f Teriip eden f Koprüluzade Mehmet Fuat MİLLÎ KÜLTUR SAHİFESİ Halk edebiyatı [Bugün, gene 17 18 inci asırlara ait halk edebiyabmızm bazı güzel örneklerim* nesrediyoruz. Kimler tarafından söylendiği belli ohnıyan bu parçalara Semai denmesi besteleri sebebfle • dir. 19 uncu asırda Semai kelimesi halk şairleri arasında muayyen bir ıstılah halmi almıstır. Fakat daha evvelki asırlarda Koşma, türkü gibi utılahlarla müteradif olarak kuUanılırdı.] • •••11 / Dobruca'da Oguz'Iar 2 Çün AH Behadur Konya havalisinde Altınlı kervan sarayında Emir Ahur Uğurlu ittifakile cemiyet edip Konya'ya Sultan Rüknettin'i muha•ara etmeğe vardıkta yolda münhezdm olup Uç tarafma düşmüştü, ve Üç tarafmda hiç bir duracak yeri yoğidi, ve daim Uc Türk'leri şeninden korkuyla yürürdHi ki tutup Sultan Rüknettin'e göndermiyeler. Hava*ı ve nökerlerile ( askerleri ve adamlarüe) ol dahi tstanbul'a Sul tan tzzettin hizmetine müteveccih oldu. Fasiliyos anı gayetle hoş tuttu. Envai kerem ve az'âfı niam bile anı müzeyyen kıldı; ve buyurdu, geru evvelki gibi Sultan tzzettin hizmetinde kal. Ve bir kaç gün Fasiliyos Rumeli'nde düşmanları zâhir oldu, Ali Behadur'i anların def'ine gön d«rdi. Ali Behadur behadırhğile Fasiliyos'un düşmanlarmı kahreyletfî. Ol vasıta birle anun mertebesi Fasiliyos katında yüceldi, vakar ve hasmeti ziyade oldu. Ve her kere Fasiliyos hazinesinden ana hil'atler ve mal ve nimeti firavan erisürdü. Bir gün Sultan İzzettin ve Ali Bahadur Fasiliyos'a eyittiler: Biz Türk tayf asıyuz, daima şehirde dunmazuz. Tasrada bize bir yer ve yurt tayin olsa. Anadolu'dan bize mü • teallik Türk evlerin (evden maksat çadır, çadırda oturan göçebe Türk ailesi, hatta umumiyetle ailedir) Getürüp anda yaylasavuz ve kışlasavuz (yaylasak ve laşlasak). Dediler. Fasinyos Dobruca ilmi Id eyu davar (yetistirecek) abu havası hop ev yerleridir, anlara yer ve yurt verdi ve Anadohı'daki kendilere mütaalik Türk obalarma el alhndan ha • ber ettiler. KışUk bahanesile Sarusal • tuk ile tzniğ'e inip tzenkemit (tzmit) ten Üsküdar'a gelip çok Türk evi geçti; ve hayC zaman Dobruca elinde iki üç pare müslüman çehri ve otuz kırk bölük Türk obalan vardı. Fasiliyos'un düsmanlanna cevap edip kahrederlerdi. .. Bir gece tstanbul'da Sultan tzzettinle Ali Bahadur işrete mesgul olmuslar. Esnayi takaddühte Sultan İzzettin mu • karriplerinden bir kaç eblehin diline bu geldi ki: «Çün Sultan' kadim memle ketinden aynı düstü ve yümnü teyidi rabbani birle Sultan'ın etba ve hasemi fhndi çoğaldı, on on iki bin er vardır, eğer fırsat gözleyip FasiUyos'n buhırsaz (bulursanız) anda ortadan götü rüp îstanbul'un ve bu memleketm padisahlığı bflkülliye Suhanm olur. Andan sonra Anadolu'ya dahi fırsat bulunur» dediler. Şarapdar rum idi; kendu cinsine meyli sebebile, ertesi katma varup bu razi Fasiliyos'a sur Ue takrir etti. Fasi liyos uslu ve âkil kişidi, bu isi filhal zâhir etmedi, ve bir kaç gün fırsat gözIedi. Filhal edersenı il götürürler diyu usandı. Bir gün bahaneyle Emir Ahur Uğurlu beyi ve Ali Bahaduru evine okudu (davet etti). Ve tutun demirleyüp hapsetti; ve Sultsnın ÎRîanbul'daki viı.c muekkiller gönderdi ve bir kaç güncen sonra Sultanı iki oflanlarile bir berk (muhkemi kaleye gonderip hapretti ve anasmı kı Fasilı/os'un kız kardesiydi, iki küçük oğlantiklarae tstanbul'da kendu evinde kodu. Sulta.