8 İkinciteşrin 1936 CUMHUEÎYET Ruzveltin tekrar seçimi münasebetıle Haklı bir taleb Hazineye borclu olanların bir müracaati Izmirde metruk mallar idaresınden emlâk alıp ta hazineye borçlanmış olanların borçlannı taksitle ödemeleri hak kında çıkan kanun, alâkadarları kâfi derecede tatmin etmemıştır. Bu yüzden bir heyet, Başvekil Izmirdeyken kendisini ziyaret ederek şu dileklerde bulunmuş lardır: 1 Yeni kanun mübadil Rumlann mallarını satm almış olan borçluların borçlarını yirmi sene taksite bağlamıştır. Fakat 1934 yılından sonra tahakkuk etmiş borçlan yirmi yıl yerine sekiz yıla indirmektedir. Hazineden Rum malı satın alanlar bu kanundan istifade edemı yorlar. Bu kaydin değiştirilerek 20 sene taksitin hazineden satın alınan bütün enrr lâke teşmili, 2 Eski borçlara aid faizlerin affi, 3 Hazine tarafından çıkarılan her nevi tahvillerin, borç senedlerinin, mü badil ve gayrimübadil bonolarının bu borca mukabil kabul edilmesi. Bir taraftan Türk parasının son za manlarda pek fazla yükselen kıymeti ve iştira kabiliyeti, diğer taraftan da emlâk fıatlarında görülen düşüklükler gözönüne alınacak olursa bu taleblerin kabul edilerek borçluları tatmin edecek bir for mül bulunması çok yerinde bir hareket olacaktır. Maarif meseleleri Amerika Cumhurreisine verilen vâsi salâhiyet Birleşik hükumetlerin müşterek işlerinden yalnız Cumhurreisi mes'uldür. Nazırlar, riyaset makamının kâtibleri mesabesindedir Yugoslav maarifinin dayandığı esaslar Yazan : Arif Osmancıkoğlu ulu diller okutulan Realka. En hâkim tip, müsbet ilimleri okutan Realkadır. Bu üç tipten mevcud liselerin mecmuu 172 dir. 1935 1936 ders yıhnda 93957 talebe derslere devam etmiş, 4815 erkek, ve 1616 kadın profesör ders vermiştir. Liselerin programlan aşağı yukarı Fransız liseleri programlarına müşabihtir. Lise hocaları Universiteden mezun olduktan sonra, üç senelik bir staj, ve bunu müteakıb bir devlet imtihanı agrigation geçirmek mecburiyetinderiler. 3 Yüksek tedrisat. Yugoslavyada 1930 ıslahatından sonra, üç üniversite vardır. Belgrad, Zağrep ve Loublianada. Bunlardan baska, Belgrad üniversitesine merbut, Subatitzada bir hukuk fakültesi, Skopljede bir felsefe fakültesi vardır. Böylece 4 edebiyat fakültesi, 3 tıb fa kültesi, 2 teknif fakültesi, fakülte aya rında 2 orman mektebi, 1 baytar mek tebî, 1 eczacı mektebi, ve askerliğe hazırhk mektebi vardır. 1920 de, 2095 ve 1925 te 5646 olan talebe sayısı 1935 36 da 14500 eçıkmıstır. Bundan başka, Krallıkta, 300 ticaret mektebi, 2 yüksek ticaret mektebi de vardır. İlk muallim mekteblerine müdür yetiştiren yüksek pedagoji mektebi de yüksek mektebler meyanındadır. Tahsil müddeti dört senedir. Askerî mektebi 1850 de açılmıştır. Mektebe lise mezunlan kabul edilir. iki devreye ayrılmıştır. 1 Orduya asteğmen yetiştiren aşağı sınıfları ki bizim Harbiyeye tekabül ediyor. 