle ny rılmıştır: Pariste 16,000, Marsilyada 152,000, Niste 140,000, Liyonda 128,000, Tuluzda 69,500, Nancyde 69,000, Chamberyde 65,000, Metzte 46,000, Toulonda 40,000, Strasborugda 37,000, Reimsda 24,000, Havreda 14,000, Bastiada 8,000, Bordeauxda 8000 Italyan vardır. Bu nüfus bakım sayesinde büyük bir süratle günden güne artmaktadır. Şimdi memleket müdafaası ve fütu hat sevdasile yapılmakta olan işlere bir göz atalım: îtalyada genclerin askerliğe hazırlanmasında mektebin rolünü tesbit eden yeniden bir takım esaslar konmuştur. ttalyada genclik teşkilâtına dahil o lan delikanlıların miktarı 800,000 di'. Bunlann talim ve terbiyesine milis kadrolarından ayrılan 17,000 zabit nezaret etmektedir. Namzedlik rütbesi denilen (capo manipolo) smıfı bu maksadla ihdas olun muştur. Bu rütbe prensip itibarile askerlik stajını yapmış ve kumanda etmekte liyakat göstermiş olan genclere verili yor. Yalnız bu genclerin orta tahsili bitirmiş ve faşist Universite gruplanna yazılmış olması şarttır. Kurdoğulları namı altında yeni bir teşkilât kurulmuştur. Buraya 6 yasından 8 yaşına kadar çocuklan ahyorlar ki bunlar (Balilla) teşkilâtınm bir nevi çocuk bahçesi mahiyetinde olacaktır. Kurdoeullannın yapacaklan ekzersizler eğlendirici, neşe verici ve sıhhati yükseltici mahiyette oyunlardan ve cimnastiklerden ibaret olacaktır. Bu yeni teşkilâtın istih daf ettiği gaye çocukların sıhhatini korumak ve onları canlı yapmak olacaktır. Bütün mektebleri faşistleştirmek emelile talim ve terbiye ile mükellef olan muallimlerin hepsinin de faşist üniforması giymeleri mecburî olmuştur. 1935 haziranından itibaren milis teşkılâtında esasen bir rütbesi olan mual limler gene milis üniforması giyecekler, diğerleri ise faşist partisinin elbisesini veya Balilla üniforması taşıyorlardır. Kadınlara geglince onlar da bütün faşist kızlar beyaz korsaj ve siyah pilise etekten ibaret bir üniforma giyeceklerdir. Şimdi bir de Balilla teşkilâtına göz atalım: 1934 yılı 31 kânunusanisinde bu teşkilâta giren genclerin miktarı 2,963,719 idi. Bir yıl evveline nisbetle 484,862 tezayüd vardır. Bu aded şöyle ayrılıyor: Balillalar on beş yasından küçük si yahgömlekli erkekler 1,360,825 Av gardistler on beşten on sekize kadar erkekler 293,242 Piccoleler on beşinden küçük beyaz bluzlu kızlar 1,181,357 Giovani İtahane on beşten on sekize kadar kızlar 128,285 1935 yılı ikinciteşrininde yeni neşro lunan kanun mucibince faşist teşkilâtına dahil olan mekteblerde hafta ortasında gösterilmekte olan askerlik talimleri şimdi den sonra cumartesi öğleden sonra yapılacaktır. Pazarlar yalnız tabiatı ve araziyi tetkik gezintilerine hasredilecektir. îtalyada Avrupanın hemen her tarafında olduğu gibi mektebler çocuklarla ve genclerle dopdoludur ve bu miktar her sene akılları durduracak bir şekilde artmaktadır. îtalyada orta ve lise tahsili veren müesseselerle muallim mekteblerine devam eden talebenin miktarı: Montrö mukavelesi dün resmen meriyete girdi Fransa Hariciye Nezaretinde yapılan merasim IBaştaraft l inci