27 Eylul Birinci Dil Kurultayı Büyük Merasimle Aç IBhinci sahıîeden mdbait] j Gazî Hazretleri, j Hanımlar, Efendiler, Türk Dilinin kendi millî kudretleri içerisinde inkişafını aramak mpksadile kurulan şu Kurultaym, yalnız yüce gayesile değil, bir yandan üstünde duran devirlerln tari hile, diğer yandan kurulduğu bina altındaki millî ve aziz manzarasile bu neslin evlâtlarına ilham ettiği bir çok manalar vardır. Zihinleri bir an bunlar üzerinde durur gibi ve kendileri huşu ile dinler gibi düşündürmek cumhuriyet hayatına karşı derin bir hürmet borcudur. Daha dünkü bir devirde kapıları kubbeler ve mabetlerin fevkinde bir yiikseklik gururu ile bağlı olan bir sarayın yıkılmış tahtı üstünde milletin kendi elile kurduğu bir kürsü etrafında müşterek bir gaye için toplandık. Bu inkılâbın ne zaman ve hangi şartlar altında doğduğunu biz yakinen bilsek bile, onu bizden sonra geleceklere nakletmek, her hangi bir tesadüfün Kurultayı açmak şerefini kendisine bahşettiği bir halk adamı için en evvel düşünülmesi lâzım ge' Ien bir vazifedir. Sözlerime yakın bir mazinin ha tıratile başlıyacağım. Cihan harbi artık sonuna varmıştı. tstanbul'un uykusuz ve asabî geceleri bazan uzaklardan gelen alışılmıs bir sesle uyanıyordu. Anadolu sahilleri karşı taraftan akseden bu seslerin karanlığı ve sükunu yırtar gibi çırpındığmı dinlemekte muvakkat bir huzur, bir teselli, bir iimit arar gibiydi. Yataklarında yatanlar doğrulur lar, Rumeli kıyılannın bir ucundan öbür ucuna koşuşan müvezzilerin ilâve, son malumat çığlıklarında bir sevinç, bir muvaffakiyet haberi heyecanını ararlar ve ümitsizlik içinde kendi kendisini aldatan, oyalıyan ölümcül bir basta gibi, bir mahkum gibi tekrar yataklarına uzanırlar dı. Mubarebenin hayalen büyülmüş Tnübalâgalandırılmış en küçük ve mevziî muvaffakiyetlerini îstanbul sokaklanna dağıtan bu manasız (ilâve!) çığlıklarmı bazan düsman tayyarelerinin homurtusu ve bombalann infilâk sesleri takip ederdi. O zamamn sükutu bir nevha idi ki yalnız yüreklerde değil memleke tin taşmda ve toprağında ağlıyor du. yan bombalarm o en yakın sukutunu işte bu kalbî sesile karşıladı ve yanındaki yaverine: Cevat! Dedi. Zihnimin içeri sinde öyle şeyler dönüyor ki, bir gün bunlar kuvveden file çıkarsa bütün cihan kendisini hayretlere düşürecek hâdiseier karşısında kalacaktır. Hanımlar, efendiler! Bu sözlerin söylendiği tehlike dakikasile şu günün tarihi arasında geçen zaman bütün harikalarını saymak için kelimelerin yardımına muhtaç olacak kadar bizden uzakta değildir. Bütün dünya tarihinin hürmetle tetkik ederken bakışlarındaki derin hayranlığı bozmamak için gözlerini kırpmaktan korktuğu, esirgediği en yüce ve en millî bir inkılâp manza rası, içtimaî bir inkişaf, baş döndü rücü bir hızla devam eden bir yük seliş duygulu ürpermelerini ruhu muzda yaşatıyor. tCamfıarîvet •• Kurultaya telgraflar Maarıf Veki!» Dr. Reşit Galip Beyefendi elmden Dil Kujultayı