13 Hariran CUMHURÎTET SAĞLIK BAHİSLERİ Türkiyede hekim ihtiyacı Ankara Tıp Fakültesi 2 (•) Akay Idaresi ve an'anesi Köprüde Kadıköy iskelesine yana şan her vapurdan bir cenaze çıkar. Caddebostanı, Suadiye, Kadıköy, Haydarpaşadan vapura giren herkes başı önde, adım adım yürür, hüzün içinde bu cenazeyi başları üstünde taşırlar. Her vapurdan çıkan bu ölü kimdir, merakına düşmeyin?.. Bu halkın sabrıdır. Kadıköy iskelesinde halkın çıkabi leceği dört kapı vardır. Fakat bunlar kapanır, halk tek bir kapıdan çıkar. Yüzlerce halkın bir tek kapıdan çıka bılmesi için, herkes bu ölüyü omuzla rmda taşımağa mecburdur. Kapılar hep birden açılsa, halk ra hat rahat, serbest serbest çıksa, acaba Akay ıdaresi bu işte ne zarar görür? Ayıb değil a, ben bu işin zararını bulamadım. Olsa, olsa, Kadıköy iskelesi kurulalıberi, halk bu tek kapıdan çıkmağa alıştırılmıştır, aksi olursa an'ane bo zulur!. Diveceksiniz ki mesele o değil... Bütün kapılar birden açılırsa, çıkan hal kın biletlerini kontrol için her kapıya iki memur koymak lâzım. Tek kapı memur tasarrufu içindir. Ya öyle mi?.. Vapura girerken gişe den bilet alırsınız. Vapurda bir me mur, çıt çıt biletiniği zımbalar. Bu si zin namusunuzu kontroldur. Olur a... Herkese itimad edilemez a... Amma, bİR defa bu namus muayenesinden sonra bir ıkincisi, itimadsızhğın hududunu aşmaz mı?.. Diyeceksiniz ki mesele o değil... Vapurun köşesi bucağı çoktur. Bazıları vapurdaki kontroldan kaçıp saklanabi lirler. Bunun için üçüncü bir kontrol işi sağlama bağlar. Ya öyle mı?.. Bir vapur halkının içinde on bir kuruş için köşe bucak sakla nacak kaç zavallı vardır? Bu birkaç zavallı için yüz binlerce halkı böyle bir itimadsızhk karşısında bırakmak, za manını, sabrmı suiistimal etmek çok egoısımcesıne bir iş olmaz mı?.. Va purdaki kontrol maksada kâfi değılse, o halde ne luzumu var... Tek kapı iş kencesme katlananlara bu katmerli kontrolu da yüklemek halkın haysiyeti namına biraz insafsızlık değil midir? Ruhanî kıyafetler de tarihe karıştı Bugünden itibaren bütün din adamları sivil elbise giyecekler Güneş patlamış on günlerde, ortalığı kasıp ka* vuran sıcağm hüvesini araşbrao batı bilginleri, yani sizin anlı « yacağınız, garb âlimleri, bula bula ne bulmuşlar, biliyor musunuz? Güneşin sathmda bir nokta patlamış ta biz onun için yanıp tutuşuyormuşuz! Zavallı güneş! Nasıl patlamasın? Bir kere, köhnelikte bizden: bizi taşıyan şu kiireden aşaği değildir. îkincisi, kabımıza »ığmamaaa başlıyan biz insanların, kendisine rahat, huzur verdiğimiz yok. Bir yandan, o taraflarda olup biteni anlamak merakile, uçurtmadan başlıya rmk, Stratosfer balonuna kadar uçurm» • dık nesne bırakmadık. Sabahleyin gözünfi açan güneş, kendi hâs malikânesi olan gökyüzünde ne acayip şeylerle karşılaşmadı? Zeppelin adlı irikıyım sueuk kangallan mı, uçak denilen kuş azmanlan nu, takke biçimi geniş paraşütler mi..