21 Mayıs 1936 CUMHUEİYET Nihayet ecnebiler bizi tanıyacaklar mı? Pariste memleketimizi Avnıpaya tanıtan ve sevdiren toplantılar yapıldı, konferanslar verildi Paris mektubları Cenevrede Bizim de girdiğimiz bir Akdeniz emniyet misakı hazırlanmış... [Baştarafı 1 inci sahifede] Gürültü ile mücadele Lüzumsuz korne çalmağı menederek •• • Sade gürültiiden kurtulmak değil; birçok kazaların da önüne geçmiş oluruz Şehir içinde klâkson öttürmek yasa ğının nasıl bir şiddetle tatbik edildiğini gösterdiği için şu misali burada zikret meden geçemiyeceğim: tskenderiyede yaşıyan bir İngiliz ahbabım beş, altı ay kalmak üzere İstanbula gelmişti. Bir gün otelde beraber otururken kendisine gelen mektublar içinde birisini, yüzünde pek belli olan bir telâşla açtı. Oku dukça telâşı ve sıkıntısı artıyordu. Mektubu bana uzattı: îskenderiye polis seyrüsefer idaresinin bu resmî tezkere sinde şunlar yazılı idi: «Filân tarihte, falan caddede sebebsiz yere klâkson öttürdüğünüzden dolayı kanunî olan mes'uliyetten maada komiserlikçe .... para cezasına mahkum olduğunuz tebliğ olunur.» Para cezasmın hakikî miktan hatırımda kalmış. Bu, bir Mısır lirasından yani o zamanki borsa fiatına göre on bir Türk lirasından aşağı değildi. Telâşına pek iştirak etmediğimi yu zümden sezen arkadaşım mej'usane anlattı: «Paracezası bir şey değildir. Fa kat kaydime geçirilecek şerhten korkuyorum. Seyrüsefer kaidelerine karşı en ufak bir dikkatsizlik bu şerhten sonra gittikçe artan cezaları müstelzimdir. Bunlar bir gün çok şiddetli bir şekil alabilir.» Derhal yazı makinpsine oturdu. Is kenderiye seyrüsefer idaresine yazdığı cevab şu mealde idi: «Parayı derhal çek olarak gönderiyorum. îşlediğim hata3i dalgınlıkla ve hiç farkına varmadan yapmış olduğumdan kusurumun affını ve tskenderiyeye »vdet edip vicahî muhakemem yapılmadan kaydime şerh verilmemesini pek çok rica ederira...> Bu getirdiğim misal, gündüz klâkson çalmak yasağına dairdir. Gece, bilhassa saat ondan sonra otomobiller ne vesile ile olursa olsun klâkson ve korne kul lanamazlar. Kalabalık caddelerde zaten dikkatli gidiliyor. Köşe başlannda lâmbalarla işaret vermek ve yavaşça geç mek her haAgi bir kazanın önüne geç meğe kâfidir. Istanbulda otomobillerin, klâksonla rın, komeierin, düdüklerin nasıl kullanıldığını hepimiz görüyor ve işitiyoruz. Bilmediğimiz cihet seyrüsefer idaremi rin ne zaman ve ne suretle bunun önüne geçeceğidir. Bunun pek kolay bir mesele olmadığına şüphe yoktur. Her şeyden evvel cadde ve sokaklarda öt türülen klâksonların sebebli mi, sebebsiz mi öttürüldüğünü anlıyabilmeleri için memurların kurs görmeleri, yetiştirilmeleri lâzımdır. Halledilecek mesele nekadar müşkül olursa olsun halli, şehrin hususiyetlerine göre kabildir. J Eşeklere acıyorum ustarib hayvan mustarib in sandan daha acıklı görünür. Bu, dilsizliğin verdiği bir hususiyet olsa gerek. Zaten ifade olunamr yan ve sessiz yaşanlan heyecanlar için en beliğ duygulardır, demezler mi? H a y vanların sükut içinde yaşattıklan acılar da, ısbrablarda da gerçekten yanık ve yüksek bir belâgat var. Bunun ne dereceye kadar doğru ol duğunu anlamak için sokaklardan geçen yüklü hayvanlara bakıvennek yeter. A rabaya koşulu beygirler görürsünüz