Yüksek Reisliğine «Türk DiH Kurutaymın açJmasmı yüreğimden »evinçler tasarak kutlularım. Kurultay son asırlar müteroadiyen ihtilâle uğrıyan millî kültürün kıyamı ve cevap eıerıdir. Kurultay millî kültüre temel afarken onun kucağında yer alan idealist azamn duyduğu heyecanı ve gururu hep duyuyoruz. Kurultayda çalısanlara ne mutlu, Kurul tayın dilediklcrini yerine geîirmek için elinden şelen her hizmeti y?pmak hükumet icin ve her vatandaş için bir borç, bir şeref olacaktır. Bj>uk KoruHayın yüksek Reisliğine «Ulu Gazi'nin yarattığı ve yürüttüğü inkılâplardan birisinin daha temelini bugün Yüksak Reisliğinizde toplanan Kurultay ahyor, Türk'e öz dilini verecek olan Kurultaya büyük saygılarımı sunarun.» Başvehil: hmet «O .. Saflarımız arasındadır!» Yakın bir mazinin hatıraları Bundan on bir sene evvel, müte reddi bir hanedanın tahtından uzamış gibi görünen solgun perde sa çağını öpmek için şurada çok defa zorla toplanılan sırmalı ve sarıklı kul oğulları yerine yüksek nasiyelerinde millî hâkimiyetin mukaddes gururunu taşıyan insanlar, memleketin en güzide insanları, âlimler, mütefekkirler, şairler, edipler yan yana oturuyorlar. V e muhterem yurttaslarım! Bir yerde dediğim gibi, tarihte bir kaç defa cihan bütün heyetile atının ayakları altında dönen büyük kurtarıcı, inkılâbın o yüce yaratıcısı düyanın en demokrat bir devlet reisi sıfatile başjmızda, ru humuzda ve en sonra işte saflan • mız, arkadaşlarımız arasındadır. (Şiddetli alkışlar). Seria vadisinin yıldmmları önünde istikbalin bu günlerile uğraşan ve onlara bütün hayatın fevkinde kıymet veren bir inkılâp azmi içinde her fikrin, her tasavvurun en geniş ve şümullü rabıtalarile birbirine bağlı bir kül teşkil ettiğini ve milliyet şuurunun insanlıkla muasır bir ta rihten bu güne kadar her türlü taf silâtile ihata edildiğini biz Büyük Gazi'nin birer birer meydana çıkan yüksek tesebbüslerile öğrendik. Bunda tarih bir hareket noktası idi. Lisan ikinci merhale üstünde duru yordu. Milletin öz benliğini buldu ğuna şiddetle kani olduğu daha dünkü bir devirde bu esasların az çok nakıs kavranıldığını samimiyetle i tiraf edelim. Ve her şeyi olduğu gibi görmeğe muvaffak olabilmek için diyelim ki yamldığımız noktalar, hiç olmazsa yanılmadıklarımızdan o kadar eksik değildir. Unutulmuş an'aneler müphem telâkkilerile yedi asır Osman'lılarla Hakanhğın Türk cemiyetinde bir esas olduğunu telkin etti. Dalâl nereden daha ilk günlerden başlıyordu? Osmanlı hanedamnı kuran a dam, kendisine isnat edilen bir manzumede: Osman! Kayıhan oğlusun „ Oğuz Karahanın neslisin Demeğe sevkediyordu. Fakat Karahan adının hangi an'aneyi temsil ettiği Osman'lılar nazarında kutuplar kadar meçhuldü. Ve bu hâlâ Halk Birliğine karışan bir kitabe, bir sahifeye intikal edememiş olduğu için meçhuliyetini muhafaza edip dur maktadır. Türk Dilinin tarihî ve an'anevî unsurlannı sonraki eserler kadar kaybetmiyen bazı eski lugat