25 Eylul 1935 Habeşistan nasıl bir memlekettir: 4 Biz bize Kütlenin verdiği karar Amerikada feci bir cinayet olmuş. Haydudun biri, ıssız bir yerde rastladığı bir yolcunun yolunu kesmiş, cebindeki cüzdanı aldıktan sonra adamcağızı pa ramparça ederek cesedini, suyu sıkılmış bir limon kabuau gibi fırlatmış, atmış. Bu işle maznun bir zenci bulmuşlar.. Ve muhakeme başlamış. Halk son derece sinirli. Cemiyetin avukathğını yapan müddeiumumî acımak nedir bilmiyor. Zencide maneviyat sıfır. Zavalh, bozuk düzen ingilizcesile elinden geldiği kadar kendini müdafaa etmeğe çalışmış. Jüri heyeti müzakere salonuna çekildiği zaman siyah renkli suçluyu muhakeme binasının suçlulara mahsus odasına götürmüşler. Halk büyük bir sabırsızhkla karan bekliyor. Ekseriyet, elektrikli sandalye taraftan. Fakat karar çok gecikmiş. Halkta sabırsızlık son dereceyi bulmuş. Bu arada birkaç ağırbaşhnın itidal tavsiye eden lâfları, koridorlan dolduran yüzlerce kişiyi büsbütün çileden çıkartmış. Hep birden aşağıya inerek suçlunun bulunduğu odaya hücum etmişler, adamı polis memurlannın elinden zorla alarak boğmuşlar, ölüsünü de avludaki ağaca asmışlar. Ve sonra zafer naraları atarak muhakeme salonuna dolmuşlar: Sabrımız kalmamıştı. Katili linç ettik. Adaleti yerine getirdik! Bu sırada jüri heyeti de işini bitirmiş, zencinin ademi mes'uliyetine karar vermiş imiş. Acaba bu büyük facianm mes'ulü kimdir dersiniz? Üzerinde düşünülecek bir mevzudur. Pamuk harbinin yeni cephesi:* Habeşistan Krallar Kralmın toprakları bugün Arsıulusal menfaatlerin çarpıştığı bir dörtyol ağzıdır, acaba ati neler hazırlıyor? Yurdda Arkeoloji tetkikleri Mitridatın köyünde... Fakat bulunan seramik parçalan burada ondan evvel de oturulduğunu gösteriyordu Lutfen, bir tavsiye!.. abahlan, mutadınız saat yedide uyanıp, yedi buçuğa kadar yatağınızın içinde sağa sola dönşekerli kahvenizi, ilk sigaranızı, şöyle, kaşerlenmiş bir tiryaki keyfile höpürdetüp tellendirmek ve çocuğunuzun ilk tebessümile, başlıyan bu yeni günü nüze neşe ve uğur aşılamağa yeltendikten sonra, banyonuzu yapmağa, rahat rahat tıraş olup giyinmeğe hazırlan maktır. Bu esnada biraz ayak sürüklen dirir, tembel tembel odadan odaya dolaşırsanız, bu sizin hakkınızdır, çok görülmez. Birazdan, her günkü yorucu, yıp randırıcı didinmiye, hayata atılacaksı nız. Hiç olmazsa o günün başlangıcı gönlünüze göre olsun!.. Derken kapı çalınır; hizmetçinin, kapı önünde birisile konuştuğunu duyarsı nız.. Koridorda bir ayak sesi.. Mısafir odasının açılıp, kapanışı.. Onun da ar kasından, hizmetçinizin karşınıza gelip dikilmesi.. Sabun köpüklü suratınızı ondan tarafa çevirir, sorarsınız: Ne var, kızım? Misafır geldi, efencfım. Kim? Hiç tanımıyorum.. Bir kadınl Eh, hanıma haber ver.. Sizi görecekmiş. Lâhavlenin hikmeti icadı böyîe gün ler içindir. Önce onu güzelce çeker, tıraşı yarıda kalmasm diye süratle ka ' 7idığınız yüzünüzü birkaç yerinden