ki sırtlarma bir şehir yükletilmiş gibi ter içinde, ısnrab içinde kıvranırlar, dursalar kamçı ve küfür var, yürüseler derman yok. Bu vaziyette bütün kuvvetlermi toplarlar, arabayı çekmeğe savaşırlar, onlann bu zorlu didinme sırasmda şişen, kalmlaşan boyun damarlan, uzun bir §ikâyet sütunu gibi manalıdır. Fakat arabacı aldırmaz, ne pahasma olursa olsun yükü yiirütmek ister ve o vakit önümüz deki manzara sessiz bir ısürab olur! Kendilerine böyle tahammüllerinden a^kın yük taşıtılan hayvanlar içinde en gam vereni eşeklerdir. Bizim diyamnız da eşek, tam bir tereddi nümunesidir. O eski iriboy çemenderlerden artık eser kalmamıştır. Bilinmez hangi ters ıstıfa ile memleketimizdeki eşek zümresi küçüle küçüle irice bir köpek seviyesine düşmüştür. Vaktile bir mizah muharririnin Anadolu inekleri için tahmin ettiği acıklı is tikbal eşekler için de mukaddcr gibidir. Bunlar da o inekler gibi yakında kediye döneceklerdir, damlarda dolaşacaklardır! Boylan bu kadar küçülmüş, cüsseleri bu kadar miniminileşmiş, kulaklarile cinsiyetlerini teşhis ettirmek kabiliyetinden mahrum kalmak derecelerine gelmiş olan bu eşeklere pek ağır yük koyanlar var. Zavallı hayvancıklar bu insafsız ağırlığm altında öyle bir bunaln gösteriyorlar ve öyle mustanb kalıyorlar ki görüp te *cımamıya imkân yok. Ağlıyan gözü, yalvaran düi, ısyan e~ den eli olmıyan hayvanlara ve hele kerli ferli, boylu boslu dedelennden sadece uzun bir kulak tevarüs edebilmiş olan zavallı eşeklere Belediye zabıtasınm alâka ve merhamet göstermesini dilerim. Hayvanlara acımayı bilenler, insanlara da acımayı ögrenirler. » • » Pariste bize dair bi rer konferans veren M. Hendi Saporte Mm. Marguente Bourgmn Dünyada eşi olmıyan bir devrim yaphk. Adım kelimesini kısır bırakan bir hızla ileri yürüdük.. Asrı yıla sığdırdık. Bunlar güzel şeyler... Nekadar öğün sek yeridir. Amma kendimiz yapar, kendimiz alkışîarsak yazık olur. Bunu başfealanna, bütün medeniyel dünyasma da kabul ettirmeli. Köhne kafalarda bağ daş kurup oturmuş olan eski kanaatleri zorla söküp atmak, müteassıb Avrupa jım hayalinde hâlâ yaşıyan palabıyıklı, sanklı Türkü, peçeli ve şalvarlı kadım artık gömmek lâzım. Evet; dünyanm her tarafmda pek çok münevverler bunu anladılar. Yurdumuz için, Yüksek Önderimiz için cild cild kitablar yazdılar. Yeni Türkiycyi, yapılan inkılâbm genişliğini bilmiyenlere öğretmek için bizden çok haykırdılar. Acaba kâfi mi?. Bu insanlar seslerini bütün dünyaya duyurabildiler mi ? Hiç zannetmiyorum. 1,5 nnilyarlık insan kütlesi içinde bunlar o kad&r az ki, başka taraflarda bağıran lam, kendini methedenlerin yaygarası •çiııde onların sesi boğulup gidiyor. Şurada Avnıpaya yahud Am«rikaya •dc&ılmıs, bilgi torbasını doldurrnağ» çalısan, öğrendiklerini memleketine ıretir mek istiyen bir avuç Türk gcnci var. Yeryüzünde payesi olan bir memleketin çocugu olduğu için mes'ud, başardığı devrimin büyüklüğile göğsünü kabart mış, kendisini tanıtbğından, kıymet verildiğinden emin, tahsili veya işile ugrasan bu gence ora ahalisinden biri yaklaşır ve: «Demek siz Türksünüz? Ne tuhaf!.. Ben Türkleri hep kara derili, basında sank, ayağında püsküllü terlikle gezen bir insan tasavvur ederdim.» derse onun du yacağı acının