kitapIarına müracaat edilirse görülür ki, Karahan tabiri Türk'Ier arasında hükumdar hanedanlarına mensup olmıyan ve halk içerisinden yetişen büyük devlet reislerine verilen bir un vandır. Bildiğimiz Oğuz destani Oğuz'un babası ile Karahanda nihayet bulur. Osmanlı hükümdarları Türkün bu ananesini bilmemekte, bilememekte mazurdurlar. Fakat kendilerini Kayıhan oğulları zanneden bu adamlar, hiç olmazsa Kayıhan'm Türk olduğunu unutmamak derecesinde bir milliyet duygusu besliyebilmeli idiler! Para ile satın alman, yahut Ak deniz'in uzak garp kıyılarmdan korsan gemilerile kaçırılan kadınlar doğurup büyüttükleri hükumdar ço cuklanna öyle bir terbiye veriyor lardı ki, bunlar kendilerinin kim olduklaını, hangi ırktan geldiklerini düşünmeğe bile muvaffak olmıyorlardı. Mütereddi padişahlar etrafında bulunan kimselerin yüzlerine karşı Türk'lüğünü tahkir etmelerinden ruhan en ufak bir eza, bir teessür duymadılar! Dördüncü Murad'ın mukarreple rinden Görice'li Koçi Bey, kendisine verdiği ıslahat lâyihalannda ordu nun bozulmasını münferit bir sebebe atfediyordu. Ona göre, ordunun büyük bir kışmı, sırf deyşirme unsur \ Dil Kurultayı Reisliğine Viyana 25 Uzun senelerdenberi Şükrii Kaya ırkma mensuptular. tranhlar bu hakikati pek iyi biliyorlardı. Hicrî 725 tarihinde vefat eden Emir Hüsrev dehlevî Lâçin kabilesi beylerinden birinin oğlu idi. Kendisini yetiştiren Şark lisanları ilminin inkisafına çalıhocası ve mürşidi Nizamettin Evliya şan Viyana Ilimler Akademisi Türk Di«kıyamet gününün sahibi benî bu li Kurultayın? muvaffakiyetler temenTürk'ün yanık bağrındaki ateşe bani eder. ğışhyacaktır!» diyordu. Reis namtna: Kâtibi Umumî Nizamettin'in bu sözü şuara tezRader Macher kerelerinin bir çoklarında mevcut Tüık Dili Ku'vıltayı Yüksek Reisliğine tur. Selçuki'ler zamanında ve onlardan biraz sonra yetişen Anadolu şaSiyasî varlığımız kurtuldu. Millî birirleri, yeni girdikleri divan edebiyatı liğimiz kuruldu. Bu büyük isleri ba yolunda bir iki asır Türk selikasını, şaran Ulu yaratıcı durmadan dinlen ve Türk kelimelerini az çok muhafameden mubarek başını ve mubarek za ettiler. Fakat artık, bu lisan çoksavaşını Türk milletinin geniş dili ve tan iranca olmuştu. Osmanlı türkçederin benliği üstüne çevirdi. Bu işa • si, arapça ve irancanın tesirile ikiye retten doğan büyük Kurultay bugün bölündü. Yazı dili devletin fütuhatçı kendimize ve bütün cihana yepyeni idaresj altındaki unsurlardan hiç biilnv ve miilî hakikatlerin davasını ilân ve isbata başlarken Türk'lüğü her yol rinin millî dili ve benliğile yakından alâkası bulunmıyan itibarî ve müş • da korumağa matuf olan bu mukad terek bir camia lisanı olmuştu. Halk des bilgi ve kiiltür hamlesinin şehirledili ondan ayrı idi. Onun biri kayarinde tecellisini görmekle bir kat dabaşı, öbürü âşık yolu denilen iki türlü ha sevinen îstanbul halkının nihayetmusikisi, bu musikilere mahsus iki siz heyecanlannı ve candan