1 Iklncfitşrlıı 193* CUMHURtYET Ateş hattı gerisinden intıbatar Dehsetli rakam! Almanyada kısırlaştırıldı Zaptırapt altına girmiyen Askarîler harekâta nasıl iştirak ediyorlar?Motörün işlemediği, ve bütün hayvanlarm yürümediği harb sahasında ordunun dayandığı yegâne kuvvet: Katır! Genc sporcu gömüldü IBUGUN DEBLLI 410,600 kişi Galatasaraylı Tevfiğin cenazesi dün büyük törenle kaldırıldı ve Edirnekapıya defnedildi Bir gence ceval: dana orta okulundan Nizamettin Yalçın adında bir gencden bir mektub aldım. Bana: «Ölüm çok mu tatlıdır da bizden kaçıyor, yoksa pek mi acıdır da, biz ondan kaçıyoruz? Bu husustaki fikrinizi Cumhu riyet te yazın..» diyor. İşte cevabım: «Öğlum, Seni tanımıyorum. Fakat verdiğin adrese göre, delikanlıhk çağına yeni girmiş, yahud belki de henüz çocukluktan ay nlmamış olacaksın. Bu itibarla, sordu ğun suali senin ağzına yakıştırmadım ve bu endişenden müteessir oldum. Ölümün tatlı veya acı oluşundan sana ne? Insanlığın zarurî inkılâblannın felsefesini araş tırman için daha çok gençsin. Yurdun, anan, baban, insan kardeşlerin, yeni yetişen sevgili varlığından böyle hazin en dişeler değil, feyizli bir istikbal bekliyorar. Önünde uzun ve parlak günler, ay ar, yıllar var. Onları güneşle, saadetle doldurmak, ve dolgun ve verimli bir ömrün sonunda, sorduğun sualin ceva bını kendi kendine vermek senin elinde dir. Sen bu çağmda ölümü değil, hayatı ve istikbali düşün. O yolun yarısını ta mamlayıp, köşeyi çoktan dönmüş bulu nan bizler bile, tabiatin keşfe değer başka sırlarını araştırmağa bakıyoruz. O üm acı, ya ki tatlı olmuş.. Omrümüzün bu tabiî neticesine er geç varacağız. Tabiatin bu değişmiyen, istisna götürmiyen bir kanunudur. Ondan hiç birimiz kaçamıyacağız. Sen de, ben de bu yolun, dönmek elimizde olmıyan yolculanyız. Marifet, yürüdüğümüz bu yolda, ka falarımızın daima dik, adımlanmızm dama sert ve sağlam, gönlümüzün, vic danlarımızın daima emin ve müstenh olmasındadır. Elem, keder, üzüntü duy • duğun anlarda ki bunlar çok olacaktır, bilmiş ol! en büyük tesellini hayatı yenmekte bulursun. Bu da, herkese iyiiik etmek, her zaman hemcinslerinin iyılığine çalışmakla olur. Uğraş, didın, çalış, ça•ala! Emin ol, emeklerinin hiç biri boşa itmez. Senin etmediğin istifadeyi baş lcaları mutlaka edecektir. Bunun da hazzı üyüktür, oğlum! Madem ki bana itimad ettin ve sor dun.. Ben de sana bütün samimiyetimle evab veriyorum: Ölüm bir neticedir. Bunun tadı da, zehiri de, insanın kendi hayatma verdiği çeşniye göre değişir. Sen de kendi ömriine, şimdiden öyle bp1 stikamet ver ki, pek uzun olmasım can • dan dilediğim bu ömrün sonunda, ölümü, bir felâket gibi değil, senden üreyecek neslin devam ettireceği tabiî bir inkılâb olarak, vicdan ve iz'an huzurile karşılı yasm!» Almanyada ırk hıfzıssıhhası kanunura tevfikan 410,600 kişi kısırlaştınlmıştır. Bunlardan 200,000 i doğuştan budala, 80,000 i şizefreni. 20,000 i cinnet. 