c 4 Temmuı 1935 CUMHURÎYET TERBİYE BAHİSLERİ Genclere öğüdlerim: Halinden hosnudlar ve sîzlananlar Selim Sırrı Tarcan Çok bilinen bir hikâye vardır. îran şahlarından biri halinden daima sızianır ve mutlu olmadığını söyler dururmuş. Bir gün kendisine yakınında bulunan vezirler bahtiyar bir adamın gömleğini giymeyi tavsiye etmişler. Şehirde tellâllar çıkmış, her köşeyi bucağı aramışlar sonunda bir bahtiyar adam bulmuşlar. Bulmuşlar ama! Ne yazık ki onun da sırtında gömlek yokmuş! Büyük şehirlerden birinde bir sokak başında uzun boylu yakışıklı fakat gözleri kör bir adam düğme, kundura bağı, kibrit gibi ufaktefek şeyler satmakla geçnirimiş Zengin bir adam bu zavallıya acımış ve kendisine her ay onu geçindirecek bir para vermeği teklif etmiş ve körden şu cevabı almış: Işimden şikâyetim yok. Ekmek paramı çıkarıyorum. İyi bir karım, iki de yavrum var. Halimden hoşnudum ve mes'udum. Siz yardımınızı çalışacak takati olmıyanlara yapınız! Gencler! Halinizden hoşnud olmağı biliniz ve (Goete) nin şu kıymetli söz lerini bir levha yapıp başucunuza asınız. «Halinden hoşnudluk ışığı kuvvetli bir lâmbadır ki en fakir bir balıkçı kulübesini güneş gibi nurlandınr.» En bahtiyar kimseleri altm babası zenginler arasında değil, birbiri için yaşıyan ve daima halinden hoşnud olan kimseye avuc açmıyan aileler arasında daha çok bulmak mümkündür. Para refahı temin eder, fakat refaha ermek mesud olmak demek değildir. Mes'ud ancak haline şükretmesini bilenlerdir. Mes'ud olmağa bakınız! Onun için sayed eviniz sîzlananlar mahallesinde ise hemen halinden hosnudlar caddesine taşının! SELİM SIRRI TARCAN Güneşe ne lüzum var?.. Sekiz milyon nüfuslu bir şehir... Dünyanın en büyük şehri: NewYork... Bu dünyanın en büyük şehri dağsız, tepesiz, dümdüz bir toprak parçasıdır. Bu dümdüz toprak parçasını insanlar ikiye ayırmışlar... Yukarı şehir... Aşağı şehir... Yuk?rı şehrin plânını cennetten almışlar.. Ama iptidaî bir cennet değil, medenî vasıtaiarın, fennin, güzelliğin birleşerek yaptıeı bir cennet... Elli, altmış katlı Sky Scrappers binalar, göke kurulmuş merdivenler gibi aşağıdan bakanların gözünü karartır, yukardan bakanların başını döndürür... Aşağı şehir, Slums dedikleri teneke mahalleleri karanlık evler, her odasmda bir aile yaşıyan apaıtımanlarla bezenmiştir... Bunun plânını da cehenr.emden almışlar.. Aşağı şehirle, yukarı şehri, «Main Street» dedikleri esas s/kak birbirine birleştirir... Bu esas sokak, NewYorkun en büyük tiyatrolarını, zevk ve eğlence yerlerini, elektrik fennin> göklerde uçurduğu binbir ışıklı ilân yaftalarını göğsünde taşır * * * Bir misalin verdiği ders Köylünün bîr tek derdi vardır: Ona iş gösterecek adam! Ankaranm bir saat yanında, Balkat köyünde bir istihalenin sırrı... Türk devriminin şiarı yığınlan harekete getirmek, tek adam, tek müessese, tek düşünce an'anesini silip süpürmektir. Kütlelesmek, cemiyetleşmektir. Bu şiarı bir din haline koyacak, itiyatlaştıracak olan etkeler devrim münevverinin kafasında, ruhunda, adalelerinde bulun uyor. Fakat, itiraf etmeliyiz ki, devrim prensipleri henüz şehirlerin hududlanndan dışanya, halkm içine, köyün içine kadar girememiştir. Biz hâlâ evlerimizde, eş dost arasında, gazete sahifelerinde nazariye, sistem münakaşalarile uğraşıyoruz. Hayat ise durmadan akıyor, haberimiz olmadan bizi sürüklüyor ve bizi de geçiçe%Tesini sarmış betonarme orduyu seyre dalar.. Cılız ineğin iki kiloluk sütü her sabah birkaç şehirliğinin kahvaltısına yetiştirilİT. Ambarda sıçanlar cirid oynamağa başlarken bakır sini şehrin kenar pazarlannda satılmak üzere derhal yola çıkar. Hemen her gün otomobiller, arabalar, köyün tozlu yollarında kasırgalar yaratır. Köyde küçük bir eğlenti olunca jehirden kalabalık davetliler gelir. Fakat, bütün bunlara rağmen köy gene kımsesizdir. Sebebi nedir, diye mi soruyorsunuz? Onu da anlatayım: Köye ilk gelişimdi. Başı göğsüne iğilmiş sakallı bir derviş gibi düşünen ilk kulübenin yanında durdum. ihtiyar köylü anlatmağa başladı: « Ben burada doğalı 62 yıl oldu evlâd. Işte köyümüz hâlâ o köydür. Yalnız şu Ismail Ağanın küçük bahçesi bir kaç yıldır yeşillendi. Sen ne diyorsun evlâd, bizim İhtiyar Heyetinin ne köy kanunundan, ne köycülükten, ne şarcılıktan haberi var... Köy pis mi, aldırma, temiz köy olur mu imiş.. Köy fakir mi, bırak kendi haline.. Zengin olunca zaten köyde mi otururlar.. Köy cahil mi dedin, amma yaptın ha, köy okur yazar olursa burada bir tek adam bulabilir misin?.» *** Yürümek bilgisi evimli ve becerikli Şarbayimiî Muhittin Üstündağ, batı ülkelerinde epey uzun süren bir k o laçandan sonra, dinlenmiş, taze can bul« muş bir halde Istanbula çıkageldi. Bizim arkadaşlar gidip kendisile gorüşmüşler. Gezdiği yerlerden ne gibi niyetlerle döndüğünü sormuşlar. Yediğin, içtiğin senin olsun.. Gor» düklerini anlat! demişler. Muhittin Üstündağ gazetecilerin dos» tudur. Onlan daima hoş karşılar. Bu de» fa da: Peki! demiş. Eğer tenkid etmezseniz, söyliyeyim: Birçok projelerim var« Ve bu başlangıcdan sonra, burada nej er yapmak düşündüğünü bir, bir, anlai mış. Eh! Yarın öbürgün iki elim yamma, gelecek. Üstündağın bu seferki bazı tasavvurlarını beğenmedim demek içil Tanrıdan korkanm. Kendisi bilmem okumuş mudur?. tırlar mı?. Ben gene bu Cumhuriyet sü tunlarında, bundan birkaç ay evvel, bîz lerin sokakta yürümesini bilmez olduğı muzu yanayakıla yazmıştım. Birçoklar mız, kaldırımları babamızm özmalı sa yanz. Kendi evimizin bahçesinde imişil gibi, üzerine sandalye atıp oturur, "küfe işporta koyar, sokak ortasında, herhang bir kahvecinin bir kahve parasına ettirmiyeceği kadar uzun yarenliklere girişir. arkamızdan gelen, yanımızdan geçenlere ilişik etmez, soldan sağa, sağdan sola, keyfimize tâbi olarak geçer. Gelin götürüyormuşuz gibi, sallana sallana, iki tarafı seyrederekten, ağır ezgi, fıstıkımakam yürürüz. Düşünmeyiz ki, bizimle beraber bu ayni kaldırımdan yürümek bedbahtliJ ğına uğramış, peşimizsıra gelen a an<m belki acele işi vardır?. O, belki vapura yelişecektir?. Belki bir randevuya koşuyordur?.. Hepsi bize vız gelir! Sonra, karşıdan karşıya geçerken, evvelâ şuurumuzu gönderir, sonra biz koşanz. Dosdoğru geçmek, yakında otomobil, tramvay, araba gibi birşey olup olmadığını gözetmek ve telâşsız yürümek şanımızdan değildir.. Havalanmış kazlar gibi koşarız. Gene bundan başka bir ayıbımız daha vardır: Vapur gişelerinde, sinema gişelerinde sıramıza razı »lup ta beklemek âdetimız değildir. Ufacık delikten içeriye on el birden uzanır. Biribirimizin ens'e»' sinde solur, nasınnı ezer, parasını yere düşürürüz. Bizleri gören, yem kapıjmağa üşüşen tavuklara benzetir... Işte Muhittin Üstündağ, medenî yerlerde bunun böyle olmadığını görmüş, bu is'erl bir yoluna koyacakmış. Allah vere de muvaffak olsun! Fakat ayni zamanda, üzerinde yürümesini öğreneceğimiz sokaklann o medenî ülkelerdeki sokaklara pek benzemediklerini hatırlıyarak inşallah bunlann da çaresin» bakarsa, bir diyeceğimiz kalmaz! Bîr takım klmscler vardır,, durmamasıya yanar yakıhrlar. Hallerinden hiç hoşnud olmazlar. Onların mutlak sızlanacak bir derdi vardır. Paraları mı yoktur? Sıkıntıda mıdırlar? îşleri mi yolunda gitmiyor? Hayır, hayır bunların hiç biri değil I Variyetlidirler, istedikleri önle rinde, istemedıkleri arkalarındadır. Ka loriferli apartımanda otururlar. Hatta altlannda otomobilleri bile vardır. Öyle ise üzüntülerinin sebebi nedir? Hallerine şükretmeği bilmezler. Bu gibilere takılmaktan hoşlanan bir muzib böyle huyu kötü bir dostuna şöyle demiş: « Sizin geçenlerde sîzlananlar ma hallesine taşındığınızı işittim ve buna canım sıkıldı. Bilirsiniz ki ben de bir zamanlar o semtte oturdum ve hiçbir gün rahat etmedim. O civarın havası bozuk, evleri rutubetli, sulan bulanıktır. Agac larında kuşlar bile ötmez. Oradaki bütün insanların suratları askındır. Ben orada bir türlü rahat edemedim. Bunaldım, keyfim kaçtı; hastalandım ve kendimi halinden hosnudlar caddesine dar attını. O gün bugün sağhğım düzeldi, benim de, çoluk çocuğumun da iştihamız açıldı. .Yüzümüz renklendi. Keyfimiz yerine geldi. Bu caddede hava saf, evlerin içinde günef kaynıyor. Sulan berrak. Sabahları her yanda kuşlar cıvıl, cıvıl ötüşüyor. Dünya meğer cennetmiş! Şimdi yaşadığımı duyuyorum. Benim gibi yap dostum. Pılıyı pırtıyı topla da bizim tarafa taşın. Yanımızda kiralık boş apartımanlar var. Haydi davran!» Izlanda adasmda dört mevsimden üç buçuğu kış içinde geçermiş, yazın ne de mek olduğunu bilmiyen îzlandalılar tesadüfen memleketlerini ziyaret eden bir Avrupalıya «Izlanda dünyanın en güzel bir yeridir!» derlermiş. ' Brüksel İstanbul şosesi Paşabahçe Sişe fabrikası sada rrüşteri çekebilecek kadar munta 3ar pek mükemmeldir. Mactristanda yeni yapılan şose Peş zam \e nümunelere muvafıktır. Fabrikada mevcud dört fınndan şimteden 70 kilometro uzağma kadar çok zatılmaktadır. Yugoslavyada yollar Belgrada kadar ve Belgraddan sonra bo zuktur. Buralan tamir için Yugoslav hükumetinin birkaç milyon dinar tahsisat kabul ettiğini haber aldık. Bulgaristanın yolları çok fenadır. Yol, Öediğimiz zaman esasen tarlalardan ve dağlardan geçen dar geçidleri kasdedi yoruz. Türikye yollarma gelince; Edirneden Eilivriye kadar yollar çok iptidaidir. Fakat Silivriden sonra büyük çahşmalar görülüj'or. Memnuniyetle oğrendiğimize göre, Atatürkün emrile Trakya yolları 16 ayda yapılacaktır. Işte Budapeşte kongresine vereceği miz raporun ana çizgileri bunlar ola Caktır. Bu kongreye îngiltere, Avusturya, Macaristan, Türkiye, Belçika, Yugoslavya, Bulgaristan, Almanya iştirak edecektir. Üç yıl evvel ayni yolda yaptığımız tetkikatı gözönünde bulunduracak olursak 2 yıl devam edecek programh bir çalıştnadan sonra Brükselden başlayıp İs tanbulda biten Londra İstanbul oto inobil yolunu mükemmel bir hale ge tirmek ve 6 gün zarfmda otomobille Londradan Istanbula gelmek kabil olacaktır. Bu iş bittikten sonra programm ikinci kısmmm tatbikma başlanacaktır. Yani, îstanbuldan başlıyarak Suriye ve Ka hireden geçerek Hindistana kadar uzauacak yolu yapmak.» Bu suretle îstanbulun da ehemmiyeti Jılîlr yalni7 («n Küyüğü olan on beş ton tarafı 1 inci $ahifede) (Baştarafı 1 inci $ahifede) luk bir ocak işlemektedir. Bu ocagın ağzma konulmuş olan altı makineden her biri, yirmi dört saatte 67000 muhtelif şişe rıkarmaktadır. B J fırında, dün hazırlanmış olan halitadan yapılacak şişeler, rakı, su, gazoz ve beyaz şarab şişeleridir. Fabrika, k:s men 'şe başlamış olmasma rağmen daha şimdıden hususî ve resmî birçok siparişler alma^a başlamıştır. Tecrübe için ilk yakılan fınndan alınan şişelerin yüzck on beşten fazla ıskarta vermemesi, büyük bir muvaffakiyet sayılmaktadır. Bu miktar, birkaç tecrübeden sonra yüzde beşe kadar inecektir. Fabrikanın, şişe muayene ve tecrübe atelyeleri de, en son sistem ve tamamile otomatık makinelerle mücehhez bulun maktndır. Çıkarılan her şişe, otomatik şekılde bu atelyeye sevkedilmekte ve orada ayr. ayn muaveneden eecirilmektedir. artacak, Hindistanı Londraya bağlıyan arsıulusal otomobil yolunun merkezi olacaktır. Tabiî güzelliğile emsalsiz olan İstanbul gezginler için konför ve kolaylık lar da temin ederek dünyanın en fazla gezgin celbeden şehri olabileceğıni kuvvetle umuyoruz. Bunun için gerek İstanbulda kalmak, gerekse İstanbuldan geçmek üzere ge lecek gezginleri memnun edecek tedbirler de almalıdır. Türk hükumetinin ve Türkiye Turing kulübünün esasen bu işlere büyük bir ehemmiyet verdiklerini de memnuniyetle gördük.> Aman yarabbi! Bu kır saçlı kadın Leman mıydı? Daha az zaman evvel adeta genc ve dinc bırakmış olduğu mahlukun yerinde şimdi bir kocakan görüyordu. Ve bu kocakannın yüzünde, halinde, tavırlarında, tabiî ihtiyarlığm sükun ve huzur manzarasına bedel, derin bir ıstırabın izleri vardı. Bu fidan, kopanlmış ta öyle solmuştu. Bay Kadri, içinden: Zavallı kadın!.. Dostu terketmiş.. belli. Demekle beraber, elini uzattı. Dostlara selâm, sabah yok mu, bayan? Bayan Leman, önce, kendisine hitab edildiğinin farkında olmadı. Dalgındı. Neden sonra, Bay Kadrinin orada olduğunu gördü. Beni takib mi ediyordunuz? diye sordu. Ayni zamanda gözlerinde bir korku belirdi. Bay Kadri: Hayır! dedi. Ben de sİ7İn gibi eve dönüyordum. Son defa göriistiiğümüzdenberi ne çok hadisat oldu, değil Elli katlı apartımanlarda oturanlar, yor. makine medeniyetinin insanlara verdiği *** her medenî vasıtaya sahib ve hayatlannDüşüncelerimiz istediği kadar temiz, dan memnundurlar. özlü ve yüksek olsun, kafatasının içinde * * * kaldıkça neye yarıyabilir? A«a|ı şehirde yaşıyanlara göre hayat, Öyle babalar tanınz ki terbiye ilminin pek te yaşamağa değer nesne değildir. bütün nazariyelerini layar, döker, sırası * * * geldikçe memleket mektebciliğini, terbiye Aşağı şehirde oturanlar, aralannda sistemlerini tenkid eder, fakat evinde ve toplanmış «güneş isteriz» diye bir istida yakınında bulunan insanlar üzerinde ikinyazmışlar... 