2 Kurmay subay yetiştiren yüksek dersler ki, bizim Akademiye muadildir. Ayrıca bir levazım mektebi ve bahriye mektebi vardır. Madrid diiştü mü? ylardanberi, alındı, alınıyor denildiği halde hâlâ eski durumunu muhafaza eden Madridin ne düşmesile, ne kalkmasile alâkam vardır. Ben, gazeteleri okudukça yalnız Manzanares suyuna karışan Ispanyol kanını düşünüp zihnimde bir tablo çizerim. Malum ya, bu su, Madridden geçer, Tage nehrine dökülür. Vaktile Madrid, Mecrid iken bu su gene hanl harıl akardı. Ebu Nasr Harun gibi ediblerin kıvrak nüktelerini, berrak vecizelerini Taj nehrine götürürdü. Mecrit sonra Madrid oldu ve Manzanares suyu, o eski küçük köyden koca bir şehir çıktığmı gördü. Eskiden suya, belki on bin dudak uzanıyordu. Şimdi ondan hayat alan dudakların sayısı dokuz yüz bini buluyor. Ta* rihî ırmak, katre katre susuzluklarını giderdiği halkm böyle çoğalıp taşmasından şüphe yok ki müftehirdi. Lâkin şimdi o iftihar, ıstıraba çevrildi. Çünkü Madrid kan ağlıyor ve kan kusuyor. Manzanares suyu, beyaz köpüklerine karışan bu insan kanını Taje taşırken kimbilir ne kadar üzülüyor ve hele bu kanların, kardeş elile açılmış yaralardan döküldüğünü söylerken kimbilir ne kadar utanıyor?.. Yarın Madridin sarayları, dizi dizi heykelleri, o pek zengin müzesi, o muhteşem silâh salonu, o Arab üslubunda yapılmış cambazhanesi ve her şeyi belki yıkılacak. Manzanaresin bu haileyi de Taj nehrine haber vermesi belki mukadder. Ne acıklı vazife?... Amerika Müttehid Hük umetleri Âli mahkemesi Birleşik Hükumetler Versay muahe desi imzalanıp ta İngiltere idaresınden tamamile kurtulduktan sonra (1783) müşterek hakları, vazifeleri ve idare şeklini tesbit için bir anayasa tanzimini düşünmüşlerdi. Fakat her hükumet kendi dahilî kanunlarını yapmak ve kendi teşkilâtını tamamlamakla meşgul olduğu için bu düşünce kolaylıkla neticeye erdirilemedi, dört yıl siiren bir buhran devresi geçirildi ve nihayet yeryüzünde yazılı olarak mevcud olan anayasaların, teşkilâtı esasiye kanunlarının ilki meydana getirilebildi (1787). mının kâtibleri mesabesinde olup kongreye danışılmadan cumhurreisleri tarafın dan tayin ve tebdil olunurlar. Kara ve deniz kuvvetlerinın kumandanı cumhurreisidir. Muahedeleri imza, elçileri ve bütün büyük memurları gene o tayin eder. Reis vekili veya ikinci reis olarak seçilen zatın vazifesi cumhurreisinin vefatında yeni intihab yapılmcıya kadaryerine geçmek ve senatoya riyaset et mektir. Teşri kuvvetine malik olan kongre biri senato ve biri meb'uslar heyeti olmak üzere iki meclisten mürekkebdir. Sena to, her hükumetin teşri meclisleri tara fından nüfus nisbeti gözetilmiyerek seçilen ikiser kişiden, meb'uslar meclisi de her hükumetin nüfus miktarına göre intihab olunan kimselerden teşekkül eder. Bu^ün senatoda 96, meb'uslar meclisinde 340 aza vardır. Kongre muayyen zamanlarda toplanır. Cumhurreisi bu zamanların haricinde kongreyi içtimaa davet edemez ve içtimaı geri de bırakamaz. Fakat kongrede kabul ve tasdik olunan kanunların tatbikını bir daha müzakere edılmesini taleb etmeL. suretilegeri Iv'akabilir. Her hükumet müstakildir Bu orijinal kanuna