2 Nisan 1936 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5

2 Nisan 1936 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

2 Nisan 1936 CUMHURtYET Fikirler Edebiyatta buhran ^ » > • Biz bize Turk ışçısının Turk olduğunu unutmıyalım Mehmed oğlu Mehmed, Zonguldak kömür madelerinde çahşan otuz yaşla rında bir işçidir. Günde eline geçen kırk elli kuruşla, dört çocuklu ailesini zarzor geçindiriyor. Mütevazı ruhlu bir adam olduğu için onun şımdılik hiçbir şeyden şıkâyeti yok. Tuza batırdığı soğanı ekmeğine katık yaparak çocuklarile paylaşıyor. Yorgun fakat sıhhatli vücudünü, sert minderde dinlendirebilmek Mehmed oğlu Mehmedin ezelî ve en büyük zevki. O lümü düşünmüyor bile. Onca ölüm, an cak düşman karşısında vaki olabılecek bir hâdisedir. Babası İstiklâl Harbinde, amcası Çanakkalede, büyük babası Yunan Har binde ölmemişler miydi? O, bir erkeğin başka türlü ölebileceğini tahayyül etmiyor. *** Beklenmedik bir hâdise Mehmedin hayatını altüst etti. Mehmed bugün bir kötürümdür. Sert mindere mıhlanan vücudü, yor gunluğun verdiği rahata hasret, yatıyor. Kansı ve çocukları sokaklarda dileni yorlar. Bugün Zonguldakta Mehmed oğlu Mehmed ailesi diye birşey yoktur. *** Eğer bu çocuk Zonguldak civarında doğacağı yerde İngilterenin Kardif li manında, Almanyanın Westphalie eyaletinde veya İsveçin Gellivara mıntaka sında dünyaya ayak basmış olsaydı, başma gelen bu kazadan dolayı kurduğu yuvanın bir an içinde uçup yok olduğunu görmezdi. Onu Con, Yohan veya Gösta diye çağırırlardı fakat ailesi yaşardı. Halbuki Zonguldak civarında doğırsaş olmak ona nekadar tatlı geliyor! lnönü şehidlerinden Mehmed oğlu Mehmed diye anıldığı zaman iftihardan koltuklan kabarıyor. Zavalh Mehmed! Bence bunun sebebi, ruh seviyesinin beynelmilel âlemde de, fasılasız göçüşüdür Piyasa vaziyeti Uzüm ve incir muameleleri iyi, buğday ve fındık durgun, pamuk ve tiftik satışları eski hararetini muhafaza ediyor Geçen hafta, Istanbul buğday piyasasında esaslı bir değişiklik olmamıştır. U mumî vaziyet sağlamdır. Piyasaya az miktarda mal arzedılmiştir. Borsada beyaz buğdaylar 7,50 7,75, kızılcalar 6,50 6,75 ve sertler 6,12 6,25 kuruştan muamele görmüştür. Mersin mıntakasında fazla mal olmadığı için muamele de az olmuştur. Fiatlar muhtelif cinslere göre 5,205,625 kuruş arasında oynamıştır. Ege mıntakasında, buğdaylar muhtelif cinslere göre 6,375 ile 7,4375 arasında muamele görmüştür. Samsun mıntakasında, buğday fiatları üzerinde kayde değer bir değişiklik olmamıştır. Kars piyasası da durgunluğunu muhafaza etmektedir. Romanyada son hafta içinde buğday fiatların bir hafta evvelisine nazaran vagonunda 3000 ley kadar düsmüştür. Buna sebeb olarak yeni mahsulün bol olacağı tahminleri gösterilmektedir. İskenderiye buğday piyasası da geçen ylara nisbetle daha fazla düşüklük göstermistir. smda 23,1 10,680 kilo incir ve 2,022,692 kilo hurda satılmıştır. Bu sene