CUMHURÎYET HyfH 1939 Küçükj || hikâye î Mi ras Türk Adliyesini takdir ediyorlar Bir Yunan gazetesi Türk mahkemelerinin asriliğine hayran Duymadıklarımız ve bilmediklerimiz Bankada ikinci dırektör Rowlandla lıyız. Yarın bankadan izin alabılır mibaskâtib Lance Abbott'tan baska kimse sin? kalmamıstı. Rowland sabırsızlanarak: Abbott acele bir tavırla: r Bugün biraz fazla kaldınız, dedi. Sabahlevin bankada bulunmak Abbott, sanki bövle bir ihtar bekli lığım lâzım, dıve cevab verdi. Elimde yormus gıbi, kalemi elinden bıraktı ve: gavet muhım bir iş var. Maamafıh ışi « Bitti'» cevabını verdi. mi bitirir bitirmez gelirim. O halde hemen çıkalım.. Eve git Atinada çıkan haftalık «Etniki mek istiyorum. Odasında valnız kaldığı zaman gece Kravyi» gazetesinin 8 eylul 1935 tarihli Abbott paltosunu givdi, şapkasile sem yarısı olmuştu. Yeniden bir sigara yak sayısından: siyesini eline alarak Rcnvbandın kendi tı ve dolasmağa basladı. Bir türlü uvu«Bazan (adliyemiz mükemmeldir, sini beklemekte olduğu kaDidan gecti. mağa cesaret edemiyordu. Sabahleyin burası bozulmamıştır» sözlerini duyarız, Sokağa çıktığı zaman gözleri parlı geç uyanmak tehlikesi vardı. Halbuki halbuki burası da bozulmuş, bu servis te yordu. Cünkü cebinde bankadan çaldı&ı banka açılır açılmaz orada bulunması 30 bin lira vardı. Evet, tam 30 bin lira!. ve kimse görmeden 30 bin lirayı aldığı çürümüştür. Bunu tereddüdsüz söyliye Ertesi gün her şey anlaşılmış ola vere koyması lâzımdı. Şapkasını ve pal biliriz. ݧ sahiblerinin yıllarca koşarak elde eaktı. Derhal polis meseleden haberdar tosunu alarak tekrar sokağa çıktı. Saettikleri bir mahkeme kararını icra etti edilecek, bütün limanlar tarassud altın baha kadar açık duran kahvelerden bida bulundurulacaktı. Fakat o plânmı rıne daldı. Bir kahve ile sandviç ısmar remdikleri, kendilerine haksızlık edenlehazırlamıştı. Kendısini tanınmıvacak ladı ve cebinde 30 bin lira olduğunu rin ceza görmeleri için yıllarca beklemebir hale getirecek ve ondan sonra tam dusünerek aradaki tezada guldü. ğe mecbur kaldığı ve usandmcı forma hürrivete kavuşacaktı. Aradan bir sa*tt geçti.. Hesab göre liteler için bu sözleri söylemiyoruz. Biz Abbott bir otobüse bindi. rek kalktı, diğer bir kahveye girdi. O de formalitc esasın kendisini boğmaktaBu fıkir kendısine tam bir sene evvel radan da bir üçüncüsüne... dır. 45 yaşında iken gelmisti. Hindıstanda Bankanın kapısından içeri girerken Halbuki Atatürkün Türkiyesinde bu muazzam bir servet vücude getirerek saat dokuza on vardı. tkinci direktör iş te pek seri ve intizam dairesinde yii Londra cıvarmda bir köyde inzıvava ce Rowland daha yeni geliyordu. Abbottu rümektedir. Bizden dünyayı dolaşmış kilen amcası John Wvattın mıradinı görünce bağırdı: müdekkik bir mütehassıs Ankaraya yapbeklemekten artık usanmıştı. O! Sizi erkenden burada görmek.. Lance Abbottla kardeşi Stephen am Bütün gece uyumadım. Amcam tığı bir yolculukta Türk mahkemelerinin calarının en yakın akrabasıydılar. John öldü.. Masanın üstünde bir kâğıd unut asriliğine tam manasile hayran olmuş tur. Wvatt bekâr bir adamdı ve yeğenlerini muFum, almağa geldim. çok seviyordu. Yalnız bu sevgisi onlara Biz burada bir kodeks yapmak için Ve cevab beklemeksizin yukarıya hayatında iken yardım edecek kadar kostu. 