60,000 i sar'a, 4,000 i doğuştan kör, 16,000 i doğuştan sağır, 20,000 i vahim bedenî suiteşekkülü, 10,000 i irsî alko liktir. Bunlar hemen yan yarıya kadın ve erkektir. Buğday 24 para daha yükseldi Ticaret Borsası iki günlük tatilden sonra dün açılmış ve bunun için dün mutaddan fazla bir hararetle işe başlanmış. buğday satışlan normalden fazla olmuştur. Neticede buğday fiatleri 25 para daha yükselmiştir. Bu yükselişin devamlı olup olmıyacağı şimdiden tahmin edilememektedir. Yalnız üç bayram gününde şehre buğday gelmemesine rağmen yurdun her yanmdan bayramı görmeğe gelenlerle şehrın ekmek istihlâkınin faz lalaşması ve bu yüzden buğday ve un stokunun azalmış olması dünkü yükselışte amil olmuştur. İkinci bir amil de Habeş İtalyan harbinden dolayı arsıulusal buğday fiatlerinin yükselişidir. Tevfiğin cenaze töreninden iki görünüş Genc orman mühendislerimizden ve Galatasaray futbol takımının en iyi o yunculanndan Tevfiğin öldüğünü dün teessürle yazmıştık. Bu genc sporcunun cenazesi dün büyük bir törenle ve göz yaşları arasında gömülmüştür. Tevfiğin tabutu, Türk sancağıni sa rılmış ve ayrıca sarı kırmızı kordelâlarla da süslenmiştir. Cenaze, otomobille Beyazıda kadar getirilmiş ve namazı Beyazıd camisinde kılınmıştır. Merd ve temiz bir genc olan Tevfiği uzaktan yakından tanıyan ve kendisini sevenler saat on birden itibaren Beyazıd meydanında toplanmağa başlamışlardı. Bu kalabalık içinde bilhassa sporcular büyük bir yekun tutuyorlardı. Galatasarayın bütün futbolcuları, atletleri, denizcıleri, başta olmak üzere dığer spor kulüblerinin faal ve gayrifaal azalan bu genc ve kıymetli çocuğa karşı son vazifelerini yapmak için gelmişlerdi. Tevfiğin cenaze namazı kalabalık bir cemaatle kılındıktan sonra tabutu eller üstünde musalla taşından kaldınldı, dışan çıkarıldı. Tabutun üstü bütün kulüblerden, Yüksek Orman Fakültesinden, Zingal şirketinden gönderilen yirmi kaçelenkle süslenrniş,ti. Bu genc ölünün kederli arkadajları, tabutu otomobile koymafc istemediler ve Veznecilere kadar ellerinin üstünde götürdüler. Kalabalık o kadar çoktu ki, cenaze alayı geçinciye kadar tramvaylar seferlerini tatil etmeğe mecbur oldu. Tevfiğin cenazesi Veznecilerde cenaze otomobiline konuldu, geriden gelen ler de kırk elli kadar otomobille cenazeyi Edirnekapıda hazırlanan mezara kadar takib ettiler. Tevfik için büyük bir servi ağacının altında bir mezar kazılmıştı. Bu kıymetli ve genc vücud, arkadaşlarının gözyaşlan arasında bu mezara indırildi. Tabutun üstündeki Türk sancağı çıkanlmıştı, fakat arkadaşları tabuta sanlı olan sarı kırmızı kordelânın çıkarılmamasını, Tevfiğin, bu ebedî istirahatgâhına sevdiği Galatasaray renklerile beraber girmesini istediler. Kordelâlar tabutun üstünde bırakıldı. Tevfiğin mezan hıçkırık sesleri ara sında kapatıldı, gözyaşlarile sulandı, arkadaşlarının getirdikleri çelenklerle de bezendi. Mezar örtüldükten sonra bu genc, temiz ahlâklı, iyi huylu ve civanmerd sporcu için herkes birşey söylemek istiyordu; fakat söylenmek istenen sözler boğazlarda düğümlenip kaldı. Nihayet Osman Müeyyed, rahmeti rahmana tevdi edilen Tevfiğin meziyetlerini saydı, hayatını anlatmak istedi, fakat hıçkırıklar, onun sözlerini de boğaznnda düğümledi; sözünü tamamlıyamadı. Tevfiği bu kara topraklara bırakan lar, büyük bir acı içinde, oradan aynldılar. Merhumun ailesine, kulübüne, kendisini sevenlere en derin taziyetlerimizi sunar, Tevfik için de Allahtan rahmet dileriz. Odadan çıkarılan gencler Bundan bir müddet evvel îstanbul Tecim Odası ötedenberi Oda tarafından Adisababadaki İtalyan sefarethanesini muhafazaya mmmur Askariler, stajiyer memur olarak himaye edilen tasefir gittiklen sonra Habeş ordusuna yazılmışlardır. Resimde bttnlar lebelerden Yüksek İktısad mektebine gedan birkaç tanesi Habeş askari tarafından tebrik edilirken görülayor çenleri Odadan çıkarmıştı. Bu