keser, alelâcele, üstünkörü giyinir, sabah sabah, karga bile kahvaltı etmeden evinize damlıyan bu misafirin yanına ko şarsınız. •Eti eserlerinden Alişar höyüğünün uzaktan görünüşü Kastamonu (Özel) Ankaradan ayrılalı bir saat olmamıştı. Saatte ortalama elli kilometro bir hızla gidiyorduk. Son asrın icad ettiği bellibaşlı teknik aletler yanımızda bulunuyor. Termometreye bakıyoruz. Sıcaklık derecesi 20. Yükseklik derecesi Ankarayı sıfıra aldığımıza göre 190, yani denizden sayılan yükseklik 1050 dir. Şose çok iyi. Bazı yerlerde yol onarılıyor (tamir ediliyor). Arkadaşım, Italyan arkeoloğlanndan doktor G. Jacopi şöyle diyor: Türkiye bildiğimizden, okuduğu muzdan bambaşka bir yeni memleket... Herhalde baştan aşağı değişen ve değiş melerinde özlü, ruhlu olan bir yurd... Bu kadar geniş topraklarda on senedenberi başlamış olan ve devam eden bu yorulmak bilmiyen çalışmalar, bir yabancı için anlaşıhr şey değil... duğunu gösteriyordu. Fakat bıraz daha dolaşınca Preistorik devrin tiplerini gördük. Bazı parçalar VI Truvaya nekadar benziyordu. (Yani milâddan önce 1500 seneleri) demek ki burada Mıtridattan daha önce de oturulmuştu. Köylüler, her zaman olduğu gibi, şurada, burada bulunmuş mezarlardan, çanak çömleklerden, paralardan bahsettiler. Yazılı tarihlerini bilemiyen fakat canlı, parlak gözlerinde karanlık devirlerden beri nesilden nesile, kandan kana gelen özlü ve yerlı bir kültürün manası okunan o bizim Türk köylüsünün, son zamanlarda tarih belgelerine karşı gösterdiği ilgiyi burada ayrıca kaydetmeliyim. N. Kur'an sırpçaya tercüme edildi Habeşîstamn Hasrar şehrinde bir sokak Habeşistan topraklarının altı da, yaylaları ve vadileri kadar efsaneli bir servetle doludur. Fakat bu gizli scrvet heniiz meydana çıkmamıştır. Maamafih şimdiye kadar yapılan araştırmalar sayesinde, Harrarda, Cibuti Adisababa demiryoluna çok yakın bir mevkide, kolayca işletılebılecek mıka madeni bulunduğu aniaşılmıştır. Goudarda, Tana gölü civarında kömiir bulunmuştur. Birçok yerlerde, puias, demir, altın, gümüş, bakır, hatta plâtin vardır. Ve nihayet, en önemlisi, son zamanlarda keşfedilen nefttir. Habeşistanda petrol bulunması demek, Habeşlerin saadete, yahud felâkete ulaşmak için ellerini uzatmaları kâfi gelecek de »nektir. Petrollu topraklann imtiyazı Rickette verildıği için, bu işin ne dereceye kadar kârlı olduğunu zaman gösterecektir. Çünkü, sondajm mutlaka petrola ulaşması icab etmez ve bu kıymetli madde tabakalarının, ameliye esnasında ku ruması, kaybolması pekâlâ münıkündür. Habeşistanın ekonomik durumunun heyeti umumiyesi üzerinde yaptığımız şu kısa tetkik te gösteriyor ki, bu memle kette her türlü servet kaynaklan mev cuddur. Habeşistan, bugüne kadar, kapalı, terakkiye karşı inadcı bir çekingenlik içinde yaşamış olduğu için, bu kaynaklardan pek az istifade edebilmişlir. Fakat mahsullerini, ticaretini, ihracatını artırmak kendi elindedir. Bu hedefe