5 Temmuz 1936 CUMHUBÎTfET TERBİYE BAHİSLERİ Demolins'e göre Evlâdlarımızı nasıl yetiştirelîm? Yazan: Sellm" Sırrı Tarcan Evvelce iki yazımda terbiyeci (Demolins) n b bundan otuz beş yıl evvel çıkan bh kitabmda Fransız mekteb rejiminin müteşebbis adam yetiştirmediğini nasıl izah ettiğini anlatmıştım. Bugün de bu zatm fikrine göre müteşebbis insan nasıl yetiştiğini nakledeceğim. Bu zat diyor ki: « Önce ana babalarda kökleşmiş olan bir zihniyet var. Zengin, fakir, tüccar, çiftçi, şehirli, köylü hepsinin hevesi çocuklannı hükumet memuru yapmaktır. Çünkü bu iş şereflidir. Sonra rahattır. Yalnız bir yere tayin olununcıya kadar güçlük çekilir. Çünkü tanıdık ister, ilti mas ister, tavsiye ister, yalvarmak yakarmak, boynunu bükmek ister. Fakat bir kere tayin emrini cebinize koydunuz mu, selâmete erdiniz demektir. Sabah muayyen laatte işinize gider, orada önünüze yığılan kâğıdlan yazar çizersiniz, âmiri nıze hoş görünmeğe, onun teveccühünü kazanmağa, arkadaşlarınızla hoş geçın meğe bakarsınız. Akşam paydos zili çalınca evinize dönersiniz. Aydan aya tıkır tıkır maaşmız gelir. Artık hayatınızın ileride bütün safahatı önceden malumunuz" dur. Üç dört sene sonra muavin, altı sene sonra belki ikinci müdür, on beş sene sonra müdür, otuz sene sonra tekaüd! Yalnız meçhul kalan kaç sene sonra öteki dünyaya seyahattir! îşte degişmesi elzem olan bu zihniyettîr. Çocuklarımızın terbiyesine başka bir istikamet vermemiz lâzımdır. Eğer onlan yeni devrin ihtiyacma uygun insan yap mak istiyorsak. Eğer günden güne artan içtimaî buhranlann karşısında apışıp kaldıklannı görmek istemiyorsak mutlak maarifte terbiye sistemimizi değiştinneliyiz! Eski sistem iflâs etmiştir. Yerine yenisini koymak lâzımdır. Öyle ise çocuklarımızı nasıl yetişti relim? Evvelâ şunu bilelim ki dünün terbiyesi bugüne uymaz. Çünkü dünün adamlarile bugünküler arasmda bir fark vardır. O fark bir kaleyi müdafaa vazifesini üstüne alan askerle, ileri hatlarda bir zafere kavuşmak için harbeden asker arasındaki fark kadar büyüktür. Günden güne ilerliyen medeniyet böyle bir vazi" yet îhdas etmiştir. îstikbal yalnız gözü ileride olan milletlerindir. Ilerlemek için bütün hayat yolunda tesadüf edilen engelleri kırmak, yorulmadan koşmak, hiç bir zorluktan yılmamak, kendi kudret ve kuvvetine güvenmek, vazifesini danış madan yapabilmek, çalışmak, mütemadr yen cehd sarfetmek şarttır. îşte maalesef eski Fransız terbiye sistemi bunlan temin etmekten âcizdir. Şimdi bana şöyle mukabele edeceksiniz: Anlaşıldı fakat ne yapalım? îşte ben de şimdi onu söyliyeceğim: Kendi işini kendi görmeğe alışan, zor luklarla mücadele etmesini bilen hiçbir müşkülün karşısında bocalamıyan mil letlerden örnek almamız ve onlar gibi yapmamız lâzımdır. Bu tnillet gözümüzün önündedir. Görmemek için msanın gözleri kör olmalıdır. Bunu anlamak ve buna kanaat etmek için size küçük bir misal getireceğim. Yeni terbiye sistemi ile hareket eden adamların şimalî Amerikayı ne hale koyduklanna, bir de bizim eski sistem