1 Mayıs CUMHURİYET Ölümü münasebetile Sami Paşazade Sezaiye dair hatıralarım Abdurrahman Adil Eren Sene 1302 idi. Ben Mektebi Hukuk Bursada ifayi vazife ettiğimi görenler ve talebesi idim. Bir tesadüf beni Boğaziçin bilenler beni sureti mahsusada îttihad ve de Boyacıköyüne atmıştı. Köy halkından Terakki cemiyeti tarafından inkılâbdan kimse ile aşinalığım yoktu. Bulunduğum evvel Bursaya gönderilmiş zan ve tahpansiyonda akşamları yemeğimi ycr, min ederlerdi ki bu zehab ve tahmin bümehtabda olsun, karanlıkta olsun köyün tün bütün yanlıştır. îttihad ve Terakki o tepesinden inerek sahile varır ve deniz zamanlar daha fırkai siyasiye haline gelboyunda yapayalnız gezerdim. Bir ak memiş bulunuyordu. Eğer Sami Paşazaşam Boyacıköyü iskelesinden [o zaman de Sezai beni İttihadcı diye tahmin et Emirgânm ayn; Boyacıköyün ayrı Şir memiş olsaydı bana bu haberi söylemez ketilıayriye iskeleleri varcb] Baltalima ve ben de hayatımda aziz bir hatıra teşnına giderken yalıların birinde hararetli kil eden bu ikinci Bursa seyahatini yaphararetli konuşmalar duydum. Odanın mazdım. penceresi açıktı. Sözler birer birer işitiliyor, ve müsahabe takib olunabiliyordu. Sami Paşazade Sezainin bence ikinci Dikkat ettim. Söz memleketin fena idare hatırası, Süleyman Naziftendir. Sami edildiğine, işlerin fena gittiğine dairdi. Paşazade Sezai Pariste Meşveret gaze Bu yalı kimin yalısı idi bilmiyorum. Fa tesini çıkarırken Süleyman Nazif, Ali kat müverrih Ahmed Lutfi Efendinin Kemal, Abdullah Cevdet, Ishak Sükuti yalısına bitişik bir yalı idi. Bu hızh hızlı, ve Ivani hep Pariste idiler. Serhafiye hararetli hararetli konuşanlardan biri Sa Ahmed Celâleddin Paşa Sultan Hamid mi Paşazade Sezai idi. Muhatablanndan tarafından Parise gönderilmiş ve Jon biri Sami Paşazade veya Suphi Paşaza türkleri kandırarak Istanbula getirmek de Halim Beyin mahdumu Hariciye me üzere bulunmuştu. Istanbula avdet edemurlanndan Rcsmi Beydi. İkinci muha cek olan yeni Osmanhlar Pariste Gare tab Sami Paşazade Baki Beydi. Bun de l'Estte hareket etmek üzere iken Salann hiçbirisile aşinalığım olmadığı halde mi Paşazade Sezai istasyona geldi. Ve seslerinden teşhis ve tefrik edebiliyor elindeki kıt'ayı kemali telâşla okudu. dum. Çünkü birkaç kere vapurda tesa Kı'a şu idi: düf etmiş ve seslerine aşina olmuştum. Bir sürü herzecüer Parise toplanimştı Bu gece sohbeti bir hayal gibi geçti. Her Cümlesi fenni siyasetteydi bibehre akşam gezintilerimde o yalının önünde Kasarak başlarını kancaya kattı önüne tevakkuf eder, o tatlı sohbetleri bir daha Girdi Ahmed Paşa bir kaz süriLsile sehre. dinlemek isterdim. Heyhat! Bir daha o Nazif, bu kıt'ayı eline aldı ve irtica cemiyete tesadüf etmedim. j len: tzmirde körlerin verdiği konser Çok muvaffakiyetli oldu ve candan alkışlandı Soy adlarına dair ır duşunce Peyami Safaya Dünkü (28/4/936) «Cumhuriyet» lar veya herkesin taklidine heves edeceği gazetesinde «Kötü bir taklid» başlığı altındaki yazınızda Avrupa taklidi telâkki ettiğiniz soy adlan arasında V. Bir sonlar diye doğrudan kendime bir