25 yıldır uğraşıyoruz, mahkemelerimı kuvvetli değıldi. Sadece: Birkaç dakika sonra para yerli ye zin kararları gülünc bir haldedir. (Ad Günün birinde her işiniz yoluna gi rine konmuştu... Rahat bir nefes aldı. Iiyemiz mükemmeldir) sözünü unutalım recek! Demekle iktifa ederdi. *** da başımızın çaresine bakalım.» 70 yaşında bulunmasına rağmen hâlâ Pazartesi sabahı Abbott doğruca banÖinçliğini muhafaza ediyor. Abbott ise kaya geldi. Arkadaşları onun büyük hayatından en güzel senelerin bankada bir mirasa konacağını duymuşlardı. gecmesine yanıp yakılıyordu. Ne gibi projeleriniz var diye soruOna göre bu işjn bir tek hal çaresi yorlardı. Seyahat mi, köy hayatı mı? vardı ve işte şimdi onu yapmış bulu Abbott hepsine birden ayni cevabı (Başmakaleden devatn) nuvordu. veriyordu: rinde özgür (serbest) bırakmak siyasasmı Abbott otobüsten indi ve oturduğu Henüz kararlaştırmadım. güdüverelim. pansiyona doğru yürüdü. Içinde bir sıSaat onda kendisini telefondan araBu hareket tarzı daha açık bir dille kıntı vardı. «Galiba nadim oluyorum» dılar. Kardeşi Stephendi. Meraklı bir söylenmek lâzım gelirse onun söylenış dıye düşündü. Sonra kafasmdan bu fik mektub aldığını, öğle yemeğinde bulunri kovmak ister gibi merdiven basamak malarım söyledi. şekli şu olmuş olacaktır: larını ikişer, üçer atlıyarak çıktı. Oda Uluslar Kurumu Paktını hcm tutaMünasib bir lokanta tayin ettiler. kapısını açınca birdenbire duraladı. Kar lım, hem tutmıyalım! Abbotta zaman bitmiyecekmiş gibi gısında kardeşi Stephen vardı. Birşeyi hem tutmak, hem tutmamak uzun geliyordu. Nihayet öğle oldu. Lo Hayrola? diye sordu. kantadan içeri girip Stepheni görünce: nasıl olur? Bu cambazlığa veya hokka Stephen evli idi ve yakın bir yerde Ne haber? diye sordu. bazlığa değme insanın akh ermezse oturuyordu. Bir telgraf uzatarak: Stephen cebinden uzun bir zarf çı mazurdur. Fransa, bütün tarihinin en Öğleden sonra gelmij, dedi. Benim kararak uzattı: zayıf ve en hatalı siyasalarından birini elime ancak yarım saat evvel geçti. Söze başlamadan evvel bunları o irtikâb etmek üzere bulunuyor. Milleller Bankaya telefon ettim, seni bulama kusan daha ivi olur. Mektub amcamm Cemiyetini batıracak olan bu siyasa dım.. Doğru buraya geldım. avukatlarından. Bir de vasiyetnamenin Abbott telgrafı açtı ve yüksek sesle sureti var. Her halde bir aynini de sa Fransaya çoğa mal olacak ve günün biokudu: na göndermiş olacaklar. Vasiyetname rinde bu yüzden açılan çukurlara düştük«Amcanız ağır hasta, derhal geliniz! ye bir bak. çe Fransayı oralardan çekip çıkaracak BartletU. Abbott vasivetnameye şöyle bîr göz kuvvet zor bulunacaktır. Italya samimiStephen: attı. Amcası her şeyi kansına • bırâk yetle Fransanm yanmda bile olsa buna Yarım saat sonra Paddingtondan mıştı! Abbott: yetemez. Kaldı ki îtalyanın daima Franbir tren kalkıyor, dedi. Ona yetişiriz. Anlamıyorum, diye kekeledi. Am sanın yanmda bulunacağına da inanıla Abbott kekeliyerek: tKim dıye sor camın karısı yoktu ki... maz. du, biz mi?