derecesini elbette takdir edersiniz. Bu sözler onun içini kemiren kurdu ayaklandınyor, için için kanıyan yarasını deşiyor. O vakit bu genc anh yor ve kendi kendine diyor: Henüz kendimizi tanıtmak için hiçbir şey yapmamışız.. Keşke, herkes gibi biz de küçük işler görüp onu çok büyük gö'stermenin yolunu bilseydin! Muhakkak ki bir propaganda bürosunun veya bakanlığımn eksikliğini pek açık şekilde hissediyoruz. Büsbütün boş durduğumuzu da iddia edemeyiz. Meselâ ecnebi dille neşreclilip Avrupaya gönderilen (Ankara) Ve La Turquie Kamâliste) gîbi mecmualar bu yolda faydalı olmaktan belki geri kal mıyorlar. Amma bunlar kimlere gönderiliyor? Ve onlan kaç kişi okuyor?. Di ğer milletlerin topraklannı ve yaptıkla n işleri dünyaya tanıtmak için sarfettikleri gayreti ve çok tesirli neticesini gör dükten sonra biz nefîs basıldığı ka dar noksan olan bu mecmualann kifayetsizliğini daha iyfanlarız. Avrupanın hemen bütün büyük şe hirlerinde en işlek cadde üzerinde der hal göze çarpan şık ve mükemel came kinlara raslarsınız. Bunlar Rusya, tn giltere, ltalya gibi memleketlerin seyyah celbetmek ve memleketlerinin reklâmını yapmak için muazzam para sarfederek açtırdıklan propaganda bürolannm acentalandır. Bu zengin mağazalarda rnvai türlü fotoğraf, yazı, istatistik ve ahslerfe halkm gözünü nasıl boyadıklannı, müşteriyi nasıl kendilerine çektiklerini go rüyoruz ve: «Niçin biz böyle (biraz fedakârlık mukabili olmakla beraber) çok lüzumlu ve hayırlı bir vasıtaya karst fakayd kalıyoruz?» diye soruyoruz. Bütun bu renk renk dci ilânlar îçinde bir tane de güzel yurdumuzun resmini göremedi gimiz için mütessiren oradan uzakla«ıyonız. Sonra unutmıyalım ki bu saydığım tnemleketler asırlardanberi tanılan, sevilen ve medeniyetleri üzerinde dedikodu yapılmıyan milletlere aiddir. Ve onlar bü\"m dünyaya karşı haykırarak, didinerek kendini tanıtmak, topraklannın gü zelliğini anlatmak mecburiyetini pek bis6etmezler. Ya biz, ayni vaziyette miyiz?.. Bu ıhmal edilen işlerin yanıbasmda boşa giuniyen, çok faydalı bir sürü emek te sarfedildiğini söylemek lâzım.. Her nekadar yalnız Parise münhasır kaldıysa da şu son birkaç ay zarfında harıcde Türkiye hakkında pek çok konferanslar verildi, eğlenceler yapıldı. Bunlarm bir kısmı belki hükumetimizin tebrike değer gayretile bilhassa yaptınldı. Fakal geri kalan pek çokları bize yabancı olan ve uzaktan uzağa bize muhbbet besliven kimseler tarafından hazırlanmıştı. Çok şükür ki bu dünyada sayısız düşmanla nmızdan başka, bize dost olan, hiçbir karşılık beklemeden bize iyilik etmek istiyenler de var. Türk geceai Şu yabana ülkede, bu krç îçinde memleketimiz için, onu hâlâ tanımryanlara öğretmek için bir hayli toplanh oldu, konferanslar verildi. tlk olarak; ecnebi ve Fransız talebeleri bir arada toplıyan, sık sık eğlenceler, ziyafetler ve gezintilerle onlan birbirine ısındıran Cen tre d'amitie internaiional cemiyeti bir de (Türk gecesi) tertib etmişti. Bütün azalannı bir akşam Camille Desmoulinî i simli kazinoda toplayıp onlara bir Türk yemeği verdi. Burası büyük Fransa ih tilâlüıin hazırlandığı tarihî ve enteresan bir yeraltı kahvesi idi. Duvarlara çizilmis o zamandan kalma resimler içinde Danton ve Roberpierrein