2 Haziran 1936 CTJMHURİYET Yeni hşkıran kudret kaynağı Biz bize Liberal adam O, faşist değildir fakat bütün fırkaların susturulduğu İtalyada söz sahibidir. Irkçılıktan hoşlanmaz fakat Hitlerin Almanyasında elini kolunu salhya sallıya dolaşır. Sosyalistleri sevmez fakat İspanyadan kovulmıyacağmı bilir. Fransa gibi, bütün partilerin şiddetle boğuştuklan bir memlekette o, bir köşeye çekilmiştir. Rahatça sigarasını tüttürürken «Dünya varmış ya ki yokmuş ne umurum?» diyerek önünde yapılan parti kavgalarını zevkle seyreder. Çünkü kendisine hiçbir zaman bir zarar gelmiyeceğine emindir. Liberal adam muza benzer: Hangi niyete yenirse odur. Bu manasızlığın sebebini liberalism'in tarihinde aramalı. Vaktile liberalism bir rejimdi: Cemiyetin tekâmülünü hürriyette gören bir rejim. 1848 e kadar liberaller Fransız inkılâbınm ortaya attığı hürriyetleri kazanmak uğrunda çalışırken Avrupanın her tarafında en mümtaz zümreyi teşkil ediyorlardı. Parlamentolann sol tarafı liberallere mahsus hususî bir loca haline gelmişti. Fakat yavaş yavaş istenen hürriyetler kazanildıkça liberalism'in de kavgacılığı azaldı. Sosyalistler, radikaller, komünistler gibi sol tarafı işgale başlıyan fırkaların çoğalması üzerine liberaller ortaya doğru kaydılar. Zavallılara orada da rahat verilmedi. Çünkü sağdan milliyetçilerin tazyikı artıyordu. Yerlerinde tutunabilmek için bir kısmı hafifçe sağ, diğer bir kısmı da hafifçe sola dağılmağa mecbur oldular; o şekilde ki memlekette herhangi bir taraf diğer tarafı devirmeğe kalkarsa sağdakilerin sola soldakilerin de sağa geçivennesi kolay olsun. îşte liberal adamın her yerde elini kolunu sallıyarak gezmesinin ve muza benzemesinin sebebi budur. Negüs Londraya ümidle gidiyor Türk kadını havacılıkta da harika yapacak! Nihayet askerî pilot olarak ta mükemmel vazife gören Bayan Sabiha, istikbal hakkındaki bütün ümidlerimizi takviye etmiştir Türk genclerine havada uçmağı öğretecek olan «Türkkuşu» geçen sene yani 3 mayıs 1935 tarihinde Büyük önderin huzurile işe başladı. Bu tarihten iki ay sonra Ankarada, Türkkuşu uçuş sahasında genc üyele rin plânör denilen makinesiz ve motörsüz uçaklarla nasıl uçtuklarım seyrediyordum. Uçacak her üye ve talebe ile ayrı ayrı meşgul olan Sovyet mütehassıslarmdan Anohin ve Romanoff Yoldaşlar, arada vakit buldukça bana yaklaşarak izahat veriyorlardı: «Bu uçuş dersle rini muvaffakiyetle öğrenenler, daha büyük plânörlerle ve saatlerce hava da kalmak talimlerini yaparlar. Bu a rada nazarî dersler de görürler. Ayrıca paraşütle yere inmeği öğrenmiş bu lunurlar. Bütün bunları elde ettikten sonra motörlü tayyare ile uçmağı öğ renmek, tayyareci ve pilot yetişmek için birkaç tayyare uçuşu kâfidir. "Dünya üzerinde davamı müdafaa edeceğim!,, LBajtora/ı 1 inct sahijedel Biz de buna alıştık! öprünün bir yandan öbüryanına sesini koşturdu: Beyefendi, beyefendi!.. Herkes bu koşan sesin yabancı bir adımla