25,000 kişinin imzasını taşı di gölgesi kadar bir iz bırakamaz. Öyle halkçılar biliriz ki esnaftan biyan bu güneş istidasını 37 delege uzun bir gecelık otobüs seyahatinden sonra Va rile ahbab olmayı, çarşıda beraber yüşingtona getiriyor. Hükumetin inşaata rümeyi, bir dükkânda hasbihal etmeyi tahs.s ettıği 800 milyon dolardan hisse kendileri için şerefsizlik sayarlar. Öyle köylülerle görüşüyoruz ki bir tek lerinı istiyorlar... Aradan biraz vakit geçti. Muhtar }öy37 kisinin arasında bir kadın diyor ki: köyde bir gecelik uykusuzluğa katlanmayı göze alamadıklan için şehrin yolu le söylüyordu: « Bizim evin karşısında bir ahır « Hiçbir şeyden bilmiyonız. Şimdi var. Güneşin evimize girmesine engel o na kendilerini dar atmışlardır. Ankaranın «İpliler» denilen köylü tiplerile kaç görüyorsun ya köyü. Uzun yıllann yaluyor... Yanımızda oturanlar da hepsi pamadığım bir iki ayda yapacağız. Işte birbirinin önüne geçmiş evlerin arasında, kişi bir dakika aşinalık etmiştir?. *** ı saray gibi Köyevimiz. Okuma odamtzı pislik ve sefalet içinde boğuluyorlar... Güneşi görmek için ancak parklara çıkHepimiz söylüyoruz: Köylerimizin ıs görüyorsun. Hamamımız da yapılmak malıyız... Biz güneş isteriz...» lahı îâzımdır, köyler kuvvetlenmelidir, üzere... Işte temiz sokaklanmız... Asıl Inşaat komitesinin reisi kısa, kandıncı, teknik, kültür, para köye girmelidir. sevindiğimiz kendimize bir arkadaş bulhakimane bir cevab veriyor: Devlet, şöyle yapmalı, böyle yapmalı mamızdır. Bize köy kanununu ilk öğre« Siz, Amerikan ana teşkilât kanu dır... Köy mektebleri çoğalmalı, köy öğ ten odur. Bize cesaret veren, bizi bize nuııun ruhunu bilmiyorsunuz. Biz bugün retmen okulaları açılmalı, yollar köyleri tanıtan odur. Bir gün geldi, aramıza girdi, ne yaptı, kü medenî vasıtaları, elektriği, telefonu, biribirine bağlamalı, her köye refah girne etti bizi adam etti o adam... Biz adam radyoyu köylere, Slumslara sokmak için melidir... uğraşıyoruz..» Fakat, şehrin bir saat ötesindeki köyle değil miydik.. Adamdık ama, dağınık, Deleselerden biri soruyor. devlet arasındaki bağın ne olduğunu so biribirine düşman, yolunu şaşırmış adam Ya güneş, biz güneş, istiyoruz.. ran kaç kişidır? Devlet elile büyüyen kaç lar.. Bize yalnız tahsildar gelirdi. DevRe.s gülüyo^: genc köyü kendisine bir «şükranı nimet» let diyince bizim gözümüze umacı gibi birşey görünürdü. Fennî vasıtaların, elektriğin, kon vesilesi yaptnış, orada hiç olmazsa iki yıl Lâfı uzatmıyalım, şimdiye kadar kimforun girdiği yerde güneşe ne lüzum var?. yerleşme fikrini kalbine kazımıştır?. Kaç sesizdik, bize çok gelen giden olurdu. kişi, sabah erkenden şehre giren köylü Korrite reisi haklıdır. Lâkin bunlar bütün nezaketlerine rağmen Amerikan ana teşkilât kanununun ve katarlannın uykusuzluktan bitkin gölge bize yukarıdan, na böyle, bakarlardı. makıne medeniyetinin ruhu, elektriği gü lerini ilgi ile seyretmiştir?. Şurası muhakkaktır ki pek çoklanmız Bazıları gelir, birçok şeyler söyler, konneşe ütün kılmaktır. Elektrik, teneke maforozlar verir, giderdi. Biz kös dınlemihallelere kadar girecek, bu mahalleler da bir köy sevgisi vardır. Fakat, nedense sizdir. Herkese baş sallarız ama adamını de oturanlar, boğazlanndan kestikleri bu sevgi «mukaddes hudkâmlığın» etten da tanınz. paralarla elektrik, telefon, radyo alacak sinirini aşamıyor, kabından taşamıyor, Köylünün bir tek derdi vardır: Köyün lar... Eİektrik tröstlerinin, makine mede bir türlü yığınlann ruhile kaynaşamıyor. içine girecek, onunla kaynaşacak ve ona Niçin böyle konuşuyorum? niyetinin ilerlemesi için, elektriğin güneşi iş gösterecek adam...» Anlatayım: yenmesi lâzım. *** Ankaranm bir saat batısında Balkat SABlHA ZEKERlYYA Balkat muhtan, öyle sanıyorum ki, adlı bir köy vardır. Bu köy 55 evlidir. bütün köylerimizin muhtarlan gibi düşüYarısı çiftçi, yarısı ameledir. Merası olSuadiyede balo mıyan köylünün bütün umudu çatlak nüyor ve konuşuyordu ve bizim gibi yalnız Erenköyünde 38 inci ilkmektebin yok bağırlı tarlalarının kireçleşmiş damarları lâf ebeliği edenlere de güzel bir cevab vermiş oluyordu. sul çocuklarına bakan ve otuzdan fazla na takılıyor. Genel Harbden beri bir Ankara: yavruyu giydiren ve doyuran heyet, Sü türlü belini doğrultamıyan, Ankara gibi S. KANDEMİR adiye plâjı kazinosunda bu çocuklar bir mahrecin burnu dıbinde yaşadığı halde beş on yıldır beş on para biriktiremimenfaatine bir balo tertib etmiştir. Balo Tavsendin teklif ettiği yen köylü devamlı ve tek bir hastalığm bu cumartesi akşamı verilecektir. Güzide esiridir: 2,000,000 sterlin san'atkâr Münir Nurettin ve arkadaşlaBüyük Harbde Bağdad cephesi ku Kimsesizlik!. rının konser heyetinden başka zengin Hemen hepsi haftanm yansını şehirde mandanı olan General Halil, haftahk varyete numaralan da yapılacaktır. Tergeçirir. Hemen her köylünün bir ayağı «Perşembe» mecmuasma verdiği beyatib heyeti, tutarı yavrulanmıza yardım şehirdedir. Gündüzün gürültüsü, gecenin natta, Kutülâmmarenin muhasarası es için sarfedilecek bu baloya iştirak edecek ışıklan köyün basık kulübelerinin göste nasında kendisine casus Lâvrens tarafınhamiyetli halkımızın nezih ve bol bol rişsiz bir donanmasıdır. Çocuklar yemiş dan değil, İngiliz General Tavsend taeğlenebilmesi için azamî tertibat almıştır. almağa şehre giderler, canı sıkılan ihtiyar rafından, kendisini serbest bırakmak şarProgramda daha birçok sürprizler var j sopasına dayanarak Belediye smınna tile iki milyon İngiliz lirası teklif edildidır. ' kadar uzanır ve oradan halecanh kalenin ğini söylemiştir. Merdivenlerden yukan çıkmağa başlıyan Bayan Leman tekrar bir hafif korku geçirdi. Boğazına tıkanır gibi bir sesle sordu: Affedersiniz; hangi hâdiseleri kastediyorsunuz? Yok. Ben genel surette bahsediyorum.. Bittabi haberiniz olmamıştır. Sevdiğim bir kimseyi kaybettim. Bayan Leman mmldandı: Sade siz mi sevdiğini kaybeden? Birinci katın sofasma varmışlardı. Burada soluk almak için durdular. Bay Ereümend Ekrem TAW îki İtalyan mekteb gemisi Istanbula gelecek Verılen haberlere göre Americo Vesj huecı ve Cristoforo Colombo isminde] italyan donanmasına mensub iki mek \ teb gemisi ağustos içinde İstanbula gelej ceklerdir. Şehrimizde bir hafta kalacalc| olan bu mekteb gemilerinde Livourne Deniz Akademisinden bu sene çıkan ta| lebe bulunmaktadır. Alivre fmdık satışlan Fındık mıntakalarında eski mahsuldeı hiç kalmamıştır. Şimdi yeni mahsul üzeriJ ne alivre satışlar yapılmaktadır. Bunlar çoğu birinciteşrin teslim şartile yapılmak^ tadır. Son satış fiatleri iç fındığm kilosu 5657 kuruş üzerindedir. için bundan başka ne yapılabilirdi? Asla! Diye irkildi. Arkasından, karanlık bil çukura düşüyormuş gibi birşey hissett Kendini tanımaz olmuştu. Biraz tercb hava yutmak üzere pencereye gitti. Aşa ğıda sokak tenha ve sessizdi. Koyu biş gölgeye bürünen eşyada, istihza edici hal vardı. Guya bütün sokak, evlerile kaldırımlarile, kapalı perdelerile ve v< sun tutmuş kiremidlerile Bay Kadriait irade kuvvetini mahtaba aliyordu. O, daha tekrar etti Asla! Esasen, ikisinin arasında tavassut ede cek te ne olacaktı? Ferdiden merham« ummak ölü gözünden yaş beklemek bı bir şeydi. Karısı olsun, metresi olsv herif, kadmlara ıstırab vermekten maraî bir haz duyuyordu. Sonra, Bay Kac onu nerede bulacaktı? Bayan Lemanı başından savdıktan sonra, ihtimal Ferdi, kadmın sırnaşmasından korkara ev değiştirmiş, hatta belki İstanbulda bile uzaklaşmıştı. "Cumhuriyctnin böUmis 4 8 Bu Gönül Böyîe Sevdi Yazan: Ereümend Ekrem Talu Bu son eleme iştirak için bu kadar jstıraba katlanmaktansa, ölmek hayırlı değil miydi? Başını önüne iğdi.. Kollarını yanına bıraktı ve pansiyonun yolunu tuttu.. Kapısımn önüne geldiği zaman, Bay Kadri de eve dönüyordu. Ayşe ölelidenberidir âdet edindiği üzere, müdür, aşina çıktığı bir gölge gördü müydü, adımlannı yavaşlatır, yüzyüze gelmekten çekinirdi. Bu defa tereddüd etti. Sokak karanlık, iyi farkedemiyordu. Bayan Lemanı benzettiğine zahib oldu. Fakat tam kapının eşiğinde karşılaştılar. Kadri: Ben de size onun için yetişip te, söylemek istedim: Her gaib bir değildir. İnsan, bazan muvakkat bir zaman için ayrılanları da gaibden sayar, halbuki.. Bayan Leman, bu sefer, trabzana dayanmak ihtiyacını duydu. Güçlükle nefes alıyordu. Bay Kadri cümlesini tekmilledi: Ümidsizliğe düşüren yalnız ölümdür. Diriler, her zaman geriye gelebilirler. Bayan Leman kendini zorlıyaraİM Bay Kadri: Bunlan bana ne diye söylüyorsu O halde, dedi, rahatsız etmiyenuz?. dedi. Korku ile, Bay Kadrinin yüzüne ba yim. Başka vakit inşallah! Bayan Leman, elile bir selâm verdi kıyordu. Ne diye mi söylüyorum? Çünkü.. ve içeriye girdi. Bay Kadri kendi odasına gelinse, kolÇünkü.. Bay Kadri, bundan ileri gidemiyeceği tuğun üzerine kendini bırakıverdi ve dünı anlıyordu. Birdenbire aklına birşey şünceye daldı. Istırab çeken bir kadmın gelmişti. Bayan Lemanın da imdadına hatın için, dünyada en çok nefret ettiği koşacak, gelmemekte ısrar edeni getirme adamla karşılaşacaktı. ğe çalışacaktı. Evet, Ferdiyi artık kıskanmıyor, onLâkırdınm alt tarafı gelmediğini gö dan nefret ediyordu. Ve ansızın, duvarren Bavan Leman derin derin içini çekti. ları yıkarak etrafa taşan bir sel gibi, bu Beni bu akşam mazur görünüz; nefretin bütün sebebleri karşısma yığılıkendimi iyi hissetmiyorum. verdi. Ferdi olmamış olsaydı Ayşe ölDiyerek, odasına doğru yürüdü. Ar miyecekti. Onu aldatmış, onun sevgisini kasından takib eden Bay Kadri kapıda çiğnemişti, ve sonra da, koluna bır metdurdu. res takıp onu günlerce terketmisti! Öyle ise, size bakmak sırası şimdi Düsüncelerinin bu noktasına gelince, bende.. dedi. Bay Kadrinin rengi attı. Birdenbire, Teşekkür ederim. Zahmet etmeBayan Lemanın da Ferdi kadar, Ayşeyîn. Kardeşim bende misafir, o bana banin öldürülmesinde suçlu bulunduğu akkar. lına gelmişti. Ve biraz evvel, dostile yeGerçekten, kapı aralanmca, içeriden niden birleştirmeyi tasmim ettiği mahluk bir baş uzandı ve Bayan Lemana çıkıştr. ibu idi. Ayşeyi bir ikinci defa öldürmek • AyoL nerelerdesin? Merak ettim. (Arhan vc