hisse gördüğüm için size bu satırlan yazmak mecburiyetini duydum. Sahibi bulunduğunuz çok muvazeneli bir dimağın sıraladığı kuvvetli mantık mesnedlerini güzel kaleminizle o kadar cazib gösterebiliyorsunuz kİ insan hiç hissetmeden sizin kendisini götürmek iste diğiniz noktaya varıyor. Buraya vann cıya kadar mütemadi tesiriniz altmda kaldığı için size hak veriyor. şekilde olmamasına dikkat edenler çoktur. Türk dilinde, Türk kelimelerile teş kil edilen bazı soy adlannın kasden de olsa Avrupalı adlara benzemesini, «kötü bir taklid» derecesine çıkarmak yerine «masum bir temayül» şeklinde bırakmış olsaydınız daha insaflı bir hareket olurdu. Biz asırlarca yalnız isimle değil, her bakımdan Acem ve Arablara benzemeğe çalıştık. Ne kazandık? Şimdi bazılarımızın yalnız cismen değil, ismen de Avrupalıya benzemeğe çalışmasmda bir ka zanc yoksa ben bir mahzur da görmü yorum. Bu adlar Türk kelimelerinden yapılmış oldukça kanun ruhuna muva fıktır. Ve neye benzerse benzesin biz bir Türk ismi olduğunu bilir ve anlanz. Maksad da budur., Alacağımız soy adlarile Acem ve Arab tesiri yerine Alman, Fransız veya İngiliz tesiri altına girmek tarzında bir mütaleayı hiç varid görmüyorum. Avusturya Başvekilinin bizim gazetelerdeki ismi iki şekilde yazılıyor: Biri Kurt Schuschnig, diğeri Kürt Schuschnigdir. Bundan dolayı bu zatın Kürt olması veya Kurt isminden dolayı Türk tesiri altında kalması akla gelebilir mi? Siz Savvewein ismini sık sık işitirsiniz ve çok görürsünüz. Çünkü fransızca Matin gazetesinin başmuharriridir. Ve işte bir Alman ismini taşımaktadır. Weis gutter de bir Alman ismidir. Halbuki bu adı taşıyan zat Fransa Erkânıharbrye i kinci reisidir. Adlarından dolayı Alman tesiri altında kalmalan ihtimali olsaydı herhalde bu zatlar bu mühim mevkilere getirilmezdi. Tazelenen külâhlar 5 ki üç ay evvel, bir gece gürültülü bir II rüya gibi gelip geçen fırtına birkaç minarenin külâhını da uçurup götürmüştü. Şimdi bunlar yeni baştan geçiriliyor ve tamir işini gören halka sürekli bir temaşa vesilesi verilmiş oluyor. Ben bu temaşaya nasıl değer verildiğini Yenicami önünde gördüm ve kalabalığa uyup duralamak zorunda kaldım. Çünkü manzara hem yukarıda, hem aşağıda eğlenceliydi. Yukarıda, tazelenen külâhın alem takılan yerinde noktalaşmış bir adam... Aşağıda ağızlan birer karış açık yüz kişü... Tehlike bu sahnede bir cazibe, san'at ise bir cinnet oluyordu. Bu külâh tazeleme işi, tarih bakımından, Evkaf idaresi için biraz da külâh giyme gibi birşey, çünkü İstanbulda minarelerin külâhsız kalışı sık sık vukua gelmektedir. Gelişigüzel bir tarih kitabından aldığım şu sahrlar da bu hakikati apaçık gösteriyor: «Saferin beşinci pazar günü garb tarafından vezan olan rüzgâr birdenbire şiddetlendi, birçok evlerin kiremidlerini, camlarını tarümar ederek, kubbelerin kurşunlannı sökerek ve birçok ağac devirerek mühim zararlar verdi. Balat yakınındaki İvezefendi ve Cerrahpaşa, Davudpaşa camileri minarelerinin külâhlarmı alıp götürdü.» Tarihçi bu fırtmayı Merih yıldızmm onuncu haneye gelerek Utaride