sahifede) Evlenmeye dair izim Bursa muhabirimiz arasıra Amerikanvari davranır, muhiti ilgilendiren görünüşte küçük, dedikodu kaynağı olabilmek bakımmdan büyük hâdiseleri yakalar ve hakikate daima sadık kalan bir tahlille gazetemize bildirir. Onun, kaybolan bir güvey hakkında kısaca verdiği haber de öyledir, eğlendirici ve düşündürücüdür. Nitekim ben de haberi okuyunca hayli düşündüm ve hayli şey hatırladım. Bu, bir tedai midir, yoksa haberin hoşluğundan ileri gelme bir hafıza neşesi midir, bilmiyorum,' fakat hatırladıklarımı işte birer birer yazıyorum: Evlenmek, ötedenberi münakasa mevzuu teşkil eden içtimaî hareketlerdendir. Arabın en büyük şairlerinden olan Muarrî evlenmeği suç değil, günah değil, ma siyet değil, düpedüz cinayet saymak gevezeliğinde bulunmuş, kanaatini de beliğ bir beyit halinde tesbit ederek mezar taşına yazdırmışür, yeryüzünde eşi olmıyan bu felsefî kitabenin türkçesi şudur: «Ben babamın işlediği büyük cinayetin eseriyim. Kendim, bu cinayeti başka birine işlemedim!».. Rahmetli Nabi de evlenmenin gelişi güzel yapılır işlerden olmadığını Hayriyesinde uzun uzun anlatır ve: «îzdivac emri hele emre hatîr» dedikten sonra: «Ukalâ anda taharri eyler Ekseri meyli teserri eyler.» der. Bütün hayatını bekâr olarak geçiren Muarrî ile birçok izdivaclar yapmış olan Nabinin fikren birleştikleri nokta, evlenmenin hatarli bir iş olmasıdır. Yoksa Nabi, sözile işini telif edememiştir. Tavsiye ettiği odalık alma you ise her bakımdan çıkmaza benzer. Bunlar şair görüşü, bedbin felsefe teâkkisi. îçtimaî hükümlerinde şairlerden de, filozoflardan da ekseriya daha isabet gösteren halkın bu mesele için ne düşündüğünü ve ne söylediğini araştırmağa hacet yok. Bunu: «Bekârlık sultanlıktır» vecizesinde apaçık görüyoruz. Sultanhğın beliyye olduğu medeniyetin ilerlemesile, insanlığm olgunlaşmasile artık tahakkuk ettiğini düşünüp te bekârlığın kıymetini sıfıra indirmek doğru değil dir, çünkü vecizede kullanılan kelimeden maksud olan, tahakkümden azadeliktir. Tasaltun değil. Bu münasebetle yazılacak bir de fıkra var: Gurbet ilde bakımsızlıktan bağrı yanan bir adam, evlenip rahata ermek ster, bir kılavuz bulup derdini döker, «ne olursa olsun, bir hatun kişi bul, benimle basgöz et» der. O devirde kaçgöç var. Gerdekten önce çiftlerin birbirlerini görmeleri mümkün değil. Herif te, kılavuzun bulduğu kadını, zifaf gecesine kadar göremez ve o gece gelin odasının önüne kadar yenge tarafından götürülüp te: «Biraz bekleyin, içerideki hanımlar dağılsm» ihtarile intizar vaziyetine düşürülünce terlemeğe başlar. O terliyedursun, içeridekiler: «Hoşça kal, Hoşka dem kalfa» diyerek gelinle vedalaşıp birer birer çıkarlar. Nihayet sıra kendine gelir ve halecanla içeri girip te gelinin duvağını kaldınnca zirifi siyah bir yüz görür, ihtiyarsız haykırır: Hoşça kal, Hoşkadem kalfa!.. Muahedenin tasdika dair ahkâmı len tebliğ tasdiknamenin levdiine muadil addedileceklir. î Boğazlar mukavelenamesinin mer'iyete Işbu mukavelename bu zabıtna girmesi, muahedenin iki yerinde mevzuu me tarihinden