7 Temmuz 1936 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5

7 Temmuz 1936 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

((Habeşistan batarsa Milletler Cemîyetî ve medeniyet onunla beraber batacaktır!)) Negüs «Trablusgarbde olup bitenleri bildiğim için bedbaht milletimin çektiği istirab beni müteezzi ediyor» demektedir Ee Journal ga Zetesinin Cenevre muhabiri, Necaşi ile yaptığı bir mülâkatı şöyle nak lediyor: Habeş, İmpara toru, beni, Karleton otelindeki küçük salonunda kabul ettL Salı günkü celsede sebe biyet verdiği ha karetli muamele den sonra kendisitıi çok müteessir ve bezgin gördüm. îyiden iyiye anla dım ki, Necaşi son kozunu oynamış tır ve Milletler İmparatorun Cenevrede oturduğu otelin bahçesinde Cemiyetini, mem jümi ahnıyor leketine, iş işten geçtikten sonra muzahir olmağa ikna si takdirde mücadeleye devam teşeb etmek için yaptığı son gayretlerin bey büsünde bulunmak beyhudedir. hudeliğini anlamıştır. tmparatora, Ingüterede yapacağı bu Dudaklarmdan cesur sözler dökulü sahadaki faaliyetlerin, İmparatorun İnyor, fakat çehresindeki derin elem ifa gilterede ikameti için üeri sürülen desi ve halindeki bezginlik bu sözleri şartlara aykırı ve İtalyan aleyhtarlığı gibi telâkki edilip edilmiyeceğini sor tekzib ediyordu. Her zaman giydiği siyah esvab göze dum. çarpan bir mana almış gibiydi; Millet Ben hiçbir şartla bağlı değilim, ler Cemiyeti, müracaatine cevab ver dedi. İtalyan aleyhtan olduğum şüphediği takdirde Habeşistana, ve ağlebi ih sizdir. Bunu inkâr etmeme imkân yoktimal Goreye avdeti meselesini uzun tur. uzadıya münakaşa etti; fakat, kat'î bir Gayet doğru haber alan bir kimseden mağlubiyete uğramak ihtimalini ve bu öğrendiğime göre, İmparator Filistinde mağlubiyetin, kendisi için müebbed bir bulunduğu zaman İngiltereden kendi sürgün demek olacağını kabule nihayet sine gönderilen mektubda, cevabdan mecbur oldu. müstağni bir ifade ile İmparatorun în Davamı, Milletler Cemiyetini ta gilterede kaldığı müddetçe hertürlü asahhüdlerini yerine getirmeğe mecbur kerî faaliyetten tevakki etmesi isteniletmesi lâzım gelen bir cepheden arzet diği yazılmakta idi. mek için imkân nisbetinde çalıştım. înImparatora, Habeşistandanberi çok giliz milletinin ve diğer milletlerin zayıflamış olduğunu söyledim. sempatisine inanmağı hâlâ istiyorum Habeşistanı terkettiğim gündenbefakat diplomatik kavgalar adaletin tat ri hemen hiç uyumadım. bikını güçleştiriyor. Bu konferansın so Sizi müteessir eden, tmparatorlununa kadar Cenevrede kalacağım ve ğunuzun zıyaz mıdır, yoksa halüıazır şayed mesele talik edilecek olursa ey daki vaziyetiniz mi? lulde tekrar gelip müdafaarm yapaca împarator olmak veya olmamak ğım. beni kat'iyyen alâkadar etmez. Alelâ Bu müddet zarfmda nerede otur de bir vatandaş kalmak beni tamamile mak istiyorsunuz? Cenevrede mi? tatmin eder. Fakat milletimin çektiği Biliyorsunuz ki İsviçreliler bunu ıstırablar