komşu olmasına atfediyor ve uzun uzun hesablar yürütüyor. Bize bu hükümlerin ve bu hesablann gereği yok. Fakat felâketlerden ibret almak lâzım olup minare külâhlannın da üç be? yılda bir uçup gittikleri görüldüğüne göre işin sağlam tutulması icab eder sanıyoruz. Bir külâh, geçenlerde yapılan bir hesabdan anladık, sekiz yüz liraya maloluyor. Zaman zaman beş altı bin Iira vermek zoruna düşmektense külâhlan uçmıyacak bir şekle sokmıya çalışmak daha doğru olmaz mi?.. Şairin: «Mevlevidir sevdiğim herdem külâh eyler bana» dediği meşhurdur. Minare külâhlarında bu i?i Evkaf idaresine yapan fırhnadır. Idare de fenne dayanıp rüzgâra külâh giydiremez mi?.. Dünkü yazınızı okurken ben bu tesir altmda kaldım. Varmak istediğiniz neticeye kadar beni de götürdünüz. Fakat yazı bitip ben tesirinizden kurtulunca yalnız başıma, kendi muhakememe ka Iınca soy adlan meselesinde fikir ve te lâkkinize iştirak edemediğimi anladım. Nüfusu on sekiz milyonu geçen Tür kiyede birbirine benzemiyecek ve Türk Davetlilerden bir kısmı konserden olduğu belli olacak milyonlarca isim bulçıkıyor mak kolay değildir. Edibler, yazıcılar Izmir (Hususî) Karşıyakadaki bunda güçlük çekmiyebilir. Fakat halk Sağırlar, Dilsizler, Körler Enstitüsü, ders güçlük çekiyor. Kanunun tayin ettiği müddet bir iki ay senesinin bitmekte olması hasebile evvelki gün, şehrin güzide bir grupu önünde, sonra biteceği halde bugüne kadar soy yetişen talebesini imtihan etti ve bir de adı almıyanlann çok olması bundan ileri geliyor. «Rica ederim, bana bir soy adı konser verdi. bulunuz» muhaveresini ben sık sık işiti Davetlüer içinde Valimiz Fazlı Gü leçle bazı saylavlar, doktorlar, avukat rim. 1 1 lar, terbiyeciler, münevverler ve tanın mış aileler vardı. Bu sene diplomalannı almış olan 6 sağır ve dilsizin, muhtelif san'at subelerinde kendi ellerile hazırladeğmezse de kaz sürüsü mazmünu Aradan uzun seneler geçti. Nihayet! Bahse reddetmeliyiz köhne eda şairine mış oldukları eserler, elbiseler, nakış, diGene meşrutiyet ilân edildi. Sami Paşazade Etti İvani ile Mir Said istikbal kiş parçaları, mobilyeler, normal insan Sezai de birer birer meydana çıkan ga Girdiler it sürüsü, kaz sürüsü birbirine. lann başarabilecekleri kadar mükemmel ibler gibi Babıâli caddesinde görünür olve güzeldi. Bu arada bir iki dilsiz çocuKıt'asını okudu. du. ğa, bir sahifelik kıraat okutuldu. Herkes Birinci kıt'a Kemal Paşazade Said Bir gün, Sezai, Babıâli yokuşunu ini Beyin idi ve Istanbul muhabirinden heyret içinde, çocuğu alkışladı. yordu. Tam Babıâli karşumda, Serveti Meşveret gazetesine gönderilmişti. Çocuk, bir sahifeyi bizimkine yakın fünunun o zaman bulunduğu dairenin Nazifin ikinci kıt'ayı söylemesine fır şekılde okumağa muvaffak olmuştu. biraz ilerisinde bana tesadüf etti. Ve ke sat veren Sami Paşazade Sezai olmuştu. Bunu müteakıb konsere başlandı. mali ciddiyetle îttihad ve Terakki MerAbdülhamid yeni Osmanlılann SerKonser programında Rossini ile kezi Umumisinden gelmekte olduğunu, hafiye Ahmed Celâleddin Paşa tarafınMozartın ve Şopenin