göre, Birleşik Hükumetlerden her biri hükümranlık hak kına maliktir, kendi hududu dahilinde müstakildir. Anayasanm müşterek say madığı işlerde her hükumet kendi kanunlarile idare olunur. Her hükumetin icra kuvvetine sahib ve arhali tarafından se çilmiş bir reisi, kanunları müzakere ve kabul eden ve çok yerde âyanla meb'uslardan mürekkeb olan teşri meclisleri vardır ve gene her hükumetin mahkemeleri, kanunları ayrıdır. Filâdelfiyada toplanıp ta 1 787 anaya sasinı tanzim eden millî meclis, Birleşik Cumhuriyet için icra, teşri ve adlî kuvvetler namile üç kuvvet kabul etmişti. İcra kuvveti cumhurreisine, teşri kuvvetikongreye aiddir. Cumhurreisi ve kongre ancak haricî ve diplomasi işlerile, ordu ve donanma, ticaret meselelerile, gümrük tarifelerile meşgul olabilirler. 1767 anayasası Cumhurreisinin ittihada dahil her bir hükumetin, kongredeki vekilleri adedine müsavi müntehiblerı havi olmak üzere tayin ettiği intihab daireleri tarafından dört sene için intihab olunmasını emrediyordu. Bu müntehibler iki kişi için rey vereceklerdi ve çok rey alan cumhurreisi, ekalliyette kalan da reis vekili seçilmiş olacaktı. Şu şekilden sarahatle anlaşılıyor ki anayasayı yapanlar hükumet istibdadına meydan vermemeği düşündükleri gibi halka da fazla salâhiyet vermekten çekiniyorlardı. Fakat bu hüküm pek çabuk tadil edildi. Şimdi reis namzedini fırkalar tesbit etmekte ve intihab hakkına malik her vatandaş mensub olduğu fırka namzedlerine rey ver mekte olduğundan cumhurreisleri halk tarafından intihab olunuyor demektir. Âli mahkememn salâhiyetleri Amerika Birleşik Cumhuriyetler ana yasasının başka memleketlerde eşi olmıyan ve orijinalitesini yüz^ elli yıldanberi muhafaza eden ciheti, Âli mahkemedir. Adlî kuvvet dokuz hâkimden mürekkeb olan bu mahkemeye verilmiştir. Hâkimleri kaydi hayatla cumhurreisi seçer. Mahkemenin vazifesi Birleşik Hükumetler veya cumhurreisile kongre arasında çıkacak ihtilâflarda hakem olmaktır. Lâkin bu mahkeme herhangi bir vatan daşın arzuhal sunarak yapacağı yazılı müracaat üzerine anayasaya mugayir olduğuna kanaat getireceği bütün kanunlan ve kararnameleri feshedebilir. Şimdiki Cumhurreisi Ruzveltin malî ve pek cezrî bazı kararlannı işte bu salâhiyetle fesheden Âli mahkeme salâhiyetleri hak kında yeni yapılan seçimdeki muvaffa kiyetten aldığı kuvvetle müşarünileyhin tadil ettirmek istiyeceği tahmin olun maktadır. Şu kısa yazıdan anlaşılacağı üzere 1787 anayasası tamamile demokrasi e saslarına istinad etmekte ve teşriî, icraî, adlî kuvvetleri halk tarafından seçilme heyetlere vermekte ise de parlımantarizm usulünü tesis etmemektedir. Çünkü bu kanun, Cumhurreisine meşrutî hükumet krallarından daha fazla hak ve salâhi Büyük Harbi müteakıb Yugoslavya vahdeti teşekkül ettiği zaman, devletin en büyük gayelerinden birisi, evvelce yedi idare şekline tâbi olan bir camiayı tek bir ideal altında toplamak, tahakkuk eden siyasî birliği kültür ve ülkü vahdetile bölünmez canlı bir bütün halıne getirmek