beni müteezzi ediyor. Trabistemiyor. lusta olup bitooleri biliyorum ve bed îsviçrede kalmak üzere müsaade is baht tebaamın bugünkü vaziyetini de tediğinin doğru olup olmadığı sualine, tahmin ediyorum. Münhasıran onlar iİmparator, eski gururundan bir parça çin ve adaletin zaferi için mücadeleye Binı takmarak: devam etmekteyim. Herhangi bir kimseye mevcudiye Ya bütün gayretleriniz boşa çıkartimi zorla kabul ettirmek âdetim de sa ne yapacaksınız? ğildir, cevabını verdi. Ne yapabilirim ki? Menfada ıstı Haile Selâsie, tngiltereye dönmeği ve rab çekeceğim. Habeşistana avdetle orada tedafüî bir Nereye çekilmek fikrindesiniz? harekete geçmek maksadile icab eden Henüz bunu düşünmek istemedim. parayı tedarik teşebbüsünde bulunmaBelki İngiltereye, belki Kudüse. Ümid ğı tercih ediyor. kalmıyacak olursa bu cihetin hiçbir e Gorede bulunan Ras İmrudan bir hemmiyeti yoktur. mektub aldım, dedi. O mmtakadaki Fakat Habeşistandaki faaliyet dobütün kuvvetlerimizi toplamakla meşlu hayattan sonra ne yapmak fikrin gul olduğunu, fakat silâhımız bulunmadığını yazıyor. İtalyanlar, garbde hü desiniz? Yazı yazmak, konferanslar kumetimiz bulunmadığı ve çünkü Gal vermek mi istersiniz? Belki de Amerilaların, bizim dostumuz olmadıkları kaya gidersiniz. Belki daha sonra konferanslar vemasalını yaydılar. Halbuki, AdisAba ririm. FıAıakika Amerikaya gitmek üba halkı tamamen Galla idi. Memleketimizin herhangi mıntakasında olduğu zere bazı davetler aldım. Fakat bunun gibi Gorede de memnuniyetle karşıla Habeşistana ne faydası olur? Herşey nacağım. Çünkü, aksi takdirde, İtalyan mahvolduktan sonra benim yapacağım gazlan tarafmdan mağlub edilinciye şeylerin ne ehemmiyeti kalır ki? Ya çocuklarınız? kadar Habeşistamn enerjik surette müdafaasını temin edemezdim. En küçükler herhalde îngilterede Ne olursa olsun Habeşistana av kalacaklar. Tahsillerini orada yapma det niyetinde misiniz? larını istiyorum. Büyükler ben nereye Şayed Milletiçr Cemiyeti hareke gidersem benimle beraber gidecekler te geçerse ve ben müdafaamız için icab dir. eden parayı toplıyabilirsem, evet. Ak Kederinizin derin olduğunu tah imparatorla mülâkat 7 Temmuz 1938 CUMHURfPET Gemilerde sürat Üç mil fazla için 82 bin beygîr kuvveti Normandie tam yolla giderken Gemilerde sürat arttıkça makine beygir kuvveti büyük farklarla artar. Bunun en güzel misalini îngilizlerin yeni muazzam vapuru Kuwin Meriden gösterebiliriz. Kuwin Meri 30 mil seyrederken makineleri 166.000 beygir kuvvetile çalışmıştır. Sürat 31 mile çıkınca 26,000 beygir kuvveti fazlasile 192,000 olmuş, 32 milde 54,000 fazlasüe 220,000, 33 milde, 82,000 beygir kuvveti fazlasile 248,000 beygir kuvveti lâzım gelmiştir. 