ı iki : büyük oğlu Gıyaıettin K yı:mres'e ol ktJede manpus kaldı. Tekfur (hukümdar) bir kaç günden sonra Emir Ah.uı'un gözöne mü çekip köı eyledi ve A*" Babadir'i öldürdü; ve Suhann ve Ali Bahadir'in etba ve rökerlerin^en kim ki mürted olup MtsB» miüetiiıe girdi, aman bu'up kurtulurdu (kurtulpu), ve her kim ki islâm ^üîni can sahifesinde naksedip mürted olmadı, Fa»ıliyos'un zmdannda ebet kaldı. Haktaalâ Sultan'm kardeşine ilham etti. Sinop'tan Deşt hanı Berke hana (Altm ordu ham) haber gönderip kardeskni kurtar diyu rica eyledi ve Hanı Ktrım (yani Kırım ve Kıpçak hakimi olan Altm ordu hükümdan) dahi azim çeri gönderip, ittifak (tesadüfen) ol yıl muhkem kıs oldu, Tuna suyu kati (çok) dondu. Berke Hanm çerisi buz üstünden geçip Sultanı ol kale hapsin • den çıkanp halâs ettiler. Berke Han dahi çokhık çeri ile artlannca geldi. tstanbul'u hisar edip Tekfur'u inletti, sonra sulh etti ve Tatar Leskeri Sultanı Berke han hizmetine götürdüler. Han ana gayette izaz ve ikram kılup neva ziş etti ve kerratla toylayuo (ziyafet çekip) anmla kımız ve kamran dolu • ların (kadeh) içti. Gereği gibi SivurgalIadı yani aslına göre riavet etti ve Dobruca Türk'lerin Saru Saltuk ile desti Kapçağ'a iletüp Solhat ve Suedlakı ^Kı[Birlnci makale geçen haftakı kultur sahLfemlzde çıkmıştır]. runda iki mevki ismi) Sultan'a timar ve Türk'lere yer ve yurt verdi. Bu halden sonra Sultan'ın anasmı küçük şehzadeler ile Fasiliyos gemiye koyup denizden Kara Ferye'ye gönderdi, ve ol yerin subasüığı mahsulün (valiye ait varidat) sehzadelere tayin edip ana kapısından düsenliği ol hatuna verdi. Anınçün şimdi dahi zikrolan kapıya Ana Kapısı derler. İttifak, bir gün Ana batun kapıya muttasıl olan burç üzerine çıkıp defi gam ederken nagâh efvahta gayri vaki bir haber şayi olup dediler ki «Sultan» a yolda ecel erişip fevt oldu!» ve Ana hatuna bu nekbet haberi gerçek sanup ve tabammüle mecali kalmayup biihtiyar kendüsün yere VUTUD fegana basladt. Akıbet bu musi bet ile burçtan düsüp fevt oldu. Fasi liyos Kara Ferye'yi ulu kardeşine verdi. Kiçi (küçük) kardesi katma getirdi. Çün Sultan tzzetin anası vakıasmı ve iki oğlancıklan Fasiliyos katmda esir kaidıklann isitti, ol hasrette gece ve gündüz ah edio nakâm ve namuratltk eyamına sabretti ve âlemi gaybetiden bu şiddete bir ferec (ferahlık) ola drye amardı. Sonra Berke Han Kınmı'm bazı nevahisini dahi verdi. Çok müddet Kınm'dan Kara Buğdan eline kadar müsKimanlıktı (yani müsHiman mem leketiydi), Kara Buğdan'da dahi azine mesçidi (Cuma mesçidi, cuma naman kılmacak büyük mesçit) durur... * •* Dobruca'ya Anadolu'dan geien Oguz'lar hakkmda Seyit Lokman'ın verdiği malumat bundan ibarettir ki, h*men kelime kelime Yazıcı oğlunun Selçukname'sinden alınmıştır. Fakat Sel çuknamede, Sultan Gıyasettin Mesu d'un Kınm'dan Anadolu'ya dönüsünü anlatan