« Neler görmedi? Insanlann yalnız bu küstahane cüretıeri, güneşi hırsından patlatmağa elverir.cen. diğer yandan, upuzun dürbünlerin, '.«ndi harimini gizliden gizliye dikiz et H^ini gördü. Komsunun kızını gözetliyen ivsırık zendostlar gibi, isini, gücünü bırakıp ta, kendi içinde neler döndüğünü anlamak istiyenler sezdi. ProfesBr Dr. Fahreddin Kerim G5kay Geçen yazımızda memleketimizin nü fus sayısına nisbetle mevcud hekim mikdannın azlığını tesbit etmiş, ana yurdun sağlık ihtiyacını gidermek üzere devlet merkezinde ikinci bir Tıb Fakültesi açılması lüzumunu işaret etmiştik. Bu yazı mızda bu zaruretin ihsaî delıllehni teşrih etmek istiyorum. Evvelemirde yurdumu zun nüfus artma vaziyeti yüzümüzü güldürecek şekildedir. Nüfus artmamız nis betinde hekim sayısının da çoğalman gereklidir. îşte Istanbul Tıb Fakültesinde serbest, yurdlu, asker talebenin mikdarı ve çıkacak mezunlar sayısı bu ihtiyacı gidermeğe kâfi gelmemektedir. Bunu isbat için evvelâ nüfus sayıınızın çoğalma nisbetinf tahlil edelim. 2576 sayılı kanun hiikmüne göre yeniden yazılanları da hesaba katarsak bugün memleket nüfusu 16,000,000 u geçmiş vaziyettedir. Bir iilkede nüfus çoğalması doğum ve öliim nisbetleri arasındaki farkla tahassul edrr. Sağlık ve îçtimaî Yardım Bakanlığmın • hazırladığı istatistikleri gözden geçirdi ğimiz zaman memleketimizde bu farkın bılhassa sıtma mücadelesi tatbık edcn mmtakalarda doğum nisbetinin 1926 ile 1930 arasında binde 35,9 nisbetinde iken, 1929 birinciteşrin ile 1930 eylul arasmda binde 39 a çıktığmı memnuniyetle göriiyoruz. Sıtma savaşı yapılan köyler devamlı bir surette Sağlık Bakanhğı me murlarının kontrolu altmda bulunduğu icin orada yapılan araştırmalar ve ihsaî delillerdem müsbet sonunçlar ahnabilir. Diğer memleketlerdeki halihazır doğum nisbeti Almanya ve îtalya gibi harbder evvel sayısı çoğalmış memleketler dahi dahil olduğu halde Umumî Harbden evvelkine nisbetle bir azalma göstermek tedir. Memleketimizdeki genel b'lüm sa yısı bin nüfus için yakinî 20 kabul edilirse her yıl binde 15 nisbetinde doğum farkile nüfus sayımızın arttıs;ı görülür. GönIümüz arzu eder ki binde 33 derecesinetsin. îstanbul Tıb Fakültesindeki mevcud talebe miktarı gözönüne getirilınce bir fakülte ve hatta iki fakülte ile istenilen sayının temin edilemiyeceği aşikârdır. Geçen yıl ihzariden Tıb Fakültesi birinci smıfına 401 talebe geçmiştir. Beş vıl lık talebe hayatında bu mikdarın yüzdc 20 azaldığını düşünürsek vasatî olarak 321 kisi hekim çıkması icab eder. Bu suretle 1939 senesi sonunda hekim sayımız 3660, 1940 da 3820 oluyor. Bu tarihe kadar olan talebe sayısında bir değişıklik yapmağa hiç şüphesiz imkân yoktur. Eğer bu sene ikinci bir tıb fakültesi acılarak her sene iki fakülteye 777 talebe alınacak olursa 1941 de mezun sayısı yüzde 20 eksilme ile 544 olur. Ve 1955 senesine kadar bu suretle talebe alınması devam ettiği takdirde 1960 senesinde çıkacak