muhtelif memleketlere satılan malm miktarı şudur: Almanyaya 15,413,2 ton, Amerikaya 1,716,5 ton, Avusturyaya 1,782 ton, Avustralyaya 431,2 ton, Arjantine 39,9 ton, Belçikaya 1,3841,3 ton, Çekoslo vakyaya 212,2 ton, Daminarkaya 13,4 ton, Estonyaya 7,3 ton, Finlandiyaya 74,4 ton, Filistine 6,5 ton, Fransaya 3,568,1 ton, Hicaza 0,6 ton, Hindistana 5,6 ton, Holandaya 388 ton, îngiltereye 6,056.1 ton, İtalyaya 425,6 ton, İsveçe 834,7 ton, İsviçreye 470,7 ton, Kapa 33 ton, Kanadaya 1,770,8 ton, Kolomboya 1,3 ton, Lehistana 165,3 ton, Mısıra 473,2 ton, Macaristana 221 ton, Meksikaya 0,9 ton, Norveçe 555,5 ton, Ro manyaya 18,3 ton, Rusyaya 27,5 ton ve Yugoslavyaya 90,5 ton. Cemanyekun 36,077,6 ton incir satılmıştır. Bu miktar 26,551,5 tondu. Arada 9,526,1 tonluk lehte bir fark vardır. Dünyada bir «edebiyat buhram> ol korkunç gürültü ortasında ruh teren duğunu iddia eden ulusal ve ecnebi ya nümleri, asırların gerisinden gelen gazılar ortasında böyle bir hali intac e rib iniltilere benziyor.. 1 den sebebleri düşünüj'orum. Bize daha Gördüğümüz ve okuduğumuz ne varsa geri anların şaheserini bile vermiyen orada harikah san'atin akislerini bul bugünün ruhunu böyle kısa ve gösteriş muyoruz. San'atkâr ruhu, seviyelerin siz yapan âmil ne olabilir? Bağrımızm her vakit üstünde yaşar. Fakat umumî yığın yığın güzelliği ve bakir çiçekleri seviye karanlık çukurlar kazarken ta ortasında san'at geçidini böyle kapalı ze eserleri bulutlara yaslamak bir hayli güç olur. «Haricî ıslahat, bizi dahilî meve loş gösteren şey nedir? Bu suallere cevab ararken, yalnız ve saiden ne çok ayırmıştır!» diyenler albakımsız kalan beşer ruhunun sızlıyan danıyor mu (1)? Mükellef yapılar ve köşelerine vanyorum. Medenî âlemin harikah icadlar ortasında medenî kı yürüyüşü, ne yazık ki, edebiyatı bes lıkla gezen kalbsiz insan sürüleri ede liyen o manevî yamaçlara değil, fakat biyat ışığının manasına nasıl varır? Bedaima maddileşen taraflara ulaşıyor. şer mutluluğunun hepsi, ruh kalitesine Makine ve konforun muhteşem ifadesi kıyasen manalanır; ve saadet ölçüsü önünde mütemadiyen küçülen ruh se nün çizgileri de, manevî zenginliğin ifaviyesi öyle vazih ve açık ki bu yıpra desindedir. İnsan kafası, soluyan ihti nan tezadı san'atin yoksul yığıntısı raslar ve basit duygular ortasında, mükaplıyor.. Hayatın modern manası; ru zeyyen geçişinin şakşakçısı kalırsa fersahlarla ilerinin bakir eserlerini özle hu «vrilten, ona hız ve inan veren kaymek bir hayli safdilânedir. naklardan her gün yavaş yavaş uzaklaşmıyor m u ' Ve maziye devrilen ne varsa Millî duygumuz seviyeler üstünde bağrımızdaki ilâhı kıran darbeler de titreşerek, bir meş'ale gibi, kıvrak ve ğil mi? parlak yanarken, yegâne hedefımiz, Maddileşen insan çocukları, görülme maddî kahbları bir gaye bilen sakat dumiş oymalar ve nadide tezyinat orta yuşlardan kaçmaktadır. sında tahtadan vücudlerile hissiz do Edebiyatı