3 mil fazla sürat için 82,000 beygir kuvveti demek... Normandi sürat tecrübelerin'de aza mî 32,125 gitmiş, 33 mile çıkamamıştır. En büyük sarayı Jüstinyen yaptırmıştı Burada bir sürü mabed, kışla ve muhteşem müştemilâttan başka sekiz tane de köşk vardı AYA5OFVA. Eski Bizans sarayları Arşimed gibi! ultanahmeddeki Dikilitaşın, Burmah sütunun, Ayasofyadaki direklerin Romadan, Mısırdan, Yunanistandan, Bergamadan filân geti rildığini rivayet ederler. İnsan eski devirlerdeki yolsuzluğu, vasıtasızhğı, âletsiz liği. düşündükçe bu rivayetlerin doğruluğuna ınanmamak zorunu duyuyor ve meselâ Mısırdan getirilmiş denilen Dikilitaşın ta ezelden oraya perçinlenmiş oldu ğuna hükmetmek ihtiyacına kapılıyor. Istanbulu yepyeni bir biçime sokan ve başka bir güzelliğe kavuşturan Türkler de vaküle böyle bir şüphe geçirmiş ola caklar ki kıt'adan kıt'aya, ülkeden ülkeye, şarktan garbe ve garbden şarka oda büyüklüğünde taşlar, minare yüksekli ğinde direkler, gerçekten ejder biçimli toplar taşımayı tecrübe etmişler ve... muvaffak olmuşlardır. Bu inanılmaz işlerin içinde büyük Kostanrinin, Jüstinyenin yaptıklarına taş çıkartacak kadar önemli olanlar da var. Kannca kaptanm kadirga ile Mısırdan Süleymaniye camisi için getirdiği muhteşem direkler o cümledendir. Karınca ve sütun, devrin harikalar bahsinde tezada verdiği yerle değeri ne güzel canlandı nyor?.. Bununla beraber biz bu hakikatlerden de arasıra şüpheye düşüyoruz. Öyle demler oluyor ki Kannca kaptanı mitolojik bir sima, onun kadirgasını muhayyel bir nesne ve başardığı büyük işi de efsane zannederek ıztırannda kalıyoruz. Gerçi lâkabının Kannca olmasına rağmen kendisinin fil kudretinde yaman bir Türk olduğunu tarihin şehadetile anladığımız becerikli kaptanı inkâr etmek ko lay değil. Çünkü Mısırdan deryalar aşarak getirdiği ve Unkapanına çıkararak kızaklarla Süleymaniyeye kadar yürüttüğü direkler gözönünde duruyor. Lâkin bu yaşıyan hakikatten bizi şüpheye dü şüren şeyler de o kadar çok ki. Tarihi yalanlamak ister gibi ikide bir önümüze çıkan veya ayağımıza dolasan bu «şeyler» den en yenisi Ayasofya ö nündeki yangm enkazıdır. Eğer bir şehrin tarihlerde okunduğu gibi bir yerden başka bir yere nakli veya binlerce ko] kuvvetinin kıpırdatamıyacağı direk lerin, taşların kıt'alardan kıt'alara taşınması mümkün olsaydı Adliye konağı enkazmın da şimdiye kadar ortadan kaldınlmasına muvaffakiyet elverirdi. Bunun şu vasıta ve alet bolluğunda yapılamaması, bütün o yapılmış denilen şeyleri de şüphe altına koymaz mı? Fıkramı burada kesmek isterken hahnma Arşimedin meşhur sözü geldi. MaIum olduğu üzere bu büyük mühendis, «istinad noktası bulsam maniveleyle küreyi mihverinden ayınp atardım» demişti. Adliye konağı enkazını kaldırmakla mükellef olanlar da galıba Arşimed gibi düşünüyorlar ve o yakışıksız manzaradan şehri kurtarmak için bir istinad noktası a* nyorlar. Mavi kurdelâyı taşıyan gemiler Şimdiye kadar Atlas Okyanusunu en seri geçerek mavi kordelâyı kazanan gemilerin isimleri, vasatî süratleri ve yaptıkları rökorlar şunlardır: Tarik CMBI Mtr'at RSkar 1909 1909 1929 1929 1929 1930 1933 1933 1935 1935 Mauretania > » Bremen Europa Bremen