9 Teşrinîsani 1933 Cumhuriveİ C Hakikî hikâyeler FAYDALl BTLGÎLER } Dünyamız mavi bir yıldız mış Aya gitmek meselesi seneler • denberi çaresi aranan bir iştir. Bazı âlimler bunun imkânım husule getirecek vasıtaları hazır lamakla uğraşadursunlar, diğer taraftan bir kısım âlimler de aya giden yolcuların dünyamızı mil • yarlarca yıldız arasında ne şe • kilde göreceklerine dair tetkikat yapmakla meşguldürler. Dünyamız ne renkte ziya veriyor. Ay gibi sarı mı? Yoksa Merih gibi kırmızı mı? Yahut Zühre gibi beyaz mı? Âlimlerin söylediklerine nazaran arzımızm neşrettiği ziya bu renklerin hiç birinde değildir. O, gökün renginde mavidir. Dünyamızdan aya aksedip oradan bi ze tekrar dönen bu ziya kısmen sarı grünmekte ise de ashnda mavidir. Zaten biz gök dediği miz namütenahiyi etrafımızda • ki hava tabakasına akseden dünyamızın mavi neşrettiği ziya yü • zünden mavi görmekte imişiz. Bundan maada aydan bakılın • ca dünyamızın üzerinde ikisi kutuplar biri de hattı üstüva olarak üç kuşak görülecektir. Her halde aya gidecek sey yahlar için arzımız fevkalâde alâkah bir manzara ve seyir mevzuu teşkil edecektir. Fakat iş evvelâ oraya gidebilmekte! ^ Mekteplerde kültür faaliyeti Manisa ortarnektebindeki konferans j jmerakll y şeyler| Sin Afrikada bir fil avı Japonyanın merkezi Tokyo şehri 5 milyon nüfusa malik bir şehjrdir. Birçok noktalarda asrî ek avcısı çocuklar İşte size meşhur avcı Sadi Be> yin bir hikâyesi daha.. Fakat bu hepsinden daha hakikî ve da • ha meraklıdır. Sadi Bey bir koltuğa gömül • müş bir taraftan sigarasım içi • yor, diğer taraftan etrafındaki beş on merakhya tatlı tatlı an • latıyordu: Afrikanrn ortasında Kon • go arazisinde ağaçhklar arasın da kaybolmuş olan konuk yeri • nin üstüne gece tamamile siyah perdesini germişti. Erkenden yatıp uyumak mecburiyetinde idik. Çünkü güneş doğmadan taze ve zinde olarak yola çık mamız lâzımdı. i Sabahın ilk ışıklan ufukta görünür görünmez yürümeğe başladık. önde çıplak, bir omuzun • ida bir kargı, öbür omuzunda bir tüfek yerli gidiyordu. Ip ve tü feklerle mücehhez diğer yerliler îde arkamızdan geliyorlardı. 50 metre ileride yapraklan hışırdatarak bir Jcafile ilerliyor. Bunlar ida yüklerimizi götüren yerliler. | Şimdi etrafı papirüslerle çev rilmiş bir batakhk kenarındayız. Birden arkadaşlardan birinin jbeygiri toprağa battı. 200 metre üzakta bir sürü fil göründü. Lâsım gelen tertibatı almak için yerlilere emir verdik. Rüzgâr igarpten esiyordu. Onlara karşı bir çevirme hareketi yaptığımızı lıisseden filler ormanın sık ağaçlan arasına girerek gizlenmek ihtiyatkârlığını gösterdiler. ! Fazla. gürültü etmeden sürüye yaklaştık. Aramızda ancak otuz metrelik bir aralık kalmıştı. Di ğerlerinden beş altı metre daha yakinimizde büyük dişi bir fil mejrus ve muztarip nazarlarla bize bakıyordu. İki yerli başlarînın üzerlerin • He otuzar kiloluk ip çileleri bu lunduğu halde ağaçlarm arası • na girdiler. Biz neticeyi beklemek için biraz mola verdik. Âradan pek az müddet geçmişti ki bir takım acayip sesler işit • tik. Baktık ki filler epeyce açıl • mışlar, 300 metre kadar uzak • laşmışlardı. Yeniden atlara binip