terbiye ile hareket edenlerin Cenubî Amerikada ne yaptıklarına bakmız! Bunlann arasındaki fark beyazla kara, gece ile gündüz kadar büyüktür. Şimalde sanayi, ticaret, ziraat âleminde kendi sâyine güvenen adamlar, ce nubda mütemadî siyasî inkılâblar içinde bocalıyan memurlar görürsünüz. Şimal de uyanan bir istikbal, cenubda göçen bir mazi vardır. Bu hal Anglo Saksonla Fransız terbiye sistemi farkını gösterir. Bir İngiliz evlâdını kendisinin (bizde olduğu gibi) malı bilmez, onu ileride kendi başına buyuruk ve müstakil yaşamağa namzed bir insan bilir. Bizde olduğu gibi manasız şefkatin onlarda yeri yoktur. Her İngiliz ana ve babanm bü tiin düsüncesi evlâdını hür bir şahsıyet sahibi yapmaktır. Onlar daima yarının ihtiyacını dikkate alarak, ilerisini düsünerek evlâdlarmı ona göre hazırlar. Çocuklanna biz vak tile böyle yetiştik, şöyle terbiye aldık diye kendilerini örnek göstermez. Bilâ kis bizim aldığımız terbiye dün içindi, siz yannın adamlan olacaksınız, yarının ihtiyaclan ise düne benzemez! derler. Onlar çocuklannın yalnız kafasını süslemeği değil vücudlerini zahmete daya nır, tehlikeye göğüs verir, mücadeleden, savaştan zevk alır bir hale koymayı iş edinmişler, vücud ekzersizlerine terbiye sahasında büyük bir pay ayırmışlar ve bu sayede sağlam karakterli insan yetiştir meyi gaye edinmişlerdir. Onlar daha küçük yaşta çocuklan yalnız başına iş görmeğe, alış veriş etmeğe, hatta bir şehirden ötekine gitmeğe, lam manasile serbest yaşamağa alıştırırlar. Onlarda babalar veya mürebbiler kendi nüfuzlannı çocuklar üzerinde pak az hissettirirler. îtaat onlarda korkuya de ğil, sevgiye istinad eder. Onlann kav lince sevdirmesini bilmiyenler saydırmasını da bilmezler. îşte şimdi şu sayıp döktüklerimi birer birer tahlil ederseniz, îngilizlerle biz Fransızlar arasındaki rejim farkını der hal teslim edersiniz. Öyle ise yapılacak iş kolaydır. Ailede ve mektebde an'ane halini alan terbiye sistemimizi değiştirmeliyiz. Onlara kendi aldığımız terbiyeyi değil, yannm onlar dan beklediği isi görecek bir terbiye vermeliyiz. Buna İngilizler (Self gouver • nement) diyorlar. Yeni dünya, yeni medeniyet müte şebbis, becerikli, atılgan, faal, çalışkan, cehd sahibi, kendine güvenen dayanıklı, gözü pek insan istiyor. Evlâdlarımızı bu şekilde yetiştirebilirsek ne mutlu bize!» Yağmur, dolu ve sellerin zararı Ege mmtakasında mahsul harab oldu îzmir (Hususî) Ege iktısadî mmtakasında yağrhur, dolu ve seller hakkmda elde edilen yeni malumat, vaziyetin umulduğundan çok mühim olduğu, bu hava değişikliklerinin mühim miktarda tahribat yaptığmı göstermektedir. Aydında Sultanhisarda badem büyüklüğünde dolu düşmüş, zeytinlerde %60, potakallarda %25, pamuklarda %30 zarar hasıl olmuştur. Bağlar tamamile bozulmuştur. Dan tarlalannda yalnız saplan kalmıştır. Bağlann yapraklan bile kalmamıştır. Yenipazar ovasının pa mukları çamur içinde kalmıştır. Seller, Çiftekahve Sultanhisar istasyonlan arasmda hattı bozmuştur. Tren ve otoray münakalân, aktarma ile yapıl mağa