KUçUk Hlkfiye Havyar çanağı rafından geliyormuş. îmdad kuvveti nin cepanesi bittiği için ricat ettiğini, gemilerden takviye müfrezeleri ve mühimmat gelinciye kadar beklemek üzere tahassun ettiğini haber verdi. Ken disi de öldü. Bu habere göre üç gün daha beklememiz lâzım. Biz kaç saat daha dayanabiliriz? Çok çok iki saat. Muhakkak mı bu? Muhakkak. Demek teslim olmaktan başka çare kalmadı. Evet. Hiç ümid yok mu? Hiç. O sırada, kapı açılmış, içeri bir kadm girmişti. Miralaya hitab etti: Ne haber kumandan? Profesör Mercer, zabitin söz söyle mesine meydan vermeden: Biz de şimdi vaziyeti konuşuyor duk, dedi. Vaziyet iyidir. İmdad kuvveti biraz dinlenmek üzere yan yolda durmuş. Fakat yarın sabah şafakla beraber burada olacaktır. Artık tehlike kalmadı. Kapıya biriken ötekiler, bu sözü şiddetle alkışladılar. Herkes birbirira tebrik ediyor, kucaklaşıyor, sevincden ne yapacağını bilmiyordu. Akşam yemeği için sofraya oturul muştu. Sabahki kasvetli çehrelere mukabil, şimdi, masanın etrafında oturanlann yüzünde, mes'ud bir hâdiseyi kutlulamak için toplanmış bahtiyar insanlann neş'esi dolaşıyordu. Ertesi gün hayata kavuşmak muhakkakü. Binaenaleyh, profesör, havyar çanağmı sofra ya oturtmuştu. Herkes tabağına büyük bir kaşık dolusu havyar aldığı halde, çanak hâlâ yarım olmamıştı. Bunu gören yan aç insanlar, birer ikişer kaşık daha aldılar. O güne kadar, havyan, kıskanc bir itina ile, adeta hasisliğine hükmedilecek bir ısrarla saklıyan profesör, bu akşam onun tama mile zıddına davranıyor, çanağı mut laka bitirmek, herkese hiç olmazsa bir kaşık yedirmek istiyordu. Havyardan tatmıyan yahıız Mis Pe tersondu. Profesör onun havyardan al madığını görünce, sitemli bir tavırla: Ikram ettiğim bu nadide çerez hoşunuza gitmiyor mu Mis? dedi. Havyan sevmem. Şimdiye kadar hiç ağzıma koymadım. Bu cevab profesörün hiç te hoşuna gitmemiş gibiydi. Israra başladî; fakat genc kızın ağzma bir lokma havyar sokmak kabil ohmyacak gibi görünü yordu. Tiksindiği muhakkaktı. Artık bu mesele ile fazla meşgul ol madılar. O günün şerefine, tıpkı havyar gibi, bir köşede sıkı sıkı saklanan üç şişe şarab da açılmıçtı. Herkesin hissesine isabet eden bir iki bardak, başlara hafif bir tütsü, nevmid gönüllere bir parça ferah vermiş, dÜler çözülmüştü. Herkes, bu badireden kurtulduktan sonra ne yapmak niyetinde olduğunu anlatıyor, kimi bir müddet için mem leketine dönmek, istirahat etmek, kimi başını dinliyecek bu ıstırablı günlerin ağırlığını unutacak sessiz bir köşeye çekilmek projesi kuruyordu. Kadınlardan biri, birdenbire elini başma götürdü: Tuhaf şey, dedi. Kulaklarımda bir uğultu var. Kafamın içinde bir sürü sarhoş sinek aşağı yukarı uçuyor gibi oluyor.. Gözlerimde de bir ağırlık var.. Ve sonra başını masaya dayadı, uyuklamağa başladı. Masanın etrafında oturanlar birer birer, ayni şekilde bir kulak uğultusundan şikâyet edip ayni şekilde uyuklamağa başlamışlardı. Mis Peterson, birdenbire ayağa kalktı, profesöre döndü: Profesör Mercer, dedi, bunda bir