c eğitimi için alınması Köy f Eylö 1939 CÜMHURtYET TUrkiyede Köy davası lâzım esaslar Ferdin hürriyeti, kütlenin hürriyeti Liberalizme taraftar bir gencle konuşuyorum. Bana diyor ki: «Ben ferdin hürriyctinin hiçbir şekilde feda edilmesine taraftar değilim. Liberalizm, bu hürriyeti koruduğu için, ben dc onu koruyorum. Kütlenin menfaati karşısında ferdin hürriyetine bazı kayidler konabilir. Fakat esas olan ferdin hürriyetidir. Ferdin söz hürriyeti, fikir hürriyeti, münakaşa hürriyetidir. Liberalizmden gayri sistemler bu hürriyeti kaldırdığı için onlara düşmanım.>;> *** Bu gencin saydığı üç çeşid hürriyeti istemiyen tek bir ferd, yeryüzünde yok tur. Fakat liberalizm, sadece kuru bir hürriyet demek değildir. Liberalizm bu hürriyeti, ticaretin serbestisi, mülkiyetin hakimiyeti namı altında sadece elinde sermayesi olanlara verir. Ticaretin serbestisini devletin kontrolu altına vermek, liberalizme muhaliftir; çünkü ferdin ticaret hürriyetine tecavüz etmiş olur. Liberalizm, küçük bir zümrenın elindeki ticaret hürriyetini korurken, büyük kütle lerin yaşamak hürriyetini inkâr eder. Hayat pahalılığı, işsizlik, iktısadî buhranlar ve kütle sefaletleri serbest rekabetin, serbest ticaretin, plânsız istihsalın, yani iktısadî liberalizmin çocuklarıdır. Liberalizmi geniş bir hürriyet manasında anlıyan genc, bu hürriyetin kütle hürriyeti, kütle hayatı namına kücük zümrelere verilmiş bir hürriyet olduğu nun farkında mıdır?... *** Liberalizm, umumî menfaatleri koru mağa çalışır. Fakat ferdin hürriyetıle, kütlenin hürriyetini, kütlenin yaşama, serpilme hürriyetlerini telif edcmediği için, düştüğü zıddiyetler içinde kâh parlımantarizme, kâh demokrasiye, kâh devletçiliğe, kâh hafif tertib sosyalizme basvurur. Fakat bu iki büyük zıddiyetin çarpışmasında bir türlü istikrar kazanamaz. Bugün Avrupadaki rejım ve sıstem kavgaları, hep ferdin ve kütlenin hürriyeti etrafında dönüyor... Ferdin ve zümrenin hürriyetini, kütlenin hürriyetine feda edemiyen liberalizm, bunun içindir ki bocalj^or. ,. *** Içtimaî liberalizm, elindeki siya«et silâhı kadar kurnazdır. Ferdin söz hürriyetini, fikir hürriyetini, münakaşa hürrivetini kabul eder. Sözle pılâv pişmez a.« Varsınlar konuşsunlar... İlmî münakaşa ile, hiçbir devlet sisteminin değiştiği vaki mıdir?... Fakat bu ılmî münakaşa action haline geçtiği, sistemin dayandığı iktısadî bünyeyi sarsmağa başladığı gün polisile, mahkemesile, kanunile karşısına çıkar. Liberalizm sistemi içindeki söz h'irriyeti, köpeğe atılan kemiktir. Köpek basını yemek tenceresine soktuğu anda, liberalizmin elindeki sopa, köpeğin başına iner. Çünkü liberalizmin gayesi, tenceredeki yemeği, pisirenlrr icin korumpktır. , SABlHA ZEKERlYYA Köye göndereceğimiz öğretmen köylü çocuğunu toprağına bağlıyacak pratik bir rehber olmalıdır Kültür Bakanlığının son zamanlar Hakr çalışmalan hakikaten dikkati çekiyor. Bilhassa köy okulası, köv eğitimi ürerindeki incelemelerle ilgili