portreîeri göriilü yordu. Çok samimî bir arkadaşlık havası içinde geçen bu ziyafetin arkasmdan Türkiye hakkında methedid güzel nu tuklar söylendi ve sabaha kadar dansedildi. Bizim talebelerin oynadıkları zey Erkek çocuklarının en büyük hevesi at, kılıç ve düdük değil midir? İnsan lar büyüdükten sonra da bu çocukluk hevesinden kurtulamıyorlar. Hiç unutmam. Londrada her biri muhtelif ses çıakran sekiz klâksonlu ve düdüklu projektör ve lâmba dahil olmak üzere on iki lâmbalı otomobil görcnüştüm. Merakla sahibini araştırdım: Bir Hind zengini imiş. Galiba bizim şoförler otomobilleri ne bu kadar çok klâkson ve düdük koyduramadıkları için mevcud olanlannı şiddetle ve ekseriya manasız yerlerde öttürerek bu heveslerini tatmin etmeğe çalışıyorlar. Lâmbalarına kırmızı, ye şil, mavi renkler ilâvesi suretile lâmba îngiliz Rus bahrî müzakereleri çokluğu noksanını telâfi ediyorlar. Şoförlerimizden bazılarının bu merak Londra 20 (A.A.) îngilizlerle ve hevesleri başkaları için mahzurlu Sovyetler arasındaki ilk deniz müzake olmasaydı ne halk, ne Belediye kimse relerine bugün öğleden sonra Hariciye buna ses çıkarmazdı. Rengârenk lâmbaNezaretinde başlanılmıştır. Deniz meha lann ziyanı ancak otomobil ve araba fili, bu müzakereler neticesinde pek ya kullananlara dokunduğu için mahdud kında üç taraflı Londra deniz muahede olmakla beraber gene tehlikelidir. namesine benzer bir gizli Sovyet deniz Kırmızı ve yeşil ışık yalnız deniz nakmuahedesi aktedileceği mütaleasmda bu liye vasıtalarında kullanıldığı için bunların karada da kullanılmasından hâsıl lunmaktadırlar. olabilecek karışıklıklar kolay anlaşılır. bek ve Lâz rakıslan sürekli alkışlar top Kara nakliye vasıtalarında kırmızı işaret yalnız arkaya konmağa ve bu su ladı. retle gidiş istikametini göstermeğe mah Bir konferans ve bir sus olduğu için bu işareti ön tarafa da muhabbet tezahürü takanların kendileri mes'ul olmak şaTBundan birkaç hafta sonra (Societe tile gerek kendileri ve gerek başkalan des sciences sociales) tarafından tertib e için ne müthiş musademe ihtimalleri dilen ve tanınmış hatiblerden (Henri hazırladıkları meydandadır. Mevzuumuz gürültü ile mücadele sıSaporte) tarafından verilen (La Tur rasında otomobil klâkson ve düdükleri quie Nouvelle) adlı konferaosa davet ediliyorduk. Bu konferansta hatib Tür olduğu halde lâmba meselesinden bahkiyenin yirmi, otuz senelik bir tarihçe ledişim biri gürültülü, biri çok tehli keli olan bu iki işten îkisinin de ayni sini yaparak, inkılibın nasıl hazırlandımantaliteye tâbi hevesler altmda yapılğını, Istiklâl Savaşını ne suretle kazan makta olduğunu tesbit etmek içindir. dığımızı anlattıktan sonra Cumhuriyet Otomobil kullananlar bilirler ki hadTürkiyesinin başarmağa muvaffak ol dinden fazla süratle gidilmezse İstanbul duğu siyasal ve ekonomi sahaslndaki bü sokaklarında bile klâkson ve düdük ötyük işleri teker teker saydı. Medeniyet türmek ihtiyacını çok hissetmeden günyolundaki ilerleyişimizi ve yapılan ısla düz bile otomobil idare etmek kabildir. hatın ehemmiyet ve neticelerin içok açık îstanbul için bunu pek mübalâğalı bubir lisanla izah etti. Konferansa Paris lan otomobilciler hiç olmazsa daha seybüyük elçimiz Suad Davas ta gelmişti rek ve daha hafif klâkson öttürmek imve kürsüde Saporteun »ağmda yer sl kânını olsun kabul ederler, zannmda 'yım. Fakat tramvay yanından çok hızh mıştı. Konferanstan sonra dinleyiciler agiderken, yokuş aşağı motör durdundrasında bu mevzu üzerinde sual sormak muş bir halde inerken çok ve şiddetli istiyenlere elçi bizzat cevab vererek on klâkson çalmak ihtiyaa otomobili kul ıan tenvir ettL lananm o sırada vaki olabilecek her Fakat bizim için konferanstan ve ve hangi kazaya karşı makinesine tama^rilen izahattan daha fazla kıymetli ve mile hâkim olmadığını gösteren en bühissî olan, kalbimizi daha fazla heyecan yük delildir. Bu böylece tahlil ve tesbit edilince ve gunırla çarptıran hâdise bir ihtiyar otomobillerde klâkson ve şiddetli dü eski zabitin en sonda halkın arasmdan dük sesleri şehir içinde yasak edilince çıkıp söylediği sozler oldu. Herkes da kazalann da azalması lâzım gelecegi neğılmak üzere iken uzun sakallı bu ihti ticesine varüır. Dünyanın birçok şehiryar kürsüye yaklaştı ve halka dönüp: lerinde bu netice tecrübe ile sabit o l Beni dinleyüı!. dedi. Ben Çanak duğu için otomobillerin fevkalâde bir kalede Türklere karşı harbetthn. Sonra ihtiyaç olmadan en hafif bir klâkson esir düştüm. Bu milleti herkesten daha veya korne sesi çıkarmalan tamamile iyi ben tanıdım. Onlara karşı kalbknde yasak edilmiştir. beslediğim sevgiyi bir kere daha halkın önünde tekrar etmeme, onlann ne asil, Ticaret kulübu yüksek, âlicenab millet olduklannı bir Tıcarel kulübü kurulması için evvefce defa daha herkese ilân etmeme müsaade Ticaret Odası bütçesinde 3700 lirahk edin. Biz onlan düsman bilip üzerlerine silâhımızı çevinük. Fakat onlar bizi yen bir tahsisat aynlmıştu Bütçenia muaddikten sonra, bize dostça kollannı açtı del şeklinin heyeti umumiyede tasdikın<laa sonra bu kulübün kurulması için e lar. Çok temiz ve edebî şekilde konuşan tüdlerde bulunulacaktır. ihtiyar asker Türklerin eşsiz merdliğinu tekrar tekraT ziyaret ettigi memleketimi zin güzelligini anlatırken gözleri yaşanyordu. En sonunda daima hürmet ve takdir ettiği Türk ulusunun buradaki mümessilini bir minnettarhk ifadesi ola rak kucakladıgı zaman halk kendisini çılgınca alkışiadı. Bu birkaç dakikalık iamiıru söz, muhakkak ki cildler dolusu kitablardan çok daha faydalı bir iş gör müştü. nan ricalile mühim konuşmalar yapmıştır. Konuşmalar, Akdenizde sahili olan bu memleketlerin em niyetlerine dairdir. Konuşmalann neticesi hakkında kat'î malumatımız olmamakla be raber Milletler Cemiyeti misakı dahilinde karşılıklı birçok yardım misaklarmın temelleri atıldığı muhakkaktır. Bu misaklar Akdeniz devletlerinden birinin taarruzuna karşı yekdiğerini müdafaa içindir.» Daily News, M. Musolininin emelleri aşikâr olduğunu, Italyanm Akdenizde her devletin fevkinde olmak istediğini, Mısırın tamamen zaptmı değilse bile Trablusgarbla Habeşistam bağlıyacak bir toprak parçası istediğini söylüyor. Eşeklerimizden bahsederken, başka bir vesile ile gene bu sütuna geçirdiğimi sandığım, ibretli bir hatırayı tekrar et mekten kendimi alamadım: Istanbulun ilk Şehremini olan Ihtisab Ağası meşhur Hüseyin Bey, Eyüb taraflanndakı esnafı teftiş ettiği sırada sırtına kocaman iki kir fe yükletilmiş