yürüdüğünü anlıyor ve gülüyordu. Sesin kimi aradığı da belli değildi. Çünkü aldırış eden yoktu. Fakat onu kaldırım dan kaldırıma yollıyan ağız durmuyordu. boyuna haykınyordu: Beyefendi, beyefendi! Gafil dudaklar, sesle durduramadıklan adamı bu sefer isim vermek suretile yakalamak istediler ve Hağırdılar: Z... Bey, Z... Bey! Kalabalıktan biri başını çevirdi, kendini çağıran adamı görerek biraz duraladı, sonra titiz bir hareketle yolu aşıp ona ulaştı, hepimize işittire işittire ve beğendire beğendire şu tekdiri savurdu: Ben bey değilim. Bayım. Herif şaşaladı, özür dilemek istedi: Dilim alışmış ta. Beriki cevabı yapıştırdı: Biz de buna alıştık. Ya uyarsm, Bayan Sabiha Uçuş sırası Bayan Sabihaya gelmişti. Bu zamana kadar yapılan uçuşlar; sa ğa, sola sapmadan dosdoğru gitmekten ibaretti. Halbuki Bayan Sabiha ilk defa olarak viraj alacaktı. Yani sağa ve sola sapma hareketlerini de yapacaktı. Ağırlık itibarile hafif geldiğinden Bayan Sabihanın yanına kum torbaları da kondu. Hocaları ona da gideceği istikameti, çıkacağı yüksekliği... ilâh anlat tılar. Lâstik halatlar gerilmeğe başla dı. Bir, iki... yirmi... otuz... kırk adım denince öğretmen Romanoff «hare ket> emrini verdi. Bayan Sabihanın içine bindiği plâ nör havalandı. Dosdoğru giderek yükseldi. Sonra yavaş yavaş alçalmağa başladı. Tam yere inmeden sağa ve tekrar sola saparak bütün manasile kocaman bir kuş yere konar gibi aşağıdaki tarlalara indi. Birkaç dakika süren bu müddet zarunda ben hem plânörün hareketini, hem de öğretmen Sovyet mütehassıslarının ihtisasatını takib ediyordum. Bayan Sabiha Rusyada Koktebel mektebinde yalnız başına yelken uçuşlarına hazırlanırken arasmda Bayan Sabiha da vardı. Bu gencler, dost komşumuzda çok terakki etmiş olan plânörcülük teşkilâtmdan Istifade ederek orada staj görecekler ve memleketimize yetişmiş birer plânorcü olarak avdet edeceklerdi. Türkiyed» ilk hava katarlart Müstakbel Türk tayyar*ci$i Plânörü tekrar tepeye getirmek için genc üyeler beygirle tarlaya koşarken ben muallim Anohine yaklaştmr Nasıl uçuş iyi oldu mu? diye sordum. Bütün memnuniyetini gösteren çok samimî bir tebessümle cevab verdi: Çok güzel, pek mükemmel! Bu kadar kabiliyetli talebeye gerek erkekler ve gerek kadınlar arasmda pek ender tesadüf edilir. Sabiha böyle devam e derse çok geçmeden Türkiye iftihar edebileceği bir tayyareci kazanacaktır. Bayan Sabiha tepeye döndüğü za man onu tebrik eden arkadaşları ve hocaları arasmda hiç tanımadığı bir ben vardım. Kim olduğumu anlar anlamaz sordu: Siz (...) in babası değil misiniz? Evet. Siz kızımı nereden tanıyor sunuz? Ayni sınıftan olmamakla beraber Kolejde mekteb arakadaşlığımız var. Hastalanmasına çok üzüldüm. Şimdi nasıldır?... Bayan Sabihanın o gün, o yerde, o anda elde ettiği muvaffakiyet herhangi bir genci halecana düşürecek kadar mühim ve büyüktü. Buna rağmen o zerre kadar bir halecan eseri göstermek şöyle