fasılda, Dobruca'dan Kırım'a geien bir kısım Oğuz'ların tekrar Berke Hanm iznile ve kara yoble Dobruca'ya döndükleri yazıhdır. Romanya h'Iarın «Dobruca» namile' çıkardıklan daha ziyade propaganda eseri mahiyetindeki büyük ciltte «Dobruca'da Türk hakimiyeti» devrinden bahseden profesör Bratescu, Saltuk Baba maiye rinde Dobruca'ya geien bu Anadolu Oğuz'lannın bir kaç sene sonra Kın m'a gittiklerini söyliyerek, onlann tekrar döndükleri hakkmda hiç bir malumat vermiyor ki, bu yanlıslık, onun membaı olan Hammer tarihine aittir. Halbuki «Selçukname» nin yukanki ifadesi, bu yanlışlığı tashih etmektedir. Bu Oğuz'lar hakkmda 1930 da nesrettiği eserden yukanda bahiefmîş oldu ğumuz Balasçefte, Selçuknamenin bu ifadesinden hiç haberdar oltnadıği halde, Bizans membalanna ve hâdiseler'n tarihî gidisine bakarak, bu Oğuz'lann orada kalmış olduklarını söylüyor. Dobruca'y» gelmiş olan bu Oğu7 muhacirlerinın reisi Saltuk Baba hakkmda aonralan bir çok efsaneleT teşekkül etmistir; vaktile «Türk edebiyatında ilk mutasavvıflar» atlı kitabımızda bundan uzun uzun bahsetmiştim, İslâm ansiklopedisinde «San Saltuk» maddesini yazan profesör Babinger, benim bu hususta verdiğim malumatı ve bibliyografyayı almış, ve Ingiliz âlimlerinden Has Iuch'un Sarı Saltuk hakkındaki bazı halt rivaj'etlerini ihtiva eden makalesinden de bazı ilâveler yapmıştır. tşte bu San Saltuk hakkındaki rivayetler ve tarihî kayitler dahi bu Dobruca Oğuz'lan meselesile yakından bağlıdır. Gerek bu mesele hakkmda, gerek San Saltuk'un mürfdi meşhur Türk sofusu «Barak Baba» hakkmda hazırladığun uzunca bir tet kiknamede bunlardan aynca baysetmek ümidindeyim. Yalnız, Selçuknamede Sultan Gıyasettin Mesut Anadolu'da Selçuk tahtma çıktıktan sonraki vak'alar arasında gene bu Dobruca Oğuz'lanndan ve Sarı Saltuk'la müridi BaTak Baba'dan bahseden bir parça vardır ki ehemmiyetine mebnı aynen alıyorum: Ve Fasiliyos Bilaloğos'a (Paleologos' dahi elci gönderip Sultan'ın kanndaşlan ve Rumeli'ndeki Etrak tayfasmdan istifsar kıldılar. Fasiliyos şöyle haber gönderdi kim bir kanndasın katumdadır ve bir karmdasm Kara Ferye'de; ve ol tarafm beyliği ana mufavvezdir. Ve Dobruca elindeki Etrak'ün bazılan anm katma vardılar, ve bazı yurtlann da otururlar. Bu haberle Sultanm hatırı kanndaşlan tarafmdan teselli oldu... Bunun üzerine hayli zaman geçti ve Dobruca elinde Saru Saltukla kaldüar. Bu esnada Sultan Mesud'un Tekfur katındaki kardesi bir kaç Türk'lerle kaçmağa azmetmiş. Fasiliyos duydu. A n tutup hapsetti. Ol zamanın patriyarbi (patriği) ki kâfirlerin halifesi olur, Sultanın kardeşini Fasiliyos'tan dileyüp aldı ve vaftiz edio kesiş suretme koydu. Bitmedi Köprülüzade 1314 üncü asırlarda S«mailer 1 Varimin giydiği aldır Lebleri seker hem baldır Ay efendim bu ne haldir Mecnun oldum ben divane Yarimin giydiği yesil Ak kolun boynumdan aşır Söylemeğe dil dolasir Mecnun oldum ben divane Yarin köpriisünden geçtim tğildim suyundan içtim Ben yarimden ayn düstüm Mecnun oldum ben divane Yarimin giydiği san Ben kılanm ahü zan Elimden aldırdım yari Mecnun oldum ben divane 2 