onlara yaklaşmak mecburiyeti baş gösterdi. Bu manevramız neticesi bir anne ile bir yavruyu asıl sürüden aynlmış bir halde bulduk. Yarı belimizden fazlası bataklığa girmiş olduğu halde ilerli • yorduk. Bir Iâhza içinde ip atı cılar iplerini yavru filin ötesine berisine sıkıca sarmağa muvaf • fak olmuşlar, iplerin uçlarına da maiyetimizdeki y'irmiyi mütecaviz yerli yapışmışlardı. Her sekiz on metrede bir yav rucak dereniyor, fakat ipleri çekenlerin fazla kuvveti karşısında tekrar ilerlemeğe mecbur oluyor, arada sırada etrafma bakarak annesini arıyordu. Halbuki an • nesi iyi nişancı bir avcının kur • şunu ile gözünden vurularak yere düşmüstü. Yakmlaştıkça göğsünden ve diğer tarafından da bağlanmış olan genç hayvan da şimdi bizim gibi bataklıkta yüzüyordu Yerliler sevinçle «Hallali» şarkılarmı söylemeğe baslamışlar dı. Her yeni tutulan file bir isim vermek âdettir. Buna da yerliler «Abulani» yani annesini anyan adını koydular. Boynunu ölçtük 1,65 geliyordu. Onu eski terbi yeli filimiz «Bula» nın peşine taktık. Atlarımızı da iki saat ka dar dinlendirdikten sonra dö nüş yolunu tutturduk. Bataklıklan, nehirleri karanlıkta gözü kapah bir surette geçiyorduk. öğleden sonra saat üçe doğ ru «Abulani» bu mevsimde tu tulmuş diğer 28 filin bulunduğu kapmta iki ağaca bağlandı. O da diğer arkdaşları gibi in sana alışacak ve terbiye edilip bir takım hizmetlerde kullanı • lacak. Manisa ortamektebi ötedenberi faal müdürü Cenap Beyin idaresi altında çok ilerilemiç bir tahsil ocağıdır. Bastığımız resim bu tah sil müessesesinde tarih muallimi bey tarafından konferans verildiğini gösteriyor (Herhangi mektep erkânı bize kendi faaliyetlerine dair resim ve malumat gönderirlerse onlan bu sütunda görürler.) Tokyoda sinek avlıyan mektep çocuklarından bir grup konforu haiz medenî bir yer ol • makla beraber slneği çoktur. Siz pek iyi biliyorsunuz ki sinek muhtelif hastahk mikroplannı bir yerden öbür yere taşıması ve in • saolara aıılamm do!axuUe ga » CTAHATICft Asyada yaşıyan Mongollar İ 2 inci teşrin bulmacası 1 R F A N A F E R • • M R l D M A N * (A A N »t Sariirmak üzerinde bir Mongol kayığı Anne, baba ve oğuldan mürekkep bir Mongol cdlesi Mongolların evvelce Türkler den aynlma bir millet olduğu zannedilirdi. Fakat son tetkikat onların ayrı bir ırktan geldik Ierini ispat etmektedir. Bunlar Çin, Japonya, Kora, Çin Hindistanı ve Malezyanın bir kısmmda yaşamaktadırlar. Boy ları umumiyetle uzundur ve içlerinde iki metre boyları bulunan lar nadir değildir. Hatta bun • lardan 2 metre 5 santimetre yüksekliğinde biri yirmi sene ev vel Avrupanm muhtelif şehirle rine getirilerek dünyanın en u zun adamı diye teşhir edilmiş • ti. Mongollar da tıpkı Çinliler gibi ayaklarım küçültmeğe me • raklıdırlar. Bilhassa kızlarm a • yaklarını doğar doğmaz demir ayakkabılar içinde sıkıştırmak tadırlar. Onun için Mongol ka • dınlan kolaylıkla yürüyememekte, bazı kuşlar gibi zıplıyarak yol almaktadırlar. Mongolların balıkçıları ka yıklarını bizim kullandığımız yelken. Vüerk gibi vasıtalardan maada bir de kayıkların yanlanna taktıkları çark gibi vasıta ile yürütüyorlar ve bu çarkları elle • rile tahrik ediyorlar. Mongollann yaşadıklan ara • ziyi bilhassa Sarıırmak sulamaktadır. Sarıırmağın taşması za valhların felâketini mucip ol • makta ve bunu Allahın kendi lerine tertip ettiği bir ceza ola • rak telâkki eylemektedirler. Wr gftnde 25000 sinek tatarak fampiyon ilân olunan Japon çocuğu yet muzır ve tehlikeli bir hay vandır. Tokyo belediyesi sinekleri ortadan kaldırmak için bazı sıhh! vasıtalara müracaat et mekle beraber ayjni zamanda S R A R u T B E Yukarıdaki cetveldeki boş hanelere öyle harfler koyu • nuz ki soldan sağa doğru o kunduğu zaman her sıra manalı bir kelime teşkil etsin. Soldan birinci sıra yukarıdan a şağı okunduğu vakit te Cum • huriyet bayramının birinci günkü resmi geçitte çok alkış topIıyan kafileleri bize bildirsin. Doğru cevap gönderenler den birincıye 5 lira, ikinciye bir İş Bankası kumbaraeı, ü • çüncüye Foto Etemde 6 kart • postal 1 ağrandisman yaptır ma hakkı, diğer yüz kişiye muhtelif hediyeler verilecektir. Cevaplar 2 inci teşrinin son gününe kadar «Cumhuriyet Çocuk sahifesi muharriri» adresine gönderilmeli ve mutlâ ka gazetede çıkan bu parça da kesilip mektuba konmahdır. Bu şartlara riayet etmiyenler mükâfat kazanamazlar. Bilmeceyi halledenler Tokyoda sinek aoeıst çocuktarin yakatarına takhkları rozet mektep çocuklannı da bu uğurda seferber etmiş ve en çok si • nek tutup getirenlere bahk, stit, yemiş gibi mükâfatlar vermeğe başlamıştır. Bu sayede bir günde tam 700 milyon sinek öldürülmüştür. Kokulu sabun Küçük Necmi eczaneden içeri girdi: Bana, dedi, kokulu sabun veriniz. Ama çok kokulu olsun! Eczacı yantağını okşıyarak sordu: Çok kokulu olsun diye an • nen mi tenbih etti? Hayır efendim ben kendim öyle olmasını istiyorum. Çünkü evde yüzümü yıkadığıma kimseyi inandırmak kabil olmuyor. Beni tekrar tekrar musluğa gönde • riyorlar. Sabunun kokusile on • lara bunu ispat ederek fazla yı • kanmaktan kurtulmak niyetin deyim. Muzaffer. 11 Malatya orta mektebi 155 Oğıra. 12 BaJat Dörtyolagzı 24 numarada Huriye. 13 Kastamonu mektupçusu Tevfik Beyin kızı Perihan. 14 İstanbul Kız lisesi 449 Nevber. 15 Üsküdar Azatyokuçtı 24 numarada Mehmet Metin. Â k Ş f || Riyaziye dersinde... Muallim Bey Yavrum işte sana biraz zorca bir cebir vazi fesi... td kolaylaştırmak için ?unu söyliyeyim ki bunu ancak iki meçhullü bir muadele ile halle • debilirsin! Talebe Peki muallim bey... (Biraz sonra kendi kendine) Bu meseleyi ben iki meçhullü mu adele ile değil iki arkadaşımla birlikte halletsem daha iyi olacak galiba!« Biiıneceyi doğru halledenlerden bize fotoğraflannı gönderenlerin rasimlerini basıyoruz. Soldan sağa sıra ile: 1 Üsküdar 30 uncu Ukmektep 377 numaralı Hüsamettin. 2 Adapazarı kahveci Mehmet Efen di oğlu Nevzat. 3 Üsküdar Açıktürbe Sünbulzade caddesi 4 numarada Selma. 4 Çorum Varidat kâtibi Ali Rıza Bey Ali KenuU. 5 Tekirdağı Süleyman Pa?a mektebl 602 numaralı Bozkurt. 6 Çoruk Defterdan Muhsin Beyin oğlu Kâmil. 7 Bolu Telgraf müdürünün oğlu Fethi. 8 Eskişehir Odunpazarı, Paşa ma hallesinde Orhan. 9 Adana Ziraat Bankası muhasibi Tevfik Beyin yeğenl Hakkı. 10 Tahtakalede Deveoğlu yokuşunda Çalgıcının muhallit maymunm