19 Mayıs 1936 CUMHURİYET ( İÇTİMAÎ BAHİSLER j Biz bize Amatör filozof! Felsefeye özenır. Felsefeye özendiği birşey değil, kâinatın sırnnı bulmıya azmetmiştir. Ve bu işi başaracağına bütün kalbile inanır. Binlerce senedenberi gelmiş geçmiş yüksek düşünceli alimlerin, dâhilerin tercümeıhalleri onu yıldırmıyor. Tesellisi şu: Gencim yirmi altı yaşında, şimdilik hayret devresinde bulunmam ayıb sayılmaz. îleride tereddüd devresine varıp biriktirdiğim fikirlere istikamet anyacağım. Ve nihayet o istikameti bularak kat'î neticeyi elde edeceğim. Şimdilik sahiden hayret devresini yaşamaktadır. Geçen gün karşıma geçmiş, dört parmak açık ağzmı zorla kıpırdatmıya çalışarak, düşünceli bir eda ile söyleniyordu: Şu taibat, aklm ereceği şey değil doğrusu. Semaya bak; milyonlarca, milyarlarca yıldız görüyorsun. Bütün bunlar fezada bir nokta olan bizim dünyanın hatın için dönüyor sanki. Etrafma bak; denizler, dağlar, ormanlar, ağaclar, çayırlar.. Sanki bunlar, üzerlerinde dolaşan hayvanlan doyunnak için yapılmışlar. Ya o hayvanlar! Dağlarda gezinen yabani domuzdan korudaki bülbüle, yayladaki koyundan ormandaki tilkiye kadar hepsi hepsi sanki biz insanların keyfi olsun diye yaratılmışlar.. Hayret, hayret! Kadın m e s e l e s i halledilebilir mi ? Yazan : Selim Sırrı Tarcan Bana oyle geliyor ki medenî insanlar bütün bilgılerıne, tecrübe ve tetkiklerine rağmen üç meseleyi şimdiye kadar hal ledemediler ve nekadar uğraşsalar gene de hafcdemiyeceklerdir. Harekcti daime, teslisi zaviye ve kadın! Bu üç meselenin ikisini hallettim, diye ortaya çıkanlann çabucak ipiiği pazara çıktı. Uçüncüsünün ise hayli "su götürür yeri var. Kadın meselesi etrafında Avrupada ve Amerikada yazılan yazı lar bir araya toplansa çok büyük bir kütübhane meydana gelir. Fakat yazık ki dökülen bunca göz nurlarına, sarfedilen büyük emeklere bedel mesele henüz halledilmiş değildir. Nasıl halledebiliriz ki biz erkeklerin kadını bitaraf bir gözle tahfil etmemize imkân yoktur. Birmz düşünelim. Hayatımızın ilk gençliginde onu ya gökten inmiş bir melek gibi görürüz. Beğeniriz, severiz, ta pmınz. O bizim için teneffüs ettiğimiz hava kadar kıymetlidir. Onun bakışları bizi güneş gibi ısıtır, aydmlatır, veya insafsız, merhametsiz, bir şeytan gibi görürüz. Yalancı, hercaimeşreb, vefasız, gaddar, kalbsiz olduğuna hükmederiz. Ya başımızın üstünde taşımak veya saçlanndan tutup yerlere sürüklemek isteriz. Ya uluhiyet mertebesine çıkarır, geçer karşısma tapınmz veya bir eair menzilesıne indiririz. Ne şekilde olursa olsun kadın bizim ruhumuza girmiştir. Müfekkiremizin derınliklerinde yaşar. Irademiz ona bağlı dır. Ayni vücudde çarpan tek bir kalb gibiyiz. Onsuz olamayız. Gündüzleri onu aranz, geceleri rüyada onları görii rüz. Biz erkekler kendimizi tam adam sanınz, bu doğru değildir. Yarımız! Bir nısfımız kadındır. Biz ancak onunla bir bülün oluruz. Çocuk, delikanh, ortayaşlı, nihayet günün birinde saçlanmız ağarır, yüzümüz