itibaren mer'iyet bahsedilmiştir. Bunların biri mukavelena mevkiine girecektir. meye ilâve edilen protokolun aşağıdaki Fransa hükumeli, uukarıdaki fıkrada ıkınci maddesidır: derpiş edilen zabılnamenin musaddak bir «15 ağustos 1936 dan itibaren Tür suretini ve sonradan tevdi olunacak taskiye hükumeli mezkur mukaüelenamede diknamenin zabıtnamelerini bütün diğer musarrah rejimi muvakkaten tatbik ede âkid devletlere verecektir.» cektir.» Şimdiye kadar Türkiye ile beraber Bu maddeye tevfikan mukavelename, altı devlet mukavelenameyi tasdik etmiş15 ağustostanberi muvakkaten tatbik e lerdir ki bunlar da Sovyet Rusya, Buldilmektedir. Asıl tatbika gelince, onun garistan, Romanya, Yugoslavya ve Yuhakkında da mukavelenamenin 22 nci nanistandjr. Bu suretle 22 nci maddemaddesi şu hükümleri ihtiva etmektedir: nin üçüncü, dördiincü ve besinci fıkrala«Işbu mukavelename mümkün merte rına tevfikan mukavelename mer'iyet be kısa bir zamanda tasdik olunacaktır. mevkiine girmektedir. Londradan gelen Tasdiknameler Fransa cumhuriueli hü yukarıki haber, işte bu madde ahkâmının kumetinin Paristeki eVrak hazinesine tev tahakkuk ettiğini bildiriyor. di edilecektir. Mukavelonameyi imzahyan devlet Japonya hükumeli tasdikin icra edil lerden henüz tasdiknamelerini vermiyendiğini Paristeki diplomasi mümessili va ler, îngiltere, Fransa ve Japonyadır ki sdasile Fransa cumhuriyeti hükumetine onlar da gene 22 nci madde ahkâmına bildirmekle ikiifa etmek salâhiıjetini haiz tevfikan sonradan tasdiknamelerini vereolacakiır ve bu lakdirde tasdiknameı/i bileceklerdir. mümkün olduğu zaman tevdi edecckMontrö mukavelenamesi, dün öğleden tir. itibaren 20 sene müddetle mer'î olacakTürkiuenm tasdiknamesi dahil olduğu tır. Yalnız beş senede bir bazı kayid ve halde allı lasdikname bu surelle tevdi e sartlar dairesinde âkidler tadilât icrasını istiyebilirler. Muahedenamenin mer'iyedilince bir tevdi zabıtnamesi tanzim kılıte girmesi üzerine Türkiyenin Boğazlar nacaklır. üzerindeki hakları artık ahden, kat'î suBu hususta evvelki fıkrada derpiş edi rette tasdik edilmiş oluyor. Brükselde Cumhuriyet bayramı Garib bir iddîa Buğdaylarımızın gıdaî evsafı değişmiçmiş Bu sene havaların fazla yağmurlu gitmesi neticesi olarak buğdaylarımı zın evsafı gıdaiyesi ve glüten miktarının bozulduğu iddiasile kırmacılar, kendilerinden Tc 9 glütenli un istenil mesinin zararlarını mucib olacağından bahisle şikâyet etmektedirler. Bunlar, dün de bir istida ile Belediyeye müracaat ederek çıkardıkları kırma ve un randımanının değiştirilmesini, aksi takdirde zararlarının devam edeceğini ve bu yüzden birçok kırmacının terki sanat edeceğini söylemişlerdir. Bu şikâyet üzerine Belediye keyfiyeti Zahire Borsasmdan sormuştur. Bu radan alınacak cevab Sıhhiyeye veri lecektir. Sıhhiyeden verilecek cevab üzerine de ekmekler için yeni bir çeşni, yeni bir nevi tesbit edilecektir. 