alâkasını türlü edebiyatı, folklrik masalları, arzeder,, Büyük Kurultayı tebrik ile hikâye ve destanları, darbı meselleri muvaffakiyetler dilerim efendim, • ve tasavvufî bir felsefesi vardı. Şu Istanbul Belediye Reisi Muhitt[n\ rada çok dikkate değen bir nokta iki sözle tebarüz ettirilmeğe muhtaçtır. elde tutulan ve düşünme muhakeme vasıtası gibi kullanılan mikyas be diî duygular ve kelimeler oluyor. Edebiyatta selika itiyadın eseridir. İnsanlar bundaki zevki, güzelliği en ziyade alıştıkları ahenkte ararlar. Arapça ve farisî kelimeler dilimizi bir ağ gibi kusattığı devirlerd e dürüstii ahlâk sözü bizce ahenksiz de ğildi. Huiki ve hulki sözü de zevki mize o kadar yabancı gelmiyordu. Tekellüfsüz kelirn.esinin yerine daha güzel olmak için ademi tekellüfle meluf, yahut tekellüf napesnet gibi garip tabirler kullandığımız zamanlar da oldu. O vakitler bize demin başka bir miinasebetle irat ettiğimiz: Kılınca günü erdi, kılkı onay Dili için budun, em gözü gönlü bay Beytiui okusalardı, kelimeler samiamız üzerinde garip bir tesir bırakabi lirdi. Fakat bugün hakikî türkçeye doğru duyduğumuz bir temayül, kılınç günlüniiğü istikameti ahlâkiyeden, hele onayın ademi tekellüfle meluftan çok güzel ve cok beliğ olduğunu ruhumuza kuvvetle telkin ediyor. Onav türkçede ayrıca Müşteri yıldı zınm da adıdır, Hali hazırda Miisteri'yi onaya tercih edecek trenc bir selika tasavvur edilemez. Zaten bunlar, doğrudan doğruya bediî zevk duygusuna ait olan misallerdir. Lisanların millileştirilmesinde bediî zevk en son düsünülecek noktadır. Millî lisan ve halk dili mes'elesi her şeyden evvel bir anlaşma ve ifade kudreti mes'elesidir. Halkçılık, medeniyet, ilmî ve teknik kabiliyet, ve medenî tefekkür tarzt en önde düşünülmek lâzım gelir. Zannediliyor ki, cemîyet kelimesi lisanda mevcut omakla fransızca societe tabirinin karşılığı bulunmuş ve konul muştur. Milli lisan r? bediî zevk Türk gene bütün cemiystin üstündeydi Yamldığımız noktalar «Biz yalnız Çanakkale'de kendimiz için vuruştuh» Dünyada hiç bir millet umumî harpte Türk'lerin sevkedildiği maksatsız ve neticesiz imtihana girme mistir. Biz yalnız Çanakkale'de kendi miz için, kendi bayrağımız için, memleketimiz için vuruştuk. Ondan başka her cephede vazifemiz müttefiklerimizin savaş cephelerinî boşaltmak, onlarla uğraşacak düşman ordularımızı kendi üzeri mize çekerek bile bile ve hiç lüzumsuz ölmekti. Galiçya'da memleketin en canlı kuvvetlerî toprak altına gömüldü. Sarıkamıs'ta yanlış bir harekete yüz binlerce kurban verdik. Bütün harpte kaybettiğimiz 3,5 milyondan fazla yurt çocuğunun kemikleri üzerine kurduğumuz şeref ve zafer hayali yarmki bir efendinin, bir müttefikin takdir ve hürmetini kazanmaktan ibarettir. Bu imtihan içerisinde istikbalden meyus olmıyan bir ferdin varhğım işitmek ne mutlu îdi. O zamamn bir tek muzaffer kumandanı ve raem leketin düşmana çekilmiş kı lıcı olan Anafartalar kah ramanı Mustafa Kemal Pa şanın yıldırım ordusu kumandanh ğını kabul ettiğini isitenler geniş bir nefes aldılar. Demek ki, daha ümitler bütün bütün mahvolmamış deni liyordu. Halbuki o memlekete bu ürnidi vermek ve onu istikbalinden yese düşürmemek için bu yükü üs tüne almış ve gitmişti. Şerîa vadileri ona yüksek gaye lerinîn sevdiği savaş ve tehlike dakikalanmn bediî heyecanını verdi. Kaç defa otomobili düsman tayya • relrinin bomba sağnaklan altında kaldı. Bir gün yakın bir noktada infilâk eden bir mermi hedef inin etrafında toz tabakalarmdan örülmüş bir siper yaptığı zaman, yirminci asrın yüce ve kahraman çocuğu kollarını geniş göğsü üzerinde kavuşturmuş, sakîn, vakur uzaklara bakıyordu. Onun bazen maddî lisana sığmıyan düşünclerini, irade ve kuvvetinin şumulile ifade eden bir hitap tarzı vardır ki içten gelen bir nidanın muhatabmı dikkate davet eden cazip ve duygulu ahengile başlar; bunda bütün tehlikelerin aczini yüzlerine çarpan korkunç bir istihfaf gizlidir. Dalâl ilk günlerden başltyordu Anafa.Tta.lar kahramam... Mütereddi padişahlar Görice'li Koçi B. in lâyihaîarı «Bir gim cihan hayrette kalacakttr!» Büyük Adam, etrafında uğuldı Tıftefonken'in kurduğu bir çok radyo ahize merkezlerinden birisinde: Darvlfümn kapısında halk hoparlörden Kurultayı dınleıKm çesini taklit ile eğlardan terekküp lenirler, şuursuz ettiği zaman, darbı meseller devlet kudıet ve «kapını türke, sırintizamını muha tını kürke alıştırfaza etmişti. Bunma» der, her şey Iann aralanna onun kudret ve istenilmiyen in iradelere hâkim sanlar kanşması olan davasız ve her şeyi bir in fütursuz tefevvuku hilâle uğrattı. aleyhinde cemiyete Hakikatte hiç gizli bir zehir sa • bir değeri olmıçardı. yan bu ıslahat lâAbdülâziz za • yıhalarını kimbi manı adamlarm • lir ne kadar dedan Galip Pasa rin bir dikkatle Kastamonu sive okuyan hüküm • sini en çirkin bir dar Koçi Beyin şekle koydu. Bu Dün Halkevi önünde halkı Kurultay m ı intizamsızlık â lehçe ile müstehkeratını dinlemeğe davet eden levha mili olarak göstehçen divan yazlardan biri terdiği unsurlar dı. Hüküm dara takdim etti. Takdir ve arasında Türk ve Yürük atlarinîn Çintaltif olundu. gene ile de beraber sayıldığına hisYarilış bir tahmin siz ve fütursuz bakıyordu. Efendiler! Bütün bu menfur şe Bu kayıtsızlık ne kadar umumî olrait altında millî edebiyatı düşün • du! Bu gün işte şu kürsüden bu sözmek, yahut lisanın hakikî bünyesine leri böyle bütün vuzuhile söyledi yaklaşmak kimin hatırından geçerğimiz ana kadar Koçi Beyin lâyi di? Bazı tetkiksiz fikirler, Türk'lerin halarından bahseden hiç bir müel ötedenberi dillerine hic bir kıymet lif, hiç bir yazı ve fikir adamı dörvermediklerini kabul eder. Bu en düncü Murat devrinin hamiyetli bir yanlış bir tahmindir! siyasisi sayılan Türk düşmanı lâyi hacıyı övmekten. ona değeri fevkin Şark ve Garp milletlerinde bugün de bir ehemmiyet vermekten kendi • bile halk lisanının kıymeti Orta