gnclerin çıkarılması kararı Oda idare heyeti ta Siyah muharibler Hiçbir muharebeye şahıd olmadık. Aduaya doğru ilerliyen bu siyah mu rafından verıldıği ve Odalar nizamnameYalnız General Villa Santadan. Aibay Binocchtan ve bir çok zabitten ve asker harib dalgasına, suya düşmüş bir saman si mucibince teşekkülü lâzım gelen Oda den dinlediğimiz tafsilât sayesinde muha çöpü gibi katılmış gidiyorduk. Ynlun dö Talebe encümeninin uzun müddettenberi anlaşıldığından rebeyi tarif edebiliyoruz. Fakat, gazete nemeçleri, şimdi başdöndürücü bir yoku toplantıya çağırılmadığı sehrimizde bulunan Ekonomi Bakanlığı cilerin Allahı olan tesadüf sayesinde teş şu takib ediyordu. Taburun ortasından rinievvelin beşinci günü öğleden sonra bakınca, boğazların ta dibinden en son BaşensDektörü Hüsnü işe el koymuş ve saat birden itibaren îtalyanlann Dora tepelere kadar uzanan Askarilerden ve sonra Bakanlık bunların tekrar Odada Takleden Gaxiorski boğazına kadar olan katırlardan mürekkeb bir hat görülüyor tavzifini Odaya bildirmişti. ileri hareketine iştirak edebildik. Yerli liva zabitlerinden olan bir dostumuz bize kendi katırlanndan birini veıdi. O an dan itibaren gözümüzün önünde beliren harikulâde manzarayı unutmak imkânı yoktur. Askarî lıvası, arkasından gelen topçu katırlarile beraber, cehennem ateşi gibi yatıan bir güneş altında yokusları tırmanarak, tozlu yolda karmakarısık ılerilemeğe başladı. Avrupada, daş, kıt'aları, «on derece sıkı bir yürüyüş disiplinine tâbidir; zabitler ve küçük zabrtier, önden ve arkadan.efradı kuşatırlar ve yüriiryüş, saat elde olarak kontrol edilir. Fakat, bu metodu, dağda, harb yürüyüşü esnasında, Askarilere yaptırmak kabil de gildir. Sulh zamanında ovada biîe, bu adamlan tabur halinde yürütmek imkânsızdır. Zabitlerinin etrafında, bir kovan do lusu an gibi toplanırlar. Hele dağda, Doğu Afrikanın yollarını teşkil eden girintili çıkıntılı dar geçidlerde, Askarileri muntazam bir kütle haline getirmek büsbütün imkânsızdır. Buna, bir de, daima karşılaşılması mümkün pusulan, hücumlan ilâve ediniz. Coşmuş bir dalga gibi, disiplinsiz bir halde akıp giden bu kütlenin sevki tabiisi, rütbe, zümre, tabur, bölük tanımıyordu. Hulâsa, şuursuz bir surette, çarpışmağa, göğüs göğüse mü cadeleye, muharebeye doğru koşan labiî ve iptidaî kuvvetlerin ortasında gibiydik. Kimi sağa, kimi sola gidiyor, bazısı ar kadaşlarına yetişmek için adımlarını sıklaştınyor, bir takımları çözülen bir çıkını bağlamak üzere olduğu yerde duruyordu. Tabur, kâh önüne çıkan bir mania yüzünden, kâh verilen bir emirlç dakikalarca duruyor; kâh arkasından birdenbire itilmiş gibi, delice koşuyordu. Derken, bütün bölükler biribirine kanşh, yalnız, erkânıharblerin bulunduklan yerler flâmalanndan anlaşılıyordu. du. Bazı noktalarda, yükseklerden ko pan taşlar, tepemize yuvarland). Daha ıleride, bir katır, arkadan gelen katırların itmesi üzerine, gözlerimizin önünde sürçtü ve sırtındaki yükün şangırtıları arasında yüz metro aşağıya, kanlı bir yığın halinde yuvarlandı. Bıraz ötede, yerli çavuşlardan biri bize işaret etti; yaklaştık; yolun kenarındaki çalılıklar arasında, almlarından birer kurşun yemiş üç Askari uzanmif yaüyor. , Dara Taklede, bir gün evvel zaptedilen Habeş kalesinâ araşturmak içkı bütün Askariler hücum etti. Bir takımı, ellerinde koskoca öküz derileri olduğu halde geldiler. Hepsi birden bu derilerin