başlanmıştır. Nazilli ve havalisine, gece şiddetli yağmurlar arasmda müteaddid yıldınmlar düşmüştür. Subaşı mevkiinde Kayserili Mahmud namında bir vatandaş, bu yüzden felce uğramıştır. Ayni yerdeki zevcesine birşey olmamıştır. Nazillide evlerin elektrik tesisatı bozulmuştur. Kuyucak çayı, buradaki tünelin üzerinden aşmış, tüneli baştanbaşa çamur ve taşla doldurmuş, bu kısımda da Denizli İzmir postası aksamışhr. Pamuklann yeniden çapalanması lâzım gelmektedir. Bergama cihetinde Kınık nahiyesine ceviz büyüklüğünde düşen dolu, bağlan harab etmiştir. Ekinler su altında kal mıştır. Ziraat memuru, ziyanı tetkike çıkmıştır. Kozak nahiyesinin bazı köylerinde de ayni tahribat vardır. Bazı bağlarda hastalık çıkmasmdan korkuluyor. Rekolte derhal düşmüştür. Üzüm fiat lerinin yükselmesi gayet tabiidir. Bu vaziyet, alivre satışlarda ucuz teklifler yapan tacirlerin nekadar yanlış hareket ettiklerini bir daha göstermiştir. Afişaj skandah Mültezim, Belediyeyi de feci vaziyete soktu! IBaştarafı 1 inct sahifedei | eder. Belediye Encümeninin ve yahut tahsilini vermek suretile (mültezim) Umumî Meclisinin vergi ve resim gibi lik işine de yeni baştan yer vermiştir. tarife tanzimine hakkı yoktur.> Mahkemeler ve Şurayi Devlet bu iş 4 Belediye resmi, tamamen kanunî hakkmdaki şikâyetleri. davaları dinler mahiyette bir vergidir. Belediye bu ve Dahiliye Vekâleti hâdiseyi tahkik verginin tahsilini afişaj müteahhidine ederken İstanbul Belediyesi kulakları vermiştir. Yani iltizamlık tesis etmiştir. nı tıkamış ve hatta daha ileriye gide Gayriresmî ellerin vergi tahsiline delârek: let etmesi devrinin çoktan geçmiş ol Bize yapılmış hiçbir şikâyet yok duğundan tegafül edilmesi ve hatta yatur, diyecek kadar adeta müteahhid ve panların tahtı muhaisemeye almacak mültezim nam ve hesabına konuşan larını düşünmemiş olmaları hayrete şabir vaziyet almıştır. Bu garib vaziye yandır. 5 Belediye .müteahhide hiçbir hiztin sebeblerini bilmiyoruz. Bildiğimiz ve gördüğümüz şey, müteahhid ve mül met ve emek mukabili olmadan (afişaj tezimin Belediyeyi de feci bir vaziyete ücreti) namı altında tahsilâtta bulun mak hakkını verirken, kendisi için va>okmuş olduğudur. Dahiliye müsteşan birkaç gün evvel ridat diye kabul ettiği bir meblâğın yüzgazetelere vaki beyanatında meselenin de kırk küsurunu da bu tahsil hakkile tahkik safhasmda olduğunu ve Vekâ beraber müteahhide vermiştir. İstan letin hukukî noktai nazardan vaziyeti bul hemşerilerinin paralarını sarfet tetkik ettiğini, bu tetkikatm bugünler mekte bu kadar teklifsizlik ve lâübali liğe nasıl müsaade edilir? de neticeleneceğini söylemiştir. 6 Belediye ile müteahhid arasm Dahiliye Vekâletinin bu yakın alâkadaki mukavele mucibince müteahhidin sı şükrana şayan olmakla beraber me muayyen bir müddet zarfmda şehirde selenin yalnız hukukî bakımdan değil, tesisat vücude getirmesi lâzımdır. Bu başka ve daha mühim noktai nazarlar (muayyen müddet) gerek birinci müdan da tetkik edilmesi lâzım ve hatta teahhid Anadolu Ajansı zamamnda, gezarurî olduğunu söylemeği isteriz. Hu rek ikinci müteahhid Giresun saylavı kukî noktai nazardan tamamen kanun Hakkı Tarık Us zamamnda hayli geç suz olduğu tahakkuk edecek olan bu i miş olduğu halde Belediye bir şey yapşin başka cepheleri de vardır. Meselâ: mamıştır. 