4 Temmuz 1936 CUMHUHİTrET Konferans etrafında tetkikler Bütün Sovyet istekleri Türk teklifinde vardır Türk teklifi, Karadenizle Boğazları Sovyetlere tamamile açmış ve Karadenizde sahili olmıyan devletlere de kapamıştır Boğazlar konferansı hakkında, son günlerde, Sovyet Rusya dostumuzun gazetelerinde bazı yazılar çıktı. îzvestıya ile Pravdanın bu yazılarında Türkiyeye karşı iğbirar ve teessüf havası var. Sov yet meslekdaşlarımız, Bogazlar konfe ransında Sovyetlerin tekliflerine muzaheret etmediğimizden şikâyet ediyorlar. Pravda, Türk teklifini tenkid ederek şöyle diyor: macmuu 28,000 den fazla ecnebi harb gemisi girmesini yasak etmiştir. 3 Türk teklifi, Karadenizde ecnebi harb gemilerinin 15 günden fazla dur " masını menetmiştir. 4 Türk teklifi, Sovyet Rusyaya Karadenize istediği kadar gemi sokup çıkarmak ve istediği kadar kalmak hakkını vermiştir. Kollektif emniyet buhranı artıyor Dünyanın her köşesînde manzara karanlık... Pertinax, «Europe Nouvelle» mec * muasında neşrettiği «Kollektif emniye tin akıbeti» başlıklı yazıda diyor ki: Montrö konferansı 22 haziranda açıldı. Milletler Cemiyeti 26 haziranda toplantıya çağırıldı ve Asamble, 1935 teşrinievvelinde fasılaya uğrıyan içtimaına 1 temmuzda tekrar başlıyacak. Bu beynelmilel toplantılarda, Musolininin 3 tesrinievveldeki ve Hitlerin 7 marttaki darbelerile sarsılan Avrupa işlerinin bi lânçosu yapılacaktır. Şayanı dikkat iki fırsatla, kuvvet ve emrivaki usulü, bey nelmilel kanunun fevkine çıktı. Bu kanuna yeni bir tecavüz daha vuku bulacak olursa, sulh muahedeleri ve bunların müdafıleri sapır sapır dökülmekte gecikmiyecek ve ondan sonra, kollektif emniyete artık kimse inanmıyacaktır. îngiltere Maliye Nazın Chamberla inin 10 haziranda söylediği nutuk, tecezzı kabul etmez sulh prensipinin iflâsı ihtimalini gösteriyor. Onun düşüncelerin den çıkacak mantıkî neticelere göre, Büyük Britanya Ren hattını Almanyaya karşı müdafaa edecek \t Akdenizdeki kendi vaziyetini sağlamlaştıracak, orta ve şarkî Avrupada muahedelerin muhafa zası uğrunda mücadele edenlere cesa tef vermekle kalacak, fakat, yardım için ne bir asker, ne bir tayyare, ne bir gemi ne de bir İngiliz lirası verecektir. Otobüs facialarının mahiyeti Bunlara kaza değil, suikasd demeli! Bizde otobüs ve kamyonların şasileri ilim ve fenne kat'iyyen münasebeti olmıyan şekilde yapılır ve ondan sonra binbir idraksizlik,.. Gene bir otobüs kazası. Gene birçok yaralılar yerine birçok ölüler bulunmaması talih ve tesadüf meselesi olmuş. Fevkalâde bir tesadüfle atlatılmış bir felâket!.. Gene tahkikat yapılacak, sebeb, müsebbib ve mes'ul aranacak, raporlar yazılacak... Bu kadar!. Belki bu rapor yazılırken veya aid olduğu makamlarca okunurken gene buna benzer burada, Konyada, Samsunda, veya Karsta, memleketin herhangi bir tarafında kazalar olacak... Gene «usulü veçhile» tahkikat yapılacak ve raporlar verilecek! Mes'ul diye ölmiyenler arasmdan birisi mahkemeye verilecek. Fakat bunun la ne ölenler dirilecek, ne sakat kalanlar teselli bulacak, ne de ertesi günü, ertesi hafta veya bir ay sonra ayni tarzda, ayni sebeblerden dolayı dığer kazaların önüne geçmek için