olanlar bu alanda neler yapılacağını biran önce öğrenmek istiyorlar. Şimdilik komis yon halinde toplanan eğitimcilerin bu mevzu üzerinde enine, boyuna ve derinliğine kararlar almak azminde ol duğunu işitiyoruz. Kültür Bakanlığınm eğitim uzman lan yalnız köy eğitiminin değil, bütün eğitim sistemimizin hareket npktalarını, vasıta ve unsurlannı imkân ve şartlannı, muhakkaktir ki bizden daha ge niş ve esaslı surette biliyorlar. Bu alanda yeni yeni kararlar ahnacağı bir sırada ayni koku hakkındaki bazı düsüncelerimizi sırf bir mütalea kabilinden ve köye karşı beslediğimiz çok derin sevginin verdiği cesaretle burada yazmayı uygun bulduk. Bizce, köy eğitimi diye ayrı bir eği tim sistemi yoktur. Ancak köy eğiti minin kendine mahsus bir takım özel likleri vardır. Köy okulasının rolü şudur: Köylüyü, köy çocuğunu toprağına bağlamak: 1 Köy için bir öğretim ve eğitim programı yapılmağa başlarken hareket noktasının her halde bu bir prensip olması lâzımdır. Bu prensip, burada u zun uzadıya izaha hacet yoktur ki, bilhassa Türkiye gıbi bir toprak meden; yeti kurmağa namzed olan çok kuvvetli bir ulusun bugünkü ve yarınki eğitim programının temelidir. Köy çocuğuna öyle bir dünya ve hayat vermelidir ki, bu telâkki onu top rağına sımsıkı bağlasın, ona şehir hasreti denilen salgın hastahğın ıstırabını aşılamasın. Her şeyin topraktan çıktı ğını, en sağlam ve en kuvvetli adamın toprak adamı olduğunu öğreneeek olan köv cnruou. devrım Türkivesinin ye tiştireceği bir unsurdur. 2 Köy okulası tamamile muhitine intibak etmesi zarurî bir müessesedir. Hiçbir köy okulası yoktur ki köylüyü kendi ardından çekebilsin. Köyün sosyal ve ekonomık durumuna uymak, buradaki iş müvazenesini kurmaya ça lışmak, okulanın birinci ödevidir. Bu itibarla okula pedagoijk terimile bir sınıf kurumu değil, daha çok bir açık hava kurumudur. Yani (iş okulası). Bu okula yalnız çocukların değil, bütün kövün malıdır. 3 Bugünkü köy önderi (muallim, öğretmen kelimeleri yerine bu kelime resmen kabul edilse nekadar iyi olur'). Sınıf hocasından ve köylüye bir takım ekonomik bilgiler öğreten adamdan ziyade (teşkilâtçı) bir adamdır. O, ne bir tarım uzmanı, ne bir eğitim uzma nıdır. Her şeyden önce şudur: Köyde mevcud coğrafî, tarihsel, ekonomik ve sosyal... Varlık imkân ve şartlarını yeni bir hayatın zaruretleri ne intibak ettirmeği sağlamlıyacak, devletle sosyete arasında ve sosyete ile hayat şartları arasındaki uçurumu doldurtacak, köyün dağınık düşünce ve kol kuvvetlerini birleştırecek. Bugün köylümüzün en baş derdi olan bilgi sizliği değil birleşememezliği, koope rasyon halinde çahşamamazhğı ortadan kaldıracak ve tabiatile bu arada, bun ların temini için çocuğun ve büyükîere bir şeyler öğretecek olan adamdır. 4 Şu halde köy eğitiminin hareket noktalarımızdan ikincisi, köylüyü toprağına bağlıyacak olan adamı yetiştir mektir. (Yeni yetiştirilecek olan ilk okula öğretmeni arasından köy öğretmenine ayrı bir öğretim ve eğitim verilip ve rilmemesi sorumunu burada münakaşa edecek değiliz. Ancak, her halde köye gidecek olan öğretmenin şehirde kala cak olandan daha başka bilgiler ve metodlar öğrenmesi zarurî olduğunu söyliyeceğiz.) Bugünkü köy önderini yeni telâkkiye göre hazırlamak ve onu daha fay dalı bir unsur haline koymak için dü şünülecek en önemli iki sorum vardır: 1 Öğretmenin idarî salâhiyeti, 2 Öğretmenin sosyolojik bilgileri. Köyde, yalnız mekteb içinde çalış ması yeter görülmiyen öğretmeuin mekteb dışında ve gene mekteble ilgili işler üzerinde istenildiği derecede te sirli olması için onun idarî salâhiyeti nin şimdikinden daha geniş olması lâ zımdır. Ikinci sorum üzerinde de çok durulabilir. Bizde (tahsil) şimdiye kadar kim ne derse desin kitablaşmış, donmuş bilgiler vermekten ileri gidememişür. Mücerred bilgi, tahsil sistemimizin temelidir. Halbuki, herkes pek iyi bilir ki ilim ve bilgi bir vasıtadır. Asıl ilim bizzat hayatı, sosyeteyi bize tanıtan bir ışıktır, bir usuldür. Öğretmeni sosyeteye indirecek her çeşid usullerin hiç olmazsa başlangıclarmı öğretmek lâzımdır. Bugün okulalarımızda mevcud muhit tetkiki mevzuları nihayet bir ders olmaktan çıkmalı, çocuğa, talebeye, öğretmene, okulu bitirdikten sonra ka rışacağı sosyal hayatı tanımak ve ona mutlaka müessir olmak yollarını öğretmelidir. Bu bakımdan köy öğretmeninin sos yolojik bilgilerle ve bu bilgilerin pra tik taraflarıle her halde pusatlânması zarureti vardır. Pek kısa bir surette izahına çalıştığımız bu düşünceler başh başına bir devrim sorumudur.. Her halde şuna kaı.iiz ki, bina, sınıf, bilhassağ kitab, para... işleri nasıl olsa yoluna girer. Fakat asıl önemli olan şudur: Türk çocuğu, köy çocuğu nasıl tip bir adam olmalıdır? Koca Türk tarihinin her çeşidden maddî ve manevî mirasmı ruhunda ve omuzlarında taşımağa mecbur olan yeni nesil için, her halde şimdikinden çok başka bir eğitim sistemi tatbik edilecektir ve bu zaruridir. U mudlarımızı yeni Bakanın yeni C. H. P. programına göre kültür işlerimize ve receği hız ve direktife bağladık. Ankara S. KANDEMİR 26 ağustosta başlıyan taarruz nasıl inkişaf etmiş ve 30 ağustosta nasıl neticelenmişti? 31] 28 ağustos harekâtı 2728 ağustos gecesı zarfında hazırlanıp ordulara verilen emirler şu esasları ihtiva ediyordu: 1 inci. ordu lzmir istikametini garbden kapatacak şekilde, 2 nci ordu Kütahya istikametini şimalden kapatacak şekilde, Diğer bütün kuvvetler de karşıların daki düşman kuvvetlerini tesbit edecek veçhile, Süvari kolordusu da düşmanın tamamen gerilerini kesmek üzere, Taarruz edeceklerdi. Bu suretle düşman ordusu çember içerisine alınacaktı. îşte bugünkü harekât bu esaslar dairesinde başladı ve öylece devam etti. Bu harekâtta en mühim vazifeyi görecek olan 1 inci ordu; 4 üncü kolordusile Balmahmud üzerınden Başkimse istikametine ilerledı ve rastladığı düşmanı tardettı. 1 inci kolordu da 27 ağustosta Köp rülü Sinanpaşa hattına ilerlemişti. Oradan 23 üncü fırkasıle, fecirle beraber, düşmanın 4 üncü fırkasına, 26 ncı alayına ve Plâstiras müfrezesine baskın yaptı. Bu kuvvetler bütün malzeme ve techızatlarını bırakarak perışan bir halde çekıldıler. 3 üncü Kafkas fırkamız da düşmanın Luka müfrezesine taarruz etti ve onu şimale attı. Bu muharebelerden sonra 1 inci kolordumuz garbe dönerek Akçeşehır Tazılar hattına karşı ilerledi. Süvari kolordumuz da şimali şarkiye doğru Ulucak Eğret istıkametınde ilerledi. Bu sırada Altıntaşa doğru çekılen bir otomobil koluna, Eğretteki 2 nci Yunan kolordusu ve 9 uncu Yunan fırkası karargâhlarına baskın yaptı. Bu suretle çekilen her düşman kolu, karşısında Turk süvarisini buluyordu. 6 ncı fırkamız da Toklusivrisine taarruza devam etti. 2 nci ordumuz da müretteb süvari fırkasile Döğeri zaptetti; 6 ncı fırkası ve 6 ncı kolordusile taarruzlarına devamla İhsanıye Gazligöl hattına vardı. 1 inci ve 2 nci kolordularile Elbulak (Resülbaba) dağlarına atılmış olan Yunanlıların 2728 ağustos gecesi zarfında yapmak istedikleri hareket, Dumlupınar istıkametınde garbe çekılmiye çalışmak olmuştur. Fakat 2 nci Yunan kolordusu epeyce şarkta kalmış bulunduğundan bu kolorduyu yalnızbaşına bırakmak istemiyen General Trikupis, kendi kolordusuna da ancak kısa bir mesafe katettirebilmiştir. Bugece çekilmesini, cenuba karşı örtmek vazifesini almış olan 1 inci ve 7 inci Yunan fırkaları da işgal vc müdafaa etmek emrini aldıkları Balmahmud Düzağac hattını bugün öğleden sonra terkederek Dumlupınar istikametine çekıldıkleri için bu cephe açık kalmış ve Yunan ordusu büyük kısmı 2728 ağustos gecesi zarfında pek büyük bir tehlike içine girmişti. Nitekim bu iki fırkanın, çekilirken kendi emniyetlerini temin için bıraktıkları 37 Yunan alayı 28 ağustos günü 3 üncü Kafkas fırkası tarafından taar ruza uğrıyarak Arpalı sırtlarından geriye ahlmıştır. Eğer 3 üncü Kafkas fırkası, bu alayı hava karardıktan sonra dahi takıbe devam etmiş olsaydı Yunan ordusunun imhası belki de 29 ağustosta mümkün olmuş bulunacaktı. 29 ağustos harekâtı IBUGUN Büyük Türk taarruzuna Yumurtadan DEBILI çıkan dava askerce ^» bakış bir cu ve 15 inci fırkalar.) B) Resülbaba lğret Ulucak grupu (bazı kısımları harıc olmak üzere 5 inci, 9 uncu, 12 nci ve 13 üncü fır kalar.) C) Dumlupınar grupu (1 inci ve 7 nci fırlarla diğer fırkalardan ayrıhp kendi başlarına çekilen 89 tabur.) Bunlardan B ve C gruplarına kumanda eden General Trikupis; B grupunu da Dumlupınara çekmek istiyordu. Bu maksadla bu grup kıtaatını üç kolla Küçükköy ve şimalinden Aslıhanlar istikametine yürüyüşe geçirmişti. Fakat şimale doğru taarruz ve takiblerine devam eden 4 üncü Türk kolordusu kıtaatı buna mâni oldular. Bilhassa 23 üncü fır kamız; en çok garbe ilerlemiş olan Yunan yürüyüş kolunun başındaki 9 uncu Yunan fırkasını önliyerek gerek bu ko lun ve gerekse diğer kolların kaçıp kurtulmalarına mâni oluyor, 3 üncü Kafkas fırkası da muharebeye