ulaşmak için yapılacak devrimlerin birincisi, gerek şoselerin, gerek demiryollarınm tanzimi suretile nakliye yolu meselesini kurtaracaktır. şü'phe yok ki bu, hayatî bir meseledir. Bugüne kadar, nakliyatın belkemiğini, asabınm merkezini teşkil eden yegâne demiryolu, Cibutiyi Adisababaya bağhyan Fransız Habeş şimendiferidir. Dış ticaretin en büyük kısmı bu yoldan geçer. Fakat bu yolun kâfi gelmediği açıkça anlaşılmaktadır. Nehirlerin ve büyük göllerin bulunduğu mıntakaları birbirine bağhyan yeni demiryolları yapmak lâzımdır. Komşu devletlerin, bu ihtiyacı, ' çoktanberi anladıkları ve bunu karşılamağı düşündükleri muhakkaktır. Tana gölünün verimli mıntakalannı, hiç şüphesiz Cibutiden daha yakın olan Eritre kıyılarına bağhyan bir hat vücude getirmek pekâlâ kabildir. Diğer taraftan, İngilterenin Kenya, Somali, Uganda ve Sudan sömürgeleri, Habeş hududu üzerinde, binlerce kilometroluk bir saha işgal eder. Bu vaziyet, Kahireyi doğrudan doğruya Kapa bağlıyacak olan, İngilizlerin meşhur transafricain projesini ilham etmiştir. Belgrad (Özel) Viyana Üniversitesi felsefe fakültesinden mezun doğu dilleri mütehassısı Şükrü Ali Ağıç Kur'anın sırpça tercümesini neşretmıştir. On ikı büyük cüzden terekküb eden mükemmel ve asrî tercümeye tefsir de ilâve e dilmiştir. Sureler ve âyetlere taksim e dilmiş olan tercümede her âyetin Arab harflerile yazılmış metninden başka Lâtin harflerile Arab metni de mündericdir. Sırpça tercümesi de Lâtin harflerile yazılıdır. Bu tercüme, yirmi yıllık sistematik mesainin semeresidir. Yugoslav müsteşriklerile Budapeşte, Viyana, Berîin, Prağ, Varşova ve îtalya Üniversitelerinin doğu dilleu müte hassıslarile Islâm dini felsefesi muallimleri ilmî ve edebî tenkidlerinde bu eserin kıymeti ilmiye ve edebiyesi hakkında fevkalâde iyi mütalealar beyan etmiş lerdir. Yugoslavyanın birçok gazeteleri bu eserden sitayişle bahsetmektedirler. kabet husule gelecek? Üstelik, bu acayip memlekette, üçüncü bir kuvvet daha türemiştir. Onemi diğerlerinden daha az olmıyan bu üçüncü kuvvet Japonyadır. Japonlar, Tana gölünün yanında bir milyon hektarlık bir sahanm imtiyazına sahibdirler. Pamuk harbi, burada, son derece büyüyedaktir. îngiliz ve Italyan mensucat maddeleri, Japon pamuklularının müthiş rekabetinin sebeb olduğu sıkmtıyı hissetmeğe başlamış bulundukları için, pamuk harbi büyümeğe yüz tutmuştur denilebilir. Sözümüzü bitirirken, Habeşistanın, şu anda, arsıulusal menfaatlerin çarpışmakta bulunduğu bir dörtyol ağzı teşkil ettiği hakikatini söyliyebiliriz. Acaba ati neler hazırhyor? Habeşistan içinde yaşadığı orta çağ karanhğından çıkabilecek mi? Yoksa yirminci asrın tecerrüdü hoş görmiyen medeniyetinden haşin bir mukabele mi görecek? Pamuk harbi | Yolsuzluk Üzerinde nakliye yapılacak yol nahıına Habeşistanda hiçbir şey yoktur. Mevcud geçidler işe yaramaz ve yağmur mevsiminde büsbütün ortadan kaybolur. Şu halde, iklimin anî değişikliklerine karşı koyabilecek sağlam yollar vücude getirmek gerektir. Demiryoluna gelince hiç Habeşistanın, komşularının iştihalannı ne dereceye kadar çekebileceğini tahmın etmek kolaydır. Mahud Tana gölünün îngiltere nazanndaki kıymeti gözönüne getirilirse, herşey anlaşıhr. Nil nehrinin hemen yegâne haznesi olan bu göl, baraj halıne getırıldiği takdırde, Sudanda yetişen İngiliz pamuğuna hayat veren nehre, muntazam ve devamlı bir su temin edilmiş olacaktır. Ve o andan itibaren, Ingiltere, istihsalini, Amerika pamuğuna hiçbir suretle ihtiyacı kalmıyacak şekilde arttırabilecektir. Tana gölünün asıl sahibine, bu takdirde, nasıl bir tazyik vasıtası bahşedilmiş olacağını tasavvur edebilirsiniz. Tana gölünün baraj haline getirilmesi imtiyazı bir Amerikah şirkete verilmiş bulunuyor. Bu, düşünülecek bir hâdisedir. Acaba îngiltere ile Amerika arasında, bu yüzden, ileride, nasıl bir re BİTTİ Minicik bir tepenin çevresine sokulmu§ ve tarihî karakterini kaybetmemiş Kalecik kasabasını geçtik. Yolun sağında Halis vadisini sınırlıyan kızıl renkli tepelerin tuhaf şekillerini uzaktan zevkle seyrediyoruz. Tabiat ne kadar çıplak. Fakat ne kadar da zinde... Otsuzluğa, ağacsızlığa, sıcaklığa rağmen insan burada izah edemiyeceği bir canhlık, bir sevimlilik gö kasabası, Anadolunun en güzel bir tabiat manzarasile çerçevelenmiştir. insan rüyor. burada kendisini çok kuvvetli ve yükselBirbirine sokulmuş san yapraklı uzun miş hissediyor. Bu his asıl Ilgaz dağlarını kavak ağaclan gölgesinde, Çandırhanı geçerken daha kuvvetlidir. Orta Anadodenilen mola yerinde birer kahve içerken lunun şimal sınınnı kaplıyan bu çam orÇandırh köylüleri de bize ayni tesiri yapmanlarile dolu yeşil, yüce ve enfes dağtılar. Kara sakallı, iri bir köylüye yaşını lardan şimdi bir sair olarak geçiyorduk. sorduk, henüz 40 ıncı senesini yaşıyan Yol dağın 1700 metro yükseklığine bu adam ve yanındaki askerden yeni gelgelince şimal tarafa doğru inişe başlıyor. miş köylünün yüzündeki sert, olgun ve Halk dilinde Büyük Hacettepe denilen canlı mana karşısında şaşkın kaldık. çıplak bir büyük tepe Ilgazın en yüksek Bunlar, dedim, bütün bu çıplak top noktasıdır. Yemyeşil çamlar arasında bu rakları dolduracak yeni neslin babalan sarışın tepenin yarattığı tezadı, daha ardır. Koca bir tarihi sona erdiren ve koca kada ve yüksekteki beyaz bulutlar çerbir tarihi kurmağa başlıyan yeni devrin çeveliyor. erkekleri... Yollar gidip gelenlerle dolu.. KastaÇankınya kadar yollar hep düzgün.. monuya yaklaştıkça kalabalık artıyor. UEtrafı bir arkeoloğ gözile seyreden arka fuklar gıttikçe genişlıyor ve yükseliyor. daşım arada bir soruyor: Taze ve temiz hava uzaklarda buğulanı Yeni bir şeyler bulsak.. yor. Buralarda boş toprak hemen yok Bu seyleri Ilgaza gelirken bulduk. Ye gibidir. Yollara, ufuklara, tarlalara bani değil, fakat yeni gözle görülen eski bir kınırken birdenbire önümüze çıkan Kashöyük: Salmanh höyüğü. Ilgaz dağlannın tomonunun sivri kalesi bizi tarihî düşüncenub eteklerini süsliyen oldukça geniş celerimize döndürdü. Cidden enfes bir vadiye iğne atsanız yere düşmiyecek. manzara karşısındaydık. Sıcak, yeşil bir Biraz önce gördüğümüz boşluktan eser vadide sevimli ve canlı bir belde.. İnsan yok. Tarlalar, tarlalar... Ağachklar, a buraya tarih araştırmaları için değil, şiir kar sular, yeşil ve sevimli köyler. Bura yazmağa, yenı heyecanlar bulmağa gelsının çok eskiden de kalabalık bir halk ta meli... rafından işlenmiş olacağını düşünmek için Yüksek tepeyi bir oya örgüsü gibi süstarihçi olmağa lüzum yok. liyen beyaz şose bizi döne döne kasaYolun sağında ve solunda görünen hö banın kenanna indirdi. Güzel villâlar, yüklerin, eski tarihçilere bakılırsa, Cimia derenin iki yanında ağaclarla kaph bahta, adındaki meşhur Mitridabn doğduğu çeler var. Dere bütün kasabayı ikiye bököy olması muhtemeldir. Vaktile Anado lüyor. Köprübaşında oteller, kahveler, luda kuvvetli bir Etilik kurmuş olan bu a ahçılar var.. Ertesi günkü gezintı progradamm Romalılarla yaptığı uzun savaşlan mım çizdikten sonra oldukça temiz otedüşünerek Höyüğü tırmanmağa başladık. lin caddeye bakan odasında uykuya haBulduğum ilk seramik parçalan burasının zırlanıyoruz. Elenistik devre aid bir birleşme noktası olS. KANDEMÎR Ilgaza girerken kasabanın solunda ve vadi kenannda iki küçjjk höyük daha var. Sevimli, küçük kasabanın eski ve tipik evleri bilhassa tetkike değer. İlçebayın yanında başöğretmene bu dileğimi söyledim. Kabul etti. Yalnız fotoğraf Yüzde doksan tanıdığınız değildir. makinesi olmadığını söyledi. Her halde Affedersiniz, rahatsız ettim' tedarik edilmsi lâzım bir şey, fakat şim Estağfurullah! dilik elle yapılacak plân ve resimler ye Siz, cariyenizi tanımazsınız ama, ter, dedim. Sineklibakkalda komşu idık.. Ya? 1070 metro yüksekliğinde olan Ilgaz Çeşmenin üstyanındaki san evden geliyorum.. Evet, emriniz! Ebe Süheylâ Hanımın efendisinden de selâm getirdim. Vealeyküm selâm! Bıldinız ya? Bilmedim desem uzayacak.. Bildim. Ne yapıyor? İyi mi? Ustünüze afiyet, epey vakit hasta yattı idi ama, şimdi iyidır. Oh! Geçmış olsun! Emriniz? Oğlum var da.. Bu yıl ilkmek tebi bitirdi. Ortamektebe vereceğiz ama, malum a intimazsız olmuyor. Herşeyin başı intimaz.. Evet! Ne olur? i5ır tavsiye versenız.. Vallah.. Maarifte kimseyi tam mam.. Taınym, tanımayın.. Adınız büHulusi Efendi öyle dedi.. Evcimen begfendi bir kâğıd yazarsa, bu işin olur, dedi. Boş bulunusunuz: Hulusi Efendi, kim? Ebe Süheylâ Hanımın beğisi.. Ha, şu!. Fakat aldanmış, maale sef. Benim hiçbir nüfuzum olmadığı gibi, kimseyi de tanımam. Ne olur?. Bir tavsiye! Maarit' müdürü hatırınızı kırmaz. Kadının dediğini yapmasam, elinden kurtulamıyacağım. Çarnaçar, tanıma dığım maarif müdürüne, tanımadığım bu hatunun, tanımadığım çocuğu için bir tavsiye yazar, veririm. Işte, sayın yurddaşlarım: Benimle hiç bir