Rex Normandie Normandie 26,06 25.61 26,09 27.22 27,83 27,91 28,51 28,92 29,53 30.34 41051 41341 42144 41750 41742 41706 41615 41358 4 314 4 325 2,784 2,809 M AP M A P A D F M lZT 3,162 3,098 M. Labortea göre büyük sarayın plânı Bizans tarihi, biraz da saray tarihi de raylar için en kuvvetli ve mevsuk mehaz, 3,157 3,200 mektir. Got Krah Atanarihe: «Şüphe Bizans împarâtorlanndan Konstantin 3,181 yok, İmparator yeryüzünün Allahıdır» Prophyrogenete"in bizzat kaleme aldığı dedirten Kayserler bu saraylarda oturur Ceremonies adlı kitabdır. Bizans tarihçi Mauretania İngiliz, Europa ile Bre men Alman, Rex İtalyan, Normandie Fransızdır. Normandie, şarktan garbe yani Avrupadan Amerikaya yaptığı ilk geçişte saatte vasatî 29,53 mil gittiği halde, rökoru 4 gün 3 saat 14 dakikadır. Amerikadan Avrupaya gelirken saatte vasatî 30,34 mil yürüdüğü halde, rökoru 9 dakika fazlasile 4 gün 3 saat 25 dakikadır. Kuwin Meri yolda sise ya lardı. Mavilerle Yeşillerin çıkardıklan Nika isyam sırasında kaçmak istiyen imparator Jüstinyanüsün karşısma geçip te: «Siz gidiniz, fakat ben kalacağım. Çünkü bir hükümdar için tahttan güzel mezar olamaz» diye haykıran Teodoralar bu saraylarda yaşamışlardı. Kadıköyüne kadar gelen Iran ordulannın tutulduğu cazibenin mihrakı bu saraylardı.' Istanbulu muhasara eden Arab ordularile donan malarım geri püskürten tedbirler bu saraylarda alınmıştı. Irenler, Teofanolar, Zoiler hep bu saraylarda aşk ilâhına cariye olmuşlardı. Düzinelerle imparator bu saraylarda parçalandı, Lâtin silâhı bu saraylarda Bizans harsını ezdi ve ilkçağın bahnasile son çağın doğması bu saraylardan seyrolundu. lerinden olup meşhur Belisaire'in kâtibliğini yapmış, ve 562 de ölmüş olan Pro copeun bir risalesinde büyük saray hak kmda malumat bulunduğu gibi eski sey yahlardan Piyer Syllinin ve daha birkaç meraklı zatın eserlerinde de bu mevzua temas edilmiştir. Bununla beraber saraylar için söylenen sözler, yapılan resimler, çizilen plânlar tam bir hakikat ifade etmekten henüz çok uzaknr ve bugün tevsik edilemiyen noktalann aydınlanması profesör Baxterin elde edeceği müspet neticelere bağlı bulunuyor. Büyük saray Istanbulda ilk sarayı Büyük Kosntantin yaptı. Zaten küçük Bizans kasabasını Roma împaratorluğuna payitaht olabilecek bir biçime sokan da oydu. Şehrin etrafını beş fersah uzunluğunda bir siperle kuşattığı gibi içine de muhteşem bir saray, bir büyük sirk, su kemerleri, kiliseler yaptırdı, yeni yeni mahalleler kurdu. Romadan üstün yapmak istedıği Bızansı süslemek için îtalyadan, Yunanistandan heykeller ve meşhur Delfi sehpasını getirtmişti. Onun yeni şehri kurmak uğrunda didinmesi tam dört yıl sürdü ve 330 da Kostantaniyenin açılma töreni yapıl dı. Kostantin kendisinin oturabilmesine müsaid bir saray yapmayı düşünürken bütün İstanbulu dolaştı ve sonunda Marmaraya nazır olan Ahırkapı sırtlannı beğenip temeli attırdı. M. Lâbart, sarayla teferruaünın