21 Birinciteşrin 1936 Deve dizisi Uzaktan küçük ve göz kamaştmcı bir ışık panltısı Johnsonun göziine ilişti. Pusu kurduğu yerin kenanna kafasıni da yayarak ileriyi iyi seçebilmek için ikide bird« gözlerini açıp kapatıyordu. Beş yiiz metroluk saha gözüne sinema şeridi gibi çarpıyordu. Fakat vaziyeti bu kadarla tesbite razı olamadı. «Biraz ilerlemcliyim, belki benim için bir iş çıkar.» dedi. Motosikletini yağ gibi kumlar üzerinde ağır ağır yürüttü. Johnson anî vukuatı ikmal et mcmeyi uzun senelerdenberi öğrenmişti. Çölde gezen iıuanlar, en yaman ve ihtiyac anlannda onu yardıma çağınyorlardı. ' Çöldekiler şimşek işaretini verdikleri sırada, vazife başında beyaz motosikletile nöbet bekliyenin bir doktor olduğunu şüphesiz farketmemişlerdi. Yolcular onun motosiklete bindiğini biliyorlardı, fakat rengini uzak mesafeden farkedemezlerdi. Göz kamaştıncı şimalî Avustralya güneşi buna mânidi. Johnson yüz adıma yaklaşınca önünde uzanan sahayı tetkik ettikten sqnra makinesini karşı tarafa sürmek istiyordu. Çöl uzaktan bir bilârdo masası gibi diiz göriinüyordu, fakat bu kumlu çöl rüzgânn esiş istikametine tâbidi. Zaman olurdu ki kumlardan tepeler teşekkül ederdi. T a rassud altına almış olduğu deve dizisile adamlan Johnson şimdi seçiyordu. Devecilerden biri ayakta sahayı gözetmekle uğraşmakta idi. Diğerleri de develerin başında bulunuyorlardı. Birkaç saniye sonra Johnson karşı dan kendisine bakanlan unutarak motosikletten yere inmeği düşündü. On taraîta düz bir yer görerek makineyi durdurabildi. Çukur yerden silkinip çıkmca, kendisini deve sürüsüne iki yüz metro yaklaşmış buldu. Adamm biri kendisine doğru koşarak geliyordu. Adam yakla şınca, başmdaki kalpağile uzun ve kirli beyaz elbisesinden, Avustralya çöllerinde dolaşan yerlilerden olduğunu sezdi. Boyu dik ve uzundu. Kısa sakalında ak kıllar görünüyordu. Gelen adam doktora selâm verdi. Johnson sordu: Sen mi bana işaret verdin? Herif kafasıni salhyarak: Hayır azizim... Aldanmı? olmalısın. Ayna ile işaretin senin tarafmdan aksettiğini zannediyorum. Ne parlak işaretti o. Bir felâkete uğradığmı sanmıştım. Ben şimşek çakmadım azizim, ihtimal ki kumlar üzerinde güneş panltı larını işaret zannettin! Muhavere esnasında adamın sesi terbiyeli çıkıyordu. Johnson bunun altında bir alay gizlendiğine zahib oldu. Ada mın kara gözlerinde nefret ve istihkar duyguları seziliyordu. Johnson kızgınlığını gizliyerek, gururla sigarasını kumlar üzerine fırlattı ve: Uzağa mı gidiyorsun? diye sordu. îki üç bin millik azizim. Biz fakir ve zavallı koltukçulanz. Eğer pazar uygun olursa hemen malımızı satanz. Aksi takdirde daha ilerilere savuşuruz. Nereden geliyorsıtn? Şimalden. Elini uzatarak üç yüz mil yol gittikleriai söyledi. Bu jesti yapmca, elbisesinin geniş kolları geriye kaydı, ve taşıdığı silâh çıplak kolunda göriinmiye başla dı. Kolile dirseği arasmda acayib bir yara izi vardı. Bu yara