> Ben de evvelâ böyle düşündüm, faIngilterede tam mevcudlu kabine içti Tabiî biz.. Yoksa sen gelmek iste kat öğrendim ki amcam ölümünden bir maında hayatî kararlar alınmıyarak bu miyor musun? hafta evvel ev sahibesi Mrs. Bartlettle hususta bazı Avrupa merkezlerinden ge Geleceğim canım, elbette gelece evlenmiş! ğim! Sen bana bakma.. Bugün banka Abbott yumruklarını sıktı, beyni uğul lecek cevablara intizar olunduğu bıldida çok çalıştım. Onun tesiri... Beynim duvordu. rilmiştir. Cevabları beklenilen Avrupa altüst oldu.. merkezlerinin başında Fransanın bulunStephen: *** Korkma, dedi. Bu vasiyetnameyi duğunu söylemeğe hacet bile yoktur. Vagonda yalnızdılar. ADOOTT sıgara reddedeceğim. İcab ederse mahkeme Fransa zecrî tedbirlerin neresinden Iarın birini yakıp birini söndürüyordu. lere götüreceğim. Mutlaka bu işte bir korkuyor? Guya böylelikle savaş HabeDemek John Wyatt ağır hasta.. Belki de hile var.. Nasıl, benimle beraber hareşistana hasrolunup kalacağına Avrupa ölmek üzere.. Bir zamanlar rüya olan ket edecek misin? karesine de sirayet edebilirmiş. Savaşın miras, artık bir hakikat olabilirdi. PeAbbott cevab vermedi. Lokantamn Avrupa karesine sirayetine mâni olunki, bankadan çaldığı 30 bin lira!?. Iki penceresinden mavi semayı süzüyordu. mak isteniliyorsa, onun Habeşistanda sinden birine veda etmek lâzım! Köyde kardeşile geçirdiği basit hafta Stephen bir şey söylemiş olmak için: parlamasının önüne geçmek icab ederdi. sonunu hatırladı: Tarlalar, ağaclar ve Galiba amcamızı kaybediyoruz, dibütün bunları görebilmekteki saadet... Habeş seferile Italya bilerek Teya bilmiye mırıldandı. Hürriyet ne tatlı şey! diye duşündü. yerek, istiyerek veya istemiyerek AvruAbbott kardeşinin sözlerini işitmi Bir de çaldığı banknotların kurşun gi padaki kuvvet denklığini (muvazenesini) yordu bile.. Cebindeki banknotlar artık bi ağırlıklarım, yakalanmak korkusile bozan bir maceraya atılmış oluyor. Olsa ona kurşun kadar ağır geliyor, vagon sabahlara kadar uykusuz geçecek gece olsa büyük Avrupa kargaşalığı asıl işte bir hapisaneyi andırıyordu. leri gözünün önüne getirdi. Kim bilir, bundan cıkabilir, ve bundan çıkacaktır. İstasyonda indıkleri zaman bir tak bellki de bu anda hapisanede buluna Nitekim Uluslar Kurumunu tutmakta İnsiye atladılar. John Wyattm evine ka caktı. Halbuki hayat ne güzeldi! giltere yalnızbaşına bırakılırsa bu devlet, dar hiç konuşmadılar. Kendilerini ev Stephen onu dürterek: Neden cevab sırası geldiğinde, Fransanm bu işte oynasahibesi Mrs. Bartlett karşıladı. Ste vermiyorsun? dedi. Anlamıyor musun? phen sabırsızlıkla: mış olacağı yanlış rolün cezasını kendısine Hiçbir mirasa konmadm.. Amcam nasıl? diye sordu. çektirmekten geri durmamak karannı da Abbott ona yukarıdan aşağı baktı: Kadın ağlıyordu. şimdi almış olacak, yani Almanyanın ile Geç kaldınız, dedi. Çok geç kaldı Ben mirasa kondum, dedi. Hem de ri geri bazı hareketlerine karşı Fransa imdünyanm en kıymetli mirasma! nız. Amcanız öleli bir saat oluyor. dad istediği zaman: Delirdm mi Allah aşkına? îki kardeş o gece son trenle şehre Abbott gülümsedi: Artık bana bakmaym, varın ne badöndüler. Ayrılacaklan zaman Stephen: Hayır, aklım başımda.. Ne olursa liniz varsa kendiniz görün. Artık zengin sayılırız, dedi. Hiçbir Demekle yeterlik gösterecektir. masraftan çekinmeden amcamızın şa olsun, ben bu mirastan payımı aldım! RAUF ÂLt EĞİLMEZ nma lâyık bir cenaze merasimi yapmaÇok haksız bir işte Uluslar Kurumunu lâyık ve lâzım olduğu kadar tutmamakla Fransa, hem İtalyaya, hem binnefis kendisine fenalıklar etmekte olduğunun farkında değil midir acaba? Buna ihtimal vermek havsalaya sığmıyor. Artık dörtgÖ7İe dikkat olunacak sünler geldi çattı: însanlığm tarihi yeniden yazılacak zamanlara yetistik! YUNUS NADl Şunu bir çeyrek evvel assanız! Bir tngiliz tarih muharriri, Fransa Krallarının soytarılarına aid vak'aları toplıyarak bir kitab yazmıştır. Bu ki tabdaki eğlenceli ve zarif hikâyecik lerden biri de, Birinci Fransuvanın soytarısı Tribuleye atfedilen şu vak'adır: Nüfuzlü senyörlerden biri, kendi hakkında ileri geri sözler sövliven soytarıyı, sopa ile döve döve öldürmekle tehdid etmiş. Tribule derhal Krala koşa rak hâdiseyi anlatmış, Kral: Merak etme Tribule demiş, Seni öldürmek küstahlığında bulunan adam kim olursa olsun, bir çeyrek saat sonra idam ederim. Deyince, Tribule: Ah sir, demiş, lutfetseniz de şunu bir çeyrek saat evv£İ assanız! Tarihî roman : 58 Yazan: M. Turhan Tan Kazıkh Voyvada için, Marya Buğdan tahtından çok güzeldi, Aldemir Macar tacından çok değerli îdi! Deliler ve Tuvalet! îngilterede, dimağ illetlerinden hasta olanlara, yani türkçesi delılere karşı, cemivette ifrat derecede bir merhamet duygusu baslamıştır. Bundan sonra, timarhanelerde birer berber salonu açılması için, hükumet tarafından icab eden makamlara emirler verilmiştir. Bir delinın, aklım basına getirmek için tatbik edilecek çareler ve tedavi usulleri meyanında, o zavallıyı tuvaletle, çehresınin güzelliği, giyimi, kuşamile alâkadar etmenin çok büyük faydalar veren önemli bir sistem olduğu tecrü belerle anlaşılmış bulunuvor. Bu itibarla, yüz ve saç, baş tuvaleti tedivisini hemen tatbik etmek üzere ilk iş olarak berber salonları tesisine baslanmıştır. Ancak, bu tedavi usulü sadece kadınlara mahsustur. Erkekler için büsbütün başka sistemler kabul edilmiştir. Er kek delilerde de, spora, radyoya, tiyatroya karşı ilgi uyandıracaklar ve onların, yerini bırakıp giden akıllarını da, bu suretle geri getireceklermiş. Uluslar Kurumunda bugün alınacak kararlar Vilâd, dediğimiz gibi, iki ayn sebeble bu işi yaptı. Bir gün Maryayı yanına çağırdı. Güzelim, dedi, ben bir köle aldım. Adı Aldemir. Genc, dinc, çevik, anlayışlı bir Türk. Akşamları onun bana hizmet etmesini, şarab sunmasını istiyorum. Eli işe çok yaraşıyor. Seni de zevk âleminde yanımda görmezsem ağzımın tadı kaçıyor. Onun için sarayımda yürüttüğüm kanunu bozuyorum, Aldemirin bizim odamıza, şu gizli yuvamıza gelmesine ve bize hizmet etmesine emir veriyorum. Duvar, kertenkelenin güler yüzle ve tatlı dille söylediği bu sözlere kayıdsız kaldı, omuz silkmeğe bile lüzum görmedi, duymamış gibi davrandı. Vilâd, onun bu durumuna karşı sert sert içini