sokuluyor; bu suretle Yunan büyük kısmı için artık Dumlupınara çekilmek ihtimali kalma mış bulunuyordu. Hatta 2 nci Yunan kolordusundan General Trikupise gelen haberlerde kıtaatta panik başladığı ve hatta teslim müzakerelerine girişilmek istenildiği bildiriliyordu. Trikupis, 13 üncü Yunan fırkasını bu kolordunun tak viyesine göndererek paniğin önüne geçmeğe ve diğer kuvvetlerini de Çalköyü civarına çekmek suretile bugünkü vaziyetı de kurtarmağa çalışmıştır. Dumlupınar yani General Franko grupu (7 nci fırka, 1 inci fırka, 38 inci alay ve Plâstras müfrezesi) dün gece işgal ettığı Dumlupınar ve cenubî Toklusivrisi hattında bulunuyordu. Trikupis; bu grupun en şimalinde ve Dumlupınar mevzünde bulunan miralay Plastrasa haber göndererek muharebenin Yunan ordusu lehine cereyan ettiğini ve Türk kıt'alarının cenuba sürülmekte bulun duklarını (2) bildirmiş ve «siz de şarka doğru, Türklerin gerisine taarruz edi niz» demişti. Her nekadar Plâstras bu ışe teşebbüs ve delâlet etmişse de grup kumandanı General Frankonun tered düdlü hareketi yüzünden yapılamamış ve Dumlupınar grupu da bugün Toklusivrisini kaybederek geceleyin Kaplangı dağı Hasandede tepesi hattına çekilmeğe mecL"dr olmuştur. ıSKERLİK BAHİSLERİ skidenberi, işi olmıyanlann zi hinlerini yoran ve bir türlü halledilemiyen meşhur bir dava vardır: «Önce tavuk mu yumurtadan, yoksa yumurta mı tavuktan çıktı?.» Bunlardan hangisinin daha kıdemli olduğunu ben de bilmem. Bu dava kotarılacak olursa insanlığın birşey kazanıp kazanmıyacağını kestiremediğim için bu hususta kafa patlatmadığımı itiraf ederim. Hatta bu dava, durup dururken hatırıma bile gelmezdi ama, Avrupa gazeteJerinde bana bunu hatırlatan bir vak'aya tesadüf ettim: Almanyada, Roza Veinfiels adında bir kadıncağız geçenlerde, pazardan bir canlı tavuk satın alır. Tavuğu tezgâhm üzerine bırakıp, kesesinden para çıkarmağa davrandığı sırada, hayvan bir iki gıdaklar ve oracığa yumurtlayıverir. Tavukçu: Bu yumurta benim! der, saldırır. Öteden Madam Roza atılır: Hayır! Benimdir.. Zira tavugu satın aldığım gibi, onun muhteviyatı da tabiatile benim olmak lâzım gelir. Derken, hafiften bir ağız dalaşu bir çekişmedir başlar. Kadınla, satıcı bu da bir kadınmış saçsaça, başbaşa tutuşurlar. Polis gelir; zabıt tutulur. Yumurtaya da, tavuğa da haciz konur; ve nihayet iş mahkemeye düşer. Şimdi bu hâdise, bir bakıma o ezeli davayı da halletmiş oldu.. Önce tavuk mu yumurtadan, yoksa yumurta mı tavuktan çıktı? Diye soranlara şu cevabı verebiliriz: Tavuktan yumurta, yumurtadan da dava çıktı! înanmazsanız, Almanyanın Presburg şehrinde Madam Roza Veinfielse mektub yazıp sorabilirsiniz! Yalnız merak ettiğim cihet, hâkimin bu son davayı nasıl halledecegidir? Eğer, vekten kestiremeyip te, istinafa, temvize kadar sürüklenirse, en sonunda yumurtaya hükmen sahib olacak taraf, onun güle güle hayrını görsün! Ercümend Ekrem TALU Hava Kurumu menfaatine Beylerbeyinde müsamere Alibey köyünde Cumhuriyet alanı Kâğıdhanede Alibey köyünde yeni yapılan Cumhuriyet alanının (sahası nın) açılma töreni yapılmış ve birçok münevverler söylevler vererek halka cumhuriyet rejimi ve 30 ağustosu anlatmışlardır. Bir de sünnet düğünü yapılarak tö rene son verümiştir. Türk Hava Kurumu Beylerbeyi ka munu tarafından 4 eylul 935 çarşamba günü akşamı Beylerbeyi Yazlık tivat rosunda büyük bir müsamere verilecektir. Bu müsamerede Eftalya ve kemanî Sadi tarafından konser, Hamiyet tarafından konser, san'atkâr Fahri ve kumpanyası tarafından tiyatro, monoloğ ve envai rakıslar yapılacak ve bir musiki 29 ağustos günü Yunan ordusu artık heyeti terennüm edecektir. Pek parlak üç grupa ayrılmış vaziyette bulunuyor olacağı anlaşılan bu müsamere için ci du: vara nakil vasıtası temin edilmiştir. A ) Eskişehir grupu (3 üncü, 10 unlar ve dakikada bir Büyük Prensin hediye ettiği kol saatine bakardı. Yemek saat dokuzda sofraya konur, Aryan musa habeyi uzatır, oyunu durdurur, ve gece yansından çok evvel, misafirlerim sav mak için binbir kurnazca bahane bulurdu. mütenevvi tabloları getirir. En adi birşey bile bu çocuğun gözlerile görüldüğü zaman bir güzellik alıyor ve dünyaya gü zellik saçıyor.» Aryan yavaş yavaş üniversite derslerine daha az bir intizamla devam etmeğe başladı. Sabahlan gecikmeğ« başlamıştı. Şimdi öğleye doğru kalkıyor, uzun uzadıya tuvaletile uğraşıyor ve saat bir buçuktan evvel hazırlanamıyordu. Bundan sonra da yemek yemek lâzımdı. Sofradan kalktıkları vakit gün hemen hemen geçmiş oluyordu. O zaman Aryan Konstantine refakat eder, ve onu yazıhanesinin kapısına kadar götürürdü. Kızağa binmez ve Büyük Prensin etrafınd^, genc bir köpeğin sahibi yanında yaptığı gibi, sıçrardı. Bazan da Konstantinin bir kaç adım önüne geçer, sokak ortasında binbir çılgmhk yapar, mağazaların camekânlan önünde durur, herkese surat ekşitir, güzel bir zabit geçince arkasından bakar, bir mektebli ile konuşur, sonra koşarak dostuna yetişir, onun koluna ası lır, yüzüne bakarak kafasını kaldırır, rasgeldiği kadın ve erkekle alay eder ve sonra katıla katıla gülerdi. Yazan: Klod Ana " Cumhuriyet „ in edebî romanı: 33 Çevirenlen F. Varal ve F. Osman mek hakkını vermesi, hem de büyük bir zulümle hükmetmesini nefret edilecek bir hal buluyordu. Konstantinin, göstermek istemediğin den fazla ona önem verdiğini düşünerek teselli bulmağa çalışıyordu. Böyle olmasa muayyen bir saatte otele dönmesini cmreder miydi? Fakat ayni zamanda niçin sabaha kadar evinde kalbileceğini de söylüyordu? Fakat Rusyada, evinizde taplan mış misafirleri koğmanın imkânı var mı? Aryan bu işin müşküllerini büyük prense anlattı. Konstantin karşüık olarak buna çare bulmanın genc kıza aid oîduğunu, eğer saat birde otele gelebilirse ancak iki veya iki buçukta uyuyacaklannı, kendi hesabına ise gece dolaşmağı itiyad rdinmiş birkaç üniversiteli için ifiyadlarını degiştiremiyeceğini sb'yledi. Aryanın büyük bir hararetle ısrar