Asya'h bir Türk'ün anladığı kadar takni alamamıştır. dir edilmiş değildir. Hanımlar, efendiler! On birinci asırda yazılan kodatCemiyetin yüksek tabakalarmda kobilik, ahlâkî menkabesinin kah milliyet duygusu bu kadar inhi ramanı olan hükumdarı şu tarzda hitata uğradıktan sonra onun lisan, tavsif eder: edebiyat, san'at gibi harsî müesse Kılıncı günü erdi, kılkı onay selerinde salim bir bünye aramak içDili Çin budun em gözü gönlü bay timaî kanunlara muhaliftir. Şiirin yüksek mealini bugünkü lehDördüncü Murat zamanı divan e debiyattnın şahikasına vardığı bir de çemizle ifade edelim: virdir. Bu devirftî öz türkçeye ne na«Fıtratı, ahlakı doğru, evzaı ve zarla bakıldığmı anlamak için yalnız harekâtı tekellüfsüz sade idi. Dili lisan ve edebiyat temayüllerini tet hakikî halktı. Gözü göynü ise bey kik etmek kâfi bir miyar değildir. di.s> İdeal bir demokrasi hayatım Bütün camia içinde Türk'lük telâk bu kadar toplu ve açık bir surette kisinin aldtğı mütereddi mahiyeti temsil etmek, bugünkü san'at için de düşünmek te maksadı temin etmez. büyük bir muvaffakiyettir. Kodat Hakikatin seçilmesi daha geniş ve u kobilikten şöyle böyle yarım asır evvel yazılan Şehnameyi baştanbaşa mumî bir bakışın kavramr^ na muhokuyalım. Yüz yirmi bin beyit içinde taçtır. buna benzer bir bedia bulamayız. Osmanlı'lığın şuursuz ve sahte İran milletini yaradan Firdevs; edebenliği bî ve içtimaî düşünceleri içinde ta Osmanlılık camiasının bünyevî varsavvur edebildiği hükumdarlık timlığında asırlarca kendi kendini tesallerini göklerden aşağı indirme sise çalışan şuursuz benlik duygusu miştir. maşerî hayatî terkip eden unsurla «.Türk'ün yamk bağrtndan ateş!» rı ayrı ayrı tahkirden bir zevk a! Selçuki'lerle beraber Orta Asya'mıştır. îçtimaî hayatın içyüzlerini dan İran ve Anadolu'ya geçen Türk'gösteren ortaoyunu gibi, meddahlık gibi san'atlarda tek bir eğlence mev Ier, Karahan'hların millî halk diline verdikleri ehemmiyeti onlar kadar zuu, millî zümrelerin dilleri ve si takdir etmiş olsalardı bugün türkçe maları ile oynamak ve onları müm Şark ve Garbin en işlenmiş, en miikün o'abildiği kadar mübalâgalan tekâmil lisanlarından biri olacaktı. dırarak tezyife çalışmaktı. Bunda Yabancı memleketleri kolaylıkla idagülen ve eğlenen yalnız saray ve şere etmek kaygusu onları yerli dillerhirlilik denilen iki sahte ve müstehzi şahsîyet vardı. Bunlar Anadolu Tür l e ihtilâta alıştırdı. Bazı yerlerde bu künü kabalığın timsali addediyordu. dili aynile kabul ettiler. tran'ın ve Hindistan'ın en büyük şairleri Türk Şehirde çocuklar bile Anadolu leh Hanımlar, efendiler! Osmanlı camiası görünüşte Türk'ü unutmuş gibi idi. Ve millî zümreler arasında en ziyade beğenmediği, istihza ettiği o idi. Fakat, Türk yüksek harsile gene bütün cemiyetin fevkin de idi. Halkın asıl bediî temayülleri, kahramanlık duygusunu yaşatan ve gıdalandıran vasıtalar, san'at ve hayat telâkkileri yalnız onun tesirlerini taşıdı. Musikide, tasannula tertip edilen şeyler ayn ayrı bir çok atlar ahyor du. Fakat, halkın şehirlerde, kolay lıkla terennüm ettiği bütün samimî parçalar Türk'ündü. Onlara türkü denirdi. Halbuki asıl türkünün ikaı ve muayyen bir şekli olduğu lugat ki taplarında görülüyordu. İlâhilerin basında Türk'ün duraklan vardı. Küçük bir kabilenin ismine izafe edilen Varsağılar saray musikilerihe kadar nüfuz etmişti. Türk'lüğünü unutan dördüncü Murad'ı Varsağılar söylüyordu. Pehl' vanhk, cirît oyunları, esir almaca ve tomaklar her yerde Orta Asya'dan gelen şekillerini muhafaza et mişti. Orduda kullanılan kılıçların, at e ğerlerinin, başlıkların en güzelleri ve en umumileri Türk'lerin getirdikleri şeylerdi. Nakışta ve mimarlıkta Türk temayülü galipti. Bir misal İsimler ve sıfatlar bir lisanda en az kıymeti bulunan unsurlardır. ffade kabiliyeti, bu gibi isim'erin kendi varlığile deği', onların kendi iştikak ve terkip sartla'ı altıtıda vücude get'idiği söz ailesinin bütün fikrî ihtiy?çları tazam mun edebilmesüe meydana çıkar. Fransızcnın ayni kelime cevHenle ve muhtelif morfemle»îe teskil ettiği «insoci ablemeit» tafcirini h^li ^azırdaki ko nu«ma sekiîlerimî'zle iface edelim: Cemiyete ya>;asmağa kahiîiyeti olmT an bir kiraseyfc yakışac.k bir surette! De memiz iktiza eder. Buntaı bashca sebebi arapçadan ceiîJyet kelimesile beraber aldışrımız tasrife tnbi sözlerin dilimizde trokı çince vazı işaretleri gibi cem;yet birer klişe halinde durması ve onların kendi morfemlerimizle birleştirilme sindeki güçlüklerdir. Cemiyet yerine meselâ topluluk ta birini kabul ettiğimiz anda. «insocîablement sözünü topluluğa gelmezcesine kaydile ifade edebiliriz. Ayni gü''ük ilmî ıztırapîarda en basit mefhumların satırlarca tarificrle anlahlmasına yol açmıştır. Tarîhî tabiî ve teşrih ıstılahların'ian hîç b'rinin halk diHnde temessül edememesi bilhassa güIiinç ve uzun olmasından dolayı.dır. Bu rrüskülât karşısında teknik ts.birlerin i'ier istemez uğradıeı kamklılt bir amrsi h'f1*'t'arır» ge^rnîSr Devlet rpüessose'erirjr'e t»kr»!k islerile uğraşan m~'y daire'pri b;>^'rmi pnlam?kt3in tamamHe âcij: bir "aziyettedir. E«ki tersace f">brika'annda calısar's», mo'lıVce tabi''er ki'1'ınıvo»îar. fmaîp»! ha'biye ocakl»rndî» ^Iman tekniği galiofir. AnadoTu Demiryollan türkçe ıstılahîarı tervice ralısıyor. Bu üc sube arasmda bir mak'nenin muhtelif parçaları, malzeme, a'etlîr ve s»ire ayn avn üc isimle i'ade 1 »»diîmekted'' . Avruoa'da tahsil ffönpMS bir mühendis oa!ıst;3i «ubevi değistirin1 oe ayîarca emek sarfi'' en iotidaî sev ler'm atlarm' yeniden öğrenmek ıztırarında «Söziin türkçesi» Halk dilinde söylenilen binlerce atalar sözü, fıkralar ve menkabt'ler daima Türk kaynağından kopuyordu. Yabancılar, devlet hayatındaki o kadar derin tesirlerine rağmen memlekete hars namına hiç bir şey vermediler. Dil daima, halk tabak?