etrafına toplanıp kendilerine kemer yapmak için kabil olduğu kadar büyük bir deri parçası kesmeğe uğraşıyorlar. Saat altıda, bütün tabur Gasciarski tepelerine ulaşmış bulunuyordu. Ortalık kararıyor. Solumuzda, Adua dağları, gökyüzünü yutacakmış gibi, muazzam dişlerini semaya doğru uzatmış lar, Sağımızda vadilere, karanlık gölgeler dolmağa bâşlıyor. Burada, tabiat vahşî, korkunc, hain manzaraUrla dolu. Göz oyalıyacak, ferahlık verecek hiç birşey görünmüyor. Ne bir kilise, ne bir ev, ne bir yol, ne ırmak, ne dere, ne ekin, medeniyeti hatırlatacak hiç birşey yok!... Bu topraklara hâkim olmak ve burayı medenileştirmek istiyen îtalyanlann ne kadar metin ruhlu, ne kadar sağlam kalbli ve ne kadar çelik sinirli olmalan lâzım geldiğini, ilk defa olarak, üzerine muazzam, sıkıcı bir sessizliğin çöktüğü bu korkunc manzara karsısında anladık. Bu emre rağmen Oda kararını bozmadığından dün gencler yeniden Ekonomi Bakanlıjjına ve burada bulunan Başenspektörlüğe müracaat etmişler ve haklarının korunmasını dilemişlerdir. nazım lâzımdır. Katır, Habeşistan seferinde, asker kıt'alannın yer aynimaz bir parçasıdır. O olmasa zabit çadıruz, ya taksız; asker susuz, yiyeceksiz; topçu topnHVordu cepaoesiz kalm. Bahayvan yaratıhnamış olsaydı, İtalyan erktnıharbiyesi Doğu Afeikada en küçük bir hareket yapmağa kadir olamaz ve Duçe dünya haritası üzennde, İtalyanlar için başka bir toprak aramağa mecbur kalırdı. Işte bundan dolayı General dö Bcno ordusunda bu hayvandan on binlerce vardır. Küçük, sinirli, hafif, .insanı koltukta imiş gibi sarsmadan taşıyan Habeş katırları; dağlılar gibi dayanıklı Sar donya, Sicilya, Piyemonte katırlan; şarklılar kadar kanaatkâr sabırlı TürkSuriye, Kıbrıs katırları, sam amca gibi zayıf, sırtı yay gibi gergin fakat en ağır yükleri gık demeden taşıyan Kolorado katırları, hepsi var. Her taburun, her bölüğün kendi katır ahırı var. Biitün tabur bu katırlara itina ve ihtimamla bakar. Zira, bilir ki, o olmasa, kendi sırtında taşıyacağı yük iki misli olacaktır, ve zira, askerin peşinden yürüyen hayvan yalnız katırdır. Eşek ilk tesadüf ettiği hendekte durur, ileri gitmez. Beygir, uçurum karşısmda titrer, deve kaya görünce geriler. Otomobil ve kamyon yol ister. Motörün durduğu yerde katır yola devam eder. Başka hayvanlarm geçmediği noktalardan emniyetle ilerler, her yere gider. Hiç bir zaman bir insan elinin, taşını kaldır Katırlar madığı, otunu yolmadığı, ağacını kesmeBurada katırın methiyesini yapmak isdiği Habeş yollarında, katır, oaha biçil terim. Katırm meziyetlerini saymak için, mez bir nakil vasıtasıdır. (Tcmpsttn) onun emin, muntazam ve yorulmak bil (Arhan oar) miyen adımlarınm ahengine uvgun bîr mi?.. Ona çok çabuk neticelenecek dedikleri dava henüz bir sona bağianmadı. îstanbulda bir evi, bir tarafta kıymetli bir mücevheri olsa hemen satacak. Fakat hiç, hiç birşeyi yok.. Altı ay belki de daha fazla bir zaman evvelâ, onunla, evvelâ onun aşkının saadeti, sonra inkisarile tamamile kendınden geçmişti. Hiçbir şeyle meşgul olmuyordu. Hatta Atıfın parasını iade etmeği bütün kuvvetile istediği halde bu :.