buruşur, takatimiz tükenir ihtiyar olu ruz. Kadın, dost düşman daima yanımızda, daima bir gölge gibi bizimle beraberdir. Gözlerimiz kör, kulaklanmız sağır olsa onun yüzünü görür, sesini işitiriz. Onu yanımızda duyanz. Çünkü o bizim içimize, ruhumuza girmiştir. Bizimle bu kadar kaynamış, bir ha mur olmuş, kanımıza karışmış bir vücud hakkında doğru bir hüküm vermemize hiç imkân var mıdır? Beşer tanhinde bir ilâh kadın kadar tapınılmamış, hiçbir şeytan kadın kadar lânete uğramamıştır. Fransız edebiyatı âleminde yeri olan bir frere kadın hakkındaki düşüncesini sorduklan vakit: « Benim gibi aşkı bilmemesi mukadder olan bir kimseye kachnm ne olduğunu sormak anadan doğma kör bir insana tabiatin güzelliğini sormak gibidir» demiş. Fakat acaba bekâr kalmağa mahkum olan bu kilise adamı aşkı bilseydi kadını tanıyabilecek miydi? Hiç zannetmiyo rum. Çünkü Fransızların meşhur darbı meseli aşkm kör olduğunu söylüyor. Her hangi bir erkeğe kadın nasıl ol malıdır? diye bir sual soracak olsanız alacağınız cevab şudur sanınm: Kadm ağır başlı, vakarlı, faziletli olmalıdır. Âlâ! Fakat bana öyle geliyor kı biz erkeklerin sevdiğimiz, beğendiğimiz bir kadına karşı takmdığımız tavır ve hareket onun bu vasıîlarını takviye edecek bir mahiyette değildir. Aşk bize onun bütün kusurlarını eğer varsa meziyet mahiyetinde gösterir. Güzelliklerini mübalâğa ile methederiz. Gözüne, kaşına, zekâsına, dirayetine, yürüyüşüne, söz söyleyişine, gülüşüne her şeyine karşı hayranlıklarunızj izhar ederiz. Bu ka darla kalsak gene iyi! Onu bütün insanlann ekmeli olarak görür, tabiatin biricik halkettiği bir melek olduğuna hükmederiz. Bu kanaatimizi yeminlerle, göz yaşlarile, ahlarla, oflarla tevsik ederiz. Sonra bütün bu mübalâğalı iltifatlardan şı maran, nazlanan, gururlanan hatta bize çok değil biraz tahakküme kalkan bir kadının eğer aşkımızın ateşi hızını almı§sa (!) derhal hodkâmlığma, belki de nankörlüğüne hükmederiz. Biz kadına karşı bitaraf olabilsek ve onu serinkanlıhkla tetkik edebilsek, da • ha doğrusu hissimizle değil kafamizla onu tahlil edebilsek, onun ne ma bud, ne şeytan, ne hükümdar, ne esir, sadece bizim gibi faziletleri ve kusurlan olan bir insan olduğunu görürdük. Er kekle kadın bu iki ayrı cinsin birbirini tamamladığmı bundan iki bin şu kadar yıl önce Eflâtun takdir etmiş ve şu güzel sözleri söylemıştir: « Erkekle kadın sağ ve sol el gibidir. EHerimiz ayni işleri görmek içindir. Yalnız birini fazla kullanmak itiyadı sağ elimizi soldan kuvvetli yapmı§tır.» Milton ise Hazreti Âdem lisanından şu sözleri söyletiyor: « Dön! Geri dön benim güzel Havvacığım! Kimden kaçıyorsun? Bilir misin uzaklaşmak istediğin insanın eti ve kemiklerisin. Daima beraber olmamız içindir ki Allah seni kalbime en yakın <r lan bir kemikten yarattı.» Beyhude yorulmıyalım. Kadın meselesini halledemeyiz! Vrangel donanmasının hazin akıbeti... Büyük Harbde Yavuzla Midillinin peşinde dolaşan bu gemiler şimdi Bizerte limanında hurda