seven ve onu uğurlıyan bir laştıkça medenî gidişin muhteşem kat kütle, san'ata uzanan eller üstünde. ken karından ruh eserini beklemek gülünç di değerinin çelengini taşır. Maddî naüihayaldir. Manevî inanı, teselli ve ümi yete şaşkın bakan sürülerle göz; duygu di boğuk kahkahasile susturan makine ve inanın yeni koncasına değıl, kapışı ler, esîrde dolaşan bağrımızı, yamyassı lacak şeylere intizar eder; yaşıyan tave nefessiz bıraktıkça şiir ve duygu raflarımız, asil ve diğergâm hisleri nun renkli çiçeklerini özlemek görül miz oldukça bu karanlık ortasında on memiş gaflet olur. Edebî buhran var ları yaşatmak bir hayli zordur. dır; ve bu, altına, kerpiç ve tuğlaya taEdebiyat buhranını giderecek tek pan medeniyetin en sinsi hediyesidir. çare, makine homurtusunu «arkamız Insan ruhunun manevî neyi varsa on da» duymaktadır. İnsanları elektrik ları yavaş yavaş çiğniyerek bağlılıkları prizine takılmış yapma bebekler sanan maden ve taşla ören gidişler ortasında maddî ihtişamı, koca gövdelerine rağ çıplak ve örtüsüz içimize yeni gıdalar men, peşimize takmadıkça doğacak ebulmak neticesiz kalır. Edebî eserler serlerin hepsi cüce ve kısır kalır. Dünnasıl doğsun ki, kemali sunan o nefis ya seviyesi, çarkların ve yivli teker «tecerrüd» zamanları, basit iştihaların leklerin arasında, bir posa gibi, artık gürültüsü peşinde mütemadiyen sili sepetlerine devrildikçe bu kargaşalık niyor; ruhumuzu dinliyecek, onun il mahşereden devam eder: Maviliği kaphamına varacak çok az zaman bulu lıyan yeni dünya çatısında haydudların yoruz. raksı, bunun neticesidir. ADLÎYEDE Edebiyat birliğini, insan çocuklarının Asfalt yollar üstünde Zencileri ezenkucaklaşan ve öpüşen esas tarafları ler (2) ondan ilham alıyor. Öldüren, Huylu huyundan vazgeçer mi? kurabilir. Bu esas ve mütemadiyen ör kıran ve sataşan ne varsa makinenin Üç defa dolandırıcılıktan mahkum o tülen bu temel, maddenin bihis ve bi kaynıyan kazanındadır. Bizi kemale, idrak yığınlarile ezildikçe serpilen ve edebî akışları berrak kıyısına ulaştıran lup son mahkumiyetini bitirdikten sonra büyüyen gönlümüzü nasıl farkedelim? şeyler, demirin renginde ve altının ci birkaç gün evvel hapisaneden çıkan sa Edebî yazıları bilüzum sanan ve her lâsında değil; el sürülmiyen tabiatin bıkalı Hasan dün de altm suyuna batı *şeyi avuçlarında bekliyen dar ve yassı geniş boşluğundadır. Avuçlarımızda nlmış gümüş bir mecidiyeyi beşibirlik yegövdelerin garib dizileri, san'atkâr ru tuttuklarımız yerine, erişilmiyen ve an rine Yuvanidis isminde birisine satmak hunu yüceltir mi?. Beşer veraseti, so laşılamıyan o taze tahassüsleri bulmak isterken yakalanarak Müddeiumumiliğe ğuk makineler ve cevherle kuşanan beşerî refahın nihayetidir! gönderılmiş; istintak hâkimi tarafından hissiz kılıklar ortasında, duyguları da İnanmıyan ve kucaklaşmıyan insan hakkında tevkif kararı verilmiştir. ha çok kenetleşmiş garib nesiller