bileğinin üstünden uzanarak dirseğinin hilâl teşkil ettiği dar noktasma kadar uzanıyordu. Johnsonun gözleri yara izlerine çarpınca sinirleri bozuldu. Herifin vüzüne baktı. Adarn ingiliz hikâyesi ^ s ^ I I Her türlü rekabete meydan okuyan bir fiat ••• Umumî dühuliye 3 0 kuruş !!.... Y I L D I Z sineması Bugün çarşamba matinelerden itibaren Radyo programımız Bugün sekizinci sahifemizdedir. da Johnsona soğukkanlılıkla bakıyordu. Johnson, bir aralık adaniın birşeyler söyliyeceğine zahib oldu. Fakat o bilâkis, bir el darbesile açılmış olan gömleğini çekerek yara yerlerini gizledi. Johnsonun kalbi halecanla çarpıyor du. Çünkü suallerile meçhul adamı kızdırmıştı. Herhalde bir fenalığa uğrıya caktı. Bunun için mukavemete hazırlandı. Adam kımıldadı. İki elini birbiri üzerine çaprazvari kapayıvermişti. Johnson, motörünün üzerinde sallanıyordu. Adam ileriye doğru kımıldıyarak, parlak, esmer gözlerini Johnsona dikti: Azizim bu taraflara bir daha gelmiyeceksin! Niçin? Rüzgâr fırtınalan ıslık çalmıya başlayınca, bu kumlu çöller seni bin parça eder... Açıkta durmanı tavsiye ede Efganlmm dudakları kahlaşarak si yah bir çizgi halini aldı. Gözleri parlıyordu. Sonra geriye te perek adımları yumuşak kumlan törpüledi. Johnson arabasmın hareket yayına bastı. Makine boğuk sesile ortahğı çın lattı. Tekerlekler hızla dönmeğe başladı. Motosiklet su içinde yüzen bir beyaz ördek gibi sarsıla sarsıla uçtu. Efganlı u zakta bulunan arkadaşlarının yanına koşarak yollarına koyuldular, çölün esmer kili içinde yoldan kayboldular. Saat üçü kırk yedi dakika geçiyordu. Johnson kendi kendine «daha vaktimiz var» dedi. Çünkü Efganlılann önüne katıhp yürüyen develerin kokain yüklü olduğunu anlamıştı. Onlan polis kuvvetile tevkif edebileceğine ka naat getirmişti. Fakat bu işi şafak atmadan başarması lâzımdı. Johnson motö rünü şimali şarkî cihetinde bulunan Vimy Apringse doğru çevirdi. 5™alî Avus tralya hududunda süvari polislerinin bulunduğunu biliyordu. Fakat bunlara koşup yardımlarını istemek büyük ve güç bir işti. Vimy Apringde anî hâdiseler i çin polis kolu vardı. Bunu düşünerek motosikleti alabildigi süratle sürdü. Motör beyaz bir kuş gibi daima parlıyarak uçuyordu. Vimy Aprings polis istasyonu müfettiş Bernardın daimî teftişi altında bu lunuyordu. Bu adam müzmin bir başağnsına müpteîâ idi. Bir haftadanberi gene bu ağnlar başgöstermişti. Bu hasta hkla pek acınacak bir haldeydi. Emirber içeri girerek: Doktor Johnson sizi görmek isti yor dedi. Onu göremiyeceğim, biraz bekle sin deli herif. Sen de omın doktorluğu nu nereden çıkardın? Neyse deliyı içeri gönder. Johnson odaya adım attı. Bernard bir sandalya göstererek oturttu: Merhaba doktor! Tam seni görmek isterdim. Kendi a yağmla geldin: Doktor! Başağrısı için bana bir ilâc verebilir misin? Johnson tebessüm ederek: Bir deve sürüsü kokain.... Ne demek istiyorsun? Birkaç Efganlı ile kokain yüklü