kat'î bir tedbir ahnmış olacaktır. Otobüs kazaları hakkmda yapılan tahkikat neticesi verilen bütün raporlan bir yere toplamak kabil olsa, bunlar tahlil edilerek bir istatistik şekline konsa bütün bu otobüs kazalanndaki «sebeb» lerin hemen hemen bir, ve ayni olduğunu hayretle görürdük!... * * * meden yapılan otobüslerin yüzlercesi mcmlekette hergün işleyip duruyor. Araba ile otobüs arasındaki farkı ancak çabucak gidivermekten ibaret zanneden binlerce yurddaş, başları ucunda birer kıla asılmış kılıclar sallandığını bilmeden ve mecburiyet altında kurbanlık koyun gibi bu ecel beşiklerinde seyahat eder ler. Içerisi fennî istiab haddini aşarak tıklım bklım doldurulmuş otobüslerin tepesine bile yolcu doldurulduğunu Anadoluda ve Trakyada seyahat edenler çok görmüşlerdir. ¥ * * Tam yerinde bir kelime anlış kullanılmış kelimelerden kurşun yemiş kadar acı duyan bir kalem âmirine bir gün şöyle bir pusla sunulur: «Aybaşında ödenmek üzere bana üç lira istikraz buyurmanızı rica ederim.» Kalem âmiri, bütün serveti elinden a lınmış ve beyninden vurulmuş gibi ıstı \ rablı bir halet içinde hemen kaleme ya pışır, puslanm altına şu satırlan yazip ödünç para istiyen arkadaşına yollar: «Ikraz ile istikraz arasmdaki farki; bilmiyenlere verilecek param yoktur.» Kalemlerde şen ruhlu ve açıkgözlü adamlar eksik değildir. Onlardan biri âj mirle memur arasında geçen gülünc mu j haberenin sırrını sezer sezmez kelime düşj künü âmire yanaşır, kulağma fısıldar: Bendenize üç lira ikraz buyurur' musunuz? Adamcağız, ikraz kelimesinin sıcağı sı] cağına doğru kullanılmasmda'n aldığı zevkle liralan sayar ve sorar: İstikraz ettiğiniz şu parayı ne vaj kit geri vereceksiniz? Öbürü cevabı yapıştırır: Aldığım para borc değil, kelimeyil doğru kullanmaklığımm bedelidir. Gerij vermeği ben düşünsem bile siz kabul etj memelisiniz. *** Dün gece sıcaktan mı, sivrisinek teren1 nümlerinden sinirlendiğimden mi, neden! ?e uykum kaçtı. Saatlerden beri nur üfürmekten, güneşe vekâlet edip küreyi ay dmlatmıya uğraşmaktan yorgun düşı algun ayı seyretmek için pencereyi açtım»] başımı boşluğa uzattım. O da ne? Pen cerenin altında yanyana gelmiş sıkışık baş!.. İlkin bir seziş çarpıklığı geçirdiği me zahib oldum. Sonra bunlann zami ve mekân mefhumlanna sırt çeviren dı beder iki gene olduğunu anladım. Aşıklar, tepelerinde bir çift mütecessi »öz bulunduğunu sezmeden konuşuyor lardı. Fakat mehtaba sözlerini duyurmamak ister gibi kelimeleri dudaktan kula ğa değil, dudaktan dudağa devrettikleri için ne konuştuklarını anlıyamıyordum. Bir aralık erkeğin sesi yükseldi. Aşk ilâhesi önünde kaside okur gibi jestler ali rak teminat vermeğe koyuldu: Inan aziz mahluk. Senin için taş* dığım sevgi tamamile plâtoniktir! Yavaşça başımı çektim ve pencereyi kapadım. Hatırıma yukarıki fıkra gel mişti, kahkahalarla gülüyordum. Çünkü plâtonik aşk, Sokratla Eflâtun okuyan larca malum olduğu üzere, aç gözlü, muhteris ve hamleci sevgi demektir. Pol e Virjini gibi tabiate aykın hikâyelerde görülen iştihasız, emelsiz ve tertemiz aşklar ancak sokratik tabirile ifade olunmak gerektir. Zaman, bilinmez nasıl bir yanlışlıkla, Sokratın hakkmı Eflâtuna kap tırdı ve onun ayıbını Sokrata yükledi. Fakat kaldınm köşelerini sevda mih rabı yapan bu gene âşık, iki felsefî ıstılah arasında bin yıl önce vukua getirilen değişikliği biliyormuş gibi plâtonik tabirini tam yerinde kullanıyordu. Eşi de ayni bilgiyi taşıyorsa aralarındaki gönül aksatasımn aksamadan yürüyeceğine şüp he yok. Hoş, başka bir telâkki ile de aşk kaldırıma düşmez ya! 5 Türk teklifi, 25,000 tonluk Sov«Türkiye, Karadenizde sahildar mem yet gemilerinin bile Karadenize girip çıkleketler gemilerinin çıkış hakkıtnn, bu malarını kabul etmiştir. memlekeileri ziyareie gelen ve Karade6 Türk teklifi, Sovyetlerin bütün nizât sahildar olmıijan memleketler için denizlerdeki donanmasmı Karadenizde teklif ettiği 15,000 tonluk hadde indiril toplamağa ve istediği zaman bu donan rnesini teklif etmektedir. Gerçt, Tiirk pro mayı oradan çıkarmağa müsaiddir. jejsi Karadeniz memleketleri için daha 7 Türk teklifi, Sovyet Rusya hali geniş çıkış. imkânlan kabul etmektedir. harbde olduğu zaman, Karadenize gene, Fakat bu devletlere, mensub muhtelif en büyüğü 14,000 tonluk olmak üzere harb gemilerinin çıkışım Türkiye tara azamî 28,000 tonluk ecnebi harb gemisi fmdan verilecek hususî müsaadelere tâbi girmesine müsaade etmekle bu denize hiç tutmaktadır.» harb gemisi girmesine müsaade etmemiş Halbuki bizim teklifimizde Sovyet demektir. Çünkü, bu 28,000 ton, SovyetRusyanın aleyhine hiçbir kayid yoktur. lerin Karadenizde bugünkü donanma Bilâkis bizim teklifimiz Karadenizi, ora sından bile çok zayıf olacağından, kimse da sahili olmıyan devletler için kapalı de dayak yememek için Karadenize girmiyeniz ve Karadeniz devletleri için açık de cektir. niz addetmiştir. Bütün bu iyiliklere mukabil de, SovBizim teklifimize göre, Karadenize a yet dostlanmızdan yalnız 25,000 tonluk zamî 28,000 tonluk ecnebi devlet gemisi büyük gemilerinin Boğazlardan girip çıkgirebilir ve orada 15 günden fazla ka ması için, önceden müsaademizi almalalamaz. Buna mukabil, Karadeniz devlet nnı rica ediyoruz. Çünkü, Türkiyenin leri nekadar isterlerse o kadar gemiyi hem emniyet ve müdafaası bunu icab ettiriyor. karadenize, hem akdenize geçirmek hakArkadaşımız Pravda bu müsaade alkını haizdirler. Yapılan tahdidata ge ma meselesinin Karadenizde sahili olmılince, bu yalnız gemilerin geçiş zamanına yan devletlerin harb gemilerine teşmil emünhasır ve Türkiyenin emniyet ve mü dilmediğini yazıyor. Halbuki harb ve dafaasına mütaallik tedbirlerdir ki bun harb tehlikesi halinde o devletlerin de larda da gene Karadeniz devletleri lehi bütün harb gemileri Boğazlardan geç ne değişiklikler yapılmıştır. mek için Türkiyeden müsaade almağa Boğazlardan harb gemilerinin geçişin mecburdurlar. Sulh zamanında ise, onlade esas prensipimiz şudur: Bir defada rın 14,000 tondan büyük gemilerinin yalnız 14,000 tonluk gemi geçecektir. içeri girmesine hiç müsaade etmiyoruz kı Fakat, yalnız, Karadeniz devletlerinin izin almalan mevzuu bahsolabilsin. Tek25,000 tonluğa kadar olan büyük gemi rar ediyoruz: Sovyetlerin yalnız 25,000 Ieri de geçebilir. Bu büyük gemilerin ge tonluğa kadar olan büyük gemileri müçışi