olmuştyr. Harbden sonra iktidar mevkiine gelen bütün hükumetler maarifte vahdet prensipini tahakkuk ettirmek için çalışmışlar ve 1926 da buna muvaffak olmuşlardır. Yugoslavizm idealojisini yeni nesillere aşılamak için mektebe verilen bu ehemmiyet, başka memleketler maa rifçilerinin dikkat nazarını çekmekten uzak kalmamıştır. Nitekim, fransızca Le Temps gazetesi, geçen ay, «Yugoslav yada genclik terbiyesi» hakkında bir anket yaptırmış, ve bunu bir seri makale halinde neşretmiştir. Yugoslavya maarifi hakında en son mutaları ihtiva eden Fransız gazetesinin anketinin esaslı kı sımlarını burada hulâsa etmek istiyoruz. Yakında kendisile kültürel münasebet * ler tesis edeceğimiz dost ve müttefik bir memleket maarifi bizi, şüphesiz, diğer yet vermiş bulunmaktadır. milletlerden daha fazla alâkadar edeceVaşington fehi nasıl kuruldu? Anayasa, Birleşik Hükumelter için ğini sanıyoruz: 1 ilk tahsil mecburî ve yedi senemüşterek bir mintakada bir idare merkezi tayin edilmesini ve cumhurreisile kongre dir. Bütün memlekette 8757 ilkmekteb nin orada bulunmasını emretmişti. Bu vardır. Kadın ve erkek 29,389 muallim, müşterek mıntaka, Marilând hükumeti 22,000 smıf idare etmektedirler. dahilinde tayin ve tefrik olundu ve istik1935 1936 ders yıhnda, kız ve er lâl harbi kahramanımn adını taşıyacak, Vaşington diye anılacak olan şehir de o kek ilkmekteb talebesi mecmuu 1 milyon rada kuruldu. 1 789 yılının martında tatbik 350,000 di. Bunun (360912 si kızdır. mevkiine konulan anayasa mucibince Her on nüfusa 1 talebe, her 30 kilometro cumhurreisi intihabı yapılınca Vaşington, murabbaı ve 1500 nüfusa bir mekteb isayeni Amerika Cumhuriyetinin ilk reisi ol bet etmektedir. Bu rakama ekalliyet mekmak şerefini kazandı, dört yıl sonra bir tebleri dahil değildir. daha ve o devrenin sonunda üçüncü de36 ilk muallim mektebi vardır. Dört fa olarak bir daha seçildi. Lâkin kendisi üçüncü intihabında millete karşı itizar senelik orta tahsili ikmal ettikten sonra etti, affini diledi. Bu sebeble bir zatın mektebe giren namzedler, dört sene mesbirbiri ardınca üç defa reis seçilmemesi lekî tahsil görürler. Programlar çok yükAmerikada usul ittihaz olunmuştur. Ana lüdür. Elişleri ve beden terbiyesine bilyasada böyle bir hüküm ve sarahat ol , ehemmiyet verilmektedir. mamakla beraber halk, Vaşingtonun ha2 Orta tahsil üç lise tipi vardır. reketini kanunî nas mahiyetinde tutarajt Yunanca ve lâtince tedris eden lise, boyle bir teamüle vücud vermiştir. 2 Yalnız muasır dıller okunan kim ~ Harbler, siyasî fırkalar ve nazyom, 3 Ancak son sınıflardan Monrue kaideui Arazi meselesinden dolayı Meksika aleyhine açılıp zaferle neticelenen 18461848 harbinden sonra ikinci muharebeyi, Birleşik Hükumetler kendi aralannda yapmışlardır. Buna iftirak harbi adı verilmiştir ve dört sene sürmüş olup sebebi de esaretin kaldırılması meselesinde çı kan ihtilâftı. îstiklâl harbi sırasında esaret, ilk ittihadı yapan on üç hükumetin hepsinde vardı. Fakat sekiz şimal