çekti, ilâve etti. Yalnız bir nokta var: Ben kıskancım, çabuk kuşkulanırım ve kuşkulanınca ateş kesilirim. Dalgın bulunup ta köleye güleyim, yaltaklanayım deme, ikinizi de öldürürüm. O, ayni diyevi Aldemire de tekrarladı ve hemen o gece mükellef bir sofra kurdurdu, delikanhyı sarayda hiçbir erkeğin adım atamadığı cümbüş odasına götürdü, Marya ile karşılaştırdı. Vilâd, iki genci şu kelimelerle birbirine tanıtmiîtı: Göz bebeklerimden biri dişi, biri erkek. İşte onları yanyana getiriyoıum. Marya sağ gözümün, Aldemir sol gözümün bebeği. Demek ki bana dünyayı ışık gösteren sizsiniz. Bunu biliniz de özkardeş gibi davranınız, beni eğlendiriniz!. Marya, Aldemir diye kendine tanıtıIan delikanlının odaya girmesile beraber ispazmoza tutulmuştu, tepeden tırnağa kadar titriyordu. Eğer, rengi birden soluveren, bakışı gene birden kızıllaşan sevgilisinin dudaklarını ısırarak, nefesini zorhya zorlıya verdiği işareti görmeseydi şüphe yok ki bayılacaktı, yere yıkılıp kalacaktı. Fakat, kendisi kadar ve belki kendinden ziyade belinlediği, hem de ıstırab içinde kıvrana kıvrana belinlediği halde soğukkanlılığını çarçabuk bulan genc akıncının parmağını solgun dudaklanna götürerek verdiği işaret, ilâhî bir emir gibi onu hayretten, dehşetten ve titremeden kurtardı, yıkılmaktan korudu, ayakta tuttu. Vilâd, yıldızdan yıldıza dolaşan bir kara nokta gibi Maryadan Aldemire ve Aldemirden Maryaya göz çevirerek onların durumunu süzüyordu. İki genc arasında tanışıklık olduğunu sezinsememişti. Lâkin ikisinin de bir sarsınü geçirdıklerini anlamaktan da geri kalmamıştı. Bunu ayn ayrı sebeblere veriyordu. Ken dince Maryanın, yalnız kalmağa alıştığı bir hayata başka bir erkeğin karışmasından şaşırdığına hükmediyordu. Delikanlının ise Türk olmak dolayısile bir kadın önünde ve bu biçimde bir şaşkınlık geçirmesini tabiî buluyordu. Bununla beraber onların duygularile ilgilenmesi, çok sürmedi, kendi kuruntularına ve düşüncelerine daldı. Biri kadın, biri erkek güzelliğinin örneği sayılacak kadar seçkin yaratılmış olan şu ıki genc arasında bulunmaktan derin ve pek derin bir kıvanc duyuyordu. Ötedenberi göz dıktiği Buğdan tahtı, irişilmez bir serab gibi rüyalarını koşturan Macar tacı o anda sağına ve soluna konulsa şu iki güzel insanın arasında bulunmaktan aldığı hazzı belki duymıyacaktı. Marya, Buğdan tahtından çok daha güzeldi, Aldemir Macar tacından çok daha değerli idi. Vilâd böyle bir kuruntu ile kendi kendine böbürlenip dururken Marya gözlerini yere çevirmişti, gamlı gamlı düjünüyordu. İşte doğmıyacağını sandığı güneş ansızın belirivermişti, benliğini aylardanberi saran yas gecesini parçalamıştı. Fakat bu umulmıyan doğuş, bu beklenilmi Tesadüf bu kadar olur! Bundan aylarca evvel, Almanlann, bazı esrara sahib olduklan için yaka layıp kaçırdıkları İsviçreli gazeteci Bertold Jakob, nihayet, aylarca hapiste yattıktan sonra, birkaç gun evvel, birdenbire serbest bırakılmıştır. Jakob, hapisten kurtulur kurtulmaz soluğu Pariste almış, İsviçrede bulunan karısını yanına çağırtmış, hemen bir otele sığınarak yatağa yatmıştır. Biçare gazetecinin bu kadar tehalükle kendini