Nasihat tut uyma gönül Halin dildara arzolsun Her güzeli sevme gönül Sevdiğin ehli rrz olsun Bana kalmış yanıp tütmek Bivefa ahdini gütmek Seni fendile saydetmek benim boynuma farzolsun Ayırma beni yanından Duretme aartanından Bir puse ver dehanından Caba olmazsa karzolsun Millî kültürümüzün eski bir âbidesi Kâşgar'lı MahmueTun Divanı Lugatüttürk atlı meşhur eserlndeki Harita Divanı lugatüttürk 1 1904 te Macar Akademisi dil bilgisî subesi Utftirmdan çıkanlan Dü Bilgisi Mecmuasında, milâdî 11 inci asırdan 15 inci a«ır sonuna kadar yazılmıs türkçe lugat kitaplan hakkmda nesredilen bir makalede, en eski arapça türkçe lugat olmak fizere Divanı Lugatüttürk isminde bir eserden bahsedüiyor, fakat o eserin mevcut o'.up oknadığı meçhul bırakılıyordu: «... Daha Abbasi halifesi Muktedi Billah zamar'annda (1074 1094) Divanı Lugatüttürk atlı bir eserden bahsedilmistir ki, ana dilleri türkçe olmıyan kavimler arasmda Türk dili tahsilme ait en e«ki eser, bu olacaktır. On birinci asırda böyle b:r kitabm ne gîbi se • bepler altında meydana geldigmi anlamak için, o zamanltır Abbasi halif elerini tanıyan bütün islâm âleminin, Selçuk h'Jkumdarlannın nüfuzu altında bulunduğımu bahrlamak kâfidir. Hatta, bundan iki asır sonra, Mısır ve Suriye'de hüküra süren Memluk Sultanlan, Türk dilinin öğrenilmesini nasıl herkesçe arzu edilir bir hale getirdilerse, Selçuk hakanlan da, hil&fet memleketlerinin en şarkî kısımlarmda Türk dili bügisinin yayılmasj hususunda aynı rolü oynıyarak aynı neliceye vardılar. Binaenaleyb iddia olunabilir ki Divanı Lugatüttürk, her halde Mem'uk Türk'lerinden bahseden müellifin türkmence dediği lehçe olacaktır» «Vilt 34, cüz 2, 1904). Benkn bfldiğime göre, Avrupa ilim Itleminde, Divanı Lugatüttürk'ün mevcudiyeti hakkmdaki ilk kayit, işte budur. Bu makaleyi yazan müelüf, bu eserin varlığını Kâtfp Çelebi'nin meshur «Keşfüzzunun» undan öğrenmistir. (Bulak basması, C. 1, S. 3 9 7 ) . Kâtip Çelebi buradaki ikı üç sabrlık ifadesinde müellifin Mahmut bin Hüseyin bin Mehmet olduğamı söylemekte ve başmdan bir kaç kel'me neklederek nasıl tertip edüdiğini an.'atmaktadır. O zamana kadar Türk dilinin eski mahsulleri hak kında tetkikler yapan garp âlimleri ve billıassa bu işte en fleri giden Rus tür lciyatçısı Melioranski, Kâtip Çelebi'nin bu kaydıne diklrat etmemişlerdi. Türk kiıltürü için bu kadar ehemmiyetli olan bu eser, nSıayet meşrutiyetten sonra İstanbul'da meydana çıktı. O zamanki Maarif Nezareti bu kitabı yirmi be; Irraya satın almak istemediğinden, kitap meıhum AK Emiri Efendi tarafından sahn sî.ndı ve 1333 1335 te üç cilt olarak KiJis'li muallim Rifat Beyin Utinsahı ve tashihi fle Maarif Nezareti tarafından barrmldı. Bu kitap hangi tarihte yazılmısnr? Matbu nüshannı en sonunda mevcut kayde göre bıcri 464 te yazılmağa baslanarak 466 da tamamlanmıştır. Kita bım Abbasi haKfesi «Muktedi Billah» a takdim ettiğmi söyliyen müellifin bu ifadesile yukarıki tarih arasındaki ra bıtasalığa, iptida Alman müstesrikı M. Hartmann dikkat etmistir. Çünkü bu halifenin huafeti 467 487 hicrî (10751094) seneleri arasındadır. Hartmann bu tezadı hâll için, eserin, tamamlandıktan bir yıl sonra takdim edilmiş olacağını söylemişti. Son zamanlarda asıl yazma nüshanın tetküri sayesinde, basma nüshada yanlışlık olduğu, Rifat Beyin asıl metne değil metin üzerinde sonradan yapılmıs bir tashihe aldanarak yanlıslığa düştüğü anlasıldı. Bundan baska, kitabm muhtelif yerlerinde eserin telif yılmı gösteren bazı kayitler sayesinde de meydana çıkmıştır ki, Mahmut kitabnu Elkaim Biemrillah zamarunda (25 kâmmusani 1072 • subat 1074) yıllan arasında yazıp tamamlamış, ve sonra (1076 1077) senelerinde tekrar dü zelterek Elımıktedi Billah'a takdim etmistir. Buna göre Divanı Lugatüttür k'ün telif yılı olarak (Hicrî 470 Milâdî 1077) senesini kabul etmek icap ediyor. Kitabın müellifi Kâşgar'lı Mahmut bin Hüseyin bin Mehmet, kendisini okuyucularma şöyle takdim ediyor: «Kendim Türk'lerin en fasih konuşanlann dan, en açık anlatanlarından, en doğru anhyanlarmdan, asd ve nesepçe en fleri bulunanlanndan, en iyi kargı kullanan cengâverlerinden olduğum halde, Türklerin hemen tekmil ellerini, obalannı, röllerint karıs kanş gezip dolaştım. Türk'ün, Türkmen'in, Oğuz'un, Çigil'in, Yağma'mn, Kırgız'uı lisanlaruu, kafiyelerin tamamen zihnime nakşettim. Bu hususta o kadar ileri gittim ki, her taifenin lehçesi bence en mükemmel surette elde edifmiş oldu. tşte bu kitabımı, bu kadar u?.un tetebbü ve tetldkten sonra, en süslii t&rzda, en beliğ bir üslup üzere yazdım. Dünyaca, adımı dünyanın sonuna kadar yaddettirmek, ahretçe, bitmez tükenmez azık olmak mak sadile, cenabıhaktan inayet dileyerek meydana getirdiğim şu esere Divanı Lugatüttürk admı verdim». «Kitabi cevahirünnahiv filugatüttürk» atlı diğer bir eser daha yazdığını söyliyen Mahmut, kıtabmm baslangıcında, mensup olduğu Türk milleti hakkmda şunlan yazmaktadır: «Gördüm ki yüce Tann devlet güneşini Türk'lerin burç Ianndan doğdurmus, göklerdeki dairelere benziyen devleüeri onların salta • natlan çevresmde dönmeğe başlanns; onlara Türk admı kendisi Ukmış; bakanlığı onlara kendisi vermis; zamanımız padişahlannı hep onlardan teşkil etmis; cihan halkmın dizginlerini onlarm ellerine bırakmış; insanlann saadeti için onları sebep yaratmış; doğruluk , ta onlara her zaman yardımcî olmua; onlara intisap edenleri, hizmetlerinde buhmanlan ariz kılmif; mensuplan, hadimleri istedikleri maksatlara emuf; uygunsuzlann münasebetsizuğinden kurtuhnuslar; oklannın saplanmasmdan bannmak için aklı basında olanlara onlann hallerile hallenmekten baska bir çare kalmamıs, halbuki onlara bir şeyi dinletmek, gönüllerini elde etmek için kendi dillerile konusmaktan daha güzel bir vasıta yok! Her kim onlann düine sığmırsa anı kendderinden sayı • yorhu, her türlü korkudan kurtanyor • lar. Bunun içindir ki Türk obnıyanlar da Türk diline sığınmada, bu vesile ı zarar ziyandan kurtulmaktadırlar...» Bu satırlar, müellifin ne kadar koyu, milliyetçi bir Türk olduğunu, Türk'leri nasıl bütün mOletlerin üstünde gördü ğünü, Türk kültüriine ne candan bağlı bulunduğunu ve ne büyük kıymet verdiğmi açıktan açığa