\rı içinde (sözün türkçesi) denilen saflığı ve temizliği ile yaşadı. Türk'lerin, maneviyatmda kendi mağlup ettikleri unsurların nüfuzuna tâbi olduğunu söyliyenler, hayatın asıl özünü tetkike girişmemiş olanlardı. Benliğini unutan bir cemiyetin hayatında ilk asıllarınm bu kadar mahfuz kalması harsî mukavemetin ne kadar kudretli v e derin bulundueunu gösterir. Efendiler! Yedi, sekiz asırlık bir ihtilâtm, Türk, Osmanlı muhitinde v^otığı en muzir tesir kendisini ilimde ve e debiyatta göstermiştir. Bunda âmil olan sebep, bilhassa yüksek tahsilin, dinî müesseselerden ayrılmaması ve bunun sırf arapçaya bırakılmasıdır. Sahsî mantıklar, hayatta ancak ilmî tehlilere ve tec rübelere dayanmak lâzım gelen fi kirlere karışhğı, hatta biraz da on lara galebe ettiği zaman, bazen en basit düşünceler, kendilerini en bvyük hakikatler gibi telâkki ettire bilir. Medenî zihniyet bahsinin lisanla çok aiâkadar olduğunu kabul etmeğe mecburuz. Avrupa lenguistleri Türk lisa nının daima sarka mahsus fikirleri ve 'tikatları temsil ettiğinden bahsederler. Bunun en acık rnisalîerini sırf kitapla rımızda bu'uruz. Bir tereddüdün menşei Garn düsünüsiins göre, sıfat ancak Bugün hâlâ aramızda bazı mü isme ilâve olunan bi>" sÖzdür. Biz onu tefekkirler vardır ki mekteplerde mutlaka İSTIÎ tavs'f eden bîr fikirle müilmî ve teknik tahsilin garp dillerintemayiz addederiz. Ciinkü adı arao den birine bırakılması çok faydalı cada olduğu gibi sıfattır. Fiil deni'=n olacağına kanidir. Diğer bir çok sa kelime îfîrnta o'duğu gibi sözün esa mimî kanaatler de, dilimizden yabancı sini •»skil eden bir unsur, bir verbum unsurların atılması onu teknik kuvdpği', hareket ve bâdisedir. Cünkii adı vetinden bütün bütün uzaklaştıra fiildir. Yani istir. Dır ve im morfem cağı noktasında toplanmıştır. lerinin bir fîil olduğunu mekten tal«» Bu tarzda düşünceler en ziyade b°r"*.e izah p^eîi'mek içm fiil sözü lisammız gibi eski ve işlenmemis dil r.ü bir yana bırakmaktan, onu çocuğun lerin bütün şümuliîe ilmî ve medenî zihn''nd°n cıkarmaktan baska çare yokihtiyaçları ihate edebilmekteki ka tur. Daha adverbe ve preposition pibi biliyetinde tereddüt gösterenlerdir. , kelime kısımlanna b;r is>m bulamadık. Bu tereddüdün men'seini mevzuun I Yakm zamanlara kadar birine zarf ö asıl kendisinde aramahdır. Lisanın bürüne harficer diyorduk. Zarfla hic tekâmülünde halka doğru ve halkça münaseb>H o'mıvan adverhe'er *>« F"~; anlaşılacak bir inkişaf yolu takip kelimelerin ekseriyetini teskil eder. Haredilmesi ötedenberi mevzuu bahse fi cer tabiri ise araocada ayni mevkide dildikçe, zihinlerimiz muayyen bir bulunan edatların lâhik olduğu kelimeyi arapçamn tâbi tuttıuhı bu sekle ait olçerçeve içerisinde düşünmeğe alıs tınlmıştır. Bu bahiste asıl lisan mes' di;t;u icin dü'mizde hiç bir manası ol mıyan bir isimdir. Türkçe'de arap nar» elesi, edebiyat ve sen'at cereyanlaLutfen sahifeyi çetAriniz rile bîrbirine karıştırılmıştır. Daima Medenî zihnîyet vc Usan