mezunlarla memlekette hekim sayısı 11,604 ü bulmuş olur. Belki denilebilir ki Ankarada ikinci bir Tıb fakültesi açılacağına Istanbulda takviye edılerek talebe sayısı çoğaltılsın. Tıb fakültesi profesörler meclisınin geçen seneki toplantılanndan birinde bu mesele ehemmiyetle tetkik edilmiş bu günkü personel klinik müessese ve lâboratuarlann hacmi ve kadrosıle hekim yetiştirmek için yılda 300 kişilık bir talebe kafılesile kifayet edılmesinin gerekli olduğu tesbit edilmiştir. Muhtelıf memle ketlerdeki tıb fakültesi sayısı araştınlacak olursa Amerikada bir milyon üç yüz seksen bine bir fakülte isabet ettiği, 87 tıb fakültesi bulunduğu; İtalyada iki milyon elli beş bin nüfusa bir isabet ettiği yirmi fakülte; Almanyada 2727000 e bir fakülte üzerinden 22; Yugoslavyada 4 milyona bir fakülte üzerinden üç" fakülte; Romanyada 3,333,000 e bir fakülte üzerinden üç fakülte, Fransada beş milyona bir fakülte üzerinden sekiz fakülte, Lehistanda 7,125,000 e bir fakülte üzerinden 4 fakjilte bulunduğu ilâ.. görülür i ' Sağda Papa Eftim yeni ktyafetile, tolda uicîl bir Ram papam, ortada bir arkadaşımızla görüşen bir 5ör, aşağıda tarihe karışan Ermtni ruhani kıyafcti (Baştaraft 1 inei $ahifede) Diğer taraftan ruhanî reisler de dahil olmak üzere hiçbir dinî vazife sahibinin bu istisnaiyeti istemediği söyleniyor. Netice henüz malum değıldır. Hocaların kıyafeti îstanbul müftiliği din adamlan için çok şık elbiseler hazırlamıştır. Bu elbiselerin umumî elbiselerden hiçbir farkı yoktur. Hocalar namaz vakitlerinde camide duracak olan cüppe ve sarıklarını gıye cekler, namaz bitince herkes gıbi cami den sivil olarak cıkacaklardır. Mahalle imamları mıntakaları içerisinde cenazeleri olduğu zaman cüppe ve sarıklarını ar kalarında bulunduracaklar, ve dinî merasimden sonra hemen çıkaracaklardır. Bütün bunlar, anlaşalıyor ki, güneşi çileden çıkardı. Kızdıkça kızdı... Kabardıkça kabardı... Ikındıkça ıkındı... Ve Papazlann hazırladıklan elbiseler, sinihayet, işte patlayıverdi. yah, lâciverd, kahve rengi ve gri olmak Kim bilir? Belki işin içyüzü bundan üzere dört renktir. Ve elbiselerinin renkda ibaret değildir. Acaba, bir daha da lerine uygun şapkalar almışlardır. Rum papazlan dün saçlarını da kestirmişler tecrübesini tekrarlamağa pek iştihalı görünmemesine nazaran, profesör Pikar, dir. vükseldıâi zaman, güneşin bir tarafına baSörlerin kıyafeti ve dömigarton lonunu ilijtirdi de o mu patlattı? »açlar Hıristiyan ruhaniler * A»]rı Anâum nıshrti 1171ın sentW rUvam ?c ıııemlcKcı'fmlZde flcînci bir Ulusumuzdaki aile bağlıhğı, bu bağı , yıkan kötü itiyadların ulusumuzda yer etmemesi bizim ümidimizi artbrmaktadır. Memleketimizdeki umumî refah ve umran çalışmasmın verimleri basladıkça ölüm nisbetinin de ineceğmi gözönüne getirirsek nüfus artmamız önümüzdeki vıllarda daha ziyadelesecek. binde 15 fark sayısı da çoğalacakür. Biz şımdılık bu binde 15 nisbetini