birçok klâsik parManyasizade Refik Beyin tahtı emrine dan kandırılarak îstanbula getirilmekte çaları vardı. Notalar tamamile kabart itfaiye alayının iki bölüğü verildiğini ve olduğunu müsahib Singapurlu Mustafa ma idi. Konsere iştirak edenlerden kör o akşam Lutfiye vapuruna irkâb edile Efendi vasıtasile Said Beye ihbar etti bir kız, bu notalardan birini el temasile rek binbaşı Cemal Beyin tahtı kumanda (Said Beyin kendi ağzından alınmı; o kadar çabuk okudu ki, alkışlarla karsında Bursaya sevkedileceğini haber ver malumatta) ve bu hareketi teşhir ve teh şılandı. di. Bursada meşrutiyetten az sonra bir zil edecek bir şiir yazmasını Said Beye Konser takımı altı keman, iki flüt, Bankı Osmanî vak'ası olduğu ve teker emreyledi. Kıt'ayı Singapurlu Mustafa bir viyolonsel ve üç piyano talebesinden rür ederek asayişin muhtel ve şehrin yağ Efendi vasıtasile Abdülhamide takdim teşekkül etmişti. Istiklâl marşını çaJdık ma edilmek tehlikesine maruz bulundu edince, Abdülhamid: tan sonra diğer parçalara başladılar. ğunu söyledi. « Pek güzel olmuş.. Fakat pek kı Hepsi de görmek kudretinden mahrum 1324 inkılâbında tesadüfen Bursada sa.. Birparça uzatsın.» dedi. olan talebe, en zor klâsikleri bile büyük bulunmuş ve uhdeme düşen vazifei vataSaid Bey de bunun üzerine kıt'ayı şu bir muvaffakiyet ve ahenk içinde çah niyeyi ifa eylediğimden Bursaya taalluk hale getirdi: yorlardı. eden her mesele beni fevkalâde alâkadar Kimi Kafkash Muradm sözüne kanmıs idi Flüt çalan bir küçük talebe, ayrıca bir ederdi. Ertesi sabah kalkan Bursa va Kimisi İngiliz vadine aldanmı» idi puruna yetişmiş ve Manyasizade Refik Cümlesi nâru zaruretle fakat yanmtş idi solo yaptı. Bunu, birinci kemanın çal Bir sürü herzecüer Parise toplanmtş idi. dığı Mozartın dokuzuncu sonatı takib Beyin Cemiyet fedailerinden Halil (Ku* * * etti. Talebeden Şemseddin de bir Ro tülâmare kahramanı Halil Paşa) ve HilCebi ihsanı hümayunu uzattı önüne mance bestelemişti. mi (maslub) Beylerle beraber vapurda Jonların arpa gibi mangvn attı önüne Hepsi de uzun uzun alkışlandı ve bir bulunduğunu ve Süleyman Nazif ve Fa Terki naz eyliyerek Nazh da yattı önüne Girdi Ahmed Pasa bir kaz sürüsile şehre körün bestelediği bu son parça salondeik Ali Beylerin de ona refakat eylemekkileri ağlarmak için kâfi geldi. te olduğunu gördüm. 1324 inkılâbında Abdurrahman Adil EREN Enstitü, hakikaten muvaffak olmuş, temiz, intizamh, teknik ve ilmî usullere Ankarada beynelmilel bir Bursa Vilâyetinin güzel bir dayanmış bir müessesedir. Bütün davetsergi açılacak karan Bursa (Hususî) Bursa Vilâyet idaAnkarada 15 ağustosta Türkiye da liler, takdir hisleri içinde ayrıldılar ve re heyeti, halkın sıhhatini koruma ba hilinde maden kömürü sarfiyatını art müdür doktor Necati Kemali tebrik ettikımmdan mühim bir karar vermiştir. tırmak için soba, şömine, sıcak su verme ler. Bu karara nazaran lâğım sularile su lanmakta olan bahçelerde yetiştirilen ve fırın tesisatı, maden kömürü ile işli Süveyş kanah şirketinin sebzeler imha edilecek ve bu işle za yen