1931 yıhnda 156,876 1933 » 221,045 1935 » 290,880 1934 1935 » » 54,308 56,400 Yüksek tahsil müesseselerinde: 1931 yıhnda 46,298 Günden güne artan ve işsiz kalan münevverlerin önüne geçebilmek için Al manyada olduğu gibi îtalya da üniversitelere akın eden genclerin adedini tahdid etmeğe mecbur olmuştur. Münevver kütlenin lüzumundan fazla çoğalması ve bütün genclerin yüksek tahsile heves etmesi ilerisi için bir tehlike teşkil ettiğini takdir eden İtalya maarifi 1920 denber san'at mekteblerine büyük bir ehemmiyet vermiş, yeni nesli tam manasile iş adamı yapmayı kendisine gaye edinmiştir. Brüksel sefarethanemizde maslahatgüzar Emin Âlile Türk vatandaşlaı Brüksel (Hususî) Cumhuriyetin yıldönümü Brükselde hararetle tes'id edilmiştir. Bu güzel vesile ile elçilikte tertib edilen kabul resmine bütün vatandaşlar iştirak ettiler. Kabul resmi pek samimî oldu. Vatandaşlar mümessilimizi tebrik i çin kabul salonuna çıkmazdan evvel kendileri için gümüş bir tabağa konan Partinin altı oklu küçük ipek bayrak larile yakalarını süslüyorlardı. Bu altı ok toplulukta büyük bir mefkure havası yarattı ve Belçikadaki bütün Türklere mensub oldukları camianın yüksek hedeflerini hatırlattı. Brükselde tahsilde bulunan kızları mızdan Süheylâ, Cemile, Melâhat, Şerife, Nimet, Nezahet, Saniyenin müş tereken gönderdikleri güzel bir buket çiçekler arasında bilhassa gözleri ok şuyordu. Hazırlanan zengin büfe de bilhassa rağbet gördü. Topluluğun hararetli bir anında Maliye stajiyerlerinden İhsan Çakın samimî birkaç sözle büvük günü tebrik etti. Mümessilimiz konuşulan şeyler beyninde uğulduyordu. Şüphe yok ki, bu hasta bir aileydi. «Hay Allah müstahakını versin! Ner den de başıma sardı!» diye Cemale kızıyor, ve sanki aralarından sıyrılıp çıkmak hakikaten büyük bir işmis gibi, bu tanışma ona bir nevi derd oluyordu. Ya bu adam! Masa başında yükselen mütefekkir baş, mücadeleyle dolu bir ömrün hatıraları, bu açık yürekli adam! Ona ne demeli? «Fakat acaba ben mi aldanıyorum?» diye düşünüyor. Birbirine o kadar zıd, o kadar yabancı olan bu iki şekil gözünde canlandığı zaman neye karar vereceğini bilemiyordu. Ya gene kıza ne demeli? Muhakkak ki onlardan hiç birisine benzemiyor diye söyleniyor; Nurun kütübhanede, sofrada, güvertede ve bahçede ona parlak, sıcak gözlerle bakan çehresi bibirine daha munis, daha yakın görünüyor. O zaman bütün ev halkını unutarak bazan bu hayalin arkasında saatlerce dalıp kaldığı oluyor; sonra gene işlerini ve dönmek arzusunu hatırlayıp, kendi kendisinden utanmış gibi silkiniyordu. Haftabaşı, Tophaneye giden yol üzerinde büyük pazar kurulurdu. Bir şeyler almak, biraz da can sıkıntısını gider Emin Âli de şahsında Cumhuriyet hükumetine sunulan tebriklere teşekkür ederek memleket, hava, hararet ve gölgesi içinde bütün vatandaşların elçilikte toplanmalarının manasını tebarüz ettirdi ve cumhuriyetin her sahadaki mes'ud eserlerine ve Türk camiasını çıkardığı ve daha da çıkarmağa azmettiği yüksek mevkie ve bunun hiçoir sahısla mukayese kabul etmez Dâhi Âmiline ecnebi memleketinde bulunan vatandaşların necib bir gururla daha hassas bir şekilde merbutiyetlerinin tabiî olduğuna işaretten sonra Belçi kadaki vatandaşlara