hükumeti içinde (1790 da yapılan nüfus tahririne göre) ancak kırk sekiz bin esir varken beş cenub hükumeti hududları dahilinde 660 bin esir bulunuyordu. Bu vaziyet şimal hükumetleri halkırtın daha ziyade sanayi, cenublulann ise tercihan ziraatle meş gul olmalarından ileri geliyordu. Cenub hükumetleri ki Marilând, Virjini, Aşağı ve Yukan Karolin, Jeorjidir tarlalarda esir çalıştırmayı pek gerekli buluyor lardı. Hatta esaretin kaldınlması fikri ortaya atılır atılmaz bu hükumetler ricali, kendileri için esareti muhafaza etmenin Müttehid Hükumetler heyetine girmekten daha mühim olduğunu ilân etmekten çekinmemişlerdir. Çıkarılan ameleye iş veriliyor Dün ajcşam Köprüden geçerken bir gazete müvezziinin «Madrid düşüyor» diye bağırması üzerine bu mülâhazalara kapılmıştım. Kanlı köpüklerle gamlı gamlı akıp giden tarihî suyu düşünüyordum. Önümde yüksek sesle konuşan iki delikanlı yürüyordu. Dalgınlaştığım için onlarin ne konuştuklarını değil, ne dille Fransız muharriri (Gaston Casteran), konuştuklarını da duymuyordum. Fakat anketinin sonunda şu kanaate vanyor: arkamdan gelip beni geçen ve o delikan«Genc Yugoslav nesilleri, memleketin lılara yanaşan birinin: Madrid düştü mü çelebi? onlardan istediği, şevk ve hararet ve hüsDemesi üzerine idrakim açıldı, gözüm nü irade ile meşbudurlar. Onlar gelecek günlerde, muhtelif hatta birbirlerine zıd de önümde yürüyenlere dikildi. İki delitemayüllerin, zihniyetlerin ve emellerin kanlı durmuşlar, bön bön üçüncüye bavahdetini temin edebileceklerdir. Irk genc kıyoriardı. O, sorusunu tekrar etti: Madrid düştü mü? dır, güçlüdür ve dincdir. Avrupanın bu Hayretini arkadaşından daha önce mıntakasında bir emniyet misyonuna magidereni sinirli sinirli haykırdı: liktir ve o bunda kusur etmiyecektir.» Ne demek bu?.. Madridle bizim ne alışverişimiz var? Soruyu yapan müstehzi bir tavırla anlattı: Ispanyolca konustuğunuzu duy dum da merakımı gidermek istedim, sordum. Meğer İspanyol değilmişsiniz. Affediniz. Ve şapkasını çıkarıp onları selâmlarken ilâve etti: Vatandaş türkce konus!... i M. TURHAN TAN H: R. K. imzalı mektub sahibine: Cevabımın gecikmesi mektubunuzun kâğıdlar arasma kansmasındandır. Dun elime geçti, bugun dileğinizi yerine getiriyorurtrj Sultan Reşad Çanakkaleye gitmemiş ve daha doğrusu göturülmemisti. Yazlı. ğınız merasim, onun Rumeli seyahatinden donmesi munasebetile yapılmıştır. Şu halde sizin doğum gününüz şoyle tesbit olunmak lâzım gelir: 13 haziran: 1327. 26 haziran 1911. 29 cemazivelevvel: 1329. Gün : Sali. M. T. T Dün fabrikayt terkeden bir kadın amele tir. Bu arada amele ile polis arasında da bazı hâdiseler olmuştur. Polis Müdürü, işten çıkarılan amelenin pazartesi gününden itibaren ise başlıyacaklarım gazetecilere söylemiştir. ocağı kendi keyfim için söndürmedim, anlaşıldı mı? Otuz sene durmadan, dinlenmeden çalıştım. Gecemi gündüzüme kattım. İşte mükâfatı!... Diye hiddetle dolaşıyor ve söyleniyordu. Yüzünü kan boğacak kadar kızarmış olduğu halde, dişlerini