dursun gayet sakin ve vakurdu; hasta olan bir mekteb arkadaşını ha ürlamış, onun sıhhatini sormağı unutmamıştı. Muallimlerinin kendisi hakkmdaki fikir ve ihtisaslannı anlattım. Memnuniyetini gösteren bir tebessümle: Ne dereceye kadar muvaffak olacağımı bilmiyorum. Fakat çok heve sim var. dedi. * * * Geçen sene, yaz sonuna doğru Sov yet Rusyaya giden Türkkuşu gencleri Bu sene, 17/2/936 tarihli gazetelerde hepimiz, göğsümüz kabararak okuduk: Hava kurumunun 12 nci yüdönümüne tesadüf eden 16 şubat 1936 günü iki plânörümüz, herbiri birer tayyare tarafından çekilerek ve hava katarları şeklinde Ankaradan Eskişehire muvaffakiyetle uçmuşlardır. Aradaki 240 kilometroluk mesafeyi 2 saatte aşmışlardır. Tek kişilik plânörü Bayan Sabiha, iki kişilik plânörü de Bay Mustafa ve Mehmed idare etmişlerdir. Bayan Sabiha o gün, Eskişehirden Ankaraya tayyare ile dönmüş ve yolda Föniks şirketi alacaklılarına tayyareyi kendisi kullanmıştır. Işte uçma derslerine başlıyalı ancak tediyat yapabilecek on ay geçmişken Bayan Sabiha tayyaFöniks Şirketi tasfiye memurları dün reci olarak yetişmiş bulunuyordu. akşam şirketin hesablan devir aldıktan Türk kadın tayyarecisi sonra ilk toplantılarım yapmışlardır. Birkaç gün evvel, Atatürk huzurun Şimdiye kadar yapılan tetkiklerden kat'î da yapıisn büyüfc mkert tatbiket mü » bîr neticeye varılmamakla beraber sigornasebetile 30 mayas 1936 tarihli gaze talılara yüzde 75 80 arasmda bir teditelerden: «Bilhassa dün ZincirHkuyudan yat yapılabileceği umulmaktadır. itibaren harekâtı takib eden Türk ka Tasfiye heyeti şirketin Viyanadaki dın tayyarecisi Bayan Sabiha bu sabah merkez tasfiye heyetinden buradaki atek başına harekât sahası üzerinde uçmuş, tarassud yapmış ve görüşlerini centa ile alâkadar oradaki alacaklılann büyük bir dikkat ve isabetle Büyük miktannı sormuştur. Ondere ve kumanda heyetine anlatmış Türkiye Millî Sigorta Şirketinin sive Atatürkün takdirlerini kazanmış gortalılarından mühim bir kısmını da tır.» Anadolu Sigorta Şirketi devir almağa ** * başlamıştır. Evvelki günkü (31/5/936) gazetelerden: «îlk kadın tayyarecimiz Bayan Sa yan Sabiha birinci gelmiştir.» *** biha hergün Yeşilköy istasyonundakı Bayan Sabihanın muvaffakiyeti, Türk küçük tayyaresile öğleden evvel bir iki saat kadar çalışmakta, muhtelif iniş ve kadınmın plânörcülükte ve tayyareci yükseliş hareketlerindeki tecrübelerini likte neler yapabileceğini gösteren bir tekrar etmektedir. Tayyarecimiz iki ki örnektir. Çok geçmeden Sabiha gi şılık küçük tayyaresinde daima yalnız bi birçok bayanlarımız olacaktır. Büuçmakta ve en eski pilotlara hemen ya yük kabiliyetlerini göstermek için sivil kın bir meharetle tayyaresini sevk ve tayyareciliğin memleketimizde inkisa idare etmekte olduğu görülmektedir.