bir deve sürüsü buldum. Şimdi bulun duğumuz yerin yüz on mil aşağısında dırlar. Onlan gözetledim. Bernard kendi başağnsını unuttu. Ayağa kalktı ve ceketinin düğmelerini i likliyerek: Kokain olduğunu nasıl anladın? Yanılmış olduğumu zannetmiyo rum. Tafsilâtı sonra dinlersin. Şimdi kaybedecek vaktimiz yoktur, acele e^ meliyiz. Bernard zili çaldı ve takib arabasının hazırlanmasını emretti. Beş dakika sonnm. POMPEi'nin SON GUNLERi MU «. TU R A N Daima bUyUk filimler göstereceği YENi KIŞ MEVSiMiNi dünya sinemacılığının en büyük muvaffakiyeti olan NÖBETÇİ ECZANELER GEORGES MiLTON TEPEBAŞI Her Bu Cuma gününden itibaren Yalnız 3 Gün için Bu geoe nöbetçl olan eczaneler şunlar dır: Lstanbul cihetindekiler: Azametli, ihtişamlı, zengin ve harikulfide bir film. Aksarayda (Sarim), Alemdarda (Esad), Bakırköyde (Hılâl), Beyazıdda (Cemil), Bu akşam Eminönünde (Mehmed Kâzım), Fenerda Şarkı söyliyecek ... (Vitaii;, Karagumrükte (M. Fuad), Kü * çükpazarda (Yorgi). Samatyada (Teofi « Bizzat sahnede Filimde değil T YATROSU los), Şehremininde (Nazım), Şehzadeba « • şmda (Hamdi). Beyoğlu cihetindekiler: Birleşiği Galatada (Hidayet), Hasköyde (Nisım llk defa olarak ( BOUBOULE) Aseo), Kasımpa^ada (Müeyyed), 'Merkez nahiyede (Galatasaray), (Garih), Şişllde (Maçka), Taksimde (Kemal Rebul), (KurI Vodvil 3 perde, Yazan Agah lzzet| tuluş). Üsküdar, Kadıköy ve Adalardakiler: Büyükadada (Şinasi), Heybelide (Ta tLÂN naş), Kadıköy EskiLskele caddesinde (Sosahnesinde en müntahap şarkıları söyliyecek ve mevsimin Osmanlı Bankasının Galata, Yenica tiraki), Kadıköy Yelde|irmeninde (üçler), en büyük temaşa hadisesi olacaktır. mi ve Beyoğlu daireleri, cumhuriyetin üsküdar Selimiyede (Selimlye). Naşid Halîde Fahrt • HEM EBE HEM GEBE OSMANLI BANKASI Cumartesi Pazar günleri saat 17 de matine Yarın akşam S Ü M E R Sineması LOUiS FEUiLLADE'ın meşhur eseri Hiısî ve müessir ailevî filmine başlıyor. Her annenin görmesi ve diğerlerine tavsiye etmesi lâzım gelen bir şaheşer. Baş rollede : Küçük Cl. BERGHONALiCE TiSSOTSiNOELESCANDE ve MADELAiNE GiTTY. tekmili bir defada yösterüecektir, Ilâveten : Fox furnal ilânının yıldönümü münasebetile ilk teşrinin 28 (öğleden sonra), 29 ve 30 uncu günleri kapalı bulunacaktır. Samsunda Cumhuriyet gazetesinin ve bütün mekteb kitabları. kırtasiye, gazete ve mecmuaların tevzi yeridir. Halk kütübhanesi İKİ YAVRUCUK Akşamdan İtibaren H A L K OPERETİ Pek yakında Mevlid kış operetlerine Tirebolu eşrafından ve tüccardan, geçen sene genc yaşmda vefat eden, başlıyor SEYEK Büyük operet 3 perde Müzik: Seyfettin, Sezai Asaf Yarın Kenan Kulaksızm ruhuna 25 teşrinievvel pazar günü öğle namazından sonra Kadıköyünde Osmanağa camisinde Mevlid okıltturulacaktır. Tamyanlann huzurlan rica olunur. SAKARYA «Eski Elhamra» Sineması STAVİSKY hakkmda pek çok şeyler yazıldığı büyük bir mevzu SKANDALİ Bu cuma günü akşamı saat 21 de