28 Haziran 1936 CUMHUBtVET KONFERANS İNTIBALARIı Müzakere salonunda başlayan muharebe Yeni mukavelenin Türkiyeye aid haklar kısmma itiraz eden olmadı. Lâkin söz Boğazların beynelmilel vaziyetine temas edince... Montreux, 24 haziran sözlerini konferans gayet büyük bir Harb esnasında İngiliz ve Fransızla dikkatle dinledi ve eğer hissimde al n n koca bir donanma ve ordu ile geçe danmadımsa bu sözler münakaşanm yumedikleri Boğazların, sulh zamanında muşamasına sebeb oldu. sırf bir beynelmilel mesele olarak hal Hulâsa, bu sabahki filim dünküne nisledilmesi de elbet kolay bir iş değildi. betle daha çok canlı, daha çok entere Bugün öğleyi müteakib bu sabahki iç sandı. Hatta dünkü sahne tamamen sestimaa aid tebliğ neşredildiği zaman, in siz olduğu halde bugün kapılardan, pensan, meselenin bu kadar çetin bir iş ol cerelerden dışarıya doğru hafif bir uduğunu daha iyi anlıyor. ğultu bile gelmekte idi. Dünkü içtimalar, Boğazlar meselesi Toplantı nihayete erip te herkes dışaetrafında yapılacak beynelmilel diplorı çıktığı zaman, gazeteciler yer yer dele matik mücadelenin birinci safhasını gelerin etrafını sardılar. Delegelerin teşkil ediyordu. Bu safha, alelâde bir söyledikleri şeyler, tebliğde mufassa istikşaf, bir mücadeleye giriş safhası idi. lan bildirilen şeylerin daha fazla iza Milletler, mesele etrafında kendilerine hından ibaretti. Hiçbir memleket de müsaid mevzii elde etmek üzere girişlegesi bittabi bundan fazla bir şey söytikleri diplomasi muharebesine asıl bulemiyordu. Bununla beraber diploma gün başladılar. Her taraftan harekete sinin kulisteki hareketinden sarfı na getirilen kuvvetler, birer birer müca zar edilirse söylenecek başka bir taf dele sahnesine girdiler, birbirlerile çarsilât ta yoktu. pıştılar, zaman zaman mücadelenin şidTebliğ her şeyi söylemişti: Boğazlar deti arttı, denizden, karadan, havadan, dan girip çıkma meselesi etrafında sıkı deniz altmdan hareket eden kuvvetler birbirlerile karşılaştılar, sonra sabahın bir münakaşa cereyan etmiş, birinci ve on buçuğundan itibaren saat bir buçu ikinci derecedeki alâkadarlar kendileğa kadar devam eden muharebenin ver rince münasib olan mevzileri almışlar, diği yorgunlukla, münakaşaya yarın sonra yanna kadar münakaşayı tehir devam etmek üzere tekrar mevzilerine etmişlerdi. Tebliğin ifadesine göre mevzuun en hararetli noktası, Rusyamn diçekildiler. ğerlerine nazaran daha serbestçe işleKonferans mehafili zaten münakaşamek hakkını istemesi ve diğerlerinin de nın bu şekline intizar ediyordu. Türk bunun mütekabil bir esas üzerine isti projesinin, Türk emniyet ve selâme nad etmesi şartile mümkün olacağı fiktinden ziyade beynelmilel kuvvet murinde bulunmasile hulâsa edilebilir. vazenelerine ve başka bir ifade ile, BoMuhtelif delegasyonlarla temas halin ğazlar meselesinin bütün tarihinde de bulunan bazı gazetecilerle konuş Türklerden gayrilerini pek çok alâka tum. Onların intibaı da benim aldığım dar etmiş olan açılıp kapanma, girip intibaa uygundur: Bütün bu münakaşaçıkma şartlarına taalluk eden kısımla ların sonu umumî bir itilâfla neticelenrının kuvvetli bir meydan muharebe mekte gecikmiyecektir. sine yol açacağı malumdu. Binaenaleyh, Filhakika, bugün öğreniyoruz ki konbugün neşredilen tebliğin gösterdiği münakaşa ve mücadele havasına rağ ferans, Cenevrede iki gün sonra başlı men, konferansın tabiî seyrinde devam yacak içtimalara