veri lığa yeni ilmikler ve zümrüd çelenkler Mahkum olan hırsızlar yor. Esîrî ve bütün kâinatı bir lâhzada sunan şey, edebiyat değil mi?.. Bu te kavrıyan fikirler ve tahassüsler ortasın selli kaynağını, maddiliğin kerpiçine Hırsızhktan suçlu Mehmedle arkadada maddileşen bu refleks yığıntısı, e kolayca harcıyanları, kazmalıyan ame şı Fazılın üçüncü ceza mahkemesinde badebiyat perisini o kadar çok hırpalıyor leye benzetiyorum: Her vuruş ses ve kılmakta olan davalan dün bitmiştir. Suç ve yaralıyor ki, bu saldırışın buhranmı rirken kendi hüviyetlerinin susuşu ne meydana çıktığı için mahkemece Meh tabiî buluyorum. Klâsik edebiyatı bes tezad! Güzel tezyinatile zevkli duygumedin iki buçuk ay ve Fazılın da üç ay liyen ne varsa, bugünün sathî telâkki lar sunan çatılar, bize bir avuç taştan hapse konmalarına karar verilmiştir. si peşinde, öyle dağılmış ve parçalan daha hissiz bakarsa mazhariyet midir? mış ki bu asil duyuşların son bakiyye «Gün görmüş yapıların, hissiz insanlarModadaki apartımanları sini de kırık ve mecalsiz görüyorum. dan daha duygulu (3)» oluşu ne acı!. soyanlar yakalandı Medenî nailiyetin son ilhamı, ruh keBence edebî buhranın sebebi; ruh seModa caddesinde Sebiloğlu apartı malinin her vakit dışmda kaldıkça e viyesinin, beynelmilel âlemde de, fa manının dördüncü dairesine meçhul hır debî eser fakrının sahası fasılasız ge sılasız göçüşüdür. Bu çöküntüyü gıde nişliyecek.. Makine ve konforu ruh du recek bir tek iktidar varsa, o şüphesiz sızlar girmiş ve 250 liralık mücevherat yuşunun yardımcısı bilenler, maddî kı ki, gene edebiyat ve özlediğimiz şah çalarak kaçmışlardır. Zabıta soyulan apartımanın hizmet lıkkn bağrında yaşatanlara nasıl ta eserdir! çisinden aldığı eşkâl üzerine hırsızları apar?. Ve bu silsilenin fasılasız artışı maDr. SEMİH SUMER nevî terennümü boğmaz mı? Beynimiramağa başlamıştır. İki saatlik bir araş(1) J. Payot. zin çürüdüğü ve gözlerimizin katre kattırmadan sonra hırsızlar Kadıköyde bir (2) Ağaoğlu Ahmed. re aktığı ölüm sonrasında manasız bir sinemada yakalanmışlardır. Bunlar yığın kuran kemikleri canlı hissettiren (3) İsmail Habib. Emin ve Fahri isminde iki kişidir. nedir? O, duyan ve anlıyan şeyler de Çaldıklan mücevherler geri alınmış ğil mi?. Hayatalrında bu nefis hedıye Damadmı balta ile yaralıyan tır. Bunların on gün evvel doktor Etem den bihaber yaşıyanlar, diri vücudle Vehabm apartımanından mücevher ve rile ölmüş kuklalara ne çok benzerler. kadının muhakemesi para çaldıkl»n, doktor Şükrü Ertanın da Çıkıntılar ve bin türlü gezintilerle ne Damadı Seyfiyi öldürmek kasdile bal evine girdikleri anlaşılmıştır. Oralardan tis işçilikler sunan kafatasları, poyrazla dönen ekin korkulukları gibi, sallandık ta ile başından yaralamakla suçlu Fe da çahnan eşyanın nereye satıldığı tesbit ça nasıl kıvanç verir?.. Öğrenen ve öğ nerde oturan Saffet ismindeki kadının edildiğinden geri ahnmaları