için, Türkiyenin önceden müsaadesi saademizi alacaklardır ki bu da bizim ahnacaktır diye bir kayid koyduksa, bu «emniyet içinde geçiş serbestisi» ana prennu sırf kendi emniyetimiz için koyduk. sipimizin icabından başka birşey değildir. Boğazlardan harb gemilerinin girip çıkSovyet sostlarımızın muhterem gaze maları işinde kendi emniyetimizi düşün teleri, Türkiyenin teklifinde bütün Sov düğümüz için, kimsenin, hele dostlarımı yet menfaatlerinin düşünüldüğüne emin zın bize asla gücenmemeleri lâzım gelir. olabilirler. Nitekim yukarıki satırlar, bu Türkiye, Karadeniz devletlerinin 25,000 ciheti adeta riyazî kat'iyetle isbat etmektonluk gemilerinin, Önceden kendi müsa tedir. adesi alınmak şartile girip çıkmalarına Montrö konferansında Türkiye, evvelâ müsaade ederken münhasıran Sovyet kendi emniyet ve müdafaasını, hemen arRusyayı düşünmüştür. Çünkü büyük dos lcasından da Sovyet Rusyanın menfaat hımuzdan başka Karadenizde hiçbir dev lerini müdafaa etmektedir. letin 25,000 tonluk gemisi yoktur. SovPravda makalesinin sonunda «Sovyet yetlere başka bir hizmette daha bulun Rusyanın kendi emniyetinin müdafaasını duk ki o da, Karadenizde sahili olmıyan Türkiyenin emniyetini müdafaadan üs devletlerin Boğazlardan 14,000 tondan tün addetmediği» yazılıdır. Aziz dostlabüyük gemi geçiremiyecekleridir. Böyle rımıza teşekkür ederiz. Bu takdirde, bi ce Karadenizde, Sovyet Rusya donan zım «emniyet içinde Boğazlardan geçiş» masının karşısma 10,000 tonluk kruva prensipimizi ve bu prensipten mülhem ozörler çıkabilecektir. Çünkü şimdi büyük larak hazırladığımız teklifi mutlaka bedenizci devletlerde 14,000 tonluk gemi ğenmeleri lâzım gelecektir. Çünkü Sov yoktur. Ancak 10,000 tonluk büyük ve yet Rusyanın bütün istedikleri teklifimizzırhsız kruvazörler vardır ki bunlar da, de vardır. Koyduğumuz tek kayid ise Sovyetlerin Karadeniz donanması için kendi emniyetimizi düşünerek konulmuş bir tehlike teşkil edemezler. Çünkü o olan Boğazlardan geçişin şekline aid küdonanmada, bugün dahi, 23,000 tonluk çük tahdidlerden ibarettir. 12 tane 30 buçukluk topla mücehhez bir Türk teklifi Karadenizin kapılarını drednot vardır ki 10,000 tonluk kruva Sovyetlerden ve Karadeniz devletlerin • zörlerin birkaç tanesini birden haklıyaden başkasına sımsıkı kapamış, Sovyet feilir. Rusya ile Karadeniz devletlerine karşı Şimdi Sovyet gazetelerinin itirazma ise tamamile açmıştır. Böylece Karadekarşı mütalea ve cevablanmızı şöyle hu nizi hem kapalı hem açık hale koyan Türk lâsa edebiliriz: teklifi Sovyet Rusyanın bütün menfaat1 Türk teklifi Karadenizi 14,000 lerini korumaktadır. Sovyet gazeteci arkadaşlarımız, yukatondan büyük gemilere kapamıştır. 2 Türk teklifi, Karadenize tonaj rıdaki izahatımızı okuduktan sonra, ken Belçikada, Millî Müdafaa Nazın enerjik Deveze mevkiini terketmiş, Van Zeeland kabinesine dahil olmamıştır. Şu sırada, Belçikadaki zimamdarların ağ zında dolaşan söz: «Fransa vaktinde biYokuşları, inişleri, dönüşleri, viraj ze yarduna gelemez, her ne pahasına o ları ve çok kereler köprüleri de azamî olursa olsun umumî inhizamın önüne geç larak 10 kilometro süratle gidebilen beymeliyiz» den