> fım sabırsızlıkla bekliyen tayyareci er*** keklerimiz arasına tayyareci kadınlanGszete sütunlarından aldığım bu not mız da karışacaktır. Dünya tayyreci lar, şüphe yok ki burada bitmiyecektir. lik havadislerini radyoda dinlerken, gaBunlarm arkası gelecektir. Belki sırasi zetelerde okurken yükseklik, sürat, mele şunlara benzer havadisler okuyaca safe rökorlarını kıran tayyareciler arasında Türk kadın ve erkek tayyareci ğız. lerinin isimleri işitilecek, resimleri bü<Bayan Sabiha tayyaresile tstanbul Ankara ve Ankara îstanbul hava yo tün dünya gazetelerinde gÖrülecektir. Atatürk Türkiyesindeki Türk genc lunu Ankarada hiç yere inmeden gidip gelme olarak ... saatte yapmış ve bu su liğinin havacılık ve tayyarecilik kabi retle Türkiyede kadın tayyareci uzun liyeti henüz göze çarpmağa başlıyan bir mesafe rökorunu kazanmıştır. kaynaktır. Yeni fişkırmağa başlıyan bu * * * enerji yalnız Türk göklerini herhangi Sonra Avrupa ve Amerika gazetele bir düşman salgımna karşı korumakla kalmıyacak; harb ve sulh zamanlarmda rinde okuyacağız: «Bu sene Avrupada ... da yapılan Türk gökleri altına sığamıyan bir kudtayyare müsabakalarında Türk kadın ret olacaktır. V. BİRSON tayyarecileri namma iştirak eden Ba N. SOSYETELERDE Habeşistan, Eritre ve Italyan Somalisinin dahilî teşkilâtlarına dair hazırlanan yeni kanunları tasvib etmiştir. Bu kanunlara nazaran umumî valinin yüksek kontrolu altında bulunmak üzere Şarkî Afrika daki Italyan toprakları aşağıdaki beş hükumete ayrılmışlardır: 1 Merkezi Asmara olmak üzere Eritre. 2 Merkezi Gondar olmak üzere Amhara. 3 Merkezi Gala olmak üzere Anjola. 4 Merkezi Harrar olmak üzere Harrar. 5 Merkezi Mogaşido olmak üzere Italyan Somalisi hükumetleri. Bütün bu hükumetlerin başında u mumî valiye tâbi fevkalâde komiserler bulunacaktır. Adis Ababaya gelince, büsbütün hususî bir idareye tâbi tutula caktır. Bu hükumetin tarzı îdaresi hakkında hazırlanan dahilî nizamnameler bilhassa müslümanlar için müsaid maddeleri muhtevi büiunnır.ktadır. Bu maddelere göre, müslümanların davalan kadılar tarafmdan ve dinî ahkâma uygun bir şekilde görülecektir. Adis Ababa 1 (A.A.) Italyan hükumeti Habeşistandan gümüş riyaller ile her nevi kıymetli madenlerin çıkanlmasını menetmiştir. 31 mayıstan itibaren Italyan işgali altında bulunan bütün Habeşistanda yeni adlî nizamat mer'iyet mevkiine girmiştir. îtalyanlar ve bütün yabanalar, Italyan kanunları hükümleri altında bulunacak ve müsavi hukuku haiz olacaktır. Be * yazlarla yerliler arasındaki ihtilâflar Adis Ababa valisi tarafından holloluna caktır. beyanname neşrederek, tayyareler vasıtasile bütün Habeşistanda dağıtmıştır. Beyannameler, Italyanların Habeşistana medeniyet getirdiklerini söyliyerek, isyan hareketlerinin şiddetle tecziye edileceklerini bildirmektedir. General Graziani bugün Habeşistan müslümanlarının mümessillerini kabul ederek, Adis Ababada bir cami inşasma karar verildiğini bildirmiştir. lngiliz • Italyan müzakerelerinin esası Londradaki Italyan elçisi Grandinin, Ingiltere Dış Bakanını ziyareti esnasın da, îtalya ile îngiltere arasmda iyi münasebatın tekrar ihya edilmesine Musolininin arzukeş olduğunu söylediği anlaşılmaktadır. Bundan başka, îtalya Akdenizde statükonun (yani bugünkü vaziyeün) olduğu gibi muhafazası için teminat verici bir misak akdetmek üzere müzakerelerde bulunmağa hazır olabilir de. Fakat bunun için iki şey lâzımdır. ya susarsın. 