için faaliyereten bir kafa, duyan ve tanıyan bir iç, muhakemesine dün de üçüncü ceza mah te geçilmiştir. tesellimizin son membaıdır! kemesinde devam olunmuştur. Mahkeme Hırsızlar evvelce çaldıklan paralar Ne yazık ki medenî gidişi yanlış an bu davayı salâhiyeti haricinde gördüğü Ia elbise ısmarlamışlardır. Fakat ısmar lıyanlar, maddileşen kılıklarile edebî için evrakm ağırceza mahkemesine gön ladıklan elbiseleri daha terziden alma duyuşlan fasılasız çiğniyorlar ve bu derilmesine karar vermiştir. ğa vakit bulmadan yakalanmışlardır. Basitten mürekkebe doğru! Tam yirmi yıl oluyor. Bir gün yolum Amasyaya uğradı. Büyük şair Ziya Paşanın yaptırdığı hükumet konağını gör mek ve ünlü ıdare adamının yerinde oturan yurddası tanımak istedim. Otelden yolu öğrenerek konağa gittim, mutasamfın yanına girdım, ne maksadla ziyaretine geldiğimi anlattım. Sonraları büyük mevkiler isgal eden bu zat o sırada çok genc görünüyordu. Ziya Paşaya gösterdiğim saygıdan mütehassis oldu ve açık bir yürekle konusmaya koyuldu. Fakat durumunda bir dalgmlık vardı. Arasıra gözleri, önündeki cam örtülü yazı masasma dikilip kalıyordu. Kendisile henüz tanışmış olmaklığıma rağmen gösterdiği açıkyürekliliğe güvenerek sordum: Düşüncelisiniz. Mühim işleriniz varsa rahatsız etmiyeyim. Derin derin yüzüme baktı, masanın üzerindeki camı gösterdi: Su tozu, dedi, görüyor musunuz? Ben üc milimetre kalınlık taşıyan bu toz tabakasında ağır şeyler görüyorum. Şaşkın şaskın sordum: Ne gibi? Ne gibi olacak azizim. Bu toz değil,'kökleşmiş kayidsizliklerin izi! Ve ağzımın açık kalışma galiba acıdığından fikrini hemen izah etti: Bu toz, odacınm vazife aşkından mahrum olduğunu gösterir. Şimdi siz basitten mürekkebe doğru yürüyünüz, irtikaî bir kıyas yapınız, odacıdaki kayidsizliği derece derece yükseltiniz. Elbette içinize sıkıntı basar! Fındık iskenderiye mısır piyasası geçen haftaSon hafta içinde piyasamızda fındık üya nazaran biraz daha canlı olmuştur. zerine çok az muamele olmuştur. Fakat Fiatlar da bir miktar yükselmiştir. geçen haftaya nazaran fiatlarda kilo başma bir kuruş kadar bir yükseliş vardır. üzüm Ege mıntakasında son hafta üzüm fi Kabuklu fındık 25 kuruştur ve iç fındık atları memnunıyet uyandırıcı bir vazi ta 51 kuruştan muamele görmüştür. Samsun mıntakasında fındık piyasası yettedir. Fiatlar yeniden bjr. miktar yüksağlam sayılmaktadır. selmiştir. Fiatların yükselmekte devam eGiresunda iç tombul fop 50, iç tombul deceği kuvvetle ümid edilmektedır. Paskalyanm yaklaşmış ve Avrupadaki üzüm depoda 50,75 ve kabuklu da depoda stokunun azalmış olması fiatların yükseli 2223 kuruştan satılmıştır. Orduda sıra iç 50, ekstra 52,50, kaşi üzerinde büyük rol oynamaktadır. bukiu tombul 24,50 ve kabuklu sivri 22 Son haftanın üzüm fiatları muhtelif cinslere göre 11,50 kuruşla 15,25 kuruş kuruştan muamele görmüştür. ırasındadır. < Bu yılki üzüm stokumuz çok azalmıştır. Şimdiye