gıcırdatıyor, başı ağrıdan çatlıyan bir adam gibi ellerile şakaklarını uğuşturuyor ve acı acı şikâyet sesleri çıkarıyordu. Cumhurreisinin salâhiyetleri Şu önemli değisiklığe rağmen cumhurreislerinin anayasa il'e muayyen olan salâhiyetleri tamamile bakidir. Birleşik Hükumetlerin müşterek işlerinden yalnız onlar mes'uldür. Nazırlar, riyaset maka M. TURHAN TAN tu: Merak etmeyin, ben onu hakikaten kardeşinizmiş gibi seveceğim demek ister gibi yüzüne baktıktan sonra süratle yanından ayrıldı. Büyük odaya girdikleri zaman, bura da ailenin bütün azasile karşılaştılar. T a vanda geniş, avizeli bir lâmba odayı aydınlatıyordu. Baba, masayla konsolun arasında gene her zamanki sinirli hareketlerile dolaşıyordu. Niyazi Efendi, kapı yanında bir sandalyaya ilişmiş, başı iğik ve elleri karnı üzerine kavuşmuş olduğu halde onu dinler gibi duruyordu. Damad masa başında gazeteleri kanştınyor, ve rokingçerinde sallanarak nakış işliyen Fahrünnisa, dudakları arasından yeni bir şar kıyı mırıldanırken sanki odada yalnızmış gibi davranıyordu. Tavırlan, can sıkıcı bir muhavere üzerinde olduklarını gösteriyor du. Buyurun! Eviniz gibi rahat edin, diye yer gösterdikten sonra, Kurdoğlu ye" niden kaşlarını çatıp kâtibe dönerek: Daha ne diyorlar bakayım? dedi. Niyazi Efendinin ellerini uğuşturup gözlerini zorla dolaştırması üzerine ona yaklaşb: Yabancı değil, yanında söyliyebilir Nemlizade Mithat müessesesinin A hırkapıdaki tütün deposunda çalışan 800 kadar ameleye yol verildiğini yazmıştık. Ameleden bir kısmı dün sabah, iş almak üzere depoya gitmek istemişlerse de polis tarafından buna müsaade edilmemişsin! dedi. Niyazi Efendi göz ucile Demire baktı. Yeni tanışıyorlarmış gibi onu selâmlarken kulaklarına kadar kızardığı farkediliyordu: Ne diyebilirler efendim, herkes sizi tanımaz mı? Zaten kimin için söz çıkar mıyorlar? Bekir Bey, yüzüne kan hücum edecek derecede hiddetli görünüyordu. Allah aşkına, açık söyle! diye bağırdı. Benim için ne diyebilirler? Ben sa* na söyliyeyim: Hesabını bilmez, müflisin biridir. Gırtlağına kadar borcu var diyorlar değil mi? Kızlannı açık gezdirir, gâvurca öğretir diyorlar. Söylesene! Daha ne diyebilirler? Hayır efendim, ne münasebet... Zaten onlar söylese de kim dinler? diye kekeledi. Bekir Bey bir türlü hiddetini yenemeden: Ben ne dediklerini bilirm! Bundan korkum yok! Bana baksana Niyazi Efendi, kendimi herkesten iyi tanırım. Ayya şım.. Kumarbazım.. Onlara ne oluyor? Kapalıçarşıdaki dükkânları neye satmışım? diyorlar, söyle Allah aşkına. O da kumardan mı? Ya tütün tarlalanm niçin elden çıkarmışım? Ya buradaki son cvler neye gitmiş?.. Bu kırk yıllık Bir düzeltme Dünkü nüshamızın bu sahifesinde çıkan «Şehircilik köşesi» makalemizin ikinci başlığında yapılması mevzuu bahsolan çöp tenekeleri iken yanlışlıkla çöp arabaları denilmiştir. Tashih ederiz. bulduğu bu âlemlere, ona her zaman uyuşturucu bir ninni gibi gelen seslere nasıl olup ta kendini kaptırdığına şaşıyor du. Zeki Bey, masadan