gayritabiilik var. Niçin böyle oluyor lar bunlar? Sonra, elini yanmda uyuyan birinin omzuna dokundurdu, ürpererek hay kırdı: Aman yarebbi ölmüşler. O zaman profesör, sandalyesinden ağır ağır kalktı. Kulaklarının uğultusunu, gözlerini bürüyen karanlıkları da ğıtmağa çalışarak, son bir gayretle: Yavrum, dedi, seni de onlar gibi, fası bu ıjıksız âleme gömülü kahyordu. ** » ... Bu sefer hiçbir kâbus gelip ona ifkence yapmadı. Gazin verdiği uykudan, farkına varmadan, tabiî uykuya geçmişti. Bu sırada birdenbire gözlerini açtı. Önünde bir adam, ayakta duruyordu. Bu adam ayaklannda dizlik taşıyor ve bütün zengin çiftlik sahiblerinin giydiği elbiseden giyiyordu. Omuzunda bir çifte ve yanmda kırmızı bir köpek vardı. Cedric Lacyye epey bir zaman, söz söylemeden baktı ve nihayet, başını kaşımağa başladı. Burası, geceyi geçirmek için seçi lecek bir yer değil pek, Sir! Gerçi yanımda bulunan köpek koku almış olmasaydı sizi burada bulamazdım ya. Cedric Lacy yerinde doğruldu. Bu hareketile birşeyin farkına varmıştı: Mafsalları hâlâ ağrıyorsa da serbestti ve kendisini artık hiçbir bağ bağlamıyordu. Yeni gelen adamın gözlerinin içine bakarak sordu: Neredeyim? Adam gülmeğe başladı t c CUMHURÎYET 1 Mavıs 193* ^m YENI ESERLER Gül ve Gönül Dört gündenberi muhasarada idiler. Çinin şimalindeki isyan, tutuşan kuru otlar gibi birdenbire dört tarafa saldırmağa başlayınca, kadınlı erkekli bu bir avuç ecnebi, yegâne sığınak olan bu hisara kapanmışlar, asi Çinlilerin git gide azan, kuduran hücumuna karşı koymağa çalışıyordu. Erzak ve cepane bitmek üzere idi. Bekledikleri •ündad vaktinde yetişemediği takdirde akibetlerinin nekadar müthiş olacağını hepsi biliyordu. Hisar, sahilden ancak 50 mil mesafeÜe idi. Liang Tung körfezinde de bir îngiliz filosu vardı. İçlerinde bulunan bir Alman zabitinin kumandası altın da toplanıveren bu beş, on Avrupalı erkek ve kadın, o filodan imdad gele ceği ümidile canını dişine takmış, bin türlü mahrumiyet içinde, olüme karşı koymağa çalışıyordu. Fakat artık ümidleri azalmağa, cesaretleri kınlmağa başlamıştı. İmdadın kendi millettaşlannın şahsında teces süm etmiş bir kuvvet halinde kendilerine şitabını görmek ümidile gözlerini ayıramadıkları karşıki yamaçlarda dost ve kurtarıcı çehreler belireceğine inanmaz olmuşlar, gitgide yakınlaşan mu hasara çemberini, kudurmuş düşman çehrelerinin yırtıcı takallüslerini far kedecek kadar yakından görmeğe başlamışlardı. Perşembe günü, bu ümidsizlik bir denbire zail oldu. Uzaktan top sesleri işitiliyordu. Bu ölüm gumbürtüsü, hi sardakilerin kulağında neş'eli bir avaze gibi çınlamıştı. Top sesi demek, imdad demekti.. O güne kadar kaç defa ecel terleri döken, korku, heyecan, telâş, umidsiz lik, yeis gibi ezici hisler silsilesi altında titreşen bu tnsanlar, artık kurtula caklanna inanmışlardı. latırabm yerine ümid, kara düşüncelerin yerine neş'e gelmişti. Profesör Mercerin etrafını aldılar: Mösyö Mercer, havyar çanağını artık isteriz! dediler. Profesör, hisara kapandıklan