ibaret. gir arabalanna göre yapılmış yollar ü Lehistanda, General Smigly bundan zerinde asgarî 40 kilometro üzerine süüç ay evvel, miralay Becki Hariciye Na rülen ve kolayca 8 0 1 0 0 kilometro yazırlığından ayırmağa karar vermiş ve pabilen kamyon, otobüs ve otomobiller 1921 ittifakı mucibince, memleketinin kullanıyoruz. Yolları tamir ederken, süFransaya askerî muzaherette bulunaca rat iştihasım kamçılıyan asfalt şekle koBiz ilim ve fen, seyrüsefer kanun ve ğını vadetmişti. Fakat Beck kaybettiği yarken «virajları» olsun bu yeni vesaite kaidelerine karşı yapılan suikasdlere kanüfuzu tekrar kazanmış v e General göre ıslah etmiyoruz. za ismini veriyoruz. Halbuki bilâkis, bu ** * Smiglynin adı işitilmez olmuştur. felâketlerin hergün olmaması ancak Otobüs yapmak için kullandığımız adî Avusturyada, Başvekil Schuchnigg kaza, kader ve tesadüfe borclu olduğu«mutedil nasyonal sosyalistler» e yanaş kamyon şasilerinin % 99 u ayni tiptenmuz bir talih işidir. mağı ihtiyata daha muvafık bulmaktadır. dir. Fabrikaları, resmî kataloglarında bu Bu feci felâketlere karşı aldığımız Romanyada, Hitler hareketleri cür'et şasileri 11,5 tonluk diye gösterirler. lenmektedir. Yugoslavya Fransaya karşı Şaftları, frenleri, tekerlekleri, lâstikleri fedbir: «Şehir içinde 20, şehir dışında olan taahhüdlerine sadık kalmakla bera bu yüke göre garanti ederler. Acentalar 30 kilometrodan fazla gidilmiyecek» ber, 7 kânunusani 1935 tarihli ltalyan bu şasileri 1 , 5 2 tonluk diye satarlar. şeklinde bugünkü motörlü nakliye vasıtaFransız anlaşmasından sonra başka bir Alanlar 2 3 ve hatta 4 tonluk diye, eklarile adeta alay etmekten ibarettir. Halsiyaset gütmeği daha ihtiyatlı görmüştür. serisi bugün, süratten, merkez sıkletten, buki daha pratifc, daha rasyonel tedbir ve Geçen mart ayında, Türkiyenin, Ça kuvvei anilmerkeziyeden bihaber yirmi çareler vardır ve bunların tatbikı da kanakkale ve Marmaradaki tamamiyeti lira aylıklı şoförlere kullandırırlar. bildir. * * * mülkiyesini tekrar tesis etmek maksadile, V. BtRSON Hiçbir ilim ye fen kaidesine riayet etHitler usulüne müracaat etmesine ramak kaldığını gizlemeğe lüzum yoktur. Bütün cenubu şarkî Avrupa mem leketleri doktor Şahtı memnuniyet le karşılamışlardır. Almanya, bu memleketlerden satın aldığı ziraî mah sullere mukabil mamul eşya, harb mal zemesi ve mühimmat verecektir. Hulâsa olarak, karşımızda gördüğü müz manzara budur. Bu manzara gitgide kararmaktadır. Fılistinde patlıyan silâhlar, Kahireden arasıra gelen tezahürat haberleri, Fransız milletinin sosyal ha reketleri, altın mevcudumuzun derece derece dağılması, bütün bunlar, harb teh didi altında bulunan devletleri, garbî Avrupa haritasile ihtiyatlı oynamağa, Fransa ile îngiltereyi gözü kapal^takib etmemeğe sevkeden hâdiselerdir. dı esaslı isteklerinin bizim teklifimizde kâmilen kabul edilmiş olduğunu göreceklerdir. Bu suretle teessür ve teessüflerinin zail olacağına şüphe etmiyoruz. Gönen (Hususî) Halkevimizin muhtelif kolları faydalı çalışmalarım günden güne artırmaktadırlar. Başkan bizzat köylere kadar gıdip köylü ile hasbıhallerde bulunarak Halkevinin favdalarmı anlatmaktadır. Bu sureti Mağazaya indikleri zaman, Nail Bey, otomobillerden biri önünde durarak el lerini arkasına koydu: Şimdi hakikî bir otomobilin önündeyiz, dedi. Müşterilerden çoğunun otomobil almalarında kadmın rolü vardır. Bu bakımdan senin şekle aid mütaleaların çok doğrudur; fakat müşteri alacağı malın ötekilere teknik bakımdan üstün olduğunu da öğrenmek ister. Bunun için yalnız senin yaptığın gibi arabanın ptu rulacak tarafının kapısını değil, şoför tarafınm da kapısını açmak lâzımdır. Nail Bey söylediğini yaparak devam etti: Şimdi ben seni müşteri farzediyor ve sana hitab ediyorum: «Beyfendi, lutfen şuraya bakmız. Birçok arabalarda fren vardır; fakat, dikkat ediniz, bu model yepyeni bir sistemdir: Debrayaj yapmak ihtimali binde bir yoktur. Şanjman dişleri bambaşka bir madenden yapılmıştır. Bu maden icad edileli daha altı ay olmadı. Yalnız üçüncü vitesde değil, bir tramvay arkasında, hatta yavaş gi Azrailin hangi yokuş dibinde, hangi viraj arkasında beklediğini bilmiyen, düşünmiyen şoförler, benzin tasarrufu namı alhndaki ve memleketimiz otomobilciliğindeki umumî cehalet kaidesi mucibince hız aldıktan sonra motörü söndü rür, arabayı vitesten çıkanr, makine ile tekerlekler arasındaki irtibatın en ziyade güvenilen bir fren kuvveti olduğunu hiç düşünmiyerek bu irtibatı en lüzumlu zamanda keser, kendisi de dahil olduğu halde bütün yolculann hayatını düz yollarda bile bu yükün ancak yarısına göre hesab edilmiş ve çok kereler bozuk frenlere teslim eder. Göğüs, bağır açık, saç karmakarışık, ağızda sigara; cehalet, teseyyüb ve ihmal yolunda keyifli keyifli gider. Korkunç ölüm pençesini görmeden aklı başına gelmez. Fakat çok geç! Artık iş enkazı kanştıracaklara kalmıştır. Kurtulan can varsa bu enkaz altından çıkacaktır. **» Gönen Halkevinin faydalı çalışmaları M. TURHAN TAN Londrada I ı tarafı l incı sabırsızhk Abidin Daver DAV'ER berrak, daha temiz görünür. Malumu ihsanınız loşça bir yerden aydınlık bir yere bakarken göz daha az yorulur.» Nail Bey hayretle sordu: Öyle midir? Farkında değilim. Öyle galiba. Fakat her müşteri göz doktoru olacak değil a... Söz söylerken lâkırdı sıcaksa, ha raretli söylenmişse inandınr; soğuksa iki kere iki dörde bile kimse inanmaz. Nail Bey elinin kat'î bir hareketile Şadinin sözünü kesti: Her zaman öyle değil, dedi, biraz mubalâğa ediyorsun. Fakat istidadın çok var. Becereceksin. Yalnız otomobilin ne olduğunu bilmiyorsun ve daha fazla da saçmalıyabilırsin. Simdı aşağı inelim, sen enai müşteri ol da bir de ben sana otomobil tarif edeyim. Pek güzel. Tabiî ben bu işin acemisiyim daha... Zaran yok... Tavnn güzel... Psikolcjik bazı manzaralara da temas ediyorsun... Fakat yalnız çene ile, aktörlükle olmaz..