1 Habeşistanın ilhakı meselesi de*** ğişmek bilmez bir hakikat olarak kabul Alışkmhğm belâhet derecesine varanı edilmeli. yok değildir. Eskiler bu gülünc seviyeyi 2 Zecrî tedbirler derhal kaldırıl temsil için şu fıkrayı uydurmuşlardı: malıdn. Vaktile Ahmed ve Mehmed adlı iki maBu iki şart kabul edilmedikçe ve yeri halle çocuğu kaydırak oynamakla başlıne getirilmedikçe, îtalya Akdeniz hak yan dostluklarını cirid oyunu oynama çakmda herhangi teminat veırmez ve Mil ğına ve evlenme, çoluk çocuk sahibi olletler Cemiyetinden çekilip çekilmemesi ma devresine kadar götüımüşler, kır saçmeselesini de düşünmek mecburiyt.'inde lı ve kır sakallı olduktan sonra da gene kahr. dost kalmışlar. îçtikleri su ayn gitmez îngiliz Dış Bakanı Edenin, kanaati miş V", biri Ahmed Ağa, öbürü Mch ne göre verdiği cevab şudur: med Ağa dedikçe ağızlarından ciğerleri Ingiltere hükumeti îngilizîtalyan mü görülürmüş. nasebatında bir inkişaf görmekten memEski devirlerde küçük vesilelerle bünun olur. Fakat istenildiği şekilde bir te yük rütbeler almak mümkündü. Mehmed minat vermeğe imkân yoktur. Ağa da bir hırsız çetesi mi yakalamış, saGeneral Biroli şimali garbî Habeşis Çünkü bir lngiliz îtalyan ihtilâf ve raya hoş görünür bir hizmet mi yapmış, tan valisi tayin olunmuştur. Bu mmtaka mücadelesi yoktur. Bugünkü mesele In ne olmuşsa vezir rütbesi alarak paşa diye Tana gölü, Gondar, Gocan ve Beyem giltere ile îtalya arasmda değil, îtalya ve anılmıya hak kazanmış. Fakat Ahmed der arazisini ihtiva etmektedir. Milletler Cemiyeti arasmdadır. Ve bu Ağa, elli yıllık bir alışkınlıkla gene ona Mareşal Grazianinin beyannanteti sebebden, îtalyanın bir hal sureti bulmak herkesin yanmda dahi «Mehmed Ağa» Roma 1 (A.A.) Habeşistan u , için herhangi teklifi, Londraya değil, diyip dururmuş. mumî vali vekili Mareşal Graziani bir Milletler Cemiyetine yapması lâzım gelir. Mehmed Paşa bir iki kere ihtara kalkışır, «Adam kıtlığında biz de vezir olduk, paşa olduk» gibi sözlerle yeni unvanını arkadaşına belletmek ister. Beriki oralarda değil. Hâlâ «Mehmed Ağa» demekte musır. Mehmed Paşa, yanm asırlık dostuna paşalığını tath dille, ima ile, telmihle anlatamıyacağını görünce bir gün kâtibini çağırtır: Getir, der, şu bizim vezaret menşurunu, Ahmed Ağa dinlesin. Kâtib, Babıaliden gelen paşalık fer manmı getirip okumağa başlar, sıra o yaldızh vesikadaki: «Vezirim Mehmed Paşa» ibaresine gelince ferman sahibi kâtibi susturur, arkadajma döner: Duydun mu, der, şevketlu Efendimiz bana «Vezirim Mehmed Paşa» di Queen Mary ingiltereden hareketi esnastnda... yor. Londra 1 (Hususî) Quen Mary etmek mecburiyetinde kaldığından NorAhmed Ağa, gevrek gevrek güler, cetransatlantiği 4 gün 5 saat 46 dakika sü mandienin rökorunu kıramamış ve ren bir yolculuktan sonra bugün Nev Nevyorka Fransız vapurundan 2 saat vab verir: Ya... Öyle mi Mehmed Ağa?.. yorka muvasalat etmiştir. 