kadar yabancı memleketlere 67,000 ton mal satılmıştır. îhrac edilmek üzere ihracatçı elinde 2000 ton mal vardır. Üzüm kurumunun elinde de 2500 ton üzüm vardır. înhisar idaresi de 2000 ton mal almışhr. Bu suretle umumî stok yalnız 5000 ton kalmıştır. Bu seneki rekolte 78,500 tondur. Uzüm ihrac mevsiminin başlangıcı olan 16 ağustos 935 tarihinden 14^3/936 akamına kadar Izmir limanından muhtelif memleketlere yapılan ihracat şudur: Almanyaya 36,674,4 ton, Amerikaya 99,9 ton, Avusturyaya 935,8 ton, Belçikaya 2,882,5 ton, Bulgaristana 16,6 ton, Çekoslovakyaya 761,4 ton, Çine 3,6 ton, Danimarkaya 119,9 ton, Estonyaya 120,8 ton, Finlandayaya 13,9 ton, Filisine 53,3 ton, Fransaya 827,6 ton, Hindistana 57,1 ton, Hicaza 0,6 ton, Hoiandaya 7,458,1 ton, İngiltereye 12,584,2 on, İtalyaya 1,907,7 ton, İsveçe 97,7 ton, İsviçreye 286 ton, îspanyaya 0,7 on, Kapa 1 ton, Kanadaya 21,6 ton, Kolomboya 3,8 ton, Lehistana 388,2 ton, Mısıra 332,5 ton, Macaristana 384 ton, Norveçe 754,J ton, Suriyeye 2,5 ton ve Yugoslavyaya 28,1 ton. Bu istatistikten alınan neticeye göre mevsim baslangıcından 14/3 936 tarihine kadar 66,117,5 ton üzüm ihrac edilmiştir. Geçen sene bu müddet zarfında yapılan ihracat ise 37,845,2 tondu. Arada 28,332,4 tonluk lehimize bir fark vardır. *** îstanbulun hayli ün almış lokantalanndan birindeyim. Önüme konulan peçete buruşuk, bardak çatlak, kaşık ve çatal kirli. îğrene iğrene istediğim çorbayı çünkü ete itimadım yok omzumun üze rinden masaya uzatan garson, kâseyi bıakmadan önce kolunun yenini ıslatmayı ve midemi altüst etmeyi unutmuyor. Bu manzara önünde yirmi yıl evvel Amasyada işittiğim sözü hatırladım ve kendi kendime irtikaî bir kıyas yaptım, üzüldüm. Kıyasıma kimleri mevzu ittihaz ettiğimi söylemiyeceğim. Onu kendileri anlasınlar. Pamuk tncir Ege mıntakasında incir piyasası da iyi bir şekil almıştır. Yabancı piyasalardan mühim siparisler gelmeğe başlamıştır. Fiatlann önümüzdeki haftada yükseleceği tahmin edilmektedir. Muhtelif cins malIar 5 ile 12 kuruş arasında muamele görmüştür Bu sene mevsim baslangıcından î 8 X3 /C?36 aksamına kadar Izmir borsater! Ali Tunc, patronun elini sıkarken gülümsedi: Hakkımdaki teveccühünüze çok teşekkür ederim. Gösterdiğiniz nezaket ve iltifata minnettarım. Emirlerinize boyun iğmeği bir zevk saymaktayım. Yalnız, bu son emrinizi yerine getiremiye ceğimden korkuyorum. Patron, kaslannı çatarak bakıyordu: Neden? Elimden gelmez... Anlamadım! Ali Tunc, ellerini uğuşturuyordu: Ben, yalan söyliyemem de... Patron, ellerini, oturduğu koltuğun kenarlarına yapıştırdı; Ali Tuncun gözlerinin içine dikkatle baktı: Bu huyunu takdir ederim... Fakat, insan, bazan mecbur oluyor. Ali Tunc, boynunu büktü, dudaklarının ucile gülümsedi. Patron, Ali Tunca tekrar baktı; sen bilirsin! der gibi başını salladı. Ali Tunc, matbaadan çıkarken sekre îstanbulda fiatlar değişmemiştir. Ege mıntakasında, Almanyadan iyi talebler geldiği için fiatlar yükselmiştir. îhracatçılar piyasadan çok mal almaktadırlar. Birinci nevi pres pamuğu kilosu 41 42,25 ve ikinci nevi ise 3940 kuruştan muamele görmüştür. Mersin mıntakasında çok muamele olmuştur. M. TURHAN TAN Adana borsasında iane I 3138,5, iane II 37,5, kapı malı 36,537 ve piyasa parlağı 34,75 35,625 kuruştan muamele görmüştür. Mersin borsasında iane I 4041 ve kapı malı 42 kuruştan muamele görmüştür. Reşad Sagay 1930 senesinde Galataİğdır pamııklarının fiatı 49 kuruştur. aray lisesini bitirmiş ve îstanbul Hukuk İskenderiye pamuk piyasası durgun Fakültesinden de çok iyi derece ile mezun geçmiştir. larak iki buçuk sene evvel Strasburga, Tiftik ahsilini derinleştirmeğe gitmişti. Istanbul piyasasının mevsim başlangıHem âmme hukuku, hem de iktısad cındanberi gösterdiği canlılık devam et zümrelerinden imtihanlarını veren Reşad mektedir. Almanya için mal alan firmalar Sagay Türkiye hakkında birçok vesaıki faaliyetlerini artırmışlardır. Fransa için havi 250 sahifelik büyük bir tez hazırla de mühim miktarda mal alınmıstır. Bu mıştır. Gencimiz Strasburg şehrinin seçilhafta Ankara malları 74 75, Kütahya miş bir heyeti huzurunda, Üniversitenin 78, oğlak 8889 ve Eskişehir 77,578 büyük merasim salonunda tezini müdafaa kuruştan muamele görmüştür. etmiş ve bütün hazır bulunanların takdirTütün erini celbetmistir. İstanbul, Bursa, Düzcede tütün satışJüri heyeti de bu güzel eseri çok beları, şimdiye kadar görülmemiş bir hara ğenmiş ve iyi derece ile kabul etmistir. retle devam etmektedir. Zürra vaziyetten Fransa Üniversiteleri içinde iyi bir çok memnundur. mevkii olan Strasburg Üniversitesinde iyi Ege mıntakasındaki tütünlerin hepsi derece almak hakikaten şayanı takdirdir, satılmıştır. îspanya tütün inhisar idaresi nitekim bundan evvel Türk talebeler tanin bızden 30 bin kilo tütün alacağı anla rafından yazılan iki tez ancak «geçebilir» şılmaktadır. şeklinde kabul edilmişti. Bay Resadm tezinin ismi: Samsun mıntakasında da alışveriş haLa Nouvelle Turquie et la communanraretlidir. te ınternatıonaledır. Tez cok güzel basılmıştır; elyevm şehKaradenizde fırtına dindi rin kitabcılarının vitrinlerini süslemekte Karadeniz limanlarından dün gelen dir. telgraflara göre dört gündür devam eden Bu göğüs kabartıcı muvaffakiyetinden fırtına tamamen yatışmış ve çok şükür dolayı Reşad Saygayi ve babası Bursa hicbir kaza olmamıştır. sav'avı Esad Sagayi tebrik ederiz. Strazburgda bir Türk gencinin muvaffakiyeti ve macera romant Yazan: MAHMUD YESAR1 60 Patronun çok neş'eli bir günüydü. Zile basmış, hademeyi çağırmış, Ali Tunca kahve ısmarlamıştı; keyifli keyifli kahkahalar atıyor, gazetecilikten, gazeteciliğin bir «maraz gibi» insanın kanına, i Ilklerine işlediğinden behsediyor; anla tıyordu: Gazeteciliğe bir kere giren, bir daha çıkamaz. Eteğini, yakanı kaptırdın mı, artık kurtaramazsın. Bu illet, teneşire kadar sürer. Asil mesleğin mühendislik ya, gazeteciliğe herhangi bir saikle, tesadufle girmi; olursan ol, bırakamaz sın... Ali Tunca, sigara uzatıyordu: Gazetecilik, ayrı bir dünyadır. Senin gibi bir genc, kendini çok çabuk gösterir. Skreterin şikâyetlerine aldırma... O da haklı, kendi işini düşünür. Fakat bir gazeteye senin gibi adamlar da lâ zımdır. Baloda gördüm, çok beğendim. Doğrusu, baloda, bir «As» dın... Sol gözünü kırparak çapkınca gülümsedi: O, dans ettiğin kadın, ne harikulâde kadındı... Yüzü, birden ciddileşmişti: Onun hakkında, muhtelif rivayetler, dedikodular duydum. Enteresan bir tip!.. Bir gazetecinin her cins, her çeşid ahbabları, dostları, tanıdıklan olmah dır... En umulmadık zamanda, insanın işine yarar. Patron, hep ayni tonda muhtelif mevzular üzerinde söyleyip anlattıktan sonra, Ali Tunca iğilmişti: Sekretere, senin için; gelsin, beni görsün! demiştim. Diyeceğim de şu: Sekreter, başımın etini yiyiyor; şikâyet ediyor. Onu da kırmamak için, bilmecburiye idare ediyorum. Sen, pek aldırma... Yalnız, senden istediğim, fazla ileriye gitme, aranız gerginleşmesin. Su yun akıntısına gidiver. Müsaade veren bir tavırla yan ayağa kalkarak elini uzattı: Ne demek istediğimi anlıyorsun, tabiî... Onun da mevkii müşkülleşme sin! Bunu idare etmek, senin için güç değildir. Gelmiyeceğin günler, telefon ediver. Kendini ış yapıyormuş gibi gös terin şikâyetlerini, sitemlerini unutmuştu ve patronun sözlerinden de yalnız, şu parça hatırında kalmıştı: O, dansettiğin kadın, ne harikulâde kadındı!.. Onun hakkında, muhtelif rivayetler, dedikodular duydum. Enteresan bir tip! Patron, Nilüfer hakkında, neler duymuştu? Bu muhtelif rivayetler, dedikodular, neydi? Patrona soramazdı; başkalarından da sorup anlamasına pek imkân göremiyordu. Ali Tunc, Metini de merak ediyordu. Balo gecesindenberi onu da görmemişti. Onun gitmek, uğramak ihtimali olan bütün yerleri, köşeleri, bucakları aramış, birinde de raslıyamamıştı. Metinden Nilüfer hakkında bir şeyler öğrenebileceğini umuyordu. Ali Tunc, kafası karmakarışık, sinirleri bozuk bir halde, apartımana dönmüştü. Soyunup pijamasını giyecek, biraz dinlenecekti. Yatak odasına girerken, Arzı niyaz kalfa; usul usul yaklaşmıştı: Siz, gittikten sonra telefondan geldiler, beyciğim. Ali Tunc, ınanmamış gibi dönüp baktı: Hayret!... Bu kadar çabuk, um muyordum, peki, ne yaptılar? Ihtiyar kadın, başını sola çevirerek yazı odasınm kapısmı gösterdi: Telefonu kurdular, beyciğim. Kurdular mı? Ali Tunc, yatak oadsının kapısmı açacaktı, durdu, saşkın şaşkın bakınH' Kurdular mı? Evet, beyciğim. Nereye? Arzıniyaz kalfa, tekrar, başile yazı o dasının tarafını isaret etti: Yazı odanıza kurdular. Ali Tuncun kasları çatılmıştı: İste bu, olmadı.... Yanlış... Yaslı kadın korkak korkak bakıyordu: Neden beyciğim? Bir yanhşlık m' yapmıslar? Yatak odasına koyacaklardı. (Arkast vv

Bu sayıdan diğer sayfalar: