Cumhuriyet 27 Niwra Türklerie Süngü Süngüye No. 166 A. DAVER Çanakkalede Dikkatler Bir iki dilegimiz Hekimlik çoğumuza, bilginin en gizli ve anlaşılmaz derinliğini duyuruyor. Bir doktorun karştstnda, karanlıkta yüzane ışık tutulmuş adam gibi, durahlamakta onun sözlerine düşünmeden bağlan maktayız. Bu sıkı baglanışımıza karfi, onlar da bilginin bütün inceliklerine, yüksek otoritesine bağ~ lanıyor ve ona taptyorlar mı? Hayır demek çok gücdür. Bunlar ovle icten geçen setler ve otoritelerdir ki onu dısından ölçmek kolay olamaz. Bununla beraber bir ada mın doktora gelmeden önee, na sıl yaşadığtm, ne ile uğraşttğmt, kazancını, kısacast iç yüzünü doktorlarımızvn çoğu tormuyor. O odamtn oturduğu yerin, yediği ye meğin, işinin, kazaneuun, hele 6i/gisinin yasayışmda ayrı ayrı olçüde yeri ve izi vardır. Eğer bunlar soralmazsa ve yerine göre değif tirtirilmezse recetenin, oğüdün devamlı bir izi olabilir mi?.. Doktor demiş ki: Sen her gün, üç yüz gram et, üç dort yumurta yiyeeeksin, öğleye kadar bacaklartm uza tıp yatacakstn. Odamtn pencerete • rini sık stk aeacaksm.. Su Aorupa spesiyalitesini de alaeaksm. Bu y*ni gelmvttir. Değeri de (300) kw ruştur. Hadi bakaltm dediklerimi yap, on bes gün sonra bana görün. Pek güzel bay doktor ama, o adamcağtz dediklerini yapamadığt icin kafayt yere varmustur. Gün • de yanm lira kazanan çoluk, çocuklu bu adama, bunlar yüksek ten, mirasvedilik gibi getir ve o adnmın büsbütün sinirleri bozu litr. Lâftn gelin. eğer o adama, ye» di&i ekmeğe bir kuru dilim daha katmasım, aksamları erken yat • "inıtnı stcak naoa'arda, strasma gore günes banyosunu yapmastnt bayurursanız işte bttna yapar. Hem de inanarak yapar. iyi ola • cağına inandığt için de iyi olur. Hayatta, sinir sağlamltğından, inanmaktan üstün ne vardu? Doktorlartmız, ocaklarma dü • şenlerin, iç yüzlerini öğrenip te yapabilecek kadarım söyleseler, ucuza çıkan reçeteler yazsalar iyi olmaz mı?.. Düşm?n denizden, Ece limanı tahkimatını da öombardıman etmege başlamıştı! [ Kadınlık âleminde Köklü barışı kurmakta kadm nasıl muvaffak olabilir? • t* •••••• < t» •!••*• •*•#!•»• (••III RADYO Bu aksamkî orogram J ÎSTANBUL: 17,30 inkılâb dersi, Üniversiteden nakt! İzmir saylavı Esad Boziurt 18,30 jinınastik, Azade Tarcan 18.50 Favst (üçüncü perde) 19,30 haberler 19,40 spor (Eşref Şefik) 20 Üniversite na mma konferans . 20,30 demir caz 21.15 son haberler, borsalar . 2130 Bedriye Tüzün (şan türkçe sozlü) ve radyo caz ve tango orkestralan VtYANA: 16,20 koro konseri 18 Prater eğlence « lerl 19.10 bir aylık haberler 20,25 haftanın mafcaleâ . 20,50 Kalman <Di Baydere» operetı 23,05 haberler, hava raporu 23.15 cazband takımı . 24,20 dans havaları 1,05 gramofonla Frarusız mu slkisi. BERLÎN: 19,05 spor neşriyatı 19,20 temsil: Bir müyonluk banknotu bozabilir misin? . 20,05 haberler ve musiki 20,45 gunun akisleri . 