ve bahçelerinin 400,000 metro murabbaı yer işgal ettiğini söylüyor. Gene onun iddiasına göre bu saray, İspalatodaki İmparatorluk evi örnek tutularak yapılmıstır. •' Fakat 532 deki büyük ihtilâlde Kostantin sarayı yandı ve yerine İmparator Birinci Jüstinien tarafından yenisi yapıldı. Ayasofyanm da kurucusu olan bu haşmetli hükümdar, o mabed için olduğu gibi bu sarayra da nefis bir san'at eseri olmasına azamî itina göstermiş ve bu u ğurda milyonlar sarfetmekten çekinme miştir. Bununla beraber efsanevî tasvirlere zemin teşkil eden büyük saray, tamamile Jusünienin eseri değildir. Theophile ve Makedonyalı Vasil gibi hükümdarlar birçok ilâveler yapmıjlar ve sarayı bir yandan genişlettikleri gibi bir yandan da güzelleştirmişlerdir. împarator Kostantin Prophyregenetein Merasim adlı eserinden ve bütün tarihî vesikalardan istifade ederek Le Grand Palais adlı mühim kitabı yazmış olan M. Labart sarayda yedi dehliz, dört büyük ve dokuz küçük kilise, dokuz vaftiz yeri, dört Uışla, üç büyük daire, beş büyalnız onun kadar mes'ud olanlann farkedebilecekleri gizli bir tebessümle gü lümsiyen genc, zarif ve ciddî bir adamla, yanında, başını hafifçe onun omzuna doğru kaydırmış, iki yandan akan yol lara ve çizgilere değil, saadetinb en yakın ve en uzak manzaralanna gözleri dalmış, vakur ve güzel bir genc kadının o turduğunu görenler belki vardır; bunla nn karı koca olduklanm anlıyanlar da vardır. kalandığı için Fransızm rökorunu kı ramamıştır. Fakat, her iki geminin yolculuğun ilk gününde aldıkları me safelere göre Kuwin Meri daha hızlı gitmiştir. Filvaki Normandie ilk günü saatte vasatî 29,67 mil yaptığı halde Kuwin Meri 29,88 mil yapmıştır. Yalnız Normandie seyahatin son günü saatte vasatî 32 mil yapmağa muvaffak ol muştur. Bu gemi Avrupadan Amerikaya giderken en iyi gününde 754 mil almış ve vasatî saatte 31,4 mil yürümüştür. Amerikadan Avrupaya gelirken de en iyi gününde 711 mil katederek saatte vasatî 30,34 mil almıştır. Bakalım günün birinde Kuwin Meri mavi şeridi Fransızdan alabilecek mi? Afişaj tahkikatı evrakî Belediye, afişaj işine aid tahkikat evrakını bir iki güne kadar Dahiliye Vekâletine gönderecektir. Vekâlet, lüzutn gösterirse bu husustaki tahkikat tevsi edilecektir. ediyorum. Kinim yok, yalnız emelim var. Tekrar ediyorum, Habeşistan batarsa, Milletler Cemiyeti ve medeniyet te onunla beraber batacaktır. mam... Fakat Sabahatin, yengesinden pasaja beraber geldikleri gün kendisinin de orada bulunduğunu gizlemiş olduğunu dü şünerek tashihe çalıştı: Sabahatin yengesi olarak değil, belki, fakat size yollarda çok tesadüf ettiğimi sanıyorum. Hayır. Siz beni Sabahatle beraber uzaktan gördünüz. Sabahat bana herşeyi, herşeyi söyledi. O zamandanberi ben çok değiştim. Fakat, merak etmeyiniz, Sa bahat gene o... Gene o; fakat... Durdu, önüne baktıktan sonra gözlerini Şadiye doğru kaldırarak sordu: Siz o musunuz acaba? Şadinin cevab vermesine