1 Belediye ile müteahhid arasında Mültezim ve müteahhidin mes'uböyle bir mukavele nasıl imzalanmış?. liyetini mucib bellibaçlt noktalar 2 Belediye otoritesinden istifade eA Teşhir ücreti bir hizmet mukadilerek vatandaşlar nasıl muamelelere bili olmak lâzımdır. Müteahhid tesisat maruz kalmış? vücude getirecek ve bu tesisat vücude 3 Belediye, kendi otoritesini, ken getirildikten sonra, yani vatandaşlar adi hak ve salâhiyetlerini, kendi mühür fişlerini koyjnak için hususî yapılmış ve imzasını gayriresmî ellere nasıl ver mahaller bulacak olduktan sonra Be miş? lediye rasgele yere afiş ve levha tali 4 Bu gayriresmî ellerin vatandaş kini menedecektir. Müteahhid de bu ardan gayrikanunî bir surette topla husus tesisata konacak afiş ve lev dıklan paralar ne olmuştur?.. İlâh... halar için, Belediyenin tanzim edeceği Bu hale göre Dahiliye Vekâletinin bir tarife dahilinde muayyen bir ücret hukukî noktai nazardan tahkikata de alacaktır. vam etmekle beraber İstanbula da sürEvvelâ müteahhid bu tesisatı yapmaatle müfettişler göndererek meseleye mıştır. Saniyen hususî tesisata konmuş, vaziyed etmesi lâzım gelir fikrindeyiz. talika ve sairesine kadar bütün masrafı Çünkü ortada hem Belediyenin, hem sahibi tarafından yapılmış levhalar için müteahhid ve mültezimin, hem de her hiçbir alın teri dökmeden (teşhir üc ikisinin mes'uliyetini mucib noktalar reti) diye para istemiştir. vardır. Bunların belli başlılannı hatıra B Müteahhid, îstanbul Belediyesi gelişi sırasile aşağıya not ediyoruz: başlıklı (Türkiye Cumhuriyeti İstanbul Belediyesi Afiş İşleri) mühürlü (ihbar* Bçtediyenin metfnliyetini name) namı altmdaki kâğıdlarla halkmucib noktalar: tan para istemiştir. Bu kâğıdlarda afi1 Ne Belediye kanununda, ne de şaj müteahhidinin ismine veya adresi üsumu belediye kanununda (afişaj) ne aid en küçük bir kayid olmadıktan veya (teşhir ücreti) diye bir vergi yok maada bilâkis Belediyeden tebliğ ediltur. Böyle olduğu halde îstanbul Be miş bir mahiyeti vardır. Nitekim mah.ediyesi, şayani hayret bir gafletle halk kemeye ve Şurayi Devlete gidenler bile ;an böyle bir para tahsilini temin için bu ihbarnamelerin Belediye tarafın müteahhide Belediye kanunun 113 ün dan verildiğine hükmederek (Beledi cü maddesinin tatbikı hakkını vermiş ye) yi dava etmişlerdir. i. C Müteahhid, afişaj ücreti hakkın2 Heyeti Vekile, îstanbul Bele da Belediye kanununun 113 üncü maddiyesine afişaj hakkını (ilânlarm resim, desi asla tatbik edilemezken yalnız a şekil, yazı, ifade, renk ve talik mahal fişaj ücreti için dahi bu fıkraya istinaeri itibarile şehrin umumî manzara den vatandaşları tehdid eden ihbarnasile ahenktar olması ve bir Türk mem meler bırakmıştır. eketine lâyık surette izhar ve