21 05 haberler 21.20 Stutgarttan naJdl . 23,05 haberler 23,35 Laypzigden nakil . 1,35 gramofon. BUDAPEŞTE: 13,10 polis orkestrası . 14 35 gramofcn18,05 konuşma 18 55 opera orkestrası 20,20 plyano ile musiki parodileri . 20 45 temsü 21,35 Çlngene ork«stra5İle bir llkte şan konseri . 22.45 haberler 23,05 cazband takımı . 23,55 konser orkestrasu PRAG: 17 askert bando 18,10 piyano konserl19,05 almanca neşriyat 19,55 almanca haberler 20.20 konuşma 21,05 Brüno dan nakil . 21,55 Presburgdan nakil . 25,05 haberler 23,20 gramofon . 23,35 Ostraudan nakil. VARŞOVA: 13,10 gramofon . 14,05 sollstlerm konseri 17.50 keman konseri 17,15 man 18,15 yenl plaklar 19 50 gramofonla sadolin orkastrası . 17,50 oda muslkisi lon orkestrası . 20,40 piyano konseri • 21,05 eğlenccU neşrtyat . 21,50 haberler 22,05 İskandinavyalıiartn senfonik or kestrası . 24,10 haflf musiki ve d a ns havaları. TULUZ: 19,20 opera orkestrası 19 35 şarkılar19,50 halk musikisl . 20.15 filim musikisl . 20,25 opera çarkılan . 20,50 haflf musiki . 21,20 opere torkestrası 21,35 şarkılar 22.05 <Azor> dan parçalar 22 50 Vİyana orkestrası 23 05 filim musiklsi28.85 radyo fanteıisl 24,05 cariMtml^rkımı . 24,20 opera havaları . 24,40 ha Taiyen gitareler 24,50 şarkılar 1,05 radyo fantesisi 1,25 askeri bando. Eğer bir gün, harbi yaratan muhterisleri yok edebilirlerse.* HtllKtltlllllllllllflllltıllllllııııtlMIIIIII Yazan: Şükufe Nihal „.«•' Kahraman Mehmedcikler Bu vaziyette 7 nci ve 12 nci fır kalar yanyana muharebe ederek mütekabilen birbirine istinad edecek ve kuvvetimiz, düşmanın en ziyade müteessir olacağı bir cihette kullanılmış olacak, taarruzun muvaffakiyeti halinde, Kocaçimen cihetindeki düşman, Kireçtepe ve Mestantepe cihetlerindeki aksamından aynlmış olacak ve düşman kısmen ihrac noktalarına, kısmen de şimal grupu karşısındaki aksamı yanına ve gerisine atılmış olacaktı. Binaenaleyh taarruzun, 12 nci fırka ile Mestantepeye ve 7 nci fırka ile de Kocaçimendeki düşmanın sol cenahına, Damakcılık bayınna tevcihi mu vafık göriildü. Vilmer Beyin kumandasındaki kuvvetler de 12 nci fırkanın emrine verilecekti. Fakat kıtaat henüz tamamen gel memiş, askerin hali hakkında da ma lumat alınamamış olduğundan taarruzun zamanı hakkında 78 ağustos gecesi kat'î bir karar verilemedi. Sorulan sual üzerine Kocaçimen mıntakasındaki 4 üncü fırka kumandanı Cemil Bey, askerlerinin mütemadi muharebeler sebebile pek yorgun, zayiat sebebile de zayıf düstüklerini, ancak mevzilerini muhafaza edebildıklerini söyliyerek taarruza bilfiil iştirak edemiyeceklerini, yalnız ateslerile, bilhassa topçusile yardım edebileceğini, elinde ihtiyat kmveti de bulunmadığını söyledi. Grup kumandanı Fevzi Bey, taarruz esnasında 4 4uncü fırkanın kendısinden imdad istemesine meydan bı rakmamak icin Akbaştan Kocacimene geleceği kendisine bildirilen bir piyade alayile bir bataryayı 44 üncü fırkaya verdi. Artık kendisinden imdad istememesini gerek cephesini gerek cenahlarını bu kuvvetle takviye etmesini fırka kumandaruna bıldirdi. Bu arada, 7 nci ve 12 nci fırkalann alaylan, bu cehennemî ağustos giinlerinde cebrî yürüyüşlerle kanter icinde mütemadıyen yürüyüp duruyorlardı. 