memleketlerine ve içinde bulundukları ve misafiretinden istifade ettikleri memlekete karşı olan vecibelerini hatırlattı. Nutuk biterken Büyük Atatürk hep birlikte candan duygu ve dileklerle alkışlandı. Vatandaşlar geç vakit yaşadıkları güzel günün sevincile ve silinmez ha tıralarla elcilikten avrıldılar. mek için kalabalığın arasına daldı. Tozlu cepkenleri ve koca kuşaklarile şehre inen köylüler bütün bir yılın mahsulünü elden çıkarmak için boğazlarını çatla tıncıya kadar bağırarak, üzeri yelken bezile örtülü pazar yerini mahşere çeviriyordu. Herşey tasavvur edilemiyecek kadar ucuzdu. Arabalarla yıgılıp ta süprüntü lüğe atılmasın diye yok pahasına satılan mahsulün fiatı şüphe yok bir yıllık zahmeti çıkaramazdı. Bu kalabalıkta en çok göze batan şey, arkalarına birer küfe geçiren boş köylülerin müşterilere adeta yalvarıp sürtünerek dolaşması idi. Yarı sakat yaşhlardan sıska çocuklara kadar paçavralara bürülü, yalınayak dolaşan bu işsizlerin kuru değnekler gibi sallanan bacakları, yıkık bir çatı haline gelmiş göğüsleri dilenmeğe başlamadan önce, son mukavemetle kıvrandıklarını gösteriyordu. «Eşyanızı taşıyahm mı? Birşey alır mısınız?» derken öyle yalvaran, a cındıran bir halleri vardı ki onlara satıcı veya küfeci değil, ancak dilenci demek doğru olurdu. SELİM SIRRI TARCAN Mütarekenin yıldönümü Mütarekenin yıldönümü münasebe tile yarın Beyoğlundaki Sent Antuan kilisesinde yapılacak dinî âyinde İngiliz, Italyan ve Fransız sefareti erkânı bulunacaktır. Bu münasebetle saat 10,30 da Feriköy kilisesinde Büyük Harbde ölen Fransız askerleri için di kilen abidenio küşad merasimi yapı lacaktır. Fransız sefiri M. Ponso bu merasime riyaset etmek üzere sureti mahsusada Ankaradan İstanbula gel miştir. CEMtYETLERDE Esnaf cemiyetleri idare heyetlerinin seçimi Balıkçılar cemiyeti idare heyetinden usulen çekilen yarı azanın yerine ye nilerini seçmek için dün Bahkpazarmdaki cemiyet binasında bir toplantı yapılmıştır. Fakat tam balık mevsiminde bulunulduğu için seçimde ekseriyet hasıl olmamıştır. Bugün Bakkallar cemiyetinin yeni idare heyeti seçimi yapılacaktır. Yarın da Sütçüler cemiyetinin seçi mi vardır. M. TURHAN TAN Yurddaş Yabancı paraların düşmesi hâdi sesi karşısında Türk parası biriktiren, akıllı olduğunu ispat etti. Uhısal Ekonomi ve Artttrma Kurumu lışıyor: Bu sefer onu bırakmıyacağım. Herkes onunla birleşse, gene bırakmıyacağım! diyordu. Demir, teselli için söyliyecek söz bulamıyor, yalnız elini kuvvetle sıkıyor. Sanki bu suretle «hiç me Cumhuriyetin İçtimaî romanı: 28 Yazan: Hilmi Ziya rak etme, yanında değil miyim?» demek Demir, ısrar etmeden eski yerine o randırır durur! Beni affedin! Deli saç istiyordu. turdu. Bekir Bey bir sandalya çekip ya ması söylüyorum değil mi? Hakikaten Bekir Bey artık konuşmuyor, Niyazi mna geldi. Kâtib, ürkek bakışlarla on • ne dediğimi bilmiyorum. Fakat emin o Efendi yavaş yavaş dizleri dibine yaklan takib ediyordu: îçkinin, hiddetin ve lun, ona boyun eğmiyeceğim. Bütün evi laşıp elini sessizce omzuna koyarak, bu hicabın birbirine karıştırdığı muvazenesiz kandırıp kendine çevirse gene buakmıhalile «beni unutmayın, ben de sizinle bir tonla Kurdoğlu sesi kâh yükselip kâh yacağım! beraberim» der gibi munis, muti ve müNihayet bitkin bir halde durdu. alçalarak: kedder görünüyordu. Rica ederim, beni suçlu görmeyin! Kuru kuru öksürüp başını yere eğdi. g dedi. Ne söylerseniz hakkınız var. Bu Sonra birdenbire canlanmış gibi, yeni Bu vak'adan sonra, Mehmed Demir nunla beraber, hüküm vermeden bir ke den yüksek tonla söze başladı: kendini günlerce işlerine vermişti. Evine re de beni dinleyin.... Bu adam kimdi Fakat bu o değil!... dedi. Artık biliyor musunuz? Mademki daha bu so kendisi gelmiyor. Kemirilecek herşey tü sık sık mektub yazıyor, mahkeme masrakaklarda gezeceksiniz; onu mutlaka ta kendi. Bununla beraber oynanacak ko fı için para getiriyor; sabah akşam his * nımalsınız! Tasavvur edemezsiniz ki o zu bitmemiş olmalı ki, şimdi de kızımı sedarları görüp avukatlara danışarak işihiç ummadığınız zamanda tepenize ağır istemek için bu külhaniyi gönderiyor. I ni biran önce bitirmek istiyordu. bir taş gibi düşer. Zehirli bir yılan gibi nanmıyor musunuz? îşte size ben söylüSıhhatini kazandıkça, hasta insanlara ayağınıza dolaşır. yorum! Kızımı istemek için... Alçakh karşı tahammülü azalıyordu. Son gün * îşte böyle, ocağımza çekilip oturursu ğın bu derecesini aklınızdan geçirir miy lerde kendini bir şifahaneye zorla bağ • nuz! Sizi zorla yerinizden çıkarırlar. diniz? Bütün hayatımı kemirdikten son lanmış gibi görüyordu. Cemal, bir tahkiKapılar kendiliğinden açılır. Duvarlaı ra, kararan ömrümün güneşini istiyor. kat için Gemliğe kadar gitmiş olduğun • sanki birden ortasından yarılır da o, bir (Artık kendini tutamadan başmı elleri dan, melankolisi gittikçe ağırlaşmak * ta olan Ali Sabirle yalnız kalmıştı. Kaç hastalık salgını gibi inzivanız içinde sizi arasına almış, gizli gizli ağlıyordu.) bulup pençesine geçirir. Ve böyle kıv * Yeniden boğuk bir sesle söylemeğe ça gündür, müz'iç bir kuruntu gibi o gece adcvrrL olmadık işler üzerine uzun uzun konuşarak saatlerce kaldı. Niçin herşey bu kadar ucuz? Halkın vergisini verecek hali mi var, beyim! Bu kadar işsiz ortalıkta ne dola şıyor? Köyde iş yok. Ne yapsınlar? Bel* ki burada buluruz diye geliyorlar. Ben bu hali kaç yıldır görür dururum. Cahillik ediyorsunuz, şehre gitmeyin. Orada size göre iş nerede? Derım amma, kime söz dinletirsin! Buraya kendiliklerinden mi geli yorlar? • Yok efendim, bunların çoğu köyde gırtlağına kadar borçludur. Faizci der dinden tarlasını satar, evini satar. En sonra böyle çoluğunu çocuğunu yüzüstü br rnkıp kendilerini şehre atarlar. Köyle niçin çalışmazlar? Çalışamazlar beyim, dedi. Tohumluğunu satıp iskambile verirler. kızlarmı ahretlik diye gönderirler. Karılarını ka pılarda süründürürler. Son lokmayı da Mehmed Demir, bu kalabalığın ara yedikten sonra işte böyle gelip çarşıda sında lüzumsuz birçok şeyler alarak, a pazarda dilenmeğe başlarlar. kıp giden halkı seyrederek, satıcılarla lArkasz vari