27Nisanl935 Cumhuriyet I n dl D B a D Kalimnosta isyan a aa mıtınıg. Zelzeleleri vukuundan evvel öğrenmek kabil olacak mı? Rasadhanede bir tetkik ve kıymetli ilim adamımız Fatin ile şayanı dikkat bir mülâkat însan Boğaziçinde Anadolu yakasının en yüksek tepelerinden birine kurulmuş olan Kandilli Rasadhanesini ziyaret ettiği zaman yalnız ilmî bir müesseseyi görmüş olmakla kalmı yor, ayni zamanda Boğazan şaheser güzelliğini doya doya seyretmek fırsaürn da kazanıyor. Rasadhanede pencereleri bu harikulâde dekorla süslü bir odaya kıymetli âlimimiz Fatinle karşı karşıyayız. Rasadhane Müdürü anlatıyor: Müessesemiz içinde bulundu ğumuz ilkbahar mevsimi gibi inkişafınm başlangıcındadır. Dünya mües seselerile aramızdakı mesafeyi günden güne azaltmağa var kuvvetimiz le çalışıyoruz. Nekadar güç olsa da onlara her halde yetişeceğiz. Ben yetışemezsem benden sonra gelenler Rasadhane Mudürü Fatin yetişeceklerdir. Yürüdüğümüz yolu bünü ve Rasadhane atölyesini de gezdaima bu bakımdan tesviye etmek dık. teyiz. İlerilerken ne patırdı, gürültü Fatine sordum: yapar, ne de böyle bir harekete kıy Bütün bu tetkikaü yapmak, bu met verıriz. Asırlardanberi gelen ve kayidleri tutmakla ne olacak? Bu kaasırlardan sonra da kalmağa namzed kadar büyük sâyin gayesi nedir? Şimolan ilim müesseselerinin geçirdik diye kadar ne gibi istifade temin eleri bütün safhalan gözönüne alarak dilmiştir.? daima ayni olan tabiî tekâmül yol Beşerin daima üzerinde didindilarını bu safhadan mümkün olduğu ği bir gaye tabiatin siyah tahtası üzekadar çabuk geçmek şartile takib etrinde peyderpey çoğalan meçhulleri mekteyiz. İşte görduğünüz tesisat Du kaldırarak bunların yerlerine ma tarzı takibin mahsulleridir. Bir ra lumlan ikame etmektir. Zelzele kasadhane tesisatının muayyen bif yidleri bilgilerimiz karşısında daima müddeti var mı? diye soruyorsunuz. bir x meçhulünü halledebilmek için Hayır yoktur. Bugünün en yüksek ra lâzım gelen muadeleden başka bir sadhanesi yarın için daha ilerideki şey değildir. Bilgilerimizle arzımızjn bir haddi hedef alarak ona göre yebünyevî ve fizüd evsafı hakkında bir ni vaziyetler almaktadır. Siz gazeteJtaç kilometro derinliğinden içeriye ciler herkesi alâkadar eden dünya tenüfuz edemiyoruz. rakkiyatını günü gününe takib ederJeoloji ilmi kendi mukaddematıle siniz. Eğer bu terakkide bir tevak arzın pek ince bir tabakai sathiye kuf görürseniz o vakit, hükmedıniz sile meşgul olabiliyor ve biraz derinkı dığer ilim müesseselerile beraber liğe gidebilmek için diğer ilim tabarasadhanenın de inkişafı artık sabit kalarma aid dört manivelâ kolun bir hadde dayanmıştır. dan istifade etmek mecburiyetinde Üstadm masasında üzeri garib çizkalıyor. Bunun biri ve en mühimmi gilerle dolu bırkaç fotoğraf kâğıdı zelzeledir. Yani zelzeleleri husule geduruyordu. Bunların ne olduğıınu tıren dalgaların tetkikidir. Bunu şöysordum. Zelzele kâğıdı imiş. <Yeni le izah edebilirim: mi, yakınımızda mı> dedim. Japon Bilirsiniz ki bir çalgı aletinin çı yada imiş. Kâğıd üzerinde izahat ver kardığı ses bir ihtizazın intikalinden di. Dalgaları