gun denberi değişmiyen ciddî tavnnı hâlâ bozmamıştı: Daha zamanı değil, dedi. biraz daha bekliyelim. Niçin bekliyeceğiz? Bundan daha iyi zaman mı olur? Aldanıyorsunuz. Daha bizimkiler epey uzaktalar. O kadar kolay gelemezler. Havyara henüz vakit var. Üstü, mahrumiyetin bütün aalığıru gösterecek kadar cılız yiyecekler taşıyan masanın her tarafında ısrarlı sesler yukseliyordu. Fakat profesör, kurtuluş saati için sakladığı, midelerin günlerden beri aç bir sabırsızlıkla beklediği havyar çanağını ortaya çıkarmamakta inad etti. Bu havyar, profesör Mercere, isyan dan iki gün evvel hediye gelmiştL Mahsurlar, o gündenberi saklanan bu kıymetli nesnenin, kuru ekmeklerine ka tık edilmek için bundan daha iyl bir güne kadar bekletilmesini doğru bul muyorlardı. Işte top sesleri, düşmana ölüm, kendilerine kurtuluş müjdeliyen bu uğultu gitgide yaklaşıyordu. Akşam yemeğine varmadan imdad kuvvetinin yetişeceğine şüphe yoktu. Fakat profesörü fikrinden vazgeçiremedller; havyarı ekmeklerine katık etmeden sofradan kalktılar. İkindi üstü, profesör, bir iki saattenberi susan top seslerinin tekrar işitil meğe başlamasından ümidi kesmiş, yalnız başma oturuyordu. Kapı açüdı, miralay Dresler içeri girdi. Profesör: Nasıl, dedi, geliyorlar mı? Hayır, ilerilemelerine imkân yok. Bir dakika kadar sustular. Ümidsiz lik içinde bakışıyorlardı. Gene profe sör söze başladı: ötekiler bu vaziyeti biliyor mu? Hayır. Benden başka kimse bil miyor. Siz nereden blliyorsunuz? Ben hisar kapısınm yanmda duruyordum. îleride, çahlıklann arasında bir şeyin süründüğünü gördüm. Kapı vuruldu. Gelen bir Tatardı. Ölüm ha linde yaralı idi. Îngiliz kumandanı ta Tanınmış piyes muharririmiz Müsahlb zade Celâlin, Kanaat kütübhanesi tara . fmdan neşrolunmakta olan Halk Piyesleri serislnden 6 ncısı bu isimle çıkmıştır. Bu çok güzel eserüı, Müsahibzade lsmlnden başka tavsiyeye hacet göstermiyeceği ta biidlr. Fiati 50 kuruştur. Bu da ayni serinin 7 nci eseridlr. 50 kuruşa satılmaktadır. Karilerimize tavsiye ederiz. İstanbul Magazinin altıncı sayım güzel reslmler ve zengin yazılarla çıkinıştır, Holivudun 1 mayıa nüshası güzel resim. ler ve en son haberlerle çıkmıştır. Memleketlmlzde çoktandır tanüan Saglık Topa bugün beden terbiyesi İçin kullanılan aletler arasında esash bir mevkl kazanmıştır. Bunu nazarı itibara alan Fuad Pura Sağlık Toplle oynanahllecek oyunlan bir araya toplıyarak küçük bir kitab halinde neşrettirmiştir. Kitabda Sağlık Topile oynanabilecek o . yunlar resim ve şekillerile gösterllmiştir. Mekteb muallimlerinin, kulüblerin ve spor yapan herkesin edlnmesl lâzım gelen bu kitab 25 kuruş gibi ucuz bir flatl* satü maktadır. Tavsiye ederiz. (Moda Albümü) nün lklncl sayıa büyük terzl ve şapkacıların imzalı krokllerile 1936 yaz elbise modellerl, beyaz iş örnekleri, ye. nl kunduralar, yenl kumaşlar ve kadını alâkadar eden zengin yazı ve resimlerle güzel bir şekilde çıkmıştır. 32 sahifesi 15 kuruştur. Bu kıymetll mecmuayı kadın o kurlarımıza tavsiye ederiz. Demirbaş Şarl Istanbul Magazin Holivud Sağhk Topu ve Oyunlan İstanbul Vllâyeti Muhasebeclllglnden: Mütekaid, dul ve yetimlerin birinci altı aylık maaş yoklamalarıına 10/5/1936 tarlhinden itibaren başlanacak ve 25/5/1936 tarihinde hltam bulacaktır. 1 Maaş sahibleri bu tarihten evvel aid olduklan nahlye müdürlüklerlne müraca. atle yoklama ilmühaberlerinl tasdik ettir melidlrler. 2 Maaş sahibleri resmî sened, maaş cüzdanı, nüfus Mgıdı, malul lse maluliyet vesikalarile birlikte kaza Malmüdürlükle rlne müracaat edeceklerdtr. 3 Müracaat saatlerl 10 12 ve 14 . 16 ya kadardır. 4 İlân olunan günlerde yoklamasını yaptırmıyanlann maaşlan umum bordroya dahfl edilmiyerek bunlann yoklamaları umuml tediyatın hltammdan sonra yapılarak maaşlan verilecektlr. Mütekaid, dul ve yetimlerin tnaaş yoklaması Bugün Sinemasmda Senenin en güzel 2 büyük filmi RADVO \ Bu akşamki program j İSTANBUL: • «9 18 opera parçalan (plâk) . 19 haberler * 19,19 muhtelif plâklar 19,30 zehiril gaz • ler hakkında konferans: Kimya nraaüimj Mazhar tarafından 20 halk musiklsl: Os« man pehlivan tarafından 20,30 stüdyd orkestraları 21,30 son haberler. Saat 22 den sonra Anadolu ajansmıa gazetelere mahsus havadis servisl verile • cektir. 4 VtYANA: < 18,10 mayıs şarkılari 20,15 spör ve «a* ire . 20,25 şan konseri 21,20 senfonik kon* ser 23.05 haberler, spor 23,30 ağızdari üfleme aletler orkestrası 24,50 gece ion* seri. ALMAN İSTASYONLARÎî 17,05 Berlinden: Mayıs şarkılan 19,08 Stuttgarttan: Aşk şarkılan 20,05 Kö • nigsbergden: Marşlar ve amele şarkılan 21.05 Frankfurttan dans havalan 21,55 muhtelif Alman lstasyonlanndan rauhtelif yayın 22.55 Alman merkez istasyomı « 24.05 Breslavdan: Rençber şarkılan 1,05 Münlhten: Dans havalan ve halk şarkıla* n. BUDAPEŞTE: 17,20 mekteblilerin zamanî 18,05 kon^ ferans 18.35 konser 19 spor 19,15 gra< mofon 20 konferans 20,35 opera bina« jnndan naklen «Saraydan kaçırma> ope * rası . 23,35 çingene musilüsi 1,05 son haberler. BÜKREŞ: 18,05 konser 19,05 kıraaî 19,25 kon ^ ser . 20,05 konferanslar 22,50 konser • 23.50 fransızca, almanca haberler 24 ha« berler 24,05 gramofonla Romanya halB musikisi. LONDRA: 18,20 çocuklarm samani . 19,06 havadla • 19.35 eglenceli musikl 20.15 Londra tl « yatrolarmdan nakil 20.35 senfonik kon« ser 21,40 artistlerin zamanı 22,35 konser 23,25 havadls 23,35 orkestra kon • seri 24,35 havadis 24,45 oda musiöjd. PARİS [P. T. T.h 18,05 muslki . 18,35 konuşmalar 18,55 edebiyat 19,05 org konseri 19,35 hava dis . 20,40 orkestra konseri 21,08 mnsiki konusması 21,35 komedl 23,35 havadis, ROMA: 18,05 havadia 18,20 dans musikisi. 50,10 Holanda dilinde yayın 20,25 ingilİK£ hai berler . 20,50 fransızca haberler 21,40 kl* lise musikisi 22.20 konusma 22,30 konser, sonra dans muslkisi, arada latlrahafl esnasında haberler. 1 KASTA DİVA Almanca orijinal kopyesi MARTHA EGGERTH PHiLiPS HOLMES Rejisör : CECiL B. de MiLLE Fransızca sözlü 2KLEOPATRA SARAY Sinemasmda bugün fevkalâde bir program Küçük yıldızın en son ve Fransızca sözlü temsili llâveten: 2 MiKEY MAVS ve 1 renkli SiLLY SENFONi Cocuklar için fiatlar: 20 ve 25 kuruştur 3000 aded SHİRLEY TEMPLE in fotografü broş çocuklara dagıtılacakbr Herkes için Neş'e sevimlilik ve zevk Mes'ud bir nişanlanma Bay Doktor H. Hüsnti Pınarbaşının kın Bayan Semiha Pınarbaşı lle edib ve muallim Bay Raif Necdet Kestellinin oğlu Ankara Cumhuriyet Merkeı Bankası memurlanndan Bay Şefik Necdet Kestellinin nişanlan perşembe günü Bay Hüsnü Pınarbaşının Arnavudkö • yündeki hanelerinde icra edilmiştir. Yeni nişanhlara saadetler dileriz. SHİRLEY TEMPLE ve GANGSTERLER Moda Albümü Alenî teşekkür Sevgili validemizin cenazesinde bu lunan ve teessürümüze bizzat ve tel graf ve mektubla iştirak eden dostlan mıza ayn ayn teşekküre teessürümüz mâni olduğundan bu hususta gazetenizin tavassutunu rica eyleriz. Safiye Hüseyin Elbi, doktor îskender Ülman, doktor Şükrü Ülman, Nesime ANNABELA ÎLAN Mukadder Dölen, mühendis Harun ÜlOsmanlı Bankası gişeleri, 2 mayıs man, Hüseyin Elbi, Mukadder Dölen. 936 dan 30 eylul 936 (dahil) e kadar aşağıda yazıh saatlerde açık buluna caktın 1 GALATA MERKEZt VE YENİCAMt ŞUBESt: Adi günlerde: Saat 9.30 dan 15 e kadar Cumartesi günleri: saat 9.30 dan 12 ye 1871 kadar 2 BEYOĞLU ŞUBESt: Adi günlerde: Saat 9.30 dan 12 ye kadar « 13.30 dan 15 e » Cumartesi günleri: Saat 9,30 dan 12 ye 3 büyük film birden : Büyük muvaffakiyetlerle devam ediyor. kadar. OSMANLI BANKASI SİLÂH BAŞINA Üsküdar Hâle Sineması Halis kahveyi yalnız Ticarethanesinde bulabileceğinizi unutmayınız Kurukahveci Meiımed Efendi Mahtumlan Bugün Millî Sinemada Senenin en glizel şaheserl dışandaki azgın düşmanın elinden kurtarmak istedim; fakat sen inad ettin.. Istırabsız, sakin bir ölümle ölmüş olacaktm; tıpkı onlar gibi, tıpkı benim gibi... Havyara syanür koymuştum. Ah alçak! Katil! Hayır katil değilim, bilâkis. Sen Çinlileri, Çinlilerin vahşetini bilmez sin. Onları öldürmedim, kurtardım.. O sırada, dışarıda bir gürültü oldu. Profesör kulak kabarttı ve Mis Petersona: Geliyorlar. dedî, çabuk. Daha va kit var. Henüz kurtulabilirsin. Havyardan bir kaşık al. Genc kız bu sözleri işitmedi. Cansız bir cesed gibi bir sandalyeye devril mişti. Dışandaki sesler yaklaşıyordu. Fakat yaklaşan bu seslerin arasında, profesörün kulağına, ingilizce sözler çarpıyordu. O zaman, arkadaşlannı feri bir ölümden kurtarmış olduğunu zanneden profesör, işlediği hatanın dehşetini kav radı. Gelenler imdad kuvvetleri idi. *** Odanın kapısı açüıp ta imdad kuv veti kumandanı içeri girdiği zaman, odada, masanın etrafını kuşatmış bir yığın ölü ile bir sandalye üstünde kıvranan genc bir kızdan başka bir şey bulamadı. Yalnız bir köşede, son bir vazifeyi ifa etmek azmile çırpınan ihtiyar profesörde henüz bir parça hayat eseri kalmıştı. Dehşetten, kapımn eşiğine mıhlan mış gibi bir adım atamıyan zabit, ma sanın üstünden, aheste aheste, kır saçlı bir başın kalktığını gördü. Profesör Mercer, mecalsiz bacaklarımn üstünde bir saniye sallandı, elini ileri doğru uzattı ve hırıltıya benziyen bir sesle: Havyara dokunmayın... Ellerinizi sürmeyin... Dedikten sonra, olduğu yere yığıla rak ölülerin arasına karıştı. Çeviren: HAMDl VAROĞLU Dün akşam arkadaşlarmız sizi burada karaya çıkardıkları vakit sarhoş muydunuz yoksa! Elbiselerinize bakılırsa pek ayyaşa benzemiyorsunuz amma; her halde size güzel bir oyun oynamış olsalar gerek. Nerede olduğunuzu mu soruyorsunuz, aziz centilmenim? Nerede olacak, domuzlarunı kestiğim ve senede dört kere bile ayak basmadığım kulübemde. Cedric Lacy kalktı, duvara dayanmış, saçlarını düzeltiyordu. Gene sÖze başlıyarak: Fakat Londraya nisbetle nerede yim? Aman, Sir, bu hususta size malumat vermek kolay. Siz tam manasile, Berk hamp Stead banliyösünün ortasındasınız. Sehrin ortasından burası tam otuz beş fersahtır. Cedric Lacy gemiden ve geçirdiği maceradan bahsedecekti, fakat tam bu esnada gözü kolundaki saatine ilişti. Gecenin yorgunluğunu daha alamamış ve karanlıkta geçen dramı o an için unutmuştu. Elini alnma götürerek: Aman Allahım! diye haykırdı. 1MAYERLİNG BUyUk sergUzeşt fllml Nöbetçi eczaneler Bu gece nöbetçi olan eczaneler şunlar V lr: istanbul dhetindeldler: Aksarayda (Şeref), Alemdarda (Sırri Rasim), Bakırköyde (Merkez), Beyazıddal (A^ador vahram), Eminönünde (A. Mlnas, h), Fenerde (Arif). Karagümrükte (Kemal), Küçükpazarda (Necatl), Samatyadai (Rıdvan), Şehremlnlnde (Nazım), Şehzade» başında (İsmail Hakkı). Beyoğlu cihetindekller: Galatada (İsmet), Hasköyde (Halk), Kai sımpaşada (Merkez), Sarıyerde (Osman), Şişllde (Halk), Taksimde (Taksim, Beyoğ. lu). Üsküdar, Kadıköy ve Adalardakiler:" Büyükadada (Merkez), Heybelide (Yn • suf), Kadıköyde Sögüdlüçeşmede (Osman Hulusi), Muvakkithanede (Saadet), Üskü* darda îskelebaçmda (Merkez). 2 KUKARAÇA : Tamamen renkli dans müzlk fllml 3 KALİFORNİYA HAYDUTLARI P l My F E R A H aı s KAN 1 Mayıs iyecan ve halecanınızı muhafaza etmek lâzımdır. Facia ve Şehzadebaşındaı R D A Ş Almanca muazzam operetilo birlikte bfitün matinelerden itibaren başlıyor. Ayrıca en son Paramount dünya haberleri 1Uçuruma Doğru 2Altın Toplıyan 3 Spor ve Genclik I BRİGİTTE HELM KIZLAR Moskovada yapdan büyük spor filml I Gedikpaşa Çarşıkapı B M •Gedikpaşa Çarşıkapı A Z A K SİneiTiaSinda " JULES VERNE „ in ölmez eserinden : Fransızca sözlü harikalar filmi lkinci film : ( Ç I L G I N L I K G E C E S İ ) Almanca sözlü neşe ve eğlenceler filmi Bugiinden İtibaren her iki sinemada gösterilecektir. Matineler : 2 ve 5 de Suvare 8 de fiatlara zam yoktur. Duhullye 20 paradi 15 kuruştur. •^•^••""''•^^••^•^••••»•^•^^•••^••"••••••••••••••••••••••••••••BMBaaB ^^^™" DugUn T U R K Sinemasında 3 büyük film birden ••^•ı»™^"^ (MİSEL STROGOF) dehşet dolu büyük film ılkl bUyUk film birden Ayasofyada1 2 Ak Kartal T S e 3 Kız Mekteblerinde Cümbüş Delikanlının benzi atmıştı. Çiftlik sahibi, ağır birşey geçmiş olduğunu anlayıp alaya halini bırakarak sordu: Ne oluyor, centilmen? Cedric Lacy gözlerini saatine dikerek: Beşi kırk iki geçiyor! diye kekeledi. Çiftlik sahibi iğildikten sonra başını salladı. Mazur görün, Sir, fakat bu işte bir yanlışlık var. Bu da size arkadaşlannızın oynadığı oyunun mabadi olsa gerek. Saatiniz beşi kırk iki geçe durdurulmuş, fakat saat beşi kırk iki geçmiyor ki. O halde saat kaç, çabuk söyle? Vallahi Sir, ben pek erken kalkanm da! Saatine bektıktan sonra Cedric Lacyye uzatarak ilâve etti: Saat tam beşe beş var. Cedric Lacy başını iki eli arasında sıkarak: Önümde kırk yedi dakika var; dedi. Fakat buradan Londraya otuz beş fersah ha! Acaba bu mesafeyi kırk yedi dakikada almak kabil mi? Delikanlı bir saniye kadar düşündü ve yüzü sert bir ifade aldı. O kadar ki, karşısında duran çiftlik sahibi, başka bir adamm suratma baktığını zannediyordu. Cedric Lacy sordu: Bir otomobiliniz var mı? Elbette, Sir. Oğlum bunu bana Olympia sergisinden aldırdı. Hem öyle bir otomobil ki, tayyare sanki, başka ne diyeyim! Bunu sizden muvakkaten alacağım. Çiftlik sahibinin yüzünde bir tereddüd okunuyordu. Yani anlıyorsunuz ya... Ben Scotland Yarddan Cedric Lacyyim. İşte size hüviyetimi ispat edecek kartvizitim. Bir cürüm işlenmek üzeredir ve bunun önüne benden başka hiç kimse geçemez. Otomobilinize son derece ihtiyacım vardır. O halde münakaşaya lüzum yok, Sir. Otomobil emrinize amadedir. Lutfen gelirseniz? Cedric Lacy adamı takib etti. Dört dakika kadar yürüdükten sonra çiftliğe geldıler. Bir çocuk otomobili yıkamakla meşguldü. Genc polis âmiri: Hareket edecek halde mi araba? diye sordu. Çiftlik sahibi: Ağzma kadar benzin ve yağ dolu, diye cevab verdi. Bu sabah kendim kullanmak niyetinde olduğum için dün ak şamdan emir vermiştim. Cedric Lacy direksiyona geçmişti bile. Çocuk ona aptal aptal bakıyordu. Delikanlı arabayı işletmeğe başladı, biraz bekledikten sonra pedala basarak son süratle hareket etti. Çiftlik sahibi makinesinin kuvvetini methederken yalan söylememişti. Araba çiftliğin yolunu, eğer tabir caizse, hemen yutuverdi ve büyük caddeye çıktıktan sonra da, kendisini Londradan ayıran fersahlan parçalamağa başladı. Cedric Lacy gözden kaybolmadan evvel çiftlik sahibine: Bugün öğleden sonra Scotland Yardda bulujuruz, diye bağırdı. İArkası vari 1BİR 1 Mayıs cuma gününden itibaren Bayram şerefine 3 film birden GUNLUK KİBAR KADIN Beşi kırk iki geçe «Cumhuriyet» in zabıta romam ; 3 8 Yazan: Gharles de Richler ... Aradan nekadar vakit geçti? Cedric Lacy bunu bilemiyordu. Gözünde hatırasını sakladığı son hayalet ona bir kadını gösteriyordu. Bu kadm bir elektrik lâmbasınm ışıgmda delikanlının üzcrine doğru iğilip onu seyrediyordu. Fakat artık o zamanlarda Cedric Lacy kendinden geçmek üzere olacakb ki, bu kadının Thaisaya benzediğini hayal meyal hatırlamış, sarı saçlarını ve iki buklesinin yanaklarına doğru sarktığını göriir gibi olmuştu. Polis hafiyesi içini çekerek: Thaisa! diye fısıldamış ve herşeye rağmen gülümsemeğe çahşmıştı. Fakat herşey tekrar karanlığa gomülmiiştü. Öyle bir karanhk ki delikanlı bundan kurrulamıyor ve bütün vücudile ka