ele alarak savı artmamızı tesbit edersek 25 yıl sonra Türkiye nüfusu 23,215,102 yi bulacaktır. Bu müddet içerisinde memlekete yerleştirılecek göçmenler ve onların artması da düsünülürse nüfus sayımızın tahmin ettiğimizden de fazla olacağını ve bu suretle memlekette ekonomik gelişinin de feyizli netice vereceğini, Türkiyenin tabiî zenginliklerinin artacağını, iç pazarlanmızda üriinlerimizin kolaylıkla sarfedileceğini gözönüne getirerek memleketimizin parlak geleceğini düşünmeliyiz. Nüfus sayısındaki bu artmayı hekim mevcudu artmasının kovalaması lâzımdır. Geçen sayımızda i«aret ettiğimiz üzere arsıulusal formüller içerisinde iki bin nüfusa bir hekim lâzım olduğunu düşünürsek 25 yıl sonra 11,600 hekimimiz bulunması icab eder. Halihazırda mevcud 2900 hekim çıkarılırsa 8700 hekim ihtiyacı göze çarpar. Bu miktardan her sene kaybolan hekim adedini indirmek lâzım gelir. Bu mikdar \asatî olarak bizde ve baska ülkelrrde binde 20 olarak kabul edilmiştir. İşte yıllık bu kaybı da düşünerek 25 yıl için daha fazla hekime ihtiyacımız olduğu anla jilıyor. Hazinedeki mücevherle re kıymet mi konuyor? Kisve kanunu bugün tatbık edileceğin'5Vkay*fdaresi, bu h^sablâri, bîı muha <ien, papazlar mehafilinde dün büyük bir fâkuhenîn lüzumu anlaşılır. Fakültelercjeki. tedrisa kemeyi yapabihr. Bu olsa, olsa, Kadı faaliyet görülmüştür. Memleketimizde tımızm veçhesi ne olmalıdır. Diğer mem köy iskelesi kurulaîıberi halk tiçkon kalan katolik papazlan ve sörler bugünleketlerdeki pletor ne haldedır. Onu da troldan geçmeğe alışmıştır. Aksi olursa, den itibaren sokaklarda sivil kıyafetle gean'ane bozulur! gelecek yazımıza bırakalım. zeceklerinden, dün elbiselerini hazırla*#* Prof. Dr. F. K. CÖKAY Ya, zavallı halk. sessiz sadasız, huşu mışlardır. (*) Bırincı yazı 20 mayıs 1935 tarihü içinde omuzlarındaki cenazeyi taşırken, sayımızdadır. başlarına çarpan karyola sustalarına, satıcıların sebze küfelerine, hamallarm ' sırtındaki saman demetlerme ne buyut rulur?.. Bu da mı tasarruf içindir?.. Kaı palı kapılardan birisi bunlara açılsa, insanlar ayrı, eşya ayrı kapıdan çıksa, Pariste çıkan Lö Jurnal gazetesi bir Akay idaresındeki bütçe açığı acaba kaç gün evvelki sayısında Türk hüku kaça çıkar?.. Aayıb değil a. ben bu ince metının mütehassıs muhammınler tu hesabı yapamadım. Ben Akay idaretarak hazinedeki kıymetli taht ve tac sinde eşyaya tahsis edılen kapı, kova larla yuz binlerce mücevhere kıymet cağı memurun ücretile, halkın kaybettiği zamanın kıymetini kantara vur takdir edeceğini, bunların değerinin idum, birisi bana karmca gibi, ötekisi ki mılyarı geçmekte olduğunu yazıyorfil gibi göründü. du. Salâhiyettar yerlerde tahkikat yapAkay idaresi, insanlarla eşyanm bir tık. Evvelâ mevzuu bahıs mucevherler j kapıdan çıkması iptidaî bir sistem olduburada değıllerdir. Bunlardan tarıhî ğunu bılır... Bılir ama, Kadıköy iske kıymeti haiz olmıyanlar