meydan bı rakmadan devam etti: Size aid herşeyi biliyoruz. Sabahat te biliyor. Bu şirketin içinde bizim gözümüz de var, kulağımız da. Kim olduğunu kat'iyyen söylemem. Fakat biliyoruz: Nasıl çalıştığınızı, nasıl sevildiğinizi, nasıl muvaffak olduğunuzu biliyoruz. Yalnız, bilmediğimiz birşey, sizin Sabahate min Ortaçağın muhteşem veya miskin, zarif veya iğrenc bütün hâdiselerüe Bizans saraylannm alâkası vardır. Fakat o saraylardan hiçbiri bugün mevcud değildir. Bir kısmı yıkık bir kulede veya yere uzanıp çürümüş bir taş direkte azametli tarihinin hicranını sayıklar, bir kısmı ise asırlarm üstüste yığdığı toprak tabakalan altmda gömülüdür. Biz, İngiliz profesörlerinden Baxterin bu saraylardan en büyüğünü gömülü olduğu yerden çıkarmak için girişüği ilmî teşebbüse halkımızm gösterdiği alâkadan ilham alarak «Bizans sarayları» başlığı altında üç yazı kaleme aldık. Bizans tarihinden bir hayli enteresan sahneleri de ihtiva edecek olan makalelerimizin okuyuculanmızı memnun edeceğini umuyoruz. Bizans tarihi, yukanda da işaret edildiği üzere, saraylar tarihi demek olduğu için birçok alimler izi ve izeri kalmıyanbu sarayların hakikatini tesbit etmeğe çahşmışlardır. Bunlardan Lâbartla Jean Ebersolt «Büyük Saray» adlı bir eser yazmışlar ve Bizans saraylarının en mühimmi olup şimdi Baxter tarafından meydana çıkanlmak istenilen muhteşem binayı medeniyet âlemine tanıtmıya çalışmışlardır. Adolphe Thiers adlı bir mimar Ebersolta yardım etmiş. ve sarayın keşfolunabilen izlere ve mevcud rivayetlere göre plânlannı çizmiştir. Angelo Zanotti ile tarihçi Şlumberjenin, Milincenin, Kristof Buodelmontenin, Berlin müzeleri direktörü doktor Vigandııı, Galatasaray Lisesi muallimlerinden Ernest Manburinin de saraylara dair mühim tetkikleri ve yazıları vardır. Bizde bu mevzula uğraşan yalnız Celâl Esaddır. Bu kıymetli san'atkârın Eski İstanbul adlı eserinde saraylar hakkında da etraflı malumat verilmiştir. Fakat asırlann gözlerden sakladığı sakarşı hislerinizin devam edip..^ Şadi kadının sözünü kesti: Hanımefendi, şu dakikada Saba • hat nerede? diye sordu. Evde tabiî. Af buyurunuz, bir dakika. Telefonu açtı ve garaja fesrengi arabayı göndermelerini emretti. Sonra ka dına döndü: Hanımefendi, heyecanımın dere cesini tasavvur edemezsiniz. Bana bu mevzuda bir kelime daha söylemeyiniz. Rica ederim, hemen Sabahati görmek istiyorum, hemen... Bugün benim haya nmda herşeyin değiştiği, bahhmm en güzel yoluna girdiği gün... Hemen bura dan çıkalım, hemen, geçen her saniyeyi ömrümden kaybolmuş bir yıl kadar aziz ve uzun buluyorum. Hemen... Affedi niz... Deli gibiyim... Buyurunuz..» *** M. TURHAN TAN ŞEHİR İŞLERt Bütün esnaf ciizdan alacak Muayeneye tâbi esnafın arkası alın madığı için 25 temmuza kadar bir mühlet verildiğini yazmıştık. Bu müddet zar fında sıhhî muayeneye tâbi olan eenafla beraber sıhhî muayeneye tâbi olmıyaai diğer esnafın ve bu meyanda manifatu | raalarm da mensub olduklan cemiyet lere girmeleri ve cüzdan almaları mecburidir. Bu hususta Belediye şubelerine emir] verilmiştir. yük divanhane, üç yemek salonu, prens (iairesi. yedi hususî daire, üç ma beyn «olu, bir kitabhane, bir silâhhane»] bir saanej yeri, iki hamam ve bahçe seroilmiş küçük sekiz köşk bulunduğunu söylüyor. Bu sayısız dairelerin yapılmasında bii yük bir meharet gösterihniş ve İmparat run kendi oturduğu yerden dilediği ye çörülmeden gidebilmesi için sayısız giz /ollar vücude getirilmişti. İmparatorla •iışarı çıkmadan istedikleri salona, kilis ye, köşke ve hatta îpodroma bu yolla dan giderlerdi. Bizim At Meydanı gimiz Ipodromdaki katizma denilen İm* "«arator mahfilinden de saraya bir yol vardı. Büyük saray, baştanbaşa mozaik ma şeriydi. Dairelerin, odalann, salonla Juvarlan ve döşemeleri dinî veya tasvirleri gösteren mozaiklarla b'rtülü idi. Her odanın süsleri ayn olup o odanın taalluk ettiği işle mütenasibdi. Meselâ vemek salonlanndaki mozaiklar sofra havatmı, kilisedekiler dinî törenleri tasvir eder lekilde yapılmıştı. Cumhuriyetin tefrikası: 52 SERSERI Yazan: Server Bedi Şadi, muKasebede kendisinî görünce ayağa kalkan bir kadınla karşılaştı. Onu tanıyor gibiydi, fakat memurlar biraz evvel gitmiş ve lâmbalar söndürülmüş ol duğu için, kifayetsiz bir aydınlık içinde yüzünü iyice göremedi. Onu Naü Beyin odasma davet etti ve elektrikleri yaktı. Fakat ayni hal: Bu kadını gözü ısınyor, fakat hüviyetine aid sarih hiçbir şey hatırlamryordu. Affedersiniz, dedi, sizi tanıyacagım amma... Kadm yaşlıca, fakat güzeldi; ciddî, fakat yaşma göre fazla genc bir kıyafeti vardı; kaşlannı çatıyor, fakat gülümsü yordu; yorgun görünüyordu, fakat oturistemedii Siz beni tanımaısınız amma, dedi, ben sizi çok iyi tanınm. Ben de sizi tanıyacağım amma... Hayır! Tanımazsınız. Ben sizi tanınm. Şahsan mı?.. Şahsan, gıyaben..^ Nasıl olur? Siz benî gördünüz de ben sizi görmedim mi? Pek güzel... Emriniz?.. Kadm, Şadinin hiçbir hareketini ve hiçbir bakışım gözden kaçınnak istemi yormuş gibi dikkat kesilerek cevab verdi: Ben Sabahatin yengesiyim. Şadi birdenbire dikildi ve gözlerini açtı. «Ah...» diye bağırdı ve rengi uçtu: Nasıl tanımadım? dedi, nasıl taıu Fakat hiç kimse bu ıhr renkli otomobilin içindeki çiftin macerasını tahmin e demez; yüzünde mazisine aid hiçbir hasretin çizgisi kalmıyan Şadinin gözlerinde, insan denen çamuru altına çeviren bir aşk panltısı görünyor. Ona yakından bakanIar arasında hiç kimse bu panltının albndaki karanhk maziyi deşecek bir tahmb kudretine malik olamaz: Hatta... hatta... bu romanı okumuş olanlar bile. Ve bu Şadi o Şadi değildir: Kendisi Bugün, yani o günden tam iki sene ve de, Sabahat te, artık onu tanımıyor, beliki ay sonra, ayni model ve ayni renk bir otomobilin direksiyonunda, başı dik ve ki de hiç hahrlamıyorlar. SON gözleri mağrur, dudaklannm etrafında M. TURHAN TAN,

Bu sayıdan diğer sayfalar: