17 Mayıs Cumhuriyet' SON TELGRAFLAB ÇKitaplar arasında) «Boş saatlerde» air Mehraet Nurettm, mistik Mehmet Nureta'n, münekkit Mehmet N'irettin, heyhat! Bir çoklanmız tarafmdan yalmz fıkra ve mizah muharriri «Topluiğne» hüviyetile tanınır. Meşhur sözün aksine olarak iğneyi başkalarmm, çuvaldızı da kendisinin şöhretine bafaran bu dostum, aylarca evvel «Boş saatlerde» isimli kitabını çıkarrarstı. Bu fırsatı, onun necip tevazuunu ilân için kullanmak ve kendisini bir çoklanmıza gizli kalan ruhunun bütün za\iye'erile göstermeğe çalışmak istiyrırdum. Olmadı. Bugün de olmıyacak. Ne zamandanberi bana gönderilen yüze yakm kitap var ki çoğundan bahsetmsge imkan bulamadım. Bütün bu eserlerin mvharrirlerine karşı hergün biraz daha artan utancımı ilâna, bile fırsat yok. Yok, çünkü belli başlı mecmua yok, yevmî gazete sahifelerinde hâdiselerrn kaprislerine tâbi olmıyacak kadar, sırf edebiyata ayrılabilecek serbest ve boş yer yok, neşriyatı muntazam takibe ve tenkide imkân yok. Arada bir bu sütunda çıkan eserlerden sathî bir tarzda bile olsa bahsederek nice değerli krtvplann hiç değilse yalnız isimlerini umiımî kayitsizlikten biraz kurtarmak istyorum. «Boş saatlerde», kısa nesir parçalanndan mürekkep bir eserdir. Kapağmda, bazı kitaplarda olduğu gibi, müelliften ziyade tabiin hatınnı hoş etmek için yapılmışa benziyen şairane resim, muharririn ruhuna şekil vermekten çok uzaktır. Mehmet Nurettini sevgilisi için adi romantik bir takım mensur şiirler yazan muharrir olarak tanıyanlar, ya dostumun, yahut ta tenkidin düşmanıdırlar. Hayrr! Garassız bir göz, bu eserin bazan crvık bir bassasiyete kadar giden satırlan üstünde, alt ve derin tabakalan bulmağa çalışarak yürürse görür ki, muharririn aşıkane bir melâl alan bütün ruhu, insanaı fanilik ve ölüm karşısmdaki ürpermelerile doludur. En büyük şairlerde olduğu gibi, Nurettinde de, aşkm bir lâhzasüe ebediyet ve yokluk fikir'ermin, tahlil edilirse rengi uçan ve kokusu kaçan bir ruh maddesini terkip ettiği görülür. Ba krtabtn sahifelerinde Hayyanun, Mevlânanın, Thagerein, Byronun hayaletlerine tesadüf edüdiği halde, şairin daima kendini hatırlatacak surette şahsiyetini muhafaza ettiğine şahh oluruz: sark mistisizmile garp romantizmmin bir Türk ruhunda nasıl tazelendiğini ve yeni bir ifadeye kavuştuğunu anlanz. tlk bakışta hiçbir derinlik ifsa etmiyen bu şeffaf sathm aldatıcı bir sadeliği vardır ve içi, şarkla garbi kfcakhyan bir tefekkür âlemile yüklüdür. Bazı parçalan feda edildiği takdirde bu kitabın ku>7netinden hiçbir sey kaybetmiyeceği söylenebilir. Böyle, ysmız muharrir nazarmda ehemmiyeti olab:!ecek ve çok eski temlerin tekranna benzer nesîriere de rasgelmiyor değiliz. İktısat konferansı daha toplanmadan if lâs ediyor Silâhları bırakma işi suya düşünce iktısat kon feransından da daha şimdiden ümit kesildi Llktuadî cihan honferannnm atişı de pek parlak değildir. Esasen «'lâhlart bırakma konferansı iflâs ettikten sonra ikttsadî honferanaın toplanmasına ve toplanta da müsmir bir iş görmetîne ihtimal yok gibidir. Harp borçları meselesinin halli için şimdiye kadar esaslı bir teşebbüs yapılmamış olmast da iktıtadî konfe ransın muvaffakiyetini şimdiden * pheye diisürmustür. Bu hususta en çok ümitsizlik gösteren Fransa • dır. Müzakere edilecek meseleler evvelce Paris, Londra ve Vaşington kabineleri arannda kararlaşmadığı için konferanstan bir netice bekle • nemiyeceğini Franstz gazeteleri şimdiden yazmaktadırlar.] Vaşington 16 (A.A.) M. Roz • veltra M. Hull, M. Nevton Baker, M. James Cox, M. Bernard Baruch ve âyaıllan M. Pittmanı muvakkaten iktısadi konferans murahhası tayin et • mi» olduğu haber verilmektedir. duğu halde, harap olmasmdan Ce • mahiri müttehidenin mes'ul olduğu • nu söylemif ve Amerikanm buna harp borçlarmıa eşya fle değil ahın olarak tediyesinde urar ederek beynelmilel ticareti felce uğratmak suretile sebebiyet verdiğini ilâve etmiştir. Delilik medeniyetle beraber artıyormuş! Dr. Cevat Zekâi B. «Tehlikenin önüne geçmek için delilerle yarı akıllılar akim bırakılmalı» diyor Akıl hıfzıssıhhası cemiyeti, men} leketimizde delilik vak'alannı mümkün olduğu kadar azaltmak üzere esaslı tedbirler ahnması için tesebbüsatta bulunmaktadtt*. Cemiyet heyeti merkeziye azasmdan Bakırköy hastanesi çocuk emrazı asabiyesi mütehassısı doktor Cevat Zekâi Bey dün bir muharririmize şunları söylemiştîr: t Memleketimizde deliler günden güne artıyor. Bunun başlıca sebebi, medeniyet olduğu kanaatin deyim. Hatta bir memleketteki mecnunların miktarı o memleketin medeniyet miyandır. Bu iddia belki biraz gariptir. Fakat doğrudur ve nıedenîyet ileriledlkçe cinnet vak'alası da artacaktır. Cinnet vak'alannı azaltmak için alkol, morfin, esrar ve frengi gibi mühim amillerle şiddetli surette miicadele etmek, delilerle yaıım akıllıların çocuk yetiştirmelerine imkân vermiyen akim bvakma ameliyesi yapmak yani hadım etmek lâzımdır. Bu gibileri akamete uğratmak için Amerikada olduğu gibi ameli yat veya rontken usulüne müracaat olunabilir. Takhn mecbur! olduğu takdirde deliliğe namzet yeni ço cuklar yetişmesinin önüne geçileceğinden cinnet vak'alan ehemmiyetli surette azalacaktır. Amerikada bu usulün tatbikı çok faideli olmuştur. Cemiyetimiz buna taraftardır ve zamanı gelince bu hususta teşebbüsatta bulunacaktır. Psikopatlar evlenmekten menedilmelidir. Bundan başka insanın tahammülü fevkinde ruhî mesaiye mâni olmak, mektep programlarını çocuklann her yaştaki kabiliyetlerine göre tanzim et • mek, talebeyi zekâ muayenesine tâbi tutmak, kabiliyeti az çocuklara ayrı mektepler açmak zaruridir. Çünkü kabiliyetleri kifayet etmiye rek taryikle çalısanlann deli olma • lan ihtimali vardır.» Cevat Zekâi Bey, cmnetin sari olduğu iddiasının doğru olmadığına isaret ederek d'emiştir ki: «Uzun müddet delilerle vazif e icabı temas eden doktor ve hasta bakıcılarda delilik arazı görülmemesî cinnetin sari olmadığına delîldir. Ancak telkin suretile bazı insanlarda cinnet husule getirmek müm kündür. Mehdi veya peygamber olduğunu iddia eden delüerin sözle NALINA MIHINA Bir dayak hâdisesi münasebetile azeteler, Muallimler Birüğinrâ son kongresmde cereyan etmiş olan bir dayak hâdisesinden bahsedjyorlardı. Bu sene mualhmler arasmda böyle dayak vak'alarmm tekerriir etmesi bana maziyi habrlattı. Bizim çocukluğumuzda mektebe baslattınlan çocuğu, ebeveyni hocasma teslim ederken «Eti sizin, kemiği bizim» derlerdi. Evvelallah, o zamanki hocalar da, bu tekerlemeyi bir hakikat haliae sokmakta zerre kadar tekâsnl etmezler, «Dayak cennetten çıkmıştır» diye ellerine teslim edilen yavrulan, eşek sudan gelinciye kadar döverlerdi. Mahalle mektebi hocalarnun süvari mızraklan kadar uzun deynekleri, teneke ile su taşıyan sakalann omuzluklanna benziyen falakalan, rtina ile seçflip kesilen kızılcık sopalan, keskm cetvel tabtalan, kulak fekme, saç yolma, tokat, yumruk, tekme, hepsi birer işkence aleti, tethif vasıtası idi. Zavallı yavrucaklar, konuştu, güldü, Soştu, yaramazlık etti, derse çalışmadı diye haklı veya haksız tabanlannm akmdan kan çıkincıya kadar zalimane dövülürdü. O zamanm birçok hocalan, iyi kalpli msanlar müstesna, birer muallim değîl; adeta talebeye işkence yapmaktan zevk ahr birer Engizisyon papası idiler. Cocuklar, dayaktan yıldıklan ve hocadan nefret ettiklerî için, tabiatile mektebi sevmezler, her fırsatta mektepten ka • çarlardı. Mektebi Harbiye gibi yüksek mekteplerde bile o zamanm mutantan bir tabirîle «csilki celili askerî» ye, zabitlik gibi şerefli bir mesleğe girmiş gençlere: Döver döver verem ederim. Saçmı yolar, kel ederimI Diye musecca tehditler savuran ho> calar vardı. Talebenin yemekten bol dayak yemeğe mahkum olması, çocuklan mektepten soğutmak ve kaçırtmak suretile memlekethnizin irfan hayatında menfî ve muzır bir tesir hasıl etmiştir. Halbuki o dayaklann bütün mesnedi sözde tahsili teshildi... Hocalar arasmdaki dayak hâdiselerl bana, işte mesnrtiyetten evvelki mekteplerin azçok hepunizin tadmı tattığı bu dayakh talim ve terbiye usulünü habrlattı. Eskilere nisbetl» şimdiki mektepler cennet ve muallimler de melektir. Bu fıkramı bir şaka ile bitirmek istiyorum: Bazı muallimler arasmdaki dayak hâdise]»rinm psikolojik sebebi ne olsa gerek? Talebeyi dövemiyen bu hocalar, şimd arasıra, birbirlerini dövmek suretile hem eski bir an'aneyi ihya, hem de dayak atmak flttiyaçlarmı izale ediyorlar, diyeceğim geliyor. Muallim arkadaşlann bir lâtifeden ibaret olan bu.satırlara ahnmamalarmı rica ederim; çünkü ben de, kendileri gîbi, hocayım! Franstz gazeteleri ne diyor? Paris 16 (A.A.) Havas Ajann bildiriyor: Excelsior gazetesi dünya ikhsal konferansı hakkında bugün yazdığı bir makalede diyor ki: c lcap eden hazıruklarm ym piknamış olmasmdan dolayı iktısat konferansmın tehir edileceği söylendi. Ba şayialann membaı her halde resmî Fransız mehafili değildir. Fransn hü kumetinm kat'î urarlan üzerinedir ki, M. Heryo Vaşingtonda konferansın 12 haziranda yapıhnasnu teklif etmiştir. Fransız hükumeti, konferansça halledilecek meselelerin mastaceliyeti hakkında fikirlermi değiştirmiş değildir. Fakat Fransn hukumeti konferans toplanmadan evvel Paris, Londra ve Vaşington arasmda esas itibarfle itflâf edilmesi muvafık olacağı mütaleasm • dadır. Çimkü Amerika, Fransa ve în • giltere arasmda noktai nazar ihtilâf • lan devam ettiği takdirde mezkur konferansta 66 devietin anlaşması çok güç olacaktır. Paris 16 (A.A.) Havas Ajansı bildiriyor: Journal gazetesi M. Norman Davisin Hariciye Nezaretinde yaphğı konuşmalardan sonra verdiği beyanata yazdıktan sonra mütemmhn şu haber • leri vermektedir: « Konuşmalarda borçlar raese • lesi rejmen mevzoa bahsedilmiş ol • makla beraber M. Paul Boncour, borçlar meselesi süratle ve kat'î olarak halledilmeı ve dolar ile strelmg de n tikrar ettirflmezse iktısat konferansı nin muvaffakiyeti şöpheli olacağinı söylemiştir.» Balırköy Hastanesı mtltehassulanndaa Dr. Cevat Zek&i Bey rine kapılan ve inananlar da mec nundurlar. Tababette böyle iddialan ileri sürenlerin cinnetine fail hezeyan, bunlara inanarak tecennün edenlerin hastahğıa münfeil hezeyan de • nilmiştir.» Vaşington mülâkatları Vaşington 16 (A.A.) tspanya sefiri ile Hariciye Nazın M. Hull a • rasmda vukubulan mülâkabn nihaye • tmde bir tebliğ neşredilmiştir. ... Ba tebliğde yapılan mükâlemelerin başlangiç mahiyetinde olduğu ve ev velce Amerika mümessillerüe diğer mflletler miimessilleri arasmda tetldk edümiş olan umutnî meselelerin yeni den tekikına hasredilmiş bulunduğu beyan olımmaktadır. Brezilya murahhası, yarm Beren • garia vapnrfle gelecektir. M. Hull, bir boş geldiniz telgrafı çektniştir. Almanyada kimleri hadım edecekler? Fuadufiya 16 (A.A.) M. Ou •en Joueng burada soylediği bir na tukta, dünya para ve banka sistemi • nin bizzat kendistnin de dahil ol • M. Joueng Amerikayı itham ediyor '1«HM,nnın.ıımııı|||||||||||fl||BI||l|||nilHIIHIIUIIWIıııi»nB Bir Alman nazırı Maksinı Gorkiyi Viyanadan koğuldu Ankaraya davet Hâdise iki hükumetin arasmı açıyor Viyana 16 (A.A.) Adliye Na • zırı M. Frankm Gratzda söylemiş ve Avusturyanın siyasî vaziyetine tel mih etmek memnuniyetini kale al mıyarak Dollfuss hükumetini tethiş siyaseti takip eden bir hükumet olarak göstermiş ve Basvekilm şahsmı tehzil ederek Nazileri polislerhı matraklarnu ellerinden almağa tesvik etmts olduğu nutku dolayısile Avusturyanın Berlin sefiri M. Tauschitz, M. Von Heurath nezdinde bir te şebbüste bulunarak Alman hükumetini M. Franklm mümkün olduğu kadar kısa bir zamanda Avusturya toprağını terkettirmeğe davet et • miş ve bu yapılmadığı takdirde A vusturyanın bu gibi vak'aların te • kerrürüne mâni olmak için icap eden tedbirleri alacağını bildirmiştir. Edip, Maarif Vekiline telgrafia cevap verdi Ankara 16 (A.A.) Büyiik Rus edibi Maksim Gorki Rusyaya müteveccihen tstanbuldan gecerken Maarif Vekilimiz doktpr Reşit Galip Bey tarafmdan hükumet merkezi mizî ziyaret etmeğe davet olunmuf ve Gorki tarafından bu vesile ile kendisine şu telgraf yollanmıştır: Ankarada Maarif Vekili Reşit Galip Beye Hükumet merkezfnizi ziyaretten duyacağım zevk! atiye bırakmağı sihhî vaziyetim beni maatteessüf mecbur eylemektedir. Güzel mem • leketinizden aynlırken genç Türk cumhuriyetrnin bütün reislerine en yürekten selâmlanmı göndermeği borç bilirim. ni kahveden kaldırbp götürmüşlerd*h*. Dünkü Haber gazetesi, Almanyada saf kanlı oltnıyanların hadım edileceğini Berlmden gelen hususî bir telgrafa atfen şu tarzda yazıyordu: « Alman cinsinin tasfiyesi meselesi günden güne vahim bir şekil almaktadır. Prusya Dahiliye Nazın Essende etibba muvacehesinde verdiği bir konferansta saf Alman kanından olmıyan Alman tebaasmın ameliyat edilerek akim biTakıIması ve bu suret • lc tekessürlerinin önüne geçil lamakta olduğunu ve bu suretle Alman olmağa liyakat gostermiyen unsurlann imha edileceğini söylemektedir.» Şehrimizdeki Hitlerci Almanlar bu neşriyatı hayretle karşılamışlardır. Bunlardan Her Maurer, şu izahatı vermistir: « Yalnız cinayet ve ağır cü • rümlerden dolayı mahkum olanlan hadım etmek için bir kanun lâyihası hazırlanm.ıstır. 932 de yapılmış, fakat henüz kat'iyetlesmemiş olan bu projenin ecnebiler veya saf kanlı olmıyanlarla hiç bir alâkası ve münasebeti yoktur. Bu, bir vrk meselesi değildir.» Sir Corç Klark Brüksele Londraya gidecek Heyetimiz. Tayin olundu tngiliz sefiri Sir Corç Klark Cenaplan hükumetince Brüksel sefa retine taym edilmistir. önümüzdeki ay içinde yeni vazife»ine baslı yacaktır, yerine kimin geleceği simdilik malum değildir. Sir Corç Klark memleketimizde çok sevilmiş, centilmen bir drplomattı. Bu itibarla Türkiyeden aynlışı, kendisini tanıyan lan müteessir etmiştir. Ankara 16 (Telefonla) Lon • draya gidecek heyete Hariciye, îktısat Vekillerile Ziraat, tktısat, Maliye, Hariciye Vekâletlerinden birer mümessilm iştirak edectkleri anlaşılmaktadır. «Şu dağlaraı ardında» Konservatuvar Müdürü, «Boş beşik ve Akkuş» muharriri Yusuf Ziyanm bu eon kitabı, destan, hikâye veya masal ferzedibniyerek okunmak şartile lç Anadolunun âdetlerini ve en samimî tarafmı bize veren hemen flk eserdir. Birçok sahifelerinde 3d tane bile yabancı söz bulamıyacağmız bu kitap oz türkçenin şaheserlermden biridir; fakat hikâyet, destan veya sadece bir müşahede arasmda bir türlü karar kılamıyan muharrir, tekniğini bulamadığı için, yeknasak bir üsluba düsmüştür ve bu yüzden, gayet zengin bir mtiba yığmı içinde, muhtelif estetik kıymetlerin yerlerini şaşırdıklan ve bir çok inceliklerin ifade yeknasaklıgı içinde kaybolduklan görâlüyor. Buna rağmen «Şu dağlann ardında» da, bütün yürüklerile, efelerüe, ağalarile, köylü kızlan ve âşıklarile mor dumanlı Anadohıyu buluyoruz. Ve bu duman, o diyann ruhu gibi kitabm her sahifesinde Uiluyor. Osmanlı Bankası ile Yapılan müzakere Ankara 16 ( T i l e f o n U ) Buraya gelen haberlerden Osmanlı Bankasile Pariste yapılan müzakeratın hali tevakkufta olduğu anlaşıîmaktadır. Gazi Hz. nin Talebeye iltifatı Ankara 15 Kız lisesi talebelerl bugün Orman çiftliğini ziyaret et mişler ve güneşli havada s ü z e l bir gün geçirmislerdir. Taîebeler çiftliğin muhtelif kısmlannı gezerlej* ken o esnada çiftHği tesrif eden Re> isicumhur Hz. talebelerle alâkadar olcnus ve Utifatta bulunmuslardır. Yeni Fransız Başkonsolosu Fransanın Istanbul başkonsolos luğuna tayin edilen M. Paul bugünlerde şehrimize gelecektir. bir iki ay olduğu halde yeniden basılmasma lüzum görüldü. Bu netice, askerî mevzulann düşünen bir kafada yer bulmasına ordunun ne büyük ihtiyacı olduğunu gösterir. Filhakika, asker ruhuna bir ruhiyatçı gözile bakışın flk mahsulü bu krtaphr. Umumî ve indî mülâhazalardan ziyade, askerî vesikalarm en yeni ruhiyat verimlerine tatbikmdan doğan bu eset, ilmi afakî ve mücerret sahadan çıkararak tatbikat lehine istismar etmek kibarile amelî bir kıymeti de haizdir ve orduya yaptığı hizmet, birinci baskısının hemen tükenmesile de mükâfatını görmüş bulunuyor. Birinci Umumî WuWşlik asayiş Müdürlögü M. Frank Avustaryadan ayrddı? nasd Almanya protesto etti Viyana 16 (A.A.) Alman sefiri Alman nazırlannın Viyanaya muvasalatlan esnasmda kendilerine karşı yapılmış olan kabul tarzından do layı M. Dollf uss nezdinde protestoda bulunmustur. M. Dollfus*, Almanya île Avus • turya araunda dostluk münasebet • lerini devam ettirmek arzusunda bulunmakla beraber M. Frankm nutku meselesi tavzih edilmedikçe bu meselede vaziyet alamıyacağı cevabında bulunmustur. Viyana 16 (A.A.) Neue. Wi ner Journal, Adliye Nazın M. Frankm Salrburg polisi tarafmdan memleketten dSşan edilmesine ait tafsil&t vermektedir. Bu gayeye göre M. Frank, Salz • burgta bir kahvede oturmak istemiş ve buna müsaade edilmiştir. Nazi reisi, bunun üzerine halka ibr hitabe irat etmek istemiş fakat emniyeti umumiye memurlarından biri mâni ohnuş ve ajanlar marifetile kendisi Ankara 16 (Telefonla) Bîrinci umumî müfettişlik asayiş müdürlüğüne Artvin Valisi Imadettm Bey tayin edilmistir. Cumhuriyet Nüshası 5 Kuruştur Samsunun 6azi gönu Ankara 16 (Telefonla) 19 mayıs, Gazinin Samsuna ayak bastığı gündür. O gün Samsunda büyük raeraskn yapılacaktır. Ancak Meclis bugünlerde mühim müzakeratla meşgul bulunduğundan bu merasi me beyet gönderilemiyeceği anlasılmaktadır. Hep sun'î bir sevinç ve hayret gösteif rek: ö y l e mi? deme Allah aşkına! diye sordum. Bu kadın ne demek ister? Ağzında bir bakla var. Ben tepemden tırnağıma kadar onu teşvik eden bir vaziyette durarak vereceği izahatı bekledim. Her sözünü beğenmeğe ve alkışlar görünmeğe hazırlandım. Dedim ki: Ben sana Nedimi tanıdığımı söyledim, değil mi? îşte oda Hicranı deli gibi seviyordu. Adeta senin kadar. Senin kadar değilse bile tut • kundu velhasıl. Evlenmeğe bile kalktı, gidip kızı anasından istedi. Halbuki topu topu Hicranı iki kere mi ne görmüş. İşte o kadar. Yanıp tutuşuyordu. Budala. Kızma, sen de budalasın. Hicranm nesine gö nül veriyorsunuz, bir türlü aklım ermiyor. Neyse, dedim ya, o, bundan kurtuldu. Vaz geçti. Hicranı al maktan. Büyük bir takdirle kanşık hayret Abone. şeraiti* Senelik Alb aylık Oç aybk Bir avhk TSrkiye için 1400 750 400 150 Kr. Hariç içm 2700 Kr. 1450 800 Yoktur «Askerliğin psikolojisi» Mahepe Askerî Lisesi Felsefe muallimi Faik Bey arkadaşımızın bu kîtabı öy Ie bir muvaffakiyet kazandı ki çıkah bekledi. Sesimi çıkarmadım. Başımı tekrar göğsünün üstüne çekti. Bir aralık uzandığımı da hissetmiştim. Bir silkinişte yerimden fırladıtn, gidip ışığı açtım. Vicdansizliğm hu dudunda kendimi toplıyabilmiştim. Onun yatakta uzanışma baktım ve şeytanî tesirlerle daha iyi boğuşabilmek için gözlerimi kapıya doğru çevirmeği tercih ettim. Baktım ki biraz evvel yerde duran çekmece muhteviyatı ortada yok. Şaşırarak sordum: Buradakiler ne oldu? Onu bırak ta lâmbayı sondür, gel, otur! Birdenbire lâmbanın niçin söndürüldüğünü anlar gibi olmuştum. Bana çekmece meselesini unutturarak müşterek bir günaha sokmak, böy lece korkunç bir sırrm ortakhğile beni kendisine bağlamak istiyen bu kadın, gene bana mel'un hüviyetile göründü. Nefretimi gizliyerek yanına gittim, oturdum. PEYAMÎ SAFA Beni yakamdan tutarak kendine doğru çekiyordu. Garip bir hayalet halinde Hicran gözlerimin önüne geldi. Yüksek bir yerden, bana, hakaret ve nefret dolu gözlerle bakı yordu. Bir daha silkindkn ve asıl mak • sadımı ona sezdirmiyerek meharetle ağzını .aramağa karar verdim: Sen, dedim, Hicrandan daha tatlı sın. Kalbimden onun aşkını söküp atabilecek misin? Kendine büyük bir güvenişle: Uslu bir çocuk olursan... El bette! Bunu nasıl yaparsm? Nasıl mı? Tecrübesi yok de~ ğil ki! Ağzından lâf almak için memnun olmuş gibi yaparak: Var mı ? diye bağırdıtn. Tabiî... dedi, sen bugün Hicrandan epey nefret ediyorsun de ğil mi? Evetî dedim. Benim sayemde* Millİ tehihamtz : 62 Yazan: SERVER BED1 Hep Senin İçin! mıyorum. Sen bana karşı boyle na çocuk olmasan hayatımız ne zel geçer. Benim ne kadar iyi, kadar tatlı kadın olduğumu o man anlarsm. fegüne zaO bunlan soylerken gözümün onünde iki yol açılıyordu: Biri fena Sabahatm beni sürüklediği yol. Kavgalar. Belkî bir cinayet. Zabıta, adliye, hapis, göz yaşlan, çığlıklar, bir sürü feci gazete havadisi. Biri de iyi Sabahatin beni sürüklediği yol. Sulh. Bütün meseleleri ahbapça halletmek. Onun babatna ihanetini, Hicrana karşı düşmanhğım bir an için unutuyorum. Bütün alçaklıklar bana tabiî veya ehemmiyetsiz görünüyordu. Hım?.. Diye ince bir «eale benden cevap Düfundüm ve ona bu «iki Saba hat» fikrimi anlatmağa karar ver • dim. Düşündüğümü aynen söyledim. Dizimin üstündeki elimi sıkarak kahkahalarla gülüyordu. Dedi kî: Fena Sahahat yoktur. Onu sen hayalhanende icat ediyorsun. Yal nız bedbaht ve iyi Sabahat vardır. Ben bunu sana esasüca anlatacaktım ama dinlemek istemedin. Fa • kat sana Allah hissettirmiş. Ben gette söyliyeyim: Dediğtn gibi ben senin ovey annen değilim. Arkadaşınım. Babanı beraber mes'ut etmek elimizdedh*. Sen de bilirsm ki ben onun zevcesi olacak yaşta değilirn. Ona karşı vazifem yalnız iyi bak maktır. Elimden geleni de yapıyomm, görüyorsun, Uyku bile uyu göstererek sordum: Onu sen kurtardın ha?.. Rekabet hissi ve kadınhk ^arah galip gelerek Sabahatm basiretini bağhyordu. Bir düziye gururunu okşıyarak onu söyletmeğe devam et • tim: Hayret, dedim, yamansın^ Gözümde öyle bir büyüyorsun ki!.. Peki Nasıl oldu bu?.. Anlat Allafa aşkına!.. Şöyle bir saçlarmı silkeliyerek omuzlarmı geri çekti ve göğsünü kabarttı. Hemen önüme baktım. Dedi ki: Hicrandan aşağı mı kalırım sanıyorsun? Ben babanla evlendi ğim zaman söylemediklerini bırak madılar. Al sana mtikam. Intikam ama ne yaptın, onu söyle. Bu muvaffakiyetine bayıldım doğrusu. Ben de pek Hicran için daha fazla uykusuz kalmak niyetinde değilim. Hatta, belki farkındasmdır ki ona eskisi kadar tutkun da d e ğilhn. (Mabadi oar) I