talikini D Müteahhidin, reklâm mahiyetintemin) maksadile veriyor. Belediye bu de yazı ve resimleri ihtiva etmlyen levmaksadla tesisat yapmağa ve ilânlan halardan teşhir ücreti istemesi raem bu tesisata koydurarak bu hizmeti mu nudur. Böyle olduğu halde müteahhid kabilinde makul olmak şartile bir bu nevi levhalardan da teşhir ücreti isücret almağa hak kazanıyor. Beledive temiştir. ne böyle bir tesisat yapmış, ne de her Yukarıdaki maddeler gerek Bele hangi bir hizmet ifa etmiştir. O halde diyeyi, gerek müteahhid ve mültezimi hangi hakla, hangi hizmet mukabili ve hangi kanuna istinaden vatandaşlar ayrı ayrı veya müştereken mes'ul ededan, hem de miktarı bas, döndürücü cek ve ilk hamlede hatıra gelen belli meblâğlar olmak üzere, (afişaj ücreti) başh noktalardır. Yoksa müfettişler, meselenin içine girdikleri vakit, bu işin namı altında, tamamen vergiler hak nekadar yüzkızartıcı olduğunu çok dakında tatbik edilen usullere istinaden, ha yakmdan göreceklerdir. bir para isteniyor? Hukukî bakımdan meseleye vaziyed eden Dahiliye Vekâletinin, diğer bakım dan da süratle tahkikata geçmesini ve bu tahkikatm neticesine kadar bu nevi tahsilâta devam edilmesine mâni olmasmı istiyoruz. Nitekim gerek Şurayi Devlet, gerek İstanbul, geçen gün Holanda Bankasının açtığı bir davada mahkeme bu talebler hakkında tehiri icra kararı vermiş bulunmaktadırlar^ rür görmez, yanındaki erkeğe bağırdı: Artık bunu alalım. Bayıldım. Bir daha mağaza mağaza dolaşmam. Erkek zayıf ve sinirli bir adamdı: Sen gÖrdüğün arabaya bayılıyor sun amma parayı da ben bayılacağım, külüstür mal istemem. Arabayı iyice bir gözden geçirmeliyim. Şadi hemen otomobilin kapısını açarak: Buyurun! dedi. Erkek müşteri arabanın içine doğru bas.ını uzatır uzatmaz homurdanmaya ve önüne gelen her teferrüata itiraz etmeğe başlamıştı. Şadi meharetle onu idare etmeğe çalıştı. Fakat müşteri en adî bir nokta üstünde münakaşa kapısı açıyor, fikirlerinin zıddım söyliyen olmadığı halde itiraza uğramış gibi sesini yüksel tiyor, meselâ: Çemenderin muzibliği elile Demnenin veya ondan ilham almış görünen La Fontainein şair, musikişinas, ressam, diplomat, silâhşor, pehlivan ve herşeyi olan tabiatten üscün ve tabiate aykın hayvanlannı bir yana bırakalım, fakat dört ayaklı, hatta iki ayaklı hayvanlardan çoğu insanla'ra parmak ısırtacak kadar zekâ ve sezgi göstermekten geri kalmıyor. Burnuna iğne sokan terziyi hortumuna doldurup getirdiği çamurla bir iyi kirleten filiu, yaralanan sahibini ağzına alrak kilometrolarla taşıyan ve nihayet çadınna ulaştıran bedevi atınm, Ekber Şahla mükemmel masubeler kuraraksatranc oynıyan maymunun hikâyelerini hepimiz biliriz. Ben, Anadolu şehirlerinden birinde bir at görmüştüm. Sahibi kördü ve bu kör adam o atla sokaklan alçak şehnişinlerle dolu, yollan yamnyumru şehirde sendelemeden, düşmeden, kafasını bir yere çarpmadan dolaşır dururdu. Çünkü hayvan, gelgeç denilen bir yandan öbür yana geçme köprümsü cumbalara, kaldmmlara pek yakm yapılmış şehnişinlere geldikçe öksürüğü andıran bir sesle kişnerdi ve kör binici bu işaretten yolun biçimini sezip başını eğdiğinden hiçbir kazaya uğramazdı. Adımbaşmda bir çukura yuvarlanan bakar körlerden çoğu bu hassas hayvanda tenasuh ermiş salih bir ruhun yaşadığına inanır ve sezjşteki keskinliği keramet sayardı. Hayvanlann beşerî hayatta canlı rol oynamaları artık imkânsız. Çöl gemisi denilen develer bile kum dalgalan arasmda boyunlarını göke dikerek geviş getire getire tayyarelerin uçuşunu seyrediyorlar. Makineleşen medeniyet atı da, deveyi de, mandayı da asliyetlerine iade etmek üzeredir. Bundan sonra onlar ya sirklerde, ya hayvanat kitablannda görülecek. Bununla beraber hayvanlann duygu kabiliyetlerinden istifade etmeği düşünenler eksik değil. Kendi zekâsile bir eşek kafasmdaki kabiliyeti karıştırarak ortaya mükemmel bir kazanc vasıtası çıkaran bir zerzevatçı işte bu zümredendir. Muayyen bir saatten önce bağıra bağıra mal satmanın yasak edilmesi üzerine zekâsını faaliyete geçiren bu adam, meslektaşlanmaf gözleri yelkovanla akrebe dikili dururken sebzelerini satabilmeği düşünmüş ve bu emeline ermek için de eşeğinin keskin stzi • şinden istifade etmeği tasarlamış. Şimdi biz Modalılar henüz gözümüzünJ çapağını silmeden kapımızda bir eşeğini nazik veya korkak bir şive ile yavaşça anırdığını işitiyoruz ve bundan eşik önünde zer^evat dolu iki küfe bulunduğunu nlıyoruz. İlk günlerde nezaketli anırışı tesadüfe hamletmiştik. Her sabah erken] den ayni teraneyi işitince işin ne olduğunı anladık ve ne yalan söyliyelim, biraz da hoşlandık. Çünkü sağh sollu her kapı önünde bir nebze durarak. «fasulye, domates... biber, pathcan» demek ister gi*J bi gevrek bir ahenkle sesinisahveren eşek o kadar ustaca davranıyor ki ilgilenmeme' ğe imkân yok. Meslektaşlannı kündeden atmak, malını herkesten önce satabilmek ve bunlan yaparken belediyeye yakasını kaptırmamak için bir eşeğin zekâsından istıfadeyi düşünen zerzevatçı, bu parlak nericeye erinciye kadar şüphe yok ki hayli uğraşmıştır. Fakat elde ettiği nimetin çektiği külfetten fazla olduğu da belli. Çünkü hepimiz, öbür sebzecileri bıraktık, bu zeki eşekle alışveriş ediyoruz. Yalnız bir korkumuz var: Öbür esnaf ta bu zerzevatçıyı taklid edip mallanm gün doğmadan satmıya kalkışmasmlar. O zaman bizim mahalle, seyyar bir sirka döner ve kulaklanmız uğultu içinde kalır| Türk sigaraları Mısırda rağbetin arttırılması için tedbirler alındı Inhisarlar ldaresinin Mısırdaki fabri kasını teftişe giden înhisarlar Umum Mü" dürü Mithat Yenel, bu fabrikada yap tığı tetkikattan sonra Türk sigaralarının Mısırda daha fazla rağbet bulması için lâzım gelen tedbirleri almış, bilhassa satış işlerini yeni baştan kurdurmuştur. înhisarlar Umum Müdürü bir muharrırımıze bu hususta şunları söylemiştir: « îdaremizin Mısırdaki fabrikası söylendiği gibi şimdiye kadar fena ne tice vermiş değildir. Benim tetkiklerim bu zamana kadar alman randımanı daha ziyade fazlalaştırmak ve Türk sigara lannın satışını artırmak içindi. Bunun için de Mısırda yabancı ellerde bulunan satış işlerini tamamen üzerimize aldık. Evvelce fabrikayı biz işlettiğimiz halde satışlar başkalan tarafından yapılıyordu. Hâlbuki şimdi Mısırdaki Türk sigaralannm imalâtile beraber satışlarını da biz yapacağız. Böylelikle dünyanın her tara * fında olduğu gibi Mısırda da çok sevilen ve aranılan sigaralanmızın daha zi yade rağbet göreceğini kuvvetle umuyoÎUZ. Mısırdaki fabrikanın lâğvedileceği hakkında çıkan haberler doğru değildir. Fabrika eskisi gibi faaliyetine dcvam edecektir» Selim Strrı Tarcan Eski Yunan muhariblerinin Selânikte yaptıkları Atina 4 (Hususî) Selânikte bulunan eski muhariblerden kalabalık bir grup dün hükumet konağına giderek Makedonya Umum Valisinden Selâ nikteki beynelmilel sergide kendilerine iş verilmesini istemişlerdir. Valinin, bu hususta salâhiyeti olmadığım söy lemesi üzerine de hükumet konağından dışarıya çıkmışlardır. Bu grup muhte lif kısımlara aynlarak konağın etrafında dolaşmakta iken içeriden çıkan sergi direktörile vilâyet müşavirinin üzerlerine hücum ederek ikisini de iyice dövmüşlerdir. Bu hâdiseden müteessir olan Umum Makedonya Valisi telgrafla hükumete istifasını göndermiştir. Eyüb Kaymakamı işe başladı Yeni teşkil edilen Eyüb kazası işlerinin Fatih kaymakamı Haluk tarafından idare edileceğini yazmıştık. Eyüb kazasına bir tahrirat başkâtibi tayin edilmiş Haluk dün Eyübe giderek kayma kamlık vazifesile meşgul olmuştur. Kaymakam şimdilik nahiye binasmda otur makta ise de bu binanın ihtiyaca kâfi gelmediği, yeni bir binaya lüzum olduğu anlaşıldığmdan keyfiyet Dahiliye Vekâletine yazılacaktır. Belediye meclisi toplanıncıya kadar Eyüb kazasmm Belediye işleri eskisi gibi Fatih kaymakamlığı tarafından ifa edilecektir. Yugoslavya ile yeni ticaret muahedesi Türkofis başkan muavinlerinden Bürhan Zihni Ankaradan şehrimize gelmiştir. Bürhan Zihni buradan Belgrada gidecektir. Yugoslavya ile aramızdaki ti caret anlaşması bu ayın 19 unda müddetini bitirecektir. Bu itibarla Yugoslavya ile aramızda Belgradda yeni bir ticaret anlaşması hazırlanacağı anlaşılmaktadır. 3 Şu fıkrayı Şurayi Devlete veri en bir istidadan alıyoruz: «Teşhir ücreti namile istenilen paranın hangi esas ve hesaba istinad ettiği malum değil dir. Afişaj hakkı vergi mahiyetinde olmadığından Belediyenin bunun için ücret iddiasmda bulunduğu takdirde usulen mahkemeye müracaat etmesi icab M. TURHAN TAN içine girdi. Gene lâmbasını yakarak marukenleri, pencereleri, kapı topuzlannı ellerile yokladı. Bütün bu işleri süratle, fakat kendisine büyük bir emniyetle yapıyordu. Cüssesinden ümıd edılmıyen bir çevikliği vardı. Sadinin söylemek istediği birkaç cümleyi yarısmda kesecek kadar Yazan: Server Bedi her türlü telkine mukavemet eden bir ciddiyet gösterdi. Evet, her şeyden evvel senin mo dıramadığını gördü. Sonra arabadan indi ve Nail Beyden İki üç gün sonra bir müşteri daha geltör aksamını ve işleyişini öğrenmen lâ fiat istedi. Şadiye hiç ehemmiyet vermimişti. Şadı hemen Nail Beyin odasına çızım. yordu. karak: Cumhuriyetin tefrikası: 50 SERSERİ *** Nail Bey Şadiyi o gün bizzat garaja götürdü ve ona otomobil kullanmayı öğ retecek olan şoför Salim Ustaya tanıttı. Şadi ertesi sabahtan itibaren ders almaya başlamıştı ve pek kısa bir zamanda, birkaç günde otomobil kullanmayı, otomobil nevilerini ve hususiyetlerini öğrendi. Bir hafta sonra mağazada çahşmaya başlamıştı. Fakat ilk hafta zarfında ancak bir müşteri geldi, onu da Nail Bey karşıladı. Şadi uzaktan konuşmalarını dinliyordu. Nail Beyin müşteriyi kan Bu sefer bana bırakınız, dedi. Nail Bey muvafakat etmişti: Fakat, dedi, ben de bulunayım. Müşteri çok kısa boylu ve çok şışman bir adamdı. Otomobilin yanına yaklaşır yaklaşmaz, Sadiye söz söylemek fırsatını bırakmadan: Motörü açar mısınız? dedi. Sadi hemen kapağı açmıştı. Müşteri iğildi, cebinden bir elektrik feneri çıkardı ve yaktı. Bir kelime söylemeden beş dakika kadar muayene etti, sonra doğruldu, otomobilin kapısını bizzat açtı ve Arabayı sattın. Pey aldım. Kumüsyonunu şimdi sana vereceğim. Yüz dört lira tutuyor. Fakat otomobili ben sarmadım ki. Müşteri bana bir kelime söyletmedi. Olsun. Bu modellerin hepsini ta nıyan bir müşteri. Mağazaya gelmeden kararını vermiş. Onu kazanmaya çalışmanın faydası yoktu ki... Marka kendi şöhretile onu kazanmıştı. Pek güzel... Benim ne rolüm var bu işte? Nail Bey fiatini söyleyince müşteri ne Nail Bey gülerek: kadar tenzilât yapabileceğini sordu. Uzun etme! dedi, bu senin hak Nail Bey hiçbir ikramda bulunmaya kın. Öyle konuştuk. Biraz da teşvik oimkân olmadığım gayet kat'î söyleyince | lur. müşteri: Ve Sadinin önüne iki elli liralık attı, Biliyorum, dedi, fiat budur. Fa dört lirasını da sonra vereceğini söyle kat bu arabayı bana îzmire gönderecek di. siniz. Nakliye size aid olacak. Fakat aradan yirmi beş gün geçtigi Nail Bey kabul etti ve müşterile be halde, bundan başka, Sadinin hesabına raber yazıhaneye çıktılar. kaydedilebilecek bir satış olmamıştı. Yarım saat sonra müşteri gitmişti ve Yalnız, ay sonunda, genc ve güzel bir Nail Bey Şadiyi çağırdı: kadınla kırkını geçkin bir adam gelmişti. Haydi bakalım, dedi, işin oldu. Kadın bej renkli bir spor otomobilini gö Hâlâ ısrar ediyorsunuz... Ben çocuk oyuncağından daha mükemme arabalar kullandım. Hanımın hatın ol masa ben bu oyuncaklann yüzüne bi bakmam. Şadi bu söze karşı hiçbir şey söyle mediği halde müşteri devam ediyo du: Tabiî... Malmızdır... Müdafaa deceksiniz... Aklınıza geleni söyliye ceksiniz, fakat doğru değil, hiç doğru de ğil... Kadın erkeğinin kolundan çekti: Yeter! dedi, vallahi baygınlık geliyor içime... Şimdiye kadar muayene ettiğin arabaların yüzüncüsü bu... İnsaf... Şu adamlara acı biraz, bana acımıyor san... Erkek bu sözleri duymamış gibi şo för yerine eğildi: Guya bu idrolik fren, değil mi? Sevsinler. Böyle araba ile insan Şişha Ne demek? diyordu, ben karoseneyi değil, Beyazıd havuzunu döneriden anlamaz mıyim samyorsunuz? mez Estağfirullah, anlamazsmız de Sadinin yüzüne bakarak: lArkast varl medim.