uzakca bir köşede gazeteleri devşirirken siyasî konferansa kalkmıştı adamrt Cumhuriyetin içtimaî romanı: 26 Yazan: Hilmi Ziya Fakat o, tamamile tasannusuz kendi liğinden almış olduğu bu ciddî hoca tav rımn devam etmesini nekadar istiyordu! içinde bir çocuk halecanı olduğu halde, kalbi çarparak bu geniş plânını anlatır ken, kendini kürsü başında vekarla söz söyliyen bir muallim sanıyordu. Keşki bu sözUrin hiç sonu gelmese de, saatlerce burada parlak, mütebessım göz " lerile bakan bu sevimli arkadaşın yanında kalsaydı! O söylerken ortalık gittikçe kararıyor, lâmbanın titrek, dalgalı ışığile harelenen külrengi bir dekor içinde gözleri, yaklaştıkça sabrı azaltan uzak şehir ışıkları gibi parlıyordu. Gece onu, karanhk ve kedere değil, daha beyaz, daha güzel görünmek için adeta bir siyah kostüme bürüyordu. O, bu cazib manzara içinde kendinden geçerek kim bilir daha nekadar söyliyecekti ki, birdenbire kapı açılıp on yaşlarında temiz giyinmiş bir kız çocuğu içeri girdi: Babam büyük odada sizi bekliyor, dedi. Bu, geçen gün onlara kapı açıp selânr îık odasına kadar yol gösteren sevimli esmer bir kızdı. Ne bakıra çalan cildinde, ne de yüzünün hatlarında bu aileyi andırır hiçbir nokta olmadığı için, kapıdan çıkarken: Bir küçük kardeşiniz olduğunu bilmiyordum, diye merakla sordu. Nur gü lerek: Evet, kardeşim.. Fakat çok haşarı diye çocuğu okşadıktan sonra, sofada biraz geri kaldıklan zaman Demirin kula* ğına iğilip, gizli birşey söylüyormuş gibi: Elimizde büyüdü, babam ayırdet mez, o da bizi abla diye çağırır. (Sonra parmağını ağzına götürüp sesini daha al" çaltarak) ama, bunları duymasın, üzülür.. dedi. Demir, onu temin için hafifçe elini tut Nur, atıldı: Rica ederim, bırak şimdi bunları baba! Ve gidip kulağına bir şeyler fısıldadı. Bunun için, dalgınlığından kurtulan Fahrünnisa yerinden fırlayıp Nurla Niyazi Efendiye getirilecek şeyleri tenbih ediyordu. Az sonra, pencere önünde erkekler bir akşamcı sofrasma yerleştiler. Dışarıda bir komşu bahçesinden yükselip dalga dalga bütün muhiti kaplıyan gazel sesi Demirin kendini bu âleme bırakmasma sebeb olmuştu. Bu ses ona gitgide artan tatlı bir hüzün veriyordu. Fakat gene anî surette uyanan bir tenkid fikrile, için icin kendi haline gülmekten gene kendini alamıyordu. Eskiden o kadar tahammül edilmez ve mübtezel Dünyanın ahvali gittikçe bozulu yor. Bence bunun çarei halli Cemiyeti Akvamda!.. diye söyleniyordu. Demir nihayet sabrı tükenmiş bir halde bu sırada: « Geçen gün söyledikleriniz ney di?» dememek için kendini güçlükle tuttu. Bir zaman geldi ki artık hiçbiri ko nusmuyor, yalnız karşı bahcelerden gelen hüzünlü bir sarkıyı dinliyorlardı. Kurdoğlu, rakının ve aksamın verdiği melankoliye dalmıştı. Birdenbire uykudan uyanmıs gibi yüzünü Demire çevirip: Görüyorsun ya! dedi, bütün şehre düsmanım! Yolda durup elimi sıkanlardan, hatırımı soranlardan daha çok korkuyorum. Kimseye itimadım yok. Bana öy!e geliyor ki arkamdan kahkahalarla gülüyorlar! lArkast carl 4