otomobil, otobüs, motörpomp, kalöbıta kuvvetleri sıhhat kanununun rifer tesisatı ile her nevi teshin vasıtala yeni kararlan 271 inci maddesi mucibince meşgul o rınm muhtelif modellerini havi beynelmiLondra 30 (Hususî) Süveyş ka lacaktır. lel bir sergi açılacaktır. nah şirketi bugün Pariste toplanarak MıSergiye iştirak edecek firmalara ser Mısır piyasası yükseldi sır hükumetile imzalanan yeni mukave Bu sene Mısır Rökoltesinin az olması gide meccanen yer temin edilecegi gibi leyi tasdik etmiştir. ve elde mevcud stokun da kifayetsizliği demiryollarında da esaslı bir tenzilât yaTasdik edilen yeni mukaveleye naza Mısır piyasasında bir yükselmiye sebeb pılacaktır. olmuştur. Maamafih bu yükselme gayri Ayrıca kleringe tâbi malların satışı ile ran, şirketin başında, Mısırh müdür bu tabiî telâkki edildiğinden fiatlann tekrar ithal edilecek malzeme hakkında da lunacak ve şirket her sene Mısır hüku metine 200 bin Mısır lirası verecektir. düşeceği ümid edilmektedir. muhtelif kolaylıklar yapılacaktır. ezip yuğurabilecekti. Ali Tunc, bütün neş'esizliğine rağmen kendini çok genc, çok dinc buluyordu. Yeşil gözlü kadını, görecekti, onunla konuşacaktı. Kendi kendine bile itiraf etmediği içten bir ümidi vardı; bu imkânsızlıklara, «Ö», bir çare bulabilirdi. Çare bulmak, yalnız «O» nun elindeydi. Ali Tunc, garın salonlarını dolaştı; dışan çıktı, kaldırımda gezindi; çantalı, valizli yolcular getiren otomobillere baktı, karşıdaki kazinonun bahçesinde he men hiç ara vermeden çalan oparlörlü gramofonun çatlak, hırıltılı, boğuk sesinden kulakları rahatsız oldu, bunaldı, tekrar içeri girdi. Garın kalabalıklaşması, Ali Tuncun canını sıkıyordu. Gazete kulübesinden resimli bir mecmua aldı, bir iki yaprağını çevirdi, ondan da sıkıldı, buruşturur gibi katladı, cebine koydu. Dakikada bir bilek saatine bakıyordu. Trenin kalkma vakti yaklaşıyordu. Ali Tunc, kapıdan girenleri, çıkanları gözetliyor; bagajları taşıyan adamlara, ha Tosun, Duran, Gür.. ilâh. gibi tek kelimelik kaç soy adı bulunabilir? Terkibli adlara ihtiyac meydandadır. Bulun ması kolay, sade soy adlarını bu hususta müskülât çeken halk tabakasına bırakıp terkib şeklinde daha müşküllerini a ramak ve kullanmak bilhassa bu sıralarda münevverlerimizin bir vazifesi telâkItalya Hariciye Müsteşarının ismi Suki edilebilir. viçtir. Ad ve isimden dolayı bir tesir imTürker gibi doğrudan doğruya kânı görseydi Sinyor Musolini Slâv adı«Türk» ifade eden kaç ad çıkabilir? na benziyen isimdeki bir zah kendi sağ «Sarıoğlu» gibi haddi zatında Türk ismi eli yapmazdı. Benim yazılanmda kullandığım Bir' olduğu halde her nedense şimdiye kadar ekseriya Rum soy adı tarzında kullanıl son adının soy adım olmadığmı bilirsiniz. mış mürekkeb isimlerin de hududu pek Bunu «müstear bir nam» olarak ta sırf bir tesadüf neticesi olarak kullanmağa geniş değildir. başladım. Yazdığım bir yazmın nihayeti Seçilecek »oy adının başka bir şehir de kullanılması kanunen caiz olduğun «buna bir son verelim» şeklinde bitmişti. dan hiç arzu edilmiyen yerlerde kardeş, Imza yerine Bir