« Yürü bakalım hele! hareket köylü ile Halkevliler arasın daki bağı bir kat daha sağlamlaştır maktadır. Yukarıki resım başkanla be raber köye giden Halkevi doktorunun hasta köylüleri muayene ve tedavi ederken göstermektedir. den bir yük arabası arkasında bile ağır ağır giderken, vites değiştirmeden, bir denbire 30, 50, 80 den 120 kilometroya kadar bir iki saniyede geçebilirsiniz. Nail Bey otomobilin önündeki motör kapağını açarak: Bakınız, dedi, sekiz silindirlik bir mbtör... Işte bujiler... Hem bilhassa karbüratöre dikkat buyurunuz... Son sistem süzgeci üstüne konmuştur ve gayet kolay bir yerdedir... Malumu ihsanınız... Kar büratörün ayarı pek zordur... Şadi başını Nail Beye yaklaştırarak: Efendim? dedi. Nail Bey güldü: Sahi, seni bu işin teknik teferrüa tını bilmiyen bir müşteri farzediyoruz, değil mi? Farz değil, sahiden bilmiyorum. Farzettiğimiz şey senin bu işlerdeki cehaletin değil, müşteri olmandır. Fakat zararı yok, bilmiyen müşteriye de bu teferrüatı anlatmalı. Otomobil alacak insanlar bu tabirlere karşı çok hassas olurlar. Başka yerlerden de üç beş kelime bütün müzaicerelerden çok daha büyük bir iş yapabilır. Nevs Chronicle, diyor ki: Almanlar, İngiliz sualnamesine vere cekleri cevabı mütemadiyen tehir edecek olurlarsa büyük bir hata işlemiş olurlar. M. Eden, Alman cevabının Brükselde toplanacak Lokarno devletleri konfe ransından evvel kendisine geleceği ümi dindedir. duymuşlardır. Senden de birkaç şey öğrenmek isterler. Çoğu da motöre aid, bilir bilmez birçok teferruat sorar. Ona öğ retmişlerdir. Meselâ «akümülâtör nere dedir?» diye sorar. Çünkü akümülâtqr güç yerde olursa içine maimukattar koy mak zordur, araba ansızın duruverir, işlemez. Müşteri bu kadarcığmı bir şoförden duymuştur, gelip sana malumatfu ruşluk eder; bazıları da saçmasapan şeyler sorarlar. Aldırmazsın. Sorduklan meziyet arabada yoksa tafsilâta girişmeden şu cevabı verirsin: «Kat'iyyen merak etmeyiniz, o cihetten emin olunuz, fabrika her şeyi hesab etmiştir» der, hemen müşterinin alâkasım başka tarafa çekersin. Ya o zayıf nokta üstünde ısrar e derse?.. İşte buna mâni olmalı, muvaffak olamazsan hafif bir itirazla geçiştirme ğe bak... Bir arabada o meselenin pek talî, pek uzak bir ehemmiyeti olduğunu söyle, geç. Anhyorum. lArkası varj Cumhurlyetin tefrikası: 49 SERSERI Kapıyı açtim. Bir adım geri çekilir ve deminki hayran pozu alınm. Tek kelime söylemem. Niçin? Güzel bir manzaraya samimî bir surette hayran olan adam susar. Emin olunuz ki bu susuşum en güzel sözden ziyade bu hayranlığımı size sirayet ettirecektir. Sonra ağır ağır kapıyı kaparım ve bajonı hafifçe salhyarak, gülümsüyerek «nasıl?» der gibi yüzünüze bakanm. Ya çok memnunsunuz, ya hiç değilsiniz, ya tereddüd ediyorsunuz, yahud ne düşündüğünüz yüzünüzden hiç anlaşılmıyor. Zarar yok. Ben daima sizi memnun farzederek hareket edeceğim. Yani sizin ; Yazan: Server Bedi benden farklı düşündüğünüze kat'iyyen ihtimal vermiyeceğim, hatta siz aksi bir hareket yapsanız, yahud bir sözüme itiraz etseniz: «Hakkınız var, diyeceğim, çok doğru... Geniş pencere müreccah br... Fakat hangi arabalara göre?.. Seyyah nakleden taksiler için... Çünkü bunların içini iskarça gibi dolduran yolcular dışanyı serbestçe görmek isterler. Fakat siz kendi arabanızda heran dışan ile meşgul olmazsınız. Bir gün yorgun, bir gün rahatsız, bir gün daha hususî vaziyette olacağınız tutar. Bu pencere ona göre yapılmıştır. Yatak odanızda imişiniz gibi rahat edebilirsiniz. Fakat dışarıyı gör miyecek misiniz? Bilâkis... Işık tertibarı hesab edilmiş olduğu için dışansı daha