78 ağustos gecesi saat 10 da 7 nci fırkadan gelen bir raporda, bu fırkanın kîsmen içtima edebildiği \e 12 nci fırkanın yalnız kolbaşısının ıçtima mahalline yetişebildiği anlaşıh yordu. 7 nci fırka kıtaatı bir güncîe 3040, 12 nci firka kıtaatı ise 4550, hatta 60 kilometrodan ziyade yürü müşlerdi. 7 8 ağustos gecesi, Grup kuman danı ve erkânıharbiye reisi vaziyet hakkında malumat almak, keşif kıt'alan Çanakkale sipsrlerınde çıkarmak, taarruzun nasıl yapılacağıru kararlaştırmak gibi işlerle meşgul olarak kat'iyyen uyumamışlardı. Bir gece evvel de uyumadıklan için iki gecedir uykusuzdular. 12 inci fırka kumandam kayma kam Salâhattin Adil Bey, 8 ağustos günü sabahleyin 6,45 te yazdığı bir raporla bu fırkanın da toplanmağa başladığını bildiriyordu. O gün sabahleyin düşmanın dört nakliye gemisinin Ece limanına geldikleri ve bunlardan birinin balon gemisı olduğu ve balonunu uçurduğu bildiriliyordu. Düşman de • nizden Ece limanı tahkimatını bom bardımana da başlamıştı. Bu lirnan, Saros körfezinin başlangıcında, büyük Kemikli burnunun sımalı şarkısinde, 12 nci fırka karargâhının ve bir kısım kuvvetlerinin bulunduğu Dursunköyünün şımahnde idi. Anafartalar mıntakası kumandam olan Vilmer Beyin erkânıharb reisi binbaşı Haydar Mehmed Beyden 8 ağustos günü 11,15 te gelen bir ra porda düşmanın sabahleyin Tuzlugöl üzerinden Anafartalar istikametinde ilerlediği kıtaat tarafından bildirilmiş ise de bununla temas hasıl olmadıği bildiriliyordu. T a a r n ı r u ne vakit yapmah? 8 ağustos günü öğle sulannda 7 nci ve 12 nci fırkalar kıtaatmm bu fırkadan 36 nci alay müstesna içtima ettikleri haber aldınmış, fakat taarru zun ne zaman yapılması münasib olacağına karar verebilmek için askerin hali, taburlann yürüyüş zayiatı, bu günkü mevcudlan malum değildi. Bu fırkalar kıtaatı evvelce uzun zaman siperlerde kalmış olduklan için yürü yüş idmanlannı kâmılen kaybetmişti lrr. Bi'*denKi'ie, uzun v""i'ivü«'pr vaptıklanndan (bir günde 30 ilâ 60 kilometro) kıtaatın içtima verlerine ne halde ve nekadar mevcudla gelebilmiş olduklarını bilmek lâzımdı. Ordu kumandam Liman fon San ders hemen bugün düsmana taarruz edilmesini istediği için Grup kumandam Feyzi Bey, kumandanın bu emrini bildirerek fırkalara emirler vermiş, «fırkanız bugün düşmana taarruz edecektir. Taarruzun icrası için malumat almak üzere benim yanıma geliniz. Kıtaatı derhal, büyük Anafartaya müteveccihen mesturen hareket ettiriniz» demisti. lArkası var\ Arnesson sordu: Bel, rovelver ne oldu dersin? Bilmem. Doğrusu çok şaşılacak şey. Genc kızın sıkıldığını gören Vans mevzuu değiştirdi: Mis Bel bizi lutfen Madam Drukerin yanına götürünüz. Bazı şeylerin tefsirine ihtiyacımız var. Onunla beraber kıra gidecektiniz. Galiba vaz geçtiniz. Hayır Mister Vans, onu bugün rahatsız etmeyiniz! Zava'lı kadın birdenbire hastalandı. Ne olduğuna aklım ermiyor. Biraz evvel hicbirşevi yoktu. Sizi görünce değişiverdi. Aklmdan müthis şeyler geçiyor. Onu evine götürerek yatağa yatırdım. Oldukça kuvvetli bir sinir buhranı içinde mütemadiyen «Con Sipirig.. Con Sipirıg» diyerek sayıklıyor. Vans: Peki Mis Bel, dedi. Onun ivile«mesini belcliyeceğiz. Kendisini kım tedavi ediyor? Vitney Parştad.. Sinir hastalıklan mütehassısı değil mi? İyi bir doktordur. Biz onun îstanbulda toplanan dünya ka dınlan arasmda toplantılar, münakaşalar, müsamereler, tanış malar, sevişmeler uzayıp gitti. Erkekle musavi hak elde eden, edemiyen bilmem kaç hükumetin kadın mümessilleri heyecan içinde dilevlerini ortaya koydular. Kendüeri için belki daha pek uzak olan bu haklara Cumhuriyet Türkiyesi kadı • nının eriştiğini gördükçe heyecan lan, istekleri elbette daha çok artı yor. Kongre açıldığı gun: «Işte bizim kadın saylavlanmız' > diye birçok Türk bayanı takdim olunduğu za man yabancı kız kardeşlerimizin el bette gönlü kanamıştır. Yakında di leklerıne ennelerini bir defa daha dilerim. Belediye üyesi mi olmak, fabrikalarda, bürolarda erkekle müsavi para mı almak, mülkî haklarına mı sahib olmak, Kamutay kürsüsünde söz mü söylemek istiyorlar?.. Bunların hepsi olur. Kadınlığın kurtuluşu yalnız bu şeklî şeylere bağlı ise biraz daha beklesinler, kimbilir, şans bu ya, bir gun onların da yurdunda bu yenilikleri onaylıyan bir evrim sıs temi kurulur da... İşte, bizler gözlerinin önündeviz. Meselâ îngiliz süfrajetieri gibi, ne bağınp çağırmağa, ne parlamerıto üye lerini tokada, çürük yumurtaya tut maya, hapislere gırip mahkum ol maya zaman kaldı... Elimiz, düuniz yorulmadan bize sandalyeler, kürsü ler bağışlandı. Yüz yıllardanberi kimimiz birşeyin farkında olmadan rahat rahat, kimimız biraz sıkıntı du yarak lâkin her halde ses çıkarmaya pek cesaret edemeden uyuduk. Gözlerimizi açtığımız gün, hatta bazıla rımız daha pek açmadan bize lâyık görülen yerlere oturduk. Neyse, dünya kadınlarının yaptığı iş doğrudur. İnsan hakkını ister. Züıcirlerini kırmak için dişlerıle olsun çelik halkaları didiklemeye uğraşmıyan mahkum gözönüne getirilebilır mi? Yalnız hak istiyen arkadaşların programlannda beni kendisine çe ken en büyük dilev (barış) sorumu oldu. Kadın bugunkü durumunda kendisini nekadar tutsak sayarsa saysın, bence en ağır tutsakhğı, ergeç her kadmın uğrıyacağı büyük, onul maz ölüm acısdır!. Hiçbir erkek kalbi bunu bir kadın kalbi kadar derinden duyamaz. Çünkü varlığının bir parçasını vererek onu vücudünde, göğsünde taşıyan bir anne gibi, bir baba çocuğuna yakın olamaz. Bu yüzden, yüz yıllardanberi savaş kararlannı verenler hep erkeklerdir. Ne pahasına? Hangi savaşla hengi acıya deva bulundu? Birkaç muhterisin karşısında ölünciye kadar yanan, kan ağhyan yüreklerin hıçkırığı gökleri tuttu... Ve toprak, dağlar boyunca genc ölü vücudlerile beslenerek o muhterislere yeni kazanclar getirdi. Masa başlarında, kâğıd üzerinde savaş kararları verenler daha kısa bir yoldan giderek acaba neden bu çarpışamaya kendileri atılmıyorlar? Hangi hakla, hangi mantıkla ordu ordu insanı birbirine kırdınyorlar? Kendi varlıklan bir daha yerine konulamaz bir ziyan olur diye mi? Kim bilmez ki gidenlerin arasında ne yerine geti rilemez ve belki de bir gün bütün dünyayı kurtaracak ne dehâlar ziyan olup gitmiştir!. Neyse, bunlar da her zaman söylenilmiş genel sözlerdir; uzatacak değilim. Yalnız, şimdi dün ya kadınları programımn pek değerli bir parçası olan sulh işi üzerinde gözlerim büyüdü. Bugün, kadmlar bir ğunuzu haber aldık, dedi. Profesör birden parladı: Bahçemde komşulanmla görüşmeme müsaade yok mu? Nevyork müddeiumumisi buna ne hakla kanşır? Maksadım herhangi bir müdahalede bulunmak desildir. Bizi alâkadar edebilecek bütün hâdiseleri tesbitle muvazzafım. Bu hususta sizden de muavenet görecegimi ümid ederim. Alâ! Eğer öğrenmek istediğiniz sadece bu ise işte haber veriyorunı: Madam DTukerle bu sabah bahçede konuştum. Fakat baska kimseyi görmedim. Vans söze kansh: Efendim, Mister Markamın sözlerini yanlış anladınız! Biz Madam Drukerin Con Sipirig vak'asına dair birşey bilip bilmediğıni anlamak isüyoruz. Profesör ilkönce aksi bir cevab vermeğe ^eltendi. Sonra bundan vaz geçerek kısaca: Hayır, bilmiyor! dedi. Birdenbire ayağa kalkb ve bagırarak ilâve etti: Sizin işi nereye getirmek istedi çok haklarım kaybetmiş veya kaza namamışlar... Yukarıda söylediğim gibi, bir gün o da olur. Tarih içinde sayısız yüz yıllar süren türlü kanunlar, sistemler biliyoruz. Gün oldu kadın hâkim, erkek mahkum oldu, gün oldu, kadın dört veya daha fazla koca alarak erkeği kendisine esir etti. Bu da tarihin uzun veya kısa söre cek bir çağı olabilir ve geçer. Yalnız, Havvadan, Ademden bugüne kadar insanlarm birbirini didiklemediği, her hangi bir kazanc peşinde kan çıkar madığı, orduların ordular üzerine ateş, ölüm, belâ yağdırmadığı çağı bilmivoruz... însanlar, bir adam öldüreni sehpaya çektiler, giyotine oturttular, lâkin milyonlarca suçsuzun başına ölüra yıldırırm indirecek usulleri bulan dâhilere! bir kurtancı diye baktılar.. Üç yıl önce (Stokholm) sokakla rından geçerken (Nobel) in evinin üzerine konulan kabartma kafasını gördüm. Fenalık ettiği insanlan mağfiretini kazanmak için (para!) mükâfatı vadeden, bu caniyi, ne yalan sövliyeyim fenalıklan, çirkinlikleri pek kolay affedemiyen ben affedeme diğim için, kabartma kafanın başına bir yumruk indirmek istedim... Her gün ortaya (Nobel) gibi ölür • ken vicdan azabı çeken veya hiç çekmiyen cinayet dahileri çıkıyor. Bu gün, yaraüğın üzerimize saldırdığı, nomal ölümlerden, hastalıklardan, mikroblardan kurtulmak, yaşayacağı günleri bizar daha olsun uzatabilmek uğrunda çarpınıp dururken bir yan dan bizim bu çarpınmamııla, bu derdlerimizle alay eder gibi, topumuzu birden ateşe, yele verenler çıkıyor^ Biz, onlan mahkum edemiyoruz!. Analar ağlıya dursun; romancılar, şa irler savaş facialarını tüyler ürper ten tasvirlerle dünyanm önüne sersinler; her memleketin bin özenle yetiştirdiği en değerli çocuklan bir dakikada bir avuç kül yıŞını haline gelsin... Bunlar, muhterislerin umurunda değil!» Kadın, kongrede söylenildiği gibi, harb aleti yapan fabrikalan tahrib edebilirse, harbe karar veren her hangi insanı fedakâr, gizli ellerle yok etmeye çalışırsa; her hangi bir ölüm aleti yapanı en büyük bir stıçlu sayarak en ağır şekilde cezalandırmayı başarabilirse, dünya yüzünde kadın kalbine yaraşacak en büyük işi yap mış olacaktır.. O zaman, kadınm ve kadınlığın heykeli, yeryüzünde yükseltilen bütün dâhi heykellerinin omuzlarına konulacak bir heykel olurdu... O zaman: cEbnayi beşer biribirinin kardeşi... Hulya!» diyen büyük şair, bu hulyanın hakikat olduğuna bın canla inanır ve mezarında olsun biraz gülerdi. V. Bir Rumen tayyaresi Konyada yere düştü Kahire Adana Eskişehir îstanbul yoîile Bükreşe gitmekte olan tayyarecilik federasyonu başkanı Ro manyalı Prens Bibeskoya aid bir tayyare Konyada yere düşmü§ ve bir çamurluğa saplanmışbr. Tayyarede bulunan Dudami ve Avrelmunu ismindeki tayyarecilere hiçbirşey olmamıştır. Kazadan sonra iki Rumen tayya recisi ölmediklerine kendüerioin de hayret ettiklerini söylemişlerdir. Tayyarenin asıl sahibi Prens Bi besko Kahireden başka bir lngiliz tayyaresile Bükreşe gittiği için kazadan haberi yoktur. Kazazede tayyare Konyadan Es kişehire gönderilmiştir. Orada tamir edilecektir. Nöbetçi eczaneler Bu gece nöbetçi olan eczaneler şunlardır: Şinasi (Büyükada), YubUf (Hey beli), Bensason (Yemiş), Esad (A lemdar), Belkis (Kumkapı), Hulusi (Zeyrek), İbrahim Halil (Saraçhanebaşı), Pertev (Aksaray), Rıdvan (Samatya), Hamdi (Şehremini), Suad (Karagümrük), Hilâl (Bakırköy), Emilyadi (Fener), Halk (Hasköy), Merkez (Kasımpaşa), Nail (Beşik taş), Kapıiçi (Galata), Maçka (Maçka), Itimad (Bostanbaşı), Kinyoli (Tepebaşı), Tarlabaşı (Taksim), Sıhhat (Moda), Rifat (Pataryolu), İtti had (Üsküdar, Carsı). B A Y L A R sıhhatiniz için Birkaç para esirgemeyiniz. Teksayt prezervatiflerini Eczanelerde »atılir. Haidkî koflanınU. MiLLi slnemada M*vaimin 2 büyük fHmimn Şükufe Nihal Halkevinde konferans Millî Türk Talebe Birligi genel kâribhğinden: 27 nisan cumartesi saat 17,5 ta Istanbul Halkevi konferans salonunda Hukuk Fakültesi ordinaryüs profesörlerinden Röpke (K5y iktısadiyah) mevzuunda birlik serisinden bir kon ferans verecektir. Birlik üyelerinin ve alâkadar zevatın gelmeleri... ğinizi anlıyonım. Fakat ben bu işi yapamam. Zabıtanm aylıkh casusu değilim. O zavallı kadını mustarib et mek istemem. Tekrar yerine oturdu ve ilâve etti: Beni mazur görünüz, çok me§gulüm! Profesörün yanından çıktık. Arnesson bizi bekliyordu. Ona şimdilik ihtiyacımız kalmamıştır. Bunu bildirerek sokağa çıktık. Vans teküf etti: Haydi biraz da Parde ile «övle bir konuşalım! Ne söyliyeceğini bil miyorum ama böyle bir mülâkat herhalde faideden hali olmıyacak. Parde evbde yoktu. Kulübe git mis... Vans: Konuşmak için yarın da vaktimiz var, dedi. Ben Madam Drukerin doktorunu göreceğim ve kabilse onu da yanıma alarak kadmla görüşmeğe çalışacağım. Hat homurdandı: Yann... Yann... Bu yannlann arkası gelmiyecek galiba... Hat, bugünkü gün pek şikâyet Kiralık Türbede Belediye karşısında Sinanağa daiteleri adh ve 1719 numaralı apartmanda 2 numaralı daire kirahktır. Kalorifer • elektrik paz • su müsaadesini almadan hiçbir şey yap mayız. Müsterih olunuz! Genc kız teşekkür ederek çekildi. Arnesson onun arkasından kendi kendine söylenir gibi mınldandı: Con Sipirig, Con Sipirig... Demek bu masal Madam Drukerin hasta dimağma dokundu... Peki ama niçin... Ona ne oluyor? Vans bu sözleri işitmemezliğe geî di. Çin işi bir büfenin önünde duru yor ve onun oymalanna dalmış go rünüyordu. Bir müddet sonra: Haydi Markam artık gidelim, dedi. Profesöre de şöyle bir uğranz. Mister Arnesson bizi burada lutfen biraz bekler misiniz? Arnesson bu teklifi hayretle karşıladı. Maamafih hiçbir itirazda bulun madı. Başüstüne, beklerim. Profesör Dillardm yanına ikinci girisimizde daha fena karşılandık. Ihti yar kaşlarını çatmış, dik dik yüzümüze bakıvordu. Markam: Bu sabah kahvaltıdan evvel bahçede Madam Drukerle konuştu M. Şiir.M E ğ t e n c c ilâv«t«n: BORiS KARLOFFun en korkunc filmi Karioka ISazan dikkate: Bugün ve vann şon günHür. sen gun.cn KORKUNC EV edecek kadar semeresiz geçmedi. Sen elde ettiğimiz malumata ehemmiyet vermiyorsun galiba! Evvelâ Con Sipirigi profesörün ve ailesi efradının tanıdıklannı öğrendik. Sonra profesörle Madam Drukerin birlikte gezip ko nuştuklannı haber aldık. Nihayet şu kaybolan rovelver meselesine agâh olduk. Bunlar gerçi o kadar mühim şeyler değillerse de gene oldukça kıymetlidirler. Hem yürüyor, hem de konuşuyor duk. Müddeiumumî dalgın duruyor du. Bir aralık. Bu mesele beni eittikçe daha fazla endişelendiriyor, dedi. Gazeteler Con Sipirig vak'asına ehemmiyet verir de şu mahud çocuk şarkıları hikâ yesine takılırlarsa kopacak gürültü beni simdiden ürkütüyor. Vans cevab verdi: Fazla mübalâğa ediyorsun Markam! Filhakika ben de gazetelere (Satranc taşı) imzasile yeni bir mektub gönderilecegini zannedıyorum. Fakat ne çıkar? Son gülen fvi gülecekji n İArkası ** Cutnuriyet,, in tefrilcası : 32 Yazan: 8 S. Van Dine Evet. Tercüme eden: ömer Fehmı Bajkut Genc kız fena halde endi«elenmisti. Istifhârr.kâr bir bakışla Arnessona bakıyordu.