yatağa atışı hastahktan değıl, aylarca çektiği ıstırab v« her dakika tepesinde dolaşaa ölürn korkusundan gözüne girmiyen uvkuya doya doya dalmak ıhtiyacıdır. Filhakika Bertold Jakob, derin, sürekli, adeta ebedî denecek kadar uzun bir uykuya dalmış bulunuyor. Fakat tesadüfün şu garabetine bakınız. Jakobun Pariste indıği otel Jakob sokağında Jakob otelidir! Demir sanayii için çalışılıyor 1938 e kadar bu işin de bitirilmesi mukarrerdir Fransız tanklarında yapılan yeniÜkkr Beş yıllık endüstri programmda ikinci ve en önemli (mühim) kısmı teşkil eden ve kurulması vazifesi de Sümer Banka verilen demir ve kimya sanayii işini bir an evvel başarmak için esaslı surette çalışmağa baslanmıştır. Ankaraya gitmiş olan banka Genel Direktörü Nurullah Esad şehrimizde bulunduğu esnada bu kısım sanayi bilhassa demir sanayii için bazı temaslarda bulunmuştur. Demir sanayiinin Zafranboluda Karabük mevkiinde kurulması takarrür etmiştir. Bu mıntakada ayni zamanda demir sanayiinin muhtac olduğu kömür mevcuddur. Demir sanayii incelemeleri, şimdi Karabükte bu iş için getir tilen mütehassıs Granig ve muavini ta rafından yapılmaktadır. İsveçten de bir mütehassıs getirtilecektir. Öğrendiğimize göre demir fabrikaları haricden ithal edilecek ham demirden ve kendi cevherlerimizden istifade edilerek yılda 100,000 ton demir çıkarabilecek bir kudrette olacaktır. Kimya ve demir sanayii işlerinin 1938 yılı başına kadar ikmal edileceği mu hakkak sayılmaktadır. Bu suretle beş yıllık programın üç buçuk yılda ikmali kabil olabilecektir. Boluda kuraklık Kimya sanayii için arsıulusal bir şöhBolu 25 (A.A.) Mayısm 25 in rete sahib bulunan profesör Kerschbaum denberi beş aydır Bolu ve çevresine yağ Sümer Bank müşavirliğine alınmıştır. mur düşmediğinden birçok sular kesil miştir. Çiftçi nadas ve ekin yapamadığınSüruri Ocak kongresî dan zahire her hafta birer kuruş yükselC. H. P . Süruri semt ocağı senelik mektedır. Havalar temmuz gıbi sıcak kongresini evvelki gece yapmıştır. gidiyor. Kongreye İstiklâl marşıle baslanmış Pariste bir casusluk meselesi Son manevralarda Fransız tankları arasında yeni bir çeşid araba göriffmuştür. Bu tankların yukarıki resimde gördüğünüz veçhile radyotörlerinin önunde ağır bir sılindir bulunmaktadır. Bu sılindirler icabında arabaların onüne gelen manialan kırıp ezmek 15in faaliyete geçirilmektedırler. Paris 25 (A.A.) Komünist Sac hemreuther Nilson casusluk meselesi dün heyecanh bir şekil almıştır. Yapılan tetkikat Danimarkalı Nilsonun Danimarka komünist partisi ikinci reisi Sauersen olduğu ve sahte pasaportla seyahat ettığı anlaşılmıştır. tır. Bir senelik faaliyet raporu ve bilânço okunmuş, kabul olunmuştur. Bundan sonra Partinin açtığı spor kulübü için hazneden civardaki bir arsanın istenmesi kararlaştırılmıştır. Mütea kıben bir çay ziyafeti verilmiş, Parti üyeleri geç vakte kadar kendi aralarında konuşmuşlardur. yen kurtuluş bir bahtiyarlık yolunu ma gösterecekti, yoksa, sönüp giden yat gecesinden daha karanlık bir uçurumu mu?. Marya gözü önünde beliren güneşin yalnız kendi benliğini değil, zalim ve hain bir hakikati de aydınlattığım