tanışıklığınız, muarifeniz, dostluğu nuz olmadığı halde, günün birinde be nım kaleniirnden çıkmış, benım imzamı taşıyan bir tavsiye mektubu alırsanız: Bu adam bunu ne cür'etle yazmış?! diye beni gıyaben tekdir etmeyiniz. İn sanm, bazan ne başkalarına ne de hele kendi rahat ve huzuruna ka.rşı yüzü pek olamıy or! timal kendinin bıraktığı nefrete lâyık hib olan âşıklann tam listesi... tesir dolayısile Konstantin onu sevemi Şimdi Aryan bütün kudretinin niha yecekti. Aryan bu fikre tahammül edi yetini bulmuştu. Onu yükselten ve tu yor ve maruz kaldığı düşkünlüğüne da tan fevkalbeşer gurur kmlmışb. Artık yanıyordu. Fakat ıstırab ve göz y^şlan yalan söyliyemiyecekti. Onu çok kuv içinde geçen bu iç mücadelesı onu kendi vetli bir his sürüklüyordu ve bu aşktan nefsine karşı gizli gizli muzaffer kılıyor başka bir şey değildi. Hakikatin basit, edebf romanı: 54 ve müşterek hayatında düştükçe ruhu çıplak, işaretsiz, gösterişsiz itirafı, Arya" Cumhuriyet „ in Çevirenlen F. Varal ve F. Osman nun sıkıntılarını dindiriyor ve yükseliyor nın şimdiye kadar ona yaptıklanndan bin Yazan: Klod Ane Konstantin hâlâ Aryanm yalanlan du. Fakat bu esnada, bu mücadelenin defa daha tesirli, daha müthiş olmuştu. Urkmüş bir küçük kız gibi çırpındı, «fanı düşünmekten kendini alamıyordu. Genc ateşi içinde kendi kendini kemirmekte idi. Konstantin Mişel, bu akıl almaz gakat ben mücadele etmiyorum ki!..» dıye kız birdenbire, bu yalanlann lüzumuna Seviyordu. Aşk bir kere doğar ve insa rib düello karşısında şaşınp kalmıştı. Bu înledi. Kendine karşı oynadığı korkunc kani olmuş ve bu yolda başdöndürücü nın bütün varhğını zorla kaplar. Sonra küçük kızın daha bu sabah kendisine aç'dramdan hiç şüphe etmedim. Ben o vakit bir irtifaa yükselmişti. Konstantin onun, gururun gırtlağına sanlarak onu yere tığı ve onu sürüklediği büyüklüğü ölçü sağır ve kördüm. Yalnız bugün açık ve bir akrobatın sirk tellerinde yaptığı hayata yıkmağa çabalar. süz aşkın kahramanlığını muhakeme ediaydınlık görüyorum ve senin sesinı işiti mal olabilir oyunlannı hatırlatan can On uzun ay süren bir mücadelenin her yordu. yorum Aryan! bazlıklarını sıkıntı içinde tecrübe etmiş safhası kanla yazılmıştı, çünkü Aryan Birdenbire zihnine sıçnyan bir fikir ^ Soğuk bir rüzgârın yaladığı bu teras ti. maruz kaldığı ve tahammül ettiği her he Konstantin Mişeli yolundan çevirdi ve üzerinde, kendi kendine konuşurken elleFakat Aryanın harikulâde san'ati, bir zimetinin acısını Konstantinden çıkanyor kendi de farkında olmadan ağzından dörile de uzun uzun işaretler, hareketler ya seneye yakın gündelik hayatlannı dol ve ondan intikam alıyordu. külen şu kelimeler buzlu hava içinde titpıyordu. Pek seyrek geçen yolcular bir duran bu tehlikeli canbazhğa bir kahraKonstantin Mişel, bu hayatta son cüm riyerek yükseldi: çlakika durup ona bakıyorlar ve sonra manhk veriyordu. Aryan yalanlarım, lelerini yeniden çizebildiği dramatik bir Maamafih eğer böyle olduğunu îgene yollanna devam ediyorlardı. cereyan ve şekil değiştireiek gece ve gün terakki kaydediyordu. Kenar mahalle bilseydim; ah, böyle olduğunu bilseydim! W Birdenbire sükunet buldu ve saatini düz devam ettirmeği bilmişti. deki küçük evin hikâyesi ki Aryanın Sen ne yaptın Aryan? 'çıkarıp baktı. Onu yazıhanesinde bekli Daha iyisi Konstantini seviyor, ve da sakladığı tahammülü imkânsız bir bula Bunlan o kadar haykırarak söylemişti yorlardı. «Beni ne bekliyorlar!» diye dü ha garıbı gururunda ımkânsız bir müca nıklığı vardı sonra Varvara Petrovna ki sesinden kendi de ürküntü duydu. Beyşündü, sonra yürüyüşüne tekrar basladı. dele kudreti bularak aşkını ondan sak nın âşıkı doktorun kollan arasında geçen nine hücum eden yeni yeni fikirlerin alk Isli bir semadan, fırtına halindeki rüz lıyordu. Bu tabiyenin âşıkına verdığı e menfur saatler, nihayet ve nihayet ona tmda ezilerek sustu. Ona daha ilk gün feânn dondurduğu kar parçalan düşüyor lemi görüyordu. Konstantin ona ağır ve Aryan Nıkola Evnaya bazan bir ge denberi sadık ve samimî olan Aryanı düsert muamelc ediyor, ağlatıyordu ve ih ce, bazan bir hafta, bazan da bir ay sa şündü. Ona nekadar yumuşaklıkla muaÜu, mele edebilirdi? Bu mağrur ruhu ve onun kapalı kalmış vücudünü nekadar sabırla idare edebilirdi? Aralarında ne tatlı bir rabıta doğabilirdi? Konstantin nihayet ruhlan arasmdaki bütün ayrılıklan, pürüzleri bertaraf ederek onunla anlaşabilir, ona tamamen sahib olabilirdi. Fakat ona kendinden ne verebilirdi? İşte Aryanın teskin olunamaz iradesi yü zünden, kendini müdafaa etmek için. Aryanm aksine hareket etmek mecburi yetinde kalmış ve onu sevmemek, ona bağlanmamak için de bir nevi kudurgunlukla mücadele etmişti. Konstantin boğuk bir sesle: Ah, dedi, beni niçin aldattın Aryan? Artık bu gidenler bir daha nasıl geri gelebilir? Çok geç! (Umıdsizlikle tekrarladı) çok geç, artık vaktile hiç mevcud olmıyan şey yeniden diriltil e mez! Kederi, hüznü fazla idi, durdu. An sızın hatırına geldi ve kendi kendine sordu: Niçin hemen Aryana koşmuyordu? O uzakta değildi ki! Bir otel odasında ve onu beklıyordu. Tarif edılmez bir sızı kalbini deldi. Sebebini aramadığı halde metresinı tek• • , .. . Ercümend Ekrem TALU Türkiye Zıraa: Bankası müfettiş lerinden Ethem Fa ik tutulduğu has • tahktan kurtula mıyarak genc ya şında vefat etmiş • tir. Mülkiye mekte • binin yetiştirdiği bu pek değerli gen. cin vakitsiz acıkh sonucu bütün banka arkadaşlarını ve kendisini tanıyan ları elemlere boğmustur. Ziraat Ban kasına birçok hızmetler yapan zeki, çalışkan ve vazıfeperver Ethem Faikten memleket daha pek çok hizmetler bekliyordu. Kendisine rahmetler okurken sayın ailesıne ve pek kıymetli elemanıj^.» Acıklı bir ölüm •>"«"": vc w& Kiymetıı eıemanı rar gormesmın artık murrun olmaaığını nı kavbeden Türkiye Zıraat Bankasma hissetmişti (Arkan var) tazıyetlerimizi sunarız.