gösteriyor. Düsünmeli ki bu sahrlar, Bagdat'ta ve Abba« halifesine takdim edilen bir kitaba ait tir! Fakat, koyu milliyetçi Mahmut bonunla da kalmıyor; Buhara'h ve Nisabur'lu iki hadisçiden isittiği: «Türk di • Hni öğreniniz, çünkü onlann uzun saltanatı var» maalindeki hadisi naklede rek diyor ki: «Bu hadis eğer sahih ise türkçenin öğrenflmesi vacip olur; sayet mevzu ise, türkçenin öğrenilmesini akıl ve izan icap ettirir. tşte zikrettiğim sebeplerden dolayıdır ki türkçeyi herkese öğretmek için bu eseri yazmağa manevî bir mecburiyet gördüm». Müellifimizin Türk'ler hakkmda naklettigi diğer bir hadis var ki, «bir ordum var ki adım Türk koydum» mealinde olan ve mevzu olduğu pek açık bulunan bu hadis te Mahmud'un nvilliyetçiKğmi, ve Türk'lerin, Selçuk imparatorluğu devrinde bütün islâm dünyasmda Hegemon' yalarmı açıkça göstermektedir. Filhakika, daha Selçuk imparatorlu • ğunun kuruluşundan evvel, Bağdat halifelerinin saraylarmda nüfuz Türk'lerin eline'geçtikten sonra, islâm edebiyatında Türk'ler lehmde yazılmıs methiyeler, şiirler az değildir; meşhur arap edibi «Cahiz» in «Fezailületrâk» risa lesmden başlıyarak, bunu gösterecek deliller elimizde kâfi derecede buhmuyor. Fakat Arap dilini ve islâm ilimlerini büyük bir ihata ile kavramı* olmakla beraber, mfllî dilini, millî kültürünü, millî benliğini her seyin üstünde tutan Kâsgar'lı Mahmut, Türk'lerin faziletlerini büyük bir vecit Ue tasvir etmistir. Eserinin tetkikine girişmeden evvel, kül tür tarihimizm bu büyük sizması hakkuıdaki bilgilerimizi hulâsa edeh'm. Köprülüzade 3 Diba kaftan arkasında Gümüs düğme yakasında Üç güzelin arasında Bir de ben olsam olmaz mı tki bülbül kondu dala Birisi gül, biri lâle Uğrattın beni bu hale Kız seni sarsam olmaz mı Sen gideli neler oldu Gözlerim yaş ile doldu Sensiz dünya haram oldu Seni istesem olmaz mı Bu sehrin kalesi yüce Seni sarmadım doyunca Boyu uzun beli ince Yanaktan öpsem olmaz mı 4 Ağalar gurbetten geldim Geldim ki cananım gitmis Sılam bana hor görünür Al yesil giyenim gitmis Ağalar böyle kalursam Düşmandan öcüm alursam Vadem yetip ben ölürsem Mezanm kazanım gitmis Ağalar gurbetten bezdim Başıma geleni sezdim Dilberin yurdunu gezdim Sahnıp gezenim gitmis Ben neyleın bahçeyi bağı Fridi yüreğim yagı tçirdi'er bana aşrı Derdiın dermanım gitmis Bir dahi içmenem bade Yar oldum ahü feryade Uçtu sunam kaldı ade Göllerde yüzenim girmi» Bir dahi saz almam ele Mailim o tatlı dile Siyah saçm ince bele Tarayıp düzenim gitmis 5 Behey elâ gözlü dilber Bulunmaz ne var âlemde Yiğidin sırn sağ olsun Bulunmaz ne vaT âlemde Sen buldunsa bir sevici Ben de buldum yalvancı Yürü hey yüze gülücü Bulunmaz ne var âlemde Bahçelerde biten güldür Dalında öten bülbüldür Bu âşık bir geda kuldur Bulunmaz ne var o âlemde 6 Ben hocamdan okurdum da Bülbül gibi sakırdım da Al yanağın çukurunda Sana bir ben yarasır ben Canım sen kendini sakır Çifte hamayılar takın Gözünün kuyruğuna yakın Sana bir ben yaraşır ben Hançerin almış destine Beni öldürmek kastına Beyaz gerdanın üstüne Sana bir ben yarasır ben Mehmet Fuat Mehmet Faat