vaktıle ayrıl lesi kurulaîıberi insanlarla eşya bu tek kapıdan çıkarlar, aksi olursa an'ane bomış ve Ankaraya nakledilmiştir. zulur!. Müzemizde esasen tac yoktur. Malum SABlHA ZEKERİYYA ve meşhur bir, iki taht vardır ki bunLlışı sergilerinden biri lar da Müzede mühafaza altındadır Yozgadda kültür faaliyeti Adana (Hususî) Her yıl olduğu Ankaradaki mucevherler yüzün ve saYozgad (HUMJSÎ) Vilâyetimizde gibi bu yıl da ılkmekteblerimiz, ço ire gıbi şeylerle gayet kıymetli bir el bilhassa kültür işine fazla ehemmiyet vemastan ibarettir. Bunlara kıymet tak rilmektedır. İlbay Baranın himmetile cuklarımızın bir ders yılı içindeki emeklerile meydana getirilmiş el isledir edileceği evvelce de yazılmıştı. Fa köylerde modern plânlarla 3 ve 5 dershaneli okula binaları yapılmaktadır. Oğ rıle çok güzel sergiler açtılar. Daha eskat halen yapılmış birşey olmadığı ve retmenler büyük azad aylarında köylerin ki yıllarda bütün ilkmekteblerin bu bunun eski rivayetlerden ibaret bu den ayrılmıyarak yapı işlerini takib et gibi eserleri bir araya toplanarak tek bir sergıde teshir edilirdi. Bir iki yıllunduğu söyleniyor. meğe karar vermişlerdir ve arzum, hararetini mühafaza edecektir. Ayse! Ben sizin kara gün dostunuz olmayı kurmuştum. Aldanmısım. Sizi meğer çılgın gibi seviyormuşum. Zira sizi görememek tehdidi ile karşılaşır karşılaşmaz size bunları yazmak cüretini buldum. Ümid ederim ki reddetmezsiniz. Bugünkü viraneliğin üzerine içinde yaşıyacağımız sarayın temellerini atmak sizin elinizdedir. Bunu düşündükçe fena oluyorum.. Yüreğim hızlı hızh çarpıyor.. Haykır mak istiyorum. Ayşe! Cevabınızı, ıshrabla bekliyo rum. Ben size sırrımı faşetmek cesare tini gösterdim. Siz benim kadar cesur olamıyacak mısınız?. Gece sonuna erdi.. Tanyeri ağarıyor. Bu, uzun ömrümün ilk doğan sabahı dır; çünkü içinde siz varsmız. Cevabınızı alamazsam, bunun tekrar, en karanhk biı geceye inkılâb etmesinden korkuyorum. Ruhum mustarib.. Gönlüm ümidli... Seviyorum.. Sizi seviyorum, Ayşe!» 10 Dünyada, hiçbir insan yoktur ki, velev bir an için, kendi kendının fevkine yükselmenin sarhoşluğunu tatmamış ol sun. Yüksek ve derin duygular, tıpkı kasırgalar gıbi, sağlam dalları da, kuru yapraklann yanında sürükler. Mektubunu yazıp bitirdikten sonra, Bay Kadri onu bir daha, dikkatle gözden geçirdi. Bu düşünceleri, böyle bir hararetle ifade etmiş olmasına hayret etmedi. İnsan, yükseğe çıktıktan sonra, ufkun sonsuzluğuna ve yeniliğine şaşmaz olur. Yazmıs olduğu şeyler, ikrarı lâzım olan bir hakikatten ibaretti. Mektubu zarfladı, kapadı. Üzerine adresini koydu, pulunu yapıştırdı, ve bir dakika gecikmesine kail olamadığı için, bizzat postaya götürdü. Sabahın ancak üçü, üç buçuğu idi. Donuk bir fecir, gök yüzünü eflâtun bir renge boyuyordu. Otede berıde, çöpçüler. aç kedilerin ağzından kurtardıklan süprüntüleri, kırık dökük arabalara doldurmakta idiler. Koca îstanbul henüz uyanmağa başlıyordu. Bay Kadri, Sirkeci tramvaylarının dönemeç noktasındaki posta kutusuna mektubunu attı. Zarf, bo; kutunun içine, ku Sörlere gelince, bunlar da «kostüm tayyör» giymeğe karar vermişler ve yeni elbiselerini kendılerı dıkmişlerdır. Evvelce ruhanî kılıkla gezdikleri zaman beyaz ve dar şapkalarına sığdırmak için saçlarını sıfır makme ile kesen sörler, kıyafet kanununun neşrindenberi saçlannı kesmediklerinden, altı aydanberi saçlan oldukça uzamıştır. Bununla beraber, sörler daha 15 gün kadar mekteblerinde meşgul olacaklanndan o zamana kadar saçlarının biraz daha uzıyacagjnı umuyorlar, Evasen bugün bile sörlerin saçlan «dömıgarson» adım verdikleri şekli almış bulunuyor. Yoksa bizim Bay Fatin, her gün gözlerini dıke dike, akibet nazar değdirdi de, güneşi çatlattı mı? Her halde, ortada bir şey var, amma, nereden ileri geldiği şimdilik belli değil. Ve bu anlasıla dursun, sıra bize geldi... Biz de sıcaktan patlıvoruz. Ercümend Ekrem TALU Taksilerin körüklü yapılması isteniyor Adana ilkmekteblerinde açılan sergiler Îstanbul Beledıyesi taksıde çahşan otomobillerin üst kısımlarınm arka pencereleri hizalarmdan kesilerek körük yaptırılmasım mecburî tutmuştur. Ermeni papazlarına gelince, bunlann Şoförler Tayyare cemiyetıne müraca njhanî kıyafeti de artık tarihe karışmıştır. atle her otomobilde bunu yapmak için iki üç yüz lira sarfetmek mecburiye tinde olduklarını, halbuki bu paranın da harice gideceğini söyliyerek Bele diye bu işten vazgeçtiği takdirde bu paraları hava koruma teşkilâtına terke hazır oldtıklarını sovlemişlerdir. İş Belediyeye taalluk ettıği için vazıyet a lâkadar makamlara bildirilmiştir. Bu h'isusta biz tahkikat yaptık. Belediye den bize verılen malumatta: Belediyenin takside lüks otomobil çalışmasına mâni olmak için bir tip taksi kabul ettiğini, yenı arabaların bu taksiye uymak mecburiyetinde olduklarını, bunun ayni zamanda kazalara karşı mühafaza tertibatını da ihtiva edecejini, bilhassa camların kınlmaz şekılde ve şoför mahallmin ayrı olarak yapılmak lâzım geldiği sövlenmiştir. ve mekteb ı muattimleri dır bu usul kaldırılarak her mektebin kendi el işlerini kendi yapısında yayması şekli tatbik edilmektedir. Bilhassa çocuk velilerinin sevinerek ve imrenerek ziyaret ettikleri bu sergiler, bu yıl bir kısım halk tarafından da alâka ile gezilmiş ve görülmüştür. Birdenbire titremeğe basladı. Sabahın, önce hoş gelen serinliği, şimdi, kendisini üsütüyordu. Kapkara parmakhklarm manzarası da bu soğukluğu artırmakta idi. Parktan girdıği gibi çıktı; ve nihayet biraz uyumağa karar vererek, pansivona döndü. Lâkin soyunmakta çok zahmet çekti. Yatak ta buz gibi idi. Odayı dcJduran esva da, bir duman içerisinde görünüyordu. Mektubuna cevab almak için, belki de yirmi dört saat beklemek lâzım gelece ğini düşünerek, bir kat daha fenalaştı. Fakat birdenbire gevşedi; gözleri kapa nıverdi ve bir boşluğa doğru