ettiğini görünce, tayin ettiği saatten sonra kapısının kapanacağını ve gecikirse kendi evinde kalabileceğini, surat asarak ilâve etti. Sözde isyan ediyor, fakat hakikatte boyun eğiyor ve bu alçakhğından dolayı kendi kendisinden igreniyordu. Her hafta, arkadaşlarını uzun müddet odasında alıkoymağa, muayyen saati geciktirmcğe ve hiç olmazsa bir kere, kendi odasında Genc kız birşey söylemeden dinledi ve clüşündü. Konstantinin ona karşı takındı uyumağa ahdediyordu. Fakat her cuma ğı vaziyete şaşıyordu. Ona karşı hem gecesi, odasındaki üniversiteli toplantı lerbest bir kimse gibi muamele ederek her larında, daha geceyarısına çok vakit varseierinde hareketini istediği gibi tayin et ken sinirlilik alâmetleri göstermeğe baş Soğuktan pembeleşmiş yanaklan, kürkten kalpağı altında fırıl fırıl dönen gözleri, çapkm hali binbir eğlenceli fıkra ve nükteli kelimelerle otele gelirdi. Kons tantinin, divana uzanmış, sigara içerek hayal kurduğu veya okuduğu odaya, Aryanla beraber genclik te girerdi. Çay içerler ve uzun uzun görüşürlerdi. Ar yan geçirdiği akşamı anlatırdı. Ona bakılırsa, bu cuma toplantılan vak'a dolu idi. O zaman genc kızın odası en ihtiraslı maceraların merkezi olurdu. Bütün Moskova hayatı orada toplanmış gibiydi. Aryan bir taraftan soyunur, bir taraftan da bu macera kahramanlarını birkaç kelİmede tarif eder, unutulmaz tipler anlatırdı. Konstantin onu hayran hayran dınlerdi. Bazan kendi kendine: « Odamda ahkoyarak bu genc kı zın dünyayı dolaşmasına engel olmamam Konstantine: Sen Olimpin Jübitedaha makul olmaz mı? derdi. O, buralardan her akjam en zengin renkli ve en rine (Jübıter, Yunan esatırınde ilâhların ordusile Çalköy Ağacköy hattından şimale doğru ve taarruz ederek çemberi şarktan ve cenubdan tazyik edecekti. c) Süvari kolordusu da çemberden kaçması ihtimali olanları Saraycık Belova civarından önlemek üzere çem ben garbden kapatacak ve yegâne çe • * kilme istikameti olan Kızıltaş deresini tıkayacaktı. 1 inci ordunun 1 inci kolordusu da garbe doğru takibine devamla Franko gru30 ağustos harekâtt puna taarruz edecekti. 2 nci ordunun şi2930 ağustos 1922 gecesi Türk Baş malinde hareket eden 3 üncü kolordu kıkumandanına vaziyet haritası götürüldü taatı da Altıntaş ve Kütahya istikametğü zaman burada görülen manzara «ku erinde taarruz ve takiblerine devam e şatma çemberi» nin artık kapatılmak ü edeceklerdi. zere olduğundan ibaretti. Yalnız bu Öğleye doğru taarruz mıntakalarına çemberin şimaligarbî köşesini kıvırmak yanaşan merkezi sıklet fırkaları öğleden ve bununla beraber her tarafından bu sonra taarruzlarına başladılar. Bu taar çemberi tazyik etmek kâfiydi. İşte 30 a ruza uğarıyan düşman büyük kısmı (B ğustos 1922 için verilen emir bu maksa grupu) Çalköy civarında toplanmağa, da uygun olarak hazırlanmıştı. kendine çekidüzen vermeğe çalışıyordu. Bu emır 1 ıncı ordu kıt'alarına gece Fakat topçumuzun şiddetli ateşi altında den verildi. Lâkin 2 nci ordunun ve sü buna imkân bulamadılar. General Tri vari kolordusunun telsizleri işlemedıği i kupis, lzmir istikametini kapatmak ve çın bunlara emırlerı ertesi sabah şafakla Franko grupile birleşmek için Çalköy beraber bizzat Büyük Erkânıharbiye Aslıhanlar hattını tutmak istiyordu. LâReisi Mareşal Fevzi Çakmak otomobille kin sonra bundan vazgeçerek Banaz is götürmüş ve hareketi izah etmiştir. Bu tikametine çekilmek kararını verdiyse de emre nazaran: Türk ordusunun şiddetli taarruzuna uğ a) 2 nci ordu, 6 ncı kolordusile Çal rıyarak bundan mecburen sarfınazar etköy şimalinden,, 6 ncı fırkasile daha ti ve muharebeyi Adatepeler kattında kagarbden cenuba ve cenubugarbıye doğ bule mecbur oldu. (Bu esnada Triku ıu taarruz ederek çemberi şimalden taz pisin emrinde 4 üncü, 5 inci, 9 uncu, yik edecek ve şimaligarbî köşesini kapı 12 nci ve 13 üncü Yunan fırkaları varyacaktı. dı.) b) 1 inci ordu; beş fırkalı 4 üncü kolTürk İstiklâl ordusu, ülküsünün burada alınacağını anlamıştı. Kendisine yababası ve reısi) benziyorsun. Sıtler mem raşır ve dünyaca tanınmış olan şekilde leketine (Sitler, vaktile şimalî ve vasatî savaştı. Yunanlılar da kendilerini kade Avrupayı işgal eden Asyalı kavimler) rin yazdığı akıbetten kurtarmağa çalış sürülmüş te kürk giymeğe mecbur olmuş tılar ve öylece çarpıştılar. Bizım tarafta, geceleyin verilen emirbir Jüpitere. Bu ilâhlar başkanmın kalere göre cereyan etmiş olan bu büyük yarak yere düşmesini ve karlara yuvar ve şanh muharebeyi en veciz şekilde lanmasını görmek için neler vermem bil Atatürk, «Nutuk» larında tasvir etmişsen! Ne olur, hatırım için bir kere Ma lerdir. Bunun için «Nutuk» takinden dareşallar köprüsü ortasında boylu boyuna ha iyi ve daha fazla birşey söylenemez. Esasen, dünkü «Cumhuriyet» te A . bir uzansan! D. imzalı makalede, Büyük Başkuman Konstantin, durduramadığı bir cereya danın kendi adını taşıyan meydan mu na kapılmış gibi olduğunu hissediyordu. harebesi hakkında bizzat verdiği izahat İlk zamanlar Aryana lâf anlatmağa, onu aynen konulmuş olduğundan tekrara lüüniversite tahsiline devam etmeğe icbar zum görmüyorum. Yalnız şu kadar söyetmeğe çalışmışh. Bazan, genc kızın mes liyeyim ki o gün, güneş battığı zaman leğini bozduğu için kendi kendine kızar, her taraftan çevrilmiş olan Anadoludaki Yunan istilâ ordusu, artık yok olmuş, daha makul düşünemediği saatlerde, bu emperyalist savletinin en son dalgası kıkuruntusile alay ederdi. Bu kadar zengin rılmış ve Anadolu macerası da «tarih» e bir tabiat dar çerçeveler içinde nasıl ka gömülmüştü. patılabilir? Aryan onu nasıl aldise bir C. D. gün de bırakıverecekti. Ya çılgınhklar (1) İlk makale 27 ağustos, ikinci mave yahud da cihanın makul sıfatını verdi kale 1 eylul tarihli sayılarımızda çık ği şeyler yapacaktı. Ne olursa olsun, Ar mıştır. (2)Bu doğru değildi. İhtimal ki (Triyan daima, kurumıyan bir hayat kaynağ kupis) bir manevıyat şırıngası yapıyor* olacakn. du. (Arkan var)