görüyordu. Sevgilisi orada, şu zevk salonunda yalnız kendini bulmuyordu, kirletilmij bir aşkın cenazesile de karşılaşmı; oluyordu. Kirden iğrenen delikanh bu çamurla örtülü cenazeye karşı acaba nasıl davranacaktı?.. Tekmeleyip geçecek miydi, yoksa çamurlannı silmek ve onu yeni baştan yaşatmak mı istiyecekti? ( Mustafanm düşünceleri daha yanık, daha derin ve daha acıklı idi. Yüzlerce Türkün ve o arada kardeşi Kara Muradın katili olan Voyvadanın kendi kalbini de öldürdüğünü, aşkını parçaladığını görüyordu. Bu görüş üzerine düşmanını bir kere daha ölüme mahkum etmiştL Kan zıklanan Türklerin, şişe vurulup kebabl edilen kardeşinin öcünü alırken bu çiğnenmiş, kirletilmiş aşkın da hesabını soracaktı. Bunu kurmakia, bunu kararlaş* tırmakla içinden kabarıp gelen atılmak* boğmak, parçalamak arzusunu yeniyor* du, soğukkanlılığını koruyabiliyordu. \ Lâkin anlıyamadığı, anlamak istediğ! bir nokta vardı: Marya buraya nasıl geU miş veya getirilmişti?.. Bu noktanın et« rafında başka noktalar da sıralanıyordui Marya kendini şu sefil adama satmıj mıydı, Lâybahtan alınışını, yollarda ge^ çen aşk vakıalannı ve hele Pren» Da vud adını taşıyan adamla münasebetini Voyvadaya anlatmış mıydı?.. Kızm bîı sarayda ve şöyle bir durumda bulunmasına göre Vilâd tarafından kirletildiği anlaşılıyordu, Fakat öbür noktalar ka * ranlıktı. Yalnız kızın kendisile olan ilgisi< ni hikâye etmiş olsa bile bu ilgiyi jimdJ açığa vurmak istemediği anlaşılıyordu* Oyle bir niyeti olsa ve Vilâda candan bağlı bulunsa kendini görür görmez: «îşte Mustafa budur» diye bağırması lâzını gelirdi. Bunu yapmadığına göre kızın Vilâda değil, kendine yar olacağı anla şılıyordu. j Genc akıncı, savaş yollarında dolaşmaktan, canpazarlarında hayat ahşverişî yapmaktan doğma bir olgunlukla her Hıtimali hesablıyor ve her ihtimale karşı kendini hazır bulunduruyordu. Marya, bir Voyvadanın gözdesi olmayı büyük bir bahtiyarlık bilerek kendine ihanet ederse tehlikeye düşecekti. Buna rağmen ürkmüyordu, Vilâdın hakikati sezip te saldırmağa kalkıştığı dakikada üzerine atılıp dişile, tırnağıle onu parçalamayı göze alıyordu. Sahnenin üç aktörü böyle ayn ayri düşünceler içinde kendi kendilerini dinliyorlardı. Vilâd, uzun bir dalgmlıktan sonra, bu sessizliğin o eğlence salonuna yakışmadığını sezdi, kuruntularından sıynlarak hakikat sahasına geçti. Marya, dedi, bana bir şarab ver! Kız, yerinden sıçramakla beraber, şuursuz bir telâşla Mustafanm yüzüne baktı. Onda en çirkin bir işi yapmak emrini alan ve vicdanından utanan bir zavallı hali vardı. Yüzü bembeyazdı, eli ayağı titriyordu, gözünün aktığı noktadan yardım ve merhamet bekliyordu. Mustafa da sarsılmıştı, bulunduğu yerde sallanı yordu. Fakat, şişe geçirilen kardeşini eli. le çevirirken olduğu gibi bu vaziyette de elemini, ıstırabını yendi, yarını düşünerek o günün ağırlığına göğüs gerdi, kıza göz kırparak istenilen hizmetin yapılmasını söyledi. Bu soruş ve cevab alış, tek bir saniye içinde olan bir işti. Kız da, delikanh da iliklerine kadar ter ve acı içinde kaldıkları halde geçirdikleri uzun ıstırab devresini Vilâda sezdirmemişlerdi. (Arkan var)