gösterdi. Dalgaların tuibarettir. Bir musikişinas gelen se lü~on santime kadar varıyordu. Dünsin hangi telden olduğunu ve hangi yanın öbür ucundan gelen bir zelze perdede bulunduğunu anlar. Savtçı lenin burada on santim dalga yap bir fizik âlimi ise gelen sesin saniyeması inanılacak birşey değil. Meğer de nekadar dalgalandığını, telin tu alet zelzelenin buraya verdıği dalgalünü, kalınlığını ve tesirini bilir ve yı bin defa büyütürmüş. Bunu ya eğer telin yanmdaki şiddeti ve se kından tetkik için Rasadhaneyi gezsin hasıl olduğu zamanı da kendine meğe başladık, kütüphaneyi, meteoro söylerlerse telle kendi arasındaki boşloji bahçesinı, meteoroloji dairesıni, luğu hangi maddenin doldurmuş ol saat dairesıni bir itinayi mahsusla duğunu kestirir. İşte bunun gibi Asmuhafaza altına alınmış olan heyet yanın öbür ucunda husule gelen şu rakkaslarmı ve kronograf odasım, sis zelzele iki bin, iki bin beş yüz kilo mograf dairesini ve içerisine üç dört metro kadar derınliklerden geçen bir kapı geçildikten sonra girilebilen sisyol takib ederek buraya kadar gel mograf aletlerinin bulunduğu odayı miştir. İşte şimdiye kadar yapılan bir gördükten sonra dürbun binasının bu tetkik neticesidir ki sathı arzın 58 lunduğu yere geldik. kilometro derinliğinde bir tabakai Hemen bitmek üzere olan bu bina mütemadiye bulunduğu ve bu taba nm bodrum katmda yeni birçok alekai mütemadiyeden sonra gene git tin yerleri yapılmakta ve hazırlan tikçe yumuşadığı ve köspe haline geçmaktadır ki bunların en mühimmı tiği, 2500 kilometro derinliğinde di arzın cazibesini tayine yarayan bir ğer bir tabakai mütemadiye ile çevnevi rakkasmış. Alet imal edilmiş ve rılmış bir merkez küresi bulunduğu Almanyadaki Potestam müessesesinve bu merkez küresinin kesafetinin çede tecrübeleri yapılmış, bu bir iki ay lik kesafetinde olduğu anlaşılmıstır. zarfında getirüerek yerine konula Tabiidir ki yeni yeni tetkikat bu macakmış. Binanm üstkatındaki büvük lumatın üzerine birçok üâveler koyadürbünü de gördükten sonra mikna caktır. îhtimal ki bir müddet sonra tis barakalannı gezdik ve nihayet bir mmtakada hareketi arzın vukuumemleket hartasımn msfınnehar nu vaktinden evvel haber vermek immebdei olarak intihab edilen paviyokânı hasıl olacak. nasıl ki bazı âlimna geldik ve burada msfınnehar dürler bu hususta çalışıyorlar ve bazı Halkla asker arasmda gene çarpışmalar oldu Atina 26 (Hususî muhabirimiz den) Proiya gazetesi şu havadisi vermektedir: « Kalimnosta kilise meselesi için yeniden kanlı hâdiseler zuhur etmiş, ve askerle ahali arasında üç gün musademeler olmuştur. Bu musademelerde Kayonis isminde biri öldü rülmüş ve bunun tabiî bir ölümle öldüğüne dair rapor vermiyen doktor Kerjatis te yaralanmıştır. Daha pek çok yaralı vardır. Adada örfî idare ilân edilerek mektebler ve kiliseler kapatılmış, ve li se bir emirname ile lâğvedilmiştir. Ahalinin ileri gelenlerinden birçok kimseler, kadm ve çocuklar da dahil ol duğu halde hapsedilmiştir. Bu kadın ne yapsın? D'mlomatlar ve gazeteciler Cenevrede bulunan arkadaşım, bana şöyle yazıyordu: «Uluslar Kurumu sarayında Avrupa ga zetecilerine verilen «ada.T^ ve bir nevi hasbî «millet vekilliği» payelerinin gözalıcı misallerile karşılaştıkca içim sızlamadı değil... Bugünkü garb dünyasuun karayağız bir Meternihi olan Lavali görüyorum. Konseydeki münakaşadan epeyce terli çıkmış.. Fransız muhabirleri ona ko şuştular. Siyaset âleminin şöhretli Na polyonu hemen bu neşeli Paris çocuklannın kollanna girdi: O, bonjur monviyö, işler yolunda!. Gelin konuşalım da Fransaya haber verin... Ve kırk yıllık ahbablar gibi gülüşe gülüşe uzaklaştılar. Bir koridorun so nunda şu levha gözü me ilişti: « B ü y ü k Britanya Hariciye Nazın Sir Con Saymon Ingiliz gazetecilerinin fayf o kloka (saat beş çayı) na gelmelerini rica eder.» Ve her milletin resmî mümessilıle efkân umumiye mümessili daima kuvvetli bir arkadaş bağhlığı içinde kol kola...» Arkadaşımın mektubunu burada bırakarak başka âlemlere daldım. Sık sık Cenevreye gitmeğe Türk gazetecileri de alışsalar şüphe yok ki bizim Hari ciye Vekili de Avrupah meslektaşla nndan geri kalmaz. Ancak benim ha bramı cımbızlıyan hâdiseler var ki gözlerimizde büyüklerin tesamuhuna rağ men vakit vakit «gazeteci makulesi» ne reva görülen soğuk muameleler ve hi çe sayılmalarla doludur. Vekillerin kolumuza girmesinden, ziyafetler vermesinden vazgeçtik; tâli memurlann ga zeteciyi adam ve vatandaj yerine koymağa alı§tıklannı görsek, bize kâfı.. O da olur inşallah!... Mavi Tuna tehlikesi: Tuna valsı vardır ki bilen ler bayılırlar Çok güzeldir. O dalgalanma ğa başladığı za/3n gözlerinizin önünde Tuna nanî bir cennet ırmağı gibi şimdi ağır ve kayan, şimdi gürleyip sıçrayan şelâleler halinde bütün kâinah doldu rur, ve siz musikinin ahengi içinde bü tün boşluğa taşan bir hulyadan sarhoş, sanki göklerde uçarsınız... Meğer bir de Mavi Tuna tehlikesi varmış, ve bu İngiltereyi korkutan bir umacı imiş. (Taymis) gazetesi diyor ki: Biz Holandanın tamlığını andı mız alhna almağı bile istemiye istemi ye yapmışızdır, nerede kaldı ki Tuna ve Vistül boylannda kendimize böyle belâlı işler arayalım!.. Anlaşılıyor ki Ingjltere Manştan beri tarafa gecmekte çok ihtiyath, hatta geçmemeğe kat'iyetle kararhdır. Ingilterenin belki Ingiliz efkân umumiye sini ayarnr diye Mavi Tuna valsını bile kendi ülkesinde yasak edecek halde olduğu görülüyor. Bu bir gerçeklikse Avrupa işlerinde Ingiliz siyasasma bel bağlayanlar yaman surette aldanryor lar demektir. Hal böyle iken Bulgar Krah Hazretlerinin Tuna boylanndan kalkarak Taymis kıyılanna kadar git meği düşünmesi beyhude bir malihul ya sayılabilir. Ne çare ki dünya işleri işte böyle hayalle hakikat arasında çalkana çalkana orsaboca yürüyüp gidiyor! Devlet m (nuriyetinde çahşanlar her ay devlet kas"cisına maaşlan nisberin de bir para bırakırlar. Otuz sene, kırk sene devlete çalışan adam, öldükten sonra ailesınin bu parayı alacağını bi lir, teselli bulur. Kendince hayat sigortasına yazılmışbr, öldükten sonra ka « nsı, çocuklan onun bu mirasını hak ketmişlerdir. *** Ticarette scrbest mesleklerde çalı şanlar, hayat yükünü beraber taşryan arkadaşuıa, çe§id çeşid varidat bıra kır. Hayat sigortasına yazılrr. öldük ten sonra bu para kansınm çocuklannmdır. Bununla teselli bulur. *** Memur ölür. Kansı bu parayı alabilir. Amma, evlenmeroek çartüe. Tüccar ölür. Kadın parayı alır. Isterse erlenir, isterse yalnız yaşar. Hiç kimscye hesab vermeğe mecbur değildir **• Selânikte komünist takibatı Selânik 26 (Hususî) Burada Gambeta caddesinde komünistlerin elebaşılanndan aln kişinin toplanarak müzakerelerde bulunacaklan zabıta tarafından haber alınmakla baskın yapılmışur. Komünistler ele geçirileme miş ise de plânlan hakkında mühim vesaik elde edilmistir. Bir facia Prag 26 (A.A.) Dün gece Mo ravyada Kromery civarmda çok feci bir kaza olmuştur. Karanlıkta yolda süratle ilerliyen bir kamyon, gece taliminden dönen askerlere çarpmış ve 28 kişiyi devirerek bir çukura saplanmış, şoför geriye manevra yap mış ve kamyon askerlerin vücudü üzerinden tekrar geçerek on birini çok ağır surette yaralamıştır. Şoför tev kif edilmistir. Türkiyede devlet kasasından ma aş alan 132,000 dul vardır. Bunlar evlenemezler. Evlenirlerse maaşlannı kaybederler. Yeni bir izdivacda hayatlarınm ne dereceye kadar sigortah olduğunu bilmedikleri için bu maaşı feda edemezler. îstedikleri zaman iş bulacaklanndan da emra değillerdir. Iş için hazırlanmamışlardır *** Dul bir kadmın da bekâr ve dul bir erkek gibi tabiî ihtiyaclan vardır. Evlenememek, hayattaki emniyetsizlik, onu bu tabiî ihtiyaçlarmı gizlı talrni ne sevkeder. *** Memurun devlet kasasma yabrdıgı hayat sıgortası, neden kadına kalmı; bir miras değil de, tüccann bırakbgı hayat sigortası bir mirastır? Miras, kadının istiklâline kanşamaz. Ancak erkek böyle bir şart koyarsa, kadın bundan mahrum olabilir. Bu iki hayat sigortası arasındaki fark nedir? **• Maliyece hazırlanan yeni bir Uyiha, metres hayatı yaşıyan kadınlarm da tekaüd aylıklannı kaybedecekle rini söylüyor. Dul kadm evlenmesin... Metres hayatı yaşamasın... Peki, ne yapsın? Bir hakkın zaruretile zaruri bir ihtiyacı telif etmek mümkün mü? î 4 Nevyorkta iki idam Nevyork 26 (A.A ) Bir polisi öldürmekle suçlu ve biri on yedi, di ğeri yirmi yaşmda olan iki gene ge ce elektrikle idam edilmişlerdir. aydınlık noktalar bulunduğunu ileri sürüyorlar. Jeolojinin dört ilmî manivelâ ko lundan istifade ettiğini söylemiştim. Bunlardan biri bu bahsettiğim zelzele tetkikatı, ikincisi bir sahada ya pılacak miknatisî tetkikattır. Üçüncü bir sahada cazibe tahavvülâtmm ve dördüncüsü de tahtelârz elektrikî cereyan tah villerLnin tayinidir. Şu var ki bu üç membadan almacak neticeler evvelki gibi umumî değıldir. Bunlar yalruz bir kilometro derinliğe kadar olan arz bünyesinın bılinmesıne yardım ederler. Bay Fatin memleketimizdeki son zelzele hâdiseleri hakkında da şun lan söyledi: Lizbondan başlıyarak As ya ortasından Somatraya kadar ım tidad eden Alp Himalaya zelzele mmtakasının üzerindedir. Onun için muhtelif mıntakalarda arasıra zel zele olmak ihtımali vardır. Fakat bu hâdisenin vukuunun bir devre tâbi olup olmadığını, malum bir hâdise ile de alâkası bulunup bulunmadı ğını bilmiyoruz. Bu babda hiçbir tahminde bulunmak ıhtimali de yoktur. Marmara zelzelesi şiddetli bir zelzele idi. Böyle şiddetli zelzelelerden son ra aylarca mütemmim zelzele de vam eder. Nitekim belki yüz elliden fazla zelzele kaydettik. Şurası var ki bu zelzeleler geçmiş olan zelzelenin çırpıntılarıdır. Zaten bir mıntakada şiddetli bir zelzele olursa o mıntaka yeni bir sarsıntıdan epeyce zaman için kurtulmuş sayılır. Kıymetli ilim adamımıza teşekkür ederek Racadhaneden ayrüdım. eserlerinizden eserlerinizde sezdiğim ruh ve heyecan kudretinden anladım ki siz geçtiği yerde iz bırakan fevkalâde bir mahluk bir harika küçük bir ılâh sınız. *** Yağmurlardan sızan gamlı bir renk içinde damarları çıkık iki zayıf, sinirli, kuvvetli el ellerimi tutuyor... Ellerimi acıüyor! Sizi ne çok beğeniyonrm. Bakışlanmm en fettanı bakışlannı sersem ediyor: Yalnız bu kadar mı? Diyorum ve sonra daha fazla bir ısrarla tekrarlıyorum: Hepsi bu kadar mı?.. İri göğsü fırtınalı bir nefesle kabanyor, gözleri kızarmış, eileri parmak lanmı ezerken: EveL Diyor. Ne fırtınalı ve iniltili bir sesi var... O susunca ta yakından iki düşman gibi biribirimize bakıyoruz: Evet diye homurdanıyor. Evet çünkü ben hepsinin yalnız bu kadar olduğunu istiyorum . Onun emretmeğe alışmış sesini küstah ahengıle öldüren sesım: Ben de diyor, ben de hepsinin bu kadarla kalmamasım istiyorum. Öyle bir isteyiş kudretiniz, öyle bir iradeniz var ki. Kasabın keşfi! lmanyada bir kasab, yeni bir gemi makinesi icad etmiş. Hem de ne basit: Ortada alelâde bir su tulumbası; teknenin önünden su a lrp arkasından boşaltryor, bir tarafta eksilip diğer tarafta artan su gemiyi yürütüyormuş.. Eğer bu zaüşerif Cermen ırkından yeni bir Con Ahmedbey değilse, keşif; fen ve fikir adamlan hcsabına tersine bir inkılâb yapmış oluyor. Artık kasab muhteri, zerzevatçı felsefe profesörü, kavaf ilmi sema mütehassısı, ve saire re saire olursa ve bu değişme kanun halinde tatbik edilirse bugünkü ilim âleminin binlerce yıldızı gibi parlayan yüksek şehsiyetleri ne olacak? Meselâ bizde Ağaoğlu Ahmedi tuhafiyeci; Fuad Köprülüyü Sahaflar çarşısında «Naat ve Emsalişerif» sabcısı, fizik üstadımız Salih Muradı bir kasab dükkâmnın sahibi, Mustafa Şekibi bir taka süvarisi görmek ne hazin olacak! Bereket versin Almanyah kasabm icadı; Hitlerin mahir bir ya pıcı olması kadar fevkalâde bir istısna teşkil ediyor. Kadın ve çocuk! Kadınlar kongresinde ulusal, arsıulusal ve sosyal yüksek iıaklar dan bol bol konuşul duğu halde kadırun belen yakından ılkili olması lâzım gelen çbcuklara hiç do kunulmamış olması, hele kongrenin bizde çocuk haftasına da kanştığı bu günlerde birçok kimselerin dikkatini çekmekten geri kalmamıştır. Sorum üzerinde kongresistlerden birkaçıle konuşulmuş, sayuı dilgeler: Çocuk işi erkekle kachn arasın da ortakhr. Bunun için kadınlarla erkeklerin birlikte toplanacaklan ayn bir kongre kurmak gerektir. Yalnız kadınları bir araya getiren bir kongrede yalnız kadınlık işleri konuşul abilirdi elbeL Hatırlıyor nnısımuz ? Demişler. Kongreyi yakından gör müş bir arkadaş işi şöyle kısalttı: 1 Tedmur harabeleri nerededir Kongreye gelen bayanlann heve başka bir adı da var mıdır? men hepsi denilecek kadar çokluğu u2 Tıryaki Hasan Paşa kimdir? nunu eleyip eleğini asmış kimseler. Er3 Cezzar Ahmed Paşa şöhreti nerede kazandı? kekleri de yanlanna koysek bunlarla 4 Hariciler kimlerdİT? çocuk sorumunun konuşulabileceğine 5 Darius kimdir, başına neler gelbenim aklım ermez. Bu kongrelerin mistir? biraz daha gene azalı olmalannı te 6 Ragıb Paşa kimdir? min etmeli ki müzakereler kuru naza 7 Richelieeunün yaşayan eseri riye halinden kurtularak tabiî bir ve nedir? rimlilik gösterebilsin! '• tCevablannı yarın gene bu sütunArkadaş pek yabana atılacak söz da okuyacdksınız.* ler söylemedi sanıyoruz. Nekadar yazık ki kongre dağüdığı için bunun bir Dtinkü sorguların cevabları 1 En büyük İngiüz fılezofudur. teklif halinde oraya arzı bir bahara i Düşüncelerinden Luther istifade c daha kalmıştır! Evet lüzumsuz tevazua ne ha cet ben istemeği pek iyi bilirim. Sizin gibi kendimi fevkalbeşer bir mahluk zannetmiyorum. Ben hırçın bir san'at I kâr ve şımarık bir kadından başka bir şey degılim. Fakat sizin gibi çelikten mabudlann çelik azimlerini isteyince en ufak bir hevesine oyuncak edebilecek ve isteyince kırıp parahyacak kudrette bir kadm. Siz benim çok hoşuma gidiyor sunuz. Yalnız hoşuma gıdiyorsunuz. Yalnız hoşuma gideceksiniz. Gözlerine bakıyorum. Maden gibi sert ve gayrikabili nüfuz gözlerine: Görürüz. Diyorum. Ve o boğuk bir aksi sada gibi tekrarlıyor. Görürüz. *** Gümüşü ışıklar içinde geniş kana penin birer ucunda oturuyoruz. Biri birimizin gözlerine bakıyoruz. Biribi rinin kuvvetini tahmine çalışan iki düşman gibi gümüşü kürklerle süslenmış gümüş rengı kadife elbisemin içinde sarı yüzüm. ince çekik kaşlanm, bınbirinden uzak çekık gözlerim solgun yüzüm ve kıpkırmızı dudaklarımla kım bilir ne kadar... Ne kadar... Ne kadar güzelim. Ne yazık karşımda ayna yok. Onun gözbebeklerinde kendi ak simi görmek istiyorum. Onun için gözlerine biraz daha dikkatli bakıyorum. Niçin gözlerime bu kadar dik katle bakıyorsunuz? Odada ayna yok aksimi gör mek için. SABİHA ZEKERİYYA İrandald zelzelenin yaptığı tahribat Tahran 26 (A.A.) Mazenderan vilâyetinde vukubulan zelzelenin neticeleri hakkında malumat almmaktadır. 28 köy tamamile yıkılmış, ha rabelerin altında kalanlardan beş yüz kişi ölmüş, pek çoğu ağır surette yaralanmıştır. Hükumete aid beş yüz ev, resmî daire de kâmilen harab ol • muştur. Silahkora bağlı Lürestan mevkiinde yüz kadar köy zelzele netkesinde harab olmuştur. Burada da yirmi ö lü ve birçok yaralı vardır. Hükumet relzele sahalanna âcilen yardımlar vollamaktadır. dip protestanlığı kurmuştur. 2 Kavalalı Mehmed Ali Paşadır. 3 Orta Asyada Ceyhunun üst yamndaki yerlerin adıdır. Buhara ve Hokend hanliklan o mıntakadadtr. 4 Korsikalıdır. 5 Ahmed Vefik Paşadır. 6 1694 te doğdu, 1778 de 5ldu. 7 1456 do ve Belgrad önünde Türklerle çarpışırken yaralamp öldü. Ona bakıyorum. Fakat o bunu görmüyor... Kendi düşüncelenle o kadar meşgul... Bol paltosunun içinde dalgın ve heybetli yürüyor. Bakışlan bulanık.. Knnbilir, bütün düşüncelerile benden şu dakika nekadar uzak. Ona ne düşündüğünü sormağa cesaretim yok.. Onda beni korkutan, beni şaşırtan, bana hürmet telkin eden acayib bir hal var. *** Hep yürüyoruz. Çıplak ağaclı koruyu hemen he men tamamile geçtık. Bizi istasyona, gotürecek yola inmek için biraz daha bu ölü yaprak cesedleri arasından geçmek, biraz bu ölüleri çiğnemek lârım. Bu şey bana hüzün veriyor. *** Lâkayd ve dalgın yalnız kendi düşüncelerile meşgul yürüyor.. Konusmuyor bile. Ne şayanı hayret bir adam... Onu beqeniyorum, simdiye kadar tanıdığım insanlann hiçbirine benze mediği için be5eniyorum... Şimdiye kadar onun gibi bir insan tanımadıgım i'in beğeniyorum. (Arkası var) Edebî tefrika: 7 Yazan Sııad Derviş Ben kalbimdeki bütün msanlığı boğup öldürdüm. Biliyorsunuz ki ce miyetle bütün alâkamı keserek tek başıma yaşıyorum. Dağlann tepesine kurduğum yuvam bir kartal yuvası gibidir. Orada cemiyetin bütün kayid lerinden, vazifelerinden azade olarak öleceğim. Akraba, dost, sevda gibi rabıtalar bilmiyorum. Kimseden ne mad<?J ne manevî birşey istemiyorum. O nun için hayatta kimseye karşı bir vazifem yok. Yalnız kendim için ve yalnız kendi benliğimde yaşryorum. Kendi kendimin, kendi aklımın ve hisleri min bile efendisiyim, yalnız bir tek efendim var o da vicdanımdır. Ben herkesten başkayım, herkesin fevkinde bir yaşayışım var. Hayabmda ne bir ke der, ne bir elem, ne bir aşk saydım. Dostluk ta, düşmanlık ta bence meç » huldür. Ben bu hislerin fevkinde, bütün bu zâfların fevkinde yaşadun. însanî bütün tehassüsatın karşısında çehlten yapılmış bir mabud gibi gay rikabili nüfuzdum. Ve insan hırslan insan hisleri, insan zâflan beni sakin ve serin buldular. Ben etrafımda gördüğüm felâketler karşısında bir iblis gibi zalim, lâkayd ve heyecansız kaldım. ırade ve azmime mukavemet edecek kuvvet tasavvur edemem. Çünkü ben de iblis gibi müstefid olmak, kudretli olmak ve muhatabıma hükmetmek gayesile yaşanm. însanlardan kaçmak bana hiç te güç gelmedi. Bir gün muhite ihtiyac hissetmedim. Senelerden beri bir münzevi olarak yaşadım ve ömrümün sonuna kadar böyle yapa yalnız yaşıyacağmu zannederken siz karşıma çıktmız. Siz evvelâ güzei ama harikulâde güzel sonra fevkalâde istidadlı, sonra akıllı çok akıllı bir kadınsınız. Sizin herşeyiniz hoşuma gi diyor. Siz tabiatin, hilkatin seçip ayırdığı, intihab ettiği harikulâde insan lardan, insanlann fevkindeki o mah luklardansmız, alelâde bir şahsiyet olsaydınız size yaklaşmazdun. Fakat 7 Çıplak kalmış ağaçlann ölü yap raklan yerde o kadar çok ki yürümek mümkün değil... İskarpinlerimin sivri uçlarile onlan sürüklüyorum. Şefik yanraıda... O da ölü yapraklan çiğniyerek hı şırdatarak yürüyor. Yazdan kalmış kadar berrak bir gökte açık san ve kuvvetsiz bir güneş pınldıyor. Kürk paltomun yakasuu kaldın yorum. Ellerim kürkümün cebinde, gözle rim ölü yapraklann üstünde yürüyo rum. Onun yanındayım.. Onun yanında... Konuşmuyoruz. Acaba ne düşünüyor. *** Benim bu dakikada ne düşündü ğümü o da merak ediyor mu? Gözle nnı görebilmek için başımı hemen, hemen tamamile arkaya eğmek lâzım gelıyor... Boyu o kadar uzun ki.