İhtiras... Entrika... Kumar... Rezalet... filmi başlıyor. Baş rollerde: MARCEL CHANTAL JULES HERRY LUCIEN BAROUX •Ilâveten: Sakarya mahallî halihazır havadisleri ve Paramoünt Jurnal. Fiatlar: Fotöv maroken 60 Balkon 45 Bîrînci 40 ve dühuliye 30 kuruş Bugün ve yarın M A Z U R K A: POLA NEGRİ T Ü R K S İ N E M A S I MODA ÇILGINLARI zengin ve muhteşem film baçlıyor. Baş rollerde: WİLLtAM POVELBETTE DAVtES ve REGİNALD 0WEN Son derece cazib ve alâkabahş bir mevzua malik olan bu filim kısmen MODA PRENSLERİ arasında cereyan etmektedir. 'Göz kamaştıncı «ahnelerle ve yüzlerce dansözlerle TARAS Senenin en güzel ve ra dışanya çıkarak, hangann önünde durmakta olan otomobile altı polis neferi alarak, doktorla beraber süratle yola çıktılar. Üç saatlik yıldırım gibi bir takibden sonra, kaçakçılann izi pek uzaktan göründü. Otomobilin çanı sık sık gümbürdüyordu. Otomobil biraz sonra çöl ortasında durdu. Kaçakçılara dur! işareti verildi. Eller havaya kalktı. Johnsonun rasgeldiği Efganhnyj tabancasından bir kurşun \ızıldadı. Müfettiş mukabele e derek herifi upuzun yere serdi. Kaçak çının yarasından boğazlanmış bir öküz gibi kanlar fışkırıyordu. Muayene edilai. Yarası ağır olmakla beraber tehlikeli olmadığı anlaşıldı. Johnson yerinden sıçnyarak: Zararı yok, iki üç hafta sonra yara kapanacak, canı kurtulacak, dedi. Müfettiş: O halde mahkemede sorgusu ya pılacak ve cezasım görebilecektir, dedi. Develerin iki bin kiloluk beyaz toz yükleri otomobile alındı ve Vimy Ap ringse doğru yola koyuldular. Gece olunca karşı karşıya oturup viskilerini içerek tatlı tatlı sohbete başladılar. Çevtren: SENIHA D. Bunu gö'rdükten sonra karanlıkta bir daha büyük bir emniyetle çamura bastılar. Epeyce müşkülâtla, bazan bir ayaklarmı kurtarmak isterken ötekini çamura kaphrarak bir hayli gayretle kapıya doğru yürüdüler. Bu on metroluk yeri bir çeyrek saatte geçmişlerdi. Kapmın önünde müthiş bir cereyan vardı. Bir kibriti, etrafı gözden geçirecek kadar yakmaya muktedir olamadılar. Kutsi iki avcunu siper yaparak Kad riye yaktırdığı bir kibritin bir lâhzalık ziyası sayesinde bu kapmın uzanıp giden bir koridora çıktığını görünce hayret içinde kaldı: Allah, Allah! dedi. Burası Binbirdirek mi?... Bu koridor nereye çıkıyor acaba?... Bir elile Kadrinin kolunu yakaladı. Diğer elile kapmın kenanna ilişti. Islak taşlara dokunan eline yapışkan bir su bulaşmıştı. Fakat bu bir lâhzalık temastan istikameti teyine imkân bularak kapıdan girdi. Burada ikisinin yanyana yürümesi kabil olamıyacaktı. Kadriye: Sen, dedi. Bem'm ceketimi tut. Arkamdan gel. Mümkün olduğu kadar duvara sürtünmeden yürüyelim. Duvara sürtünmekten niçin çekini BULBA en büyük filmi HARRY BAUR DANİELLE DARRİEUX JEAN PİERRE AUMONT YARIN AKŞAM ALKAZAR sinemasında görülmemi» bir Paramoünt filminin ilk iraesi CAROLE LOMBARDE ve CHAR Bugiin Sineması MELEK Fransız sinema artistlerinin en güzidesi DANİELLE DARRIEUX ve HENRI