demir olarak satılıyor J Yann belki işler efendim! vrupada uzunca bir gezinti yaparak son günlerde tstanbula dönmüş olan gene bir arakadaşla görüşüyorduk. Söz arasında münasebet düştü, kendisine şu fıkrayı söyledim: Hayvanların konuştukları devirlerde bir aslan yanına iki dalkavuk alarak ava çıkar. Dalkavuklan söylemeğe hacet yok. Kurdla tilki!.. Çöl şahinşahı önde, berikiler arkada dolaşırlarken bir yaban eşeği görünür. Fakat aslan, avı yakalamadan önce dalkavuklanna çalım satmak, bir kuvvet nümayişi yapmak istediğinden eşeğe hızla saldırmaz, kurda sorar: Nasıl, gözlerim parladı mı? Ateş gibi haşmetpenah! Kuyruğum dikildi mi? Çomak gibi haşmetpenah! Yelem açıldı mı? Yelpaze gibi haşmetpenah! Aslan, sıraladığı sorulara bu karşılıklan aldıktan sonra uzun bir nara savu rur ve aklı başından giden eşeğin üstüne tılır. Ertesi gün ayni yolda yoldaşhk eden kurdla tilkinin de önüne, tesadüf bu ya, bir eşek daha çıkar. Kurd, bir gün evvelki nümayişi hatırhyarak böbürlenir, aslanın kendine yaptığı sorulan birer birer tilkiye tekrar eder. Lâkin zeki ve alaycı hayvan onun her sorusuna dudaklannı büke büke «hayır» cevabını verdiğinden tehevvüre kapılır, sert sert havlayarak eşeğin üstüne saldınr. Yabanî çemender, öyle havlayışlara papuc bırakan takım dan değil, bu sebeble istifini bozmaz, hesablı bir çifte ile kurdun ağzmı burnunu kan içinde bırakarak savuşur. Tilki bu durumda arkadaşının yanına yanaşır: îşte, der, şimdi gözün kıpkızı] ol du, kuyruğun uzadı, tüylerin dikildi! Fıkrayı dinliyen arkadaş gülümsech'.. Aman, dedi, Avrupa üniversitelerinden birinde bu fıkrayı hatırlatacak bir sahne geçti. Profesörlerden biri barsağı beden dışında işleteceğini talebeye söyler ve masaya yatırdığı bir tavşanm barsağını çıkarrp işlermeğe çalışır. Fakat tecrübe menfî nerice verir. Profesör, telâş göstermez. Hayvanın kuvvetli surette uyutulmuş olmasından dolayı barsağın da müteessir olduğunu ve öbür derste tecrübenin tekrar edileceğini bildirir. Lâkin ikinci derste kafasına bir yumruk vurarak öldürdüğü tavşandan çıkan barsak ta işlemeyince şaşmr, düşünmeğe koyulur. Genclik, duygusunu saklar mı hiç. Talebe de cılk çıkan bu ikinci tecrü beyi istihza mevzuu yapmaktan çekinmez, kıskıs gülmeğe başlar. îçlerinden bir sabırsızı ise düşüncesini büsbütün açığa vurur, bağırır: Hocam sıkılma. Barsak işlemiyof amma aylığm işliyor! Gene dostumun hikâyesile benim fık ram arasında gerçekten münasebet var mıdır, bilmiyorum. Lâkin bu hikâye, Avrupa lâboratuarlannın da pek tıkınnda işlemediğini göstermek bakımından dikkate değer. Aleksyef zırhlısının sökülen ağır topları Selim Stm Tarcan înhisarlarda vücude getirilen teknik teşkilât İnhisarlar Idaresinde tütün işleri kıs mında vücude getirilen yeni teknik teş • kilâtla beraber tütün imalâthane ve de polarına da yeni bir vaziyet verilmektedir. Umum müdürlük gelecek sene Ankaraya aakledileceğinden şimdiye kadar merkeze bağlı olan bu imalâthane ve depolar ayn birer kısım haline getirilmekte ve îstanbul Başmüdürlüğüne bağlanmaktadır. Ayrıca, bu imalâthane ve depolar işleme evi, bakım evi olarak ikiye aynlmaktadır. Evvelce bir bina hero depo, hem imalâthane vazifesini görüyordu. Şımdi işleme evlerinde yalnız tütün işlenecek, bakım evlerinde tütünlerin mu hafazasile meşgul olunacaktır. Şimdiye kadar, Taksimdeki depo bir imalâthane idı. Buradaki imalât işleri Ortaköydeki Fer'iye deposuna nakledilmiş, Taksim deposu bakım evi haline konulmuştur. Kuruçeşme kömür depoları ne vakit seddedilecek Kuruçeşmedeki kömür depolarının kaldırılması hakkındaki mahkeme ka rarının Temyiz tarafından nakzedildığı bazı gazeteler tarafmdan yazılmıştı. Halbuki kararın nakzedildiğine dair şehrimize bir haber gelmemiştir. Kuruçeşmedeki depolardan yalnız an yedi tanesi için sed karan verilmişti. Bu depolar da Kuruçeşme vapur iske lesinden itibaren köyün önüne doğru uzanan ve tramvay caddesile sahil arasına sıkışan dar arazi parçasında bu lunmaktadır. Şimdi Kuruçeşmede diğer bir aile tarafından bir kısım depo sa hibleri hakkında üçüncü bir dava da ha açılmıştır. Bu davada kapatılmıya cak olan depoların bu ailenin emlâki ne zarar verdiği iddia edümektedir. Mahkemenin tayin fttiği bir heyet Kuruçeşmeye giderek bu zararı tesbit etmiştir. Son gelen haberler General Wrangelin gemileri hakkındaki eski haberlerin tamamen aksinedir. Geçen sene Yunan gazeteleri, bu gemilerin Paris ve Moskova ara sında yapılan bir anlaşmıya göre Baltık denizine nakledileceklerini yazıyorlardı. Gene o zamanlar birçok gazeteler bu gemilerin hurda bir hale geldiklerinden Tunusta Bizerte limanından hiçbir yere ayılamıyacaklarını yazıyorlardı. Tarihin birçok hatıralarını taşıyan bu ge Sırası gelmişri, dayanamadım; pek milerin son saatleri herkese birçok şeyler fazla söylenmiş olmasına rağmen mahud ilham ediyor. Geçmiş vak'a[arın maceralâfı tekrarladım: larını yaşamış olan bu gemilerin Bizerte Bütün bunlar iyi dedim, yıldızlar limanına nasıl geldikleri ve neler yaptıkdünya için; dağlar, ormanlar mahlukat ları merakh bir meseledir. Gemiler Wranicin, onlar da bizim için yaratılmışlar. gelin Ukraynada mağlubiyeti üzerine alFakat düşün bir kere: Benim senin gibi tı bin beyaz Rus ve muharible 1920 de dünyayı dolduran milyonlarca, milyar Bizerte limanına geçmiştir. Kırımdan harb larca enai sırasına göre domuz, koyun, ve ticaret gemisi olmak üzere 153 parça yahud kaz olarak kimlerin keyfine yarı olarak çıkan bu donanma çok zorluklar yoruz ? geçirdıkten sonra İstanbula vasıl olmuştur. Toy ve amatöı filozof o kadar şaşır Yolculannın bir kısmı İstanbula, bir kısmı Pireye, bir kısmı da başka yerlere.ezcümmıştı ki ilâveye mecbur oldum: le Korsika adasına çıktılar. Harb gemileri Ve şimdi git ağzmı ayar ettir. ise Fransız hükumetinin emri üzerine BiHayretten dudaklann yırtılacak. N. zerte limanında kaldılar. Harb gemileri şunlardı: Amiral Kedrofun kumandasınTashih daki dritnot Aleksyef (25 bin tonilâto), Dünkü yazımda mukaddes peder keZırhlının burnunda Çarlık ieorgi zırhlısı (20 bin ton). Kornilof ve limesi, mukaddes Pierre şeklinde dizilkartaüarı! Almas kruvazörleri (7 şer bin ton). Bunmiş. Tashih ederim. lardan başka on tane daha ufak gemi, dört komisyonuna «Administration Le questre N. tane denizaltı, ve dokuz tane nakliye ge de biens et interet Russes en France» havale edilmiş, bu komisyon da gemileri milerinden mürekkebdi. V^tVERStTEDE parçalıyarak satışa çıkarmıştır. tşe yanBu gemiler bir müddet limanda kaldıkyacak parçalar müteaddid fabrikalara Universitede imtihanlar tan sonra tayfalar ve zabitler gemileri tergönderilmiştir. Üniversite yabancı diller mektebinde ;etmeğe başladılar. Bir kısmı Fasta, bir Bu gemilerin içinde tarihî ehemmiyeti yazıh hntihanlar bitmiş olduğundan dün kısmı da Fransanm muhtelif şehirlerinde büyük olanlar da vardır. Meselâ: Aleksden itibaren sözlü imtihanlara başlan yerleştiler. Amiral Kedrof yaşlı olmasına roıştır. Bu imtihanlar biter bitmez fakül rağmen Panste «ecole des Ponts et yef dritnotu împaratoriçe Mari ile betelerde dersler kesılecek ve ayın 28 inde Chausses» den mühendis diploması alarak raber Harbi Umumide Karadenizde bir imtihanlara başlanacaktır. çalışmağa başladı. Hatta bazı rivayetlere müddet Midilli kruvazörümüzün arkagöre Normandiya vapurunu yapan mü sından koşmuş ve bazı yerlerimizi bom bardıman etmişlerdir. Yakalanan Bulgarlar hendisler arasında o da varmış! Şimdi yarıya kadar sökülmüş olan Son zamanlarda Trakyada şüpheli Nekadar hurda olursa olsunlar bu gebazı Bulgarların dolaştıkları hakkında miler oldukça büyük kıymeti haizdirler. Almas kruvazörü Vlâdivostok muhafız bazı rivayetler vardı. Yaptığımız tah Onun içindir ki Paris ve Moskova arasın gemisi iken Tshushima harbine girmiş, kikata nazaran şimdiye kadar iki Bulda yapılan bir anlaşma neticesi Bizerte Büyük Harbin başlangıcında Karadeniz gar yakalanmıştır. Bunlardan biri Ya donanmasına ilhak edilmiştir. Rivayete rımburgazda. diğeri Rumeli tarafında limamna bir heyet gelmiş, ve tetkikat ne göre, Rus inkılâbı gemilere sirayet ettiği Arnavudköyünde yakalanmıştır. Ya ticesi bu gemilerin tamir edilip Baltık dozaman, zabitlerin bağlanarak kazana arımburgazda yakalanan adam İstanbul nanmasma ilrihakı düşünülmüştür. Fakat, tılması bu gemide vukua gelmiştir. da oturan bir Bulgardır. Bunun koyun eski Çar hükumetinin borclarının Sovyet Aleksyef dritnotunun yjiksek burnunmubayaası için crada dolaştığı anlaşıl hükumeti tarafından kabul edilmemesi ümış fakat üzerinde toplu bir rovelver zerine bu görüşmeler suya düşmüş ve ge da bulunan iki başlı Romanof kartalları Rus emperyalizminin son timsalleri gibibulunmuştur. Gezdiği yerler memnu miler de eski halinde kalmışhr. mmtaka olduğundan bu Bulgar mah dir. Bundan sonra bu meselenin bir neticeye kemeye verilmişiir. Bir zamanlar Bahrimuhitleri korkutan raptedilmesi lüzumu Fransa hükumetini Arnavudköyünde dolaşan Bulgar ise düşündürmüş, harb gemilerinin limanda bu filo enkazı ne olmağa gidiyor? Harb bir serseriden başka birşey değildir. Bu fuzuli yer işgal etmesi bu düşünceyi kuv aleti mi, sulh aleti mi? Kimbilir belki bir adam hırsızhktan İzmirde hapse mah vetlendirmiştir. Nihayet bu gemilerin mu top, belki de bir sapan demiri olacak! kum olmuş ve mahkumiyet müddetini ZEYNEL AKKOÇ kadderatı Fransadaki Rus maüannı idare bitirerek tahliye edilmiştir. Parası olmadığından yaya olarak memleketine gitmek üzere yola çıkmış, fakat serseri bir halde dolaşırken vaziyeti şüpheli görülerek tevkif, bilâhare serbest bı rakılmıştır. } ' M. TURHAN TAN Macaristana verilen kontenjan 379, C 3 pozisyonuna giren pamuklu mensucattan Macaristane yeniden 30 bin kiloluk muntazam bir kontenjan veril miştir. ^ I• I 1 Şehrimize gelecek seyyahlar Alman bandırtlı Monteroga vapurile önümüzdeki curaa günü lir*ammıza 400 Alman seyyahı gelecektir. Polonya vapurile gelmiş olan muhtelif milletlere mensub seyyahlar dün aym vapurla Akdenize dönmüşlerdir. Yunanistana 300 bin kilo limon kontenjanı verildi Yunanistana ihrac ettiğimiz balık ve hayvan bedellerine karşıhk olmak üzere 300,000 kilo limon kontenjanı verilmiş tir. Gemiler parçalanırken Cumhuriyetin tefrikası: 8 SERSERİ Yazan: Server Bedi Aman bu hastane fikri çok iyi. Aklınla yaşa be... O külüstür evde hastane kadar bakılır mı hiç? Âlâ... Aman Suzancığım... Şu güzel kafanı biraz daha sık ta bir çare daha bul. Ah ne akıllı kansındır, sen! Senin akluı benden azdır? Cin gibisin! Amma biraz sersemlemişsin. Kafa, beyin kalmadı. Senin bir küp su yuttuğun var mı? Hâlâ karnımı sıksam en aşağı iki maşrapa deniz suyu çıkar. Zevzekliği bırak ta bir çare düşünelim. Ben şimdi senin ablana gideyim. Hay ağzmı öpeyim Suzan. Vllahı ben de sertden bunu rica edecektim am ma eesaret edemiyordum. Gideyim. Olur. Biraz para götü rürüm. Senin iyi olduğunu, fakat bazı esbabdan gelemiyeceğini söylerim. Bazı esbabdan demek olur? Sorar bana niçin diye? Sorar, sorar... Fakat sen idare et. Sakın reçete hikâyesini anlatma. Zavalh kadın... Ben sol bacagım kınldığında nasıl bakmıştı bana... Seni görürse çok sevinir, Suzan. Hep senden bahsediyordu. Ben de onu kız kardaşım kadar severim. Şadi cebindeki paraların hepsini çı kararak Suzana uzatıyordu: ^ Al, bunları götürl dadi. Adrcs neelir? İyi kalbliliğine diyecek yok amma Sen oradan dönünce beni buralarda bir ya, rasgele yürümeğe başladı. Dur, şimdi yazacağım. namusluluğunu geç! Senin onunla pek yerde bul. Havadis getir. Sonra eve giHer gözüne ilişen duvarda, camekân Sende para kalmıyor mu? sıkıfıkı dost olmanı da istemem. Benim dersin, yarın gene buluşuruz. da, eşyada, insan yüzünde, sokakta, yer Hayır. Garsona kâğıd kalem getirterek Sa de, kaldınmda, her şeyde bir vurgun im Olur öyle hiç? Al şu on lirayı.. gibi serserinin biridir o. O gunden sonra Nazmiye ile Suzan matyadaki adresini yazdı ve Suzana ver kânı arıyordu. Gesareti sabahmkinden Ben on lira katanm. Yanımda var. Meçok fazla idi. Suzanın hayali onun da rak etme. Seni ben severim, unutma iki üç defa daha kpnuşmuşlardı. Dost di: Ermeni güzeli! dedi, yalnız senin marlanna sıcak bir cür'et dolduruyordu. luklarının ilerlemesine Şadi mâni oldu. mısımdır. îki sene kadar evvel, bir gece Şadi Fakat Suzan bunu anlamamıştı. Şadi şu iyiliğini ödemek için, göreceksin, ben «Bu kadınla ben kâinatı kafese koya ablasını Maksime götürmüş ve orada bu onun Nazmiyeyi hâlâ unutmadjğını ve ne tanınmaz bir herif olacağım. Vallah nm!» diye düşündü. Onunla iki defa ( luşmak için sözleştikleri Suzanla tamştır biraz sevdiğini görünce o zaman iki kızı billâh, bu gece istesem milyoner olabile sahte bir müsamere dalaveresi yapmışlari mıştı. Bu Ermerıi kızlarımn gizli meslek birbirinden ayırmak için yaptığı kendi cekmişim gibi geliyor. Seni bütün bütün dı. O zaman bu numara moda idi. Bü 3 yük adamlardan birinin himayesi altında lerini hallerinden anlamak güçtür; hep tabirile numaralardan biraz utanır gibi sevdim be Suzan! Kadm ayağa kalktı: verilecek uydurma bir müsamerenin bi sinde bir ev kadını sadeliği vardır; cilve oldu; fakat Suzan gibi karüann namuslu Sen bir daha kendini denize at letlerini bastınrsın. Sermaye birkaç lir yapmayı bilmedikleri için en çapkınlan kızları kendi yollarma sürüklemekten bile anneleri kadar ciddî olurlar. Rum zevk aldıklarını bilmekten doğan eski en mayasın da ben milyondan vazgeçmi lık mukavva parasmdan ibaret. Bu bi letleri götürür bankalara, zengin tüccarkızlarının fettanhğı onlarda yoktur ve dişesini hatırlayınca kendini haklı bul şim. Şadi yumruğunu karnına bastuarak: lara satarsm. Tutturabildiğine. On lira işledikleri günahlan belli etmezler. Su mustu. Hâlâ içeride su var, dedi. dan yüz liraya kadar sür. Biletin üstür zan, daha o gece, Şadinin ablasında iyi Suzan sordu: Beraber çıktılar ve bir pastacıda ak de bir nazınn, valinin filân ismi oldu mi| kalbli ve namuslu bir kadının bütün mü Gözlerin daldı. Ne düşünorsun? alırlar da enailer. Hele Süzan gibi pi?1 said tesirlerini yapabilmişti. Pek çabuk Senin Nazmiye ile tanıştığm gece «amüstü buluşmak üzere ayrıldılar. Şadi yalnız kalınca, ellerini pantalo kin, cerbezeli, güzelce bir kan yazıhane anlaştılar ve dost oldular. yi hatırlıyorum. Ben nunun cebine sokarak ve kollannı kabar kapısına dayanırsa iki göz süzüşle bileti Haydi, yaz şimdi adresi... Bardan eve dönerlerken, ablası, Şa buradan dosdoğru ona gideceğim. Gece tarak, büvük belâlardan kurtulup ta biraz sürer. Bin iki yüz lira hasılat. îşi yoksa diye Suzan için: Ne iyi kalbli, ne namuslu kız! de de doktora yalvarırım, belki onu bir has nefes aldığı zamanlarda yaptığı gibi, aypolis arasın, dursun. taneye kaldırtınz. Biz senin ile yann, . nk bacaklarla ve gövdesinin üst tarafını mişti. lArkan var} sağa sola doğru ağıraksak »allaya »alla Hayır anam, bu akşam buluşalım. Şadi verdiği cevabı iyi hatırlıyor: