5 Mayıs 1936 CUMHURİYET Fransada büyücülük (Auxerre) civarında (Montigny) kö yünün yakınından geçen çayın kena nnda kadm erkek, çoluk çocuk toplanmışlardı. Sabah karanlığındanberi kilisenin çanlarının durmamasıya var kuvvetile çalışı köy halkını telâşa düşür müştü. Civar köylerin papazlarile ki şizadeleri, köylüler, köy hâkimi ve bir noter bir masanm etrafına oturmuşlar, mücrimlerin hakkında yazılan itham nameyi okuyorlardı. Birden bir bağrışma oldu: îşte! tşte! Geliyorlar! Filhakika. elleri, kolları bağh on köylü jandarmalann sünguleri altında gelip sıraya dizildiler. İçlerin den biri papaza hitaben: Bizi büyücülükle itham ediyorlar. Bizler sadık ve dindar hıristiyan olduğumuzu ispat için yapılacak tecrübeye hazırız. dedi. Papaz da cevaben: Pekâlâ ben de buraya adaletin yerini bulması için çağırıldım. Bu isnaddan yüzünüzün akı ile çıkmanızı can dan dilerim ve maznunlara dönerek hazır mısmız? dedi. Hepsi birden: Hazırız! diye haykırdılar. Jandarmalar kalm iplerle herbirinin sağ elini sağ ayağına, sol elini sol ayağına sıkıca bağladılar, hepsi de birer köstebek gibi tortop oldu. Ve bu şekilde birer, birer kaldınp nehre attılar. İçlerinden sekizi sapsız balta gibi çabucak dibi buldu, ikisi biraz şişmanca olduklanndan suyun yüzüne çıktılar. Halk bağrıştı: İşte büyücüler! tşte büyücüler! Papaz müdahale etti: Durun telâş etmeyin bir kere şu masum olup ta dibi bulanlan çıkaralım ve yüzde kalan ikisini tekrar suya atalım. Dibi bulanlann b<ağlannm bir ucu karada olduğundan onlan çekip çıkardılar. Batmamış olan iki köylüyü bir daha attılar. Bu sefer de gene ikisi de kabak gibi suyun üstüne çıkınca her taraftan sesler yükseldi: Bunlardır, büyücü bunlardır! Ateşe! Ateşe! Bunlar yanmalıdır. Bütün köy halkı bu zavallılan jandarmalann el lerinden alıp parçalamak için hücum ediyorlardı. Hâkim ilerledi ve bu yalnız benim vereceğim karara bakar. Sizin müdahaleye hakkınız yoktur, dedi ve bir üçüncü defa mücrimler suya atıldı. Biçareler gene yüze çıkınca, hâkim de şaşırdı, Ateşe! Ateşe! Biçareler odun yığmlarının üstüne çıkarıldı ve diri diri yakıldı. Onsekizinci asrın başlangıcına kadar Fransanın muhtelif yerlerinde büyücülükle itham edilenleri odun yığınlan üzerinde diri diri yakmak âdetti. Vakıâ sonralan artık yakmaktan vazgeçtiler. Yalnız bugün bile Fransada hâlâ büyüye inananlar hayli çoktur. Bu itikad yalnız Fransada değil, dünyanın her farafmda en iptidaî kavim lerden en medenı milletlere kadar kara cahiller gibi münevver kimseler de fala, büyüye, sihre, afsuna, hatta üfü rüğe inanmışlardır. Bunun psikolojik sebeblerini izah edecek değilim, yalnız Fransada Onyedinci ve Onsekizinci a sırda cereyan etmiş birkaç sihirbazlık Ve büyücülük vak'alarını anlatacalar. Aymar bu sırrı sağlığında kimseye söylememiş. Fakat akla yakın olan Aymarın katili tanımış olmasıdır. Onbeşinci Lüi devrinde Kralın mabeyincisi (Y. Luck) Tuillerie sarayının önünde birkaç arkadaşile geziyorken karşısına hiç tammadığı saçı sakalına karışmış siyah gözlüklü bir adam çıkar ve mabeyinciye size mahrem birkaç sözüm var, der. Mabeyinci: Buyurun söyleyin! der. Meçhul adam kulağına, sizin çehre nizde bir talih yıldızı parlıyor. Bana elinizi gösterir misiniz! der ve elinin çizgilerini tetkik ettikten sonra siz çok metin, sabırlı, iyi yürekli, çalışkan, hayirsever bir insansmız! Servet kapınıza gelmiştir, yakında elinize büyük fırsatlar geçecek, çok zengin olacaksınız. der. Mabeyinci bu tebşirattan hoşlanır, adamın eline bir frank tutuşturur. Adam bu parayı kanıksamaz ve intikam almış olmak için tekrar geri dö ner. Affedersiniz Mon senyör sizin elinizin çizgilerinde birşey daha gördüm. Söylemek istemedim amma çok metin bir karakter sahibi olduğunuzu bidiğim için onu da haber vereyim: Siz üç büyük kriz geçireceksiniz! Fakat üçüncüsü çok tehlikeli olacak' der ve çekilip gider. Mabeyinci arkadaşlarına bu garib adamın söylediklerini anlatmış hep gülmüşler, alay etmişler, eğlenmişler. Amma mabeyincinin içine kurd düşmüş. O gece evine dönmüş, fakat adamm ke haneti de aklından çıkmamış. Üç gün sonra odasında bir baygmlık geçirmiş, bir hafta sonra daha şiddetli bir ateş gelmiş, çok geçmeden üçüncü bir krizle yatağa düşmüş. Doktorlar üşüşmüş, muayene etmişler. Bellibaşlı bir hastahk bulmamışlar. Fakat kendisi durmamasıya artık öleceğim! Ümidim yok! diyip dururmuş. Falcı vak'asını bilen arkadaşı hemen adamın şekline girmiş, iğreti bıyık, sakal, saç takmış ve hastanın başucuna gelmiş. Beni tekrar çağırdılar. Geldim demiş. Hasta ateşler içinde aman beni kurtann! diye ağlayıp yalvarmağa başamış. Garib adam istifini bozmadan elinizi bana verin! demiş. Evet! Gördüğüm gibi üç kriz geçire ceğinize dair alâmetler var. Yalnız hamdolsun hayat çizginiz kınk değil! İyi olacaksınız ve bir daha da hastalık yüzü görmiyeceksiniz! demiş. Ertesi gün hasta gözünü açmış ve günden güne iyileştikten sonra arka daşı işi kendine anlatmış. Fransada Onsekizinci asırda halkın en çok inandığı el falı, kahve falı, bir de ayna falıdır. Ayna falına yüksek tabakadan olanlar arasında inananlar pek çokmuş. Ve birçok kimseler kıymetli eşyalannı çalanın yüzünü o aynada gördüklerini zannederlermiş. Bu ayna falı yüzünden zengin olmuş kimseler varmış. Fransada hâlâ istikbali keşfeden, gaibden kaber veren, fal ile geçinen kimseler vardır. Ve bu şarlatanlara inananlar safdil, görgüsüz kimseler değildir. Münevver denecek kadar tahsil gör müş, ilme akıl erdirmiş,' azçok kültür sahibi kimselerdir. İnsan bu kendine hayri olmıyan biçarelerin boş vaidle rine aklı başında kimselerin nasıl bel bağladıklarına şaşıyor. Beşeriyet ço cukluktan kurtulamıyor vesselâm. Bugün Fransada münevver halk arasında dahi Hükumet, bu maksadla fala ve büyüye inananlar pek çoktur bir kararname çıkardı «Gayelerimize yürürken sadece Balkanların Yazan: Selim Sırrı Tarcan değil, dünya sulhuna da çalışıyoruz» 1696 yılı haziranının on altıncı günü sihirli değneğin yardımile katili bulur{Baş taraft 1 inci sahifede] yük Kralı müteveffa Aleksandrın hatırasmı hüzünle yadetmek isterim.» Tevfik Rüştü bundan sonra Balkan devletlerinin tuttuklan bu gayede, hiçbir şeyden yılmıyarak devam edeceklerini Dünyada yegâne kadın diplomatlar: solda Amerikamn Kopenhag elçisi Misis Ruth söylemiş ve kadehini Kral Piyer, Ro Bryan, sağda Sovyetlerin Stokholm manya Kralı Karol, Yunan Kralı Jorj elçisi Mme. Kollontai] ve Prens Pol için kaldırmıştır. Birkaç gün evvel, îngiltere hükumeti Türkiye ile Romanya arasında verdiği bir kararla kadınlann diplomat fikir ayruığı kalmamıştır. olanuyacağını ilân etmiştir. Hükumeti bu Balkan konferansının ilk günü resmî karara sevkeden sebeblerden biri «izdi müzakerelerden ziyade daha mühim olan vacın bu sebebden dolayı büyük müşkü hususî müzakerelerle geçti. Bu meyanda lâta maruz bulunmuş» olmasıdır. en mühim müzakere, Türkiye ile RomanÎngiliz hükumeti bu kararı verirken, ya arasında cereyan eden hususî müza bilhassa şu nokta üzerinde tevakkuf et keredir. Bugün saat 17 de Balkan An miştir: tantınm Yugoslavya Hariciye NezaretmBir Îngiliz kadını, diplomat olmasına de ikinci içtimaı toplanmazdan evvel, Rorağmen bir ecnebi tebaasile evlenmek manya sefaretinde Hariciye Vekilimiz hakkım muhafaza etmektedir. Halbuki Tevfik Rüştü Arasla Romanya Harici bunun bir takım mahzurlan vardır. Hü ye Nazm Titülesko arasında iki saat sükumet bu sebebden Îngiliz kadınlarmm ren hususî bir müzakere cereyan etmiştir. diplomasi mesleğine girmelerini doğru Son zamanlarda Romanyanın Boğazlar görmemektedir. Diğer taraftan, hükumet, meselesindeki hattı hareketi Belgrad ve kadınlann diğer mülkiye memuriyetlerin Bükreş diplomasi mehafillerine, Romande çalışmalannı son derece faydalı bul ya ile Türkiyenin aralarının açılacağı ve makta ve bu karannda kadmlan hüku hatta açıldığı şeklinde aksetmişti. met işlerinden soğutmak emelinde olmaBalkan Antantının son Belgrad top dığını da tasrih etmektedir. lantısına ayni zamanda Belgradda bir Şimdi, dünyada iki kadın diplomat Türkiye Romanya müzakeresi şeklin vardır. Bunlardan biri, Afrikanm Ko de de bakılmakta idi. penhag elçisi Misis Ruth Bryan, diğeri îşte bugün saat 16 da Balkan Antande Sovyetlerin Stokholm elçisi Mme. tı ikinci içtimaından evvel Romanya seKollontaidir. faretinde Hariciye Vekilimizle RomanVÎLÂYETTE ya Hariciye Nazm arasında cereyan eden hususî müzakere tam bir anlaşma ile Bina ve arazi vergilerinde Be bitmiştir. İki dost memleketi artık birbirinden ayıracak hiçbir mesele kalmamışlediyeye aid kısım süratle tır. Bu suretle Balkan Antantının Beltahsil olunacak grad içtimamda, Balkan Antantının sonuMaliye Vekâleti vilâyetlere gönderdinu görmek istiyenler de büyük bir inkiği bir tamimde hazirandan itibaren hu san hayale uğramışlardır. Türkiye ile susî muhasebelere devredilecek olan bina Romanya anlaştığı gibi diğer bütün Balve arazi vergilerinden belediyeye borcu kan devletleri de aralarında anlaşmış olanların bu borclannın süratle taHsiline lardır. Bazılannın hayallerinde halledibütün alâkadarlann yardım göstererek lemiyecek gibi görünen Balkan mesele hazirana kadar olan hesabatın tasfiyesini leri onlann tahminlerinin hilâfına çok istemiştir. dostane bir surette halledilmiştir. Vilâyette müteşekkil bir komîsyon Matbuat Müdürünün ziyafeti tarafmdan hususî muhasebelere devre Yugoslav hükumeti, Yugoslav matbu dilmek üzere tesbit edilmiş olan memur at müdiriyeti ve Yugoslav gazetecileri lann listesi Dahiliye ve Maliye Vekâ Türk gazetecilerine fevkalâde hüsnü kaletlerine gönderilmişti. bul ve samimiyet göstermişlerdir. Yakm zamanda Vekâletin bu listeyi Bugün saat birde matbuat müdürü tasdik ederek vilâyete tebligat yapacağı Zokoviç Sırbiski Kral lokantasında bir zannedilmektedir. Bu tebligat yapıldık ziyafet vermiş Türk, Yunan, Rumen ve tan sonra Maliyenin 300 memuru BeleYugoslav gazetecilerini birbirlerile tanışdiyeye devredilecektir. tırmıştır. Bir aile sofrası halini alan bu Ziraat Umum Müdürü ziyafet çok samimî bir hava içinde geçîstanbula geldi miştir. Ziraat Vekâleti Ziraat Umum Mü dürü Abidin şehrimize gelmiştir. Abidin Istanbul Ziraat Müdürlüğüne giderek ÖlcUikten sonra bir küp parası çıkan hasis Istanbulun ziraî vaziyeti hakkında gerek Burdur (Hususî) Kışla köyünden Müdür Tahsinden gerekse îstanbul Ziraat Odası başkanı Raşidden izahat al* 45 yaşlarında Molla İsmail, geceli günmıştır. Birkaç gün şehrimizde kalacak o düzlü çalışan ve paraya çok haris olan Ziraat Umum Müdürü buradan lan zengin bir adamdır. Birkaç gün evvel müthiş bir surette Trakyaya gidecek ve Trakyada ekim vasancılanan bu adam, otömobille Antal ziyetini tetkik ettikten sonra tekrar şeh yaya gitmiş ve çok fakir olduğundan rimize dönecektir. bahsederek parasız ameliyat olmağa muvaffak olmuştur. Karadenizde bir mayin Molla İsmail ameliyat olduğu halde Inebolu liman riyaseti, înebolu açıkkurtulamıyacağını hissedince başucunlannda bir mayin görüldüğünü Deniz da bekliyen dostlarmdan Hacı Veliye Ticaret Müdürlüğüne telgrafla bildirmiş kendisinin hayli parası olduğunu ve tir. bunları bir küp içinde sakladığını söyBunun üzerine Karadenizde bulunan lemiş ve küpün yerini tarif etmiştir. bütün gemilere telsizle mayin hakkında Bir müddet sonra Molla İsmail ölünraalumat verilmiş, limandaki vapurlar da ce Hacı Veli köye dönerek işi mütevafkeyfiyetten haberdar edilmiştir. fanın karısile kızına anlatmıştır. Tarif Sovyet sahillerinden kopup gelen maedilen yer kazılmış ve küp meydana çıyinlerden biri olduğu zannedilen bu makanlmıştır. Küpün içinde birçok altm, yinin de diğerleri gibi imhası için tedbir kâğıd para ve zikıymet şeyler çıkmış ve almmaktadır. Bugün Tan vapurile İneboluya mayini arayıp imha etmek üzere bunlar karısile evlâdlan arasmda tak sim edilmiştir. bir deniz müfrezesi götürülecektir. I II J diplomat istemiyor Balkan Konseyi dün toplandı Şehir pudrası epsi asılsız, çürük ve dipsiz çı ' kan çeşid çeşid icadlar arasına yeni ve fakat müsbet bir nesne daha kanştığını, benim de ona kaside yazdığımı sanmaym. Biz henüz kâşif olamadık, garbde keşfolunan şeylere karşı hayretimizi ve hayraniyetimizi sadıkane muhafaza etmekle meşgulüz. Aarasıra devri daim makinesi gibi fennin ve tabia" tin altını üstüne getirecek buluşlaranız varsa da bunlar günlük gazetelere beş satırlık mizah mevzuu olmaktan ileri gcçemiyor, unutulup gidiyor. Fakat şehir pudrası, yeni bir keşif değerindedir. Çünkü Belediye teşkilâtına malik olan bütün mcdenî şehirlerin hiç birinde böyle meccanî ve kullanılmasi zaruri pudraya tesadüf olunamaz. An * cak Istanbul halkıdır ki medenî dünyanm mahrum kaldığı bu nimete ermiştir, eşsiz bir pudranın jalemsi habbeciklerile zahmetsiz, külfetsiz ve hatta dileksiz bu * lanmak zevkine mazhar olmuştur. Bir kısım okuyuculanmın tozdan ve ya çamurdan bahsetmek istediğimi samp gülümsediklerini seziyorum. Şehir pud * rası tabirinden böyle bir zehab uyanmasını yersiz görmem. Çünkü toz, îstanbulun tabiî pudrasıdır. Tarihten evvelki devirlerde olduğu gibi bugün de Istanbul sakinleri bu pudranın sağanağı altmda * dır. Dünyanm pudra fabrikalan felce uğrasa Istanbulun tabiî pudrası gene mev m cuddur. Çünkü «kadim, kıdemi üzerine terkolunur» düsturu bizim Belediyenin ihmal edemediği naslardandır. Nitekim şehrimize has olan krem için, ezelî çamur için de öyle davranıhr, giderilmesî günah sayılır. Fakat benim bu şehir pudrası dedi • ğim şey, ne beynelmilel bir şöhret taşiyan tozumuzdur, ne de mubarek bir krem, bir pomad gibi muhafaza edegel * diğimiz çamurdur. Bu, yepyeni bir maddedir, gerçekten pudradır. Aziz okuyucu!.. Açık kamyonlarla ve yıldınm hızile sokaklardan geçirilen unçuvallanndan, kireç çuvallanndan bahsediyorum. Elbet sen de, üç günde bir olsun, bu kamyonlarla karşılaşıyorsun ve kamyon sarsmtısile rüzgâr darbesinin birleşmesinden husule gelen pudra yağmurundan hisse alıyorsun. Kadınlann ruj * lanna, sürmelerine, alhklanna gerçekten bir jale gibi beyaz beyaz benekler çizen, bizi birer köy değirmencisi kılığına sokan bu un ve kireç yağmuru için şehir pudrasından daha doğru bir ad bulabilir miyiz? Lâtifeyi bir yana koyalım. Başka yerlerde halkı pudralamak için un ve kireç taşıyan kamyonlan, arabalan maskelerler. Tozumuzu gideremesek, çamurumuzu kurutamasak bile şehir pudrasınm önüne geçmek için kamyonlara birer örtü maz mıyız? Yoksa bu da bütçe işi Yann sabah Türk gazetecileri Kral Aleksndrın mezanna ve meçhul asker abidesine birer çelenk koyacaklardır. H Küçük Antant ehemmiyet toplanttstna veriliyor 6 mayısta Belgradda yapılacak olan Küçük Antant toplanhsı fevkalâde büyük bir alâka ile beklenmektedir. Bu konuşmalarda Avusturyanın mecburî askerliği iade etmesi meselesi, son Italyan Habeş harbi, Macarlann da Triyanon muahedesini bozmalan ihtimali ve Almanya meselesi müzakere edilecektir. Bu müzakerede bulunmak için 20 Cekoslovak gazetecisi, Hariciye Nazırlan Krosta ile beraber çarşamba günü Bel grada gelecektir. Yunanistanm Yugoslavyanm mallerine verdiği cevablar Atina 4 (Hususî) Yunanistanm yanresmî Atina ajansı Belgraddan aldığı şu telgrah neşrediyor: Başvekil Metaksas, dün akşam P a risten gelen Yunan elçisi Politis ve Belgrad Yunan elçisi Sakellaropulos ile birlikte yaphklan bir müzakereden sonra Yugoslavya hükumetinin geçen kânunusanide Yunanistandan sorduğu üç meselenin cevabmı hazırlamışhr. Yugoslavya hükumeti kânunusaninin 1.0 unda Yunan elçisi Sakellaropulosa bir nota vererek: 1 Yunanistanm Balkan paktı siyasetine devam edip etmiyece ğini, 2 Yunanistanm askerî ittifak imzasma taraftar bulunup bulunmadığmı ve Italya tarafmdan Yugoslavyaya karşı bir tecavüz vukuunda vaziyetinm ne o lacağını, 3 Şayed Balkan devletleri Fransa, yahud Ingiltere veya Küçük Antant ile bir cephe alarak musademeye girmek mecburiyetinde kalırlarsa Yunanistanm ne suretle hareket edeceğini dostane bir surette anlamak istemişti. Atina Ajansmın verdiği malumata göre, Yunanistanm bu suallere karşı Italyaya karşı bitaraf kalmak şartile Balkan Paktı siyasetine devam edeceği ve üçüncü mesele için de tetkikatta bulunacağı şeklinde cevab vermeğe karar verdiği anlaşılmaktadır. Yunanistanm bu cevabı üzerine konseyin müzakereleri çok ehemmiyetli bir alâka uyandırmaktadır. General Metaksas bu cevabı hazırladıktan sonra gece Yugoslavya Başvekili Stoyadinoviçi hususî surette ziyaret ederek Yunanistanm noktai nazannı izah etmiştir. İki Başevkil arasındaki bu konuşma iki saatten fazla devam etmiştir. Tekirdağda zehirli gaz konferanslan Tekirdağ (Hususî) Belediye, Elektrik fabrikasına bir canavar düdüğü taktırmıştır. Bundan sonra işbaşı ve paydos zamanlan bu düdükle ilân edi lecektir. Bu hafta şehrimizde zehirli gazler ve bunlardan korunma çareleri hakkında iki konferans verilmiş ve halk bunları büyük bir dikkat ve alâka ile dinlemiştir. M. TURHAN TAN Konya Ereğlisinde bir cinayet Konya Ereğlisi (Hususî) Üçgöz mahallesinden Mustafa ile Abdi Raziye ismindeki kadmm evinde bir alacafc' meselesinden kavgaya tutuşmuşlardır. Boğuşma esnasmda Mustafa başına yediği bir sopa darbesi neticesinde nezfi dımağiden ölmüştür. Katil Abdi yakalanarak Adliyeye teslim edilmiştir. ğım. Onyedinci asnn sonlarmda Liyon şehrinde bir cinayet vak'ası olur. Po lisin bütün gayretleri boşa gider, ca niyi bulamazlar. Nihayet şehirde sihir* baz tanınmış (Y. Aymar) admda bir münzeviye caniyi bulması teklif edilir. Aymar katlin vuku bulduğu yere getirilir. Sihirli değneğini yere diker. Değnek pencere tarafına meyleder. Tamam cani oradan kaçmış. Soka ğa çıkılır. Değnek bir dar sokağ, meyleder ve orada bir ahçı dükkâmna meyleder. Memurlar ahçıyı yakalar isticvab ederler. Ahçı iki adamm o gece gelip yemek yediklerini, üstlerinde ve ellerinde kan lekeleri bulunduğunu söyler. Böylece Selim Sırrı Tarcan Ankaradan kaçan bir hırsız yakalandı Konya Ereğlisi (Hususî) Ankaranın Çankırı otelinde yaphğı hırsızhktan dolayı mahkum olup mahkumiyet müddetini Ankara hapisanesinde geçirmekte iken bir kolayını bulup kaçmağa muvaffak olan înebolulu Abdülkadir kazamıza iltica ettiği haber alınarak yakalanmıştır. «Sen, yılmıyordun... Senin bu kadar bırakmıyacağını anlamıştım. Zülfü Sahinin evinin kapanmasma lüzum gösterdim. Zülfü Şahin, kendi adamlan vasıtasile polise haber verdirtti; ev, basıldı, kapa tıldı. «Fakat sen, boş durmuyordun... Boş durmadığını, hemen her gün bir raporla öğreniyorduk. Zannedersem, nişanlına mektub yazdılar, ve seni bu sevdadan vazgeçirmek istediler. «Bunun da tesiri görülmedi. Senden şüpheye başladılar: « Öbür tarafın adamı diyorlardı! «Böyle düşünmekte haklıydılar. Çünkü sen, bu işlerde kullanılabilecek en mükemmel bir tiptin! «Sakın, bu sözüme gücenme! Sen, namusunu, şerefini, haysiyetini satân ve sa tacak bir insan değilsin. Aynca yaptı ğım tahkikattan, senin ne adam olduğunu anlamıştım. ' «Sen, başlı başına öyle bir kuvvettin ki, dayandığın, elini uzattığın tarafın ağır basmamaM ihtimali yoktu. Seni elde et mek için, çılgmca fedakârlıklara giriş Polise hakaret eden iki ki§i hakkında takibat Galatada kahveci Hasanı dövmek ve bunlan ayırmak istiyen zabıta memurlarını tahkir etmekle suçlu Mehmedle arkadaşı Hilmi yakalanarak Adliyeye verilmişlerdir. Müddeiumumilikçe hakla ş kdi rında takibata devam edilmektedir. îzmirde Yunanlı mallannm satışı îzmir (Hususî) Millî Emlâk idaresi, Buca ve Burnovada bazı evler de dahil olmak üzere, mütebaki Yunanlı mallarını Gayrimübadil bonolarile sa taşa çıkaracaktır. Hazırhklar bitirilmek üzeredir. Tapuda bazı kayidlerin tetkiki bitince derhal satışa başlanacaktır. mekten çekinmezler. «Bizimkileri korku almıştı; ben, için için gülmekle beraber, onlann korkulanndan istifade etmeği düşündüm. «Bu, benim casusiuk hayahmda, ilk gizli harcketim, onlara karşı, gizli, ilk isyanımdı. «Harekte geçen, gözleri bağh esir, iplcri istenildiği zaman oynatılan kukla de * ğildi; bir kadındı... lliklerine kadar tu • tuşmuş bir kadın... « Onu, bizim tarafa çekebilirim! dedim. «Öyle sevindiler ki... Fakat bunun hakikat olabileceğine, ben bir saniye bile inanmadım. Eskiden kendime güvenirdim; lâkin sana karşı ayni güvenişle işe girişeceğimi hiç ummuyordum ve senin, beni bir mıknatısın bir çöpü çekmesi gibi, çekip sürükliyeceğini, korka korka biliyor, görüyordum. «Beni, Tarabya yolunda nasıl bul muştun? Bir ara, ben de şüpheye dü? mekten kendimi alamadım. lArkast var^ •g Yazan: MAHMUD YESARÎ 91 «tşte, beni, Kontes, diye tanımalan nın sebebi, aslı budur. «Istanbula geldim. Zülfü Şahinle tekrar karşılaştım. Ben, o kadar değişmiş tim ki, eski Rus kızı Nadini, Lâzarın nişanlısı kumarbaz, kokainman Nadini tanıyamadı. «Bir zamanlar, Istanbulun gizli ku marhanelerinde kumar masalan başında sabahlıyan; kirli, gün görmez pansiyon odalannda aç, sefil yatan; bir küçücük Merk şişesi için yalvaran, el, etek öpen, zengin, uGürcü kızı Nadın, ölmüştü. Ve kibar Kontes Niliden kimse jüphe ede mezdi. «Sen, bile şüphe etmedin, Ali Tunc! «Diyebilirim ki, Istanbulda, her yerden muvaffak olmuşrum. Çocukluğum da aldığım terbiye, iyi türkçe bilişim, çok işime yaramıştı. «Şimdi, sana geliyorum, Ali Tunc! «Karşıma çıkışm, benim için bir felâket oldu. Belki de mahvuna sebeb olacak! «Ben, bundan memnunum, Ali Tunc ustai «Evet, sen, hayaümın eksikliğini dol duran, erkek oldun... Gezdiğim, dolaştığım yerlerde rasgeldiğim bütün erkekler, beni tahrik için, binbir vasıtaya başvurmuşlardı. «Sana, bir hakikati de söyliyeyim; sefaletten kurtulduktan sonra, kadınlığun uyanmıştı. Kendimin, de yalnız etile, kemiği ile, rengi ile kokusu ile, nazı ile, kıvrılıp süzülülşü ile değil, bütün kadınlar gibi, bir kalb taşıyan bir kadın olduğu mu duymağa başlamıştım. «Hayır! Kalbli cüzamlı kadın değildim. Sevmek, sevilmek, yanmak ve yak mak istiyordum. «Fakat, artık bu, elimde değildi. Kalbimin, sahibi, hâkimi değildim. Kalbim, onlann, şebekenin elindeydi. «Oteldeki geceyi hatırlıyor musun? Seni sevmek istiyorum, amma, sevemem, bu elimde değil... Sevmek, hakkım de ğil! diye inlemiştim. «Sevmek hakkım benden almışlardı. Sevmek ihtirasını yıllarca yendim. Fakat sen, karşıma çıkıverdiğin zaman, if de ğişiverdi. «Zülfü Şahinin evinde, elimi gözlerime siper ederek sigara içerken, par maklarımın arasından, sana bakıyordum. «Sen beni, merak etmiştin; anlamak, öğrenmek istiyor, merakla kıvranıyor dun. O gece, ben de seni merak etmiştim. Gözlerimi kapadığım zaman, yüzünü, şeklini, bir aynada gibi, içimde görü yordum. «Biz, tuttuğumuz yol icabı, daima kuşkuda, uyanık dururuz. Senin, peşime düşeceğini derhal anlamıştım. O gece, basit bir hile ile kaçtım. Fakat şoförleri araya koyarak, araşbrmağa başladığını öğrendiğim dakikada, senden korktum. «Senden korkmuştum; ve bu korkuş, seni, bana, daha çok sevdirdi. Yalnız vücudünün, görünüşünün kuvveti değil; zekânın kuvveti de beni sana bağladı. «Elinden kurtulamıyacağımı anlamıştım. Ben istemeden, daha doğrusu, benim iplerimi oynatanlar istemeden, yolumun üzerine bir erkek çıkması, çok tehlikeliydi. Bu tehlikeye rağmen, senin tarafmdan sanlmak, beni sevindiriyordu.