rağmen, fasılasızca ettiği hükmünü vermekte kimse tered müzakerelerine devam edecektir. Yalnız bu hâdıse gösteriyor ki buraya bu düd etmiyor. Biz Türkler için işin memnun edici mühim meseleyi halletmek vazifesile tarafı şudur ki bir kere memleketimizin gelmiş olan delegeler, meseleyi hallet emniyet ve selâmetini muhafaza için medikçe buradan ayrılacak değillerdir. Bilmiyorum, yol esnasında sürprizler istediğimiz tedbirleri almak, yani Bo olup ta hallin uzaması ihtlmali var mığazları dilediğimiz gibi tahkim etmek dır? Bugünkü gidişte böyle bir alâmet hakkımıza en küçük şekilde bir itiraz yoktur. Açık ve kestirme konuşmayı dahi varid olduğu yoktur. Bundan sonsevmiyen, her meseleyi, her hangi se ra, bizim Boğazların yeni müstahkem beblerle, ancak birçok münakaşalardan şeklinde başka milletlerin buradan ge sonra halletmeği tercih eden diplomatlip gitmeleri hakkında koyduğumuz ye lar, bu iş etrafında bir hayli konuştukni prensiplerin liberal olduğunda da tan sonra nihayet anlaşacaklardır. herkes müttefiktir. Şeytan kulağına kurşun: Boğazların Üçüncü derecede, Boğazlann tahki ebedî davası, bu defa şimdiye kadar hiç minin zarurî neticesi olarak buradan görülmedik bir şekilde, tabiî mecrasını gelip gitmeyi tetkik, tahdid etme haktakiben halle doğru inkişaf ediyor. Bu, kımızı da kimse bir şey söylemeksizin yeni bir hâdisedir. Bence bu yeni hâ teslim ediyor; olsa olsa, meselâ, bura disenin yeni sebebini, bugünkü Türki dan geçeeek harb gemilerinin ne suretyenin Arvupa ailesi içinde almış olduğu le geçecekleri ve meselâ Türkiyeden mevkide görmek lâzımdır. bir ay evvel mi, yoksa on gün evvel mi müsaade istemek lâzım geleceği gibi MUH1DDIN BIRGEN noktalar üzerinde konuşulacak ki bunlar da o kadar mühim meseleler değil dir. Demek oluyor ki Boğazlar etrafın da cereyan edecek yeni muharebede 24 haziran 936 meydan muharebesinde Türkiyenin vaziyeti hemen hemen bi taraf ve hayirhah bir mutavassıt rolünden başka bir şey değildir. Avrupanın çok sevdiğini bu defa daha iyi gördü ğüm sevgili doktor Aras ta, Türkiyenin Fatih civarında oturan Perihanm hizbu rolünü konferansın şu müşkül gü metçisi Eminc bundan birkaç gün evvel nünde pek güzel ifa ediyor olsa ge evde kimse bulunmadığı bir sırada Çek' rektir. Münakaşanm cereyan ettiği takriben mecedeki otuz lirayı alarak kaçmıştır. üç saat esnasında bermutad perdenin Emine bu paranın on beş lirasile arkasıüstünden içerideki sessiz filmi sık sık, ne bir manto almış; geri kalanla da saç ikide bir, seyrettim. Delegeler, bugün dünkü gibi değil, çok dikkatli, çok top lanna ondüle, ellerine manikür, ayaklalu, çok alâkalı idiler. Bugün içeride da rına pedikür yaptırmış tam tuvaletini ikha çok sigara dumanı vardı. Dün, sır mal ettiği sırada da yakayı ele vermiştını oturduğu koltuğun arkasına yasla tir. yıp gözlerile uzaklarda dolaşanlara çok Hırsız hizmetçinin dün Fatih sulh cetesadüf edildiği halde bugün herkes müzakereyi dört göz ve dört kulak ha za mahkemesinde dunışması yapılarak linde takib ediyordu. Doktor Arasm yedi buçuk ay hapsine karar verilmiştir. Maruf bir musiki san'atkârı Şehrimizde klavsenle konserler veriyor Bediî danslar Yeni danslar zihnin yorgunluğunu alır, vücudde güzel bir disiplin ve tenasüb temin eder J Tarihî vesikalara dair T San'atkâr Korradına Mola Beynelmilel musiki âleminin çok ta nınmış ve sevilmiş genc simalarından Bayan Korradına Mola birkaç günden beri şehrimizdedir. Bugünkü piyanonun asırlarca evvelki şekli olan «Klavsen> denilen musiki aletinin Virtouseu olan san'atkâr dün akşam Kaza d'İtalia salonunda on altıncı ve on yedinci asır bestekârlarımn eserlerinden mürekkeb bir programla fevkalâde güzel bir konser vermiş, büyük takdirler kazanmıştır. Haber aldığımıza göre Bayan Mola orada ikinci bir konserini müteakib 1 temmuz çarşamba akşamı saat 21,15 te İstanbul radyosunda da bir konser verecek ve güzel sazmı ve repertuvarınm seçme bir kısmını geniş bir dinleyici kütlesine dinletecektir. Radyodaki konserden evvel kıymetli san'atkârımız Mesu'd Cemil, çalınacak eserler ve Clavicen denilen saza dair tarihî ve tahlilî izahat verecektir. Kıymetli san'atkâr Molaya muvaffakiyetler dileriz. Bediî danslarla vücudlerine güzel bir za rafet ve tenasüb temin eden genc Alman kızîarı ayni zamanda bir nevi spor olan raktslartnı yaparlarken Dansın menşeini tarihin en eski devirlerinde aramak lâzımdır. Bize binlerce yıllık bir maziden miras kalan heykellerden ve eski abideleri süsliyen tezyinattan da anlıyabileceğimize göre, dans Mısır ve Yunan esatirinde başlıca bir rol oynamıştır. Dansın asırlarla beraber geçirdiği istihaleyi takib etmek ve her yaşadığı devrin âdetlerini ve temayülâtım aksettirmekte en sadık bir ayna vazifesini görmüş olduğunu müşahede etmek güç bir şey değildir. bu iddianın bir hakikat tarafı bulunabilir, fakat yirminci asnmızı hararetlendiren bu daimî faaliyet ve hareket ortasında (Menuet) ve (Pavane) gibi eski rakıslann temkinli görünüşlerini ve ağır ahenklerini tasavvur etmek biraz aykın düşmez mi? Parisi altüst eden fırtına ve yağmur Diğer taraftan yeni danslan öğrenebilmek için oldukça uzun bir sebat ve gayret lâzım geldiği ve elde edilen neticenin bu gayrete muadil olmadığı noktaMnda bir itiraz vâki olabilir. Fakat bu öğ renilmesi güç olan danslann ayni zamanDans birkaç senedenberi, her zaman da zihnin yorgunluğunu alarak onu sıhhî kinden ziyade günün emrinde bulunu ve güzel bir disipline tâbi tutması daha yor, ve gerek bünyemizi inkişaf ve ada iyi değil midir? lâtımızı kuvvetlendirmek ve gerekse Zamanımızın (prudhomesque) zihniharekâtımızı güzelleştirmek ve mevcu yetli kimselerinin ve fazla ciddî münakdiyetimize biraz neş'e ve güzellik ver kidlerinin fikirleri ne merkezde olursa olmek hususunda bedenî terbiye ile git sun bugünkü danslar bedenî terbiyenin en gide daha sıkı bir surette teşriki mesai e zarif fetihlerinden biri addedilmelidir ve diyor. temenni edelim ki, salon ve hatta dansing dansörleri danslarına neş'e ve hayatla Hakikaten, adelât harekâtının ritmi ile musiki nağmeleri ritminin birleş beraber «geste» güzelliğile şahsiyetlerinmesinden daha ahenktar bir şey tasavvur den de bir çizgi aksettirsinler. olunamaz. Bu hususta onlara eksantriklikleri ve Belki şimdiki danslann büro hayah estetiğe mugayir harekâh takib etmeği mn bizi mahkum ettiği devamlı dimağî değil, jestlerin matematik doğruluğunu, faaliyetin ve hareketsizliğin vücudümüz figürlerin ince insicamını zarafetle ve tave fikrimiz üzerinde tevlid ettiği yorgun biilikle birleştirmelerini tavsiye ederim. luğu giderecek mahiyette olacağı yerde, Hulâsa, dansörün en esaslı vasıflan habilâkis çok yorucu olduğu ve içinde bu kikî dansı rakısla pek uzaktan alâkadar lunduğumuz asrî hayatın çılgın, başdön bir sürü hokkabazlıktan tefrik eden sadürücü hassasmı sinesinde cemetmiş bu delik ve zarafet olmalıdır. lunduğu mütaleası serdedilebilir. Filvaki Prof. PANOSYAN arih bakımından hayli önemli resmî bir dosyanm hikâyesi geçen günkü Cumhuriyette yazıl dı. Ben bu münasebetle bir yandan üç dört yıl önce açık arttırma usulile satılan vesikalan, bir yandan da henüz sıraya konulamıyan odalar dolusu evrakı hatırladım. Şurası muhakkak ki eslâf dediğimiz kimseler hükumet dairelerinde muamelesi ikmal olunan hiçbir kâğıdı yırüp atma rruşlar ve değeri olsun olmasın tek bir vesikayı elden çıkarmamışlardır. Fakat onlar dosya usulünü bilmedikleri için yığınlar teşkil eden bu kâğıdları ya torbalara sokuşturarak, ya sandıklara doldurarak muhafaza etmişlerdir. Vesikaların ilmî bir şekilde sıralanması, taalluk ettikleri mevzua göre aynlması usulü bütün dünyaca bellendikten sonra bizde de harekete geçilmek lâzımken yıllar ve yıllarca bu zarurete yabancı ka lındı, bütün resmî evrak rütubetli mah zenlerde ve izbelerde bırakıldı. Artık evrak hazinelerine hâkim olan böcekler di, tarihin gözünden esirgenen vesikalan haşarat okuyup kemiriyordu. Müzayede ile birkaç yüz çuval vesikanm satılması gibi işitilmemiş bir hareketin vukuundan, daha doğrusu şuyuundan sonra şiddetli tedbirler alındı, küçük bir kâğıdm elden çıkmaması temin olunmakla beraber Evrak hazinesinin tasnifine de teşebbüs olundu. Evrak hazinesi tarihî vesikaların an cak bir kısmını ihtiva eder. Muahedeler, mukaveleler, fermanlar, beratlar, men şurlar, kara ve deniz harblerine taalluk eden muhabereler, ahkâm defterleri, mevacib defterleri hep oradadır. Bu birkaç çeşid evraktan her biri kelime kelime altın değerindedir. Meselâ ahkâm defterleri, vaktile Vekiller Heyeti demek olan Divandan çıkan hükümleri ve emirleri muhtevi olmak haysiyetile hem Vekiller Heyetinin zabıtnameleri, hem Osmanlı împaratorluğunun kanun ve nizam mecmualan demektir. Mevacib defterleri de ordunun masraflarını tesbit etmektedir. Nasıl bir ölçü ile tahmin edildığıni bilmemekle beraber Istanbuldaki Evrak hazinesinde tam dort buçuk milyon parça kâğıd bulunduğunu işittim. Üç beş kişilik bir heyet bu vesikaların taalluk ettikleri mevzua göre tasnifile meşgul. îlk iş bittikten sonra vesikaların yıl ve ay hesabile sıralanmasına geçileceği söyleni yor. Buna bir değil, birkaç neslin ömrü elbette kâfi gelmez. Fakat evrakı böceklere bağışlamaktansa yavaş yavaş olsun elden geçirmek gene bir himmettir. Fakat düşünülmesi gerekli olan başka bir nokta daha var. Şimdi ele alınan yalnız Evrak hazinesidir. Halbuki tarihî vesikalar bu hazinede bulunanlardan ibaret değildir. Eskiden Başmuhasebe kalemi denilen dairenin evrakı da son derece mühimdir. Çünkü eski maliye kanunlan nın mahiyeti ancak bu evrakın tetkikile anlaşılabilir. Sonra şer'iye mahkemeleri ve evkaf sicilleri önemli vesikalardır. Bunlann bir kısmı yanmış ve bir kısmı yurdumuzun birer köşesinde unutulup kalmışbr?.. Vi lâyetler acaba zahmet ve masraf ihtiyar ederek bunlan heder olmaktan kurtara mazlar mı?.. îşin yorucu, usandıncı ve gerçekten yıpratıcı olduğunu biliyoruz. Lâkin vesikasız tarih yazılamıyacağı ve komşu hükumetlerden çoğunun kendi mazilerini bizim Evrak hazinelerinde aramrya gelmek* ten üşenmediği düşünülünce her güçlüğ# yenmeğe çalışmanm da bir borç olduğun* kabul etmemek mümkün olmuyor. Tarihî vesikalarımızla daha hızh v< daha şümullü surette meşgul olmak gereSk Gönen panayırı çok Haziranın 24 üncü günü, Pariste misi görülmemiş derecede şiddetli bir fırtına olmuştur. Fırtına ile beraber, bir saat kadar devam eden tufanı andınr bir yağmur yağmış, şehrin muhtelif yerlerine birçok yıldmmlar düşmüştür. Fırtına eınasında birçok kazalar da olmuştur. 15 metro yüksekliğinde bir ağaca yıldırım isabet etmiş, ağaç bir sundurmanın üstiine yıkılarak sundurma altına sığınmış bulunan elli kadar insandan kırk altısını yaralamıştır. Bynlardan bazısmın yarası pek tehlikelidifc Bundan başka, birçok yerlerde du varlar yıkılmış, bazı binalann alt kat larını su basmış, caddelerden birinde bir tramvay teli koparak yolculardan iki kişiyi yakmış, bir şeker fabrikasmın ambarlannı basan sular, 3 milyon franklık haîara sebeb olmuştur. Amele, seker am barınm suyunu boşaltmaktan imtina ettiği için, bu işi bizzat direktdrler yapmağa mecbur olmuştur. Paris civannda da fırtına ve yağmur yüzünden birçok kazalar olmuştur. Resmimiz, yıldınmla devrilip kırk altı kişinin yaralanmasına sebeb olan ağacı gösteriyor. «Bak ne hikmettir! Eğer eski zaman kadınlan uydurmuyorlarsa ertesi sabah ne görsünler? Sansar pilici getirip bah çeye bırakmış. Hayvanın boynunda mı, göğsünde mi bir yerinde yara da var mış! Yani sansar pişman olmuş guya ve pilici getirip bırakmış. Sen buna inanırsın değil mi? Sabahat: Elbette, dedi, Allah nezdinde duası makbul olmuş. Ha... Ben eskiden pek inanmazdım amma gene de arada bir «acaba?» diye düsünüyorum. Şimdi inanıyorum, Sabahat, epevce inanıyorum. Çünkü... ben de hırsızlık ettim ve pişman oldum. Senin gibi bir pilici kaparken vazgeçtim. güzel oldu Hırsız hizmetçi Hanımından çaldığı para ile tuvalet yapmış! Gonen panayırından bir görünüf Gönen (Hususî) Balıkesir Vilâyet Umumî Meclisinin verdiği karar üze rine Sanköy panayın kapatılmış, Gö nen panayın açılmıştır. Gönen kasabasının pek yakınında ve Gönen çayı boyunda ilk defa açılan bu panayır çok güzel olmuştur. Halkın ve esnafm istirahatini düşünen Gönen Belediyesi panayır hakkında pek faydalı kararlar vermiştir. Saraçlar bir taraf ta, manifaturacılar bir tarafta, kundu racılar bir tarafta olmak üzere her es gelir. Bahçe üstünde doğduğum odaya giden sofanm pencereleri bizim mutfağm damma bakardı. Geceleyin ben bu sofadan geçcAen pencere tarafından değil, duvar tarafından yürürdüm. Çünkü sansardan korkardım. Mutfağın damı üstünde mutlaka bir sansar beklediğini zannederdim. Sanki pencerenin önünden geçerken, cam kapalı da olsa, üstüme atlıyacak, beni de bir tavuk gibi kapacaktı. Sade kapıp götürmesi değil; bu hayvandan daha müthiş şeyler bekliyordum. O benim nazanmda hayvan da değildi. Kapkaranlık ve esrarengiz bir mahluktu. Nasıl anlatayım? Gece, ölüm, fenalık, herşey o idi. Belki resmini, yahud kendisini görseydim o kadar korkmıyacaktım. Görmediğim için, bütün görünmiyen şeylerin kudretini onda da var sanıyordum. Bu korkumu anneme ve evdekilere hiç açmadım. Yalnız her akşam annem beslemeye filâna: «Kümesin kapısını iyice örttün mü? Sansar girmesin!» dedikçe tüylerimin soguk soğuk ürperdiğini hissediyordum. naf bir tarafa ayrılmıştır. Tekmil hasilatı Gönen Belediyesine aid olan bu panayırdan halk ta, esnaf ta memnun kalmişlardır. Gönen panayırının açıldığı günden dağıldığı günün akşamına kadar hay van ahşverişinden iki bin küsur lira ve esnafm yer parası olarak verdiği