şin gecikmesinden azab duymasına rağmen garib bir uyuşukluk içerisinde gibiydi. *#* MÜTEFERRÎh Liman Şirketi eşyası Tasfiye edilmekte olan Liman înhsarı Anonim sosyetesine aid Liman hanı, kı zağı, tamirhaneleri ve bütün denizdeki vesaitinin tasfiye heyeti tarafından satılığa çıkanldığını birkaç gün evvel yazmıştık. Bütün bunların satışı 11 ikinciteşrinde yapılacaktır. Tasfiye heyetinin eski sosyetenin em val ve eşyasını satışa çıkanşı sadece bir formaliteden ibarettir. Zira tutarı bir milyon lira kadar olan bu satılacakların kimse tarafından alınması ihtimali olmadığı gibi İstanbulda liman işleri, Liman Genel Direktörlüğü inhisannda olduğundan bu idareden başkasının bunları de vir almasına da imkân yoktur. lhtısas Mahkemelermde Ford davası Ereumend Ehrem TALU Sandallar motörleştirilecek Muhtelif sahillere yolcu taşıyan san dal ve mavnalann motörleştirilmesi ta karriir etmiştir. Sekizînci ihtısas mahkemesi gümrük resmi kaçakçılığından dolayı mahkeme ye verilmiş olan Ford Motör Kampani îstanbul fabrikası erkânile gümrük me murlannın muhakemelerine bugün devam edecektir. Mahkemenin gördüğü lüzum üzerine uzun müddettenberi fabrikanm hesablan üzerinde tetkikat yapılmakta olECNEBf MEHAF1LDE duğundan duruşmalar durdurulmuştu. General A. Levin gitti Ehlıhibre tarafından fabrikanın altı yıllık defterleri üzerinde yapılan bu tetki Şehrimize gelmiş olan İngiliz Gene kat sona erdiğinden bugün ehlihibrenin rali Artur Levin ve kansı, dün hava açvereceği rapor okunacaktır. tığından iki uçakla beraber orta AfrikaŞeker kaçakçılanna dair karar da ingiliz sömürgelerinden Kenyaya gitmek üzere Mısıra hareket etmişlerdir. Göçmenlerin özel durumundan istifa Bükreş Elçimiz gitti de ederek memleketimize getirilen şekerlerin gümrük resmini kaçırmaktan suçlu Ankarada göçmen işleri hakkında tesalâhaddin Rifat ve arkadaşlanna aid maslarda bulunan Bükreş elçimiz Suphi karar bugün sekizinci ihtısas mahkemes Tannöver şehrimize gelerek Bükreşe hatarafından verilecektir. reket etmiştir. yor. Atıfı aklına bile getirmiyor. Bütün dünyayı unuttu, dünyada erkekle kadın arasında bir sevgi olabileceğini unuttu. Şimdi o tıpkı yavrusunu tehlikede hisseden bir dişi hayvan gibi... Onda hâkim yegâne his analım... O şimdi bütün şahsiyeti, bütün varlığı, bütün zâf ve kuvvetile yüzde yüz ana. Ve bu ana bütün enerjisile, bütün kuvvet ve kudretile birşey istiyor: Oğlunu izlikle dışarı çıkıyor: Madam, çocuğunuz fena bir rahatıızhğın başlangıcındadır. Çok dikkat ediniz, biran evvel onu bir sanatoryoma götürünüz. Sanatoryoma değil mi doktor?. Sanatoryoma onu nasıl götürecek? O bu parayı bulacağmdan emin olsa sokaklarda dilenmekten utanmıyacak.. Oh elinden gelse neler yapmıyacak.. Ne kadınlık haysiyeti, ne izzetinefis, ne namus telâkkileri. Ne de şimdiye kadar inandığı ahlâk kaidelerinden biri, bir teki onu yavrusunu kurtarmak için lâzım olan parayı bulmaktan geri koyamıya cak. O her ne vasıta ile olurs£ olsun bu parayı bulmak istiyor, hatta çaresizliğî içinde kendisini başından atmak için para veren Atıfa bile müracaat etmeği düşünüyor. Foça Nüfus memuru Bay Zekiye: Bence yabancı adları kendi öz imlâlariîe yazmak doğrudur. Esasen bu hemen hemen arsıulusal bir kaide hükmüne gir miştir. Tiranda Selim oğlu Bay Rahmiye: İltifatınıza teşekkür ederim. Maceranı zın yazımı teyid etmiş olmasına memnunum. Saygılar. E. E. 7 . HİÇ Edebî Roman : 34 Küçük Mehmed utanıyor ve utandığını göstermemek için minimini göğsüx»ü kabartıyor ve: Şaka yaptım, korkmuyorum ben anne! Diyerek doktoru takib ediyor Seza çocuğun önünden yürüyen doktorun kolunu tutuyor: Doktor acaba ümid yok mu? Acaba röntgen ne tesbit edecek? Doktor. Sabır