Son kelimelerini koydum. amca imiş gibi ayni adda «yabancı», Bu imza Birson şeklinde çıktı ve o gün«akraba» istememek herkesin bir hakkı denberi devam ediyor. Hiç bir özenme dır. Bunun için alınacak soy adının baş ve bir taklid duymadığım için devam etkaları tarafından kullanılmamasını temin mesinde de bir mahzur görmüyorum. etmek maksadile aldıkları adı sakhyanV. BİRSON M. TURHAN TAN KÜLTÜR İŞLERÎ imtihan talimatnamesi için hazırlıklar yapılıyor Maarif Vekâleti, hazırlanmakta olan lise, ortamekteb ve muallim mektebleri imtihan talimatnamesine esas olmak üzere ötedenberi alâkadarlann fikirlerini sormakta idi. Vekâlet, bu husustaki tet kikatmı Talim ve Terbiye azalanndan mürekkeb bir heyet marifetile yaphrmağa karar vermiştir. Heyet Istanbulda lise, ortamekteb ve muallim mekteblerinin ders programlannı tetkik edeceği gibi Istanbuldaki ecnebi profesörlerle de görüşerek fikirlerini alacaktır. Vekâlet, fizik ve kimya tedrisatının verimli bir şekle konulması için bu derslere aid lâboratuar ve ders levazımımn da tamamlanması için alâkadarlardan bir ihtiyac listesi istemişti. Şehrimizde bulunan heyet, bu husus için de mekteb müdür ve alâkadar muallilerile temas ederek bu listeyi hazırlıyacaktır. Izmir San'atlar mektebinde veda müsameresi îzmir (Hususî) San'atlar mektebi, son sınıf talebesi veda müsameresini vermiş ve evvelki yıllara nisbetle bü yük bir muvaffakiyet göstermiştir. Talebe, «Zafer Yıldızlan» adlı bir dramla cŞarlatanm rüyası» adını taşıyan ha kikaten çok eğlenceli bir opereti oynamıştır. Roller büyük bir muvaffakiyetle başanlmıştır. Talebenin kendi elile hazırladığı sahne, dekorlar, ziya terti batı ve tevziatı, büyükçe bir tiyatro San'atlar mektebi son sımf taleben müessesesinde olduğu kadar muntazamdı, güzeldi. Dört gece tekrar edilen bu müsame reye, belki beş binden fazla vatandaş gelmiş ve talebeyi hararetle alkışlamıştır. Opereti, son sınıf talebesinden Sa deddin yazmış, arkadaşı Turhan bestelemiştir. Mektebin cidden kuvvetli bir müzik takımı da vardır. Veda marşı, büyük bir heyecan ve alkış içinde din lenmiştir. Bursanın su derdi Bursa (Hususî) Belediyemiz şe hirde yazın baş gösteren su sıkmtısım gidermek için yeni tedbirlere baş vurmuş ve Kaplıkaya su yollarını tamire başlatmıştır. Yollan tamir edilmekte olan Kaplıkaya suyu fabrikalara ve ha mamlara kullanma suyu olarak verile cek, şimdiye kadar bu müesseselerde kullamlmakta olan Gökdere içme su yundan da bu suretle tasarruf edilecektir. Bu arada Çekirge su yollan da tamir edilmeğe başlanacaktır. tekrar ürpererek sarsıldı! Üçüncü, son kampana çalacaktı... Şimdi o, bütün parasını, hatta itibannı tükettikten sonra, son kozunu oynıyacak olan bir kumar baz gibi titriyordu. Saate bakmıyordu. îkinci kampana nın son çınlayışları uğulduyan kulakları; bir yarışı, bir maçı takib eden hakemin hassas kronometrosundan, daha doğru bir hesablayışla, üçüncü kampananm çmhyacağı saniyeyi bekliyordu. Trenin önünde kaynaşan halkın konuşmalan, seslenişleri, kahkahaları, gü lüşleri; hamallann çekişmeleri, kavgalan, patırdılan; gann kendine mahsus binbir gürültüsü, homurtusu, ıslığı, gıcırtısı arasında, Ali Tunc, bir ayak sesinin yak laştığını ve yakınmda durduğunu duydu. Bu duruşu, kulaklan kadar, uyanık olan öbür duygularile de sezmişti. Hemen başmı çevirdi; yanıbaşında. uzunca boylu, bir genc adam, gülümsiyerek ona ba kıyordu; fransızca: lArkan vari Aşk ve macera romanı dhat Yazan: MAHMUD YESAR1 87 Solmazm, motörde söylediklerini hatırladı: Zavalh Solmaz! Ve tutunacak bir teselli aradı: O, Ali Tuncun nişanlısıdır; bu darbeye de göğüs gerebilir! Keyfi kaçmıştı, ağzından pipoyu çı kardı, tekrar masanın üzerine bıraktı. «Bu darbeye de göğüs gerebilir!» Bu, o kadar topal, biçare bir teselliydi bir saat evvel gitmişti. Neş'esizdi; pasaport işi, bir gün sonraya kalmıştı. Her ihtimali, en umulmıyacak vaziyetleri de inceden inceye hesab ettiği için, yanmda fazla para bulunmasını istemişti. Fakat avukatı, bir takım kambiyo, şanj hesablan çıkarmış ve iki üç gün beklemesi icab ettiğini söylemişti. Ali Tunc, çaresizlik karşısında, soğuk kanlılığını kaybetmedi. Yeşil gözlü kadıki... nı görmek ümidi, onun enerjisini öyle kamçılamıştı ki, bütün imkânsızlıkları, *** Ali Tunc, gara, trenin hareketinden avuclarının içinde istediği kalıba koyup mallara bakıyor; araj*» %enin önüne gi j kikalar; imkânsızlıkları bir hamur gibi diyor, vagonlara yaklaşıyor; yataklı va ezip yuğuracak olan enerjisini kuvvetten gon ve lokanta vagonunun önünde du düşürüyor gibiydi. Ali Tunc, gene yumruklarım sıkıyorruyor, görmek istediği hayali, gözlerile du; lâkin bu «ıkışta, enerjisinden emin oaraştırıyordu. Yeşil gözlü kadın, görünmemişti; Ali Ian kuvvetten ziyade, dağılan kuvvetleTuncun, kendi kendine aşıladığı inanış, rini toplamak isteyen bir zorlayış vardı. Birinci kampana çalmıştı. Ali Tunc, çürümeğe başlamıştı: titredi. Galiba gelmiyecek... Demek ki bu Yeşil gözlü kadın, görünmemişti. Ali da bir tuzakmış... Kaptanı, apartımanda nöbetci bırakışım, pek akıllıca bir hare Tunc, kalkacağı dakikalar sayılı olan ket olmuş... Onlar, beni buraya mıhla katarın yanıbaşında, gözleri kompartımakla tuzağa düşürdüklerini sanıyorlar... manlann pencerelerinde, dura dura yürüyordu. Halbuki, kendileri pusuya düştüler... Ali Tunc, sinirlerini akord etmeğe, teİlk inanışı, iyiceerimiş, sönmüş; şimdi, lâşlı görünmemeğe çabahyordu. Onun son ihtimali düşünüyordu. Fakat, hiç telâş etmiyordu; tren kalkmcaya kadar bu çabalayışı, gene son ve zayıf bir ümide kapılmaktan, herşeye rağmen, bekliyecekti: Acelem yok...' Onlar, nasıl içerleri ummaktan kendini alamayışındandı. Belki... diyordu... Olur ya, bel ferah, apartımana gireceklerse, ben de, ki... Neden olmasın?.. Belki, son dakiburada, içim ferah, bekliyebilirim. kada... Tren kalkacağı zaman:.. Ali Tunc, kendi kendine: Tren, hareket edince, Ali Tunc, ne İçim ferah! Derken, aldanıyordu, aldandığını da yapacaktı? Onunla, ayaküstü bile konubiliyordu; bir çok zamanlar gibi, buna şamıyacak mıydı? ikinci kampana da çalmıştı. Ali Tunc, gülemiyordu. tçi ferah değildi; geçen da