bin küsur lira ki dört bin liraya yakın bir para Gönen Belediyesinin sandığına girmiştir. «Sekiz dokuz yaşıma bastım. îptidaiye mektebinde çocuklar sansardan hem korku ile, hem de hırsızhktaki meharetini methederek bahsediyorlardı. Yavaş yavaş benim korkum azaldı ve sansan beğen meğe başladım. Bir kere beni bu kadar korkuttuğu 'cin onu beğeniyordum. Keşke bende de öyle bir kudret, kuvvet olsa da herkesin gözünü yıldırsam... Hele çocuklar, sansann tavuğu nasıl kapıp kaçırdığını ballandıra ballandıra anlathkça, ben çalmanm bir marifet ve şeref olduğunu zannetmeğe başlamıştım. Hâlâ hatırlarım: Bir zamanlar «sansar gibi» sözünü dilime çok dolamıştım. Bir lâkırdıda on, on beş defa «sansar gibi» diyordum: «Sansar gibi içeri girdi», «sansar gibi baktı», «sansar gibi sıçradı.» «Bir gün sofrada bu sözü birkaç kere tekrarlayınca rahmetli annem sinirlendi: « A!., diye bağırdı, nedir bu sansar, sansar, sansar... Üstüme fenalık gelecek... «Babam önüne bakarlk: « Tabiî, dedi, göbeği sansarla ke Af. TURHAN Cumhuriyetin tefrikası: 44 SERSERI Yazan: Server B«di Ben böyle şeylere inanmam amma, arada bir aklıma geldikçe mana veriyorum kendi kendime. Annem beni sabaha karşı bahçe üstündeki odada doğurmuş. O zaman evimiz Cibalide idi. Ben çok iyi hatırlarım. Bahçe çok küçüktü. Pencerenin önünde, birinci katla ikinci kat arasında bir çardak ve asma vardı. Evlekomşunun bahçe duvan arasmdaki köşede de bir kümes. Annem tavuklannı çok severdi. Ozaman da pek sevdiği bir pilic varmiî. Tam ben dünyaya geleceğim $ırada, kümeste bir patırdı kopar. Annem o sancılar ve işkence arasında çırpımr: «Eyvahlar olsun, kümese sansar gir dî!» diye bağırır. Bu viizden az daha bir kaza çıkıyormuş ve ben dünyaya gel miyormuşum. Annemi «ustururlar, bir komşu kadın ağzına elini kapar ve beni doğurturlar. O telâş arasında annem gene «kümese gidip bakınız, benim kıymetli piücim ne oldu?» diye çığhğı basar. Allah rahmet eylesin, bir tuhaf kadmdı. Sevdiğini çok severdi. Koşarlar, bakar lar ki bizim validenin sevgili pilici kırklara kanşmış... Gelip derler ki: «San sar senin pilicini aldı amma onun yerine Şadinin gözleri daldı. Ellerinı arkasınsana gül gibi bir oğlan verdi.» dan çekerek cebine koymuş, bir ayağmı sallıyarak düşünüyordu: «Annem de der ki: Sansar denilen hayvan benim bü « Ah... Bunda bir uğursuzluk ol masın, sansar hırsızdır, bu oğlan da bü tün çocukluğumda hayalimi doldurmuş yuyünce hırsız olmasın. Allahım!.. Şu tur. Omrümde bir kere bile bu hayvanın sansara söyle de pişman olsun, pilicimi kendisini de, resmin de görmedim. O hâgeri getirsin. lâ en korkunc şekillerde gözümün önüne sildi. «Annem birdenbire susuvermişti. Eve», öyle ya, sansarla göbeğim kesildi. BütiŞ çocukluğum onu düşünerek geçmişti. Bn« selerdi... Hele bilselerdi ki ben de blt sansar olmak istiyorum; hele annem XM* nu bilseydi kederinden ölürdü. Gel (Î8 kocakan lâfına inanma.,Ben doğarkon annem: «Bunda bir uğursuzluk varf» dememiş miydi? «Sansar sözü bile o kadar hoşuma ghmeğe başlamişn ki bir gün mektebde hüsnühat vazifemin alhna «Sansar Şadi» imzasmı attım. Muallhn beni kaldırdı: « Bu ne? dedi, sansar! Ne demek bu? «Çocuklar güldüler. Ben ciddî idim: « Sansar hoşuma gidiyor! demişrm. « Nesi hoşuna gidiyor? « Marifetleri! «Hoca bile güldü. tsmimin başuıdan o kelimeyi silerek: « Otur, zevzek! dedi, sansar oh»r 4 sun inşallah! * lArkan varl