GARAT BEYAZ ESİRE LES LAUGHTON tarafmdan. Talebi umumf Dzerine Ç A P K I N D E F i N E en güzel ve nefis bir Hlimde buluştular. İNCE • ZEVKLİ NEFİS ve MUkEMMEL bir film Aynca : Yeni ve RENKLi sinemanın bflyük harikası GENÇ Ş nun son temsili A R L O ESKl ZAMANLAR Bir kaç gün daha gösterilecektir. DiKKAT: Olimpivad ar filmi, teahhura ugradığndan gelecek hafta gösterilecektir. Kahkahalı komedi DiKKAT: Bugün ve yarın MAZURKA'nın son günleridir. Hayaletlere Yarın akşam RENE üç kısımlık buyük ve tabiî renkde mosikili komedi ve Paramoünt dÛoya havadisleri A R A Y I C I L A R I inananlar bütün ve inanmıyanlar... sinemasında eğlendiren dünyayı ŞIK SİNEMASI SA R A Y CLAlR'in Bugün matinelerden itibaren 1 No.Ii HALK DÜŞMANI SATILIK HAYALET Eğlenceli ve şayani hayret filminde muammanm beklenmiyen sureti hallini bulacaksınız. Baş rollerde: Haydudların hayatma dair Fransızca sözlü büyük film H Umumî dühuliye 20 kuruş •• yorsun? Yılanlar yalnız üst katta değil, alt katta da bulunabilir de ondan. Ve iki arkadaş büyük bir ihtiyatla, nereye çıkacağı malum olmıyan dar, karanlık, batak içindeki yolda yürüye yürüye, kırk elli metro ileride bir sedde geldiler. Gene bir kibritin yanmasile sönmesi bir olan şulesi sayesinde buranın bir zamanlar dört beş basamaklı bir merdiven olduğunu anladılar. Artık basamaklar dan eser kalmamış, taş ve toprakla bir sed halini almıştı. Başlarını kaldırdıklan zaman seddin üstünde hafif bir aydınlık görür gibi oldular. Belli belirsiz bir aydınlık. Fakat bahçeden, yahud sokaktan aksettiğini sanarak sevinen ve sevincini Kutsinin boynuna sanlarak izhar etmek istiyen Kadri şiddetli bir kol darbesile durdu. Kutsi onu sarsarak: Sus; dedi. Burası umduğun gibi hemen bizi dışarıya çıkaracak bir yere benzemiyor. Aralıktan gelen ziya o kadar hafif ki muhakkak öbür taraf ta kapalı bir yerdir. Ve artık Kadriyi kolundan tutmağa lüzum görmeksizin seddin üstüne atıldı. (Monte Krisfo Kahramanı) R0BERT DONAT İlâveten: F0X JURNAL son havadisleri. Pendikteki beyaz ev Zabıta romammız: 59 E | e r burası, yukarıki odaya hapsedilenleri öldürmek, boğmak için ha zırlanmış bir yer olsaydı kum oyunlanna, tavan baskısı teşebbüslerine ne lüzum vardı? Biz içeride hapsolunur olunmaz zemin çökecek, biz buraya tekerlenerek boğulup ölecektik. Görüyorsun ki burası yukandan daha ferahtır. Eeğr patırtıda fenerlerimizi kaybetmeseydik etrafımızı da görür, buradan bizi dışan çıkaracak kapıyı daha kolay keşfederdik. Bütün bu teminatına rağmen Kutsi, ne bir adım sağa, ne bir adım sola atabiliyor, ne de Kadrinin elini bırakmaya cesaret edebiliyordu. Birdenbire bir kuyuya tekerlenmek, yahud fena bir kapana yakalanmak tehlikeleri gözünün önünden gitmiyordu. Ancak arkadaşım canlandır mak için söylediği sözlere kendisi birçok iskontolarla inanıyordu. Bir müddet sağa sola yalpa vurduktan sonra Kadrinin elini çekerek yağlı, ba!çıklı sular içinden ileriye doğru bir adım attı. İkisi de ancak bu istikamette hafil bir ışık farketmişlerdi. îlk adım onlar için ümidbahş oldu. Daha sağlam ve daha kuru bir toprağa basmışlardı. Burada Kutsi eğilerek ilerideki hafif aydınlığın yalancı bir muhbir olup olmadığmı tahkika çalıştı ve yese düştü. Çünkü bu noktadan artık bütün mahzen yekpare bir siyah perde halinde görünüyordu. Maamafih elile ve ayaklarile yeri yoklıyarak ikinci bir adımı, ü çüncüyü, dördüncüyü attılar. Burada Kadri cebinden kibrit kutusunu çıkararak üç dört kibrit çaktı ve bir kâğıd tutuş turdu. Hava cereyanı içinde yanmasile sönmesi bir olan kâğıd bulundukları yerin belki binanın yapıldığı tarihtenberi metruk bir bodrum olduğunu, sağların da bir kapısı bulunduğunu gösterdi. Kadri iki kibriti yanyana getirip yakarak yeri aydınlattı. Her taraf çamur içindey di; fakat su kümesi yalnız arkalannda vardı. İlk hamlesi boşa çıkarak az kaldı yu varlanacaktı. İkinci defasında Kadrinin yardımile tümseği tırmandığı zaman başını tavana çarpmaktan da korkarak çok ihtiyatlı hareket etmişti. Birkaç adım atınca bir bodrum kapısına geldi. Küçük, fakat kalın tahtalarla yapılmış, senelerce kapalı kalmaktan bir duvar halini almış olan kapmın kenannda Kutsi çömeldi. Kulağını içeriye verdi; hiçbir ses işite miyince Kadriye alçak sesle: v Çık! dedi. s Ve bir kibrit yakarak hem arkada şına yol göstermek, hem kapının vaziyetini anlamak istedi. Bu kalın tahtaların üstünde ve etrafmda topraklar zamanla o kadar kalm bir tabaka husule getirmişti ki artık bunu yerinden oynatmakla duvarın bir köşesini yıkmak arasmda hemen hemen fark yok gibi görünüyordu. Fakat Kadri gelir gelmez, eline bü yük bir taş alan Kutsi kapının üst başı na bir jki defa vurur vurmaz sallandığını, birkaç darbe sonra aralandığını gördü. Aralıktan içerisini gözetlediler. Burası tepeden ancak bir karış genişliğin de bir kubbe penceresile aydınlanan taş bir oda, yr,Sud gene bir bodrum veya mahzendi. îçeride kimseler yoktu. Yalnız tam ortada iki ayaklı bir merdiven dikilmiş duruyordu. Soldaki karartı burada açık bir kapı olduğunu gösteriyordu. Kutsi elindeki taşla kapıyı döve döve yere serdi. Kapının kurtulduğu duvar dan topraklar üstlerini başlarını toz içinde bırakmıştı. Fakat zaten saatlerdenberi onlarda ne üst, ne baş, ne yüz, ne göz kalmıştı. Devrilen kapı mahzenin ta ortasına kadar serilmişti, az kaldı ortadaki mer* divene çarpacaktı. Önde Kutsi, arkada Kadri yıkık kapının üstüne basarak mahzene geçtiler ve burada bir nefes aldı lar. Çünkü etrafı sıralanmış taşlarla muhat, yalnız üstünden ve küçük bir noktadan ziya ve hava aldığı halde burası şüphe yok ki öte taraftan bin kat daha iyi idi. Rahatça nefes alıyorlardr, bir birlerini görüyorlardı. Fakat bu görüş çok feci oldu. îkisi nin de yüzü gözü o kadar perişandı ki birbirlerine bakarken kendi hallerini gözönüne getirerek dehşeti anladılar. lArkast varî