bir eşekceğize tesadüf eder ve hemen küfeleri hayvanın sntmdan alAlâkadarlann bu işle ve büyük ehem dırarak sahibinin arkasına yükletir. In miyetle meşgul olduklannı, yakında saf nedir bümiyen yük sahibi, yorgun eşemüsbet neticeler göreceğimizi umid eğin önüne konulmuş olan kümelice saman deriî. yenilip bitinciye kadar o vaziyette kalır. V. BİRSON Eşeklerimizi gördükçe bu macerayı ha tırlamamrya imkân mı var?... Tel Aviv panaynı M. TURHAN TAN Tiftikifiâtian Hamburg ve Bradford pıyasalannda üftik fiatlan yüksekliklerini muhafaz* etmektedir. Hamburgda Türkiye mah sulü Kastamonu mah 19 mayısta 2 mark, 5 fitik, Yellow cinsi 1 mark 60 fitik, kid 2 mark 25 fitik, goodverage 1 mark 90 fitik, feraverage 1 mark 80 fiiiktir. Bradford piyasasında Türk maUan 16 peni, Kap mallan 16,5 penidir. MUVAFFAK TOYAR Ekonomi den onu rahatsız ederlerdL îci biraz ferahladığı zaman, kafesinden çıkan kuşlar gibi bu arzular da serbestçe uçmaya başlarlardı. Evvelâ kanu açtı. Canı birkaç kadeh içmek ve yemek yemek istiyordu. Kalabalığı artan caddede biraz yürüdükten sonra sokak içinde küçük bir lokantaya girdi. Eğlenti akşamlanndan başka zamanlarda çok içmek âdeti değildi. îki kadehten sonra yemek yedi. Fakat bu kadan ona yemek arzusunun mabadini aratmağa kâfi gelmişti. «Keşki zorlasaydım da Suzanı bırakmasaydım...» diye düşündü. Bazı adresler hatıriamaya çalışıyordu. Parasını hesabladı. Bir boy o adreslerden birine uzanmak için dükkândan çıktı ve tramvaya atladı. Osmanbeyin arka sokaklannda vazi yet tamamile değişmişti. Eski tanıdıklanndan eser bulamadı ve tekrar Beyoğluna dönmek için caddeye dognı hızla yürürken, kaldmmda, tek başına doıran ve etrafma şaşkmhkla bakan bîr kadın gördü. Adımlarmı yavaşlatarak ona dog Suriyede vuku bulan kargaşalıklar yüzünden açılmatı tehir edilen Tel Aviv Kuruçeşme kömür depoları panayın, panayır komitesinin yeni bir kahakkmdaki karar ran üzerine 15 hazirana kadar temdid eDördüncü hukuk mahkemesinden Kudilmis^ir. Panayırda teşhir edilen Türk mallan için memleketimize şimdiden bazı ruçeşmedeki kömür depolannın kapatıl ması hakkında verilen karann Mahkemei firmalar taleblerdebulunmuşlardır. Temyizde iki noktadan nakzedildiğini Gönende ağaç araba yasak yazmıştık. Nakız noktasının birisi; davacınuı talebi, duvar inşası ve markız ya edildi Gonen (Hnsusî)Beygir, öküz, man pılması olduğu halde mahkemece depo da ve eşek koşulan bütün arabalann dia lann kapaülmasına ve ikincisi: Depo sagillerinin agaç yerine demir olmasma Gö hibleri kömürlerin nev'i, cinsi itibarile toz nen belediyesi karar vermiştir. Keyfiyet çıkarmadığını iddia etmiş olduklan halde tellâlla da halka ilân edilmiştir. Bundan kömür işlerinde mütehassıs kimseler mariböyle arabalara ağaç dingil yapmamalan fetile bunun tetkiki muktazi olduğu halda Gönenin arabaa ustalanna ayn ayn de esasa müessir olan bu noktanın tetkikbildirilmiştir. Bu karara göre Gönende siz bırakılması yolsuz olduğundan ilâmın Ağaç araba da maziye kanşmış oluyor. bozulmasına ittifakla karar verilmiştir. ru yaklaştıkça bu kadmm çok genc olduğuna ve yolunu şaşırmış bir ecnebi gibi her tarafa tereddüdle başını çevirerek yerimie saplanıp kaldıgma dikkat etti. Güzdce bir şeye benziyordu. Yanına