ve ümid lâzım madam dıye cevab veriyor, sabır ve ümid anlıyor musunuz? Röntgen en fena şeyi, hastahğı tesbit etse bile ümidsizliğe düşmeğe hiç bir sebeb yok. Çocuğu tedavi edece^iz. Doktor çocuğumun tedaviye muhtac olmamasını, hasta olmamasını istiyorum. Çocuğu, onun çocuğu, kanının, canı nın, etinin bir parçası, hayatta malik olduğu, hatta güvendiği, üstünde hak ıdaıa edeceği tamamile kendisine aid bu küriik Yazan: Suad Derviş şey hasta olmasın istiyor. Doktor çocukla beraber ilerliyor, ar tık kuvveti kalmamış, nefesi tükenmiş olan Seza bir kenara çekilip gözlennı yumuyor ve kendi kendine soruyor: Acaba ümid yok mu?. *** Hayır hiçbir ümid yok. Fen iki, iki daha dört eder gibi illeti tesbit etti. Küçük Mehmed de babasını öldüren o fena hastalığın esiri. Doktor ona: Çocuğu sanatoryoma götürrnek lâzım. ' . Dediği dakikada çıldıracağını zannetti. Çocuğu sanatoryoma neyle gör'ire cek? Bugün yanında pek az bir parası var. Onun büyük bir kısmını da bu röntgenlere, doktor ve ilâc ücretlerine sarfettı. Atıfın ona ödünc verdiği para bitmek üzere, kocasından bağlanmış azıcık bir para bir sanatoryom ücretini ödiyebilir Seza; korkunc bir deli tarafından kovalanan bir insanın dehşeti içerisinde kıvranıyor. Bu azgın ve katil delinin kendilerine yetişmemesini istiyor. Önünden kaçmak istediği kuvvet ölümdür.. Hissiz ve şuursuz bir deli gibi sağı solu kıran, yok eden, felâket get'ren ölüm. Doktor sanatoryoma biran evvel gitmeleri için ısrar ediyor. " «Mehmedi kurtarmak lâzım» Bunun için hiçbir gün arkasmı aramadığı davayı büyük bir ehemmiyetle takib etmek istiyor. Fakat o dışarıda çalışırken evde küçük Mehmedi kime bırakacak?.. Eve bir şvester getiriyor. Fakat Melımed bu şvesteri hiç sevmiyor: Anne bu hastabakıcı bizım saka Abdurrahmana benziyor. Yumruklan onun yumruklanndan büyük... Ben korkuyorum. Birkaç saat çocuğum, birkaç saat seni bırakıyorum. Bu lâzım... Para lâzım. Ve Seza işte hasta yavrusunun yatağı başında bütün hayatınca kıymet verme diği bu şeyin ne büyük bir kıymet oldu ğunu anlıyor. Para lâzım! Bütün zekâsını bu noktada işletiyor: Hüsnü Bey rica ederim, işi biran evvel bitirelim. Davanın biran evvel bitmesi isteğile, aklınm hiç ermiyeceğini zannettiği hu kukî şeyleri şimdi bir avukat kadar anlamağa başhyor. Bütün isteği davayı biran evvel neticelendirmek. Biran evvel... Para lâzım... Sabah, akşam, gece gündüz her an her defa, her zaman bunu düşünüyor: Para lâzım. Ve bundan başka hiçbir şey düşünmü ilk bakan ve hastahğı ilk teşhis eden doktorun yanılmış olmasım temenni ederek Mehmedi en büyük profesörlerin muayenesinden geçiriyor. Ortadaki masalarında binlerce eski mecmua bulunan loş ve mağmum doktor bekleme odalannı dolduran san yüzlü, kamburları çıkık, ıstırabları çehrelerinin her çizgisinde okunan zavallıların artık o da aşinası oldu. Vücudleri erimiş, fakat gözleri yaşamak ateşile, şifa isteğile, kurtulmak ümidile dolu olanların yanında dehşet ve ümidden yaratılmış hislerle bekliyenlerden biri oldu. Eğer yazacak olursa belki Sezaya böyle bir muavenette bulunmaktan çe kinmiyecek... O kadar çok parası vardır ki onun.. Ve o bu parasına güvenerek kendini başından savmadı mı, kendini muhitinden uzaklaştırmak için cömerdce sarfettiği parayı Mehmedi kurtarmak Seza teselli bulmak için müracaat et için vermekten çekinir mi?.. tiği her muayenehaneden yeni bir ümid(Arkan var)