kaymakta olduğunu hisseder gibi oldu. Tamamile zebun olarak, Bay Kadri bayılmıştı. Kendine geldiği zaman, ba sıucunda Madam Perla ile bir de yabancı şahsın durduklarını hayretle gördü. Madam Perla gerçekten memnun görünüyor, yabancı sahıs ise ısmarlama bir alâka gösteriyordu. Pansiyoncu kadın: Geçmiş olsun! dedi; nasılsınız şim ADLÎYEDE Madam Elmasyanm katilleri bulunamıyor Sarıyerde Madam Elmasyanı öldür mekle suçlu terzi \ ; ahanla rencber Ali adlı iki kişi hakkmda birinci sulh ceza hâkimliği tevkif kararı vermişti. Müddeiumumılığın yaptığı araştırmaIarda hiçbir sonunc çıkmamış ve suçlulann bırakılmalanna karar verilmistir. di? Yabancı sahıs öteden atıldı: Artık bugün istirahat etsinler.. Lâzım olursa, benı gene çağınrsınız. Bir de recete karalayıp, komodinin üzerine bıraktı ve çıktı. Madam Perla hekimi kapıya kadar teşyi ederken, Bay Kadri kendi kendmi yokluyordu. îki elini alnında gezdirdi. Yeniden hakikat âlemine rücua çalışı yordu. Fakat ilk hamlede, düşüncesi, bıraktığı noktaya avdet etti. Beklemek ıstırabmı düşünerek bavılmıştı.. Ayıhr ayılmaz gene o ıstırab endişesile karşılaji yordu. Hafif mırıldandı: Postavı... Madam Perla: Aman! dedi. Gene mi eaiısmak istiyorsunuz? Doktor yasak etti.. Bir lâhze kendini toplamak ister gibi duran Bay Kadri sordu: Bugün ne, günlerden? 4 * •Cumhuriyet.. in t»friko«« 27 | Bu Gönül S Böyle Sevdi • Yazan: Ercümend Ekrem Talu Bu sözlerimi boş sanmayınız: Gönlümle beraber canım da sizindir. Isyan da etmeyiniz:" Ailede, sadakat karçıhklı olur; ve birinin terkettiği yuva. kudsiyetini kaybeder. Esasen sizin üzerînizde benim de haklanm yok mu? O, sizinle evleneli birkaç sene olmuş ise, benim size karşı bağlılığım ezel ile beraber başlar. $ayed, içinizde benim hakkımda da şüphe ve tereddüd varsa, onları da si liniz. Eğer size: «Benim olunuz.. Büs bütün ve daima benim olunuz!.» diyor »am, kendime güvendiğim içindir. Yirmi yıl sonra da, tıpkı bugünkü gibi sevgim yuya düşen bir çakıl parçası gibi, hafif bir ses vererek düştü Bay Kadri: Eh! dedi.. Şimdi artık, cevab bekliyelım! Ve gerisin geriye, evinin yolunu tut tu. Kendini tamamile sakin, zinde hissedivordu. Uykusuz geçen bu gece onu sarsmamıstı. Yalnız, adımlarım pek serbest atamıvordu. Her basısta müvaze nesini kollamak mecburiyetinde idi. Pansiyonun hizasına gelince, iceriye girmekten vaz gecti.. Sola kıvrıldı.. Parka doğru yürüdü. Buna sebeb yoktu. Sadece sabahm temiz ve serin havası sinirlerine iyi gelmisti. Parkın acık duran parmaklıklı kapuından daldı. Derhal garıb bir hisse kapıldı. Kendini, bu parmak lıkların arkasında mahpus addetti. İçinde, kaçıp kurtulmak arzusu uyandı. Ayseden cevab gelecek olursa, evde bulunmak istiyordu. Fakat, ya bu cevabı, Ayşe, daireye bizzat getirip te bırakırsa?.. Yaz dığı mektubun içerisinde, cevabın hangi adrese gönderileceğini tasrih etmedijjpne nadim oldu. Salİ. Salı mı? (Arhan var)