gelen Şadiden kaçmadı, bilâkis, yan ka ranlıkta bile, yanaklannm gerğin yuvarlaklığına kadar aksettiği içb tazeliği göriinen yüzünü ona doğru çevirerek, bir şey bekliyen gözlerle ona baktı. Şadi hemen durmuştu: Bir şey mi anyorsunuz? dedi. Kız, her ayak sesine karşı artan bir hassasiyetle uzaktan geçen birine bakarak: Evet, yengemi anyorum, dedi. Sesinde utanç ve korku vardı. Başmın ve omuzlannın titrediği görülüyordu. Yengenizi mi kaybettiniz? Nere de? Ne zaman? Bilmem. Sokağı şaşırdım. Ben sokaklan hiç aklımda tutamam. Surada bir dükkân vardı. Yengem oraya girdi. Ben kapıda bekliyordum. Baktım, karşıki kaldmmda bir kopek bir kediyi kovalıyor. arkalanndan yürüdlüın, kopeğe «hoşt!» dedim, geriye döndüm, galiba fazla gitmişim, yanlış bir sokağa girmişim, dükkânı bulamadun. Ne dükkânı idi? Tütüncü. Burada, şu kösede bir tek tütüncii vardır, o da ben gelirken kapanıyordu, geliniz bakalım bir kere... Kız Şadiye sokularak yüriidü. Köşeye kadar gittiler. Şadi kapanmış bir dükkânı göstererek: Burası mı? dedi.. Bilmem? Tersim döndü Burada bekliyelim. Herhalde yengeniz döner, dolaşır, sizi aramak için boraya gelir. Yollan o da bilmez. Biz buralı degiliz. Fazhpaşadan geldik buraya. Merak etmeymiz. Ben sizi evinize kadar götürürüm. Yengem de çok merak eder. Zaran yok. Olmuş bir kere. Ölüm yok ya bunda. " , lArkau var'i Cumhuriyetin tefrîkası: 1O SERSERİ Yazan: Server Bedi Yok, sen o taraflara pek uğrama... Biraz vakit geçsin... Ben ablana söylemişim... «Eksik ohnasınlar, komşular beni yalnız bırakmıyorlar...» dedi. Bütün mahalle onu sever. Çünkü bh* hastahk olursa başkalan için kendini paralar. Melek gibi kızdır. Zaten bizim aileden bir serseri ben çıktım. Senin yüreğin de iyidir. Ben söylemişim doktora bunu... Çünkü sokakta rasgeldim ona. Doktora mı? H e ! Sizin evden çıktımsa sokagm ağzmda raslamışım ona. Beraber yürü dük beş on adım. «Çok acıyorum bu kadma, dedi, kimsesi yok, parası yok; eğer polise haber verseydim bu kaduı yaşamazdı.» dedi. Ben de Nazmiyeyi çok methetmişim; senin de iyi yüregin olduğunu söylemişim. Tanıyor seni doktorî Tanıyor mu? He... Nereden? Bflmem. «Fena değildir ahlâkı... Fakat mecbur oluyor...» dedi. Kim bu doktor Azîz yahu?.. A ziz... Aziz... Şadi kendi kendine de, tesbih çeker gibi: «Aziz... Aziz...» diye mmldanı yordu. Çok düşündü ve başmı kaldırdı: Tanımıyorum! dedi. Suzaa birdenbire ayağa kalktı: Ben çok geç kalmışım, dedi, ya nn buluşuruz gayri. 5adi de kalktı ve onun iki elini birden tuttu: Bugünkü dostluğunu unutmıyaca ğım, Suzan. Göreceksin ki bu iyiliğinin albnda kalmıyacağım. Seninle yann akşam buluşsak, bütün gece beraber olsak... Suzan düşündü ve mmldandı: «Nasıl edeyim ?» Haydi bir gayret, lekerim. Sen çaresini bulursun. H d e bir bakaynn. Yann akşam gene bu saat, burada buluşuruz da olmazsa ben çok kalmam, dbnerim eve. Kalmaya gayret et. Güle güle. Şadi Suzanın arkasmdan sevgi ve arzu dolu gözlerle baktı: «İyi karıdır be... Hayganuş deyip geçmiyelim.» Suzanın asıl adı Hayganuştu. Şadi hemen onun arkasmdan sokağa çıktı. İçinde büyük bir ferahlık vardı. Bunu serbest bir takım arzularından da anhyordu. Canı sıkıldığı anlarda içine sıbşan bu arzular, keodilerini belli etme