32 dakika daha geç muvasalat etmiş Quen Mary 11 saat sisle mücadele tir. Görülüyor ki dil alışkmlığından kurtulamıyanlar belâhet örneği sayılıp fıkraDaktilo hırsızı mahkum oldu Veznedar ansızın öldü lara mevzu yapılıyorlar. Her yeniliğe Bütün resmî dairelerde olduğu gtbi uymak, hem de sevine sevine uymak geBundan bir kaç gün evvel Yenipostane karşısındaki Cafer Tayyann yazıha dün Adliyede de müfettişler tarafından rek. Af. TURHAN TAN nesinden bir yazı makinesi çalan Mem kasa mevcudü sayılmış ve paranın tamam olduğu görülmüştür. Saat on sıduh bu makineyi satmak isterken yakaralannda veznedar Recai; bu teftiş ve Acı bir ölüm lanmış, Adliyeye verilmişti. Suçlunun tadad için yapılması lâzım gelen mazSabık Dilberzade mağazası müstah dün Sultanahmed birinci sulh ceza mahbatalan hazırlarken birdenblre üzerine demininden Bay Rasimin refikası dün kemesinde duruşması yapılmış, üç buçuk bir fenalık gelmiş ve onbire çeyrek kala irtihal etmiştir. Cenazesi Bakırköyde, ay hapsine karar verilmiştir. Seksen lira fenalık ziyadeleşmiştir. Telefonla cansu deposu yanmda Asmalı sokak 20 nulık makineyi sekiz liraya satın alan Ab kurtaran otomobili celbolunmuş; fakat maradan kaldırılarak saat 11,19 trrnile dürrahman da hırsızlık malı satın aldığı otomobil hastayı Adliyeden alıp Gül Sirkeciye getirilecek ve 11,45 te va için on iki lira para cezasma mahkum hane hastanesinin kapısına geldiği vakit purla Üsküdara geçirilerek oradaki a esi kabristanma defnedilecektir. veznedar Recai ölmüştür. edilmiştir. Queen Mary, Normandiyi geçemedî Cumhuriyetin tefrikası 22 SERSERI Yazan: Server Bedl Bayıldı mı? diye soruyordu. Bayıldı amma hemen kalkar. Her zaman böyle bayılır mı? Hayır... Bu irşad gücdür. Kay bolmuş bir çantayı görecek, zahmeti fazladır. Çantayı bulur mu sahiden? Bakın ne dedi? Annemin yadigânnı kaybetmek uğur değilmiş. «îşi rasgitmez!» dedi. Nasıl da bildi çantayı otomibilde kay bettiğimi... A... Vallahi... 5 a $ l l m doğrusu... Acaba çantayı bulur mu? Bulur. Şimdi size anlatacağım. Evet, kerimem anlatsın, dedi. Anlatacağım. Ne fah dedi? Bir ?ey söyledi? Suzan da Şadinin söylediği «simyayi Kapının eşiğinde duran ve hayreti Sabahatin hayretinden aşağı kalmıyan Madam Afronun yanından geçerek dışarı çıktılar. Oturma odasına geldikleri zaman, Sabahat, bir rüyadan henüz uyananlann taze hayreti içinde meçhul bir noktaya bakıyordu. Gözlerini Suzana çevirerek, birkaç defa: «A...» dedikten sonra: Nasıl bildi? dedi. Şadi Bey olsa da anlatsam... Suzan başını sallıyor: Bu bir şey değil, pederim daha neler bilir... Amma zavalh çok yoruluyor. Sabahat gözleri ve ağzı açık: «A...» demeğe devam ediyor: zeheb» sözlerini hatırhyamıyordu: Altın fah... Dedi, bugün alev falına baktı, çantayı bulmak için altın eritecek. Altın mı eritecek? Evet... Çok güzel faldır o... Kayıblar öyle bulunur. Ah ne hoş! Bir gün yengemi de alıp gelsem... Suzan: Yoo...k! dedi, peder müsaade etmeden buraya geldiğinizi hiç kimseye söylemiyeceksiniz. Pederim müsaade ettikçe başka tanıdıklannızı getirirsiniz. Bir kere sizin işiniz bitsin. Sabahat kapıya bakıyordu: Şadi Bey nerede kaldı? Sonra Suzana döndü: Bir daha ne zaman geleceğim ben? Kararınızı verdiniz? Altın fah istiyorsanız eğer... Tabiî masrafı vardır onun değil mi? Masrafı eritilecek altınlardır. Kaç altın lâzım? On dört altın, bir de lira çeyreği. Sabahat başını önüne iğerek düşünü yordu. Gözlerini yerden kaldırmadan sordu: Bugünkü borcum nekadar? îlk vizitayı size bırakıyoruz. Us tünüzde nekadar varsa kabul ederiz. Üstümde çok yok. Çantam olmadığı için tayörümün cebine yirmi lira kadar birşey aldım. Zararı yok. îsterseniz hiç vermeyiniz. Hayır hayır... Ben âdeti bilmiyorum da ondan... Sabahat Suzana on beş lira uzattı. Ben kaybettiğim çantanın yerini öğrenmek istiyorum, dedi, fakat sade öğrenmek istediğim bu değil, istikbalimi de... Suzan sordu: Sevda meselesidir? Yoksam ayle? Sabahat kızararak kekeledi: Hep var, şu, bu... Pek güzel, pederimle görüşüriim. Ve lâkin altın falına baktırmak istiyor sanız şimdiden haber veriniz. îstiyorum. Fakat ben altın bula mam ki... Zaran yok, siz bize parasını önceden verirsiniz, biz buluruz. Nekadar vermeliyim? Yüz lira bırakırsınız da sonradan ne masraf edilmişse hesabı yapılır. «Yüz lira...» diye mırıldanan Saba hatin gözleri daldı. Onun bir tereddüd geçirdiğinden şüphelenen Suzan gönlünü almak için Şadinin tabirile parlak bir kolpo düşünürken oda kapısı açıldı ve Şadi içeri girdi, Sabahate doğru koşarak iki elini de tuttu: Tebrik ederim, dedi, oldu bitti mi? Yoksa hâlâ bekliyor musunuz? Dalgın duran Sabahat mınldandı: Bitti. Nasıl oldu? Çantanın yerini haber verdi mi? Hayır! Fakat içindekileri birer birer saydı. Annemin yadigârı En'amı Şerifi bile saydı. Yok canım? Annenizin yadigân Mushafı Şerif miydi? En'amı Şerif. Hayret! Bildi ha?.. Ben size demedim mi? Köpeğimi de öyle bulmuştu. Fakat cantanm yerini niçin söylemedi? Biz de şimdi onu konuşuyorduk. Bunun için ayn bir fal lâzımmış: Altın fah. Ha... Öyle ya... Kaybolmuş eşyanın fah ayrıdır... E?.. Yaptıracak mısınız? Yüz lira lâzımmış. Şadi Suzana dönerek ağzını açtı, alt dudağını sola doğru çarpıttı, kaşlarını kaldırdı, birşey söylemedi ve sahte bir hayret duraklamasından sonra: Pek çok, dedi, pederinize rica ediniz, biraz tenzilât yapsın. Suzan da kaşlarını kaldırarak ağır bir ciddiyetin sahteliğini gizlemek için başını önüne ığdi: Masraftır, diye mınldandı, altınlar eriyecek, sonra da küllüğe atılacak. [Arkast »arl